Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
9 pages
1 file
ULUSLARARASI TÜRK LEHÇE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
Muhtar Avezov is one of the most important names of 20th century contemporary Kazakh literature with his researches on Kazakh folk culture and general Turkish literature, establishing Kazakh literary language and developing Western style prose. The author who produces works in literary genres such as novels, plays and translations, has twenty-seven stories published at the same time. One of these stories is Kökserek, which was published in 1929. The story in question is almost a pinnacle for the author's storytelling, as it not only deals with the Kazakh geography and the people living there, but also highlights the animals and reveals that this geography has a great wealth of life. The story is also very striking in that the events in the fictitious world are based on the behaviors of the wolf named Kökserek and other animals. The animals in the story exhibit the behaviors they need to do for their lives, that is, the types of behavior called adaptive behavior to adapt to life. This study shows how adaptive behavior types such as feeding, shelter-seeking, struggle, breeding, attention, responsibility, invitation to attention, movement with the group, imitation, social observation and examination of wolves are included in the fiction in Muhtar Avezov's story named Kökserek. This study also aims to analyze animals in fiction through these behavior types.
Amasya Şairleri Bilim Şöleni, 2019
Özet Şehirler tarih, edebiyat, kültür ve sanatın oluşumuna imkân sağlamanın yanı sıra medeniyet tasavvurunun biçimlenmesinde de etkili olmuştur. Şehirler bazen kendi ruhu ile medeniyet oluşturur bazen de şehirdeki kültür ve sanat faaliyetleri o şehrin medeniyet ruhunu biçimlendirir. Osmanlı Devleti de medeniyet sahnesinde şehirleri ile var olmuştur. Her şehir de kendine has kültürel faaliyetleri meydana getirmiştir. Bu bakımdan Osmanlı döneminde medeniyetin oluşumunda bazı şehirlerin payı diğerlerine nazaran daha fazla olmuştur. Başta İstanbul olmak üzere Bursa, Edirne, Amasya, Diyarbakır gibi kültürel faaliyetlerin yoğun olarak yaşandığı şehirler Osmanlı medeniyetinin inşasına daha fazla katkı sunmuşlardır. Bu bakımdan Amasya şehri, Osmanlı kültür ve medeniyet havzasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Amasya'nın yaklaşık iki yüz yıl boyunca şehzadelerin yetişme alanı olmasıyla şehir sanat yuvası halini almıştır. Şehzadeler ile birlikte şehre ilim ehli ve sanatçılar toplanmıştır. Böylece Amasya, kültürel anlamda gayet önemli kazanımlar elde etmiştir. Çalışmamızda Amasya'nın bu kültür ve sanat kaynağından beslenen, 16. yüzyılda yaşamış olan Muhibbî adlı/mahlaslı bir şâiri tanıtmaya çalıştık. Kanûnî Sultân Süleymân dönemi şâirlerinden olan şairin, Tuhfetü'l-Ahyâr adlı bir eserini de edebiyat dünyasına tanıtmayı amaçladık. Dinî-tasavvufî ve didaktik bir eser olan Tuhfetü'l-Ahyâr adlı eserde asıl gayenin Hak için halka bazı uyarı ve niyazları aktarmak olduğu görülmüştür. Bu çalışmamızla daha önce edebiyat dünyasına tanıtılmamış olan, Amasya edebî havzasında yetişen Muhibbî ve eserini istifadelere sunduk. Çalışmamız ile Amasya'nın kültür tarihine ve bilim dünyasına az da olsa bir katkı sunmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: 16. yüzyıl, Amasya, Muhibbî, Tuhfetü'l-Ahyâr. Abstract Cities are efficient in formation of concept of civilisation along with providing opportunity to generation of history, literature, culture and art. While sometimes cities generate a civilisation with their own spirits, sometimes culture and art activities in city form civil spirit of the city. Ottoman Empire has been in existence with its cities in the stage of civilisation, as well. Each of this cities have created idiosyncratic cultural activities. From this point of view, in the Ottoman period, share of some cities have been more than the others in the generation of civilisation. Cities, in which cultural activities have been done intensely such as Bursa, Edirne, Amasya, Diyarbakır and most notably İstanbul, have contributed to the construiction of Ottoman civilisation more. From this point of view, the city of Amasya has had an important impact in the basin of Ottoman culture and civilisation. Amasya's being the upbringing zone of the sultans' sons approximately through two hundred years, has made the city heart of art. Pundits
arasındaki yerine işaret edilecektir. Çalışmamızda, Mazharu'l-Acâyib ve diğer iki Türkçe tercüme hakkında bilgi verildikten sonra tercümeler kaynak metinleri, giriş ve sonuç bölümleri, muhtevaları, hikâyelerin başlıklandırılması ve başlama tarzları ile dil ve üslup özellikleri bakımından karşılaştırılacaktır. Bu karşılaştırma sonucunda, Mazharu'l-Acâyib'in diğer Tutinâme tercümelerine göre hem kaynak metin ve mütercim hakkında bilgiler sunduğu hem de daha fazla hikâye içerdiği görülmüştür.
İslâm medeniyet tarihinde literatürü zenginleştiren çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Kültürel ve mânevî mirâsa katkı sunan müelliflerden biri de Âkifzâde Abdurrahim Efendi (öl. 1232/1818)’dir. O, 1177/1763 yılında Amasya’da dünyaya gelmiş, İstanbul’da irtihâl etmiştir. Şehzadebaşı Camii hazîresine defnedilmiştir. İlk eğitimini baba ve dedesinin müftü, müderris olduğu âile ocağında almıştır. Tahsil hayatı ve görev icâbı Amasya ile birlikte İstanbul, Mekke, Medine, Mısır gibi dönemin önemli ilim kültür merkezi şehirlerinde bulunmuştur.Âkifzâde medrese geleneğinde yetişmiş, tasavvufa gönül vermiş, müderrislik, kadılık vazîfesinde bulunmuş, ilim kültür hayatına birçok eser kazandırmış sûfî âlimdir. Arapça, Farsça lisanlarına vâkıf, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tarih, usûl, fürû‘, ferâiz, hendese, astronomi, matematik, mantık gibi ilimler sahâsında dönemin üstâdlarından icâzet almıştır. Âkifzâde ilmî otoritesi, muhâkeme gücüyle tasavvufî konuları, şer‘î prensipler çerçevesinde yorumlamıştır. Onun eserleri, tasavvufî mes’elelerin fakihin bakış açısıyla tetkîk edilmesi bakımından önemlidir
Araştırma, hicrî X. ve XI. yüzyıllarda yaşayan Ali el-Kârî'nin hayatını ve onun Mirkâtu'l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti'l-Mesâbîh eserini konu edinmektedir. Mirkâtu'l-Mefâtîh, hadis edebiyatında cem türü eserlerden biri olan Mişkâtu'l-Mesâbîh üzerine yazılmış en kapsamlı şerh olarak kabul edilmektedir. Ali el-Kârî, söz konusu şerhi kaleme alma sebebi olarak dönem halkının sünnet ve hadise olan ilginin azalmasını gerekçe göstermekte ve Hanefî mezhebinin hadis ilmine olan ilgisini ortaya koymayı hedeflediğini belirtmektedir. Mirkâtü'l-Mefâtîh'in tanıtımı yapılırken telif sebebi ve metoduna temas edilecek; aynı zamanda âlimlerin eser ile ilgili değerlendirmelerine yer verilecektir. Ayrıca bu şerhin İslâmî ilimler açısından değeri ve daha sonraki saha çalışmalarına hangi ölçüde kaynaklık ettiği Arapça ve Türkçe eserler üzerinde tespit edilmeye çalışılacaktır. Mirkâtü'l-Mefâtîh'in yazıldığı dönemde olduğu gibi günümüzde de ilgi görüyor olması, konumuzu önemli hale getirmektedir.
ÖZ Gelibolulu Mustafa Âlî XVI. yüzyılın en meşhur bürokrat ve tarihçisi-dir. Kısa süren yaşamına pek çok eser sığdırmıştır. Bu eserlerden birisi de Zübdetü't-Tevârih'tir. Eser bir mukaddime, dört tabaka ve hatimeden oluş-maktadır. Âli eserinin girişinde eseri nasıl yazdığını anlattıktan sonra mu-kaddimesinde Nebî, Resul ve Ulu'l-Azm kavramları hakkında bilgiler vermektedir. Birinci tabakada sırasıyla Hz.
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2022
Uluslararası Türk Kültürü ve Medeniyeti Kongresi Tam Metin Bildiri Kitabı, 2018
Azerbaycanlı bir âlim olan ve Hz. Ali’nin soyundan gelen Mir Mehemmed Kerim Mir Caferzade el-Baküvî, İslami ilimlerde kendini yetiştirmiş, ayrıca Arapça’nın yanı sıra İngilizce ve Farsça’yı da öğrenmiştir. 1939 yılında Azerbaycan’ı işgal etmiş olan Ruslar tarafından şehid edilmiştir. Biz bu çalışmamızda Baküvî’nin “Keşfü’l-Hakâyik an Nüketi’l-Ayati ve’d-Dekaik” isimli tefsirini tanıtarak tefsir ilmi açısından değerlendirmesini yapacağız. Eser, Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış ilk tefsirdir. Baküvî klasik tefsirlerin alışıldık metodunun dışında bir dile ve üsluba sahiptir. Onun metodunun, çağdaşı Muhammed Abduh ve Reşid Rıza tarafından ilk defa ortaya konulup, daha sonra Seyyid Kutub, Mevdudi gibi müfessirler tarafından takip edilmiş olan “İctimai Tefsir Ekolü”nün özelliklerini taşıdığını görüyoruz. Tefsirinde, ayetleri açıklarken yer yer kelime tahlillerine ve sebebi nüzul rivayetlerine de yer verse de çok samimi ve içten bir dille yaşadığı dönemin Müslümanlarına yönelik sosyal mesajlar verdiğini görüyoruz. Tefsirde, ümmetin, kendi yaşadığı dönemde içinde bulunduğu sıkıntıların tespiti ve bu sorunların hal çarelerine dair birtakım esasların yer aldığını görüyoruz. Baküvî bu değerlendirmelerini yaparken, mensup olduğu Şii mezhebinin temel kabullerini bir dogma olarak kabul etmemiş, bilhassa fıkhi konularda yeri geldiğinde Şii, yeri geldiğinde Sünni, yeri geldiğinde ise şahsi içtihadına göre değerlendirmeler yapmıştır. Bu, onun özellikle Şii müfessirler içinde farklı bir konumda olduğunu göstermektedir. Baküvî’nin tefsirinde kullandığı dil, adeta bir sohbet şeklindedir, okuyucuyu etkisi altına alan ve ümmetin derdini içinde hissettiğini yansıtan bir özelliğe sahiptir. O, bu fikirlerini dile getirirken doğu ve batı dünyasına ait yazarlardan, şairlerden alıntılar yapmıştır. Baküvî, Müslümanların kendilerine rehber ettikleri bazı hadis rivayetlerinin Kur’an’a aykırı olduğunu, her Müslümanın kendine tek rehber olarak Kur’an’ı görmesi gerektiğini söyler. Yaptığı eleştirilerin pek çoğunda, büyük bir olgunluk ve özgüvenle Şii din anlayışını ve din adamlarının uygulamalarını eleştirir. Bu çalışmamızda tefsirin genel özellikleri, kullandığı dil ve tefsirde çokça zikredilen adalet, Müslümanların birliği, körü körüne taklit, şefaat anlayışı, Kur’an’ın tercüme edilmesi, Müslümanların Kur’an’dan uzaklaşması, akılcılık, peygamberlerin mucizeleri gibi konulardaki kendine mahsus yaklaşımından bahsedeceğiz. Sonuç olarak mezhep taassubu olmayan, akılcı, ayetlerle ilgili başka tefsirlerde olmayan orijinal açıklamalar yapan, samimi ve içten bir dil kullanan, Müslümanların her türlü sorunları için Kur’an’ı rehber edinip hurafelerden uzaklaşmalarını hedefleyen bir âlimin eserini tanıtmış olacağız.
2020
Bu makale, iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir. / This article has been reviewed by two referees and scanned via a plagiarism software.
Özet Kitab-ı Mukaddes yapısı itibariyle birçok konuyu ele alır. Ele aldığı konular-dan biri de ilginç varlıklardır. Kitap bu varlıklardan olan Lilith, Nefiller, Lucifer hakkında yeterli sayıda bilgiye yer verir. Böylece Kitab-ı Mukaddes'te bu varlıkların izleri aranabilir. Nitekim ele aldığımız konu bunu kapsamaktadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU - INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’ SYMPOSIUM - 21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA
AKŞEMSEDDİN’İN MĀDDETÜ’L-ḤAYĀT ADLI ESERİ (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), 2016
ULÛMU’L-KUR’ÂN AÇISINDAN SUBHİ ES-SÂLİH’İN ‘‘MEBÂHİS’’ ADLI ESERİ, 2015
С. Демирел атындағы университеттің хабаршысы (Süleyman Demirel Üniversitesi Habarcı Dergisi), 2017
Hars Akademi, 2018
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı BELLETEN, 2022
BİR HADİS ÂLİMİ OLARAK BİRGİVÎ MEHMED EFENDİ ve KIRK HADİS ŞERHİ 2022, 2022
TÜRK BASIN TARİHİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 19-21 EKİM 2016 / ELAZIĞ, 2017
Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, 2022
Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2022
2019
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 2020
III. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu, 2018