Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023
https://doi.org/10.5281/zenodo.10647576…
31 pages
1 file
Kutsal Roma tahtına oturacak imparatorun belirlenmesi ile başlayacak olan süreçte cihan hakimiyeti fikri iki merkezde de kendini belli eder. Habsburglar Müslüman gücünü bertaraf etmek isterken Osmanlılar Hıristiyanlar ve Avrupa üzerinde mutlak hakimiyet kurmak ister. Nitekim yerel bir Macar sorunu olarak gerçekleşen Belgrad seferi Habsburgları da ilgilendiren geniş bir boyut kazanır. Şarlken İtalya emelleri için Fransa ile savaşırken bir yandan Osmanlılar Rodos’u da ele geçirip Akdeniz’deki St. Jean şövalyelerinin tehdidini bertaraf eder. Bunun ardından Fransa’nın zor duruma düşmesiyle Osmanlı-Fransa ittifakı gerçekleşir. Bu ittifaka ilaveten Osmanlı’nın Venedik’le olan dostane ilişkileri Osmanlı’ya karşı Haçlı birliği oluşmasını engeller. Nitekim Osmanlı’nın Viyana’ya dayanması korkuları arttırarak Hıristiyanların birleşmesine neden olur. Barbaros ve Andrea Dorya’nın denizlerdeki rekabetinin ardından Haçlı birliği oluşur ve Preveze’ye giden süreç yaşanır. Preveze bozgunuyla Haçlı motivasyonu tekrar kırılır ve Habsburglarla sulh imzalanması yoluna gidilir. Böylece Osmanlı da Safevilerle meşgul olabilecektir. Şarlken’in tahttan feragati ile sulh bozulur ve Kanuni Macaristan’da kalıcılığı sağlamaya çalışır. Boğdan’ı sağlama alıp bazı yerleri doğrudan Osmanlı’ya bağlarken daha sonraki hadiseler dolayısıyla Zigetvar ve Eğri üzerine yürür. Bu kalıcılık açısından önemli bir sefer olmasına rağmen Kanuni zaferini göremeden vefat eder.
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI MACAR İLİŞKİLERİ , 2016
Özet XVI. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nin her yönden zirveye çıktığı bir yüzyıldır. Osmanlı Devleti süper güç olma özelliğine bu yüzyılda ulaşmış, en büyük fetihlerinden birçoğunu yine bu yüzyılda gerçekleştirmiştir. Sultan Süleyman, uzun saltanatı ve yaptığı seferleriyle, Türk tarihinde müstesna bir yer teşkil etmektedir. O, Avrupa topraklarına on sefer-i hümayun gerçekleştirmiş, bunun sonunda birçok Avrupa şehrini ve ülkesini fethetmiştir. Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya geçtiği ilk günden itibaren mücadele etmek zorunda kaldığı önemli devletlerden biri Macaristan olmuştur. Osmanlı-Macar mücadelesi 16. yüzyıl ortalarına kadar, bazen ara vermekle birlikte, devam etmiştir. Bu yüzyılda Orta Avrupa’da iki güçlü siyasal varlıktan biri Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu, diğeri de Macaristan’dır. Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk seferi Belgrad üzerine olmuş, Osmanlılar, 1521 yılında bir Macar şehri olan Belgrad’ı almışlardır. Belgrad, Avrupa’nın kapısı konumundaydı ve son derece stratejik bir noktada bulunuyordu. Arkasından Fransa’nın yardım isteğini de karşılamak amacıyla 1526 yılında meydana gelen Mohaç savaşıyla Macar ordusu bozguna uğratılmış ve artık Macaristan’da Osmanlı hâkimiyeti yerleşmeye başlamıştır. Anahtar Kelimeler: Kanunî, Osmanlı, Macaristan, İlişki, Yanoş SULEIMAN THE MAGNIFICIENT and OTTOMAN-HUNGARIAN RELATION Abstract The ottoman empire came out on the top from all directions in the 16th century. The Ottoman Empire reached the superpower feature in this century that feature has made the most of the great conquests in this century. Suleiman, with their long reign during his period,who took a special place in Turkish history. He realized ten imperials on European soil, as a result of this, he has conquered Europen city and many European countries. The Ottoman Empire had to fight from the first day, which is one of the key state is Hungary. Ottoman-Hungarian struggle until the mid-16th century, although sometimes a break, continued. One of two powerful political entity in the middle of this century the Holy Roman-Germanic Empire in Europe, the other is in Hungary. Suleiman the Magnificent was conquered the first time on Belgrade, Ottomans took a Hungarian city of Belgrade in 1521. Belgrade was on as the European position of the door and it was in an extremely strategic point. After that, also for meeting of France’s help demand, Hungary Army was beaten with Mohaç War occured in 1526 and Ottoman domination started to spread in Hungary. Keywords: Kanuni, Ottoman, Hungary, Relation, Yanoş
Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi, 2012
Müellif Hüseyin Dikme Beyefendinin güzel bir çalışması..
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Ali b. Süleyman el-Mansûrî (ö. 1134/1722), ilmi birikimi, talebeleri, eserleri ve kazandırdığı Mısır tariki vesilesiyle Osmanlı ilim dünyasında önemli bir yere sahiptir. Makalede Osmanlı ilim dünyası için önemli bir isim olan el-Mansûrî’yi tanıtmak, kendisinin ilmî kariyerini özellikle de kıraat alanındaki konumunu tespit etmek, ayrıca yetiştirdiği talebeler ile yazmış olduğu eserler bakımından Osmanlı ilim dünyasına katkılarını ortaya koymak hedeflenmiştir. Çalışma Ali b. Süleyman el-Mansûrî ve Osmanlı ilim dünyasına katkıları olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde el-Mansûrî’nin hayatına yönelik bilgi verilirken; ikinci bölümde ise Osmanlı ilim dünyasına katkıları bağlamında talebeleri, eserleri ile Osmanlı’ya kazandırmış olduğu Mısır tarikinden bahsetmek suretiyle Osmanlı ilim dünyasına katkılarına değinilecektir. İncelemeler sonucunda el-Mansûrî’nin yetiştirdiği talebeleri, yazdığı eserleri ve Osmanlı kıraat ilmine kazandırıp kökleştirdiği Mısır tariki vesilesiyle Osmanlı ilim dünyasına önemli katkıları olduğu sonucuna varılmıştır
Sempozyum Açılış Oturumu
Özet: Osmanlı Devleti, Tanzimat döneminde yürüttüğü kurumsal reform sürecinde Lübnan'a yönelik olarak etnik-dinsel/mezhepsel temsiliyet esasına dayalı nizamnameler yayınladı. Sömürgeci büyük güçlerin baskısı bu sürecin yol haritasını belirledi. Şöyle ki, bölge toplumunun seküler olarak yeniden tanımlanması büyük güçlerin etnodinsel/mezhepsel temsiliyet aracılığı ile yürüttükleri müdahale aygıtını da etkisizleştirebilirdi. Bu açıdan, toplum ulus esasına dayalı seküler bir birlik olarak değil, cemaat esasına dayalı dinsel bir birim olarak tanımlandı ve buna göre kurulan siyasal sistem, emperyalizmin denetimde, "dinsel paylaşım sisteminde" kendini varlığının meşruluğuna ideolojik kaynaklar buldu. Đncelememizde, bu sistemin temel ölçeklerini, etnikdinsel/mezhepsel öğelerini inceleyecek; bu bağlamda, Osmanlı ülkesi Lübnan havalisindeki idari düzenlemelerin bölünmüş bir toplumdaki ayrıştırıcılığını çözümlemeye çalışacağız. Đncelememizin veri tabanı 1850 ve 1864 tarihli "Lübnan Dağı Düzenlemeleri" olacaktır. Bu düzenlemeleri örnek vaka olarak seçmemizdeki maksat bölünmüş bir toplumdaki siyaset ve yönetim ilişkilerinin çözümlenmesi hususunda zengin bilgiler içermeleridir. Anahtar Sözcükler: Lübnan, Osmanlı, dinsel paylaşım sistemi, ortaklaşa siyasal sistemler, temsiliyet, kimlik, bölünmüş toplum, sekülerleşme, yurttaşlık.
Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2020
The diplomatic relations between Serbia, which gained its independence with the Treaty of Berlin 1878, and the Ottoman Empire constituted the subject of this study. The relations between the two countries were discussed in the case of the Ottoman Empire’s Ambassador to Belgrade Yusuf Ziya Pasha. In the study, after discussing the process of starting the Ottoman-Serbian diplomatic relations, the problems experienced, and the appointed ambassadors and consuls, the biography of the Ottoman Empire's Ambassador to Belgrade Yusuf Ziya Pasha and his activities in Belgrade were discussed. The Ottoman Archival documents were used in the study.
(Müellif: Burak Kayhan Aygün) İslam dünyasının iki güçlü devleti olan Osmanlı Devleti ve Memluk Sultanlığının aralarındaki münasebetler, kuruldukları yıllardan itibaren dostani bir şekilde seyretmiş, bu olumlu hava İstanbul’un Sultan Mehmed Han tarafından fethine kadar devam etmiştir. 15.yüzyıla kadar Osmanlı-Memluk arasındaki yazışmalarda, baba-oğul ya da abi-kardeş terimlerinin yer alması, bu iki devletin birbirlerine olan dostani tavrını nitelendirmektedir. Ancak Osmanlı Devleti’nin ilerleyen süreçte sınırlarını daha da genişletip, iktisadi gücünü yükselterek Hristiyan dünyasına yapılan seferlerde öncü devlet haline gelmesi, İslam dünyasında liderlik ikilemi başlatmıştır. Yaklaşık iki buçuk yüzyıl Abbasi hilafetini himaye etmiş ve o döneme dek İslam dünyasının lider devleti konumunda yer almış Memlukler ile Anadolu’da doğmuş ve yaptığı gazalarla gittikçe güçlenerek Müslümanların sempatisini kazanmış olan Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler, 16.yüzyılda bir daha düzelmemek üzere bozulmuştur. Bu gerginleşme, nihayetinde Memluklerin yıkılışına ve Hilafet merkezinin İstanbul’a taşınmasına vesile olacaktır.
ISBN 975-19-0725-X S U N U Ş Azerbaycan, coğrafî konumu sebebiyle tarih boyunca Osmanlı, Rus ve İran devletlerinin ilgi alanı içerisinde yer almıştır. Bölgenin Müslüman ve Türk unsurları üzerinde Osmanlı Devleti ve İran'ın nüfuz sağlaması daha kolay olurken; Rusya da, Hıristiyan unsurlar olan Gürcüler ve Ermeniler vasıtasıyla bölgeye hâkim olma mücadelesi vermiştir. Azerbaycan Türklerinin, hanlıklar şeklinde teşkilâtlanmaları ve birbirleriyle mücadele etmeleri sebebiyle, aralarında bir birlik meydana getiremedikleri ve tek bir devlet olamadıkları görülmektedir. Azerbaycan'daki bu dağınık durum Osmanlı Devleti, İran ve Rusya'nın bölgeye müdahale etmelerine temel teşkil etmiş; hanlıklar da bu büyük devletlerden birinin himayesi altında hareket etmeyi kendi politikalarına uygun bulmuşlardır. Bu sebeple Azerbaycan'da istikrar sağlanamamıştır. Ancak hanlıklar dönemi, XIX. yüzyılın ilk yarısında Rusya'nın Kuzey Azerbaycan'ı işgali ile sona ermiş; bu durum 1917 Rus Bolşevik Devrimi'ne kadar devam etmiştir. Rusya'daki karışıklıktan istifade edilerek, 28 Mayıs 1918'de Kuzey Azerbaycan'da Mehmed Emin Resulzâde öncülüğünde ilk bağımsız Azerbaycan devleti kurulmuş; ancak bu devlet fazla uzun ömürlü olamamış ve 17 Nisan 1920'de Ruslar tarafından tekrar işgal edilmiştir. * Bu eser, 1992 yılında yayınlanan "Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Türk Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri I" adlı eserin devamı olup, 1575-1918 yılları arasındaki 343 yıllık döneme ait 79 belgeyi kapsamaktadır. Eserde yer alan belgelerin muhtevâlarını ana başlıklar hâlinde şöyle sıralayabiliriz: A-Osmanlı Yönetimi ve Hanlıklar Dönemine Ait Belgeler OSMANLI BELGELERİNDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI Bu bölümde, Osmanlı Devleti tarafından bölgede yapılan tahrir çalışmaları, bölgeye gönderilen madenciler ve alınacak vergiler; bölge ile ilgili olarak Osmanlı, İran ve Rusya devletleri arasında yapılan savaşlar ile barış ve sınır tesbit görüşmeleri; Osmanlı Devleti'nin hanlıklar ve bölge halkı ile ilişkileri, istimâlet politikası ve hanlıkların yardım talepleri; Osmanlı Devleti'nin sınır bölgelerinde görevli vali, mutasarrıf ve kale muhafızlarının hanlıklar ve bölge hakkında çeşitli bilgileri ihtivâ eden raporları ile bölge hânedanından olup Osmanlı topraklarına sığınmış/yerleşmiş kişilere yapılan maddî yardımlar hakkındaki belgelere yer verilmiştir. B-Rus İşgali Dönemine Ait Belgeler Bu bölümde, Rusya'daki Ermeniler ve Müslümanlarla ilgili çeşitli konularda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan görüşmeler; Rus-Ermeni-Müslüman ilişkileri ve Rusya'nın Kafkasya politikası; Ermenilerin Müslümanlara yönelik faaliyet ve katliâmları; Ermeni-Müslüman çatışmaları; Müslümanlara yönelik Rus mezâlimi ve Müslümanların din, dil ve canlarını korumak maksadıyla kurdukları cemiyetler ve bunların faaliyetleri ile ilgili belgelere yer verilmiştir. C-Bağımsız Azerbaycan Kurulduktan Sonra Bu bölümde ise, Osmanlı Devleti ile Azerbaycan ve Gürcistan cumhuriyetleri arasında imzalanan Bakü-Batum Petrol Sevkiyatı Antlaşması ve Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında siyasî, iktisadî, askerî vs. konularda imzalanan dostluk ve işbirliği antlaşmasına yer verilmiştir. * Belgeler bir bütün olarak incelendiğinde, Osmanlı Devleti'nin, kendi hâkimiyet döneminde bölgeye düzen getirmeye çalıştığı; merkezden gönderilen vezir ve ordunun bölge halkı ile takviye edilerek İran saldırılarına karşı konulduğu; Osmanlı Devleti'nin gerilemeye başlamasıyla bölgedeki hâkimiyetinin de zayıfladığı, ancak buna rağmen bölgenin Rus ve İran hâkimiyetine geçmemesi için elden gelen gayretin gösterildiği; gerek bölgenin durumu gerekse hanlıklar ile sürekli ilgilenildiği; ayrıca bölge hânedanından olup Anadolu'ya gelmiş olan bazı hanların da himaye edilerek, onlara çeşitli yardımlarda bulunulduğu görülmektedir. Yine belgelerden anlaşıldığına göre Rus işgali döneminde de Osmanlı Devleti bu bölgedeki Müslümanlarla sürekli olarak ilgilenmiştir. Rusyalı Müslüman hacılar için Cidde'de bir Rus Konsolosluğu açılmasına izin verilmesi; Müslümanların durumu ve bölgedeki Ermeni-Müslüman çatışmalarının Petersburg, Tiflis, Batum, Rostof, Tahran, Tebriz ve Londra'daki Osmanlı elçilik ve şehbenderlikleri vasıtasıyla izlenmesi ve zaman zaman Rusya ve İran nezdinde Müslümünlara yönelik saldırılara karşı tedbir alınması yönünde teşebbüslerde bulunulması, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. * Eserin tedkikinden de anlaşılacağı üzere belgelerin ağırlık noktasını Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları mezâlim ve katliâm teşkil etmektedir. Bu cümleden olarak Bakü, Nahçıvan ve Revan'da Ermenilerin Müslüman halka silâh ve bombalarla saldırmaları üzerine hiçbir silâhı olmayan Müslüman ahalinin kendilerini hançerleri ile müdafaa ettikleri, Ermenilerin, saldırgan ve silâhlı taraf kendileri olmalarına rağmen, kamuoyunun teveccühünü kazanmak için, Müslümanlar tarafından katledilen, evleri ve eşyaları yakılıp yıkılan ve İslâm dinini kabule zorlanan mazlumlar rolüne bürünerek her tarafa telgrafnâme gönderdikleri (bkz. belge nr. 60); Şuşa'daki Ermenilerin, Ermeni mahallesinde ikâmet eden Müslümanlara birdenbire saldırarak Müslümanların tamamını katlettikten sonra kırk hâneli bir Müslüman köyünü de tamamen yaktıkları (bkz. belge nr. 65); Ermenilerin dokuz İslâm köyünü yakarak birçok Müslümanı katlettikten sonra kırk kişiyi de esir aldıkları, bir milyonun üzerinde zarar ve ziyana sebebiyet verdikleri, katledilenler arasında Osmanlı Devleti tebasından Müslümanların da bulunduğu (bkz. belge nr. 69) gibi örnekler zikretmek mümkündür. Yukarıdaki örnekler, Müslümanların içerisinde bulundukları kötü durumu ve Ermenilerin Müslümanlara karşı yürüttükleri katliâm ve kamuoyunu yanıltma politikalarını gözler önüne sermektedir. Bu Ermeni katliâm ve saldırılarına karşı Kafkasya'daki Müslümanlar, mal ve canlarını korumak için faaliyetlerde bulunmak üzere Tiflis, Bakü, Şuşa, Nuha, Demirhan gibi önemli merkezlerde gizli cemiyetler teşkil etmişlerdir. Bunlardan en önemlisi 1905'de Ağaoğlu Ahmed ve arkadaşlarının kurmuş olduğu Difa'î Cemiyeti adlı gizli cemiyettir. OSMANLI BELGELERİNDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI Cemiyet, özellikle Kafkasya'daki değişik mezheplere mensup oldukları halde İslâm uğruna bütün ayrılıkları bir tarafa bırakarak aynı fikir etrafında birleşen Müslümanlardan oluşmaktadır. Başlıca merkezleri Erivan, Şuşa, Nuha, Bakü ve Tiflis'tir. Çoğunluğu Dağıstan ahalisinden olmak üzere yaklaşık yirmi bin milisi bulunan cemiyetin görevleri şunlardır: Rusya Hükûmeti tarafından idare olunmakta olan Müslümanlara ait cami, medrese vs. vakıf emlâkini iade ettirmek; Müslüman köylülerin işledikleri arazi üzerinde hak sahibi olmalarını sağlamak; Müslümanların Osmanlı topraklarına göç edebilme ve ziraat ettikleri araziyi satın alabilme serbestisine kavuşmalarını sağlamak; Kafkasya'daki Hıristiyan ahaliye sağlanan siyasî, iktisadî ve hukukî hakların Müslümanlar için de geçerli olmasını sağlamak; Müslümanlara karşı bir hareket vukuunda birlikte taarruz etmek. Sözkonusu cemiyetin, Müslümanlar ile Ermeniler arasındaki tecavüzlerin Rusya'nın tahriklerinin bir eseri olduğu inancını taşıması sebebiyle, Rusya memurlarının herhangi birinin bu yolda bir hareketi görüldüğünde buna karşı gelineceği de cemiyetin faaliyetleri arasında yer almaktadır (bkz. belge nr.75). Kafkas Türklerinin Farsça yerine Türkçe'yi kullanmalarını sağlamak, medreselerde okutulan kitapları Osmanlı Türkçesiyle telif ettirmek, mekteplerde Osmanlı eğitim programlarının aynen tatbikini sağlamak, Kafkas Türkleri hakkında Arapça, Türkçe Farsça ve Kürtçe lisanlarına vâkıf Ermeniler tarafından Kafkas Müslümanlarına yönelik yapılacak muzır neşriyata karşı reddiyeler neşretmek, Bâbîlerin Kafkasya'ya gelmelerine engel olmak, İstanbul'dan muallim ve müderris tedarik etmek, tefsir ve hadis kitaplarının Türkçe neşrini sağlamak gibi gayelerle Bakü'de General Zeynel Abidin Takiyof ve arkadaşları tarafından Bakü'de kurulan Neşr-i Ma'ârif-i Umûr-ı Hayriyye Cem'iyyât-ı İslâmiyye programı (bkz. belge nr. 76) ile, yine bu cemiyetlerin dağıtmış oldukları beyannâmelerden (bkz. belge nr. 56) birine de eserde yer verilmiştir. * 1917 Rus ihtilâli sonrasında Kafkasya'da Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi bağımsız cumhuriyetler kurulmasından sonra Osmanlı Devleti bölge devletleri ile antlaşmalar yapmaya başlamıştır.
TÜRK ASKERÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİM TARİHİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ 16-17 EYLÜL 2021 Cilt I, 2022
Askerî bir yapı üzerine kurulan Osmanlı İmparatorluğu, tarihsel köklerini aldığı süvari geleneği üzerine ordusunu yapılandırmıştı. Bu yapılandırma, başlarda profesyonel olmayan Gazi Alplar şeklinde temayüz etmiş olsa bile, geçen zaman içinde önce timarlı sipahilere, takiben kapıkulu süvarilerinin varlığına doğru evrilmiştir. Askeri devrimin kendini Osmanlı ve rakipleri için ciddi manada hissettirmeye başladığı 1650-1700 yıllarına kadar, meydan muharebelerinin savaş tarihini etkilediği bilinen bir hakikattir. Bu süre içerisinde, muharebelerin başlangıç, ilerleme ve sonucunun belirlenmesinde süvarilerin etkinliği ortadadır. Bu etkinliğin sağlanması için süvari geleneğine ciddi manada bağlı olan Memlûk, Safevi ve Osmanlı Devletlerinde süvariliğin gelişmesi için birçok eser kaleme alınmıştır. “Furusiye” yahut “Silahşorname” de denilen bu eserler, olası bir savaş durumunda süvarinin atını nasıl sürmesi gerektiği, oku, yayı, kılıcı, kalkanı, gürzü, mızrağı ve ciridi nasıl kullanması gerektiği ve olası yaralanma ve kazalar da yapılması gerekenleri anlatan adeta birer ders kitabı niteliğindedir. Söz konusu eserlerin önemi ise yine özellikle Avrupa ile girilen muharebelerde anlaşılacaktır. Zira bu eserlerde Avrupa süvarisi karşısında Osmanlı süvarisinin nasıl başarılı olduğunun sırları mevcuttur. Bugün elimize ulaşan Matrakçı Nasuh’un “Tuhfetü’l Guzât”, Firdevsî-i Rûmî’nin “Silahşorname” ve Aristoteles’e atfedilen “Âdâb-ı Harb ve Üslûb-ı Ceng” isimli eserler birer furusiye olma özelliği taşımalarının yanında süvarilerin nasıl talim ettikleri, bu talimlerin savaş anında nasıl pratik uygulamaya döneceğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Klasik dönem Osmanlı harp usulünün süvariler üzerinden incelendiği bu çalışmada, Osmanlı ordusunun belkemiği konumundaki süvari sınıfının talimlerinin izah edilmesi, bunların hem girişilen muharebelerde batıya karşı sahip oldukları üstünlüğün izahı hem de askeri devrime neden adapte olamadığı meselelerine bir izahat getirmeyi amaçlamaktadır.
Osmanlı Safevi İlişkileri, 2
Osmanlı Safevi İlişkileri ve Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim İlişkilerine girmeden önce 16. yy. başlarında Osmanlı Devleti’nin sınırları ve komşuları ile Safevilerin kurucusu Erdebili Tarikatı ve onun temsilcilerinin yaşadıkları bölgeleri bir tanımak gerekir. Bu makalede üç farklı yazarın gözünden Osmanlı-Safevi İlişkileri anlatılmaktadır. (İskender PALA, Reha ÇAMUROĞLU ve Prof. Dr. Sadullah GÜLTEN)
A -2 0 0 2 P r o j e Y ö n e t i c i s i D o ç . D r . Y u s u f S A R I N A Y D e v l e t A r ş i v l e r i G e n e l M ü d ü r ü P r o j e S o r u m l u l a r ı N e c a t i A K T A Ş G e n e l M ü d ü r Y a r d ı m c ı s ı M u s t a f a K A P L A N Osmanl ı Ar şi vi Dair e Başkanı İ s m e t D E M İ R Yayın İşle r i Koor dina tör ü
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.