Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022, Darülmülk Konya Dergisi, 2022/1.
"Değerli mimar Mehmet Emin Yılmaz’ın bu eseri, Sigetvar’da Türk Mimari eserleri ve bilhassa ana konusu olan Türbe Palankası ve Kanuni Sultan Süleyman’ın makam türbesi hakkındadır. Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi nin idaresinde mimar İ. Aydın Yüksel, İbrahim Numan ve Gürbüz Ertürk’den kurulu heyetin iki yıl süren çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ve İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından yayınlanan Avrupa’daki Osmanlı Mimari Eserleri külliyatının tamamlayıcısı niteliğindedir." İstanbul Fetih Cemiyeti İlk yayın tarihi: Aralık 2015 Ebat: 21*29,70 Sayfa sayısı: 244 ISBN 978-975-7618-59-1
The Journal of Academic Social Sciences, 2021
In this article, the effect of the belief that we can define the Seyit Battal Gazi Tomb as the Battal Gazi Cult, which was understood to be rebuilt in 1464-65 in Seyitgazi district of Eskişehir, on the architecture of the monumental tombs built in later years is tried to be discussed. We can evaluate the construction activities of the tombs, which we discussed together with the Seyit Battal Gazi Tomb (1464), depending on the religious, social and political structure of the region. Especially 15.-16. the lodges in the region in the centuries. (First of all, the Seyid Battal Gazi Complex) has been revived. The repairs and additions made in the Seyid Battal Gazi Complex and the construction of the Sücaeddin Veli Complex and Üryan Baba Lodge are examples of this. As a result; The Seyh Sücaeddin Tomb, Üryan Baba Tomb, Demirtaş (Mürvet Ali) Pasha Tombs' octagonal prism-shaped bodies, dome covers and architectural structures, which were built in the region, caused the Seyit Battal Gazi Tomb to repeat the form of Seyit Battal Gazi Mausoleum, which is the monumental structure of the Battal Gazi Cult. It can be said that the Seyid Battal Gazi Cult played a dominant role.
Dergi Karadeniz
Vadisi'nde, Tişrin Barajı alanında yoğun olarak saptanan ve Erken Tunç Çağı'na tarihlendirilen ana kayaya oyulmuş kuyu tipi mezar geleneği, Anadolu'da şu ana kadar sadece birkaç yerleşimde saptanmıştır. Soğmatar Nekropolü'nde şu ana kadar yapılan çalışmalarda Erken Tunç Çağı'na tarihlendirilen 50 adet ana kayaya oyulmuş kuyu tipi mezar ortaya çıkartılmıştır. Bu tip mezarlardan beş tanesi makale konumuzu oluşturan sunaklı, sekili, nişli ve özenle kayaya oyulmuş özelliğe sahip olması açısından çok daha fazla önem taşımaktadır. Nitekim mezarlar yerel kültür özelliği göstermeyen, Erken Hanedanlar III/Akkad Dönemi'nde Orta Fırat Bölgesi'ne yönelik ticari yayılımın kültürel yansımaları olarak değerlendirilmektedir. Bu tip özenle yapılmış kaya mezarı geleneğinin Güney Mezopotamya ile ticari ve kültürel ilişkileri gösterir nitelikte elit bir kesime ait olduğu düşünülmektedir. Bu tip mezarların Doğu Akdeniz'de Erken Tunç Çağı boyunca görülmekle birlikte MÖ 3. binyılın son yüzyılında Erken Tunç Çağı IV evresinde esas olarak yaygınlaştığı bilinmektedir. Aynı şekilde Suriye Fırat Bölgesi'nde de aynı dönemlerde çok fazla sayıda ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Soğmatar'da olduğu gibi çoğu tespit edilen kaya oyuğu mezar yapılarının genellikle tarıma elverişli olmayan, geçim kaynağı hayvancılığa dayalı, kayalık alanlara sahip bölgelerde yer alması, bu mezarları kullanan halkların daha çok göçebe bir kimlik taşıdığını düşündürmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalarla daha çok bilgiye ulaşılabileceği anlaşılmaktadır.
2019
Öz Tarihi eserlerin doğru tanımlama ile belgelenmesinin vazgeçilmez önem taşıdığı günümüz çağdaş müzecilik anlayışından çok uzak yıllarda, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Aya İrini Kilisesi’nde muhafaza edilen savaş araç-gereç ve ganimetlerinin sergilenmeye başlanması, bugünkü Askeri Müze’nin temellerini oluşturmuştur. Bu müze, koleksiyonundaki bazı envanter eksiklikleri nedeniyle, araştırmacılar tarafından doğruluğunun ispatlanmasına ihtiyaç duyulan nesnelere (Haliç Zinciri, Kale Anahtarları, Trikopis’in Kılıcı vb.) ev sahipliği de yapmaktadır. Bunlardan biri de Mimar Sinan’a ait olduğu belirtilen “Pergel”dir. Bu çalışmada; Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı envanterinde “Pergel (Mimar Sinan’a aittir)” tanımı ile kayıtlı olan bir nesne incelenerek, ifade edilen tanımın doğruluğu araştırılmış ve değerlendirme yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Mimar Sinan, Pergel, Askeri Müze, Kaliper, Metal Abstract In the middle of the nineteenth century, the exhibition of war equipment and spoils preserved in the Hagia Eirene Church formed the foundations of today's Military Museum. As a result of deficiency in their cataloguing, this museum is home to some objects that need to be verified by researchers (Golden Horn Chain, Castle Keys, Sword of Trikopis, etc.). One of these is the ‘compasses’ defined as belonging to Mimar Sinan. In this study an object which was registered with the definition of “compasses (belonging to Mimar Sinan)” in the inventory of the Military Museum and Cultural Center Command, is examined and the accuracy of the definition was investigated and evaluated. Key Words: Mimar Sinan, Compasses, Military Museum, Caliper, Metal
Dârülmülk Konya", bu sayısında XIII. yüzyıl Konya ilim havzasının yolculuk ediyor ve Kerîmüddin Aksarâyî'nin tabiriyle bahr-ı fazîlet ve hurşid-i âsimân-i şerîat olan Kadı Sirâceddin Urmevî'ye misafir oluyor. Konya Musalla Mezarlığı'nda medfun Sirâceddin Urmevî; gerek bürokratik ve diplomatik görevleri gerek fıkıh, kelâm, mantık ve felsefe alanlarındaki eserleri gerekse de Safiyyüddin Hindî, İbnü'n-Nakîb er-Râzî, Tâceddin Kürdî, Mecdüddin Mardînî, İbn Zeytûn, Abdülvehhâb Kâşî ve Mevlânâ Şerefüddîn Kayserî gibi talebeleri hasebiyle Dârülmülk'ün mümtaz şahsiyetlerindendir. Talebelerinden Tâceddin Kürdî'nin Şeyh Edebâlî'nin kayınpederi olması ve Davud Kayserî ile birlikte İznik Medresesi'nin teşekkülünde müstesna bir rol üstlenmesi Urmevî'nin Osmanlı düşünce hayatına etkileri bakımından oldukça manidardır. Sirâceddin Urmevî, Fahreddîn Râzî okuluna mensubiyeti ve Kemâleddîn b. Yûnus'un öğrencisi olması ile anılmakta, Eyyûbîler döneminde Kahire a'yânı arasında bulunduğu bilinmektedir. 1240'lı yıllarda telif ve tedris faaliyetinin yanı sıra bürokraside de görev almış ve II. Frederick'e elçi olarak gönderilmiştir. Bütün Anadolu'nun başkadısı olarak Konya'da geçirdiği otuz küsur yıllık (1251-1283) yaşamında ise ismini tarihe kazıtan şah eserlere imza atmıştır. Bugün Sirâceddin Urmevî'nin yedisi fıkıh ve kelâm on biri ise mantık ve felsefe alanında olmak üzere on sekiz civarında eserinin varlığından bahsetmemiz mümkündür. Bununla birlikte Arapça ve Farsça kaleme alınan bu eserlerden hiçbirisi henüz bir bütün olarak Türkçe'ye kazandırılmamış, Urmevî'nin fikrî mirası hak ettiği ölçüde tahkik ve tetkik edilmemiştir. Konya Büyükşehir Belediyemiz'in, övünç kaynağımız olan tarihi şahsiyetlerimizin tanınması ve tanıtılmasına yönelik gayretleri sayesinde Urmevî mirasıyla ilgili bu boşluğun yakın zamanda kapatılacağının müjdesini verebiliriz. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı'nın paydaşlığında söz konusu eserlerin büyük bir kısmı, hicrî tarihle Urmevî'nin 765. vefat yıldönümünü idrak edeceğimiz 2025 yılında Türkçe'ye çevrilerek yayınlanacaktır. "Dârülmülk Konya", bu büyük projenin ön habercisi niteliğindeki bu sayısında Sirâceddin Urmevî'nin ilmi kişiliği hakkında genel bir portre çizmeyi hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda yirmi civarında özgün makale, çeviri, röportaj, belge tanıtımının Konya Dârülmülk KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
Gülşen-Âbâd’da Seyr ü Sülûk Alegorisi, 2023
Sûfîler, kelâm ve fıkıh gibi İslâmî disiplinlerden farklı olarak Muhammedî ahlâkı elde etmede akıl ve beş duyunun yanı sıra selîm kalbin ve akl-ı meâdın esas alındığı seyr ü sülûk denilen bir yöntemi usûl olarak benimsemişlerdir. Onlar, Hakk’ın tecellîlerini müşâhede etmek için çıkılan bu manevî yolculuğun esaslarını ve sınırlarını eserlerinde detaylı bir şekilde gündeme getirmişlerdir. Sûfîlerin bu nakillerinden onların, kalbin manevî kirlerden arındırılması, gönülde tecellîsi vesîlesiyle Hakk’ın âlemle olan münasebetini bütün yönleriyle müşâhede ederek fenâ ve bekâ gibi yüksek derecelere ulaşıp, Hakk’ın övdüğü Hz. Peygamber’in ahlâkî olgunluğu ile bezenmeyi şiâr edindikleri anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda yaşamış, Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolunun müessîsi, ilmî ve irfânî kişiliğiyle döneminde ve sonrasında etkili bir isim olan Şemseddîn-i Sivâsî de sûfîlerin seyr ü sülûk yöntemlerine dâir söylemlerini ve uygulamalarını eserlerinde yoğun olarak işleyen isimlerden biridir. Sivâsî, birçok eserinde nebevî ahlâkı elde etme yöntemi olarak seyr ü sülûk sürecinin çeşitli boyutlarını dile getirmiştir. O, Gülşen-âbâd adlı eserini ise hakîkat sırları, kâinattaki her şeyin Hakk’a işaret olması ve sâliklerin bu gerçeklere ancak seyr ü sülûk ile ulaşabilecekleri gibi konulara hasretmiştir. Seyr ü sülûk sürecinin taraflarını çiğdem, sümbül, zerrin, benefşe, lale, susam, zambak, nilüfer, nergis ve gül gibi on çeşit çiçekle remzederek izah eden Sivâsî, eserde vahdet-i vücûd düşüncesini konu edinmiştir. Eser, bu çiçeklerle müellifin konuşmaları, onlara sorulan sorular, alınan cevaplar ve bu süreçte seyr ü sülûkün esasları, tarafları ve sınırları gibi konuları içermektedir. Bu çalışmada, Şemseddîn-i Sivâsî’nin, usûl ve içerik olarak edebî ve ahlâkî mesnevîler içerisinde orijinal bir yeri olan Gülşen-âbâd adlı eseri bağlamında sûfîlerin nebevî ahlâkı elde etme yöntemi olarak benimsedikleri seyr ü sülûke dâir görüşleri dile getirilmiştir.
2016
2013 kışında Siyahser Camii Haziresi içinden geçerken, toprak altından yüzeye ucu çıkmış bir mermer görünüyordu. Toprağı kazınca o taşın bir mezar taşı olduğu anlaşıldı. 3 yıl süren okuma çalışmaları sonunda bu mezar taşının bir yüzünde Farsça şiir, bir yüzünde Türkçe şiir bulunan bir mezar taşı olduğu anlaşıldı.
After the Azerbaijan Turks, Turkmens are the most populous people of Iran. The most recent expeditions to Iran have been conducted by Doerfer and his team (in the years 1969 and 1973) though the researches on Turkmen language are still incomplete.
DergiPark (Istanbul University), 2003
The Bugut inscription is one of the old Turkic inscriptions found in Mongolia. It drives its name from the Bugut Mountain located in the Bayn Tsagaan Gol (The Sacred White Lake) region within the Arhangay Aymag and is one of the Turkic cultural and civic monuments among others in the mausoleum complex which dates back to the First Köktürk Kaganate and constructed on the walley 10 km away from the Bugut Mountain in the East. This Bugut Inscription is a didactic text and a narrator of the historical events. With these features it also set the example for the later Turkic inscriptions. The Bugut inscription and its turtle-like base are exhibited in the garden of Çeçerleg museum.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli üniversitesi sbe dergisi, 2020
Bu çalışmada, Nevşehir ili, Hacıbektaş ilçesinde yer alan ve 17. yüzyılın başında hayatını kaybeden, Hacı Bektaş Veli'nin soyundan gelen Bektaş Efendi'nin medfûn olduğu türbe tanıtılmaktadır. Daha önce Hacı Bektaş Veli Külliyesi ve etrafındaki yapılarla ilgili çeşitli yayınlar yapılmıştır. Söz konusu yayınlarda Bektaş Efendi Türbesi hakkında da kısa bilgilere yer verilmekle birlikte yapı tek başına ele alınarak incelenmemiştir. Bu nedenle bu çalışma ile, literatüre bir katkı sağlamak ve yapının Türk türbe mimarisi içerisindeki yerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda konu ile ilgili kaynak ve arşiv taraması yapıldıktan sonra yapı, mimari ve süsleme özellikleri dikkate alınarak incelenmiştir. Türbe ilk olarak Bektaş Efendi'nin vefatından hemen sonra 1603 yılında sekizgen planlı ve konik külahlı bir kümbet şeklinde inşa edilmiş, daha sonra 5 Ekim 1906 tarihinde onarılarak önüne dikdörtgen planlı beşik çatılı bir ön bölüm eklenmiştir. Yapının içerisi ise bu onarımdan bir yıl sonra 19 Eylül 1907 tarihinde Batılılaşma dönemi etkileri taşıyan Barok karakterli kalem işleri ile bezenmiştir. Hem aynı yıl hem de bundan iki yıl sonra, 1909 yılında bu kalem işi süslemelere çeşitli hat eserleri de eklenmiştir. Yapı son olarak 1975 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hacıbektaş Anıtlar Derneği tarafından onarılmıştır. Kesme taş malzeme ile inşa olunan türbe, sonradan eklenen dikdörtgen planlı beşik çatılı ön bölüm ve kare kaide üzerinde sekizgen planlı konik külahlı kümbet olmak üzere doğu-batı aksı boyunca uzanan iki bölümden oluşmaktadır. Bu hali ile yapının inşasında aynı ilçedeki 1519 tarihli Balım Sultan Türbesi'nin örnek alındığını düşünmekteyiz. Yapısal nitelikleri itibariyle Osmanlı özelliği göstermeyen yapının daha çok Selçuklu ve diğer beylikler döneminin, özellikle de Dulkadirli Beyliği'nin etkilerini devam ettirdiği görülmektedir. Bugün Hacı Bektaş Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı olan türbe, bölgesinde yer alan kendinden önceki türbelerin yapısal özelliklerini devam ettirmesi ve sahip olduğu mimari ve süsleme özellikleri ile Türk türbe mimarisi içerisinde önemli bir yere sahiptir.
Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-endûz’u (İnceleme-Metin), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Kültür Eserleri: 3221, Ankara, 2009 (ekitap) , 2009
Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi
Makalede Özbekistan’ın Taşkent vilayetine bağlı Çarvak su barajı kıyılarında bulunan Batı Göktürk Kağanlığı dönemine ait Süngek mezarında sürdürülen arekolojik kazı çalışmaları ve burada elde edilen bilimsel sonuçlardan bahsedilmektedir. 2019 yılından beri gerçekleştirilmekte olan arkeolojik kazılarda elde edilen buluntular diğer iskan yerlerindeki buluntular ve ölü gömme gelenekleriyle karşilaştirilmiş ve genel benzerliklerin yanı sıra adı geçen mezarıdakı kendine özgülükler tespit edilmiştir. Adı geçen mezarlıkta insan ve hayvan kemikleriyle birlikte çeşitli biçimlerdeki seramik kaplar, demir yapımı çeşitli eşyalar ve iş aletleri bulunmuştur. Mezarlardaki insan kemikleri, özellikle insan kafatası üzerinde alınan ölçüler, bazı insan kemiklerinin bulundurulduğu yön ve tas kemiğinin durumu, cins ayırımına dikkat edilmiştir. Merhumların yaşını belirtirken de onların baş kemiklerdeki yarıkların kapanış derecesi, dişlerin yıpranması ve kemik boğumlarının oluşum sahfaları göz önünde bulu...
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Bosnalı şair ve tarihçi Safvet-Beg Başagiç (1870-1934) "Bosnjacı I Hercegovci U Islamskoj Knjizevnosti" (İslam Ebebiyatında Bosna-Hersekliler) adlı eserinde, Bosna-Hersekli önemli şair ve yazarlara yer vermiştir. Hırvat Mahmut Paşa, Derviş Paşa, Sâbit, Hersekli Arif Hikmet ve Nergisî, bu sanatkârlar arasında göze çarpan isimlerdendir. Başagiç, Bosna'da doğan ve daha sonra İstanbul'a gelen Nergisî'ye eserinde geniş yer ayırır. Nergisî'nin hayatından ve eserlerinden bahseder, sıkıntılar içinde yaşadığına, oldukça başarılı bir sanatçı olmasına rağmen gerekli ilgi ve takdiri göremediğine işaret eder. Nergisî'yi Mütenebbî, Enverî, Ahsiketî, Verlaine gibi önemli şairlerle mukayese eden Başagiç, onun büyüklüğünü ve sanatındaki başarısını ortaya koymaya çalışır. Boşnakça yazılmış olan eserin Nergisî ile ilgili kısmı, 1917 yılında Ş. B. imzalı bir mütercim tarafından Yeni Mecmua'nın 15-19. sayıları arasında, Edebiyat Tarihi başlığı altında yayımlanmıştır. Bu çalışma kapsamında Ş.B. tarafından tercüme edilmiş bu bölümün çevriyazısı yapılacak ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.
ÖZET Osmanlı Devleti, Tanzimat " la birlikte birçok alanda olduğu gibi eğitimde de yenileşme çabası içerisine girmiştir. Bu doğrultuda, Osmanlı " da medreselerin yanında farklı düzeylerde pek çok modern mektepler açılmaya başlanmıştır. Bu mekteplerin başında rüşdiyeler gelmekte olup, ilkinİstanbul " da, daha sonra ise Osmanlıvilayetlerindeeğitim faaliyetinde bulunmuştur. Osmanlı " nın diğer birçok vilayet, sancak ve kazalarında olduğu gibi, bugünkü Yozgatil merkeziile Akdağmadeni ve Boğazlıyan kazalarından oluşan Bozok Sancağı " nda da ilk açılan modern okullarrüşdiye mektepleri olmuştur. Bu çalışmada; Bozok Sancağı " nda eğitim yapanMüslüman rüşdiye mekteplerinin açılışları ile öğretmen, öğrenci veeğitim durumları ayrıntılı olarak incelenmiş ve böylece Bozok Sancağı " nın Osmanlı Dönemi " ndeki modern ortaokul eğitim yapısı ortaya konulmuştur. ABSTRACT The Ottoman Empire, along with the Tanzimat, has been in the effort to innovate in education as it is in many areas. In this direction, many modern municipalities started to open at different levels beside the madrasah in the Ottoman Empire. At the beginning of these rushdies coming, first in Istanbul and later in the Ottoman provinces. As it is in many other provinces, sanjak and township of the Ottoman Empire, the modern schools which were opened in Bozok Sanjak which is composed of today's Yozgat provincial center and township of Akdağmadeni and Boğazlıyan have become rushdie schools In this study; Teachers, students and educational situations were examined in detail with the opening of rushdie schools in Bozok Sanjak and so on the modern secondary school education structure of Bozok Sanjak in the Ottoman Period was revealed.
Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1980
Bilindiği gibi, Osmanlı Türkleri tarih boyunca büyük donanmalar meydana getirmiş ve bunlarla unutulmaz zaferler kazanarak, Türk Deniz Tari:b.ine şanlı sahifeler açmışlardır. Fakat ne yazıkki, bu şanlı sahifeler impa,ratorluğun yalnız yükselme devrine münhasır kalmıştır. Zira XVII. yüzy~l ortalarından itibaren, devlet müesseselerinin.bozulmaya başlamış olduğu artık tamamen su yüzüne çıkmış ve Türk deniz gücü de bu olum-suz glelişmeden kendini kurtaramamıştır. 'türk deniz gücünün böyle bir duruma düşmesine en büyük amil, de-niz gücü denildiği zaman, sadece kuvvetli bir harb filosunun düşünülıriesi, hiçbir zaman kuvvetli bir harb filosunun koruyacağı etkin bir deniz tica-ret filosunun düşünülmemiş olmasıdır. Şurasını belirtmek gerekirki, ka-pitülş.syonların da Türk deniz ticaret filosunun gelişmesini büyük ölçüde engellediği bir gerçektir. 1773 de açılan Mühendi~hane-i Bahri-i HümayUn. ise yalnız harb ge-milerine subay yetiştirmeyi amaç edinmiş bulunuyordu. Zaten bu sıralarda devletin deniz ticaret filosu kurmak ve onu geliştirmek gibi mes'eleleri düşünecek bir durumu da yoktu. Zira Çeşme'de yakılan harb filosunun (1770) tekrar nasıl meydana getirileceğinin planlanması ile meşgul olu-nuyordu. Deniz ticaret filosunun önemini ilk def'a anlayan ve miri ticaret ge-milerinden oluşacak bir ticaret filosu kurmayı tasarlayan III. Selim ol-muştur. Fakat kendisinin bu teşebbüsü kuvvede kalmış fiiliyat safhasına çıkamadan Kabakçı isyanı ile boğu.lup gitmiştir. II. Mahmud ise bu hu-susta gayreti görülen padişahlarımızdandır. Hatta miri ticaret gemileri * ·Bu yazı, IV. Uluslararası Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Kongresinde (Quatrıeme Congres International des Etudes du Sud-Est Europeen, Ankara, 13-18 aofi.t 1979) tebliğ olarak verilmiştir.
Uluslararasi siverek sempozyumu., Mezopotamya ve Anadolu'nun Kavşağında Bir Kent: Siverek Kıtap, ss.55-80, 2022
Mertkan MERT1* İnsanlık tarihinin başlangıç noktası Mezopotamya, birçok imparatorluğa, devlete, beyliğe kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliği Mezopotamya'ya köklü bir tarih ve medeniyet bırakmıştır. Araştırıldıkça yeni bulgular ve yeni sonuçlar ortaya çıkmakla beraber
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.