Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
II. ULUSLARARASI EĞİTİM BİLİMLERİ VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU BİLDİRİ TAM METNİ, 2018
"Afrâdu Kalimâti’l-Qur’âni’l-Azîz” Of Ibn Fâris and Afrâd as a Branch of the Science Of Wucûh And Nazâ’ir İbn Fâris’in Efrâdü kelîmâti’l-Kur’âni’l-azîz adlı risalesi, vücûh ve nezâir ilminin bir alt kolu olarak efrâd konusunda yazılmış tek eser olma özelliği taşımaktadır. Efrâd, benzeri bulunmayan lafızlardır. Lafızların birden çok manaya sahip olmaları gerçeğinin aksine bu kelimeler, manaya delalet etme açısından tek kalan kelimelerdir. Kur’ân ilimleri açısından efrâd; Kur’ân’da bir kelimenin kullanıldığı yerlerin tümünde belli bir manaya gelirken sadece bir âyette farklı bir manada kullanılmasıdır. Bu çalışmamızda İbn Fâris’in eseri tanıtılarak efrâd konusunun vücûh ve nezâir ilminin içindeki konumu ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Ehl-i sünnet, hicri III. asırdan sonra İslam toplumlarının çoğunluğu tarafından benimsenen itikadi mezhep olmuştur. İlk dönemlerde bir çok fırkayı içine almakla birlikte sonraki dönemlerde Ehl-i sünnet ile Eş’âri ve Mâturîdî mezhepleri kastedilmiştir. Eş’ârilik, İslam tarihi boyunca bilinen ve çoğunluk tarafından benimsenen bir mezhep olmakla birlikte Mâturîdîlik için aynı durum söz konusu değildir. Bunun başlıca nedeni, Mâturîdîliğin neş’et ettiği coğrafyanın İslam medeniyetinin teşekkül ettiği ortamdan uzak olması ve bu mezhebin çok tanınmamış olmasıdır. Ancak son dönemlerde Mâturîdîliğe yönelik çalışmalarda belirgin bir artış görülmektedir. Ülkemiz başta olmak üzere bir çok İslam ülkesinde Mâturîdî kelamcılar, görüşleri ve eserlerine ilişkin çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda Mâturîdî kelamcıların eserleri tahkik edilerek ilim dünyasına kazandırılmıştır. Bunlardan bir tanesi de döneminin önde gelen Mâturîdi kelamcılarından olan Kemalüddîn el-Endicânî ve Sıdku’l-kelam fî ilmi’l-kelam adlı eseridir. Bu çalışmada, Kemalüddîn el-Endicânî’nin Sıdku’l-kelam fî ilmi’l-kelam eserinin Kelam ilmindeki yeri ve önemi ortaya konulacaktır. Mâturîdî mezhebine mensup bir Kelamcı olan el-Endicânî (726-777) hicri VIII. yüzyılın Maveraünnehir bölgesinde önde gelen alimlerdendir. Günümüzde Özbekistan sınırları içerisindeki Fergana bölgesinin bir şehri olan Endican’da doğmuştur. Çalışmamızda müellifin yaşadığı bölge, İslam’ın yayılışı, hicri VIII. asırda bölgenin siyasi, ilmi ve dini durumu, müellifin hayatı, kişiliği, telif amacı ve eserin muhtevası hakkında bilgi verilecektir.
2020
Belâgat ilminin buyuk oranda I‘câzu’l-Kur’ân meselesi cercevesinde tesekkul ettigi inkâr edilemez bir gercektir. Nitekim “I‘câzu’l-Kur’ân” adiyla yazilan ve metin baglaminda belâgi tahlillerin yapildigi cok sayida eserin yani sira edebiyat alaninda yazildigi halde Kur’ân’in belâgatine tahsis edilen ve “I‘câzu’l-Kur’ân” basligini tasiyan bolumlerin bu-lunmasi bu durumun acik gostergesidir. Belâgat ilminin Kur’ân ile baglantili bir sekilde gelismesi ve neredeyse tamamen ona bagimli hale gelmesi, belâgat calismalarini buyuk oranda olumlu yonde etkilemisse de bu durumun bazi olumsuz sonuclari da olmustur. Bu baglamda belâgatin aleyhine oldugu ifade edilen hususlar, I‘câzu’l-Kur’ân’nin belâga-ti, basta Mu‘tezile ve diger firkalar olmak uzere mezheplerin cekisme alani haline getirdigi; belâgati metin ureten degil metin inceleyen bir ilim haline getirdigi; tum edebi urunleri kapsamasi gereken belâgatin alanini daralttigi ve buyuk oranda Kur’ân-i Kerim ile sinir-landirdigi; belâgatin felsef...
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2020
I NÜZÛL 1 Özet Esbâb'ı Nüzûl İslam'ın ilk devrinden itibaren Kur'ân İlimleri içerisinde etkili bir yere sahip olmuş, varlığı ile İslam dünyasına ilahi murada matuf anlayış/kavrayış biçimlerinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Sahabeyi de üstün kılan vasıflardan birisi de nüzûl ortamına, zamanına, âyetlerin kimin hakkında indiğine vb sebebi nüzûle ilişkin hususların bilinmesindeki yetkinliğidir. Onların bütün bu hususlara vâkıf olması aynı zamanda ilâhi maksada da hâiz olmalarını sağlamıştır. Ebu Ubâde'nin İbrahim Teymi'den naklettiği, aynı dine, aynı kıbleye sahip olan ümmetin ihtilafa düşmesi hususundaki rivâyeti esbâb'ı nüzulün önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Biz bu makalemizde çağdaş dönem yazarlarında biri olan, hayatını İslam davası uğruna mücadelelerle geçiren Mevdûdî'nin Tefhîmu'l Kur'ân adlı eserine esbâb'ı nüzûl konusunu ele aldık. Mevdûdî'nin sebeb-i nüzûle bakış açısını, yöntemini inceleyip ilgili rivayetler hususundaki değerlendirmelerine değindik. Ayrıca klâsik dönemlerde tartışma konusu olan belli başlı meselelerde müfessirin yaklaşım tarzlarını ele aldık. Bu sayede müfessirler içerisinde Mevdûdî'nin yeri ve önemi hakkında okuyucuyu bilgilendirmeye çalıştık.
İSLÂM MEDENİYETİ BAĞLAMINDA ADALET, 2024
Ṣalāḥ al-Dīn al-ʿAlāʾī (d. 761/1359) was a scholar who lived in the period of the Mamluks, who made important contributions to the science of ḥadīth both with his duties in ḥadīth schools, and his works in the field of ḥadīth criticism/the discipline of al-jarḥ wa-l-taʿdīl (impugning and accrediting). One of his works on the science of ḥadīth is Ibn al-Jawzī's (d. 597/1201), al-Naqd al-Sahîh, which he wrote in order to explain that the ḥadīths that he decreed were fake up in Maṣābīḥ al-Sunna are not as claimed. The author's work in question is one of the first texts of authorship written for Ibn al-Jawzī's al- Mawḍū'āt and al-'Ilal. This article focuses on ʿAlāʾī's life, his identity as a muḥaddith and his contributions to the science of ḥadīth, as well as his evaluations on some of the ḥadīth in question in our country. The aim of the study is to identify ʿAlāʾī's personality and the introduction his work, the method he followed in his analysis of ḥadīth, and to gain an idea about whether
Recep tayyip erdoğan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2019
Taberî'nin "el-Câmiu'l-beyân" Tefsirine Göre Kur'ân'daki Ezdâd Kelimeler
Mar'aşîzâde Ahmed Kuddûsî has been lived in the second half of the XVIII. century and the first half of the century XIX. His father's name is Naqshbandi murshid Eş-Şeyh Seyyid İbrahim Efendi who migrated from Marash to Bor. Ahmed Kuddûsî was born in the Hijri 1183-the comman era 1769 in the Bor borough of Niğde. After his study of science and mysticism, his father and Turhallı Mustafa Efendi gave him the Naqshibendi icâzetnâme. Kuddûsî went to Hijaz because of his love with the prophet and remained in the vicinity of Mecca and Medina for seventeen years. After returning to Bor, Kuddusi who practiced Naqshi for a while, passed on to Qadiriyya with a spiritual sign from the saints. The tomb of the Qadiriyya mentor Mar'aşîzâde Ahmed Kuddûsî, who passed away in 1849, is located in Bor borough of Niğde. The most well-known work of the sufi poet who used Kuddusi name in his poems is his divan. İcâzetnâme-i Kuddûsî is a small collection of poetry formed with a poetical ode and a prose part. This work contains Kuddûsî's dhikr for spiritual guidance to all believers who are willing and accepting his mentions, until the day of resurrection. İcâzetnâme-i Kuddûsî is an extremely valuable and important work in terms of mystic history due to its content.
Hicri Üçüncü Asırda İslami İlimler, 2023
II./VIII. yüzyılda ilim ve irfanın başkenti olan Bağdat’ta Beytü’l-Hikme’nin inşasıyla tercüme faaliyetlerinin kurumsallaşmaya başladığı müşâhede edilmektedir. Antik Yunan-Hint-Fars/İran kaynaklı felsefe ve mantık (helenistik kültür) birikiminin devlet desteğiyle Arapça’ya aktarılmaya başlandığı görülmektedir. Söz konusu köklü medeniyetlere ait birikim sistematik olarak Arap diline ve İslâm medeniyetinin iç bilgi ağına aktarıldığında, Abbâsîlerin başkenti Bağdat’ta birçok açıdan köklü değişikliklerin doğmasına sebep olduğu anlaşılmaktadır. Bu köklü değişiklikler, maddi ve toplumsal koşullar; ekonomiden tarıma, kural tarzlarına, demografiye, ticarete, iklime ve kamu sağlığına kadar her şey İslâm coğrafyasında, hicrî üçüncü asırda bir Abbâsî Rönesansı’nın olduğu sonucunu göstermektedir. Bununla birlikte bu gelişmelere ve değişmelere bakarak Arap, acem ve Batılı araştırmacıların “Abbâsî Rönesansı” gibi bir terim kullanmadıkları gözlenmektedir. Bize göre İslâm dünyasında Abbâsîlerin başlattıkları bu kökten değişim, “Abbâsî Rönesansı” olarak addedilmelidir. İslâm coğrafyasında başlayan bu değişim ve gelişim hareketinin sonuçlarından biri olarak İslâm toplumunda sosyo-kültürel dinamiklerin de etkisiyle lafız ve anlam olgusunun ortaya çıkışıyla birlikte ‘ilâhî hitâbın ezelîliği veya yaratılmışlığı’ ve dolayısıyla Mu‘tezile’nin doktriner ilkesi, halku’l-Kur’ân meselesi devletin resmi makamlarınca tartışma konusu olmuştur. Çok yönlü bir problem olarak halku’l-Kur’ân meselesinin siyasi amaçlarla devlet otoriterleri tarafından benimsenmesiyle muhaliflerin siyasi ve toplumsal baskılar altında kaldıkları anlaşılmaktadır. İslâm fikir-düşünce geleneğinde halku’l-Kur’ân meselesi bağlamında ilk mihne (212-234/817-848), Abbâsî İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir. İkinci mihne dönemi (445-455/1053-1063) ise Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey (öl. 455/1063) döneminde vuku bulmuştur. İslâm tarihinde halku’l-Kur’ân konusunda cereyan eden ilk tartışmaları içeren ve modern döneme kadar ulaşan en eski eser, Abdülazîz b. Yahyâ el-Kinânî’ye (öl. 240/854) isnâd edilen el-Hayde ve’l-i‘tizâr fi’r-reddi ‘alâ men kâle bi-halki’l-Kur’ân adıyla bilinen çalışmadır. Çalışmamızın konusu olan el-Hayde isimli eser, halku’l-Kur’ân meselesine dair tarihsel bir belge niteliği taşımaktadır. Eserin müellifi olan Kinânî de bu dönemde vuku bulan tartışmaların canlı şahididir. Bu eser ayrıca halku’l-Kur’ân edebiyatının temel klasiklerinden biri olma özelliğiyle temayüz etmektedir. Söz konusu eserin “mihne” dönemini başlatan Me’mûn (öl. 218/833) dönemine ait olması ve Kur’ân’ın yaratılmış olup olmadığını savunan tarafların delillerini ve delillerin tartışmasını içermesi sebebiyle, halku’l-Kur’ân nazariyesini anlamaya katkı sunması açısından önemi açıktır. Bu sâiklerden hareketle elinizdeki çalışmada ilk olarak Abdülazîz b. Yahyâ el-Kinânî’nin hayat hikâyesi, ilmî kişiliği ve eserleri ele alınmaktadır. Daha sonra halku’l-Kur’ân te’lîf türünün temel klasiği haline gelen ve bu alanın en eski kaynağı olma özelliğine sahip olan el-Hayde ve’l-i‘tizâr isimli eserin tanıtımına yer verilmekte, bu risâle bağlamında halku’l-Kur’ân meselesinin neliği incelenmekte ve tartışmanın ana konusu olan noktalar değerlendirilmektedir.
International Journal of Language Academy, 2018
Mar'aşîzâde Ahmed Kuddûsî has been lived in the second half of the XVIII. century and the first half of the century XIX. His father's name is Naqshbandi murshid Eş-Şeyh Seyyid İbrahim Efendi who migrated from Marash to Bor. Ahmed Kuddûsî was born in the Hijri 1183-the comman era 1769 in the Bor borough of Niğde. After his study of science and mysticism, his father and Turhallı Mustafa Efendi gave him the Naqshibendi icâzetnâme. Kuddûsî went to Hijaz because of his love with the prophet and remained in the vicinity of Mecca and Medina for seventeen years. After returning to Bor, Kuddusi who practiced Naqshi for a while, passed on to Qadiriyya with a spiritual sign from the saints. The tomb of the Qadiriyya mentor Mar'aşîzâde Ahmed Kuddûsî, who passed away in 1849, is located in Bor borough of Niğde. The most wellknown work of the sufi poet who used Kuddusi name in his poems is his divan. İcâzetnâme-i Kuddûsî is a small collection of poetry formed with a poetical ode and a prose part. This work contains Kuddûsî's dhikr for spiritual guidance to all believers who are willing and accepting his mentions, until the day of resurrection. İcâzetnâme-i Kuddûsî is an extremely valuable and important work in terms of mystic history due to its content.
İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 2016
'nde bulunan el yazması Kur'ân-ı Kerîm, burayı ziyaret eden pek çok araştırmacının dikkatini çekmekte ve merak uyandırmaktadır. Kütahya'nın serin ve kuru havasının da etkisiyle olsa gerek oldukça sağlam bir şekilde günümüze kadar korunmuş olan Mushaf-ı şerif'in hikâyesini öğrenmek adına bir ön incelemenin yapılması gerekli görülmüş ve bunun için girişimde bulunulmuştur. Bu amaçla gerçekleştirilen ve özellikle Kur'ân tarihi ve tefsir uzmanları için yalnızca bir ön hazırlık niteliğinde olan bu ilk girişimin sonuçlarını, araştırma notları olarak hizmete sunmayı uygun gördük. Kütüphaneci Naci Hamdi'nin 1316 H." (yaklaşık 1898 M.) tarihinde tutmuş olduğu ve esere yapıştırılmak suretiyle ilave edilen Osmanlıca notlara göre (bkz. Ek 1) bu nadide mushaf 1316 hicrî senesinde Şahinzade Hacı Ahmet Ağa tarafından Ali Paşa terekesinden madeni 10 sarı liraya alınarak Vahid Paşa Kütüphanesi'ne vakfedilmiştir. Tesâhüb ve vakıf kaydında da mushafın ilk olarak Kütahya'nın Meydan Mahallesi eşrafından Şahinzâde el-Hac Ahmed Ağa tarafından vakfedildiği yazılıdır. Bu kayıtta yer alan Osmanlıca ifade şöyledir:
Gazi Türkiyat, 2018
Esmâ’ül-Hüsnâ araştırmacıların daima ilgisini çeken bir konu olmuştur. Esmâ’ül-Hüsnâ konusunda bir çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmadaki amaç, Allah’ın en güzel isimleri anlamına gelen Esmâ’ül-Hüsnâ’nın Kırgız Türkçesi Kur’ân-ı Kerîm tercümesindeki karşılıklarını belirlemektir. Çalışmanın giriş bölümünde Esmâ’ül-Hüsnâ tabirinin geçtiği ayetler, sayısı ve bunların Kırgız Türkçesi Kur’ân-ı Kerîm tercümesindeki karşılıkları belirtilmiştir. İkinci bölümde, Allah’ın isimlerinin Kırgızca karşılıkları ayet numaralarıyla birlikte verilmiş, Kırgızca anlamları yazılmış ve her kelime için kelimenin geçtiği ilk ayet örnek olarak gösterilmiştir. Sonuç kısmında Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de -isim olarak- yer alan 77 ismine Kırgız Türkçesi Kur’ân tercümesinde 227 karşılık verildiği tespit edilmiştir. Yapılan sınıflandırma sonucu bu 77 ismin tercümesinde Türkçe, Arapça+Türkçe, Türkçe+Arapça, Farsça+Türkçe, Türkçe+Farsça+Arapça, Arapça, Farsça, Arapça+Farsça ve Farsça+Arapça kelimeler veya kelime grupları kullanıldığı belirlenmiştir. Ayrıca, Esmâ’ül-Hüsnâ’ya Kırgız Türkçesi Kur’ân tercümesinde verilen bütün karşılıkların hangi dile ait olduğu belirtilmiş ve frekans sayıları verilmiştir.
DergiPark (Istanbul University), 2011
Klâsik belâgat kitaplarında Fahreddîn er-Râzî'nin ve belâgat alanında Abdülkāhir el-Cürcânî'nin kitaplarını esas alarak meydana getirdiği eseri Nihâyetü'l-îcâz'ın adlarına neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Bu durum akla çeşitli sorular getirmektedir: Acaba Râzî'nin belâgat alanında kayda değer hiçbir görüşü yok mudur? Veya onun kendine mahsus birtakım görüşleri vardır da sonraki belâgatçiler tarafından mı dikkate alınmamıştır? vs. Makalede bu gibi sorulara cevap verebilmek için Râzî'nin Nihâyetü'l-îcâz'da Abdülkāhir el-Cürcânî'ye itirazda bulunduğu meseleler tespit edilerek kısaca anlatılmış, ardından sonraki belâgatçilerin önde gelenlerinden Sekkâkî, Kazvînî, Teftâzânî ve Seyyid Şerîf Cürcânî'nin o konularla ilgili değerlendirmeleri sunulmuştur. Böylece Râzî'nin, kendine mahsus görüşlerde, sonraki belâgatçiler tarafından, tenkit edilmek sûretiyle bile olsa, dikkate alınıp alınmadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2020
This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. / Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi.
Journal of Turkish Research Institute, 1998
ıoca Abdülkerim ya da Kerim Efendi diye de tanınan Abdülkerim bin-.ıııtıseyinAmasyalı olup doğu kültitriinÜll yanında batı kültürüne de aşina bir din bilginidir. Doğum tarihi bilinmeyen Ahdü.lkerinı Efendi hakkında pek az bilgiye sahibiz. Tahsilini İstanbul'da tamamladıktan sonra Avrupa'ya gitmiş ve birkaç sene orda kalmıştır. Bu sebeple İngiliz Kerim Efendi diye de anıldığı rivayet edilmektedir.! 1218'00 Yenişehir mollalığından soma meclis-i maarif azası olan, Mekke ve İstanbul payelerini alan 2 Abdülkerim Efendi'nin dini ilimlere, şark kültürü ile Avrupa'nın ilerleyişine vakıf faziletli bir hakim olduğu Osmanlı Müellifleri'nde zikredilmektedir. Avrupa'dan döndükten sonra İstanbul'da ders okutına ve eser yazma ile meşgul olan Abdülkerim Efendi, lisan-ı ecnebiyyeye de aşinadır. Hadis. tefsir gibi maddi ilimIeri zarnanımızm tabii ilimlerine tatbik etmeye çalışmıştır. Son verdigi ders Kadi Beyzavi'nin tefsirini okutmak olmuştur. 3 Abdü1kerim Efendi'nin yazdığı eserleri Arapça ve Türkçe eserler olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. Bu eserlerin yer aldığı listeye Osmanlı Müellifleri 'nde rastlıyoruz. 4
DergiPark (Istanbul University), 2021
Mustafa ÖZKAT 1 ÖZET ġairliğinden ziyade Ģârih ve ilim adamı olarak devrinde iyi bir Ģöhret kazanmıĢ olan Ahmed Hayâtî Efendi, 1751 yılında Elbistan"da doğmuĢtur. Köklü bir aileye mensup olan Hayâtî, Elbistan ve Ġstanbul"da iyi bir eğitim almıĢ ve dedesinin vefatı üzerine genç yaĢta Elbistan müftülüğüne atanmıĢtır. 10 yıl sürdürdüğü bu görevinden sonra Ayasofya ve Köprülü Darülhadis Medreselerinde müderrislik, Saraybosna ve Bağdat kadılıkları gibi pek çok devlet memuriyetlerinde bulunmuĢtur. Eser verebilecek ve Ģerh yapacak düzeyde Arapça, Farsça ve Türkçeye vâkıf olan Ahmed Hayâtî, zamanının her anını verimli kullanmayı bilmiĢ; dil, edebiyat, mantık ve din konularında yirmi civarında eser kaleme almıĢ çok yönlü bir Ģahsiyettir. Özellikle Tuhfe-i Vehbî şerhi ile adından söz ettiren Ahmed Hayâtî, 3 ġubat 1814"te Ġstanbul"da vefat ettiğinde, yaklaĢık 400 kitap barındıran kütüphanesini de bir kültür mirası olarak bırakmıĢtır. Bu makalemizde, Ģairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra, bugüne kadar gün yüzüne çıkmamıĢ bir eseri tanıtılmaya çalıĢılacaktır. Kütüphane kayıtlarına "Saçaklı-zâde Mehmed b. Ebî Bekr Mar'aĢî" adlı bir müellife mal edilerek "Manzûme-i "İlm-i Kur"ân" adıyla geçmiĢ olan söz konusu eserde (Milli Kütüphane, No: 06 Mil Yz A 7499/3, vr. 15 b-17 b) herhangi bir baĢlık bulunmamaktadır.
Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî’nin Kur’ân Kıssalarına Yaklaşımı -el-Kasasu’l-Kur’ânî Adlı Eseri Bağlamında-, 2023
Bu yazıda, el-Kasasu’l-Kur’ânî -Arzu Vaqâi‘a ve Tahlîlü Ehdâs- adlı kitabında Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî’nin (öl. 2022) Kur’ân kıssalarına yaklaşımı ele alınacaktır. Eserin metin tahlili yoluyla incelemesine dayanan bu çalışma, müellifin Kur’ân kıssalarını incelerken dayandığı temel parametreleri ortaya koymayı hedeflemektedir. Ona göre Kur’ân kıssalarını yorumlamak için iki temel kaynak Kur’ân ve sahih hadistir. Kıssaların tefsirini yapan müellifin, kısmen dilbilimsel tefsir yaptığı söylenebilir. Özellikle Râgıb el-İsfahânî (öl. V./XI. yüzyılın ilk çeyreği) ve Semîn el-Halebî’den (öl. 756/1355) yararlanmaktadır. İsrâiliyatın Kur’ân tefsirinde kullanılmasına karşı çıkan müellifin, bu düşüncesini eserinde ilke olarak belirlediği anlaşılmaktadır. Benzer şekilde, mübhemât konusunda Kur’ân’da sükût edilen yerlerde konuşulsa bile isabet edilemeyeceği kanaatindedir. Bununla birlikte, Kur’ân coğrafyasına meraklı biri olan Hâlidî’nin, Müphemâtü’l-Kur’ân’dan biri olan coğrafî yerlerin gerçek konumunu tespit etmek için çabaladığı tespit edilmiştir. Hâlidî’nin, Kur’ân kıssalarının yorumunda, dava-aksiyon ekolünün ve içtimâî tefsir ekolünün yaklaşımıyla benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Büyük ölçüde tasviri yöntemle konunun ele alındığı makalede kısmen eleştirel bir tutum benimsenmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.