Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, DergiPark (Istanbul University)
The aim of this study is especially to bowdlerize al-Ghazzâlî’s experience from modern false schoolings. For achieving this, there are three axioms which have adopted a mantle: 1- Studying al-Ghazzâlî to modern science is false. Because according to the scientific junior judgments, one Middle Ages’ philosopher either attempts up to Enlightenment or Mythology. Accordingly not only al-Ghazzâlî’s experience but al-Fârâbî’s philosophy and Avicenna’s philosophy are all far from Enlightenment. 2- Existing form of history of philosophy is arranged to Enlightenment. It is necessary to bowdlerize from this form. Mainly there are three schools in the history of philosophy: Realism, Idealism and Sophistic. These three is repeated in the history of philosophy and sophistic is not bad as Aristotelian tradition aims. Al-Ghazzâlî is in good sophistic tradition. 3- There is a basic differentiation between truth and knowledge in al-Ghazzâlî’s philosophy. Referencing to postmodernist texts like Paul Feyerabend’s and Jacques Derrida’s, this is very understandable. Knowledge is for society and truth is for entity. This differentiation is very functional. Consequently al-Ghazzâlî solved very difficult problem: Is there a truth’s possibility or not? For this reason al-Ghazzâlî’s experience is very beneficial for the destiny of philosophical thoughts. Key Words: Al-Ghazzâlî, Modernism, Enlightenment, Philosophy, Religion, Life.
ASAR ERZİNCAN İLAHİYAT DERGİSİ, 2021
Dinin geleneksel dönemi, modern öncesi geniş ve uzun soluklu klasik müktesebatı kucaklarken “modern” veya “postmodern” önekleri daha tipolojik olarak önce “bir durumu” ve “ideolojiyi” daha sonra ise “bir bilinçlilik halini” ifade etmektedir. Postmodernizm gelişmiş parametrelere sahip modernizm sonrası bir durum meydana getirme çabası olarak tarihsel olmayan, çok kültürel, esnek ekonomiler ve eklektik felsefi görüşlerle donanmış çok boyutlu analitik ve eleştirel teolojik dönüşümlerinin neticesindeki özse ait değişimleri, yapısal yenilenmeleri eleştirel açıdan öne çıkaran farklı modellerle kendini göstermektedir.
Akademik Çalışmalar, 2018
2021
Toplumsal bir fenomen olan din, bircok alanla iliskili olabilmektedir. Turizm-din iliskisi, bu alanlardan biridir. Dunya genelinde farkli dinlere mensup insanlar, inanclari dolayisiyla kutsal kabul ettikleri yerleri din (inanc) turizmi adi altinda ziyaret etmektedir. Bu ise, turizm-din iliskisinin bir boyutudur. Turizm-din iliskisinin somut bir sekilde ortaya ciktigi bir diger alan, Islâmi konsept tatillerdir. Nitekim postmodern donemde ortaya cikan ve son donemde giderek yayginlasmaya baslayan bu tatil turu, Islâmi ogreti ve ilkeler cercevesinde daha cok dindar cevrelere hitap etmektedir. Gerek din turizmi gerekse de Islâmi tatil baglaminda olsun dinin, temel bir etken faktor ve gerekce teskil ettigi soylenebilir. Her iki durumda da dinin, dini tutum ve davranislarin, turizm veya tatil algisini sekillendirdigi gibi turizmdeki degisim ve gelismelerde de etkili olabilmektedir. Turizm-din iliskisine bu yonuyle bakildiginda dinin, ozellikle postmodern donemin turizm tercihinde etkili b...
Modernleşme, genel anlamda 17.yüzyılda Avrupa’da başlayan daha sonra da tüm dünyaya yayılan bir dizi kökten değişim ve dönüşümü ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu değişim sürecinin en etkili lokomotifleri sanayileşme, rasyonelleşme, bilimsel bilgi ve teknolojinin gelişmesi süreçleridir. Ancak modern hayat, sunduğu olanakların yanında birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmiştir. Modernleşmeye yönelik eleştirilerin daha ziyade postmodern söyleme referansla dile getirildiği söylenebilir. Modernitenin temel dayanaklarını ‘anlatı’ olarak nitelendiren postmodern söylemde, modernitenin dışladığı her türlü insan aktivitesine yer açılmıştır. Modern dönemde geleneksel toplumlardaki etkinliğini ve değerini gittikçe kaybeden din de postmodern olarak adlandırılan bu dönemde “yeni bir karaktere” bürünmüştür. Ancak bu yeni durum, postmodern toplumlarda dinin yeniden yükselişe geçtiği ya da toplumsal hayatta merkezi bir konuma geldiği anlamına gelmemektedir. Daha ziyade dinin bireysel bir aktivite haline gelip “seçeneklerden biri” olarak görüldüğü söylenebilir. Dahası bu dönemde gündeme gelen dinin klasik anlamda anlaşılan din kavramı ile aynı şeye tekabül edip etmediği tartışmalı bir konudur. Buradan hareketle araştırmamızda, postmodernite-din ilişkisine sosyolojik açıdan yaklaşılarak postmodern toplumlarda dinin yeri ve önemi belirlenmeye çalışılacaktır.
Bu kitabın yayım hakkı İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesine aittir. 5846, 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserileri Yasası gereği herhangi bir bölümü, resmi veya yazısı, yazarların, yayımcısının yazılı izni alınmadan tekrarlanamaz, basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz, hiçbir biçimde, hiçbir yolla çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. Yazıların ve görsellerin yasal sorumluluğu yazarlara aittir.
Turkish Studies-Comparative Religious Studies, 2021
Philosophy of religion has an active role in explaining matters such as making sense of human existence, questioning its existence in the world, understanding the nature of one's own self and other beings around it. In this context, the philosophy of religion is the subject of religion, which has a vital importance in affecting and directing human life, from a philosophical point of view. From past to present, human beings have not been able to stop believing and thinking. At this point, it is seen that almost every person believes in the existence of a transcendent power, albeit with different shapes and imaginations, and this belief seriously shapes his thoughts and actions. Likewise, each individual existing; It can be stated that he tries to make sense of his existence by obtaining information about himself, his environment, the world he lives in, the structure of the world, living and non-living beings. Today, people suffer serious existential pains in understanding themsel...
2015
Post-modern edebiyatı modern edebiyattan ayıran özelliklerden biri, gerçeklik ve kesinlikle olan ilişkisidir. Bu iki unsura bel bağlayan klasik ve modern edebiyatın tek boyutlu ya da tek düzlemli bir dil tecrübesi sunduklarını söyleyebiliriz: Tek bir merkez ve tepeden bakan tek bir göz. Fakat gerçeklik ya da daha ideolojik hâliyle gerçekçilik, post-modern edebiyat için ilk sırada gelmez. Varlığın ve muhatabı olduğu her şeyin kendisi gibi mümkün olduğunun farkına varan kahraman, bu merkezsizlik içerisinde savrulur durur.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2016
Kültürün kitleselleşerek popüler hale gelmesi, içinde yaşadığımız çağın en temel özelliklerinden biri-dir. Zira hemen hemen her şeyin, çeşitli iletişim kanalları aracılığıyla bir şekilde yaygınlaşıp popüler kültü-rün bünyesine dâhil olmaya başladığı gözlenmektedir. Bu süreç zarfında geleneksel yapılar hızlı bir şekilde aşınarak yeni formlara bürünmektedir. Böylesi bir değişimin toplumun bütün kişi ve kurumlarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyeceği muhakkaktır. Öyle ki son zamanlarda, geleneksel imajından hızlı bir şekilde sıyrılarak yeni formlarla " görünür " hale gelmeye başlayan din ya da dindarlık olgusunun bilim insanlarının ilgisini çektiği ve konuyla ilgili birçok araştırmanın yapıldığı görülmektedir. Nitekim toplumun en temel kurumlarından biri olan dinin, popüler kültürün genişleyen etkisinden nasibini alarak birtakım dönüşüm-lere maruz kaldığı ve bu olguyu betimlemek adına 'popüler din' ya da 'popüler dindarlık' kavramlarının kul-lanılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada popüler kültür-din ilişkisi, postmodernite perspektifinden ele alınacak ve bu etkileşim sürecinde ortaya çıkan yeni dindarlık formlarının mahiyeti tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: Popüler kültür, postmodernite, yeni dindarlık formları, popüler din, kitle iletişim araçları. Abstract It is one of the most basic characteristics of the age we live in is the culture is becoming massively popular. Because, it is observed that almost everything began to become widespread through various communication channels and to be included in popular cultures. During this process, traditional constructions are rapidly eroded into new forms. It is certain that such a change will directly or indirectly affect all persons and institutions of the society. It seems that in recent times there have been many researches related to the subject in which scientists have taken interest in the phenomenon of religion or religiosity that has been rapidly emerging from traditional images and becoming " visible " with new forms. As a matter of fact, it is understood that one of the most basic institutions of the society, the religion, has been exposed to some transformations by taking the effect of the expanding influence of popular culture and the concept of 'popular religion' or 'popular religiosity' has begun to be used to describe this phenomenon. Therefore, in this study, the popular culture-religion relation will be dealt from the perspective of postmodernity and the nature of the new forms of religiosity emerging in this interaction process will be discussed.
Journal of Turkish Studies, 2013
Kimlik her şeyden önce insanın varlığıyla ilgili dayanak noktalarını açığa çıkaran anlam kaynağıdır. Birey kendini kimlik aracılığıyla tanımlar ve konumlandırır. Diğer bir ifadeyle kimlik, kişi için neyin anlamlı olduğuna dair içselleştirdiği anlayışlarla ilişkilidir. İnsan varolduğu günden buyana kendi varlığı ve içinde dünyaya geldiği evreni anlamlandırma ve kendisini konumlandırma gereksinimi duymuştur. İnsanın varlığı ve evreni anlamlandırma çabası onu diğer canlılardan ayıran temel özelliklerden biridir. İnsan varlığını sürdürdüğü sürece onun bu çabası da devam edecektir. Tarihi süreç içerisinde insan bu ihtiyaç doğrultusunda çeşitli girişimlerde bulunmuştur. İnsanın varlığı anlamlandırma çabalarından biri de kuşkusuz din olmuştur. İnsan din aracılığıyla evreni tutarlı bir varlık olarak algılama gayretine girmiştir. Din, bireyin tutarlı bir anlam dünyası inşa etmesine zemin teşkil etmiştir. Böylelikle din varlık dünyasıyla bağları koparılan insanın kimlik bunalımına düşmesini engellemiştir. Din, insanın kendisini ve evreni anlamlandırma çabalarına özellikle modernlik öncesi cevap sunmuştur. Fakat modernlik ile birlikte dinin varlığı tartışma konusu olmuş, hatta dinin zamanla yok olacağı öngörülmüştür. Ancak her ne kadar dinin toplum üzerinde etkisi nispeten zayıflasa da devam etmiş, din hâlâ günümüz dünyasında insanların anlam ve istikamet referansı olarak varlığını sürdürmüştür. Böylelikle bugün için din kimliğin teşekkülünde önemli bir faktör olarak yerini almıştır. Ayrıca din, bireylerin gündelik yaşamda kendilerini farklı konumlandırmalarına imkân tanıyarak alternatif bir kimlik sunmuştur.
Journal of International Social Research, 2020
Öz Felsefi düşünce, akıllı bir varlık olan insanın öncelikle kendinden başlayan bir süreçle varoluşu anlamlandırma çabasıdır. Zira düşünen, anlayan, anlamlandıran bir varlık olarak insan önce kendisini, sonra tecrübe ettiği her şeyi anlamaya, anlamlandırmaya çalışmış, sonuçta elde ettiği bilgileri açıklama, kaynaştırma ve bütünleştirerek dile getirmiştir. Sokrates'in 'sorgulanmayan bir hayat yaşanmaya değmez' deyişinde olduğu gibi yaşamın temel noktası olmuştur. Bu anlamda ben kimim? sorusuyla başlayıp varoluşun temel kaynağını bulma çabası olarak felsefe hem bir düşünsel etkinlik hem de fizik, kimya, biyoloji, kozmoloji gibi bilimsel bir faaliyettir. Nitekim Antik Yunan filozoflarına baktığımızda onlar evrenin arkhesini ararken düşünsel etkinlikten ziyade bilimsel bir keşif faaliyeti de yapmışlardır. Bu anlamda bugün felsefi düşünce, her ne kadar yaygın kanaatle boş bir zihinsel etkinlik olarak görülse de aslında hemen hemen tüm bilimsel faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır. Ayrıca modern dönemin siyasi ve politik paradigmaları demokrasi ve demokrasi karşıtı yaklaşımlarıyla birlikte, temelde Antik Yunan düşüncesine dayandığı gibi birçok ahlaki düşüncenin kökenini de yine felsefe oluşturmaktadır. Stoa düşüncesinde felsefenin bir yumurtaya benzetilip dış kabuğunun mantık, beyaz yerinin fizik, iç sarı kısmının ise etik olduğu metaforunu unutmamak gerekir. Keza Descartes'ın felsefenin kökü metafizik, dalları tıp, mekanik ve etikten oluşan bir ağaç olduğu metaforu, Wittgenstein'ın yine felsefeyi çok farklı işlevleri gerçekleştirmek üzere birbirinden ayrı aletleri içeren çantaya daha doğrusu bir alet kutusuna benzettiğini de hatırlamak gerekir. Bu nedenle bugün felsefe tanımlarında her ne kadar Sokrates'tan kalan şekliyle kelime anlamıyla onun bir bilgelik sevgisi olduğu hatırlatılsa da buradaki bilgelik salt bir hikmet sevgisi değil ister teori ister pratik olsun, her alanda ortaya çıkacak bilginin tümüdür. Bu yönüyle bir anlam ve hakikat arayışıdır. Öyle ki Thales ile başlayan dönemde daha çok fiziki alanla ilgili bir uğraş olarak görülen felsefe, Sokrates döneminde ahlak temelli işlev görmüş Platon ile birlikte fiziğin, görülenin ötesine idealar alemine doğru işleyen bir düşünce sistemi haline dönüşmüştür. Hristiyanlıkla birlikte ilk kilise babalarıyla artık dinin hizmetinde olan bir felsefe ortaya çıkmıştır. Agustinus, Aquinas gibi filozoflarla felsefe, teoloji/kelam haline dönüşerek inanılan dinin savunusu olarak iş görmüştür. Orta Çağ'dan sonra ise felsefenin işlevi daha de değişmiş bir önceki dönemin aksine aydınlanmayla bu kez dini eleştirmenin merkezi haline gelmiştir. Modern dönemde başlayan çeşitli disiplinlerdeki uzmanlaşmalardan felsefi düşünce de kendi payına nasiplenmiş, önceki dönemlerdeki her alanda meydana gelen değişme ve gelişmenin felsefe olarak görüldüğü düşüncesinin yerini fizik, kimya, biyoloji, kozmoloji, teoloji/kelam, sosyoloji, psikoloji gibi çeşitli bilimler almıştır. Zamanla felsefi düşüncenin merkezini ampirizm ve matematik, 19. yüzyıldan sonra pozitivizm ve bugün ise hermeneutik, analitik ve postmodern düşünce oluşturmuştur. Çağdaş dünyada karşı karşıya kaldığımız soru, felsefenin parçalanarak, bölümlere ayrılarak yavaş yavaş yok olmak üzere olup olmadığıdır? Yani her disiplinin kendi alanında müstakil bir bilim haline gelmesiyle felsefenin imkânının ortadan kalkıp kalkmayacağıdır? Çalışmamızda Badiou düşüncesi temelinde çağdaş dünyada felsefenin imkânını ele alıp değerlendireceğiz.
PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016
Semavi dinlere mensup olanların Tanrı imajının, inananların ruh dünyalarında tasavvuru, ağırlıklı olarak kutsal metinlerde belirtildiği şekliyle ortaya konmaktadır. Buna göre inanan insan, kutsal metinlerde tanımlanan Tanrı'nın vasıflarına göre inanç dünyasını oluşturmaktadır. Diğer taraftan Tanrı imajı, Tanrı-insan ilişkileri üzerine düşünen filozoflarca felsefe tarihi boyunca çeşitli şekillerde adlandırılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. 20. yüzyılın sonları ile birlikte inanan modern insan, gelişen teknoloji, değişen yaşam koşulları ve postmodern kültürün taleplerinin ve beklentilerinin baskısı altında inanç dünyasına yeniden bir şekil verme ihtiyacı hissetmiştir. Bu durum, inancın, kaynağından farklı bir mecraya kaymasına zemin hazırlamıştır. Postmodern bireyin zihnindeki otoriter, kadir-i mutlak Tanrı, yaşam tarzına karışmayan, özgürlüğüne müdahale etmeyen, bir bakıma kendisi için var olan postmodern bir Tanrı'ya dönüşmüştür. Bu nedenle geleneksel teist anlayıştan, modern deist bir yaklaşım ile aslında adı konmamış postmodern bir deizmin doğduğuna şahit olmaktayız. Bu sunumda, sosyolojik olarak çok geniş bir sahayı ilgilendiren postmodern insanın inanç dünyasının tahlilinden daha çok Tanrı anlayışı üzerine bir takım değerlendirmeler yapmaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Modern, postmodern, tanrı, deizm.
2016
Bu makalenin amaci, Ilahiyat Fakultelerinde felsefeye iliskin var olan olumsuz yargilarin nedenlerine dikkat cekmektir. Islam dininin aurasinda gelisen dusunsel zenginligi ve beraberinde insa edilen medeniyeti anlamak ya da tahkim edebilmek icin Islam Felsefe gelenegi uzerinden yurutulen elestiriler ve tartismalar ne yazik ki sonraki donemlerde Gazali’nin etkin katilimindan da istifade edilerek surdurulmesi yerine butun bir dusunsel hasila entelektuel caba olmaktan cikarilarak dini bir teyakkuzla karsilanmistir. Bu ilk travmadir. Felsefeye karsi olumsuz yaklasimin diger bir nedeni ise yeni kurulan Cumhuriyetin ideolojik yonelimleri cercevesinde dini, hayatin butun alanlarindan cikaracak yeni kulturel kodlarin transfer edilmesiyle sekillenmistir. Bu pozitivist yonelimi temellendirebilmek icin felsefenin tanimindan baslanarak yeni bir kurgu dizayn edilmistir. Bu da ikinci travmayi olusturmustur. Bildiride Ilahiyat Fakulteleri ve benzeri cevrelerde tevarus eden karsitligin nasil asil...
Postsecular Religion
AUZEF Felsefe Bölümü ders özeti. Felsefe, Bilim ve din ilişkisi.
‹SAM Yay›nlar›, ‹stanbul 2007, 378 s.
Tezkire, 2022
Müphemlik kavramı hem modern öncesi hem de postmodern dönemde beşeriyetin en temel gerçeklerinden biri olarak karşımıza çıkmıştır. Ne var ki, genellikle çağdaş bir kavram olarak görülerek daha yeni, postmodern dönemde hararetle tartışılmaya başlamıştır. Bunun sebebi, modern filozofların modern akla uymadığı gerekçesiyle müphemliğe saldırmaları, böylelikle de müphemlik kavramının yalnızca postmodern filozofların bir tepkisi olarak anlaşılmış olmasıdır. Ancak müphemlik postmodern dönemle sınırlı değildir. Tarihe baktığımızda müphemlik tarihin olduğu her yerde var olmuştur. Bunun anlamı, tarih ve müphemliğin bir insan ürünü olarak sürekli karşılıklı ilişkiyle birbirini beslemiş olmasıdır. Müphemlik en belirgin haliyle kendini dini metinlerin tefsirinde göstermiştir. Bugün ise Nietzscheyle başlayıp Heidegger, Derrida, Bauman ve Caputo’nun takip ettiği filozoflar müphemliğin ilişki içerisinde olduğu sanat, dil, şiir gibi alanları beşeriyetin en önemli özellikleri olarak gün yüzüne çıkarmıştır. Sonuç olarak, müphemlik postmodernist çoğulculuk ya da nihilist hiççiliğin kabul ettiği anlamda değil ama yanlış olduğunu peşinen kabul etme anlamında beşerî bilginin en önemli özelliğidir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.