Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, Ulusal hakemli uyuşmazlık mahkemesi dergisi
One of the amendments is to regulate the prohibition of sale by auction of pledges within the concordat period under the first paragraph of article 295 of CEB. According to the relevant regulation, pledgees may initiate proceedings against the debtor by converting the pledge into money within the concordat period but no protection measures can be taken and the sale by auction of the pledged property cannot be realized. With the Law No 7327 some exceptions have been accepted to the prohibition of the sale by auction of pledged goods by adding a second paragraph to article 295 of CEB. This study will, firstly, emphasize on the prohibition of sale by auction of the pledged goods within the concordat period, and the time period in which the said prohibition will be valid. It will then consider what should be understood from the pledge creditors within the scope of the prohibition. Finally, the exceptions to the prohibition of sale by auction of the pledged goods within the concordat period, and how the sale process will be fulfilled and the distribution of the income will be discussed.
Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi , 2021
7101 sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu’nun konkordatoya ilişkin maddelerinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden birisi konkordato mühleti içerisinde rehnin paraya çevrilmesi yasağını düzenleyen İİK m. 295/I hükmüdür. İlgili düzenlemeye göre, rehin alacaklısı konkordato mühleti içerisinde borçluya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatabilir ancak, rehinli mal muhafaza altına alınamaz ve satışı yapılamaz. Bununla birlikte 7327 sayılı Kanun ile İİK m. 295’e ikinci fıkra eklenmek suretiyle rehnin paraya çevrilmesi yasağına birtakım istisnalar getirilmiştir. Bu çalışmada, öncelikle konkordato mühleti içerisinde rehnin paraya çevrilmesi yasağı ve söz konusu yasağın geçerli olacağı zaman aralığı üzerinde durulmuştur. Daha sonra ise, yasağın kapsamına giren rehinli alacaklılardan ne anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Son olarak, mühlet içerisinde rehnin paraya çevrilmesi yasağının istisnaları, satışa izin verilmesi ve satışın ne şekilde yapılacağı ile satıştan elde edilen gelirin nasıl ödeneceği konuları ele alınmıştır.
2016
ÖZET 818 sayılı önceki Borçlar Kanunu'nda "satım kirayı bozar" ilkesi benimsenmişken, 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu'na göre "satım kirayı bozmaz". Gerçekten de, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 310. maddesine göre, kira sözleşmesinin kurulmasından sonra kiralanan herhangi bir sebeple el değiştirirse, yeni malik kira sözleşmesinin tarafı olur. TBK m. 310 satış sözleşmelerinde de uygulanır ve mülkiyetin nakliyle birlikte alıcı kira sözleşmesinin tarafı hâline gelir. Ancak bu durum alıcının satış sözleşmesi yapmaktaki menfaatleri ile çatışabilir. Diğer yandan kira sözleşmesinden dolayı satıcı satıştan doğan borçlarını gereği gibi ifa edemeyebilir. İşte bu çalışmada TBK m. 310'un satış sözleşmesine etkisi üzerinde durulacak, bu bağlamda alıcının TBK. m. 310'un olumsuz etkileri karşısında satıcıya karşı ne gibi haklara sahip olduğu incelenecektir.
Türkiye adalet akademisi dergisi, 2022
Adi konkordato süreci borçlunun ya da alacaklılardan birisinin başvurusu ile başlamaktadır. Tasarruf ilkesinin yansıması olarak sürecin borçlunun tek taraflı iradesi ile sona ermesi, başka bir deyişle borçlunun adi konkordato talebinden feragat etmesi mümkündür. Adi konkordato talebinden feragate İcra ve İflas Kanunu'nda sadece konkordato mühletinin kaldırılması ve borçlunun iflâsı sebeplerinden birisi olarak yer verilmiş, adi konkordato talebinden feragatin niteliği, şartları ve hükümleri açısından herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Kanunda düzenlemenin mevcut olmaması nedeniyle hem konkordato talebinden feragatin şartları hem de hükümleri muhtelif açılardan değerlendirilmeye açıktır. Adi konkordato talebinden feragatin hukuki niteliği, şartları ve sonuçları incelenirken adi konkordato ve feragat kurumlarının özellikleri dikkate alınmalıdır. Adi konkordato yargılamasının çekişmesiz yargı işi olması ve konkordato talebinde maddi hukuka dair bir hakkın korunması talep edilmediğinden ötürü davadan feragate ilişkin hükümlerin adi konkordato açısından tam olarak tatbiki de mümkün olmamaktadır. Gerçekten, feragatin hukuki niteliği, şartları, zamanlaması ve feragat beyanının sonuçları yönünden davadan feragat ile adi konkordato talebinden feragat arasında ciddi farklılıklar olduğu görülmektedir.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Bu çalışmanın amacı Viyana Satım Sözleşmesi, Arnavutluk Cumhuriyeti Medeni Kanunu ve Kosova Cumhuriyeti Borçlar Kanunu'na göre, karşılaştırmalı olarak malın teslim yerinin belirlenmesidir. Malın teslim yerine geçilmeden önce, teslim kavramı incelenmeye çalışılmıştır. Viyana Satım Sözleşmesi'nde teslim kavramı hakkında bir tanım bulunmamaktadır, fakat teslimin nerede, ne zaman ve ne şekilde olacağı hakkında bilgiler mevcuttur. Çalışmanın devamında, malın teslim yerinin belirlenmesi ele alınmaktadır. Viyana Satım Sözleşmesi'ne göre satıcı, malları alıcıya teslim etmek, mallara ilişkin belgeleri alıcıya vermek ve malların mülkiyetini alıcıya geçirmekle yükümlüdür. Ancak, bu borçlardan sadece sözleşmede tarafl arca aksinin kararlaştırılmadığı veya herhangi bir düzenleme bulunmadığı zaman bahsetmek mümkündür. Çünkü, Viyana Satım Sözleşmesi'nin malın teslim yerine ilişkin hükümleri tamamlayıcı hukuk kuralı olarak nitelendirilmektedir. Malın teslim yeri açısından ise CISG, ACMK ve KCBK büyük ölçüde paralellik arz etmektedir.
2016
Bu calismanin konusu “Milletlerarasi Mal Satimina Iliskin Sozlesmeler Hakkinda Birlesmis Milletler Antlasmasina Gore Hasarin Intikali” dir. Bu calismada oncelikle hasar ve hasarin intikali kavramlari aciklanmistir. Akabinde hasarin intikal (gecis) ani ayrintili olarak incelenmistir. Bu baglamda, Viyana Antlasmasi’nda yer alan ayrim olan, mallarin tasinmasini ihtiva eden, tasima halindeyken satilan mallara iliskin ve diger hallerde soz konusu olan sozlesmeler bakimindan ayri ayri aciklama yapilmistir. Nihayet, hasarin intikalinin hukum ve sonuclari izah edilerek calisma tamamlanmistir. Incelemelerimiz sirasinda vardigimiz kanaatler ise, topluca “Sonuc” kisminda yer almaktadir.
Sade vatandaşın konkordato talebi, nasıl ve nereye yapılacağı, şartları, konkordatonun kabulü ve reddinin sonuçları
2019
Tarih boyunca insanlar arasi iliskileri duzenleyen hediyelesme gunumuzde ekonomik sistemin vazgecilmezi olmustur. Bu arastirmada, bireylerin hediye satin alma davranisinin A ve B tipi kisilik ozelliklerine gore nasil sekillendigi incelenmistir. Arastirma, 2015’in Eylul-Aralik doneminde Sakarya, Kocaeli ve Istanbul’da gerceklestirilmis, 325 anket analiz edilmistir. Edinilen bulgular dogrultusunda hediye satin alma davranisi olcegi menfaat saglama, ozel durum karsilama, tesekkur ve telafi etme ile sevgi gosterme olmak uzere 4 boyuta indirgenmistir. Boyutlar dogrultusunda revize edilen arastirma sorusu ise B tipi kisiliklerle kiyaslandiginda A tipi kisilige sahip tuketicilerin ozel durum karsilama ile tesekkur ve telafi etme amaciyla hediye satin almaya daha yatkin oldugu seklinde yanitlanmistir. http://dx.doi.org/10.17130/ijmeb.2019149872
Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 155. maddesinin 1. fıkrası önceki tarihli hak sahibinin açmış olduğu tecavüz davalarında sonraki tarihli marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendi sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri sürmesini engellemektedir. Sınai mülkiyet hukukunda öncelik ve gerçek hak sahipliği ilkelerinin bir yansıması olan bu kuralla birlikte, sonraki tarihli hak sahibi tecavüz davasında artık salt mutlak hakkına dayanamamaktadır. Nitekim, daha önce patentler için kabul edilen bu sistem artık marka ve tasarım hakkı sahiplerine de uygulanmaktadır. Makalede, genel hatlarıyla tescil, öncelik ve gerçek hak sahipliği ilkeleri ile tescilin işlevleri, maddi incelemeli ve itiraza dayalı incelemeli başvuru sistemleri irdelenmiştir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce, önceki tarihli marka ve tasarım ve patentin sonraki tarihli haklara etkisindeki farklar, Yargıtay ve Avrupa Adalet Divanı kararları ışığında açıklanmıştır. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun ilgi...
2023
Ticari hayatın dinamizmi yeni uygulamaların ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Hayatın içerisinden çıkan birçok uygulama hukukî zemine taşınmakta ve hukukî düzenlemelerin konusu yapılmaktadır. Hukukî zemine taşınan fakat unsurlarıyla birlikte bir hukukî düzenleme konusu yapılmayan sözleşmeler sui generis nitelik arz etmektedirler. Tek satıcılık sözleşmesi, ticarette malların yeni ve etkili yöntemler yoluyla pazarlanmasına yönelik ihtiyaca cevap niteliğinde ortaya çıkan bir hukukî müessese olmuştur. Bu sözleşme ile sağlayıcı, tek satıcıya kendisinin mallarını belirli bir bölgede münhasıran satma yetkisini vermekte, tek satıcı da bu malların pazarlanmasını ve sürümünün artırılması yükümlülüğünü üstlenmektedir. Çeşitli sektörlerde yaygın bir şekilde uygulaması bulunan ve İslam hukuku bakımından “yeni olan” bu sözleşmenin, günümüz Türk hukukundaki teorisi ortaya konulduktan sonra İslam hukuku açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. İslam hukuku, değişmez ilkeleri ile çelişmeyen yeniliklere karşı değildir. Bu açıdan, tek satıcılık sözleşmesinin İslam hukuk anlayışı perspektifinden incelenmesi bu çalışmanın ana konusudur. Bu çalışmada İslam hukukunun yeni sözleşme tiplerine yönelik tutumuna dair genel bir tasavvur da sunulmuş olunmaktadır.
Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2019
🟢 Açık Erişim PDF / Tam Sürüm 📜 Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2019/1, s. 359-404. 📃 Çalışmamızda sözleşmenin alıcı tarafından ihlâli hâlinde satıcının sahip olduğu haklar meselesi ele alınmaktadır. Bu kapsamda ilk olarak alıcının asli yükümlülükleri olan semen ödeme ve malı teslim alma ile diğer yükümlülüklerine yer verilmiştir. Söz konusu yükümlülüklerin ihlâlinin doğuracağı sonuçlar bakımından ihlâl; esaslı ihlâl ve esaslı olmayan ihlâl şeklinde iki dereceye ayrılmış ve satıcının alıcıya ek süre tanımasının bu derecelendirmeye tesiri üzerinde durulmuştur. Alıcının sözleşmeyi ihlâlinden bahsedebilmek için bir yükümlülüğü ihlâl etmiş olması ve sorumluluktan kurtulmamış olması şart-larının bir arada bulunması gerekir. Sözleşmenin ihlâli halinde satıcının sahip olduğu hakların incelendiği son bölümde, aynen ifayı talep etme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve tazminat talep etme haklarına yer verilmiştir. Dönme kavramı yerine sözleşmeyi ortadan kaldırma ifadesinin neden tercih edildiğinin açıklandığı bu bölümde, son olarak Antlaşma'da sözleşmenin alıcı tarafından ihlâli halinde satıcı lehine öngörülmüş özel bazı durumlar incelenmiş ve çalışma sonlandırılmıştır. 🇬🇧"SELLER’S REMEDIES AGAINST BREACH OF CONTRACT BY THE BUYER UNDER THE VIENNA CONVENTION ON THE INTERNATIONAL SALE OF GOODS" ABSTRACT This article is about remedies of the Seller in the event of a breach of contract by the buyer. In this scope, firstly the buyer’s main obligations and other obligations have examined. In respect of the consequences of that obligations, the breach has separated into two degrees as fundamental and non-fundamental breach and the effect of the additional period of time to rating has examined. For the breach of contract by the buyer, he has to violate an obligation and not being released from the responsibility. In the case of breach of the contract, remedies of the seller that includes as a right to require the buyer to perform his obligations, right to declare the contract avoided and right to compensate of the seller has examined in the last chapter. This chapter also explains why the phrase "right to declare the contract avoided" is preferred rather than the phrase "right of rescission". Finally, this article was concluded by examining specific rights of the seller in case of the buyer has been violated the contract according to CISG.
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Efendi'ye göre iyi davranışlar bir kaynaktan ve bir gereksinme sonucu ortaya çıkarlar. Bu kaynak tabiidir veya bir kimsenin ortaya koymasına dayanır. Kaynağı tabii olanlar değişmezler ve pratik felsefenin konusudurlar. Peygamber vb. bir kimsenin ortaya konmasıyla meydana gelenler ise zamana bağlı olarak değişebilirler. Buna ilahi yasa denilir. Bu tebliğde ahlâkî değerlerin ve yasaların kaynağı problemiyle ilgili olarak Kınalızâde'nin görüşleri incelenecektir.
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2014
Yenilikçi tüketiciler ürünün ilk kullanıcısı olmaları, ürün hakkında ilk geri bildirimleri pay-laĢmaları ve potansiyel alıcılara ürünü tanıtıp bilgi sağlamaları gibi nedenlerle iĢletmeler ve akademisyenler için önemlidir. Bu çalıĢma tüketici yenilikçiliği, algılanan risk ve satın alma davranıĢı arasındaki iliĢkiyi araĢtırmıĢtır. GüdülenmiĢ tüketici yenilikçiliği ve algılanan risk ölçeklerinden faydalanılarak 402 örnekten toplanan veriler yapısal eĢitlik analizi kullanılarak incelenmiĢtir. AraĢtırma sonuçları tüketici yenilikçiliği ile satın alma davranıĢı arasında pozitif buna karĢın tüketici yenilikçiliği ile algılanan risk ve algılanan risk ile satın alma davranıĢı arasında negatif iliĢki bulunduğunu ortaya koymuĢtur. Tüketicinin satın alma kararı üzerinde yenilikçiliğin satıĢları artırıcı, risk algılamasının ise satıĢları azaltıcı yönde önemli bir belirleyici etkisi söz konusudur.
2019
Tarim ve madencilik, ekonominin iki temel ham madde ureten sektorleri konumundadir. Devletin hukum ve tasarrufu altinda bulunan madenlerin isletilebilmesi icin, maden ruhsatina sahip olmak gerekir. Kanun ve/veya maden ruhsatindan madenci lehine dogan hak ve yukumlulukler toplulugu maden hakki olarak isimlendirilmektedir. Maden hakkina sahip olan kisi, maden sahasini bizzat isletebilecegi gibi; sahip oldugu hakkin kullanimini rodovans sozlesmesiyle bir ucuncu kisiye de birakabilir. Diger taraftan, madencinin hakkini, maden hakkini devir sozlesmesiyle bir ucuncu kisiye devredebilmesi de mumkundur. Ancak, birbirinden farkli olan bu iki sozlesme teori ve uygulamada karistirilmaktadir. Bu nedenle, calismamizda soz konusu iki sozlesmenin arasindaki sinirin tespiti amaclanmaktadir.
Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2022
Belgeler/Notlar SATIM SÖZLEŞMESİNDE GÖRME MUHAYYERLİĞİ / AKD-İ BEY'DE HİYÂR-I RÜ'YET Ebül'ulâ Mardin,* haz. Selman Küçüksucu** Ebül'ulâ Mardin'in aşağıda çeviriyazısını takdim edeceğimiz "Akd-i Bey'de Hiyâr-ı Rü'yet" isimli makalesine 1 geçmeden önce muhayyerlik hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. Muhayyerlik, özellikle satım sözleşmelerinde taraflardan birinin veya her ikisinin akdi onama yahut feshetme hakkına sahip olması anlamına gelen bir fıkıh terimidir. Muhayyerlik, klasik fıkıh doktrininde çeşitli açılardan ele alınmaktadır. Bunlar arasında şart, tayin, nakit, ayıp, görme, meclis muhayyerlikleri gibi çeşitleri zikretmek mümkündür. Çalışmamızın ana konusunu teşkil eden görme muhayyerliği ise fıkıh literatüründe "hiyâru'r-rü'ye" olarak isimlendirilen bir muhayyerlik çeşididir. Görme muhayyerliği müşterinin görmeden satın aldığı bir malı gördüğü zaman akdi feshetme hakkına sahip olması olarak tanımlanmaktadır. Bir şeyi görmeden satın almak rızaya zarar veren bir durum olduğundan dolayı malı satın alan kimsenin tam bir rızaya sahip olduğunu göstermek adına böyle bir hakka sahip olduğu belirtilmektedir. Görme muhayyerliği karşılıklı bedel esasına dayanan, feshe elverişli ve bağlayıcı nitelikteki akitler hakkında söz konusu olabilir. Ayrıca malın önceden görülmüş a Geliş/
ÖZET Kamulaştırma, mülkiyet hakkına doğrudan müdahale eden bir idari işlem olup, kuralları ve sınırları 1982 Anayasasında belirlenmiştir. Belirlenen ilkeler çerçevesinde bu işlemin yapılma usulü ile ilgili detaylar, ayrıntılı olarak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu kanun çerçevesinde taşınmazı hakkında kamulaştırma kararı verilen eski malike; idarenin, kanundan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde taşınmazı geri alma hakkı verilmiştir. Bu hakkın kullanılmasının şartları kanunda; özetle, kamulaştırma tarihinden itibaren 5 yıl geçmesi ve sürenin dolmasından itibaren bir yıl içinde eski malikin talepte bulunması olarak belirlenmiştir. Kanundan kaynaklanan bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen idare tarafından, eski malike yüklenen bedel ödeme yükümlülüğü, idare hukukunun ilkeleri ve özelde de idarenin kusur sorumluluğu açısından değerlendirilmeye muhtaçtır.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2002
Bu Konvansiyon'a taraf olan devletler, denizciliğin mali durumunu düzeltme ve milli deniz filolarının gelişmesini sağlama bilinciyle, deniz imtiyazı ve ipotek leri hakkında uluslararası yeknesaklık sağlamanın yaran da takdir edilerek ve deniz imtiyaz ve ipoteklerini düzenleyen uluslararası hukuki bir belgenin gerekli liğine inanılarak bu konuda bir Konvansiyon akdedilmesi kararlaştınlmış ve aşa ğıdaki hususlarda anlaşma sağlanmıştır;
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1995
2010
The Court of Execution audits the legality of the forced auction sale (bidding), a public transaction. If the Court determines a disability which effects the mentioned transaction, then it cancels the compulsory performance transaction itself (EBL art. 134). Transactions before or during the time of auction shall consider as to rig a competitive bidding process, if these transactions are illegal and immoral acts which are preventing the auction to proceed as regard by the law. It is admissable as a reason for the annulment of a competitive bidding that if the buyer (taker) found himself in a position that he had a mistake in the essential qualities of the good (or if he/she was directed by others to buy it mistakenly).
Türk Dünyası Araştırmaları, 2021
Bütün zamanların en büyük mimarı kabul edilen Koca Sinan'ı sahiplenen çok olmuştur. Özellikle onun Ermeni, Rum olduğu konusunda geniş ve yaygın bir kanaat vardır. Bu kanaati besleyen en büyük gerekçe ise onun bir devşirme olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçi, bu bağlamda onu Hırvat, Slav vb. olduğunu ileri sürenler olsa da bunların bilgilerinin, belgelerden uzak sadece iddiadan ibaret olduğu görülmüştür. Ermeni ve Rum diyenlerin ellerinde de belge yoktur. Belge olarak iddia ettikleri şeyler; Sinan'ın Osmanlı Hristiyan devşirmesi bir yeniçeri olmasından öteye gitmemektedir. Hâlbuki o dönemde Anadolu'da Hristiyan Karaman Türkleri arasından da devşirme yapıldığını kimse görmek istemiyor. Nitekim yapılan birçok araştırmalar Sinan'ın Hristiyan bir Türk olarak devşirildiğini göstermektedir. Yaptığımız bu araştırma boyunca Sinan hakkındaki tartışmaların izini sürerek onun milliyetini belgelemeye çalışacağız. Şurası muhakkaktır ki, tarihe mal olmuş büyük şahsiyetlerin şu veya bu kökenden olması o kadar önemli değildir. Önemli olan onun insanlığa veya kendi milletine yaptığı hizmetleri, düşünceleri, fikirleri ve eserleridir. Fakat birileri kaynakları ve belgeleri çarpıtıyor, farklı yorumluyor ve farklı etnik kökenlere dayıyor vb. ise ilim adamlarına düşen bir görev de bunları inceleyip, gerçeği ortaya koymaktır. Sinan'ın sahipsiz bırakılmasının veya birilerinin haksız yere sahiplenmesinin veyahut Türklüğü ile ilgili çalışmaların görmezden gelinmesinin önüne geçilmelidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.