Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019
Tarihsel olarak imparatorlukların bünyesinde varlık gösteren çokkültürlülük, Vestfalya antlaşmasından itibaren ortaya çıkan milliyetçi akımlar sebebi ile imparatorluklardaki yaşam alanını kaybetmeye başlamış ve ulus-devletlerin hâkim konuma yükselmesi ile birlikte birkaç yüzyıl boyunca etkisini neredeyse tamamen kaybetmiştir. Ancak küreselleşme süreci ile birlikte, ulus-devlet düşüncesine bir meydan okuma biçimde yeniden ortaya çıkan çokkültürlülük, modern dönemde, ulus-devletlerin yetersiz kaldığı noktalarda alternatif üretebilmeyi amaçlayan yeni bir siyaset fikri olarak ortaya çıkmıştır. Bu düşünce ile şekillenen çalışmada, öncelikle çokkültürlülüğün ara dönemi olarak adlandırılan ulus-devlet düşüncesi ve milliyetçiliğin yükselişi, sonrasında ise çokkültürlülüğün modern dönemde yeniden sahneye çıkışı ve gelişimi açıklanmaya çalışılacaktır.
Makale, 2019
Günümüzde devletlerin ve toplulukların karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri, farklılıkların bir arada huzur içinde yaşamasıdır. Sorunun ortaya çıkış sebebi, artık neredeyse her devletin, ulus-devlet modelinin homojenleştirme çabalarına rağmen heterojen bir yapıda olmalarıdır. Küreselleşmenin etkisiyle ulus-devlet modelinin, günümüz topluluklarının yaşayışını kapsayamayacak durumda işlevini kaybetmesi bir politika olarak çokkültürlülüğü doğurmuştur. Bu makale kapsamında, küreselleşmenin devletler ve topluluklar üzerindeki etkileri ve sonuçları incelenmiştir. Küreselleşmenin sebep olduğu en önemli toplumsal değişimlerden biri olan çokkültürlülük ulus-devlet kavramı ile birlikte ele alınarak incelenmiş ve küreselleşmenin ulus-devlet üzerindeki etkilerine değinilmiştir. Makalede küreselleşme, ulusçuluk ve çokkültürlülük kavramlarına dair açıklamalar yapılmıştır. Kavramların birbiri ile bağlantıları üzerinden ulusçuluktan çokkültürlülüğe geçiş süreci analiz edilmiştir.
Hızla küreselleşmekte olan kapitalist ekonomik örgütlenmenin girdabında savrulan ulus-devletin sadık ve erdemli yurttaşları bu çalkantılı süreçte yoğun bir zihin bulanıklığı yaşamaya başlamışlardır. Özellikle 1970'li yıllardan beri küreselleşen kapitalizmin neo-liberal politikalarıyla sosyal (ekonomik) yurttaşlıkta yaşanan gerilimler, siyasi ve medeni yurttaşlık ekseninde değişimlere yol açmıştır. Modern dünyada, devlet iktidarı çerçevesindeki sivil, siyasi ve sosyal (ekonomik) yurttaşlık eksenlerinde homojen bir bütün (ulus) oluşturarak bir araya gelen ulus-devlet yurttaşları bu zihin bulanıklığından kurtulmak için de iktidarın görünmez olduğu post-modern dünyada kendilerini yeniden tanımlamanın yoluna düşmüşlerdir. Kapitalist ekonomik örgütlenmenin küreselleşmesiyle dünya artık ve yeniden bir imparatorluk çağını yaşamaya başlamıştır. M. Hardt ve A. Negri'nin İmparatorluk adlı çalışmalarında belirttiği gibi ulus-devletlerin egemenliğinin gerilemesi ve giderek ekonomik ve kültürel mübadeleleri düzenlemekten aciz hale gelmesi aslında ortaya çıkmakta olan bu küresel İmparatorluğun ilk belirtilerinden biridir. Hardt ve Negri'ye göre emperyal egemenlik, merkezsiz, ülkesizleştirilmiş bir iktidar aygıtı olarak tedricen tüm küresel alanı içine almakta, kolonyalizme ait pratikler ile sivil ve doğal düzen arasındaki modern egemenlik diyalektiğini son erdirmektedir. Devletin egemenliği olmaksızın bireysel kimlik/özdeşlik de yoktur: bireyin kimliği/özdeşliği, bir egemene olan ortak ve eşit tabiiyetinden doğmaktadır. Egemen, görünmez oldukça özdeş kimlikler parçalanarak yerini çoğul kimliklere bırakmaktadır. Modern yurttaşlığın ulus-devlet sınırları içindeki kamusal alanda eşitliğini ve ortaklığını sağlayan homojen ulus fikrinin çatırdamasıyla daha önceden hasıraltı edilmiş olan toplumların heterojen yapısı ortaya çıkmaya başlamıştır. Artık toplumlar tek bir dil/kültür/kimlik bayrağının altında bir araya gelmektense çok dilli/kültürlü/kimlikli bir yatay yapılanma içine girmektedirler. İçeri/dışarı ikileminin ortadan kaldırılmasıyla birlikte kimlik politikaları da farklı bir çehreye bürünmektedir; imparatorluk, ulusal 'medeni' toplumların homojenleştirilmesi süreci boyunca hizmet eden 'öteki'nin yokluğunda, 'çokluğu' 'halk' yapmak için yeni metodlar kullanmaktadır. Ortaçağ'ın sonundan itibaren ötekinin karşısına ulusal yasalar, ulusal diller, ulusal edebiyat ve hatta ulusal kiliseler ile ortaya çıkan ulus-devletler postmodern dünyadaki egemenlik kriziyle ulusal hüviyetini kaybetmiştir. Artık yasalar ulusal olmaktan çıkmış küresel egemenlerce belirlenir olmuştur; azınlıkların ya da etno-kültürel yapıların bulunduğu devletlerde ulusal dillerin karşısına yeni rakipler çıkmaya başlamıştır. Her ulusun kendine has modernleşmesini yansıtan ulusal edebiyat/sanat, dünyanın tek bir yasal zemine oturarak tek bir yaşam biçimini (ekonomik anlamda) dikte etmeye başlamasıyla kısırlaşan görünümünü kültürel çeşitliliği yansıtan etnik edebiyat/sanat ile doldurmaya çalışmıştır. Artık çağ çokluk çağıdır, en iyi yaşam anlayışı çerçevesinde her türlü ulusal azınlıkların, etnik ve dini cemaatlerin, standart toplumsal yapının dışında kalan/dışına itilmiş marjinal grupların sesinin kamusal alana taşınmasının çağıdır günümüz.
G.Ü. İslahiye İİBF Uluslararası E-Dergi, 3(1): 19-33., 2019
Öz Tarihsel olarak imparatorlukların bünyesinde varlık gösteren çokkültürlülük, Vestfalya antlaşmasından itibaren ortaya çıkan milliyetçi akımlar sebebi ile imparatorluklardaki yaşam alanını kaybetmeye başlamış ve ulus-devletlerin hâkim konuma yükselmesi ile birlikte birkaç yüzyıl boyunca etkisini neredeyse tamamen kaybetmiştir. Ancak küreselleşme süreci ile birlikte, ulus-devlet düşüncesine bir meydan okuma biçimde yeniden ortaya çıkan çokkültürlülük, modern dönemde, ulus-devletlerin yetersiz kaldığı noktalarda alternatif üretebilmeyi amaçlayan yeni bir siyaset fikri olarak ortaya çıkmıştır. Bu düşünce ile şekillenen çalışmada, öncelikle çokkültürlülüğün ara dönemi olarak adlandırılan ulus-devlet düşüncesi ve milliyetçiliğin yükselişi, sonrasında ise çokkültürlülüğün modern dönemde yeniden sahneye çıkışı ve gelişimi açıklanmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Çokkültürlülük, tarihsel çokkültürlülük, ulus-devlet, modern dönem. JEL Kodları: F68, H83 Abstract Multiculturalism, which historically existed within empires, began to lose its habitat in Empires due to the nationalist movements that emerged upon the Treaty of Westphalia, and almost completely lost its influence over several centuries with the rise of nation-states to the dominant position. However, with the globalization process, multiculturalism, which re-emerged as a challenge to nation-state thinking, emerged as a new idea of politics aimed at producing alternatives where nation-states were insufficient in the modern era. In this study being shaped with this idea, it is aimed at first explaining nation-state thought and the rise of nationalism, which is called the intermediate period of multiculturalism, and later on, the re-emergence and development of multiculturalism in the modern period.
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 1995
Çizgi Yay. , 2024
Bu çalışmada, çokkültürlülük, etnik kimlik, etnik grup ve bu kavramlar arasındaki ilişkiler sosyolojik bir perspektif-ten incelenmiştir. Çalışmanın temel problemi, çokkültürlü-lük ile etniklik arasındaki ilişkinin nasıl olduğu konusudur.
Istanbul University - DergiPark, 2011
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2008
2012
Sanayi devrimi ile birlikte liberal duĢuncenin onem kazanmasi “Piyasa Ekonomisi” olarak adlandirilan ekonomik sistemin geliĢmesi ve buna bagli olarak zamanla sinirlarin ortadan kalkmasi ile herhangi bir ulkede ortaya cikan ekonomik kriz diger ulkelerin temel makro ekonomik gostergelerini daha hizli ve derinden etkiler olmuĢtur. Kuresel krizler ulus devletlerin ulasmak istedigi makro ekonomik hedeflerin gercekleĢmesini gucleĢtirirken ulkelerin uretim yapisi, fiyat istikrari, odemeler dengesi gibi makro eko-nomik degiskenleri kokten etkileyerek hem bir yandan ulus devletlerin ortadan kalkmasina hem de ulkelerin ekonomik performans yapilarinin duĢmesine neden olmaktadir. Ozellikle zengin dogal kaynaklara sahip ulkelere giren sermayenin bir ekonomik kriz aninda ulkeyi hizli bir Ģekilde terk etmesi krizin etkilerini daha da derinlestirmekte ulus devletin makro ve mikro ekonomik dengelerini alt ust edebilmektedir. Kuresel krizlerde ekonominin ulus devletlerce yonetiminin guc olmasi ve sah...
Farklılık ve Çokkültürlülük Siyasetleri, 2006
Günümüzde çoğulculuk yaşadığımız toplumların neredeyse doğal bir yapısı haline gelmeye başlamıştır. Küreselleşmenin getirdiği toplumsal dö- nüşümler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çoğul kimlikler ve ulus ötesi kurumların artan rolü sonucu her geçen gün daha da artan farklılaşmış kimlikler yaşadığınız dünyanın birer gerçeği haline gelmiştir. İşte çok kül- türcülük tartışması da bu zemin üzerinde yeşermeye başlamıştır. Çok kül- türcülük ve kültürel çeşitlilik modern sonrası ortamın da sağladığı kolay- lıklarla tüm dünyada tartışılan bir olgu konumuna yükselmiştir. Özellikle Kanada ve Avustralya gibi devletlerin ülkelerine kabul etmiş oldukları göçmenleri asimile etmek yerine çok etnikli yapı içinde farklılıklarını tanı- yan bir politika girişimi olarak çokkültürlülüğü resmen bir devlet politikası haline getirdikleri 70’li yıllardan sonra konu daha fazla dünya gündemine oturmuştur. Ancak her tartışmada olduğu gibi çok kültürlülük konusunda da farklı perspektifleri kendilerine eksen alan açıklamalarla karşılaşmak- tayız. Bu çerçeveden olarak bu yazıda çok kültürlülük siyasetinin çeşitli uygulama biçimlerini belli başlı savunucuları özelinde ele alarak, bu siya- sete ilişkin imkân ve sıkıntılara işaret edilmeye çalışılmaktadır.
Göç, Kültür ve Yazın, 2019
Toplum ve ülkeler üzerinde etkileri sürekli artan bir olgu olarak göçler, farklı gerekçelerle farklı coğrafyalara sürükledikleri etnik ve kültürel topluluklarla durmadan artan sorunlara neden olmaktadırlar. Bu sorunlardan biri de farklı özelliklere ve değerlere sahip olan bu toplulukları aynı yerde uyumlu, barış ve eşitlik içinde yaşatmak sorunudur. Gerek aynı uzamdaki birden çok kültürün var olması, gerekse farklı kültürel grupları siyasi bir yapı altında örgütleyerek uyumlu yaşatmayı hedefleyen anlayışla çokkültürlülük diye adlandırılan ve göç olgusunun temeline oturan bu sorun, tüm dünya ülkelerinde tartışılmakta ve kimi ülkelerde uygulanmaktadır. Sorunun ortaya koyduğu sonuçlar ülkelerin kültürel, ekonomik gibi daha birçok alanında olumlu etkilerinden çok, olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu nedenle, özellikle homojen bir yapıya sahip ülkeler bu sorundan uzak durmak için ya sınırlarını göç dalgalarına kapatmak ya da içlerindeki farklı grupları kültürel eritmeye tabi tutarak sorunun üstesinden gelmeye çalışmaktadırlar. Ancak, bilhassa dinsel değerler söz konusu olduğunda kültürel erimeye karşı duruş sertleşmektedir. Böyle bir karşı duruş hem egemen kültür bireylerinde, hem de azınlık durumundaki kültürel topluluk bireylerinde dinsel bir fanatizmi ve tutuculuğu ortaya çıkarmaktadır. Çalışmamız, çokkültürlülüğün bu çerçevede tanımlarına, uygulama alanlarına, yapılan itirazlara, olumlu ve olumsuz yanlarına, doğurduğu sorunlara yer verdikten sonra, bu sonuçlardan en önemlisi konumundaki dinsel fanatizmi ele almaktadır.
Çankaya University Journal of Humanities and Social Sciences, 2010
Son y›llarda sosyal bilimler alan›nda çokkültürlülük, kültürleraras›l›k, ulus-ötesi göçmenlik önemli tart›flma konular›n› oluflturmaktad›r. Günümüzde sermaye ve iletiflim alan›ndaki ulus-ötesi hareketlilik yan›nda, e¤itim ve ifl gibi nedenlere ba¤l› olarak, insan hareketlili¤i ve onlar›n s›n›rlararas› gidip-gelen yaflamlar›yla dünyada yeni göçmen anla-y›fl› da önem kazanm›flt›r. Bu ba¤lamda özellikle iflgücü göçü alan toplumlarda, çokkültürlülük, çokkültürlü ortamlar, kültürleraras›l›k, kültürleraras› iletiflim yeterli¤i gibi kavramlar öne ç›karken, bu alanda yap›lan bilimsel araflt›rmalar da a¤›rl›k kazanmaya baflla-m›flt›r. Uzun y›llar kabul gören klâsik göçmen anlay›fl› yan›nda, günümüzde yeni göçmen anlay›fl› olarak ulus-ötesi göçmenlik üzerine tart›flmalar da önem kazanmaktad›r. Klâsik göçmen yaklafl›m›na göre, göçmenlerin göç ettikleri ülkelerde k›sa süre ile ka-lacaklar› varsay›lmakta ya da göç edilen ülkede kalacaklarsa bulunduklar› ülkeye uyum sa¤lamalar› gerekti¤i görüflü önem tafl›maktayd›. Yeni göçmen yaklafl›m› olarak ulus-ötesi göçmenlik ise, sosyo-kültürel alg›lardan, yaflam anlay›fllar›ndan, s›n›rlar ve düzen bak›m›ndan siyasal kimlikleri, finans transferini ve ekonomik geliflmelerde bir de¤iflimi beraberinde getirmektedir. Bu oluflumlar kal›n ve dura¤an ulus-devlet s›n›rla-r›n› aflmakta, yeni siyasal oluflumlar ve sosyal alanlar yaratmaktad›r. 1 Ulus-ötesi göçmenler 'hem orada, hem burada' yaflamlar›yla her iki tarafa da tam olarak ait olamayan ve tek bir yere ba¤l› kalmayan bir yaflant› sürdürmektedirler. Bu koflullarda günümüz toplumlar›nda s›n›rlar›n fiilen ortadan kalkmas›, kültürlerin yak›nlaflmas›, farkl›-l›klar›n biraradal›¤› önemli bir konuyu öne ç›karmaktad›r: 'kültürleraras›l›k.' Armand Mattelart'›n iflaret etti¤i gibi, "iletiflim sistemlerinin ve ekonomilerinin bütünleflmesi
çev. Tuba Akıncılar OnmuĢ, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2014, 2009
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2018
Ethnic identity is produced, formed, transformed, reproduced through the combination of many aspects like nationality, race, class, religion, gender and language. The aspects are intertwined while a particular identity is composed in reference to the mediation of its specific historical conditions and the aspects taking upper hand are highly correlated with these conditions. In this article, departing from its subjective and intersubjective dimensions and going through the interaction between ethnicity and nationality, the concept of identity is analysed. The multiculturalist paradigm, in which the link between particular and the universal is broken, is far from solving the identity conflicts. This paradigm implies the trend of retribalisation jeopardising the very bases of democratic society. In this respect, to address the contradictions of multiculturalism, the basic purpose of this article is to put forward the relationships between family concepts of ethnie and nation, and between ethnicity and nationalism resulting in fragmental societies.
Tariq Modood Bristol Üniversitesi Etnisite ve Yurttaşlık Çalışmaları Araştırma Merkezi'nde etnisite, yurttaşlık, çokkültürcülük, sekülerizm konularında akademik çalışmalar yapan, saha araştırmaları ve projeler yürüterek akademik çalışmalarını destekleyen entelektüellerden biridir. Bu yazıda Modood'un yurttaşlık tasarımı olarak çokkültürcülük yaklaşımına ilişkin bir değerlendirme yapılacaktır. Çokkültürcülük konusunda öne çıkan düşünürlerden Charles Taylor çokkültürcülüğü 'tanınma politikası', Bhikhu Parekh 'çeşitlilik', Will Kymlicka 'toplumsal kültür' ve bütün bunlardan farklı olarak Susan Moller Okin 'toplumsal cinsiyet' bağlamında ele alırken Modood çokkültürcülük yaklaşımını 'eşit yurttaşlık' nosyonuyla temellendirir. Modood, grup farklılıklarının yasalardan, siyasalardan, demokratik söylemlerden müteşekkil kamu alanı dahilinde tanınmasıyla ortak bir yurttaşlık ve ulusal bir kimliğin tesis edilme koşullarının çokkültürcülükle sağlandığını ifade eder. (sf.14) Modood'un çokkültürcü yurttaşlık tasarımı eşitlik, saygı, bütünleşme, intibak başlıkları ve bu başlıkların yurttaşlıkla arasındaki ilişkiyi içermektedir. Bu yaklaşım yurttaşların birbiri arasındaki ilişkileri, tavırları, farklılığı kapsamayı, bu kapsayıcılığın önündeki engelleri saptamayı önceliklendirir. (sf.169) Bir anlamda yurttaşlık tasarımının, kamu düzenini ve bir dizi normatif ilişkiyi ifade ettiği belirtilebilir. Kitapta çokkültürcülük analizinin oturtulduğu sacayaklarından biri yurttaşlık tasarımı (politika), diğeri Batılı toplumlar-özellikle yoğun göç alan Batı ülkeleri-(tarihsel miras ve gündelik yaşam) ve sonuncusu 21. yüzyılda çokkültürcülük mümkün olup olmadığıdır (gelecek tasavvuru). Batı ülkelerinin çokkültürcülük anlayışını ortaya çıkaran üç tarihi şartı şöyle sıralar Modood: Birincisi yoğun bir Müslüman nüfusun Batı'ya göç etmesi, ikincisi farklılıklara saygı duyan çokkültürcü bir duyarlılık ve üçüncüsü ılımlı sekülerizmdir. (sf.249) Modood Batı toplumlarını incelerken ve eşit yurttaşlık fikrini temellendirirken ve sekülerizm, liberalizm tartışması yaparken " çokkültürlü, çoketnikli, çokinançlı dinamikleri " de (sf.19) ortaya koymak ister. Ayrıca 21. yüzyılda da göç hareketleriyle birlikte ırksal, dinsel, etnik anlamda içiçeliğin devam edeceği ve böylelikle kültürel, ekonomik ve sosyal hayat etkileneceği için çokkültürcülüğün 21. yüzyıl ile bağdaşabilecek nitelikte olduğunu düşünür. Hatta belki de 21. yüzyılda çokkültürcülüğe her zamankinden çok ihtiyaç duyulacaktır. Ancak bunun için hem siyasal bir reforma hem de toplumsal bir araştırmaya gereksinim vardır. Bu nedenle Modood'a göre tartışılması gereken esas konu çokkültürcülüğün mevcut durumu değil, ne olduğu ve başarılı olması için ne yapılması gerektiğidir. (sf.188) Çokkültürcülüğü siyasa bağlamında tartışan Modood, çokkültürücülüğün siyaseti tamamlayıcı bir unsur olduğunu ortaya koymakla birlikte çokkültürcü siyaseti doğuran üç unsurun iktidar yapıları, iktidar ilişkileri ve çıkarlara ilişkin hesap ve kararlar olduğunu belirtir. (sf.139) Modood'a göre çokkültürcülük siyaseti ile liberal yurttaşlık; bir ortaklık tasarısı olup kamusal ve özel kimlik ayrımının ortadan kalkması, farklılıkların kategorilerden daha öte bir şey olduğu ve pratik uyarlamalar konularıyla bağıntılıdır. (sf.101-102) Modood'un değişikliğe açık ve esnek yapıda tanımladığı siyasal çokkültürcülüğü, farklılıkları olumluya çevirmek, grubu tasdik
2018
Son yillarda populer bir kavram olarak cokkulturculuk uzerinde sikca durulmaktadir. Bu metinde ise “Cokkulturculuk kimin sorunu?” diyerek cokkulturculuk tartismasinin nereden ve hangi baglamda ortaya ciktigini belirlemek amaclanmistir. Bu amacla cokkulturculuk teorik ve tarihsel acidan ele alinmistir. Degerlendirme yapilirken Batili dusunme biciminin geleneksel ozellikleri, Batili tarihsel tecrube ve Batinin bugun geldigi nokta konu edinilmistir. Cokkulturculuk, cok sayida ve birbirinden farkli kulturun bir arada yasayabilme imkanidir. Ancak bu imkana tarihin her doneminde ve her cografyada ulasilamamistir. Ozellikle Batida etnik temizlik, goc, asimilasyon vb. politikalarla farkli kulturel taleplerin bir aradaligi reddedilmistir. Batinin bu tarihsel tecrubesine ve arka planindaki dusunme bicimine bakilarak cokkulturculugun neden baska bir yerde degil de Batida neset etmis oldugu ortaya koyulmustur. Bu cercevede metinde Bati ile cokkulturculuk arasinda bir muhasebe yapilmistir. Ancak...
CÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2001
Bu makalede, küreselleşme olgusunun ulus-devlet üzerine etkileri ve bu konuda yapılan teorik tartışmalar ele alınmaktadır. Öncelikle, kültürel, teknolojik, ekonomik, siyasal vb. alanlardaki değişimlerle ilgili hemen her açıklamada bir çıkış noktası olarak görülen küreselleşmenin, neliği üzerinde durulmaktadır. Daha sonra ise, ulus-devletin meşruiyetiyle küreselleşme olgusu ilişkilendirilmekte, konuyla ilgili tartışmalara yer verilmektedir. Anahtar Sözcükler Abstract This work examines the theoretical arguments o f the effects o f globalisation on the "nation-state ". First it is aimed to explain what the term "globalisation " is as it is widely used in a number o f arguments dealing with the changes in cultural, technologic, economic, political agendas. Then, it tries to make a connection between the legitimacy o f the nation state and globalism.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.