Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
162 pages
1 file
Teklifî hüküm çeşitlerinden olan farz ve vâcip terimlerinin eş anlamlı olup olmadığı meselesi hem Hanefî mezhebi hem de diğer mezheplerin fıkıh usulü kitaplarında çokça tartışılan konulardan biridir. Hanefîler iki terimin eş anlamlı olmadığını, ayrı manalara delâlet ettiğini ve farklı neticeler doğurduğunu ifade ederken cumhur, farz ve vâcibin birbirinin yerine kullanılan eş anlamlı iki terim olduğunu savunmuştur. Neticede bu görüş farklılığı fıkhî ihtilaflara ve tartışmalara yol açmış ve neredeyse tüm usul ve fürû kitaplarında bu meseleye mutlaka temas edilmiştir. Hanefîler’in farz ve vâcip terimlerini farklı değerlendirmeleri meseleye yüzeysel olarak bakıldığında basit bir görünüm arz etse de konu bütüncül olarak ele alındığında girift ve karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle ortaya konulan ayırım birçok mezhep müntesibi tarafından tam olarak anlaşılamamış ve farklı iddialar öne sürülmüştür. Kimi zaman da Hanefîler’in kavramları kullanırken kendi içlerinde tutarlı olmadıklarına ve birbirleriyle çeliştiklerine dair eleştiriler yöneltilmiştir. Çalışmamızda Hanefîler merkeze alınmakla birlikte karşı görüş sahiplerinin de meseleyi nasıl ele aldıkları ve Hanefîler’e ne tür eleştiriler yönelttikleri incelenmiştir. Özellikle Hanefîler’in tutarsızlığına yönelik eleştirilere ve problematik görünüm arz eden meselelere cevap aranmış ve Hanefî fıkıh kitapları bu doğrultuda tetkik edilmiştir. Önemine binaen tartışmanın lafzî veya mânevî olduğuna yönelik iddialar da ele alınmış ve bu iddialar detaylı olarak izah edilmeye çalışılmıştır
The religious-legal capacity according to Hanafite usul al-fiqh scholars have been analyzed into two categories. In the fifth century, two questions which were connected with these two categories, took into consideration among the scholars. One of these questions was about whether the religious-legal obligations rooted from legal causes, or from divine commandments. The second one was about whether the infants who haven’t reached puberty yet are bound with the religious-legal obligations or not. Dabusi, one of the leading figures in Hanafite usul al-fiqh, states that the obligations are connected with legal causes, and the infants are charged with the Divine obligations from their birth time. But because of their infantry, the performance of these obligations (not the essence of them) have been aborted until puberty. These questions have been discussed among the subsequent usul scholars, and the ideas put forth around these issues must be regarded as pioneering thoughts in the field of Islamic legal philosophy.
Hz. Ömerin Fıkıh Anlayışının Hanefi Mezhebine Yansımaları (İstihsan ve Haberi Vahid Örneği), 2018
Hanefî Fıkıh Düşüncesinde Zekâtla İlgili Hükümlere Etkisi Bakımından Ayn-Deyn Ayrımı, 2022
Hanefî fıkıh düşüncesinde zekâtla ilgili kimi hükümlerin kendine özgü biçimde açığa çıkmasına kaynaklık eden hususlardan biri, ayn-deyn ayrımıdır. Bu ayrımı Hanefî fıkıh düşüncesi bakımından işlevsel kılan, mahiyeti itibarıyla deynin anlaşılma biçimidir. Ayn-deyn ayrımı ile zekâtla ilgili hükümler arasındaki ilişki bakımından dört husus öne çıkmaktadır ki bu hususlar aynı zamanda çalışmanın kapsamını belirlemektedir. Bunlardan ilki, tam mülkiyet-nâkıs mülkiyet ayrımı ile ayn-deyn ayrımı arasında ne tür bir ilişki bulunduğu; ikincisi, hangi türden deynin zekâta tabi mal kapsamına girdiği; üçüncüsü, kâmil edâya elverişli mal-nâkıs edâya elverişli mal ayrımı ile ayn-deyn ayrımı arasında nasıl bir ilişki olduğu; dördüncüsü ise, zekât yükümlülüğünün deynle edâsının mümkün olup olmadığıdır. Sözü edilen dört hususun Hanefî fıkıh düşüncesi açısından cevaplanması, bu çalışmanın amacını teşkil etmektedir. Ebû Hanîfe’ye göre, borçlunun zimmetinde bulunan deyn (hükmî mal), alacaklıya nispetle mâl-i dımâr niteliğinde olup tam mülkiyet kapsamına girmemektedir. İmâmeyne göre ise deyn, iki istisnası dışında tam mülkiyetin konusu olup zekâta tabidir. Alacakları; kuvvetli, orta ve zayıf alacak şeklinde tasnif eden Ebû Hanîfe’ye göre kuvvetli alacaklar zekâta tabidir, zayıf alacaklar ise değildir. Kuvvetli alacakların zekâta tabi olması, onların zekâta tabi bir aynın deyne dönüşümü sonucu açığa çıkmış olmaları sebebiyledir. Orta kuvvette alacaklar konusunda ise Ebû Hanîfe’den, onların zekâta tabi olduğu ve olmadığı biçiminde iki farklı görüş nakledilmiştir. Ayn-deyn ayrımı sebebiyle Hanefî fıkıh düşüncesinde, zekât yükümlülüğünün alacakla edâsı, bir istisnası dışında, meşru görülmemiştir. One of the factors leading to the emergence of some rulings (ḥukms) related to zakāh in Ḥanafī fiqh thought peculiarly is the ʿayn-dayn distinction. What makes this distinction functional in terms of Ḥanafī fiqh thought is the way in which the dayn is interpreted in terms of its nature. Four issues come into prominence in terms of the relationship between the ʿayn-dayn distinction and the rulings on zakāh. These issues determine the scope of this article. The first of these is what kind of relationship exists between the full ownership-incomplete ownership (al-milk al-tām and al-milk al-nāqiṣ) distinction and the ʿayn-dayn distinction. The second is which type of dayn is subject to zakāh. The third is what kind of a relationship exists between the perfect execution (al-adā’ al-kāmil)-incomplete execution (al-adā’ al-nāqiṣ) distinction and the ʿayn-dayn distinction. The fourth is whether it is possible to pay the zakāh with the dayn. Answering the mentioned four issues in terms of Ḥanafī fiqh thought constitutes the purpose of this article. According to Abū Ḥanīfa, dayn (al-māl al-hukmī) on debtor’s dhimma has the quality of māl al-ḍimār and is not within the scope of full ownership for the creditor. According to Imāmayn, dayn is included in full ownership and is subject to zakāh, except for two exceptions. According to Abū Ḥanīfa, who classifies the receivables as strong, medium and weak receivables, strong receivables are subject to zakāh, but weak receivables are not. The fact that strong receivables are subject to zakāh is due to the fact that they have emerged as a result of the conversion of a ayn which is subject to zakāh to dayn. Two different views have been reported from Abū Ḥanīfa regarding the medium receivables. As a result of the ʿayn-dayn distinction, in Ḥanafī fiqh thought, the execution of zakāh obligation with debt was not seen as legitimate except for one exception.
Bu çalışmada Hanefî fıkıh doktrininde ibadetler alanında ilk bakışta belki mükellefin mazur kabul edilmesinin mümkün görüleceği bazı olaylarda gâlib kavramının mükellef lehine dikkate alınıp alınmayacağına dair tartışmaların harac-adem-i harac, kıyas-istihsan ve ihtiyat-mazeret kavram çiftleri ile irtibatlı bir üst bakış gözetiminde seyrettiği görülmüştür. Hükmü nasla tespit edilmiş olan bazı meselelerde ilgili olayın sıklıkla meydana gelmesinden dolayı insanlara zorluk olmaması için kolaylık hükmünün belirlenmiş olduğu tespitinden ilham alan Hanefî imâmlarının, hakkında nas bulunmayan meselelerde de benzer bir fıkhî akıl yürütmeyi gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. Hanefî fakihlerinin gâlib-harac kavram çifti etrafındaki açıklamaları, Hanefî fıkhında benzer mahiyetteki bazı meselelerin bir kısmında mükellefin lehine diğer bir kısmında ise aleyhine hükümler verilmiş olmasının tutarlı bir izahı olduğunu göstermektedir.
İslâm düşünce muhitinde akıl hakkında geliştirilen kelâmî, felsefî ve tasavvufî düşüncelerin, Hanefî usûlcülerin akıl tasavvuru üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Hanefî usûlünün kurucu isimlerinden Debûsî'nin yaptığı akıl tarifi, Serahsî ve Pezdevî tarafından revize edilerek benimsenmiş ve bu haliyle Hanefî literatürünü etkilemiştir. Sonraki dönem Hanefî âlimleri, filozoflar tarafından geliştirilen dört mertebeli akıl anlayışı ile ilk devir Hanefî usulcülerinin akıl tasavvurunu birleştirerek fıkıh usulü tarihinde önemli bir sentez gerçekleştirmişlerdir.
Fıkhi Hükümlerde Hikmet Boyutu Kaffâl eş-Şâşî Örnegi, 2016
Kaffâl Mehâsinü’ş-Şerîa isimli eserinde şer’î hükümlerin vaz’ına esas teşkil eden hikmetlerin tespit ve izahına çalışmış ve Şâfiî fıkıh sistematiği çerçevesinde furû-ı fıkhın tamamını bu açıdan okumaya tabi tutmuştur. Böylece Kaffâl, hükmün zahirî yönü ile derûnî yanı arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermeye çabalamış, bu yönlerden birini devre dışı bırakan yaklaşımları kabul edilebilir bulmamıştır.
2015
Imam Şâfii'nin fikir hayatinda degisiklikler olmustur. Bu degisiklikler mezhep icerisinde "kadim mezhep" ve cedid mezhep" olarak isimlendirilmistir. Bu degisiklige neden gidildigi ve degisikligin boyutu tam olarak belirlenmis degildir. Arastirmamizin amaci bu sorulara cevap bulmaktir. Makalemizde oncelikle Imam Şâfii'nin hayatini ele alip, onun ilmi birikiminin olusmasindaki amilleri ve daha sonra bunlarin bu degisimdeki etkilerini belirlemeye calistik. Imam Şâfii'nin anlasilmasi icin, onun mezhebinin olusmasinda onemli bir paya sahip olan seyahatlerin ve ilim elde ettigi hocalarinin iyi bilinmesi gerekir
Bu makalenin amacı, Cessas'ın usule dair orijinal yaklaşımının bir panoramasını sunmaktır. Eğer Şafii'nin Risale'si, İslam hukukunun sistemleştirilmesi konusunda ilk girişim olarak kabul edilmeli ise, Cessas'ın eserinin, fıkıh usulünün akılcı bir şekilde açıklanması konusunda yeni bir evreyi ortaya koyması açısından tarafımızca bilinen ilk eser olduğu da ifade edilmelidir. Cessas'ın eserine, beyan kavramına ait yeni bir teori ile başlaması dikkate değerdir. Eserinde gerçek ve mecazi mana (hakika ve mecaz) ve toplumsal anlaşma (müvada'a'listilah) gibi fikirleri kullanması, metodolojik bir buluş ve kıyas teorisinin evriminde yeni temel kurallar ortaya koyan yeni bir bakış açısı getirir. Dikkati çeken diğer bir nokta, Cessas'ın, orijinal kryas teorisinin doğal sonucundan başka bir şey olmayan delilü'l-hitdb kavramını analiz etmesidir. Cessas'ın tipik HanefiMu'tezill yaklaşımı, bildiğim kadarıyla bu tür·analizlerin ilk örneğidir. Asla formüle edilmemiş olmasına rağmen, Cessas'ın tezinin temelinde, aklın nassa önceliği (el-'akl qable'n-nass) şeklindeki Mu'tezill prensibin yattığının tespit edilmesi mümkündür. Bu çalışmada, iki usul (usuleyn) olan usulü'l-fikh ve usulü'd-din arasında çarpıcı bir etkileşimin olduğu görülebilir.
Sakarya Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi, 2012
İslâm hukukçuları meseleler hakkında hüküm verirken yalnızca dış dünyadaki objektif durumu dikkate almamışlar, adalet ve hakkaniyet fikri temelinde ideal bir hukuk normu ortaya koymak hedefiyle objektif duruma aykırı bazı düzenlemelerde de bulunmuşlardır. "Takdirî hüküm" aslında mevcut olan bir şeyi veya durumu yokmuş gibi kabul etmek yahut aslında mevcut olmayan bir şeyi veya durumu varmış gibi kabul ederek hüküm vermektir. Bu makalemizde Hanefî fıkıh düşüncesinde takdirî hükmün gerekçelerini ve uygulama alanını Serahsî"nin el-Mebsût adlı eseri çerçevesinde ele alıp irdeleyeceğiz.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Din ve Hayat Dergisi, 2023
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2022
DergiPark (Istanbul University), 2016
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
2012
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2017
DergiPark (Istanbul University), 2006
AKADEMİAR Akademik İslam Araştırmaları Dergisi, 2020
Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Nazariyat İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi (Journal for the History of Islamic Philosophy and Sciences)
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Hadis Bilim Dalı, 2023
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021