Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Bu çalışma Edebi Oluşumlar ve Örnek Metin İncelemeleri dersinde ele alınan Edebiyat-ı Cedide Dönemi diğer bir adıyla Servet-i Fünun Edebiyatı üzerindedir.
SERVET-İ FÜNÛN DEVRİNDE EDEBÎ TENKİDİN YÖNTEMİNE DAİR TARTIŞMALAR, 2023
Tenkidin bir sanat olduğu, mutlak kurallarının bulunmadığı, tek bir güzelden söz edilemeyeceği, güzele his ve izlenimlerle ulaşılacağı görüşü öne çıkar. Ancak tenkit etrafındaki tartışmalar Servet-i Fünûn tenkidinde yöntem birliği bulunmadığını, bu konuda farklı görüşlerin öne sürüldüğünü, farklı tenkit pratiklerinin var olduğunu gösterir. Bu farklı görüşler ve yönelişler Servet-i Fünûn edebiyatının teorik ve estetik gelişimine, tenkidin bir edebî tür hâline gelmesine katkı sağlar. Anahtar Kelimeler Servet-i Fünûn, edebî tenkit, yöntem, romantik tenkit, biyografik tenkit, toplumbilimsel tenkit, izlenimcilik.
Romantizm akımıyla edebiyatta belirginleşen birey, Batı’ya yönelen ve yenilik hareketleri içerisine giren Osmanlı edebiyatında da kendini XVIII. yüzyıldan itibaren göstermeye başlar. XIX. yüzyılın önemli edebî hadiselerinden olan Tanzimat, Ara Nesil ve Servet-i Fünûn dönemlerinde ferdî duygular sebebiyle yavaş yavaş kaside geleneği farklılaşır ve tarihî şahsiyetlerin ele alınış biçiminin değişmesinin yanı sıra edebî şahsiyetlere de şiirler yazılmaya başlanır. Tanzimat, Ara Nesil ve Servet-i Fünûn Dönemleri üzerinde yapılan bu çalışma, Türk Edebiyatı’nda şiir alanındaki söz konusu değişimi ele almıştır. Tarihî şahsiyetlere yazılan şiirlerdeki değişikliğin ve yeni bir tavır olarak edebî şahsiyetlere yazılan şiirlerin ele alındığı çalışmamızda Tanzimat döneminden; Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmid Tarhan ve Muallim Naci; Ara Nesil’den Mehmed Celâl, Nigâr Hanım, Müstecâbizâde İsmet ve Menemenlizâde Tahir, son olarak da Servet-i Fünûn döneminden Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, İsmail Safâ, Hüseyin Sîret Özsever, Celâl Sahir Erozan ve Ali Ekrem’in tarihî ve edebî şahsiyetlere yazdığı şiirlere yer verilmiş ve incelemesi yapılmıştır.
İSLARA ULUSLARARASI İSLAM ARAŞTIRMALARI KONGRESİ (12 ŞUBAT 2022) BİLDİRİLER KİTABI, 2022
In Turkish history, as in all social, cultural and artistic fields, the starting point of the innovation, westernization and modernization movements in Turkish Literature is generally accepted as the Tanzîmat Edict, which was announced in 1839, which is considered a turning point in this sense. After this date, Turkish Literature up to that time started to be criticized in almost every aspect, and it was desired to continue new discussions around western intellectual and literary movements through western literary genres and publications. In the new period, the ideas that it is impossible for Dîvân Literature, Tekke Literature and Âşık Literature to preserve their vitality for a longer period of time, and that there is no need for them anymore, have become controversial on every platform. In fact, all these debates arose from the spread of the printing press and the unintentional isolation of literature from the "verbal context" through its confinement—and even its incarceration—to the common written context. As a matter of fact, all three customs named above were essentially "verbal" and the verbal context has always been decisive through these literary customs since the formation of Turkish epics. From the common belief and thought ground largely shaped by the imaginations of the natural field opened between "decreation" or "creation" and "return" or "rebirth" by collecting its essence from the questions on the axis of "becoming-decay", in short, from the only "realm of truth". It is obvious that these literary customs that are fed are actually different aspects of the ancient "töre" (tradition) - and even the "edebî töre" (literary tradition). By defining these literary customs under a common name, each of which is fed by the verbal Turkish custom, the walls built between them by the academic system, especially in the period of innovation and modernization, will be questioned. This paper aims to gather the names of Dîvân Literature, Tekke Literature and Âşık Literature, which were able to continue their life by being fed from the verbal sitting-gathering contexts called "meclis" (majlis) and the same realm of truth, under the roof of "Töreli Türk Edebiyâtı" (Traditional Turkish Literature). However, this naming effort also aims to include the literary figures and their works, who are nourished by the eternal and literary tradition in the new/modern period, within the circle of Töreli Türk Edebiyâtı. This naming experiment, which is designed to be realized by questioning the relationship between the concept of tradition and the verbal and literary word, will also present different perspectives on the genuine nature of Turkish Literature.
Hars Akademi, 2019
SERVET-İ FÜNÛN DERGİSİNDE YEDİ MEŞALECİLER Özet Servet-i Fünûn dergisi Edebiyat-ı Cedide’nin yanı sıra zaman içerisinde Fecr-i Âtî ve Yedi Meşale gibi toplulukların da yayın organı olur. Yedi Meşaleciler ilk olarak Servet-i Fünûn dergisi bünyesinde bir araya gelirler. Topluluğun üyelerinden Yaşar Nabi bu dergide 1926’dan itibaren yazmaya başlar. Bu yıl dört yazısı çıkan yazardan sonra Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret Solok, Vasfi Mahir Kocatürk, Muammer Lütfü Bahşi, Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba ve topluluğun tek hikâyecisi olan Kenan Hulusi Koray, 1927’den itibaren dergide tam kadro yazmaya başlamışlardır. Sanatçılar dergide şiir, hikâye, mektup, hatıra ve eleştiri türünde eserler verirler. Bu eserler arasında bilhassa eleştiri türündekiler ön plana çıkar. Bu makalede Yedi Meşalecilerin Servet-i Fünûn dergisinde sanat üzerine düşünceleri, edebi topluluklara yönelttiği eleştiriler ve Yedi Meşaleye yöneltilen eleştiriler hakkında bilgi verilecektir. Ayrıca Yedi Meşale içerisinde ayrılıklara sebep olan eleştiriler üzerinde de durulacaktır. Haliyle Servet-i Fünûn dergisinde Yedi Meşale topluluğunun genel görünümü tespit edilmiş olacaktır.
Yeni Türk Edebiyatı, 2019
Bu çalışmada Servet-i Fünun dönemi şiirlerinde acının hangi kaynaklarının şairler tarafından ele alındığını, bunların bedende nasıl değişikliklere yol açtığını ve şairlerin bunu şiirlerine nasıl yansıttığını inceledik. Bu dönemde şiir kaleme almış her şairi incelemek yerine döneme etki derecesine göre popüler olan birkaç şairi belirledik. Onlardan elde ettiğimiz verilerle genellemeye gitmeye çalıştık. Acının kaynaklarını tespit ettik, gruplara ayırdık, en çok işlenenden aza doğru sıraladık ve aynı grupta yer alan tüm şiirleri tek tek ele almak yerine temsilî bir iki örneğe yer verdik. Fakat değerlendirmelerimizi yaparken hepsini göz önünde bulundurduk. Genel bir sonuç olarak söylemek gerekirse bu dönemde çoğunlukla bireysel kökenli acılar bedeni tahrip eder. Bu dönemde acının kaynağı çoğunlukla hastalıktır. Hatta acının en çok işlenen ikinci kaynağı olan aşk bile çoğunlukla bir hastalık gibi anlatılır. Hastalıkların şiirlere bu derecede yoğun girmesinde Batı şiirinden gelen değişimin etkisi görülür. Bu değişim özellikle hasta bedene bakışı etkiler. Çünkü normalde acıma ya da iğrenme duygusuyla yaklaşılan hasta beden, bu dönemde ölüme yakınlığı dolayısıyla ayrı bir güzelliğe sahip olarak tasvir edilir. Bu solgunluk ve güçsüzlük bedene ayrı, ruhani bir güzellik katar.
Serveti fünun edebiyatında Cenap Şahabettin ‘de bu dönemin özelliklerini kullanarak kendi üslubunu oluşturmuştur. Cenap’ın şiirlerinden “Elhân- Hâzan” ve “Hâyal-i Mâder” adlı şiirlerini terkip, yeni oluşturulmuş terkip(yeni duyuşlar), tecrübe edilmiş dil, pitoresk unsurlar, tema ve konu özelliklerini madde başlıkları altında tahlil edilmeye çalışılmıştır. Her iki şiirde pitoresk unsurlar ağır basarken yeni duyuşlara pek yer vermemiştir. Elhân- Hâzan’da sonbahar ve ilkbahar imgeleri üzerinden ölümün başlangıcı olan yaşlılık ve hayatın başlangıcı olan doğumu verirken, Hâyal-i Mâder’de bir annenin bebeği üzerinden tüm yaşantısını hayal ettirerek mutlak son olan ölümle şiiri bitirir. Mutluluğun hazzıyla başlayan şiir hüznün egemenliğine yer vererek son verir. Yaşam hiçlikten ibaretken doğum ve ölümün arası sadece bir anlık hayaldir. Her iki şiirden de görüleceği üzerine serveti fünun edebiyatı özelliği olan karamsarlık, içe kapanıklığı ölümle bağdaştırarak vermiştir.
Cenab Şehabettin, içeriği sade bir sonbahar manzarasının tasviri gibi görünen Elhân-ı hâzân'da durağan anlatımı değil hareketli ve sesli bir üslubu sergiliyor. Bundan dolayı şiiri, 'sonbahar nağmesi' denilebilen bir başlıkla belirtiyor ve onu şiirin içinde uygulamaya çalışıyor. Kaybolan mutluluk arayışının hâkim olduğu şiirde bu arayış neticesinin ilkbaharın gelmesini sevgiliyle beklemesi şiiri bitirmesi okurun zihninde bir resim motifi oluşturmaktadır. İmgeler, sonbaharın hüznü ile baharın gelişini istemesini resmetmek arasında farklı sesler ve benzetmelerle şiiri bütünleştirmeye çalışmaktadır. Bu, hem dış şekilde hem de iç şekilde görülür. . Mutluluk ve hüzün duygusu birbirine karışmıştır. Sembolist bir şair olan Cenab Şehabettin “Hayâl-i Mâder” şiiri boyunca sıfatlar, benzetmeler ve mecazlarla anne ve çocuk unsurlarını ortaya koymaya çalıştığı manzarayı resmedip gözümüzde canlandırmış ve imgelerin içinde hassas bireysel izlenimini gizlemiştir. Bu izlenim, bize annenin çocuğunun tüm yaşantısının hayalinin tezadında annenin hüzün ve mutluluk karmaşasını belirtmektedir.
Disiplinler arası kavramın geçmişi çok eskilere dayanmamakla birlikte günümüzde önem arzeden bir kavram olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda edebiyat ve turizm kavramları da aslında birbirine çok uzak görünmesine rağmen derin yapıya inildiğinde birbiriyle etkileşimli iki alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Edebiyatın temel malzemesi eserdir. Okunan her kitap ise yeni dünyalara açılan bir kapıdır. İnsan her kitapta uzun bir yolculuğa çıkar. Turizmin temelinde ise yeni yerler keşfetmek, yeni şeyler öğrenmek, yeni güzellikler tatmak ve heyecanlar yaşamak vardır. Turizm ile edebiyatın birbirine en çok yakınlaştığı nokta gezi yazılarıdır. Bu gezi yazıları aynı zamanda tarihle de alakalıdır. Gezi yazıları gerçekten hareketle yeniden üretilmiş (kurgulanmış) metinler oldukları için insanlarda sıradan reklam metinlerine göre daha fazla yeni yerler keşfetme hissiyatı uyandırırlar. Bu bildiride edebiyat ve turizm ilişkisi tarihi, edebi eserden ve yazardan hareketle turizm kavramları örneklemeleriyle işlenecektir.
International Journal Of Turkish Academic Studies (TURAS), 2022
Dünyadaki yaşamın devamlılığı açısından kutuplar, tartışmasız bir öneme sahiptir. Kutuplarla ilgili çalışmaların geçmişi yüzyıllar öncesine dayanır. Norveçli bilim insanı Fridtjof Nansen’in, 1893-1896 yılları arasında Fram adlı gemisiyle Arktik’e yaptığı keşif gezisi, ilkleri gerçekleştirmesi ve ardılları üzerindeki etkisi dolayısıyla bu çalışmaların içinde ayrı bir yere sahiptir. Küresel ilgi gören sefer, Servet-i Fünun yazarlarının da dikkatinden kaçmaz. Derginin sayfalarında pek çok kez, Nansen’e ve sefere ilişkin haberler, yazılar, görseller yayımlanır. Bilimsel yazılarıyla tanınan Mahmut Sadık, bir aydın misyonuyla gelişmeleri takip eder. Kaleme aldığı “Kutba Doğru” başlıklı yazı dizisinde, seferi bütün ayrıntılarıyla ele alır ve Nansen’in düşünce dünyasını okuyucularına açar. Tevfik Fikret de Nansen’den ve Fram seferinden etkilenerek yazı dizisiyle aynı isimde bir manzume yayımlar. Bu çalışmada, Fridtjof Nansen çok yönlü olarak tanıtılmaya çalışılacak, Mahmut Sadık’ın bakış açısıyla dönem koşullarının olanaksızlıklarına rağmen gerçekleşen Fram seferi ve kutup çalışmaları irdelenecek, özellikle “Kutba Doğru” yazı dizisi ve Tevfik Fikret’in manzumesi değerlendirilecektir.
İlahiyat, 2019
Kur’ân’ın okunup içselleştirilmesi ve hayatın her alanında uygulanabilmesi için öncelikle doğru anlaşılması gereklidir. Kur’ân’ın doğru anlaşılması içinse yorumlama çalışmalarının temelini oluşturan Kur’ân ilimlerinin bilinmesi şarttır. Bu ilimler içinde mühim bir yere sahip olan esbâb-ı nüzûl ilmi, ilk tefsir çalışmalarının yapıldığı dönemlerden itibaren müfessirlerin eserlerinde kullandıkları yöntemlerden biri olmuştur. Sahâbe ve tâbiûndan gelen rivayetlerle olaylar ve sebepleri arasında ilişki kurarak, ayetlerden nüzûl maksadına en uygun hükmü çıkarmayı kolaylaştıran esbâb-ı nüzûl, rivayet tefsirlerinin neredeyse temelini oluşturmaktadır. İslam coğrafyasının genişlemesi neticesinde ortaya çıkan yeni meseleler ışığında, rivayetleri sonraki nesillere aktararak yapılan Kur’ân’ın anlaşılması faaliyeti dil, edebiyat, fen ve sosyal meselelere de tefsirlerde yer vermek suretiyle genişletilmiştir. Bu gelişmeler neticesinde müfessirler dirayet tefsirleri kategorisinde eserler vermeye başlamışlardır. Rivayet tefsirlerinde mühim bir yere sahip olan esbâb-ı nüzûl rivayetleri, dirayet tefsiri olarak yazılan eserlerde de gereken önemi görmüştür. Medâriküt-Tenzîl özelinde dirayet tefsirinde esbâb-ı nüzûle verilen yerin tespiti amaçlı bu çalışmada; esbâb-ı nüzûlün tanımı, önemi ve Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin, Medâriküt-Tenzîl isimli eserinde esbâb-ı nüzûle nasıl yaklaştığı, rivayetleri verirken hangi yöntemleri takip ettiği ve hangi ifadeleri kullandığı gibi hususlara açıklık getirilmiştir.
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı, toplumsal ve siyasî konulara önem veren bir edebiyat iken, yine aynı sebeplerden dolayı İkinci Abdülhamit Dönemi Türk edebiyatı, büyük ölçüde bireysel konular etrafında dönen bir edebiyat olmuştur. II. Abdülhamit döneminin edebî hareketleri Edebiyat-ı Cedîde ve bu cemiyetin dışında kalan çalışmalar şeklinde iki veçheden incelenebilir. Edebiyat-ı Cedîde topluluğu (1896-1901) içerisinde yer alanlar, kendilerini bu adla tanıtmışlardır. Bazı araştırmacılar bu topluluk etrafında birleştikleri derginin adına izafen oluşturulan edebiyatı Servet-i Fünûn Edebiyatı adıyla anmışlardır. 1884'ten sonra Türk edebiyatı, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde yeni ve eski edebiyat taraftarları olmak üzere iki guruba ayrılmış, Muallim Naci 1884'te Tercümân-ı Hakîkat'te çalışmaya başladıktan sonra çevresinde klasik edebiyat yanlısı isimler toplanmış ve gazete eski tarz eserler veren bir mecraya dönüşmüştür. Ahmed Mithat bu durumdan haz etmediği için Muallim Naci'yi gazeteden uzaklaştırmış, Recaizade Mahmut Ekrem önce Zemzeme III (1885) ardından da Takdiri Elhan'da Muallim Naci'nin şiirlerini eleştirmiştir. Muallim Naci bu eleştirilere İmdâdü'l-midâd ve Demdeme'deki yazılarıyla karşılık verir. Bu tartışma ses getirince kimi şairler Naci'nin etrafında toplanmış ve Saadet gazetesinde birbirlerine nazireler yazmışlardır. Naci'yi destekleyen İsmail Safa, Menemenlizade Tahir, Cenap Şehabettin ve Tevfik Fikret bir süre sonra Recaizade Mahmut Ekrem'in tarafına geçmişlerdir. Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde 1890'lı yıllardan itibaren Mirsad, Malumat, Mektep ve Maarif gibi dergilerde yazmaya başlayan gençlerin faaliyetleri Servet-i Fünûn topluluğunun kurulmasını hazırlamıştır, denilebilir. Abdülhak Hâmid Tarhan, Recaizâde Mahmut Ekrem ve Muallim Naci etkisinde şekillenen neslin bütün mensuplarının yeni bir anlayış peşinde oldukları görülür.
Sanat ve Tasarım Dergisi, 2023
We w tness the rap d development of technology n our present day. It s a real ty that the advancements ga n ng momentum n the 1970s have had profound e ects on the space, content, and mean ng of art. ese developments are closely ntertw ned w th commun cat on and computer technolog es and have led to a transformat on n the world of art. e nternet and other mass commun cat on technolog es have fac l tated the creat on of global networks and enabled cross-cultural nteract ons on a global scale. As a result of the nteract ons between art perspect ves from d erent geograph cal reg ons, evolut onary changes have been observed n the conceptual framework, structural features, and modes of presentat on of art. In th s ssue of our journal, we have a total of 22 art cles, nclud ng 18 research papers and 4 comp lat ons, spann ng var ous f elds such as mus c, theater, graph c arts, pr ntmak ng, pa nt ng, photography, c nema, ceram c arts, d g tal art, ndustr al des gn, nter or arch tecture, and arch tecture. ese art cles predom nantly revolve around top cs such as technolog cal advancements, global zat on, the nteract on between sc ence and art, the conceptual aspect of art, and the relat onsh p between art and des gn w th both the workshop and the street. e subjects encompass not only contemporary art but also art h story. We hope that the texts, wh ch address the endur ng and current ssues of art through sc ent f c and systemat c methods, w ll serve as a valuable source for researchers and readers. I would l ke to rem nd you that our journal s ndexed n mportant databases such as ESCI, ULAKBİM, EBSCO, İdealonl ne, TR-D z n, and ASOS. I extend my grat tude to the authors who contr buted to the publ cat on of our 25th ssue, the ed tors for the r met culous and thorough rev ews, the referees, the des gn team respons ble for our journal's layout, and the ded cated team that worked t relessly dur ng the preparat on process to ensure the del very of our journal to you
TATAR VE BAŞKURT TÜRKÇELERİNE RUSÇADAN GİREN KELİMELER, 2008
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019
Erken dönemlerden itibaren fıkhî meseleler üzerindeki tartışmalar, bir yönteme bağlı kalınarak icra edilmiştir. Tartışmalarda belirli soru ve cevap türlerine başvurulmuş, soruların tertibine özen gösterilmiştir. Bu sayede taraflar kendi görüşlerinin doğruluğunu, karşıt görüşün yanlışlığını çelişkiye düşmeden ortaya koymaya çalışmıştır. Bu çalışmada ilk olarak cedelden ve cedelin fıkha tatbikinden bahsedilmiş, sonrasında münâzaracı kimlikleriyle meşhur olan Hanefî fakihi Kudûrî ile Şâfiî fakihi Ebü’t-Tayyib Taberî arasında geçtiği rivayet edilen talâka dair bir münâzara inceleme konusu edilmiştir. Yer yer tartışma kurallarına atıfların yapılması yönüyle de önemli olan bu münâzara incelenirken, cedelin fıkha tatbikine dair kısımda zikredilen bilgilerin pratikte nasıl uygulandığına işaret edilmiştir. The Use of Jadal in the Science of Fiqh in the Context of Objection between Quduri and Tabari Abstract From an early period on, debates over matters of Islamic Jurisprudence (Fiqh) were performed in accordance with a certain methodology. In fact, when performing these debates, certain types of questions and answers were selected, and the questions were arranged carefully, all in accordance with this methodology. This enabled parties involved to demonstrate both validity of their own, and invalidity of their opponents, in their arguments without running into contradiction. The present work deals with first the science of Jadal and its application to Islamic Jurisprudence and then analyzes a debate over divorce narrated to be taken place between two prominent scholars well-known for their abilities to perform debate well, namely, the Ḥanafite scholar Qudūrī and the Shāfiʿite scholar Abū al- Ṭayyib al- Ṭabarī. When examining this debate, which is important also thanks to the references it makes here and there to the rules of debating, the present work shows how the information provided in the section on the application of Jadal to Islamic Jurisprudence was put into practice.
OTAM(Ankara, 1998
reke dönemi, siyasi parti çekişmeleri, öğrenci olayları, Hristiyan mebusların, patrikhane ve hahamların bitmez tükenmez istekleri, basının aleyhte propagandaları, yabancı hükumetIerin engelleyici politikaları-Osmanlı Devletinin yıkılışını kaçınılmaz hale getirir. 31 Mart ayaklanmasının, Hareket Ordusu tarafından bastırılmasından sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti, ülkenin sosyal sorunları özellikle eğitim konusuyla yakından ve kapsamlı bir biçimde ilgilenmeye başlar. 31 Teşrinisani 1910 tarihinde Selanik'te toplanan ıttihat ve Terakki Kongresi bildirisinin 5. maddesinde eğitimle ilgili şu karar yer alır: "Cemiyet mev'izalariyle, ilmi müesseseleriyle, faydalı neşriyat ve teşebbüsleriyle milletin siyasi ve içtimai terbiyesine hizmette ve intihabatta efkar-ı umfimiyeye rehberlikte devam eder"'. Cemiyet, azınlık ve evkaf okulları gibi, açacağı okulları, Maarif Nezaretine bağımlı olmadan kendisi kurup yönetmeyi, adlarına da "İttihat ve Terakki Mektepleri" demeyi kararlaştırır. Okulların
(USBIK 2019 NEVŞEHİR) II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Türkistan 20.yüzyıla Çarlık Rusya’sının vassalı, kısıtlı haklara sahip emir ve hanlar yönetimi altındaki yolsuz bir bölge olarak girdi. Her konuda geri kalmışlığı kaldırmak hedefiyle birleşen bir takım gençler Ceditçilik hareketini duyurmaya başladılar. İstanbul’da eğitim gören ve güçlü bir reformcu olarak yetişen Abdurrauf Fıtrat Buhara Ceditçilerinin önderi, reformcu, âlim, gazeteci ve benzeri kişiliğiyle tarih safhalarında kaldı. Ceditçiliğin rehberi sayılan birçok eserini de İstanbul’dayken yazdı ve yayınladı.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.