Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, Nobel Yayınları
Ağıtlar; binlerce yıl boyunca insanların acılarını, hayıflanmalarını, feleğe ve kadere şikâyetlerini, kayıplarını, yaşadıkları felaketleri velhasılıkelam yürekleri dağlayan her ne varsa o duyguları haykıran birer feryattır. Bu feryadın sesi, dinleyeni veya okuyanı anlatılan hadiselere götürür. Bu kitap, onlarca insanın tarifsiz bir dehşete yönelttikleri sesin feryatla karışık tezahürüdür. O ses acı, o ses yürek parçalayıcıdır. Tıpkı o sese sebep olan hadiseler gibi. İşte o hadise, Türkiye'de zamanı 6 Şubat 2023'te saat 04.17'de durduran hadisedir. Bu hadise, aziz vatanın on bir şehrini viraneye çeviren Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,6 büyüklüklerindeki iki korkunç depremin ve ardından bir türlü sakinleşmek bilmeyen yer kabuğu hareketlerinin insanların yüreğinde kabarttığı sestir. Bu ses, yaralanan yüz binlerin, enkaz altında can veren on binlerin çığlığıdır. Bu kitapta okuyacağınız sesler, depremin büyüklüğünü ve yok ettiği hayatları yürek diliyle çığıran birer ağıttır. Bu ağıtlar, bir babanın enkaz altında can vermiş olan kızının elini hiç bırakmadığı bir felaketin akıllara kazınması ve ders çıkarılması maksadıyla bir araya getirilmiştir. Bir daha böyle ağıtlar yakılmasın diye bu çığlıklara kulak verilmelidir.
Âşık tarzı şiir geleneği başlangıcından günümüze Türk toplumunun yaşantısını, kültürel mirasını, yaşadıkları olayları başarılı bir şekilde bünyesine katmış; bu nedenle sanat icrasının yanında habercilik, kültürel mirası geleceğe aktarma gibi işlevleri de yerine getirmiştir. Gelenek, toplumun başından geçen her çeşit olayı anlatır ve aktarırken özellikle destan türüne başvurmaktadır. Geçmişte yaşanılanlar geleneğin icracıları âşıkların perspektifinden kimi zaman objektif, kimi zaman o andaki hâletiruhiyelerinin etkisiyle subjektif olarak şiire aktarılmaktadır. İçinde yaşadığı toplumun etkisi ile biçimlenen ve olgunlaşan bu sanatçıların toplumsal hafızaya uygun ürünler verdikleri görülür. Bir toplumu derinden etkiyen, kimi zaman binlerce can ve mal kaybına sebep olan depremler de âşıklar için bir anlatım malzemesi olmuştur. Bu nedenle deprem kuşağında yer alan Türkiye'de meydana gelen depremler birçok destanın üretilmesine vesile olmuştur. Çalışmamızda Türkiye'de meydana gelen büyük depremler nedeniyle âşıklar tarafından yazılmış/söylenmiş destanlar söz konusu edilmiştir. Tespit ettiğimiz destanlar depremlerin kronolojisine göre incelenmiştir.
Kasımoğlu, S. (2021). Çevrimiçi/Sanal Dünyada Âşıklık Geleneği: Ankara Cem Evinde Ozanlar Günü Programı ve Âşık Ormani , 2021
Kasımoğlu, S. (2021). Çevrimiçi/Sanal Dünyada Âşıklık Geleneği: Ankara Cem Evinde Ozanlar Günü Programı ve Âşık Ormani Bu çalışmanın amacı; modern dünyada âşıklık geleneğini, Âşık Ormani mahlaslı Mehmet Gül’ün âşık geleneği çerçevesindeki çalışmaları ve onun Facebook’tan sunduğu Ozanlar Günü isimli programı bağlamında inceleye- rek gözlemlemektir. Temelde bu amaç gerçekleştirilirken âşıklık geleneğinin sosyal medya üzerinde varlığını sürdürülebilmek için geleneğe ait hangi hatırlatıcı figürleri ve nasıl kullandığı üzerinde de durulmuştur. 20. yüzyılda âşıklık geleneği önemli değişiklikler, dönüşümler yaşamış- tır. Bu değişikliklerin, dönüşümlerin en bariz ortaya çıktığı sacayakların- dan biri, geleneğin dinleyicisine ulaştığı mecrâdır. Yüzyüze iletişimle başlayan bu gelenek, özellikle 2019 yılında Covid 19 hastalığının yayılmasıyla sanal dünyadan dinleyicilerine ulaşmaya başlamıştır. Bu noktada geleneksel dünyada köy köy, şehir şehir dolaşan âşıklar için kendi sosyal medya kanalları âdeta dinleyicilerin kendilerini ziyaret ettikleri birer çevrimiçi âşık evine dönüşmüştür. Bu âşıklardan biri de halk ozanı/âşığı kimliklerine sahip olan Tuncelili Mehmet Gül’dür. Ormancı olarak çalıştığı için Ormani mahlasını alan sanatçı kendi Facebook sayfasında her çarşamba Ankara Can Dostlar Cemevi’nde düzenlenen Ozanlar Günü isimli etkinliği canlı olarak paylaşmaktadır. Âşık Ormani’nin yönlendirdiği etkinlikte icrâ edilen türküler âşıkların keyfiyetine ve güncel konulara göre belirlenmektedir. Program, çoğunlukla güncel konularla ilgili bir girişten sonra, Allah’a yapılan kısa bir hamd ile başlamaktadır. Girişin bu kısmında veya ilerleyen süreçlerinde Âşık Veysel, Mahsuni Şerif gibi tanınmış âşıklardan bir ya da birkaç “usta eserinin” seslendirilmesi programın devamlılık arz eden özelliklerinden biridir. Programın sonuç bölümü, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli, On İki İmam başta ol- mak üzere bütün dinleyenlere yapılan dedenin duası ile son bulmaktadır. Programda izleyicilerle aktif bir şekilde iletişim gerçekleştirilmektedir. Sos- yal medyada programı canlı bir şekilde izleyen dinleyicilerin/izleyicilerin is- tekleri de programda icra edilmektedir. Bunun yanı sıra programa telefonla bağlanan ve isimlerinin zikredilmesini isteyen dinleyicilerin/izleyicilerin bu istekleri de programda gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda programın ya- yımlandığı mecra olan sosyal medyada pek çok âşık birbiriyle tanışıp soh- bet etme imkânı bulunmaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada çevrimiçi mekânda âşıklık geleneğinin bir ic- rası, modern âşıklık geleneğinin son dönem temsilcilerinden biri olan Âşık Ormani’nin çalışmaları ve hazırlayıp sunduğu Ozanlar Günü programı bağ- lamında ele alınmıştır.
Bu makalede, Manisa'da yaşamış olan Âşık Cemhânî, Âşık Ataşoğlu, Âşık Feryadî ve Âşık Canânî'nin eserlerinde bulunan sosyal eleştirilerin tespit edilmesi, literatüre ve sözlü tarihe fayda sağlaması amaçlanmıştır. Bu hususta; ismi geçen âşıkların, Dr. Öğretim Üyesi Muzaffer Çandır tarafından yayımlanan şiirleri incelenmiş ve toplumsal tenkit içeren şiirleri tespit edilerek aynı dönemde yaşamış olan âşıkların, dönemlerinde meydana gelen olayların eserlerine yansıması ele alınmıştır. İncelenen metinlerde; âşıkların, geleneğe uygun olarak toplumu ilgilendiren birçok konuya kayıtsız kalmadığı ve eserlerine yansıttıkları anlaşılmıştır. Âşık Feryadî'nin 25 şiirinde, Âşık Cemhânî'nin 34 şiirinde, Âşık Ataşoğlu'nun 32 şiirinde ve Âşık Canânî'nin 22 şiirinde sosyal tenkitte bulunduğu tespit edilmiştir. Yapılan tenkitlerin birçoğu toplumun ahlaki ve millî değerlerine zarar verenlere yapılmış toplumun fertlerine sitemde bulunulmuştur. Aynı dönemde ve aynı bölgede yaşamış olan âşıkların, farklılık gösteren bakış açıları ve sanat anlayışları kültürel zenginliği oluşturmuştur. Yapılan tenkitlerle kültürün ve ahlakın korunması için çaba sarf edilmiştir.
ULUSLARARASI ARTVİN SEMPOZYUMU TAM METİN KİTAPÇIĞI, 2018
2018
Jerusalem, where the first qibla of Islam Al-Aqsa Mosque is located and where Prophet Mohammad’s ascension took place, is one of the holy sites for Muslims. Being a holy site also for other Abrahamic religions, Jerusalem’s control was taken over from the Ottomans by the English in 1917, and it fell into the hands of Israel in 1967. Palestine, turning into an area of conflict which could not be shared after that date, has become just like an “exam paper in front of all believers” in CahitZarifoglu’s words. When various works written by modern poets and authors of Turkish and Arabic literatures on loss of Jerusalem are considered, it is seen that mourning, hope and resistance are central themes in the works of Turkish poets such as Cahit Zarifoglu, Sezai Karakoc, Nuri Pakdil, Mehmet Akif Inan and Arif Ay, and Arabic poets like Nizar Qabbani, Mahmud Dervis and Adonis. Thus, poetry becomes a big power that would mobilize masses in the hands of poets. In his poem Alinyazisi Saati/Kudus(“...
Dün Bugün Yarın Yayınları, 2020
"Âşık tarzı kültür geleneği içerisinde yer alan âşıklar değerlendirilirken âdeta klâsikleşmiş bir anlayışla âşığın hayatı, sanatı ve eserleri şeklinde sabit bir yapı benimsenmiştir. Âşığın eserlerini hangi ortamda, niçin ve nasıl ürettiği ve bunları nerede ve nasıl tükettiği üzerinde pek durulmamıştır. Hâlbuki sözlü kültür ortamında, icra töresine bağlı olarak ortaya çıkan her ürün kendi bağlamı içerisinde hayat bulmuştur. Dolayısıyla değerlendirmelerde şairi ve onun eserlerini çevreleyen sosyal yapının da asla gözden ırak tutulmaması gerekir. Ayrıca geleneğin gösterime (performance) dayalı yapısı düşünüldüğünde böyle bir değerlendirmenin lüzumu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple çalışmada M. Fuad Köprülü ile Ahmet Remzî Dede’nin XIX. yüzyılın ileri gelen âşıklarından biri olduğunu belirttiği Âşık Rûzî ve ona ait şiirler sosyo-kültürel bağlamı içinde ele alınıp değerlendirilmiştir. Böylece bir taraftan Rûzî’nin âşıklık geleneği içindeki yeri belirlenmeye çalışılırken; diğer taraftan şiirleri etrafında onun yaşadığı döneme ve bu dönemin özelliklerine ayrı bir pencere açılmıştır. Âşık Rûzî’nin önemli bir diğer yönü de eserlerinde Bektaşî neşvesi ve tavrını çok kuvvetli bir şekilde yansıtmasıdır. Bu yönüyle Âşık Rûzî ve şiiri, XIX. yüzyıl Bektaşîliğinin edebî ve sosyo-kültürel yapısına da ışık tutmaktadır."
2021
Derme dergisi, Malatya Halkevine bağlı olarak çıkmış ve 1937-1950 yılları arasında kültür, sanat, edebiyat, etnoloji, tıp, ziraat alanlarında yayınlar yapmış bir yayın organıdır. Derme dergisi, yayın süresi boyunca bölgede birçok önemli çalışmaların yapılmasına, yayınlanmasına olanak sağlamıştır. Bu dergide yer alan halkbilim çalışmaları ise önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızda Derme dergisin tanıtımı yapıldıktan sonra antolojilerde ve edebiyat tarihlerinde yer almayan Malatyalı ve Adıyamanlı âşıklar ve şairler hakkında bilgi verilecektir. Böylece tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış ve unutulmaya yüz tutmuş bilinmeyen âşıklar ve şairler edebiyat dünyasına takdim edilerek güncel yazılı literatüre geçirilecektir.
Dil ve Edebiyatta Afet, 2023
Trakya Germanistik Araştırmaları II - Dil ve Edebiyatta Afet Yabancı Dil Öğretimi, Alman Dili ve Edebiyatı ile Çeviribilim alanlarına katkı sağlayan bu araştırma kitabı iki ana tema altında toplanmıştır. Bu temalar ana teması afet olan çalışmalar ile dil ve edebiyat kapsamındaki çalışmalardan oluşmaktadır. Ana teması afet olan çalışmalarda afet konusu çeşitli açılardan ele alınmıştır: Çocuklar üzerinde afetler konusunda farkındalık yaratmanın önemine değinilen çalışmada “Das Duschungelbuch” adlı çizgi film incelenmiş ve doğal afet olarak depremlere odaklanan bu çizgi filmde depremlerin ele alınışı analiz edilmiştir. Afet sürecinde toplum çevirmenliğinin gerekliliğinin aktarıldığı çalışmada çeviri tarihinin geçmişine değinilmiş ve sözlü çevirinin alt öğesi olan toplum çevirmenliğinin tanımı ile afet anında gerekliliği konusunda, yaşanmış afet deneyimlerine dayanarak konuele alınmıştır. Diğer bir çalışmada ise Yuko Ichimura ve Tim Rittman’ın sorun odaklı gençlik yazını eseri “3/11 - Tagebuch nach Fukushima” adlı romanı incelenerek, 2011 yılındaki Japonya depremi ve buna bağlı olarak gerçekleşen Fukuşima Nükleer Santrali kazaları sonucunda ortaya çıkan çevre sorunları ele alınmıştır. Afet konulu başka bir çalışma olan Heinrich von Kleist’in “Das Erdbeben in Chili” isimli romanında deprem motifinin semantik açılımları ve simgesel boyutları araştırılmıştır. “Katastrophe” kelimesinin derlem dilbilimsel analiz yöntemiyle incelendiği çalışma ise bu kelime örneği üzerinden öğrencilerin kelime dağarcığının derlemler yoluyla geliştirilmesi ve derlemlerin yabancı dil öğretiminde kullanılmasına odaklanmaktadır. Yine hedef kitlesini Kahramanmaraş merkezli deprem felaketini yaşamış ve dolayısıyla bundan doğrudan etkilenmiş Türk öğrencileri oluşturan çalışmada yabancı dil olarak Almanca derslerinde yaratıcı yazma becerisini geliştirmek ve yaratıcı yazmayı özellikle de terapötik bir araç olarak kullanma olanaklarının incelenmiş ve bu amaçla örnek bir ders modeli de sunulmuştur. Dil ve edebiyat kapsamındaki yapılan çalışmalarda ise Alman dili, öğretimi ve edebiyatı farklı yönlerden konu edilmiştir: “Literatur der DDR: Ein Blick in die Vergangenheit” başlıklı bölüm Şara Sayın tarafından Melâhat Togar'ın 1991'de yayımladığı (İstanbul: Cem Yayınevi, s. 7-27) Örneklerle Doğu Alman Yazını antolojisinin Türkçe önsözü için kaleme alınmış metnin Almanca metin notlarıyla güncellenmiş ve revize edilmiş halini içermektedir. Almanca öğretmeni yetiştirme sürecinde kısa öykülerin işlevselliğinin incelendiği çalışmada Trakya Üniversitesi Almanca öğretmenliği bölümündeki 50 öğretmen adayının kısa öykülere yönelik tutum ve görüşleri incelenmiştir. Diğer bir araştırmada ise yine Türkiye’de bir üniversitenin Almanca öğretmenliği programında yer alan öğretmen adaylarının sosyal medya aracılığıyla Almanca konuşma becerilerinin geliştirilmesine yönelik algılarını incelemiştir. Yeni nesil yabancı dil olarak Almanca ders kitaplarındaki konuların evrensel varoluş deneyimleriyle ilişkisinin değerlendirildiği çalışmada öğretim materyallerinin mevcut tasarımı hakkında kapsamlı bir fikir edinmek için farklı yayınevlerinden seçilen bu ders kitaplarında ele alınan konular farklı açılardan incelenmiştir. Diğer bir çalışmada acil uzaktan eğitim esnasında genç öğrencilerin İngilizce eğitiminde karşılaştıkları zorluklar araştırılmıştır. Son olarak başka bir çalışmada Türk okulları bağlamında öğretmenlerin geri bildirim tercihleri açısından yabancı dil olarak İngilizce yazma becerisinin sınıf içi değerlendirmeleri konu edinilmiştir. Günümüzdeki yaşanan bütün felaketlerden dolaylı veya doğrudan etkilenen eğitim öğretim düşünüldüğünde bu felaketlerin ele alınması önem taşımaktadır. Bu bakımdan dil ve edebiyatta afet bağlamında ele alan bu kitap alana oldukça katkı sağlayacaktır. Hem yabancı dil öğretimi alanında hem de Germanistik alanında görev yapan öğretim üyeleri ve genç araştırmacılara bu konuda farklı bakış açıları sunması, başvuru kaynağı olarak kullanılması ve yeni inceleme ve araştırmalar için örnek teşkil etmesi bakımından önemli bir okur kitlesine ulaşması temennimizdir.
As one of the natural disasters throughout the history of humanity, earthquakes have caused loss of life and property in geographical areas where they took place, causing deep suffering in social life. The earthquakes with the epicenter of Kahramanmaraş Turkey faced on 06.02.2023 and 07.02.2023 affected 11 cities, causing 50 thousand 96 people to lose their lives, 115 thousand citizens to be injured, and nearly two million people to migrate from these cities.The minstrels, who have been spokespersons of the people from past to present with their versatile personalities, have not remained indifferent to the earthquakes that took place in Kahramanmaraş and expressed the disaster caused by the earthquakes in their poems. These poems are like a document traced to history as a place of memory. An analysis was made in the present study on the poems that the minstrels said about the earthquakes that affected eleven cities, which they shared on YouTube between February 2023 and April. In total, the videos of eleven minstrels were examined. In these poems, they mentioned the history of the earthquake, the geographical area it affected, the reason for its occurrence, and the developments before and after the earthquake. The minstrels who prayed and reproached after the earthquakes advised people to build durable houses. Some minstrels explained the high loss of life in this earthquake, which almost wiped out Hatay, Adıyaman, and Kahramanmaraş from the map, by stealing from cement, using iron incompletely, and working with "backdoor practice". The minstrels, who questioned the reasons for the great mistakes that cost human life, expressed the truth with a critical point of view. Although the poems of the minstrels are not historical documents, they sometimes shed light on history in terms of their subjects. The poems of minstrels about the catastrophes of the century that left deep wounds in society must be considered not only as literary texts but also as historical documents in this sense.
Müzik ve Alevilik iddia edildiği gibi ayrılmaz bir ikili midir? Daha da somut ifade edecek olursak, bu inancı anlamak istiyorsak onun deyişlerine veya nefeslerine kulak vermek yeterli midir? Birçok kişi tarafından olumlu cevaplandıralacak bu soruları yöneltmeme, Ulaş Özdemir'in Senden Gayrı Ãşık mı Yoktur (20. yüzyıl âşık portreleri) ve Kimlik, Ritüel, Müzik İcrası (İstanbul Cemevlerinde Zakirlik Hizmeti) kitapları vesile oldu. Aslında Alevi müziği hakkında en son yazacak kişilerden birisi benim; çünkü, bu gelenekle kulak misafiri olma ötesinde fazla bir yakınlığım olmadı. En azından 1980'li yıllardan itibaren hayatımıza popüler araçlar sayesinde bir şekliyle dahil olanlarla, olmadı. Başlangıçta sözleri anlamak için çaba sarf ettim. Yaşım henüz küçüktü. Biraz anlayacak duruma geldiğimde ise, bu sefer sözler değil söyleyenler ve icra edilen ortamlar ilgimi çekti. Çok uzun bir dönem yalnızca belirli bir mekan ve zamana bağlı olarak sürdürülmüş bu geleneğin, kendisine tamamen yabancı ortamlara bu kadar kısa bir süre içinde nasıl taşındığını izlemek gerçekten şaşırtıcıydı. O aralar bunun muhtemelen 1980 ve sonrası yaşananlarla alakalı olabileceğini düşündüm. Kolay bir açıklama olduğunu biliyordum. Şimdi, aradan onca yıl geçtikten sonra, Ulaş Özdemir'in kitaplarını okurken bunun gerçekten hazır ve kolay bir izah olduğunu görüyorum.
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2021
Klâsik Türk şiirinde âşık ve sevgilinin konumu onların öfke şeklini belirler. Sultan sevgili, güçlü ve üstün konumuyla gazap şeklinde; bende âşık ise zayıf ve aşağı konumuyla öfkenin en hafif hâli olan sitem şeklinde öfkesini gösterir. Sevgili ve âşığın öfke tarzları, aynı zamanda onların konumunu pekiştirici özelliğe sahiptir. Sevgiliyi gazaba sevk eden nedenler, âşığın ast-üst ilişkisi çerçevesinde kusur kabul edilen davranışlarıdır. Normal şartlarda öfke uyandıracak olumsuzlukta olmayan bu davranışlar, “şahlar meclisi” edep kurallarına aykırı olduğu için saygısızlık, hadsizlik olarak değerlendirilir. Âşığın öfkelenmesine temel sebep, sevgilinin yaptığı haksızlıklardır. Özellikle rakiplere karşı iltimas geçmesi âşığı kıskançlıkla birlikte öfkeye sevk eder. Buna rağmen onun tepkisi ise sadece sitem düzeyindedir. Şairler, âşığın öfkeyle üzüntü arasındaki ince çizgide yer alan sitem şeklindeki öfkesini yansıtabilmek için dilin imkânlarından yararlanırlar. Bu noktada şairlerin; emir ve soru cümlesi kullanmak; cümlenin ögelerinin dizilişinde tasarruflarda bulunmak; cümledeki vurguyu öfke ifade edecek kelime ve ifadelerde toplamak gibi yöntemler kullandıkları görülür. Klâsik Türk şiiri aşk anlayışında “sevgiliden gelen her şey kıymetlidir” anlayışı çerçevesinde, sevgilinin gazap ve hışmı da olumluya tebdil eder. Şairler, bu düşünceyle gazap ve hışmı birçok olumlu kavramla ilişkilendirmişlerdir. Bu çalışmada, sevgili ve âşığın öfkeleri, nedenleri ve dışa vurum şekilleri örnek beyitler üzerinden izaha çalışılmıştır.
Açık Radyo, 2023
Hasan Turgut: Yazıda sorduğun bir soruyu burada da sorarak başlayalım: Edebiyatımız neden acı çeken, yenik ve yılgın karakterle dolu? Neden kendimize ve edebiyata bu kadar acı çektiriyoruz? Oğuz Tecimen: Yazıya Oğuz Atay'la başladığım için o soruyu "Edebiyatımız" diye formüle etmiştim ama aslında genel olarak edebiyata sorduğum bir soru o. Hani şu "güzel edebiyat" olsun diye yazılan kitapları bir kenara bırakırsak, benim "damardan edebiyat" diyebileceğim kitapların çoğunda bir acıyı taşıyan karakterleri görürüz. "Damardan edebiyat" demişken de neyi kastettiğimi şöyle açıklayayım. Dünyayla ilgili bir dert üzere, bir dertten dolayı yazılan edebiyatı kastediyorum. Dolayısıyla böyle bir edebiyatta acı deneyiminin doğrudan ya da dolaylı temsili kaçınılmaz. Ama bazı sorular da çıkıyor burada. Bu acı nasıl bir yerden kaynaklanıyor, nereye uzanıyor ve nasıl ifade ediliyor? Mesela Oğuz Atay'da ciddi bir benlik acısını, ben olamama acısını okuruz. Karakterlerin soyadlarına da yansımıştır bu: Turgut Öz-ben, Hikmet Ben-ol. Bu karakterler benliklerinin bir şeylerin kurgusuyla oluştuğunu bilir, bu benlikler tarih, coğrafya, dil, toplum, kültür belirlenimleriyle kurulmuştur, o yüzden "özben" ve "benol" ironik bir çağrı gibidir. Bu karakterler kendi olma sancısı çeker. Dolayısıyla benliği kuran unsurları tek tek anlamaları ve sökmeleri gerekecektir ki sahici bir benlik imkânını açabilsinler. Ama dünyanın kurgusunu anlamaya ve görmeye başladıkça da kendi varoluşlarının yapısındaki yanlışlıkları göreceklerdir. Kendilerinin de bu kolektifteki yanlış çatılmışlıklarını fark edeceklerdir. Bu eğrileri tek başlarına doğrultamadıkları için de, hayali bir "biz" öznesi yaratıp kendi olamama acısını hayali bir kolektif içinde sağaltmaya çalışacaklardır. İşte böylece başka türlü bir biz öznesinin, ortaklık imkânın yollarına işaret edeceklerdir. Yani buradaki özneler ve karakterler kendilik acıları yoluyla tarihin ve dünyanın dertlerini üstlenmeye başlıyor. Bir taraftan da Acı Çekme Edebiyatı dediğim şeyi ironik bir şekilde kullanıyorum. Bunun hakiki olanına dair Oğuz Atay'dan başlayıp yazının sonunda Hamlet'e bir yay çektim. Bunlarda bireysel acının ontolojik bir meseleyle temasını daima koruduğunu söylüyorum. Ama kendi acılarına komik ve ironik bir yaklaşımları da var elbette. Öte yandan bu türden bir Acı Edebiyatında acı bireyin kendi hayatıyla sınırlı kalmıyor, tam olarak bir dünya ve varoluş meselesi haline geliyor. Şimdi, Acı Çekme Edebiyatı'nın hakikisi diyorsam, bir de sahtesi veya sahici olmayanı vardır diye düşünülebilir. Ama bunu böyle ayırmak pek de kolay değil. Yazıda daha karmaşık ifade ettim, burada kısaca şöyle şematize edeyim.
İpek Yolu'nda Türk Kültür Mirası, 2014
2021
SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM VE BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLARI'NDA ARABESK UNSURLAR EMRE GÜL Öz Genellikle "Arap müziğini andıran", "Arap tarzı şey" biçiminde kullanılan arabesk kavramı, Türkiye'de 1950'li yıllarda etkisi hissedilmeye başlayan köyden kente göç ile teşekkül eden bir kültürdür. Köyden kente göç eden insanın şehre tutunmaya çalışırken arafta kalarak oluşturduğu arabesk kültür bugün müzik, sinema, edebiyat, moda gibi pek çok alana tesir etmiştir. Latife Tekin'in (d. 1957) ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm (1983) ve ardından kaleme aldığı Berci Kristin Çöp Masalları (1984) köyden kente göç eden insanın oluşturdukları kenar mahallerde şehre tutunma çabalarını anlatır. Bu çalışmada arabesk kavramının doğuşunu, edebiyatla ilişkisini bir kültür olarak ele alarak, Latife Tekin'in seçilen iki romanından hareketle arabesk unsurları; kimlik bunalımı, arabesk mekânlar, arabesk tipler, ataerkil yapı ve arabesk aşklar başlıkları altında edebiyat bağlamında irdelemeye çalışılmıştır.
ULUSLARARASI TÜRKOLOJİ İNCELEME VE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2020
ÖZET Kökleri İslâmiyet öncesine kadar uzanan âşıklık, engin geçmişinden aldığı bilgi, birikim ve tecrübeyle canlılığını yitirmeden günümüze kadar ulaşabilen nadide geleneksel kültür hazinelerimiz arasında yer almaktadır. Âşıklar, tarihin her döneminde toplumda önde gelen isimler olarak saygınlık kazanmışlardır. Yetiştikleri bölgelerde; halk hekimi, gezgin, bilge, imam, şair ve halk kahramanı gibi çeşitli unvanlarla anılan âşıkların toplumsal yapıda bu denli ön plana çıkma sebeplerinin başında sazları ve sözleriyle toplumun sesi olmaları gelmektedir. Yaşadığı bölgenin güzelliklerini, iklimini, doğasını ele alan âşıklar, bölge halkının sıkıntılarını da kulak ardı etmemişlerdir. Halkın yaşadığı türlü sıkıntılar, doğal afetler ve savaşlar âşıklar tarafından saz ve söz ile gönülden kopan namelerle dört bir yana duyurulmuştur. Bu nedenle âşıklar yeri gelmiş milli mücadele kahramanı olmuş, yeri gelmiş devlet adamlarının millete karşı hatalı tutumlarının açığa çıkarıcısı olarak haksızlığa karşı dik bir duruş sergilemişlerdir. Âşıklık geleneğinin bu günü incelendiğinde, 21. yüzyılın getirdiği medya ve teknolojiyle beraber âşıkların icra şekilleri, mekânları ve şiirlerin muhtevası başta olmak üzere gelenekte büyük değişikliklerin yaşandığı görülmekte, âşıklık geleneğinin varlığı/kuvveti ve geleceği tartışılmaktadır. Bu tartışmalar çerçevesinde geleneğin, değişim ve dönüşüm süreçlerine temas edilerek günümüzdeki varlığıyla ilgili incelemelerde bulunulacaktır. Tüm dünyada ve ülkemizde yaşanan salgın hastalıklar nedeniyle devlet ve millet olarak yaşamakta olduğumuz bu zorlu süreçlerde çok sayıda âşığın toplumun derdiyle dertlenmesi, ortak duygu, düşünce ve gönül dünyamızı yansıtan, birlik ve beraberliğimizi pekiştiren şiirler oluşturmaları göz önüne alınarak âşıklık geleneğinin günümüzdeki durumu ele alınacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.