Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022, Evrensel
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Serkan Taranoğlu, AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, eski Sermaye Piyasası Kurulu başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ve Türkiye Odalar Borsalar Birliği Deniz Meclisi Üyesi Salih Orakçı’nın adının geçtiği, finans alanında faaliyet gösteren suç örgütüyle ilgili ifşalarının yarattığı etki sönümlenmeye başladı. Yolsuzluk, rüşvet, talan düzenin nasıl işlediği, nerelere uzandığı, milletvekillerinden bürokratlara, derin devlet aktörlerinden uyuşturucu baronlarına kimlerin kimlerle iş tuttuğu meselesi, birkaç gazetecinin takibi dışında gerilere düştü. İktidar medyasının elbette ki görmediği çürüme ve yozlaşmayla mücadele için cesur savcılar arandı, bulunamayınca memleketin diğer pek çok sorunu gibi seçim sonrasına havale edildi. Öne çıkan kimi sembolik isimlerinden endişe ve “arınma” çağrıları gelen iktidar cephesinden son gelen kulislere göreyse, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki danışmanını görevden alarak “gereğini yaptık” dediği, AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun da bir daha aday yapılmayacağını söylediği iddia edildi. Bu kulis bilgisine iki danışmanın da cezalandırmak için değil, gözlerden uzak tutmak için görevden alındığı yorumlarını da ekleyelim. Dolayısıyla “bu kez farklı olacak” beklentisini yaygınlaştıranlarla, Erdoğan’ın sergilediği pratik yine uyuşmadı! Cumartesi Söyleşisinde, yolsuzluk, talan, vurgun düzenin iktidar/devlet mimarisindeki yerine odaklandık ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Şebnem Oğuz’a başvurduk. Kapitalizme içkin olan yolsuzluk neden artıyor ve farklı siyasal rejimlerde nasıl kullanılıyor? AKP nasıl yararlandı? Mesele cesur savcıların çıkmaması mıdır? Geniş bir toplumsal bir itiraz neden örgütlenemiyor? Şebnem Oğuz yanıtladı.
NEWS OF BAKU UNIVERSITY series of NATURAL SCIENCES, 2019
Studied concentration indicators of chemical elements in the ash of some plants by conducting biogeochemical researches in the flora of the Filizcay Basin. A special attention was given to elements of indicator ratio Concentration indicators and geochemical behavior of industrial components (Pb, Zn, Cu) for studied plants. Were studied and compared concen- trations of ore-bearing elements (lead, copper and zinc) in the Filizçay kolçen-polimetal deposit in ore-bearing-clay sediments and plants found in the Filizçay Basin and it has been discovered that these figures are much higher in plants.
Mütefekkir, 2021
Hint Alt Kıtasının filozof ve şairi Muhammed İkbal, dünyanın farklı milletlerine felsefi fikirleri doğrultusunda eserlerinde yer vererek tarihe ışık tutmuştur. Batılıların maddeciliği ve materyalizmi ön plana çıkardığını dile getiren İkbal, manevi duygulardan yoksun kaldıklarını vurgulamıştır. Bu çalışmada Muhammed İkbal’in, ticaret bahanesiyle ülkesine gelen Batılı devletlerin asıl amacının ticaret olmadığının farkında olduğuna, Hint Alt Kıtasını sömürgeleri haline getirmek isteyen Batılı sömürge güçlerinin başında gelen İngiltere’nin hegemonyası altına girmemesi için verdiği mücadeleye ve bu duruma başkaldırışına değindik. Batı devletlerinin manevi duygulardan yoksun, teknolojik açıdan ileri olduğunu dile getiren İkbal’in, Müslümanların bu konuda Batı’yı örnek alabileceklerini içeren görüşlerine yer verdik. Hint Alt Kıtasında yaşayanların İngiliz kültüründen uzak durmalarını da kaleme alan Muhammed İkbal, Müslümanların bir noktada durmamalarını, devamlı olarak çalışıp çabalayıp gelişme göstermelerini ve İslâm dünyasının yeni hedeflere doğru ilerlemesinin gerekliliğinin eserlerine nasıl yansıdığını inceledik. Müslümanların özüne dönmeleri gerektiği düşüncesini savunan Muhammed İkbal’in, İslâm’ın özünde ataletin olmadığı fikrine, ayrıca Alt Kıtaya duyduğu vatan sevgisine ve bu topraklarda yetişen her bir âlimin kendisi için değerli olduğu görüşüne de yer verdik.
Antalya Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2021
İsnadın ispatı konusu, hakaret suçları bakımından oldukça önemlidir. Esasen burada, gerçek olan hususlardan bahisle başkalarına karşı küçültücü, incitici davranışlarda bulunulabilip bulunulamayacağı sorunu söz konusudur. Türk ceza hukukunda hakaret suçunun konusunu oluşturan isnatlar bakımından kural olarak ispat yasaktır ve hakaret suçunu oluşturan isnatların gerçeği yansıtması, fiilin cezalandırılmasını etkilemez. Bununla beraber TCK m.127'de öngörülen koşulların bulunması halinde sanığa isnadını ispat imkânı tanınabilir ve eğer ispat ederse sanık bu fiilinden ötürü cezalandırılmaz. İsnadın ispatı Anayasa m.39'da da düzenlenmektedir. Ancak TCK m.127'nin Anayasa m.39 hükmü ile tam olarak örtüşmediği görülmektedir. Anayasa'da kamu görevi ve hizmeti yürütenlere yönelik isnatlar bakımından isnadın ispatı herhangi bir koşula bağlanmayarak mutlak bir hak olarak tanınmıştır. Oysa TCK m.127'de kamu görevi ve hizmeti yürütenlere yönelik böyle açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Milliyet, 2022
Ankara ABD'nin desteğini çekmesiyle çıkmaza girdiği belirtilen Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi (East-Med), gözleri yeniden Türkiye-İsrail ilişkisine çevirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, son ayda yapılan görüşmelerin ardından İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog'un Türkiye'yi ziyaret edebileceğini açıklaması hemen ardından da 13 yıl sonra iki ülke Dışişleri Bakanları'nın telefonda görüşmesi, Ermenistan ile olduğu gibi İsrail ile de normalleşme sürecinin ivme kazanacağı yorumlarına neden oldu.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ ULUSAL İLETİŞİM KONGRESİ, 2011
İKTİSATTA DÜŞÜNCE DENEYLERİ, 2023
Düşünce deneylerinin kullanımı antik dönemlere kadar götürülebilir. Düşünce deneyleri bilimler ve felsefe için önemli yöntemlerden birisidir. Literatürde her ne kadar düşünce deneylerinin belirli başlı özellikleri üzerinde bir düzeyde uzlaşı bulunuyor görünse de halen hangi zihinsel operasyonların düşünce deneyleri olarak değerlendirileceği ile ilgili bir görüş birliği yoktur. Düşünce deneyleri doğa bilimlerinde ve sosyal bilimlerde yaygın biçimde kullanılan epistemik bir araçtır. Her ne kadar doğa bilimleri sosyal bilimlere göre düşünce deneylerine daha sık başvursa da bu yöntem doğa bilimleri ile sınırlandırılmamıştır. Tarih, iktisat gibi sosyal bilimler de zaman zaman çeşitli amaçlarla düşünce deneylerine başvururlar. İktisat sosyal bir bilimdir ve teorik iktisat disiplininde üretilen çoğu yayın düşünce deneyleri içermektedir. Hatta ilk bakışta güncel iktisat büyük bir düşünce deneyi gibi görünebilir. Öte yandan iktisat modeller ile ilerler. Bu bağlamda bu makalede düşünce deneyleri iktisat bağlamında değerlendirilecektir. Buna ek olarak her ne kadar bazı sınır durumları olabilse de iktisattaki tüm düşünce deneylerini modeller olarak değerlendirmenin oldukça güç olduğu iddia edilecektir. Use of thought experiments can be traced back to ancient times. Thought experiments are one of the important methods for sciences and philosophy. Although there is some consensus on the characteristics of the thought experiments, the same cannot be said about as to which mental operations should be accepted as thought experiments. Thought experiments are a widely used epistemic tool of scientific investigation in both the natural and the social sciences. Although natural sciences seem to appeal to thought experiments more often, the method of thought experimentation is not confined to the natural sciences. However, there is no agreement on the nature and status of thought experiments used in social sciences. Economics is a social science and most papers in theoretical economics contain thought experiments. Indeed, at a first glance contemporary economics might seem like one big thought experiment. On the other hand, economics proceeds with models. In this regard, in this paper thought experiments within the context of economics is examined. Also, it will be argued that although there can be some borderline cases, it is hardly possible to consider all of the economic models as thought experiments.
Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Bu makalede “Murselât sûresinde tekrar eden âyetler üzerinde bağlam etkisi” konusu araştırılmaktadır. Bilindiği üzere Kur’ân evrensel bir mesajdır. O aynı zamanda nüzûl döneminde Araplar arasında son derece itibarlı bir konumu olan şiir geleneğinin tüm cazibesine meydan okuyan eşsiz bir belagat özelliğine sahiptir. Kur’ân’ı bu derece eşsiz kılan özelliklerden birisi de içerdiği bazı âyetlerin metin olarak tekrar edilmesidir. Acaba Kur’ân’da metin olarak tekrarlanan bu âyetler, sadece bir tekrar mıdır, yoksa başka bir amaç da taşımakta mıdır? İşte bu çalışmada sözü edilen soruya, Murselât sûresinde on defa tekrar eden “وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبٖينَ” âyeti ve bu âyetin bağlam etkisi üzerinden cevap aranmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda -araştırma metodu olarak-, tekrarın geçtiği her ayet öbeği öncelikle bağlamı içerisinde ele alınmakta, ardından klasik ve muasır müfessirlerin konuyla ilgili yorumlarına değinilmekte, daha sonra da mükerrer âyetin ilgili bağlamda hangi (lafzî/manevî) tekrar kapsamına girdiği tespit edilmeye ve herhangi bir kullanılış amacı varsa, ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Elde edilen bulgular “Değerlendirme ve Sonuç” kısmında verilmektedir.
• 2011 yılındaki Arap Devrimleri dalgası ile Libya’da başlayan halk isyanı, o dönemki Kaddafi rejimi tarafından sivil katliamlara başvurularak bastırılmaya çalışılmıştır. • Kaddafi rejiminin Libya’daki isyancılara ve sivillere karşı başvurduğu silahlı yöntemler dolayısıyla “ülkeyi yönetme meşruiyetini kaybettiği” açıklamaları yapan devletler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirmesi ile Libya’ya askeri müdahalede bulunmuştur. • Libya’ya uluslararası müdahaleye giden yolda, Türkiye gibi diplomatik çözüm çabalarını devam ettirme taraftarı olan ülkeler, müdahale taraftarı Batılı devletlerce karar alma süreçlerinden dışlanmıştır. • Libya’ya müdahale için birbiriyle yarışırcasına harekete geçen Batılı devletler, askeri operasyonu daha sonra NATO liderliğinde sürdürmüştür. Ancak uluslararası askeri operasyonun uluslararası hukuka uygunluğu, yetkilendirilme sebebi olan sivillerin korunmasını öncelemeden Kaddafi rejiminin devrilmesi amacıyla yürütülmesi ve sebep olunan sivil ölümleri dolayısıyla tartışmalı hâle gelmiştir. • Birçok uluslararası ve bölgesel aktör, Güvenlik Konseyi’nin getirdiği bağlayıcı yükümlülüklere aykırı olarak Libya’daki silah ambargosunu delmiş, isyancılara silah temin etmiş, muhalif gruplara destek olmak üzere sahaya askeri personelini göndermiştir. • Kaddafi rejiminin devrilmesinden sonra Libya’da yönetim istikrarı sağlanamamış ve 2014 yılı itibariyle ülke, “yarışan meşruiyetlere” sahip yapılar arasında parçalanmıştır. Bu yapıların birbirleriyle olan silahlı çatışmalarında savaş suçlarının ve insanlığa karşı suçların işlendiğine ilişkin çok sayıda resmi rapor yayınlanmıştır. • Devrim sonrasında uluslararası toplum tarafından Libya’nın meşru temsilcisi olarak görülen Milli Genel Kongre’ye bir tür darbe yapan ve Libya’nın doğu bölümünde nüfuz kurarak kendini bağlı Temsilciler Meclisi’nin kurulmasına ön ayak olan General Halife Hafter, bu raporda vaka incelemesi olarak ele alınan Ganfouda örneğinde görüldüğü üzere Libya’da işlediği birçok savaş suçuna rağmen Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Fransa gibi birçok ülke tarafından desteklenmektedir. • Sivilleri Kaddafi rejiminden korumak için askeri müdahaleye başvurmakta tereddüt etmeyen Birleşmiş Milletler, aynı kararlığı Kaddafi sonrası daha büyük ölçekli ve yoğunlukta mezalime uğrayan sivilleri korumak için göstermemiştir. Bunun en belirgin örneği, Libya’daki geçiş sürecinde yerel otoritelerin ulusal çabalarına yardımcı ve destekleyici olması için yetkilendirilmiş bir politik misyon olan BM Libya Destek Misyonu’nun, yetkilendirildiği sınırlı çerçeve içinde dahi gerçek anlamda bir varlık gösterememiş olmasıdır. Bu açık başarısızlığa ek olarak, uluslararası medyada da yer bulan ve UHAM’a konuşan Libyalı yetkililerin iddia ettiği üzere, önceki BM Libya Destek Misyonu Başkanlarından Bernardino Leon’un adı rüşvet skandallarına karışmıştır. • Libya’ya ilişkin hemen her kararında insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerini güçlü şekilde kınadığını dile getiren Güvenlik Konseyi’nin uygulamada iç barışın tesisini kolaylaştıracak elverişli ve ikna edici tedbirler alma konusunda başarısız olması ve güvenilirliğini yitirmiş BM organları ve yetkilileri dolayısıyla, Libya’daki BM varlığının ve BM himayesinde kurularak Libya’nın meşru temsilcisi kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) meşruiyeti sorgulanır hâle gelmiştir.
SAVAŞA KATILAN YABANCI YAZARLARIN GÖZÜNDEN İSPANYOL İÇ SAVAŞI, 2017
ÖZET 1936 – 1939 yılları arasında süren İspanyol İç Savaşı, İspanyol ulusunu Cumhuriyet Ordusu ve İsyan Ordusu’nu destekleyenler olarak ikiye böler. Savaşın daha başında uluslararası kamuoyunda tarafsızlık anlaşması yapılsa da, Cumhuriyet Ordusu SSCB, İsyan Ordusu ise Hitler Almanya’sı tarafından desteklenir. Böylece İspanyol İç Savaşı, bir anlamda uluslararası güçlerin rekabet sahasına dönüşür. Almanya ve SSCB savaşa müdahil olurken, diğer ülkelerin İç Savaş karşısında kayıtsız kalması birçok insanı harekete geçirir. Sayıları 40.000 civarında olan uluslararası gönüllülerin oluşturduğu Brigadas Internacionales (Uluslararası Tugaylar) isimli birlik, Cumhuriyet Ordusu saflarında savaşmaya gelir. Bu gönüllü tugay içerisinde dönemin birçok ünlü şair, yazar ve aktivisti de bulunmaktadır. İç Savaşa katılan yabancı yazarlar askeri olarak çok başarı elde edemeseler de verdikleri manevi destek ve savaşa tanıklıkları sonucunda yazdıkları eserler büyük önem taşımaktadır. İç Savaşa katılan tüm yabancı yazarları incelemek mümkün değildir. Çalışmamızın amacı, İspanyol İç Savaşı’na katılarak gerek savaş esnasında gerekse savaş sonrasında bu konuda eser veren yazarları ve Türkçeye de çevrilmiş yapıtlarını incelemektir. Böylece İspanyol İç Savaşı’nı anlatan Türkçe literatüre katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: İspanyol İç Savaşı, Uluslararası Tugaylar, İç Savaş ve edebiyat, İç Savaş ve yazarlar. ABSTRACT The Spanish Civil War divided the Spanish nation into two parts; as supporters of the Republican Army and the Rebellion Army between 1936 and 1939. The Republican Army was supported by the USSR, and the Rebellion Army was supported by Hitler’s Germany, although the neutrality of the international public was in place at the beginning of the war. Thus, the Spanish Civil War, in a sense, turned into a competitive field of international powers. While Germany and the USSR were involved in the war, many citizens of the other countries are motivated by the indifference of their own countries to the Civil War. Brigadas Internacionales (International Brigades), a group of international volunteers whose number was around 40.000, came to fight in the ranks of the Republican Army. There were many famous poets, writers and activists in this volunteer brigade. Despite the fact that those foreign authors participating in the Civil War did not have great success in arts, their spiritual support and testimonial works have great importance. It is not possible to examine all the foreign authors that participated in the Civil War. The aim of our study is to examine the authors that participated in the Spanish Civil War and their Turkish translations about the Civil War, either during or after the war. Thus, it is aimed to contribute to the Turkish literature describing the Spanish Civil War. Keywords: Spanish Civil War, International Brigades, Civil War and literature, Civil War and writers.
3. Alevi Çalıştayı, 2009
3. Alevi Çalıştayı, T.C. Devlet Bakanlığı, 19 Ağustos 2009, Rixos Grand Otel, Ankara. Basılı olarak: [3. Alevi Çalıştayı, Ankara, 2009] içinde, s. 68-74.
Chris Jenks, Altkültür: Toplumsalın Parçalanışı adlı kitabında altkültür kavramının arkeolojik kazısını yapar. Kavramın modern ve postmodern dünyaya kadar uzanan anlamı üzerinde Tönnies, Weber, Durkheim, Parsons, Mill, Chicago Okulu ve Birmingham Okulu'nun kavram üzerindeki değerlendirmelerinden yararlanarak, "alkültür"ün anlamındaki değişimleri gösterir. İnsanların birbiriyle ilişki kurmasıyla oluşan toplum, o toplum içerisindeki ilişkiler bütünü ve belli örgütlenme biçimleri sonucunda toplumsal yapıyı oluşturur. Toplumsal yapının en önemli bileşenlerinden biriyse kültürdür. Kültür, bireyin toplumsallaşmasından bulunduğu sınıfsal yapı ve sosyal statüye kadar pek çok durumun açıklanmasına katkıda bulunur. Toplumun en küçük birimi olan insan, kendi arasındaki ilişki örüntüleri neticesinde kimi zaman aynı toplum ve kültür içerisinde bir alt topluluk ve altkültür olarak nitelendirilir. Altkültür, toplumdan tamamıyla bağımsız hale gelmeden kendi içinde bağlantılı sistemler bütünü ile farklılığını yaratarak varlığına yeni bir kimlik kazandırır. Kitap toplamda yedi ana başlıktan oluşur. Chris Jenks, bu başlıklarda kavrama yüklediği anlamları açıklarken başka sosyal bilimcilerin de bu sahadaki çalışmalarına dikkat çeker. Kitabın ilk bölümü "Kavramın Haritasını Çıkartmak" başlığını taşır. Bu bölümde Jenks, altkültüre bir giriş yaparak kavramın modern köklerini, analizini ve sınıflandırma şekillerini anlatır. Bu bölümde, altkültür kavramına girmeden önce "kültür" kavramına değinen Jenks, altkültürden önce kültür kavramının açıklanması ve anlaşılması gerekliliği üzerinde durur: "Kültür, sosyoloji ve antropoloji için daima önemli bir kavram olmuştur, ama ancak bir toplumsal yapı kuramıyla bağlantılı olarak. Bugün, kültür fikrinin kendini bağlarından kopartıp suya sabuna dokunmayan, anlamlı insan eylemini nedenselliğin getirdiği sorumluluğu üstlenmeksizin betimlemekte kullanılan bir kaynak haline geldiğini ileri sürebiliriz" (15). Kültür Jenks'in daha sonra değineceği altkültür gibi esnek bir anlama sahiptir. Toplumsalı yeniden inşa etmek için kullanılan kültür kavramı bir araç olarak görülür. Bu anlamda altkültür kavramı kültürden tamamen kopuk olmayan, hatta kültürün mikro düzeyde 1 Bu kitap tanıtımı yazısı, "Altkültür Kültürün Neresinde?" başlığı ile Ayraç Kitap Tahlili ve Eleştiri dergisinin Nisan 2013/42.sayısında yayınlanmıştır.
MUHASEBE VE FİNANS ÇALIŞMALARI ÜZERİNE GÜNCEL ARAŞTIRMALAR, 2021
Koronavirüs aĢısının bulunması neden uzun sürüyor? 16.04.2020 BBC Koronavirüs aĢısı: Denemeler nasıl yapılıyor, insanlar için güvenli mi? 24.04.2020 BBC TÜBĠTAK BaĢkanı Mandal, Covid-19 aĢısı ve ilacı için tarih verdi 25.04.2020 Sözcü Koronavirüs aĢısı hangi aĢamada? 28.04.2020 Bloomberg Covid-19 aĢısının ilk insanlı denemesinin tarihi öne çekildi 18.06.2020 Sözcü Japonya"da ilk Kovid-19 aĢı adayının klinik denemeleri baĢladı 30.06.2020 Anadolu Ajansı ABD koronavirüs aĢısı için Novavax"a 1,6 milyar dolar ödeyecek 08.07.2020 Anadolu Ajansı Ġngiltere"de klinik çalıĢmaları süren Kovid-19 aĢısının güvenli olduğu açıklandı 20.07.2020 Anadolu Ajansı Covid-19 aĢısı ABD"de 30 bin gönüllü üzerinde son test aĢamasında 27.07.2020 Euronews Covid 19"da aĢı müjdesi Ankara"dan geldi 30.07.2020 Sözcü Dünya Sağlık Örgütü"ne göre Covid 19 aĢısı hiçbir zaman bulunamayabilir 4.08.2020 BBC Dünyayı sallayan corona aĢısı iddiası! Tarih verildi 07.08.2020 Milliyet ĠBG"deki Kovid-19 aĢı çalıĢmasında hayvan deneyleri olumlu sonuçlandı 11.08.2020 Anadolu Ajansı Koronavirüs aĢısı bulundu mu? Corona virüsü (covid-19) aĢısı fiyatı ne kadar? 15.08.2020 CNN Covid-19 aĢılarının eksik yanları: Uzmanlar Rusya ve Çin aĢılarını değerlendiriyor 31.08.2020 Euronews Turgut Özal Tıp Merkezi"nde de Covid-19 aĢısı denenecek 18.09.2020 NTV AĢı çalıĢmalarında son geliĢmeler: Covid-19 aĢısı için çalıĢmalar sonuca yaklaĢıyor 19.09.2020 NTV Son dakika: Koronavirüs aĢısı bulundu mu? CumhurbaĢkanı Erdoğan"dan yerli aĢı açıklaması! ĠĢte coronavirüs aĢısında son durum 24.09.2020 Hürriyet Çinli Ģirket koronavirüs aĢısı için tarih verdi 25.09.2020 TRTHaber Koronavirüs aĢısı: Çin Ģirketi Sinovac"ın aĢısı Türkiye"de nasıl ve kimler üzerinde deneniyor? 27.09.2020 BBC Dünya Sağlık Örgütü, koronavirüs aĢısı için tarih verdi 30.09.2020 CNN Korona virüs aĢısında son dakika geliĢmesi: Ġkinci doz yapıldı! Coronavirüs aĢısı bulundu mu? 01.10.2020 Hürriyet Çin"den gelen Covid-19 aĢısı Ankara ġehir Hastanesi"nde de denenmeye baĢladı 07.10.2020 EuroNews Johnson & Johnson"ın corona virüs aĢı çalıĢmaları durduruldu 13.10.2020 Euronews Brezilya"da AstraZeneca"nın Covid-19 aĢısı deneylerine katılan bir doktor öldü 21.10.2020 Euronews Corona virüs aĢısı ile ilgili umut veren geliĢme! AĢı çalıĢmalarında sona gelindi...
Artıgerçek, 2021
Sadece ülkelerindeki despotik yönetimlere karşı değil, AB ülkelerinin vurdum duymazlığına karşı da mücadele vermek zorundalar
NİL’İN PAYLAŞILMASI MESELESİ: HİDRO-DİPLOMASİ BAĞLAMINDA MISIR, SUDAN VE ETİYOPYA REKABETİNİN KOLONYAL KÖKENLERİ (1882-1964), 2020
Dünya üzerinde bulunan 200’den fazla nehir iki veya daha fazla ülke tarafından kullanılmaktadır. Bu bakımdan Afrika kıtası hem sınır aşan suların sayısı bakımından hem de bu suların paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle başı çekmektedir. Kıta özelinde bu durumun başlıca sebepleri arasında kolonyalizm sürecinde kıtanın doğal sınırlarının ortadan kaldırılması, sınırların sömürgeci ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda oluşturulması gelmektedir. Bununla birlikte daha da önemli bir nedeni Avrupalı kolonyal güçlerin kendi çıkarlarını gözeterek sistematize ettiği emperyal su politikalarıdır. Nil Nehri üzerindeki günümüzdeki Mısır, Sudan ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlık bu bakımdan önemli bir örnek teşkil etmektedir. Günümüzde Afrika kıtasında belli başlı büyük problemlerin arka planında kolonyalizmin bıraktığı mirası gözlemlemek mümkündür. Nil Nehri Havzası’nda su temelli problemlerin gerek tarihi süreç içerisinde gerekse günümüzdeki yansıması da kolonyalizm ile doğrudan bağlantılıdır. Britanya’nın Nil Nehri’nde araçtan amaca evrilen siyasetinin sonucunda oluşan hidropolitik konseptin, Mısır ve kısmen Sudan merkezli olması sömürgecilik öncesi ve sonrası dönemde Nil hidropolitiğinin bu ülkeler lehine şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Bu durum Nil Nehri sularının mevzubahis olduğu anlaşmalar ile taraf ülkeler Mısır ve Sudan arasındaki su paylaşımlarıyla günümüzdeki tartışmaların temelini oluşturmuştur. Bu çalışmada Nil Nehri’ndeki günümüz su paylaşım sorunlarının kolonyal kökenleri üzerine durulmuştur. Mısır’ın havzada hidrohegemon konuma getiren faktörler, Britanya’nın izlediği hidro emperyal politikalar, bu süreç boyunca ve sonrasında yapılan anlaşmalar ile günümüz Nil statükosunun oluşumu irdelenmiştir. Ayrıca kıtada bağımsızlığını kazanan ülkelerin Nil’deki statükoya karşı ilk tepkilerine yer verilmiştir.
TARİH OKULU DERGİSİ, 2013
Erken Cumhuriyet dönemi ya da daha fazla kullanılan şekliyle tek parti dönemi hakkında incelemelerde bulunan araştırmacının mutlaka başvurduğu kaynakların başında parti ve devlet tarafında oluşturulan resmî yayınlar gelir. Bu dönemde parti ideolojisinin sunumu olarak kabul edilen resmî görüşler, birer yazılı metin olarak bu yayınlarda yer bulmaktadır. Buralarda kullanılan ifadelerin sınırları ve içeriği iktidar tarafından belirlenmektedir. Fikri derinliği yönetimce şekillenen bu metinlerde yakın geçmiş Osmanlı mirasının sertçe eleştirildiği Cumhuriyet döneminin ise olumlandığını görülür. Genç Cumhuriyet'in geleceğe dönük bir bakış açısı olmalıydı ve bu öyle bir bakış açısı olmalıydı ki " Osmanlı'nın hatalarına " bir daha düşülmemeliydi. Bu " hataların " ne anlama geldiği konusu ise " bir milletin yok oluş ihtimali " boyutuyla ele alınmalıydı. Konunun en iyi işlendiği mecra olan bu yayınlarda, Cumhuriyet dönemi modernleşme hareketinin " neye rağmen " kazanılmış başarı olduğu farklı şekillerde ifade edilir. Bu makalede tek parti dönemine ait birçok resmî yayın incelenerek Osmanlı Devleti'ne ait genel düşünce yapısı belirlenecek ve elde edilen bulgular değerlendirilecektir.
TERCÜMAN, 2025
https://www.tercuman.com/analiz/cok-kutuplu-dunyada-soylem-savaslari-641/ ABD ve Batı ülkeleri arasındaki fikir ayrılıklarının gün yüzüne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Küresel düzeyde meydana gelen sıcak çatışmalarda yapıcı dil tercih edilemez mi? Gelin birlikte bakalım.
TÜRK CUMHURİYETLERİ ARASINDA BİR İKTİSADİ İŞBİRLİĞİ, 2022
Günümüz dünyasında ülkeler bölgeselleşmeye, coğrafi, sosyo - ekonomik ve kalkınma düzeyi bakımından yakın oldukları ülkelerle işbirliği kurmaya yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar. Bu da dünyanın şeklinin değişmesine neden olmaktadır. SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşan Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de dünyanın bu değişiminden geri kalmamak ve yeni dünya düzenine ayak uydurmaları için girişimlerde bulunmakta ve stratejiler geliştirmektedirler. Bu konudaki arayışlardan birisi de adı geçen ülkelerin Türkiye ile birlikte belli iktisadi işbirliği organizasyonları şeklinde görülmektedir. Bu çalışmada Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığının ilk yıllarında 1992-2000 yıllarında coğrafi ve sosyo-ekonomik durumları, aralarında iktisadi işbirliğinin söz konusu olabilirliği tarafımızdan araştırılmış, ayrıca dünyadaki işbirliği modelleri ve uygulama örnekleri incelenmiştir. Yukarıda söylenenlerden hareketle Türk Cumhuriyetleri arasında bir işbirliği olasılığı araştırılmış ve uzun vadede Türk Cumhuriyetleri arasında başarılı bir ekonomik işbirliğinin kurulabilmesinin şartlarının mevcut olduğu kanaatine varılmıştır. Bu çalışma 2002 yılında Prof. Dr. Mecit EŞ’in danışmanlığında Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enistitüsü’nde Fuad SALAMOV (SELAMZADE) tarafından savunulmuş “Türk Cumhuriyetleri Arasında Bir İktisadi İşbirliği Ortamının Araştırılması” adlı Yüksek lisans tezinden türetilmiştir.
Sinop Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Çalışmada, Türkiye'de, 2000-2016 döneminde özel sektör dış borçlanması ile iktisadi politikalar arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Bu kapsamda, bazı temel para, maliye, dış ticaret ve kur göstergelerinin dış borçlanma üzerindeki etkileri, Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model (ARDL) ve Hata Düzeltme Modeli (ECM) kullanılarak incelenmiştir. Analiz sonuçları; uzun dönemde özel sektör dış borçlanması ile yurtiçi faiz oranı arasında negatif yönlü ilişki vardır. Bununla birlikte, reel efektif döviz kuru, sermaye piyasasında istikrar ortamı, ihracat ve ithalat hacminin özel sektör dış borcu üzerinde pozitif yönlü etkisi vardır. Bütçe dengesi, sabit sermaye yatırım harcamaları ve yurtdışı faiz oranının, incelenen dönem kapsamında, özel sektör dış borçlanması üzerinde etkili olmadığı görülmüştür. Bu doğrultuda, özel sektör dış borçlanmasında, dış ticaret, döviz kuru ve para politikası, maliye politikasına göre daha güçlü etkidedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.