Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
NAHiDE ŞiMŞiR* Giriş B alıkesir şehri ile ilgili en eski bilgilerimize göre "Karasioğullannın merkezi olan Balı kesir (Bizans' ın Paleiocastron'u) güzel pazarları ve geniş caddeleri bulunan güzel bir şehir dir.' XIV yüzyılın ortalarında Batı Anadolu~a Ayasulug ve Balat, Levant ticaretinin önemli merkezleri olup özellikle İtalyan tüccarların rağbet ettiği, mühirn bir pazarlara sahiptir. Bu pazarlarda Balıkesir~e dokunan kıymetli ipek kumaşların da satıldı ğı kaydedilmiştir.2 Balıkesir, Karasioğulları devrinde şehrin Demirhan'ın idaresi altında olduğudur. 3 Konumu Balıkesir şeh'ri, Edremit Körfezi'ni Bursa'ya ve kani yoluyla da İstanbui'a bağlayan ve bu bölgeleri de Edremit üzerinden İzmire, Manisa'ya bağlayan doğu-batı güzergahlı çok önemli yol ile Uşak, Manisa, İzmir ve Bergama'yı karadan Bursa'ya ve Mihaliçe bağlayan güney güzergahlı ikinci yolun kesiştiği ve kervanların buluştuğu bir yerde kurul.muş 4 ve gelişmiş olduğu için oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Bu yüzden bölgede pek çok mühirn yerleşim alanı kurul.muştur. 5
Bu makalede XIX. yy. sonları ve XX. Yüzyılın başlarında Balya'nın nüfusu Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Nüfus Cetvelleri'nden istifade edilerek hazırlanmıştır. Balya'ya bağlı köylerin Müslim ve Gayr-ı Müslim Nüfusu ve kazaya Balkanlarda Osmanlı Devleti'nin kaybetmiş olduğu topraklardan gelen göçmenlerin yerleştirildiği köyler hakkında bilgi verilmiştir. Yine Balya kazası ile ilgili mülki değişiklikler ile ilgili problem ve tartışmalar da ortaya konulmuştur.
gibi idealist isimlerin yer aldığı bir grup tarafından 1 Ocak 1930/ tarihinde Romanya/Pazarcık'ta yayın lanmaya• başlamıştır (Ülküsal 1966 :161). ' Derginin 18x30 cn:ı. ebatında çıkan ilk sayısı 1 Ocak 1930 tarihini taşımak tadır. İlk iki yıl 1930-31'de on beş günde bir çıkan dergi, 1932 yılından itibaren aylık olarak çıkmaya başlamıştır. Aynı zamanda derginin boyutlan da AS boyutlarına küçülmüştür. Derginin basımı için yine Pazarcık'ta yayınlanan Bizim Sözümüz Gazetesi'nin ha~fleri s~tın alınmış, Emel Mecmuası için de tahtadan harfler l<azıtıl rpıştır. İlk sayı• 1500 adet basılmış ve bunun 1200 tanesi abonelerine dağıtılmiştır (Karasu 2005:467). • Dergide • yayınlanan makalelerin çoğunu fikir yazıları oluşturmaktadır. "Derginin yayın politikasının temel unsuru Türk dünyasının mese.leleri, siyasi v~ asken gelişmeler ile özellikle Cafer Seydahmed Bey'iri yazıları sayesinde Emel "Kınm'ın istiklal davasına" v e kamuoyunun aydınlatılmasına büyük katkı sağlamıştır. Dergide dizi yazılar halinde yer. alan eğitim, sağlık köşeleri, hikayeler, çeviriler, konferanslar, biyografiler, tanıtım yaz ı ları, ata sözleri, mani ve şiir gibi folklorik malzeme yönünden de zengin bir içerik bulunmaktadır 2 •
1849 tarihi daha öne çekilmesi mümkündür. Zira BOA.NFS. d 01237 numaralı defter 1841 tarihlidir. 2 Bu sayı Kıldonlu ve Giresun Yörüklerinin ilâvesiyle 36 olup, BOA.NFS. d 01237' de de 36 olarak ifade edilmiştir.
S ome Evaluations on Hammams of İstanbul in the Midelle of the XVIIIth Century In the hammam register, recorded on number 2706 of the Cevdet Belediye classification in the Prime Minister's Ottoman archive, dated Cemazielewel 1180 (10/5/1 766-11/3/1 766) the hammams in İstanbul, Galata, Eyüb, Üsküdar; owners, ren ters, rents and other qualities of these hammams are pointed out separately. We'll try to evaluate the data conceriling 114 hammams in İstanbul socially and economically according to that register. Thus the active hamİnams of İstanbul in the middle of the 18th century will be commented expounding what waqf
Tarih ve Kültür Bağlamında Muş Uluslararası Sempozyumu
XVIII. Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildiri Kitabı, 2022
Sultan II. Abdülhamid’in saltanat devri (1876-1909); iktisadî olarak dış borç [Düyûn-ı Umûmi] baskısı altında, siyasî olarak ise dâhilde bağımsızlık hareketleri, hâriçte emperyalist büyük güçlerin imparatorluk topraklarını sömürgeleştirme tehdidi altında geçmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Devlet-i Aliyye’nin birliğini korumak için dâhilde ülkenin siyasî, iktisadî ve sosyal alanlarda modernleşme çabası verirken, hâriçte emperyalist büyük güçlerin çıkarlarını birbirlerine çakıştırarak bir “denge siyaseti” takip etmiştir. Ülkenin birliğini tehdit eden hiçbir ayrılıkçı harekete izin vermemiştir. Onun saltanatı I. Meşrutiyet’ten az önce başlamış, II. Meşrutiyet’ten az sonra “bir askerî darbeyle” son bulmuştur. Devlet-i Aliyye için bu süreçte zaman zor ilerlemiştir. 1909 Anayasası padişahların yetkilerini sınırladığından, Sultan Abdülhamid’i “son sultan” olarak gören tarihçiler vardır. Bu itibarla Sultan II. Abdülhamid ve devri hakkında hem meşrutiyet sürecinde hem de cumhuriyet devrinde pek çok araştırma yapılmıştır. Buna karşın Sultan II. Abdülhamid’in kurduğu vakıflar üzerine bir çalışma yapılmamıştır. Sultan II. Abdülhamid Vakfı, 18 Ekim 1888 tarihinde kurulmuştur. Sultan II. Abdülhamid Vakfı’nın vakıf senedi (=vakfiyesi), Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivi’nde K.183 numara ile, onun tezhipli bir sureti K.181 numara ile kayıtlıdır. Ayrıca bu vakfiyenin bir sureti de 574 numaralı Arşiv Kütük Defteri’nin 105. sayfanın, 48. sırasında Osmanlı harfleriyle tescil edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid Vakfı’nın asl-ı vakfı yani akarları (=gelirleri) Beşiktaş’ta, Dolmabahçe Sarayı’nın Kuzey-batı köşesinde, bugünkü Vişnezâde mahallesi, Spor caddesi ile Şair Nedim caddesinin kesiştiği üçgen bölgede, girişleri dükkân 63 adet iki katlı evden (menzil) oluşmaktadır. Sultan II. Abdülhamid, 13 muhtelif vakfın arsası üzerine söz konusu dükkân ve evleri yaptırarak; bunları inşa ettirdiği Hamidiye, Orhaniye ve Ertuğrul camileri ile Şâzeli Dergâhı’nın giderleri için vakfetmiştir. Bu araştırmada Sultan II. Abdülhamid’in kurduğu vakıflar ve bu vakıfların tarihî rolleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile Vakıf Kayıtlar Arşivi’nde yer alan kayıtlar kullanılarak, incelenecektir
Tebliğimizde Başbakanlık Osmanlı Arşil{i'nde XX. yüzyılın başlarına tarihlenen, günümüzde Balıkesir'in Dursunbey ilçesi sınırları içinde bulunan Alaçam köyü'nün XX. yüzyılın başlarında Bu/garistan'dan göç eden 12 hanenin yerleştirildiği Refahiye köyü olduğu ve esasen burasının Yağcı Bedir Aşiretinin yaylağı bulunması fı,~sebiyle ortaya çıkan anlaşmazlık üzerine gelişen olaylar, hem Yağcı Bedir Yörüklerinin hem de Bulgaristan göçmenlerinin durumu belgeler ışığında irdelenecektir. Ayrıca bölgenin orman bölgesi olması nedeniyle, o tarihlerde yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bölgenin ağaç dokusu, gerek Yörüklerin,gerek Bulgaristan göçmenlerinin gerekse de civar köylerin ormana zarar verip vermediği ve netice olarak iskanın nasıl gerçekleştiği değerlendirilip,yorumlanacaktır. Bu belge kümesi ve devletin muhtelif organlarının yürüttüğü çalışmalar, XX. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti'nin kaybettiği topraklardan elinde kafan topraklara göç eden insanlara karşı uygulamış olduğu politikayı gözler önüne serdiği gibi, göç etmek zorunda kalanların, eskiden beri Anado/u'da yaşayanlarla bir şekilde menfaat çatışmasına düştüklerinde izlemiş olduğu siyasete açıklık getirmesi açısından da mühimdir.
FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2024
1883 doğumlu gazeteci-yazar Ziya Şakir’in “Sultan Abdülhamid” isimli eseri ilk olarak “Yıldız Sarayı’nda Bir Haremağası’nın Hatıraları” başlıklı bir yazı dizisi olarak, 1937-1938 tarihleri arasında Son Posta gazetesinde yayınlanmıştır. Ziya Şakir’in bu önemli eseri ilk baskısından 81 sene sonra, 2018 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Selim Karakışla’nın önsözü ile Akıl Fikir Yayınları tarafından yeniden neşredilmiştir. Sultan Abdülhamid’in özel hayatının, hususi özelliklerinin, Yıldız Sarayı’nın ve bilhassa Harem’in ayrıntılı bir biçimde tasvir edildiği bu çalışma, başka kaynaklarda bulunmayan birçok orijinal bilgiyi ihtiva eden kıymetli bir araştırma eseri olarak değerlendirilmektedir.
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi (OMAD), Cilt 6, Sayı 16, Kasım 2019
Tanzimat Dönemi'yle birlikte Avrupa tarzında eğitim sistemine geçme çabaları başlamıştır. 1869 yılında Osmanlı eğitim sistemini ilk defa geniş anlamda düzenleyen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlanarak yürürlüğe girdi. Nizamname ile orta öğretimin üst basamağını teşkil eden sultanilerin açılması düşünülerek, 6 yıllık öğretim verecek bu okulların ilk 3 yılında idadi derslerinin okutulmasına karar verildi. II. Abdülhamid döneminde uygulanan politikalarla idadilerin sayısının hızla artması sağlandı. Bu döneminde idadi binaları Nezaretçe hazırlanan planlarla, inşa edilecek yerin nüfusuna ve öğrenci sayısına göre hazırlanmaktaydı. Karesi İdadisi, binanın giriş kapısındaki onarım kitabesine göre Sultan II. Abdülhamid'in hilafeti döneminde 1895 yılında inşa edilmiştir. 1913 yılında Karesi Sultanisi adı altında eğitimini sürdürmüştür. 1923 yılına kadar sultani adı altında hizmet veren okul, daha sonra sultani okullarına lise adı verilince, Balıkesir (Karesi) Lisesine çevrilmiştir. Bu değişimlere yönelik hazırladığımız onarım önerileri, rölöve verileri ile eldeki belgelerden anlaşılan restitüsyon kararlarına dayanmaktadır. Amacımız, restorasyon projesinin hazırlanmasında yapının özgün hâline dönmek için gösterilen azami gayreti ortaya koymak ve yapıya öngörülen yeni fonksiyonu Kuva-yı Milliye ve Kent Müzesi olarak hizmet vermesi için yapılan yeni düzenlemeleri ele almaktır.
2018
Tiyatrolarin halki en cok etkileyen ve halka en cabuk ulasan bir ozelliginin oldugu bilinmektedir. Basbakanlik Osmanli Arsivlerinden elde edilen evraklar neticesinde II. Abdulhamid donemi sansurunde muzir (zararli) olarak degerlendirilen eserlerin basinda piyeslerin geldigi gorulmektedir. Buna neden olan bircok sebep vardir. Bunlardan biri, bu donemde bircok kisinin tiyatroyu kullanarak, siyasi fikirlerini edebiyat uzerinden herkese aktarmaya calismis olmasidir. Sansur memurlari tarafindan diger nesir turleri gibi tiyatrolar da dikkatlice incelenmis ve muzir gorulenlerin ne tab’ina (basimina) ne nesrine ne de icrasina izin verilmistir. Piyeslerden ve tiyatrolardan hangilerinin sahnelenmesine ve basimina nicin izin verilmedigi sorusu arsiv belgeleri dogrultusunda cevaplanmaya calisilmistir. Bu calisma [1] , II. Abdulhamid donemindeki edebi hayata ve basin hayatina isik tutmak amacli hazirlanmistir. Calisma Basbakanlik Osmanli Arsivinden alinan orneklerle desteklenmektedir. Calismanin...
Bu makalede İstanbul ve çevresi ile ilgili olarak kullandığımız bilgiler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde Cevdet Belediye tasnifinde 2706 numarada kayıtlı Cemazielevvel 1180 (5.X-3.XI.1766) tarihli Hamam Tahrir Defteri'nde 1 bulunmaktadır. Defter İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar'da bulunan hamamların sahipleri, kiracıları ayrı ayrı yazılmak suretiyle hazırlanmıştır. İstanbul Hamamlarına ait bu tahrir defteri bizden önce maalesef tam anlamıyla değerlendirilip, yorumlanmamıştır. Bizden önce Şinasi Akbatu "İstanbul Hamamları" adlı 1973 İstanbul İl Yıllığı'nda 1766 tarihli Hamam Tahrir Defteri'nden istifade ettiğini belirtmekle birlikte, söz konusu makalede yer alan bilgiler defterle tam olarak uyuşmamaktadır. İstanbul ve Çevresindeki Hamamların Miktarı Aşağıdaki Grafik I, 2706 numaralı Hamam Tahrir Defteri'ndeki verilere göre hazırlanmıştır. Buna göre İstanbul ve çevresinde bulunan 195 hamam'ın; 112'si İstanbul şehir merkezinde; 43'ü Galata, Kasımpaşa ve civarında; 23'ü Üsküdar ve civarında; 17'si de Eyüp, Sütlüce ve civarındadır. Grafik I 1 Bundan sonra BOA CB 2706 HTD, 1-8. NAHİDE ŞİMŞİR Hamam Tahrir Defteri'nin, daha önce İstanbul merkez 2 ve Üsküdar'a 3 ait kısmı tarafımızdan ayrı ayrı değerlendirilmiş idi. Bildirimizde ise öncelikle XVIII.
2016
Mâbeyn; "Mâ" ve "Beyn" kelimelerden oluşan Arapça bir terkip olup "iki şeyin arası" anlamına gelir. "Mâbeyn-i Hümâyûn", "Mâbeyn-i Hümâyûn-ı Cenâb-ı Mülûkâne" olarak da kullanılırdı. Bununla beraber, "Mâbeyn" denince, genel olarak bir yönetim yeri olarak Saray anlaşılırdı. 1 Kaynaklarda, Sarayların resmî bölümüne neden bu adın verildiğine dair net bir bilgiyi tespit edilememektedir. Bununla beraber, Osmanlı saraylarının Mâbeyn dairelerinin işleyişi ve kadrosu incelendiğinde bu tanımlamanın ipuçları belirmektedir. Bu bağlamda Mâbeyn-i Hümâyûn'un işleyişinde belirleyici rol ve etkileri olan mâbeynciler sarayla dış daireler arasındaki irtibatı sağlarlar; huzura kabule edilecek yerli ve yabancı devlet adamlarının sarayda karşılanması ve ağırlanması işleri ile ilgilenirdi. Sarayla dış dünya arasındaki bu köprü ve iletişim görevinin, kendilerine "mâbeynci" isminin verilmesinin nedeni olduğu değerlendirilmektedir. Buradan hareketle mâbeynci'nin görev yaptığı yer olarak Mâbeyn-i Hümâyûn ise "sarayla dış dünya arasında iletişimin sağlandığı, sarayın ve dolayısıyla devletin en üst düzeyde temsil edildiği bir merkez" olarak da değerlendirilebilir. Mâbeynci yerine "yakın" anlamına gelen "karîn", başmabeynci yerine de "serkurena" ifadesi kullanılırdı. Karîn kelimesinin çoğulu olan kurenâ ise "mâbeynciler" anlamında yerine geçerdi. 2 XIX. Yüzyıl öncesi Osmanlı sarayında bu vazifeyi "kapı ağası" ya da kapıcılar kethudası" görürdü. Padişaha bir meselenin doğrudan arz edilmesi, ya da huzuruna çıkılacak olanlara eşlik edilmesi, sarayın iç düzeni ile ilgili her konuyla ilgilenmek kapı ağasının vazifeleri arasındaydı. Kapı ağasının emri altında olmakla beraber hasodabaşı da doğrudan padişahın hizmetinde bulunan ve şahsi hizmetlerini yerine getiren sarayın en büyük memurlarındandı. Modernleşme sürecinden önce saraydaki bu iki vazife, yani kapı Ağalığı ve hasodabaşılık görevleri mâbeynciliğe dönüştürülmüştür 3 .
Mavi Gök Yayınları, 2024
İmparatorluğun en çalkantılı yüzyılında günümüzde ‘‘karanlık’’ olarak nitelendirilen birçok cemiyet ve fikir, günlük hayatta herkesin karşılaşabileceği birer gerçeklik olarak var olmuştur. Elinizde bulunan eserin yazarı Vasıf Bey, 1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne, 1910 yılında ise masonluğun İspanya merkezli obediyansına tabî olmuş, ardından 31 Mart Hadisesi akabinde Alatini Köşkü’ne II. Abdülhamid’in muhafızı olarak atanmıştır. Hayatı, sadece bu bölümüyle bile yeterince ‘‘ilginç’’ olmasına karşın dönemin birçok önemli simâsı ile anıları ve siyasî olayların direkt içinden bir gözle aktarması, bahsi geçen hatıratı daha da önemli kılmaktadır. Orijinaline olabildiğince uygun şekilde Vasıf Bey’in metni nazar-ı dikkatinize sunulduktan sonra günümüzde sıkça tartışılan ‘‘İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Masonluk arasındaki ilişki’’ konusu, Masonlara ait toplam 400’ü aşkın kaynak vesilesiyle incelenmiş ve aktarılmıştır. Ümit ederiz ki elinizdeki bu eser vesilesiyle hem Vasıf Bey’in isteği olduğunu varsaydığımız ‘‘okuyuculara ulaşma’’ hedefi gerçekleşecek hem de döneme dair önemli bir kaynak araştırmacılara sunulacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.