Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Mehmet Fuad Köprülü
Türkay Dergi, 2020
Bu çalışmada Mehmet Fuad Köprülü’nün “Edebiyat Araştırmaları–1” kitabının, Âşık tarzı şiir geleneğini içeren bölümleri incelenerek değerlendirilmeye çalışılmıştır.
ANTALYA KİTABI-ANTALYA’DA TÜRK TARİHİ VE MEDENİYETİ-5, 2024
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi
Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan eski Türk bengü taşlarından biri de Bugut yazıtıdır. Adını Arhangay Aymag'ın Bayn Tsagaan Gol (Kutsal Beyaz Göl) bölgesindeki Bugut dağından alan yazıt, bu dağın yaklaşık 10 km doğusundaki geniş ovaya inşa edilmiş I. Köktürk Kağanlığı dönemine ait anıt mezar külliyesindeki Türk kültür ve medeniyet eserlerinden biridir. Tarihî olayların anlatıldığı biyografik ve didaktik bir eser olma özelliğini taşıyan Bugut yazıtı, hem içerik hem de şekil açısından sonraki yıllarda vücuda getirilen Türk bengü taşlarına da örnek teşkil etmiştir. Bugut yazıtı ve bu yazıta ait kaplumbağa kaide, bugün Çeçerleg Müzesi’nin bahçesindeki açık alanda sergilenmektedir
Öz XIX. yüzyılda yaşayan ve devrin önde gelen ilim adamlarından biri olan Diyârbekirli Mehmed Saîd Paşa (d.1248/1832-ö.1309-1891) devlette çeşitli vazifelerde bulunmuş, aynı zamanda dil, edebiyat, teori, tarih ve matematik ilimlerine dair birbirinden değerli pek çok eser kaleme almıştır. Mehmed Saîd Paşa, tarihçi kimliğinin yanı sıra özellikle şiir ve belâgat alanında yazdığı eserleriyle öne çıkmıştır. Onun önem arz eden hayatı, edebi kişiliği ve eserlerinin her dönemde araştırılmaya muhtaç bir hazine değerinde olduğu söylenebilir. Saîd Paşa ile ilgili sağlıklı bir çalışmanın yapılabilmesi, daha önce yapılmış olan çalışmaların Saîd Paşa'nın hangi yönlerine yoğunlaştığının bilinmesiyle mümkündür. Bunun için Saîd Paşa'nın bibliyografyasının hazırlanması önem arz etmektedir. Bu bibliyografya, kitaplar, tezler, makaleler, bildiriler ve Mehmed Saîd Paşa'dan bahseden kitap, temel biyografik kaynaklar ve ansiklopediler olmak üzere beş başlıktan oluşur. Abstract Diyarbekirli Mehmed Said Pasha (b.1248/1832-d.1309-1891) who lived in XIX. century and one of the leading scholars worked various duties in state and he wrote many valuable from each other works about language, literature, theory, history and mathematics. Mehmed Said Pasha was knew writer poetry and rhetoric works as well as he was historian. We can point out that his works, life, literary personality is a treasure to research. That's why previous studies are important to learn his works features and his literary personality. The aim of this work is listing books, theses, articles, papers about Mehmed Saîd Pasha.
9. Uluslararası Atatürk Kongresi Bildiri Kitabı, 2021
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Doğu Trakya’da İtilaf Devletleri’nin işgalleri başlamıştı. Burada 1. Kolordu Kumandanı görevi ile bulunan Albay Cafer Tayyar Bey, Edirne’ye geldiği ilk andan itibaren hem halkı işgale karşı örgütlemeye çalışmış hem de burada kötü koşullarda bulunan orduyu güçlendirerek işgale karşı savunmaya hazırlamıştır. Sivas Kongresi’nde Millî Mücadele’de Trakya ve Anadolu’nun aynı politika çerçevesinde birlikte hareket etmesi kararlaştırılmış ve Cafer Tayyar Bey de bu tarihten itibaren Mustafa Kemal’den aldığı emirleri mümkün mertebe uygulamaya çalışmıştır. Bu uygulamalar esnasında maddi manevi pek çok zorlukla karşılaşmış ve ne kadar çaba gösterilse de zaman zaman işgale karşı direniş yeterince güçlü olamamıştır. Temmuz 1920’de beş gün süren çarpışmalar sonucunda Trakya Yunan Ordusu tarafından tamamen işgal edilmiş ve Cafer Tayyar Bey esir düşmüştür. Bu süreçte Cafer Tayyar Bey’in faaliyetleri Mustafa Kemal Paşa’ya yanlış aksettirilmiş, böyle bir sonuç alınacağını bile bile hiç çaba göstermiyor imajı çizilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk Nutuk adlı eserinde bu konuya yer vermiş kendisine Kara Vasıf tarafından gönderilen mektubu yayınlamıştır. İçeriğine bakıldığında bu mektupta yer alan ithamlar şu şekildedir; Cafer Tayyar Bey’in tüm Trakyalıları aldattığını, hiçbir teşkilat ve teçhizatta bulunmadığını, şahsını düşündüğünü, Bulgaristan’dan haberdar olmadığını ifade etmiş, hatta neredeyse İtilaf Devletleri lehinde hareket ettiği imasında bulunmuştur. Arşiv belgelerine ve Cafer Tayyar Bey’in Trakya’daki faaliyetlerine bakıldığında ise bu iddiaların doğru olmadığı ve Mustafa Kemal Paşa'nın doğrudan Cafer Tayyar Bey ile iletişimi oldukça kısıtlı olduğundan bu konuda yanıltıldığı görülmüştür. Mustafa Kemal Paşa aldığı bu haberlerden dolayı Trakya’da yanlış bir siyaset izlendiği kanısındadır. Halbuki Cafer Tayyar Bey 1918 yılı Ekim ayından itibaren Bulgaristan’da olan bitenden haberdar olup, Batı Trakya konusunda uzlaşmaya çalışmıştır. Bununla birlikte köylere kadar gidip halkı işgale karşı direnişe hazırlamış, orduyu teşkilatlandırmış ve tarafsız kalan mülki amirleri Millî Mücadele tarafına çekmeye, çekemiyorsa etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Burada yaptığı çalışmalardan dolayı Trakya halkı kendisine “Trakya Milli Kumandanı” ünvanı verilmiştir. Çalışmada Cafer Tayyar Bey’in çalışmalarına yer verilerek, kendisi hakkındaki iddiaların geçerliliği ve doğruluğu değerlendirilmiştir.
During the Hijri centruies of IV/X, under the rule of the Abbasids Caliphate, the administration of the state was dominated by the Buwayhids, and despite the central conflicts they managed to uphold a polyphonic government in which the Shiite - Sunni jurists and theologians had polemics regarding certain subjects. One of these polemics occured between Jaafari Shaykh Mufid and the Hanafi Abu Jafar al-Nasafi. The subject of the debate was whether the feet should be washed or anointed during ablution. The topic is quite significant as it reflects the religious and scientific perceptions of the era. Sheikh Mufid tackles the subject by criticizing the related hadith in order to support the viewpoint of his own sect. Moreover, Shaykh Mufid highlights the importance of reason. Abu Jafar al-Nasafi, on the other hand, centers his interpretation around the hadith itself and defends the standpoint of his sect. Key words: Shiite, Sunni, Shaykh Mufîd, Abu Jafar an-Nasafî, Religious Debate, Washing the Feet, Wiping the Feet.
Turks showed intense effort for spreading Islam and clearing Islamic teaching and culture after taking over Islamic religion. Therefore, they tried to create a figure of "ideal Islamic leader" by using lots of historical characters as a part of their spoken literature. These characters were chosen among the real war and gaza heroes from Shia society. One of the most important character was Hz. Ali became famous with bravery and courage. There is a literary type named "cenkname" within narrating Hz. Ali's fictional and sometimes historical battles and jihads.
SDÜTF 2. SAĞLIK HİZMETLERİ SEMPOZYUMU BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI, 2020
Amaç: Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından Türkçeye kazandırılan Fizyoloji Kitabının incelenmesi ve içeriğinin paylaşılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından İtalyanca aslından Türkçeye “Tercüme-i Fisiologica” ismiyle tercüme edilen ve Esin Kâhya’nın günümüz Türkçesine aktarımı olan “Mustafa Behçet Efendi ve Türkçe İlk Fizyoloji Kitabı” isimli eser incelenmiştir. Bulgular: Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından eserin orijinalinin yazarının Antonio isminde bir İtalyan olduğundan bahsedilmiştir. Esin Kâhya ön adı Antonio olan kişinin o dönemde fizyoloji konusunda eser vermiş tek kişi olan Leopold Marc Antonio Caldani olduğunu belirtmiştir. Fizyoloji kitabının orijinalinin Caldani tarafından yazılış tarihi 1793’tür. Mustafa Behçet Efendi’nin bu eserin tercümesini 1793-1796 tarihleri arasında yaptığı tahmin edilmektedir. 1803 tarihli kitap haline getirilmiş çalışmada tercümenin Sultan III. Selim için yapıldığı belirtilmiştir. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde kötü gidişe bir dur denilmesini isteyen ve nitekim 1805’te Mustafa Behçet Efendiye Kasımpaşa’da, Tersane Tıp Mektebininin (Tersane Tabibhanesinin) kurulması görevini veren III. Selim’in tıp eserlerinin tercüme edilmesini desteklemesi onun bilime verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İşte bu eserin günümüz Türkçesine kazandırılmasını sağlayan Esin Kâhya eserinin Birinci Bölümünde; Mustafa Behçet Efendi ve Döneminden, Fisioloci tercümesinin nüshalarından ve Caldani’den bahsederek son olarak Fisioloci tercümesinin kısaca değerlendirmesini yapmıştır. İkinci Bölümde ise Tercüme-i Fisiologica’nın günümüz Türkçesine aktarımına başlayarak sırasıyla, insan vücudunun unsurları, damarlar, kalbin hareketi ve kan dolaşımı, kan, lenf damarları, solunum ve fonksiyonları, beyin ve sinir yolları, beş duyu, kasların hareketi, uyku ve uyanıklık, açlık, susuzluk, çiğneme, yutma, midenin çalışması ve sindirimi, bedenin beslenmesi ve fazlalıkların atılması, idrar ve idrar yolları ile insanın doğumun keyfiyeti konularını aktarmıştır. Eserin son bölümünde İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü envanterinde H.547 numarası ile kayıtlı olan “Fisyolocya Tercümesi” adlı eserin eski harfli Türkçe tıpkıbasımını sunmuştur. Sonuç: Türkiye’de modern tıp eğitiminin başlamasına öncülük etmiş olan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi Türk Tıp Tarihinde farklı bir yere sahiptir. Fizyoloji kitabından başka dönemin önemli hastalıkları ile ilgili başka kitaplar da hazırlamıştır. Caldani tarafından fizyoloji hakkında yazılmış kitabın kısa süre sonra Türkçeye kazandırılması tıp alanında Avrupa’da kaydedilen başarıların takip edilmesi bakımından çok değerlidir. Eserin günümüz Türkçesine aktarılması konuyla ilgili kişilerin sadece bu kitabın varlığından haberdar olmalarını sağlamamış o dönemde kendi alanları ile ilgili insanlığın sahip olduğu bilgi düzeyini öğrenmelerini ve bunları günümüzle mukayese etme imkânı bulmalarını sağlamıştır. Önceki yüzyıllardan kalan tıp eserleri için de benzer çeviri ve günümüz Türkçesine aktarma çalışmalarının yapılmasının Türk bilim ve kültür tarihi açısından son derece önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 2024
Among the works written on the type of biography, which is an important part of the science of history, there are also those about the chief admiral. Such works, which were written independently by the authors, are undoubtedly of great importance for the researchers of the field. One of them is among the writing sources of Ottoman history, Zübdetü’l-Ahbâr el- Müteʿallika bi’l-Bihâr, which was not known and used as a source until recently. İstanbul University Rare Works Library, TY, this work, which is among the leaves 291b-366b of nr. 2548, is important in that it is one of the first works devoted to the biographies of the chief admirals. In this study we mentioned, Zübdetü’l-Ahbâr, which was written by Şehrîzâde Mehmed Said in the 18th century, will be emphasized. Especially after giving information about the author of the work and its manuscript, its content, the relationship with its sources and the translation of the capitan pashas whose biographies are included in the work will be summarized.
Mehmet Necip Paşa, Osmanlı siyasetinin on dokuzuncu yüzyıl için kilit isimlerinden biridir. Özellikle Osmanlı Devleti'nin İran siyasetinde çok etkili olmuştur. Nitekim İngiltere ve Rusya bu dönemde Şark Meselesi hususunda Osmanlı'ya çok müdahale etmekteydi. Bu Necip Paşa'nın Bağdat valiliği sırasında da görülebilir. Kerbela harekâtı öncesi ve sonrasında İngiltere ve Rusya elçileri yoğun mesai harcamışlardır. Necip Paşa tarikatlara yakınlığı ile bilinir. Halidiyye tarikatı mensubu olmasıyla Bağdat valiliğine atanır ve burada tarikatların yararına işlere girişir. Buraya atanmasında güçlü bir şahsiyet olması da etkilidir. Zira Bağdat'ta hakimiyet zordur. Nitekim Necip Paşa Bağdat'ta Osmanlı egemenliğini pekiştirip Tanzimat Fermanı buyruklarını uygulamayı başarmıştır. Bu konuda olağanüstü yetkilerle donatılmış ve bazı durumlarda inisiyatif alarak Bâb-ı Âli'den habersiz işlere kalkışmıştır. Nitekim bu durumlar istisnasız payitahtın lehine olmuştur. Necip Paşa hayırsever kişiliği ile de tanınmış, birçok hayır işiyle adı zikredilmiştir. Birçok vakıf kurmuştur. En bilineni de Tire'de inşa ettirdiği kendi adıyla anılan kütüphanesidir. Günümüzde hâlâ hizmet vermektedir. Bu çalışmanın amacı akademi dünyasına Necip Paşa'yı tanıtmak ve kendisi üzerine yapılacak olan birçok müstakil çalışmaya vesile olmaktır.
Tarih felsefesi, tarih ve felsefe arasındaki ilişkinin ve tarihin sorgulanması sonucu ortaya çıkmış bir tarih disiplinidir. Bu disiplinin doğduğu yer olarak Eski Yunandaki felsefi hareketler gösterilmiş olmasına rağmen o dönemdeki tarih felsefesi, daha çok tarih teolojisi olarak gelişmiştir. Tarih felsefesi bugünkü anlamda gerçek kimliğini Müslüman ilim adamı İbn Haldun ile kazanmıştır. İbn Haldun ile başlayan tarih felsefesi, Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketleri ile birlikte kilisenin ilim ve bilimler üzerindeki etkinliğinin kırılmasıyla daha da gelişmiştir. İtalyan düşünür Vico'nun felsefeye tarihsellik kavramını sokmasıyla birlikte tarih-felsefe arasındaki ilişki güçlenerek devam etmiştir. Bu ilişki Hegel, Rothacker, Heideger gibi düşünürler sayesinde günümüzdeki konumuna ulaşmıştır. Tarih felsefesi Avrupa'da bu şekilde gelişirken Türkiye'de ise Ahmet Vefik Paşa'nın Darülfunun'un açılışında ilk tarih felsefesi dersini vermesiyle başlamıştır. Bu süreç Cumhuriyet döneminde Doğan Özlem, Mehmed Niyazi, Hilmi Ziya Ülken, Kubilay Aysevener, Ayhan Bıçak'ın çalışmalarıyla ilerleme kaydetmiştir. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
MİMARİ TASARIM SÜRECİNDE SOSYOKÜLTÜREL YAPININ GELENEKSEL KONUTLARDA CEPHE TİPOLOJİSİNE ETKİSİ: DİYARBAKIR VE MARDİN MİDYAT ÖRNEĞİ, 2023
Geleneksel konutlardaki plan anlayışı, toplumların sosyo-ekonomik yapısı ve kültürel değerlerinin etkisiyle meydana gelmektedir. Bu konutların biçimlenişini etkileyen iklim, coğrafya ve malzeme gibi fiziksel faktörlerin yanı sıra, günlük yaşam ve aile yapısı gibi sosyal faktörler ile gelenek ve görenek, inanç ve davranışlar gibi kültürel faktörler de önemli olmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan geleneksel konutlarının büyük bir kısmı, özgün durumlarıyla halen varlıklarını korumaktadırlar. Geleneksel konut tasarımlarını etkileyen faktörler arasında, fiziksel ve sosyo-kültürel faktörler önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı ve önemi, ülkemizin güneydoğusunda yer alan Diyarbakır ve Mardin Midyat geleneksel konutların cephe biçimlenişlerine etki eden sosyo-kültürel faktörlerin nasıl rol oynadığını ayırt edici ve detaylı bir şekilde göstermektir. Ülkemizde, geleneksel konutların cephe biçimlenişlerini etkileyen fiziksel faktörlere ilişkin araştırma ve yayın bulunmasına rağmen, sosyo-kültürel faktörlerin cephe biçimini nasıl etkilediğine ilişkin araştırmalar yetersizdir. Çalışmada öncelikle ‘‘mimari tasarım’’, ‘‘çevresel faktörler’’, ‘‘sosyokültürel etmenler’’ ve ‘‘cephe tipolojisi’’ gibi konuyla ilgili temel belirleyici ifadeler kavramsal olarak araştırılarak, incelenmiştir. Yararlanılan kaynaklardan elde edilen bilgiler sentezlenerek, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin coğrafyanın özelliklerini, toplumun örf ve adetlerini, inançlarını ve mimari özelliklerini yansıtan geleneksel konut örnekleri belirlenmiştir. Elde edilen bulgular sonucu cephe tipolojilerini etkileyen sosyokültürel değerler ile ilgili analizler yapılarak geleneksel konutlar değerlendirilmiştir. Bu bağlamda bu konuda çalışma yapacaklara araştırma alanı konusunda katkıda bulunacağı düşünülmektedir.
Müteferrika Sayı: 63, 2023
Türkiye'de sefaretnâmeler hakkındaki yayınlarla ilgili müstakil bir bibliyografya çalışması yapılmamıştır. Yapılmış en kapsamlı bibliyografya çalışması Hasan Korkut'un Türkiyat Araştırmaları Literatür Dergisinde yayınlanan makalesidir. Bu konuda başlıca ana kaynak niteliğindeki Hidayet Tuncay'ın 1 ve Faik Reşit Unat'ın 2 çalışmaları daha çok sefaretnâme metinlerinin tanıtımı ve sefaretnâmeleri kaleme alan sefirlerin hayatlarını konu alan eserlerdir. Bununla birlikte, Unat sefaretnâmeleri tek tek tanıtırken ayrıca her sefaretnâmenin tanıtıldığı bölümün sonuna o sefaretnâme ile ilgili yapılmış yayınları da vermeye çalışmıştır. Fakat bu eserlerin hazırlanışının üzerinden uzun bir süre geçmiş ve yeni birçok yayın yapılmıştır. Bu makalede söz konusu eksiklikler giderilerek sefaretnâmelere ilişkin yurt içinde ve yurt dışında yapılan çalışmalar hakkında daha kapsamlı bir bibliyografya hazırlanmaya çalışılmıştır. Genel itibariyle Osmanlı İmparatorluğu'nun yabancı ülkelere gönderdikleri elçilerin kaleme aldıkları mektup, risale, seyahatname, takrir ve havadisnamelere sefaretnâme adı verilir. Osmanlı Devleti; padişahın cülûsunu bildirmek, barış teklifinde bulunmak, hediyeler götürmek, padişahın bir mektubunu iletmek, barış yapmak veya mevcut barışı yenilemek, vergi istemek, kazanılan bir zaferi duyurmak, tahta yeni çıkan bir Avrupalı kralı tebrik etmek, taç giyme törenine katılmak, antlaşma şartlarını görüşmek, antlaşma şartlarına uyulmadığı durumlarda 1
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.