Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015
Calismada Turk Harf ve Dil Devrimi’nin Amerikan basinindaki yansimalari uzerinde durulmustur. Genel olarak Turk harf ve dil devrimine karsi Amerikan basininda olumlu bir yaklasimin oldugunu soylemek mumkundur. Bununla birlikte 1930’lu yillara kadar devrim hareketlerinin kaliciligindan suphe eden basin organi sayisi bir hayli fazladir. 1930’lardan ve ozellikle Mustafa Kemal Ataturk’un vefatindan sonra ise Ataturk’un harf ve dil devrim hareketleri hakkinda neredeyse hicbir olumsuz haberin yer almadigi gorulmektedir
Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de Latin harflerinin kullanımı ile Arap harflerinin kullanılması hususunda dile getirilen iki farklı görüşü ortaya koymaktır. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
2017
Harf, dildeki bir sesi gosteren ve alfabeyi olusturan isaretlerdir. Bu isaretlerin, kullanildigi dilin seslerini en iyi ve dogru bicimde gostermesi beklenir. Ayni zamanda alfabenin kolay okunur ve yazilir olmasi arzu edilir. Cunku alfabenin kolay ogrenilmesi, dogru yazilip okunabilmesi egitimde ve toplumsal yasamda buyuk onem arz etmektedir. Cunku egitim ile gelisme, cagdaslasma ve toplumsal refah arasinda siki bir bag bulunmaktadir. Bu nedenle de 3 Kasim 1928’de gerceklesen Turk Harf devrimi nedenleri ve sonuclari itibariyle Ataturk devrimleri icinde ayri ve onemli bir yere sahiptir. Harf devrimi ile kaynagini Arap alfabesinden alan Osmanlicanin kullanimindan vazgecilmis, onun yerine Latin alfabesi esas alinarak olusturulan Turk alfabesi kullanilmaya baslanmistir. Bu calismada Turk Harf devriminin nedenleri ve sonuclari, devrim oncesi ve sonrasi yapilan tartismalar ile yeni yazi sistemine gecilmesinin Turk edebiyatina olan etkileri ele alinmistir. Harf devriminin dusunsel yonu, kul...
Kilis 7 December University Journal of Theology, 2020
Toplum, karşılıklı etki ve tepkiler bütünüdür. Bu bakımdan dinin, birçok alanla münasebeti bulunmaktadır. Bunlar, din sosyolojisinin ana konuları arasında yerini almaktadır. Söz konusu münasebetlerden biri de siyasettir. Türkiye bağlamında din-siyaset ilişkisini incelemek, Türk toplumunun belli dönemlerde kırılma noktasını oluşturan darbelerin etraflıca bilinmesini gerekli kılmaktadır. Cumhuriyet dönemi toplumsal, dinî ve siyasî yaşamında darbeler önemli bir yer tutmaktadır. Çalışma, bu münasebetin darbe ve din boyutunu ele almaktadır. Cumhuriyet dönemi darbe ve darbe girişimlerini analiz edebilmek, dönemin sosyal ve din konjonktürünü bilmeyi gerekli kılmaktadır. Esasen Türkiye' deki tüm darbeler, dinî ve toplumsal hayat üzerinde önemli ve kalıcı etkiler bırakmıştır. Darbelerin sosyal ve dinî etkisinin dışında siyasî, kültürel, ekonomik, eğitimsel vb. birçok farklı boyutta da etkili olduğu bilinmektedir. Ancak incelemenin konusu gereği darbelerin sadece toplumun din boyutundaki etki ve tepkileri üzerinde durulacaktır. Darbe ve din boyutuyla öne çıkan bu makale, Cumhuriyet dönemindeki darbe ve darbe girişimlerini din ekseninde tarihi ve güncel kaynaklardan yararlanarak sosyolojik bir perspektifle ele almayı ve anlamayı amaçlamaktadır. Toplumsal anlamda önemli bir fenomen olan dinin, birçok alanla olduğu gibi siyaset alanıyla da ilişkisi bulunmaktadır. Din sosyolojisinin ana konuları arasında yer alan din-siyaset ilişkisini bütün yönleriyle ortaya koyabilmek, Cumhuriyet döneminin belli dönemlerinde Türkiye toplumunda önemli bir dönüm noktası oluşturan ve toplumsal, dinsel ve siyasal yaşamda önemli bir yer tutan darbelerin tüm boyutlarıyla incelenmesini gerekli kılmaktadır. Çalışma, bu incelemenin darbe ve din boyutunu ele almaktadır. Çalışmamızın ana konusu, Cumhuriyet döneminde gerçekleşen 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 darbelerinin ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin din ile ilişkisidir. Cumhuriyet tarihinde gerçekleşen veya girişim aşamasında kalan darbeler, din ve toplum üzerinde önemli ve kalıcı etkiler bırakmıştır. Darbeler, toplum ve dinin dışında siyasî, kültürel, eğitimsel ekonomik vb. birçok farklı boyutta etkili olmuştur. Ancak çalışmanın konusu gereği darbelerin din boyutunun etki ve tepkileri üzerinde durulmaktadır. Çalışma, Cumhuriyet dönemindeki darbe veya darbe teşebbüslerinin din boyutlarını, çok yönlü ve sosyolojik bir perspektifle inceleyip tespit etme, darbe ile din arasındaki zor ve karmaşık ilişkiyi ortaya koyma amacı taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana birçok darbe ve darbe girişimiyle karşılaşılmış, bunlar ülkede demokrasinin gelişmesini engellemiş, halkın temsil gücünü ve özgürlüklerini daraltmış, özellikle toplumda ve dini hayatta ciddi gerilim, baskılama ve sınırlandırmalara yol açmıştır. Bu nedenle darbe süreçlerini dinî açıdan incelemek son derece önemlidir. Cumhuriyet Dönemi darbelerinin din boyutunu sosyolojik olarak ortaya koymak amacıyla yapılan bu araştırmada dokümantasyon (bilgi-belge toplama) metot ve teknikleri kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgu ve veriler, tarihi, karşılaştırmalı ve metin tarama yöntemleri çerçevesinde anlayıcı ve açıklayıcı bir din sosyolojisi perspektifi ile sunulmuştur. Çalışmamızın başlığında yer alan din kavramı özel olup İslam dinini ifade etmektedir. Araştırmanın salt Türkiye toplumuna yönelik olması, araştırmayı İslamî bir çerçevede ele almayı gerektirmektedir.
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Batı Karadeniz'in güneybatısında Bolu iline bağlı Göynük, Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra kurulan beylikler arasında yer alan Umur Han Beylik' ine merkez olma özelliğinin yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk fethedilen yerleşim merkezlerinden biri olma ayrıcalığını da taşımaktadır. Tarihte Göynük'ü önemli bir ticaret merkezi haline getiren İpek Yolu'nun buradan geçtiği bilinmektedir. Yıllarca Roma, Bizans ve Anadolu Selçuklu Türkleri egemenliğinde kalan tarihi Helenistik döneme dayanan Göynük eşsiz coğrafyası, zengin kültürü ve küçük bir alanda toplanmış Türk Devri eserleriyle ferah bir kasaba izlenimi yaratmaktadır. Geleneksel dokusunu koruyabilen bu tarihi ilçe hem Erken Osmanlı Dönemi'nin eserlerine ev sahipliği yapmakta hem de Geç Osmanlı Dönemi'nin izlerini taşımaktadır. Göynük'te tescilli 6 cami, 3 türbe, 1 hamam, 3 çeşme, 1 hükümet konağı, 1 kule, ve envanter kaydı olmayan 1 çeşme olmak üzere toplam 16 adet Türk Devri yapısı bulunmaktadır. Çalışmamızda Göynük kent merkezindeki Türk Devri mimarisinin günümüze ulaşmış bu yapıları plan, malzeme ve süsleme özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmiştir.
Folklor/Edebiyat, 2017
The article deals with the history and the development of the Turkic languages from the first traces of Turkic until today. It provides the reader with an overview about the languages of the Modern Turkic, the Middle Turkic and the Ancient Turkic periods. Furthermore, the article gives basic informations about the different cultures of the speakers of these languages. The reader is taken through the history of those groups which are suspected to have played a role during the formation of Turkic, and of groups which really spoke or speak a Turkic language. The part about Turkic language history also includes the treatment of Turkic-Mongolic language contacts. Both languagefamilies have influenced each other to such a degree that they became more and more similar to each other through the curse of time. This seems more probable than a genetic relationship between the two language families which is a central postulate of the Altaic Hypothesis
Ermeni Araştırmaları, 2016
Board misyoneri olarak Osmanlı vilayetlerinde görev yaptı. Kendisi bir Protestan din adamı (peder) olarak çalışıyordu. Greene, dört yıl boyunca Van'da kaldı. Bu sırada Sason bölgesinde meydana gelen Ermeni olaylarını takip etti. Greene, Ermeni isyanlarına tanık olmamıştı, fakat görüş ve değerlendirmelerini içeren kitaplar yazdı. Kitapları Osmanlı ve İslam karşıtı değerlendirmelerle doluydu. Bu tür kitaplar Amerikan misyonerleri tarafından yazılıyordu. Greene, yazdığı eserlerde bir Amerikalı Protestan misyoner gözüyle doğuda yaşayan Ermeni ve Kürt aşiretlerin durumundan bahsediyordu. Osmanlı ordusunun faaliyetlerini anlatıyor ve Ermeni meselesinin sebepleri ile sonuçlarını kendi yorumuyla önyargılı bir şekilde analiz ediyordu. Bu makalede Greene'in gözünden Sason'daki Ermeni meselesi incelenecektir.
2019
Turkiye’de devlet ve toplum iliskisinin tarihsel ve toplumsal temelleri Osmanli’dan Cumhuriyet’e anti-demokratik bir surec seklinde intikal etmis ve kendisini daha cok darbeler uzerinden gostermistir. Bu dusunsel yapi cok partili hayata gecisle birlikte kendisini daha da belirgin bir sekilde gostermistir. Tuk Silahli Kuvvetlerinin 27 Mayis askeri mudahalesiyle baslayan ve belirli zaman araliklariyla devam eden darbeler bu zihniyetin varligini ortaya cikarmistir. Dolayisiyla bu zihniyet, ordunun darbe ve darbe sureclerindeki rolunu anlamayi zorunlu kilar. Demokratik siyasetin gelisimini sekteye ugratan darbeler daha cok devlet ve toplum arasindaki kutuplasma ve iktidar iliskisini elitist kurumlarin kendilerini korumaya yonelik girisimleri olarak devreye sokulmuslardir. Vesayet kulturunun ordu uzerinden sekillenen bu hegemonyasinin darbeler vesilesiyle insasi Turkiye’de demokratiklesme surecini aksatan bir rol oynamistir. Bu calismada, Turkiye’de cok partili hayata gecisle birlikte yu...
Jön Türk devrimi (1908–1909), Osmanlılar için toplumsal ve siyasi açından yeni beklentilere yol açan bir dönüm noktasıydı. Bu hareket, yeni fikirlerin, göreceli de olsa, serbestçe paylaşılabildiği bir ortam yaratmıştır. Dini cemaatler arasında sayısal olarak göz ardı edilebilecek bir seviyede olsalar da Filistin’deki Bahailer, bu dönemde reformist düşüncelerin nasıl yayıldığına iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu makale Jön Türk Devrimi sürecinde Bahailerin önderi Abdülbaha (Abbas Efendi) ve önde gelen Jön Türkler arasındaki ilişkilerle ilgilidir ve içeriği büyük oranda Abdülbaha’nın daha önce yayımlanmamış olan Türkçe mektuplarına dayanmaktadır. Bu mektuplar bize Abdülbaha’nın Akka’daki elli yıllık sürgün hayatından kurtulmasına kimlerin yardımcı olduğu ve kendisinin İttihad ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile ilgili fikirleri ve yaklaşımları hakkında bilgi edinme fırsatı vermektedir. Makalenin ilk bölümde, Bahailik’in kurucusu Bahaullah’ın ve oğlu ve halefi olan Abdülbaha’nın “dünyanın ıslahı” ve Osmanlı İmparatorluğu ve İran’daki reform tartışmalarına katkılarını ele alırken, takip eden bölümlerde Abdülbaha’nın Sultan II. Abdülhamid ve rejimi ile olan sorunlu ilişkisine ışık tutmaya çalışıyorum. Araştırmamın odak noktaları, 31 Mart Vakası’nın mimarı olarak görülen Derviş Vahdeti’nin Abdülbaha’dan nasıl bir destek aradığı; Abdülbaha’nın bazı önde gelen Jön Türkler ile ilişkilerinin bilinmeyen yönleri ve Bahai düşüncelerini İTC’ye telkin çabalarıdır. Makalenin son bölümünde ise Bahai önderinin İTC’yle Birinci Dünya Savaşı esnasında kötüye giden ilişkilerine değindim.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı, 1775–1783 yılları arasında Birleşik Krallık ve Kuzey Amerika'daki On Üç Koloni arasında geçen ve 1787'de Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulmasıyla sonuçlanan savaştır. Amerikan Devrimi olarak da bilinir. Aslında savaş tam bir bağımsızlık mücadelesi olarak başlamamıştır. Savaş İngiltere'nin yedi yıl savaşları sonucu harcadığı paraları tekrar kazanabilmek adına Amerika'da bulunan kolonilere ağır vergiler yüklemesiyle başlar. Amerika'nın Keşfi ve Kolonileri Kurulması Müslümanların İpek ve Baharat yollarına ele geçirmesi, coğrafya bilimindeki gelişmeler, Avrupalıların pusula kullanılmaya başlaması, okyanusları geçmek için güçlü gemilerin yapılması, cesur ve bilgili gemicilerin yetişmesi, matbaanın bulunması ile fikirlerin de geniş kitlelere yayılmaya başlaması etkenleriyle keşifler çağı başlamıştır. Amerika toprakları da 1492'de Cenovalı denizci Kristof Kolomb tarafından keşfedildikten sonra artık bu yeni dünya Avrupa'nın odak noktası olacaktır. Amerika'nın, Avrupalı denizci devletler tarafından koloni topraklarına dönüştürülmüş Portekizliler Brezilya'ya, Fransızlar Kanada'ya, İspanyollar Meksika ve Güney Amerika'ya, İngilizler de bu günkü Birleşik Amerika'daki Atlas Okyanusu kıyılarına yerleşmişlerdir. İngilizler daha sonra iç kısımlarda da toprak elde ederek kolonilerini büyüteceklerdir. Koloni için zorunlu göçler yapılmaktadır bazıları ise bu kolonilerde yeni bir hayat kuracakları düşüncesiyle gönüllü olarak da gitmektedirler. 1607 de 500 kişilik bir göçün gittiği İngiliz kolonisine 1610 yılında bir diğer göç gider, bu göçte gemide yer alan bir macera perest çiftçi olan John Rolf koloninde olanları şöyle anlatır ''oraya gittiğimizde bir idama denk geldik adam hamile karısını öldürüp yemeye çalıştığı için idam ediliyordu'' koloni halkı ''atlarımı, ineklerimizi ve diğer hayvanlarımızı hatta çizme ve çarıklarımızı, deri namına ne bulduysak yedik''. Koloniler sanıldığı gibi rahat ve konforlu bir hayat sunmuyordu mücadele hat safhadaydı ölümler, kıtlık ve kış beklense de beklenildiğinden çok daha zor geçiyordu. John Rolf burada Avrupa'nın bağımlısı olduğu ekonomik bir meta olan tütünü yetiştirmek istiyordu fakat tütünün tohumunun dışarıya satılmasının cezası idamdı, fakat nereden olduğu hala bilinmese de J.Rolf Virginia'ya tütün tohumu ile gelmişti. İlk tütün hasadını toplayan Rolf'un kazancı bu günün parasıyla bir milyon dolar kadardı. J.Rolf kolonin yerli halkla ilişkilerini geliştirir ve kabile reisinin kızı olan Phocahantes ile evlenir. Amerika tütünle kurulur. Koloniciler kumlu toprakta ekim yapmayı Pogo kabilesinden öğrenir balıkla gübre yaparak toprağın verimliliği artırılır. Kolonicilere göre yerliler tanrı tanınmaz son derece adil ve güvenilir insanlardı.
Kontur Yaşam Aylık Seyahat ve Aktüalite Dergisi, , 2006
Türkler, Orta Asya'dan Avrupa'ya uzanan uzun yolculukları boyunca çok değişik ve köklü kültür alanları ile karşılaşmış ve bunlarla etkileşim içinde olmuştur. Bu etkileşimi, özellikle kullandıkları alfabelerde ve sözlüklerinde görmek mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu, doğu ile batı arasında bir tür sınır kültürü oluşturmuştur. 1800'lu yılların başlarından itibaren Osmanlı bürokratları, hem reformları ile Avrupa modernleşmesini yakalamak, hem de sosyal ve tarihi kimliklerini korumak için çabalamışlardır. Bu sınavın bugün hâlâ bütün yaşamsallığı ile devam ettiğini ileri sürmek yanlış olmasa gerektir. Bildiğiniz gibi, Kırım Harbi sırasında 1855'te Osmanlı devleti elektrik telgrafı ile tanıştı. Fransız memurlar çok yüksek ücretli olarak telgrafhanelerde çalışıyor ve telgrafın Türkçe harflerle çekilemeyeceğini iddia ediyorlardı. Mustafa Efendi, Türkçe olarak telgraf çekebileceğini göstererek, Türk telgrafçılığının öncüsü oldu. Böylece pek çok Fransız memurun iş akdi iptal edildi.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Edebiyatı Programı Yüksek Lisans Tezi, 2022
Kültür, toplumların tarihleri boyunca biriktirdikleri bütün oluşumlarını kapsayan bir kavram olarak bilinmiştir. Kültürün bünyesinde ele alınan her konu, insanla gelişen psikolojik ve sosyolojik unsurları içinde barındırmaktadır. Bilinçaltına etki edip davranışlara yansıyan olaylar araştırılarak insanın yaşam dünyası anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Toplum bünyesinde başlayan, devam eden ve son bulan birçok unsur bulunmaktadır. Bunların içinde geniş bir yelpazeye sahip olan ve incelenmesi insana bağlı olarak devam eden halk kültürüne ait değerler yer almıştır. Halk kültürü; toplumların dil, din, yaşam olgularını içerisinde barındırıp aktaran bir bilim olmuştur. Halk kültür değerlerinin bilinip tanınmasına ve aktarımına yardımcı olan çalışmalar yapılmıştır. Zamanla medya sektörü, halk kültürünün tanınmasını sağlayan yapımlar ortaya çıkarmışlardır. Medyanın iki büyük kuvveti sinema ve televizyon, batı dünyasından örnekle Türk yaşam kültürüne alınan, evrenselde ve özelde ses ve görüntüyle ilerleyecek olan bir sürecin başlangıcı olmuştur. Önce batı televizyonlarından alınıp Türk televizyonlarına sunulan yapımlardan sonra, zamanla gelişen Türk sinema ve televizyon sektörü, Türk toplum yaşamı doğrultusunda diziler, filmler, programlar hazırlamıştır. Özellikle milli sinemanın oluşmasıyla; inanç, tarih ve kültür gibi temel konulara ekranlarda yer verilmeye başlanmıştır. Böylelikle batının bu sektör üzerinden değiştirmeye uğraştığı öz kültür değerlerinin, öğrenme duyularının en yükseği olan görsellik ve işitsellik üzerinden korunmaya alındığı görülür. Bu bağlamda tarih ve Türk halk kültürü unsurlarından yararlanılarak senaryoya dökülen konular aracılığıyla, izleyicilere milli bilincin unutulmaması, yaşanması ve yaşatılması sağlanmaya çalışılmış, kimlik bilinci kazandırmak, ata kültüne bağlılığın önemini hatırlatmak amaçlanmıştır. Sinema ve televizyonun, tarih ve halk kültürünü harmanlayarak kurguladığı pek çok örnek bulunmakta olup bunlardan birisi de Diriliş Ertuğrul dizisidir. Söz konusu dizi, yayına başladığı günden, final yaptığı zamana kadar inceleme ve araştırma konusu özelliklerine sahip olduğu görülmüştür. Senaryonun içinde yer alan kültürel oluşumlar sinema, televizyon ve tarih ilişkisine göre dizinin ekrana, Türk insanı ve kültürüne bağlı olarak sunduğu konulardır. Kültürün içinde yer alan halk edebiyatı, dönem insanlarının anlattığı; destanlar, hikâyeler söylediği; atasözü ve deyim gibi özlü sözler, verdiği; öğütler, ettiği dualar, ağıtlar, ninniler, söyleşmeler vb. konular sosyo-psikolojinin değerlendirmesine uygundur. Eski Türk inancı, ozanlık, insanın bilinçaltı ve davranışlarının gizi olan motifler ve Türk yaşam kültürü oluşumlarını incelemek eski Türk toplum yapısını anlaşılabilir kılmıştır. Popüler kültürde yayınlanan bir dizi olduğu için modern çağın bu tarz dönem yapımlarına gösterdiği ilgi ve tepkiler bağlamında eskinin bugüne etkileri çalışmanın amacını oluşturmuştur.
İzmir XIX. yüzyılda Batı Anadolu ve Osmanlı Devletinin en önen.li liman kentlerinden birisiydi. Hacı David Vapur Şirketi ondokuzuncu yüzyıl sonunda İzmir merkezli olarak kurulmuş bir Osmanlı şirketiydi. Ekonomik faaliyetlerini Doğu Akdeniz, Ege sahilleriyle İstanbul'a kadar ulaşan bir bölgede devam ettirmekteydi. Avrupa ile ekonomik ilişkiler çerçevesinde sürdürülen faaliyetler sonucunda şirketin sahibi olan Hacı David, Fransız tebaası bir vatandaşla ticari bir anlaşmazlığa düştü. Osmanlı mahkemeleri Hacı David'i haklı bulsa da Fransa'nın müdahaleleri sonucu karar uygulanamadı. Hacı David güçlü bir siyasî himaye arayışı arzusuyla vapurlarına Amerikan bandırası çekti. Bu değişiklikte, vapurlarında çalışan Rum personel ve Osmanlı Devletinde bu sıralarda Rumlara uygulanan boykot da etkili oldu. Fakat bandıra değişikliği şirketin boykota maruz kalmasını engelleyemedi. 1911 yılında Amerikan Vapur Şirketine karşı da boykot uygulandı. Bu gelişmeler, ittihat Terakkinin izlediği ve gittikçe berraklaşan milliyetçi politikalar sonucunda, Batı Anadolu'da Türklerle Rumlar arasındaki bağların kopuşunun ekonomik göstergelerinden birisidir. Anahtar kelimeler: izmir, vapur şirketi, Amerikan bandırası, boykot, millî ekonomi.
2016
Amerika Birlesik Devletleri siyasal bagimsizligini kazandiktan sonra dis politikasinda Monroe Doktrini’ni izlemistir. Ancak Birinci Dunya Savasi baslarken Amerika basinindan The New York Times gazetesi, gerekmedikce siyasal ve askeri ittifaklar kurmayi reddeden Monroe Doktrini’ni tartismaya baslamistir. Bu tartismalar 20.yuzyilda Amerika’nin dis politikasinin degisiminin belirtileridir. Dis politikasinin degisiminde kamuoyunu hazirlamaya yonelik kisminibasin ustlenmistir. Bu baglamda Amerika’nin Osmanli Devleti’ne yonelik politikasi The New York Times’dan izlenmistir. Amerika ile iliskilerin diger tarafinda bulunan Osmanli Devleti’nin izledigi politika ise Osmanli basinindan Tanin, Ikdam, Tercuman-iHakikat, Servet-i Funun Ceride-i Sofiye, Polis Mecmuasiincelenerek karsilastirilmistir. Osmanli ve Amerika basininda dikkat cekici bazi ornekler baglaminda Turk-Amerikan iliskisi aciklanmistir. Osmanli’nin kapitulasyonlari kaldirmasi, savas sonrasi Osmanli’nin ne olacagi ve Alman...
Kendine ait özgün ideolojisi daha önceden formüle edilmeden herhangi bir felsefi inşası olamayan Fransız Devrimi ve Aydınlanmacı felsefeyi takip eden Cumhuriyet devrimine daha sonradan aydınların inşa etmeye çalıştığı ideolojinin ne olduğunu araştırmak bu çalışmanın hedefi olmuştur. Bu çaba ile aynı zamanda batılılaşma sancılarımız ve çelişkilerimiz ve trajedimiz izlenmiştir. Erken cumhuriyet döneminde devrimin heyecanı ile yaşanan coşkunun bile gizleyemediği kaygıları ideologlarda görmek hem hüzünlü hem de takdire şayan olmuştur. Geç modernleşme çabalarının zihinde ve ruhlarda yarattığı o kopuşun sonsuz acısı ve neşesi ve telaşı aynı anda kendini hissettirmektedir. Hareketli bir dönemin fikirsel canlılığı bugün bile bize ışık olmalıdır.
Harf Devrimi beş, altı aya sığdırılmış bir devrimdi. Bu açıdan aslında son derece başarılı bir devrim olarak addetmek gerekiyordu. Kimi çevrelerde harf devriminin kültürel kopukluğa neden olduğu, bireyin geçmişle bağının koparıldığı ve böylece bir boşluk yaratıldığı ileri sürüldü. Türkiye’de o sıralarda okur yazarlık yüzde 5 ila 7 arasındaydı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de insan büyük ölçüde zamandan arındırılmıştı. Süreklilikten, zaman derinliğinden söz etmek güçtü. Okur yazar olmayan kişinin geçmişle bağı da son derece sınırlıydı. Yazılı kültür açısında bakıldığında 1924’e kadar eski Türkçe çıkmış kitap sayısı 30 bin civarındaydı. Müteferrika baskılarından, yani 1729 ‘la 1929 arasında iki yüzyıllık bir süre içerisinde 30 bin civarında kitap basılmıştı. Bu okuryazar toplumlar açısından çok düşük bir sayıydı. Harf devrimi ertesi Büyük Buhran’ın tüm engellerine karşın, 15 yıl içerisinde basılan kitap sayısı 31 bine ulaşmıştı. Kısacası iki yüz yılda basılan kitap sayısı Cumhuriyetle birlikte, harf devrimiyle birlikte on beş yılda gerçekleştirilmişti.
Trakya Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2017
ÖZ: Bu çalışmada Birinci Dünya Harbi ve sonrasında Ermeni katliamında hayatını kaybeden Türkler ile Rus istilası ve Ermeni katliamı nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan Türklerin durumları zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin durumlarıyla mukayeseli olarak incelenmiştir. İnceleme sonucunda Türk kayıplarının zorunlu göç sırasındaki Ermeni kayıplarından çok daha fazla olduğu, ayrıca göçe tabi tutulan Ermenilerin 3,5 katı kadar Türk'ün Rus istilası ve Ermeni katliamından kurtulabilmek için topraklarını terk ederek mülteci durumuna düştüğü ve mülteci Türklerin 2/3' ünün yollarda hayatını kaybettiği belgelere dayalı olarak ortaya çıkarılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.