Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, Öğretmenin Sesi Dergisi
…
4 pages
1 file
Rodop dağlarının eteklerinde, sırtını bu dağlara vermiş o şehir Gümülcine... Rodop ilinin, aynı zamanda Doğu Makedonya ve Trakya eyaletinin merkezi durumundaki Komotini şehri. Evliya Çelebi o meşhur Seyahatnamesinde "Bağ ve bahçelerinin etrafı kamışlarla çevrili olup, şehrin içinden Şikarlı çay denilen suyu çok tatlı bir nehir akmaktaydı. Bu küçük nehir üzerinde 5 ağaç köprü vardı ve şehre yakın akan Kalfa çayı ile birleşerek Akdeniz'e dökülmekteydi. Bu iki nehir binlerce bağ, bahçe ve bostanı da sulamaktaydı" diye bahsettiği şehir Gümülcine.
ÖZET 93 Harbi olarak nitelenen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı büyük kayıpların yanı sıra önemli bir göç sorununu da beraberinde getirmiştir. Rus ilerleyişi ve istilâsı karşısında binlerce insan yerini yurdunu bırakarak göç etmek zorunda kalmış bu da yeni bir felâkete yol açmıştır. Açlık, soğuk ve hastalık gibi faktörler sefaletin boyutlarını iyice arttırmıştır. Rus ve Bulgar saldırılarının halen devam ettiği bu ortamda Osmanlı Devleti elindeki sınırlı imkânlarla muhacirlere destek olmaya çalışmıştır. Ekmek, giysi gibi temel ihtiyaçlardan bile yoksun olan bu insanların her şeyden önce hayatta kalabilmeleri için yardımlar yapılmıştır. Çalışmamıza konu olan Gümülcine de, bu dönemde muhacirlerin sığındıkları geçici iskân bölgelerinden birisi olmuştur. Burada muhacirlerin temel ihtiyaçları karşılanmaya çalışılırken hastane, yetimhane gibi ihtiyaç duyulan bazı düzenlemeler de yapılmıştır. Ancak sayının çokluğu, salgın hastalıklar, mevsim şartları ve yokluk gibi faktörler onları fazlasıyla etkilemiş ve kalıcı çare olarak iskân sorunlarını çözmek için yeni yollar aranmaya başlanmıştır. ABSTRACT The Russo-Ottoman war of 1877-78, called 93 war in Turkish historical literature, gave rise to a gigantic wave of migration in addition to losses of different kinds. In the face of Russian advance and occupation lots of settlements were evacuated and the inhabitants living there in were obliged to immigrate. The number of the immigrants who were compelled to leave their soil during the war reached about 1.250.000 soul. (Mc.Carthy, 1998, 105) The majority of the immigrants were from the regions in the neighborhood of the Danube and the Adrianople province, for the fightings had concentrated on these two regions. Situated in the hinterland of Constantinople, the Danubian and Adrianople provinces had a substantial Muslim population. But from the very early days, war policies against the Turkish side had developed so as to target the annihilation of the Muslim Turkish population in the region. As the first step the Muslim population was disarmed and reduced to an unguarded state. Next, Bulgarian bands were formed and Bulgarian people were armed. The security of the immigrants, on the other hand, failed to be assured and the immigrants faced various difficulties in the process of migrating. Attempts of some of the immigrants to use railway routes in escaping gave rise to further disturbances. Filled up with immigrants, trains were unsuccessful in carrying soldiers, munitions, provisions etc. to the military front, which led to the growth of other problems. Having heard the atrocities carried out by the Russians in the region, Muslims leaving their homlands in masses sought for safe places to take shelter in and, however temporarily, settled in places they found secure enough. Various measures were taken and various services were offered to meet the needs of the immigrants settling in new towns temporarily. And one of these towns was Gumurdjina, the very subject matter of the article. The very topic of our article, Gumurdjina, within the province of Adrianople at that time, like many other places within the same province, came to be a place of temporary settlement. It was predicted that not less than 80.000 immigrants were settled in Gumurdjina within two months (January and February) in 1878. At that time the Ottoman official institution responsible for the services to the immigrants settling within the Adrianople province was " the Commission for the Settlement of Immigrants ". Headed by Hacı Şerif Bey, this commission was supposed to mediate in settling the immigrants in convenient places, while the essential needs of the immigrants were tried to be met by native wealthy people as well as by the British Help Committee and the French Protestant Committee. But all the measures fell short and as the winter of 1878 approached, the number of the diseased and dead increased. Between February and June, 1878, in Adrianople for example, 16.000 out of 45.000 immigrants caught typhus and 10.000 of them lost their lives. (Şimşir, I, 571-72) Most of the deaths were due to malnourishment and exposure to hard winter conditions. Epidemics spread more easily and swiftly in barracks, cottages and other deserted places as spots hosting the immigrants and causing their lives. Limited aid available along the frontiers were distributed first among the widows, orphans and disabled, while the healty were excluded and thus aggravating the conditions of the jobless in the countryside. It was predicted that the number of the deaths among the immigrants rose to 20.000 in Gumurdjina between August and December, 1878. (Şimşir, I, 742). The European Commission founded to investigate the condition of the Muslim immigrants settling around Gumurdjina and Drama, together with Ottoman representative Naşid Pasha, came to the region and conducted explorations therein. The investigations and explorations in the region revealed that the reason behind the withdrawal of the local people against the mountains was the oppression by the Bulgarians and the Russian soldiers, which also brought about the pillaging of their animals, produces and properties. (BOA, Y.E.E., 43/105). Thousands of diseased, widow and children as well as their need to be examined medically, called for the decision to construct a few hospitals and orphanage in the region and the 5.000 gold coins necessary for this entreprise, upon the approval of * Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Türk Dünyasında Kahvehaneler Özet 16. yüzyıldan itibaren, Türk insanının yaşamına giren kahve ve kahvehane etrafında, çok geniş bir kültürel birikim oluşmuştur. Kahve ve kahvehane merkezli kültürel birikim ortamı, o kadar hızlı gelişmiş ve geniş bir alanda etkili olmuştur ki, belki de Türk insanının yaşamına bu derece etki eden –içecek ve mekân olarak– ikinci bir unsur gösterilemez. Bu yazıda, kahvehanenin Türk dünyasında, özellikle de Osmanlı’da, ortaya çıkması, yaygınlaşması ele alınmış ve kahvehaneyle bağlantılı olarak ortaya çıkan ve gelişen kültür unsurları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kahve, Kahvehane, Türk Dünyası. Coffeehouses in Turkish World Abstract A very broad cultural accumulation has emerged around coffee and coffeehouse which has been in the life of Turkish people since the 16th century. Cultural accumulation environment based upon Coffee and coffeehouse have developed so rapidly and been so effective in a broad area among Turkish population that it could be asserted that there is not a second factor which has affected Turkish people life style as drink and place. In this study, it has been dealt with the emergence and becoming widespread of Coffeehouse in the Turkish world and particularly in the Ottoman, and considered the elements of culture which have come up and improve relatedly with it. Key Words: Coffee, Coffeehouse, Turkish World.
Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği Dergisi, 2021
Semai kahveleri, sınıf dil ve kültür farklarının yaşanmadığı bir merkez özelliği taşır ve bu özelliği ile geniş Osmanlı coğrafyasının müzik sentezinin yapılıp tabiri caizse "tornadan geçirildiği" mekanlardır. İmparatorluğun dört bir yanından ve hatta imparatorluk dışından gelen her türkü sesi, bu kahvehanelerde yankı bulmuş ve topluma mal olmuştur. Yöreden gelen söz ve ses, medeniyetin merkezinden yayılmanın getirdiği cazibe ile taşrada daha derin bir etki bırakarak süreklilik kazanmıştır. Semai kahveleri, müziğin ve elbette ki türkülerin toplumsallaşmasında, en güçlü damar olarak, sosyal genetiğimizde çok önemli bir yer tutmuştur.
16. yüzyıldan itibaren, Türk insanının yaşamına giren kahve ve kahvehane etrafında, çok geniş bir kültürel birikim oluşmuştur. Kahve ve kahvehane merkezli kültürel birikim ortamı, o kadar hızlı gelişmiş ve geniş bir alanda etkili olmuştur ki, belki de Türk insanının yaşamına bu derece etki eden -içecek ve mekân olarak- ikinci bir unsur gösterilemez. Kahvehaneler, toplumsal paylaşımın gerçekleştiği ve geçmişin yad edildiği kültürel mekânlar olarak Türk insanının yaşamında önemli bir yer tutmuştur. Bir “sohbet medeniyeti”ne sahip olan Türk toplumunun, dinsel açıdan “meşru” kabul edilen kahve ve kahvehaneye sahip çıkması ve bu unsurları yaygınlaştırması, birçok toplumdan daha hızlı ve kapsamlı olmuştur. Kahvehaneler, Türk insanı için birer “kültür mekânı” olarak hizmet vermişlerdir. Ayrıca kahvehaneler, “toleranslı davranma” alışkanlığının kazanıldığı merkezler olarak da dikkat çekmektedirler.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Bu çalışmada 2013 yılında UNESCO tarafında somut olmayan kültürel miras listesine alınan Türk Kahvesi, coğrafya ilminin esaslarına göre değerlendirilmeye çalışılmıştır. Anadolu'nun iklim koşullarına uygun bir bitki olmadığı halde Türkiye' de çok fazla tüketilen ve Türk Kahvesi adı altında tescillenen bu içecek, Türk insanının günlük ritüellerinin, gelenek ve göreneklerinin de merkezine yerleşmiştir. Anadolu topraklarında yaklaşık olarak 500 yıllık bir geçmişi olan Türk Kahvesini dünyadaki diğer benzerlerinden ayıran en önemli özellik, telvesi ile ikram edilmesi ve pişirme şeklinin diğer kahvelerden farklı olmasıdır. Esas anavatanı bugünkü Etiyopya olan kahvenin Anadolu'ya gelişi Mekke ve Medine' de dini görevlerini yapan hacılar tarafından olduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı Devleti'nin başkenti olan İstanbul'a gelmesinin ise Yemen Valisi olan Özdemir Paşa tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Sosyal bilimler içinde yer alan birçok disiplinde Türk kahvesi incelenmiştir. Ortak kültürümüze ait pek çok değeri içeren Türk Kahvesi gerek içildiği mekân gerekse tarihi, davranışsal ve ekonomik yönleri ile beşerî coğrafyanın ilgi alanına girmektedir. Çalışmada Türk Kahvesi coğrafyanın temel unsuru olan mekân ve insan perspektifinden incelenmiştir. Bu amaçla nitel araştırma yöntemlerinden olan doküman analizi yapılmış, konu ile ilgili geniş literatür çalışması yapılmıştır. İthal bir ürün olan kahvenin tüketimindeki hızlı artışa paralel olarak Türkiye'nin iklim şartlarında yetişen bitki kahvelerinin de (menengiç, kendir, çörekotu ve nohut) son yıllarda oldukça popüler olduğu tespit edilmiştir.
İşletme Araştırmaları Dergisi, 2019
Amaç-Ülkemizdeki ekonomik büyüme ve kızgın rekabetle birlikte, KOBİ'lerin sadece mal ve hizmet üretip pazara sunması, varlıklarını devam ettirebilmeleri için yeterli olmamaktadır. Küreselleşme ve müşteri beklentilerindeki değişmelere bağlı olarak pazar koşulları da sürekli değişmektedir. Tüketici beklentilerindeki değişme ve güçlü rekabet nedeniyle KOBİ'lerin mevcudiyetine devam etmeleri ürünlerine marka değeri ve güçlü bir marka imajı yaratmalarını gerektirmektedir. Marka, kısaca bir malın ve hizmetin kaynağını, kalitesini, diğer ürünlerden farkını ve faydasını tüketicilere logo, isim ve sembol vasıtasıyla aktaran araçtır. İşletmelerin çalışmaları ve verdikleri mesajların müşteri tarafından algılanması ise marka imajını oluşturmaktadır. Çalışma hizmet sektöründe faaliyet yürüten KOBİ'lerin markalaşma çalışmalarındaki başarısını görebilmek amacıyla yapılmıştır ve örnek işletme olarak "Kahve Diyarı" markası seçilmiştir. Yöntem-Araştırma yöntemi olarak derinlemesine mülakat ve kolayda örneklem yöntemi ile anket çalışması yapılmış ve 305 katılımcının görüşü sınamaya alınmıştır. Bulgular-Kahve Diyarı markası kısa sürede büyümenin etkisiyle kahve endüstrisinde önemli bir aktör olmuştur. Diğer taraftan da, çıkan sonuçlar eşliğinde Kahve Diyarı markasının markalaşma çalışmaları sonucunda yarattığı marka imajının güçlü ve zayıf yönleri olduğu da saptanmıştır. Tartışma-Katılımcıların marka konusundaki düşünceleri az bir farkla da olsa marka lehindir. Bulgular kısmındaki bu saptamalardan dolayı da markanın kısmen başarılı olduğu sonucuna varılmıştır ve bu konuda markaya öneriler sunulmuştur.
Deyimler (tabirler), gerçek anlamlarından uzaklaşıp yeni kavramlar meydana getiren kalıplaşmış sözlerdir. Türk milletinin varoluşuyla beraber düşündüğümüz deyim kullanımı bu aziz milletin farklı coğrafyalarda ve iklimlerde edindiği deneyimi yansıtması bakımından da çok büyük bir önem arz etmektedir. Deyimler, ifadeye canlılık, akıcılık ve zenginlik katmalarından dolayı dilin söz varlığı içinde önemli bir yere sahiptirler. Bu çalışmada Batı Trakya-Gümülcine ağzında görülen deyimler üzerinde bir tesbit ve gruplandırma yapılmıştır. Yöre ağzıylayla ilgili ağız çalışmamızda geçen metinlerden ve metin dışı derlemelerimizden elde edilen bu deyimler; köken, yapı, anlam ve söz dizimi bakımından değerlendirilmiştiri.
Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 2020
Dünyada en çok tüketilen içeceklerden bir tanesi olan kahve isim ve yapılış şekillerine göre farklılıklar göstermektedir. Türk kültürünün önemli bir parçası haline gelmiş, geleneksel bir içecek olarak bilinen Türk Kahvesi de bunlardan biridir. Sosyal değişim ile yeme ve içme alışkanlıklarında oluşan değişim, aynı zamanda günlük hayatın önemli bir parçası haline gelen Türk Kahvesi alışkanlıklarında da değişime neden olmuştur. Toplumsal ilişkilerde de olumlu role sahip olan Türk Kahvesinin yapımı ve tüketimindeki değişiklikler, değişen yaşam tarzı ve yeme içme alışkanlıkları ile doğrudan ilişkilidir. Buna ek olarak kahvenin özenle hazırlanması, içilmesi üzerinde duran ve kahvenin değerli bir ürün olduğunu öne süren üçüncü nesil kahve işletmelerinin sayısındaki artış dikkate alındığında, bu işletmelerde kültürel miras unsuru olan Türk Kahvesinin korunması ve sürdürülebilirliği önem taşımaktadır. Bu kapsamda araştırmanın temel amacı, üçüncü nesil kahve işletmelerinde Türk kahvesinin yerini belirlemektir. İstanbul'da faaliyet gösteren üçüncü nesil kahve işletmeleri üzerine yapılan bu araştırmada, veri toplama yöntemi olarak yüz yüze görüşme tekniğinden yararlanılmıştır. Görüşme formunda yer alan sekiz yarı yapılandırılmış soru aracılığıyla elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, üçüncü nesil kahve işletmelerinde Türk kahvesinin geleneksel pişirme yönetimine uygun servis edilmediği ve Türk kahvesinin diğer kahvelere göre daha az tercih edildiği tespit edilmiştir. Üçüncü nesil kahve işletmeleri tarafından kahve çekirdeklerini doğrudan çiftçiden tedarik edilmesi, kavurma ve öğütme işlemlerini en uygun biçimde işletmede gerçekleştirilmesi araştırmada ulaşılan diğer sonuçlar arasındadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Bartın Üniversitesi Lisans Bitirme Tezi, 2018
2018
İnsan ve Toplum-The Journal of Human and Society, 2017
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2016
Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2021
Tarih Dergisi, 2011
Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi, 2019
GÜMÜŞHANE İLİNİN GASTRONOMİ TURİZMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ, 2018
Türk Dili, Türk Dil Kurumu