Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2003, Ataturk Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi
Bu çalışma, yazar László Tüske'nin ar-Rummanî on Eloquence (Balâga) adlı makalesinin çevirisidir. Tüske bu makalede, Mu'tezilî bir gramerci olarak tanınan Ebu'l-Hasen 'Alî b. 'Îsâ er-Rummânî (öl. 384/994)'nin belâgata ait özgün fikirlerini ve bu bilime katkılarını, en-Nuket fî İ'câzi'l-Kur'ân adlı eserini göz önünde bulundurarak inceler. O, er-Rummânî'nin savunmacı belâgatından bahsederken karşılaştırmalara gider ve Aristoteles'in Rhetoric'inin içeriğiyle er-Rummânî'nin belâgat ögeleri arasındaki benzerliğe dikkat çeker. Neticede, er-Rummânî'nin belâgat anlayışının, Avrupaî gelenekten bilinen belâgata ait eserlerden etkilense de, farklı ve özgün olduğunu ve örneğin Fahruddîn er-Râzî, es-Sekkâkî, İbn Sinân el-Hafâcî, 'Abdulkāhir el-Curcânî gibi daha sonraki müelliflerce devam ettirildiğini ifade eder.
2011
Relationship Between Theology and Rhetoric in Babarti Agmal al-Din al-Babarti (d. Ah 786/1384 ad) as well as an expert in Kalam, he is an spe- cialist in Arabic rhetoric and language in terms of his effective use of literary arguments and his literary styles. So, he influenced many thinker in both field of theology and rheto- ric schools. Babarti has a justifiable reputation in terms of not only works about Kalam such as al-Maksad, sharh al-Maksad, Sharh Akidah at-Tahâviyya but also about his rhetoric and grammar books as Sharh of Alphiyah of Ibn Mu’ti and Talhis at-Talhis. Be- cause of his competence in the field of rhetoric and theology, his theological ideas re- flected to his rhetoric thought, and his rhetoric concepts reflected to Kalam opinions. Es- pecially in this work, we will try to determine his place in Kalam area in terms of his rhetoric opinions.
2020
Belâgat ilminin buyuk oranda I‘câzu’l-Kur’ân meselesi cercevesinde tesekkul ettigi inkâr edilemez bir gercektir. Nitekim “I‘câzu’l-Kur’ân” adiyla yazilan ve metin baglaminda belâgi tahlillerin yapildigi cok sayida eserin yani sira edebiyat alaninda yazildigi halde Kur’ân’in belâgatine tahsis edilen ve “I‘câzu’l-Kur’ân” basligini tasiyan bolumlerin bu-lunmasi bu durumun acik gostergesidir. Belâgat ilminin Kur’ân ile baglantili bir sekilde gelismesi ve neredeyse tamamen ona bagimli hale gelmesi, belâgat calismalarini buyuk oranda olumlu yonde etkilemisse de bu durumun bazi olumsuz sonuclari da olmustur. Bu baglamda belâgatin aleyhine oldugu ifade edilen hususlar, I‘câzu’l-Kur’ân’nin belâga-ti, basta Mu‘tezile ve diger firkalar olmak uzere mezheplerin cekisme alani haline getirdigi; belâgati metin ureten degil metin inceleyen bir ilim haline getirdigi; tum edebi urunleri kapsamasi gereken belâgatin alanini daralttigi ve buyuk oranda Kur’ân-i Kerim ile sinir-landirdigi; belâgatin felsef...
THE CONCEPT OF GOD IN ABU AL-BARAKAT AL-BAGHDADI
This article was checked by iThenticate. * Bu çalışma yüksek lisans tezimizin bir kısmının şekil ve üslup açısından gözden geçirilmesiyle oluşturulmuştur, bkz.
Kocatepe İslami İlimler Dergisi, 2022
Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi/This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software.
Although a variety of languages were spoken during Medieval Islamic world, most of the sources were Arabic, Persian and Turkish. Persian was the most important language after Arabic. Especially, the importance of Persian began to show itself from the beginning of the 11th century. Because Persian not only in Iran, but also in Anatolia, Maveraunehir and North India has become the main literary language as well. There were some similar and diversified aspects between Iranian historiography and general Islamic historiography from the 7th century to the 10th century. Firstly, when we look at the similar side, it can be clearly seen that the abstracts from ancient sources and some materials belonging to the present age were used in Persian works as they were made in Arabic works. So, this situation could not go beyond imitation and reproduction. The historians have written the part of history of Islam in a simple way, focusing more on Tabari's summaries. Secondly, when we mention the difference in historiography, it was expressed the specific subjects of Medieval historiography with Sâsânî culture. In other words, the historians who wrote in Persian have imitated Firdevsî and used quotations from Shahnâme in their works. While general history books were often written before, this understanding has changed to a historiography that confines the political perspective in a place which the author lived. The works progressively began to take a shape around the palace and the ruler. The historiographical works which were carried out by religious scholars before, after were contiuned by civil servants and clerks in the state administration. Persian historiography was seen during the Sāmani domination in the 10th century. The first Persian books were translated from Arabic. In this work, I will try to mention a historian who was Samani vizier Abu Ali al-Bel'amî as the first author of the Persian historiography. Al-Bel'amî translated al-Tabari's work into Persian, but failed to bring it to his time. This translation was written in a free style and contains the attachments from old Iranian Shahname. The most important publish of the work known as Tercüme-i Târih-i Tabari or Târihü Bel'amî was made in 1345 by Muhammad Rushan in Tehran. Key words: Al-Bel'amī, Persian, Iran, Historiography.
İslâm tarihinde Müslümanlar arasında bir takım aşırılıklar ve sapmalar olmuş, Müslüman toplumun inançlarını bozmaya çalışan bazı Ehl-i Bid‘at mezhep ve fırkalar ortaya çıkmıştır. Buna karşılık Ehl-i Sünnet mensubu birçok âlim, onların bâtıl inançlarının Müslümanlar arasında yayılmasını engellemek ve Sünnî inancı korumak amacıyla fikrî mücadelede bulunmuşlardır. Bunlardan birisi de, M. XIII. yy. son çeyreği ile M. XIV. yy. ilk çeyreğinde çok kültürlü bir ortama sahip bulunan Mâverâünnehir bölgesinde yaşayan, Hanefî-Mâtürîdî geleneğinin öncülerinden olan Ebü’l-Berekât en-Nesefî’dir. Bu çalışmada, Nesefî’nin yaşadığı dönem ve çevrenin dinî, mezhebî, siyasî ve sosyo-kültürel yapısı yanında, İslâm çatısı altında ortaya çıkmış siyasî ve itikadî mezheplerle olan tartışmaları üzerinde durulmuş; tarihsel arkaplana sahip, “Bazı Müslümanların birbirlerini tekfir etme” sorununun çözümünde, mezhep kavgalarının önlenmesinde ve farklılıklara rağmen bir arada yaşama bilincinin yerleşmesinde, Nesefî’nin yaklaşımlarının tespiti amaçlanmıştır. Bu doğrultuda kitap, mezhepler arasında yaşanan itikadî ve fikrî tartışmalarda çıkabilecek sorunların çözümünde takip edilecek yöntem konusunda günümüze ışık tutacak bir niteliğe sahiptir.
International Journal of Languages' Education, 2015
In the rhetoric books are described the word and meaning arts with examples, in detail. These books consist of three parts as Me'ani, Beyan, Bedi ve literary arts is discussed usually in Bedi part. The descriptions and classifications of literary arts is different in the rhetoric books; likewise number also seen some inconsistencies. Take place by different names of the same art in the rhetoric books is a case common. The lüzûmu mâ-lâ-yelzem is located with different name and classification in the rhetoric books. This art place finds from the first rhetoric books albeit with different names; but in the rhetoric books written under the influence of western wasn't given any place. This art in rhetoric books is described also with names like i'nât, teşdîd, tazmîn, iltizâm. This art, in poetry and prose is repeated letter of rhyme and internal rhyme unnecessarily; that means enter undue burden. Therefore, looking at the speaking shortage is named this art i'nât. This art, in most rhetoric books lüzûmu mâ-lâ-yelzem name is described; is described in several books with the title i'nât or teşdîd. On the other hand, although very pleasant to the ear of this art, is still said to be palatable it than the natural poetry. Namely, an effortless naturalness always is better than burdensome beauty.
İrâde, Kelâm'da, ilimden sonra üzerinde en çok tartışılan konulardan biridir. İrâdenin mâhiyeti hakkında, Mu'tezilî bilgin Ebû'l-Kāsım el-Kâ'bî el-Belhî'nin görüşleri dikkate şayandır. Kâ'bî, oluşturduğu epistemolojik sistemde, irâdeye alışılagelenden farklı bir anlam alanı açmaya çalışmaktadır. Kâ'bî'ye göre irâde, fiilî bir sıfattır. Ona göre Allah'ın irâdesi hâdistir. İrâde, Tanrı hakkında kullanıldığında, Tevhîd ve tenzih kaygısına; insan hakkında kullanıldığında ise özgürlük, imtihan ve sorumluluk kaygısına dayalı bir şekilde ele alınmaktadır. Kâ'bî, bu iki kullanım arasında dikkatli ve kesin bir ayrım yaratmaya özen göstermektedir. O, irâde hakkındaki görüşleriyle, Mu'tezilî düşünce içinde de farklılaşmıştır. Kâ'bî'nin Nazzâm'ın görüşleriyle uyum gösteren irâde anlayışı, insana otonomi sağlaması açısından önemlidir. Kâ'bî'ye göre, Allah li-zâtihî mürîd olmadığı gibi O'nun irâdesi, hakîkî anlamda da kullanılmamaktadır. Ona göre irâde, Allah ve insan arasında ortak bir lafız olmasına rağmen, Allah mecazî anlamda mürîddir. Kâ'bî, Allah açısından İlâhî irâdeyi yaratma (tekvîn) insan açısından ise Allah'ın emretmesi olarak ele alır. Bu bağlamda onun epistemolojisinde irâde, Allahâlem ilişkisine güçlü bir zemin oluşturmaktadır.
Necmettin Erbakan Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi, Necmettin Erbakan University
XIII. (XVIII.) yy. sonlarından günümüze kadar devam eden süreç belâgat ilmi açısından son dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde pek çok ilim dalında yenilik hareketleri başlamıştır. Tabii olarak Arap edebîyatı da yenilik arayışlarından payına düşeni almıştır. Özellikle belâgatçılar ve belâgat eserleri üzerinde yenilik hareketlerinin etkileri yadsınamayacak kadar büyüktür. Bahsi geçen dönem, Arap belâgatı yönünden incelendiği zaman iki farklı akım öne çıkmaktadır. Birinci akım Batı ülkelerinden aldıkları eğitimin etkisiyle hareket eden ebiyatçıların öncülük ettiği yenilik akımıdır. İkinci akım ise belâgatın bu devirde de yeteri kadar sanatsal özgünlüğünü koruduğunu öne sürerek yeniliğe gerek olmadığını savunan klasik usûlcülerdir. Makalemizde son dönem ebiyatçılarından Ahmed Mustafa el-Merâgî’nin (ö. 1883-1952) ‘Ulûmu’l-belâga adlı eserinin üslup ve muhteva özellikleri incelenecektir. ‘Ulûmu’l-belâga yazıldığı dönemdeki gelişmelerin Edebîyat ilmine etkilerini ve klasik usulcüle...
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, 2016
Özet Câhiliye dönemi Arapları belâgat ve fesâhata çok değer veriyorlardı. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v)"e belâgat ve fesâhat alanında mucize olan Kur"ân indirildi. Arapların bir kısmı bu mucize karĢısında iman etti, iman etmeyen kısım da onun belagat ve fesâhatini inkâr edemedi. Kur"ân"ın belâgat ve fesâhat alanında mucize olduğu bütün Müslümanlar tarafından kabul edilmekle beraber, bu konuda detaylı bilgiye sahip olanların sayısı çok azdır. Müslümanların çoğunluğunun konuyla ilgili bilgileri ya yüzeyseldir veya hiç bilgileri yoktur. Bu makalede yedi âyetin belâgat yönünden tahlilleri yapılmıĢtır. Böylelikle konu hakkında bilgileri olmayan veya az olanlara Kur"ân"ın belâgati, cüz"i de olsa tanıtılmak istenmiĢtir.
Sanâyi'-i Bedî'iyye, kelâm-ı belîğin vücûh-ı tezyîn tahsîni demek olarak iki kısma taksîm olunur. Kısm-ı evvel, ma'nâya 'â'id olan muhassenâtdır. Kısm-ı sânî, lafza ' âid olan muhassenâtdır. Bu iki kısımdan her biri, bi-mennihi te'âlâ, birer fasılda ta'rîf kılınacakdır. Sanâyi'-i Bedî'iyyeye mülhak ba'z-ı muhassenât olmağla anlar ve bir de müte'ahhirîn-i şu'arâ beyninde mütedâvil olan san'at-ı târîh dahi, başkaca birer fasılda îrâd olunacaklardır. (Muhassenât-ı Maneviyye Hakkındadır.) 1-San'at-ı tıbâk ki mutâbakat ve tezâd dahi denilir. Beynlerinde tezâd ve diger vech ile tekâbül bulunan şeyleri cem' etmekdir. Beyâz ile siyâhı ve dost ile düşmeni bir yerde cem' etmek gibi.
2018
Bilindigi gibi fikih, insanin maddi-zâhiri yonunu, tasavvuf ise manevi-bâtini yonunu ele alan ilimdir. Bir kimsenin tasavvufa gonul vermeden once ilk olarak Kuran’i ezberlemesi, sunneti yazmasi ve fikhi ogrenmesi vazgecilmez bir esastir. Zira Cuneyd-i Bagdâdi: “ Kur’an-i ezberlemeyene, sunneti yazmayana ve fikhi ogrenmeyene tabi olunamaz .” diyerek bu hususu dillendirmistir. O halde tasavvufta seyr-u suluk etmenin ve yuksek makamlara cikmanin yolu fikihtan gecmektedir. Cunku fikih, Islam’i bilmek ve anlamaksa, tasavvuf onu yasamak ve anlatmaktir. Bu minvalde fikhi donanimini ikmal eden, Kur’an’in ve sunnetin dogru anlasilmasi icin tefsir ve hadisle ilgili pek cok risaleler kaleme alan, daha sonra da fikhin manevi-bâtini yonunu anlatmak icin tasavvufa gonul veren ve Halvetilik tarikatinin Cemaliyye kolunun Amasya’da kurulmasina zemin hazirlayan kisi, suphesiz Cemal Halvetidir. Cemal Halveti bazi arastirmacilara gore koken itibariyle Aksarayli olsa da Amasya’da dunyaya gelmis, burada ...
ARAP DİLİ BELÂGATINDA EL-KAVLU Bİ’L-MÛCİB VE KUR’ÂN-I KERÎM’DEKİ UYGULAMALARI Özet Söz sahibinin, muhatabın kelimelerini tersi bir mânâda kullanması veya üzerine hüküm bina ettiği bir nitelemenin kendisi lehine ya da aleyhine olup olmadığı ile ilgili bir açıklama yapmaksızın bu nitelemenin başka biri için geçerli olduğunu ifade etmesi şeklinde özetlenebilecek olan el-kavlu bi’l-mûcib sanatı, bu çalışma çerçevesinde ele alınmış ve Kur’an’daki uygulamaları incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Kur’an, el-kavlu bi’l-mûcib, belâgat, sanat, bedî‘. EL-KAVLU Bİ’L-MÛCEB IN THE RHETORIC OF THE ARAB LANGUAGE AND APPLICATIONS ON THE QUR’AN Abstract The art “el-kavlu bi’l-mûcib” which can be summarized, as the one who is speaking and using words of answerer in opposite terms or the sentences the speaker has set without regarding if it is for him or against the mentioned is for somebody else, has been handled in the frame of this study and that art analyzed strewing the subjects of the applications on the Qur’an.
İş Ahlakı Dergisi, 2021
Ribat'ta yapılan baskı esas alınarak Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Aydın'ın İlim ve Eğitim Ahlakı başlığı ile tercüme ettiği kitap, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığınca basılmıştır. Çevirmenin takdimi, kitabın kapsamı hakkında önemli bilgiler içermektedir. Aynı zamanda yer yer modern eğitimle de karşılaştırmalar yapılmıştır.
Dîvânu Lugâti’t-Türk’te İle, Kutadgu Bilig’de Ayla Sözcükleri Üzerine, 2021
'de "On The Words ile in Dîvânu Lugâti't-Türk and ayla in Kutadgu Bilig" adıyla yayımlanmış olan makalenin çevirisidir.
I. Uluslararası Türkçe Eğitimi Sempozyumu Bildirileri 15-17 Aralık 2011, Ankara, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, 2011
Kitâbu Bulgatü’l-Müştâk fî Lugati’t-Türk ve’l-Kıfçak adlı eser Cemaleddin Ebî Muhammed Abdullah et-Türkî adlı Suriyeli bir Türk tarafından 1451-1452 yılında veya bundan önce yazılmıştır. Yazar, Alaaddîn Beylik el-Kıfçakî’nin yazdığı Mudiyye ile İmâdüddîn Dâvud bin ‘Ali Muhammed el-Verrâk el-Mısrî’nin yazdığı Dürretü’l-Mudiyye’den ve devrin dil âlimlerinden faydalanmıştır. Böylece adı geçen kitapların şimdiye kadar bilinmeyen müelliflerini bize bildirmiştir. Kitap isimler ve fiiller şeklinde iki bölüme ayrılmıştır. İsimler kelime ailesi oluşturacak şekilde konularına göre sıralanırken fiil çekimleri de Arapça dil bilgisine benzetilerek düzenlenmiştir. Kitap Araplara Türkçe öğretimi için tarihî bir kaynak olmakla günümüzde takip edilecek yöntemlere de ışık tutmak üzere örnek alınması gereken bir metindir. Bunun yanında 1135 kelimeden oluşan sözvarlığıyla da dil çalışmaları için bir kaynak durumundadır. Henüz ülkemizde yayımlanmamış bu eserin yayımlanması Türkçe öğretimi açısından büyük bir kazanç olacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.