Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2006, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi
…
35 pages
1 file
Hz. Îsâ, peygamberler arasında belki de en fazla hakkında tartışmaların yapıldığı bir peygamberdir. Yapılan bu tartışmalardan biri de O"nun kıyamete yakın bir zamanda yeniden yeryüzüne inmesi hususudur. Gerek diğer din mensupları gerekse Müslümanlar arasında bu konu farklı şekillerde tartışılmıştır. Bu makalede Hz. Îsâ"nın yeryüzüne yeniden ineceğiyle ilgili âyetler ve bu âyetlere ilk dönemden itibaren müfessirlerin yaklaşımları ele alınacak ve aralarında değerlendirmeler yapılacaktır.
Teemmül, 2023
Asırlardır toplumların bir kurtarıcı beklentisi içinde olduğu ve toplumsal kaos zamanlarında bu beklentinin inanca dönüştüğü görülmektedir. Mesih inancı çeşitli yorumlarla ve farklı beklentilerle üç İlâhi dinde mevcuttur. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet Mesih konusuna farklı açılardan bakmaktadır. Yahudiler Hz. Dâvûd’un soyundan bir Mesih beklerken Hz. Îsâ’nın Mesih olmadığı ve Mesih’in henüz gelmediği inancındadırlar. Yahudiler Mesih olarak farklı bir şahsın gelmesini beklerken Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın dönüşünü beklerler. Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın insanlığın günahına kefaret, yeryüzüne gönderilmiş, çarmıha gerilmiş ve Tanrı’nın katına yükseltilmiş olduğuna, âhir zamanda yeryüzüne tekrar ineceğine ve ilâhi düzeni yeniden kuracağına inanırlar. İslâmiyet’te ise Hz. Îsâ bir Peygamberdir. Hz. Îsâ kendisine verilen Peygamberlik görevini yapmış ve Allah tarafından desteklenmiş bir Peygamberdir. Hıristiyanlık ve İslâmiyet’in Hz. Îsâ’ya yüklediği misyon birbirinden farklıdır. İslâm inancında Hz. Îsâ’nın akıbeti konusu tartışılmaktadır. Hz. Îsâ’nın Yahudiler tarafından öldürülmediği ve çarmıha gerilmediği açıktır ve bu hususta ihtilaf yoktur. Hz. Îsâ’nın göğe yükselme meselesi ihtilafın konusudur. İslâm dininin Kur’ân ve sünnet olmak üzere iki temel kaynağı bulunmaktadır. Kur’ân’da Nüzûl-ü Îsâ ’ya delil olacak ayetler açık değildir. İslâm’ın ikinci temel kaynağı hadislere gelince, hadislerde refʿ yoktur. Nüzûl, refʿin sonucudur diye kabul edilirse, Hz. Peygamberin sözlerinde geçtiği varsayılabilir. Yaygın kanaate göre, Allah Resûlü, Hz. Îsâ’nın kıyametten önce yeryüzüne ineceğini anlatırken bir iman esası ortaya koymak amacıyla bu hadisleri söylememiştir. Nüzûl-ü Îsâ, aklın imkân dâhilinde görebildiği bir olaydır ama itikâdî bir durum değildir. Müslüman Allah’ın her şeye gücünün yettiğine inanmaktadır. Allah’ın Kur’ân’da açık bir şekilde bildirmediği Hz. Îsâ’nın nüzûl meselesine bu açıdan bakılmalıdır. Bu çalışmada Hz. Îsâ’nın yeryüzüne tekrar inmesinin İslâmî açıdan imkânı irdelenecektir. Çalışmanın amacı meseleye bu çerçevede bakmak ve günümüz dünyasında farklı din mensuplarının dinler konusunda aklı merkeze alarak seçmek yerine, daha çok içine doğmuş oldukları kültürlerden etkilenerek meselelere baktıklarını ortaya koymaktır.
Hz. İsa’nın vefatı/ref‘i ve kıyametin kopacağının bir işareti ve habercisi olarak dünyaya tekrar nüzul edip etmeyeceği meselesi, İslâm Düşünce tarihini en fazla meşgul eden ve günümüzde de canlılığını koruyan önemli tartışma konularından biridir.
Kilis 7 aralık Üniversitesi İlahiyat fakültesi dergisi, 2015
The Journal of Academic Social Sciences, 2021
The importance o the qur'an for muslims and islam is tantamount to the importance of the person of jesus christ for christians and christianity. It has been rightly observed that the Christians concept of incarnation corresponds to what one might call "illibration" in Islam. In Christianity, the divine logos becomes man. In Islam, God's Word becomes text, a text to be recite4d in Arabic and to be read as an Arabic book. One can go even further and compare the Christian dogma that Christ was born of the virgin Mary with the Muslim concept of the ummiyya of the prophet Muhammad. There was no human father for Jesus, and there was no written text taken down by man which might have influenced the prophet Muhammad.
Hakîkatte, şu makâle sâhibi tarafından da i’tiraf edildiği gibi, otuz küsûr Sahâbî’den yüz yetmiş küsûr rivâyetle gelen bir husûsun îmân eden akıllı kimseye göre tartışılır yanı olamaz. Hele buna İcmâ’ı eklerseniz, söylenilebilecek hiçbir şey kalmaz. Lâkin, îmân mevzûudur; tartışma götürmez, deyip saçma ve hezeyanlarına toz kondurmayan şarkıyyâtçı Hristiyanların ihdâs ettikleri -kesin îmân düstûrları da dâhil- istisnâsız İslâmî her mes’lede aslolan uydurma olmaktır, şeklindeki bilimsel dogma artık onların içimizdeki şâkirdlerince yeni bir îmân esâsı hâlini aldı. Nihâyet bu peşin ithâmın anaforundan kurtulmanız için sebebler âlemi size yetmeyecek kadar dardır. Vesvese bile olamayacak sebebler ileri sürülerek fâhişelik töhmetiyle yüzü kara edilmek istenen iffet âbidesi bir genç kıza, hadi fâhişe olmadığını isbât et, denildikten sonra, onun, töhmet dayanaklarına nisbetle yerden arş kadar yüksek olan hüccetlerinin bile yeterli delîl kabûl edilmediğini görüyoruz…
International Workshop on Religious Sciences, 2017
Bir toplumun medeniyet ve kültürel değerlerinin inşasında vazgeçilmez kurumların başında üniversiteler gelmektedir. Gelişmiş toplumlara baktığımızda toplumun gelişmişlik, kalkınmışlık ve teknolojisinin arka planında üniversitelerin olduğu bir vakıadır. Günümüzde üniversitelerin iki fonksiyonu olduğu müsellemdir. Birincisi öğrencilerinin "eğitilmesi" diğeri de toplumu geleceğe taşıyarak dünyaya entegre edecek "bilginin" üretilmesidir. Günümüzde öne çıkan problemlerin başında toplumsal çoğulculuğun sağlanamamasıdır. Toplumları derinden ve içten sarsan, sayısız problemlerin yaşandığı günümüz dünyasında insanlık onuruna yakışır bir aydınlık ve geleceğin inşası için üniversitelere görev ve sorumluluklar düşmektedir. Çünkü içinde yaşadığımız yerküreyi yaşanabilir hale getirmek hususunda herkes üstüne düşeni yapmak zorundadır. Meşhur bilim adamı Stephen Hawking; "Dünya artık tehlikeli bir gezegen oldu, yaşayacak başka bir gezegen bulmamız lazımdır" diyerek insan cinsinin yaptıkları karşısında ümitsizliğini bir nebze de olsa ortaya koyar. Hâlbuki inancımız gereği ümitvar olup başka gezegen aramaktansa, mevcut gezegeni yaşanabilir hale getirmek boynumuzun borcudur. En üst seviyede araştırma kurumları olan üniversiteler farklı inanç, kültür, mezhep, ırk, dil ve kavimlerin bir arada ve kardeşçe yaşaması için projeler üretmekle mükelleftir. Iğdır Üniversitesi de Anadolu coğrafyasının en güzel şehrinde inşa edilmiştir. Bütün inançların orta değeri olan Hz. Nuh'la sembolize edilen Ağrı Dağı'nın eteğinden evrensel değerlerin "öncü gücü" olmaya aday olan Iğdır Üniversitesi yaptığı akademik araştırma ve çalışmalarla görünür ve bilinir olmaya devam etmektedir. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin gerçekleştirdiği "Uluslararası Din Bilimleri Çalıştayı" dini anlama ve yorumlamada yeni bakış açılarının ortaya konulmasına katkı sağlayacağına inanıyorum. Din iyi yorumlandığında rahmete vesile olurken, yanlış anlaşıldığında ise savaş dâhil her türlü problemlere alet edilebilmektedir. İnsanları krizlerden çıkarmak için gönderilen din, insanlara dünyayı cehenneme çevirecek hale yine insan eliyle getirilebilmektedir. Bunun önüne geçmede bilginin merkezi olan üniversitemizde daha çok evrensel ölçekte bilgi üreterek huzura, kardeşliğe, dostluğa, barışa giden "zeytin dalı" olmaya devam edeceğiz.
2018
Tâhâ suresi ittifakla Mekki kabul edilir. Tefsir kaynaklarinda surenin Mekke doneminin ortalarina dogru Meryem suresinden sonra indigi yer almaktadir. Hz. Omer’in Musluman olmasindan evvel indigi ve okudugu ayetlerden etkilendigi rivayet edilmektedir. Tâhâ suresi’nin ayet icerigi metin ic ve dis baglam cercevesinde degerlendirildiginde surenin hangi zaman diliminde nazil oldugu daha netlik kazanacaktir. Ayrica siyer-i nebi cercevesinde ayetleri anlama ve yorumlamanin daha saglikli olacagi kanisindan hareketle Tâhâ suresinde yer alan Hz. Musâ ornekliginin Hz. Peygamber’in hayatinda nereye tekabul ettigi sorusu ayetlerin daha iyi anlasilmasinda yardimci olacaktir. Siyer kaynaklari ile tefsir kitaplarinda yer alan bilgilerden hareketle Tâhâ suresinde butun detaylariyla Hz. Musâ’nin hayat hikâyesi resmediliyor gorunse de aslinda sunulmak istenen buyuk fotograf Hz. Peygamber’in Mekke’de yasadiklariyla Hz. Musâ’nin yasadiklari arasindaki benzerliktir. Nitekim Musâ Peygamber o...
Köprü Dergisi, 2018
Öz Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur metinlerinin zatî olarak çoklu okumaya açık niteliği veri alınarak, ferdî ve kolektif seviyelerde ortaya çıkan farklı anlama ve yorumlama tarzlarının ürettiği bazı problemler ve bunların sebepleri tartışılarak, bu metinlerin doğru anlaşılması ve yorumlanmasının " ihlas, bürhan ve çoğulluğu " veri alması gerektiği ileri sürülmektedir. Anahtar Kelimeler Anlama ve yorumlama, ihlas, çoğulluk, bürhan, METHODOLOGICAL AND SUBSTANTIVE CONSIDERATIONS IN UNDERSTANDING THE RISALE-I NUR TEXTS: SINCERETY (IHLAS), PROOF (BURHAN) AND PLURALITY Abstract The Risale-i Nur texts are inherently susceptible to plural understanding, which has given rise to multiplicity in its comprehension and interpretation. This state of affair has caused many problems both in common and scholarly endeavor. The trio of evidence-based reasoning, plurality and ihlas (considering consent of Allah only) is suggested as a proper methodology of " reading " .
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Ethical Statement: It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited The attitude of Mu'tazila, which is considered the most rational sect of the Islamic tradition, towards isrāʾīliyyāt knowledge found in commentaries, especially within the framework of Qur'ānic stories, is intriguing. Although the attitude of some Mu'tazilī commentators towards isrāʾīliyyāt is mentioned in some studies, the attitude of Mu'tazila as a school has not been the subject of any research when it comes to criticism of isrāʾīliyyāt narrations. In fact, in recent studies on isrāʾīliyyāt, while it is said that the criticism of isrāʾīliyyāt can be traced back to names such as al-Ṭūsī, al-Māwardī and even al-Māturīdī before Ibn al-'Arabi a reading is made entirely through Sunnī and Shīʿīte commentators and the views of Mu'tazilī commentators are not included. Criticism of isrāʾīliyyāt was made by Mu'tazilī names such as Abū Bakr al-Aṣamm (d. 200/816), Abū ʿAlī al-Jubbāʾī (d. 303/916) and Abū Muslim al-Isfahānī (ö. 322/934), before Sunnī and Shīʿīte commentators such as al-Māturīdī (d. 333/944), al-Māwardī (d. 450/1058), al-Ṭūsī (d. 460/1067), Ibn al-'Arabī (d. 543/148) and Ibn Kathīr (d. 774/1373). Even though they do not use the concept of isrāʾīliyyāt, they direct these criticisms sometimes to the source of the narrations and sometimes to their content, in other words, that they are contrary to Islam. Later Mu'tazilī scholars systematically continued this criticism based on certain verses. In the present study the theoretical framework is drawn regarding the view of Israel by commentators such as as Abū Bakr al-Aṣamm, Abū ʿAlī al-Jubbāʾī, Abū Muslim al-Isfahānī, Qāḍī ʿAbd al-Jabbār, al-Ḥākim al-D̲ h̲ us̲ h̲ amī (d. 494/1101) and al-Zamakhsharī (d. 538/1144), who lived in the period from the 2nd century to the 6th century, and then the theoretical framework of these commentators is drawn. The attitude of the mentioned commentators towards different isrāʾīliyyāt narrations is evaluated with the descriptive analysis method. Additionally, reference is made to the approach of Sunnī commentators of the same period to these narrations. While discussing the Mu'tazilī commentators' approach to isrāʾīliyyāt a distinction is made regarding different situations such as their rejection of these narrations, their quoting the isrāʾīliyyāt narrations without comment, prefer rational interpretation to isrāʾīliyyāt narrations, and their interpretation of the verses with isrāʾīliyyāt. Although Mu'tazilī commentators quote many isrāʾīliyyāt narrations in their works, the first examples of critical approach in the interpretation of some problematic narrations, especially in the tafsīr tradition, are also in their commentaries. In this context, it has been concluded in the study that Mu'tazilī commentators were pioneers in the criticism of isrāʾīliyyāt in the classical period, and that the criticism of some narrations about prophets and angels first started with them. It has also been pointed out that Sunni and Shiite commentators such as al-Māturīdī, al-Māwardī, and al-Ṭūsī make references to Mu'tazilī names in some places while criticizing the mentioned narrations. Finally, although Mu'tazilī commentators do not make a systematic criticism of isrāʾīliyyāt, they define the narrations in question as "Jewish fabrications and originating from the Torah". This reveals that although their reference points were their own theological understanding, they also criticized the narrations in terms of their sources. As a matter of fact, while Ibn Kathīr, a systematic isrāʾīliyyāt critic, rejects some narrations that are incompatible with the name of the Prophets without including them in his commentary, he quotes some isrāʾīliyyāt narrations that depict miraculous events in an exaggerated way without commenting. Therefore, it is a noteworthy attitude that Mu'tazilī figures were critical of isrāʾīliyyāt narrations that were incompatible with the Islamic faith in the early period and did not take them into consideration.
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Bu yazıda Fuzûlî (ö.1556) tarafından yeniden üretilen Leylâ ve Mecnûn (1535) mesnevisinin baĢlangıcında yer alan "Dibâce" (Önsöz) kısmının dilsel ve anlamsal düzeyde mesnevideki fonksiyonu incelenmiĢtir. Gelenekte Fuzûlî"nin, model aldığı diğer Leylâ ve Mecnûn yazarlarından farklı olarak eserini düzyazı ile baĢlatması bir yeniliktir. Fuzûlî, bu kısmı (Mensur Dibâce), üç rubai ve yaklaĢık iki sayfa nesir olarak kurar. Dibâce"nin nazım kısmında (rubailer) görülen üçlü bölünme devamında gelen düzyazı kısmında yüzeyde değildir. Ancak gramer ve anlama yansıtılmıĢtır. Düzyazı kısmı için şart cümlesi yapısı seçilmiĢtir. Seçilen bu yapı, üç kez yinelenir. Ancak bunlar, uzun tamlamalar ve iç içe geçen seci cümlecikleri ile gizlenmiĢtir. Bu dil sınanmasını tecrübe eden okur, Fuzûlî"nin üçlü katmanını ve bu katmanlara yerleĢtirdiği anlamı, fark ederse metinde daha sonra geleceklere de hazırlıklı hâle getirilmiĢ olur. Bu araĢtırmada mesnevinin baĢlangıcındaki Dibâce incelenmiĢ ve diğer bölümleri ile bağı kurularak yazarın, okurunu yinelemelerle metne hazırlama yöntemleri gösterilmiĢtir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
Kafkas üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2022
Uluslararası İbnü’l Arabi Sempozyumu İnsanlığın Hakikat Arayışı ve İbnü’l Arabi, 2018
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 2018
Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018
DergiPark (Istanbul University), 2022
International journal of filologia, 2021