Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2013
…
24 pages
1 file
Bilgi problemi, dunden bugune insanin ilgi duydugu en temel konulardan biri olmustur. Bilginin mumkun olup olmadigi, mahiyeti, kaynagi, degeri ve konusu gibi meseleler surekli gundemde tutulmus ve uzerinde cesitli degerlendirmeler yapilmistir. Ilim kavrami hem Allah’in bir sifati olarak Allah icin ve hem de yaratiklarin ilmi icin kullanilir.Bu anlamda ilmi iki kisma ayirmak mumkundur; Allah’in her seyi kusatan sinirsiz ilmi ve birde yaratiklarin sinirli olan ilmi. Peygamberlerin hem beseri bilgileri, hem de kendi akil ve tecrubeleri yaninda vahiy kaynakli nebevi bilgileri vardir.Insanlarin ilimleri ise sonradan kazanilan ve dogustan getirilen bilgiler olmak uzere iki turludur. Ledun ilmi Allah katindan melek veya peygamber araciligi olmadan Allah’in diledigi kuluna verdigi ilim olup, sadece o ilme sahip olan kul sorumludur. Duyusal bilgi, insanlarin duyu organlariyla algiladiklari seyler, gaybla ilgili bilgi ise, duyu organlarinin algi alani disinda kalan hususlarin bilgisidir. Yaln...
İstanbul üniversitesi sosyoloji dergisi, 2011
Özet: Bu makale İslam düşüncesinde ilimler tasnifı yazım geleneklerinin ortaya çıkışını ineeieıneyi amaçlamaktadır. Makalenin iddiası şudur: İslam öncesine ait felsefe eserlerinin tercümesiyle başlayan ilimler tasnifı yazım geleneği, esas itibariyle İslam düşüncesindeki akıl-vahiy veya din-felsefe ilişkisi sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak İslam düşünürlerinin ilimler tasnifı iki ana teoriye dayanmıştır. Teorilerden birincisi, Farabi tarafından geliştirilen ve vahyi akli bilginin duyulur forında ifadesi olarak açıklayan nübüvvet teorisidir. Bu teori, İbnü'l-Ekfiinl'nin İrşiidü '1-kasıd adlı eserinde en sistemli ifadesini bulmuştur. Dini ilimler erbabı tarafından geliştirilen ikinci teori ise vahyi hakikatİn en kesin ifadesi olarak kabul ederek ilimleri İslam dininin asıllarından istidlal yoluyla çıkarılan ilimler ile salt akıl gücüyle ulaşılan ilimler olarak taksim eder. Bu teori, Taşköprüzade'nin Miftiihu 's-saiide adlı eserinde en gelişmiş ifadesini bulmuştur.
Universal Journal of Theology, 2020
2019
Osmanli’nin onde gelen aydinlarindan Kâtip Celebi dusuncelerini yaziya doktugu bircok eseriyle cesitli ilim dallari hakkinda degerlendirmelerde bulunmustur. XVII. yuzyilda Avrupa’da hâkim olmaya baslayan modern dusuncenin de etkisiyle pozitif bilimleri onemseyen Kâtip Celebi, Osmanli Imparatorlugu’nda yasadigi donemde var olan cesitli sorunlar icin cozumler uretmeye calismistir. Osmanli’nin tarihsel bilgi birikiminde ilimlerin yeri ve onemini ortaya cikarmak ve ayni zamanda bu bilimsel mirasa sahip cikmak amaciyla, kendinden onceki ilim tanimlarini ve tasniflerini ele almis, bunlardan yola cikarak kendi ilim tanimini ve tasnifini olusturmustur. Ilmin insani yetkinlestirecek tek arac oldugunu dusunmus olan Kâtip Celebi, sonsuz mutluluga ancak ilim sonucu ulasilacagini dile getirmistir. Bu calismada Kâtip Celebi dusuncesinde ilmin tanimi, yapmis oldugu ilimler tasnifi incelenerek bu baglamda ilme verdigi onem belirlenmeye calisilacaktir.
2024
Siyer-i Nebî ilmi; prensipleri, usulleri ve konuları açısından ilmî özellikleriyle ön plana çıkan önemli İslâmî ilimlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olması bakımından Son Peygamber’in şahsı ve yaptıklarıyla alakalı olması onu önemli ilimlerden kılan hususlardır. O, milletleri, ırkları ve soyları farklı olsa da bütün insanlığa gönderilen bir elçidir. Bu sebeple Nebî (s.a.s), diğer peygamberler arasında yüce bir makama sahiptir, bütün Müslümanlar için en güzel rehberdir. Bundan ötürü onun mümtaz hayatının tarihteki önemli insanlardan hiçbirisi için görülmemiş şekilde benimsenerek ve özen gösterilerek yazılmış olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Üstelik siyer ilmi; fakih, muhaddis, müfessir, usulcü, tarihçi, edebiyatçı ve bunların dışındaki ilim erbabının kendisine ihtiyaç duyduğu bir ilimdir. Bu ilim adamlarının her birisi, Hz. Peygamber’in hayatından ihtiyacı olduğu gerekli bilgileri siyer ilminde bulur. Bu noktada siyer ilminin nübüvveti bütün yönleriyle ele alan özel kaynakları bulunduğu söylenebilir. Bu kaynaklar Hz. Peygamber’in hayatını, üstün sıfatlarını, şemailini (fiziki ve ahlaki özellikleri), nübüvvetinin delillerini, hasâisini (kendisine has özellikler), zevcelerini, çocuklarını, gaza ve seriyyelerini, yaşadığı dönemde ashabına (r. anhüm) dair haberleri ve yine onların bu dönemdeki sair hadiseler, gazve ve seriyyelerde ortaya koydukları güzel şeyleri ele alır. Böylece Siyer-i Nebî ilmi, üzerinden zamanlar ve asırlar geçse de ruhlarda ve kalplerde ölümsüzlüğü ve saygıyı hak eden eksiksiz bir sîret (hayat hikayesi, biyografi) halini almıştır.
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014
Kelam ilmi, sadece İslam'ın vazettiği inanç esaslarının ifadesi ya da açıklanmasından ibaret değildir. Kelamı 'kelam' yapan, bizzat adının da ifade ettiği gibi, kendine has düşünme metodudur; bu metot ise, yine özgün bir diyalektiğe dayanmaktadır. Kuşkusuz metodu nedeniyle, İslam akidesini ifade etmek ya da incelemekten öte, sıklıkla spekülasyon alanına giren kelam ilminin, Selef tarafından bir ilim olarak değerlendirilmediğini görmekteyiz. Kelamın özgün diyalektik düşüncesi, hakkında konuştuğu İlahi kelama eklemlenme eğilimi taşımaktadır; zira 'bilgi'nin nazara dayandığını ileri sürmekte, rasyonel bir alan içinde düşünmeye yönelmektedir. Fakat kelamcı, bunu yaparken, diğer tüm akıl yürütmeler kadar 'insanî' olduğunu unutma eğilimi taşır. Böylece bir kelamcının kelamı, ilahi kelamı sınırlar ve kayıtlar. Felsefe ve kelam arasındaki temel farklardan biri, felsefenin, insanî bir düşünce olduğunu bilmesidir. Nitekim bu konunun altını çizen Farabi, Sokrates'in şu sözünü nakleder: "Ey kavmim! Ben, sizin bu ilahi hikmetinizin batıl bir şey olduğunu söylemiyorum. Fakat diyorum ki; ben, ondan daha iyi (ahsenehâ) de değilim; ancak ben, "insanî hikmet ile hakîm olduğumu söylüyorum".
Mesele soru, sorun, sorgulanan şey ve çözülmesi istenilen problem demektir. Evet, İslam dünyasında çok sorular ve çok sorun var. Ayrıca sorgulanan önemli acil durumlar var. Çözülme bekleyen büyük problemler var. Yüzyıl önce de böyle idi. Bir çağ geçmesine rağmen bir şey değişmemiştir. Yüzyıl önceki aydın Müslümanlar bu sorunların farkında idi. Bunların çözümü için İslam Birliği manasında İttihad-ı Muhammedî’yi kurdular. O zaman şöyle bir soru medyada yayınlanıyordu. “Acaba bu İttihad-ı Muhammedî, modern dünyaya tehlike oluşturmaz mı?” Bediüzzaman yine medya üzeriden bu soruyu şöyle cevaplıyordu: Birlik ilim ile olur. Eğer ilim varsa böyle oluşumlardan hiç zarar gelmediği gibi; çok faydaları da olur. Eğer tehlikeli olan cehalet üzere birlik ise, o zaten mümkün değildir. Böyle bir birlik asla gerçekleşemez. (Nutuk) Demek İslam dünyasının sorunu, İslamın kendisi ve İslamî devletlerin kurulması veya İslam Birliğinin gerçekleşmesi değildir. İslamın sorunu çok küçük, mahiyeti sıfır küçük ama önemli bir noktada gizlidir. Evet, İslam Âlemi bu küçük virüsten dolayı din ve ideoloji konusunda dilini ve gücünü kaybetmiş dilsiz ve halsiz bir insana benziyor. Ben her şeyi bırakıp yıllarca bu sorunu düşündüm. Biz Müslümanların özellikle yazarçizer ve ilahiyatçıların sağlıklı ve çağa hitap edebilecek olması için ne gerekir, diye çalıştım. Üç noktada bunun nedenini buldum. Müslüman âlim; üç şeyde zirve olmalı. Yoksa o mesleği bugün için ifa etmemeli.. a) İyi derecede dile hakim olmalı; özellikle Arapçaya.. b) Tıp amfisinde dersleri anlayabilecek kadar fizik, kimya ve biyolojiye hâkim olmalı. c) Özgür düşünce manasında içtihad ruhuna sahip olmalı.
Mahiyetleri farklı olsa da, iman ve bilginin ortak alan ve özellikleri vardır. Bu nedenle birbirlerinden etkilenmekte, çoğu kere ayrılmaz bir birlikteliğe sahip olmaktadırlar. Bu bakımdan birer insan eylemi olan iman ve bilgi, birbirini besleyen iki kaynak konumundadır. Zira çoğu kere insan inanmak için bilgiye, bilgiye ulaşmak için de imana ihtiyaç duyar. Çünkü hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bir şeye inanmamız söz konusu olmadığı gibi, henüz bir ön kabul aşamasına gelmemiş bir problemi araştırıp bilgilenme ihtiyacı içinde olmak da söz konusu değildir. Öte yandan iman gerçeği olmaktan çıkmış ve bilgisel gerçekler haline gelmiş bilgilerimizi genel imana dayalı bilgi üstü prensiplere bağlamamızda yine inanç prensiplerinin önemli bir rol oynadığını görmekteyiz.
Gerçekten, kâmil ve halis bir İslami yaşam, beşer hayatının bütün yönlerini ihata eden, sağlam bir tevhid inancı olmadıkça mümkün değildir. İnsan hayatının ferdi ve ictimai yönlerini kapsayan insanın kendisinin ve elinde bulunan her şeyin öncelikle Allah'ın mülkü olduğu ve gerçek sahibinin Allah olduğunu tasdik eden bir tevhid inancını ikrar etmelidir. Sahip olduğu her şeyin ve bütün âlemin yegane sahibinin Allah olduğuna, yüce yaratıcının tek ma'bud olduğuna, emir ve yasaklamanın sadece Allah'a ait olduğuna, Allah'a itaatten yüz çevirmenin, hidayetine ihtiyaç duymamanın veyahut Allah'a zatında, sıfatlarında ve tasarrufunda ortak koşmanın hangi şekil ve renkte zuhur ederse etsin dalalet ve küfür olduğuna bütün kalbiyle inanmalıdır. İman esasları kökleşip kemale erdikten sonra yeryüzündeki gerçek yerine oturursa İslami ahlakın ikinci merdiveni olan İslam binasını o temellere oturtmak mümkündür. İslam imanın amel şeklinde zuhurundan başka bir şey değildir. İmanın İslam ile alakası tohumun ağaç ile olan alakasına benzer. Ağaçta yetişen her şey, tohumda bulunan özelliklere bağlıdır. Toprağa tohum atmadan bir bitkinin yetişip dallanması veya verimli bir toprağa atılan tohumun bitmemesi insanın aklından bile geçmez. İşte iman ile İslam arasındaki ilişki budur. İmanın bulunduğu yerde insanın fiili hayatında o imanın görünümü olan ahlak, muamele, insanlarla olan diğer ilişkilerin fiili olarak zuhuru kesindir. Eğer herhangi bir hususta gayri İslami bir şey zuhur ederse o noktada ferdin imanı ya yoktur veya çok zayıftır. Eğer hayatı tamamen gayri İslami bir şekilde sürüyorsa bilmemiz gerekir ki o kalb imandan sıyrılmıştır. Yahut iman, semeresini veremeyecek kadar kuraktır, verimsizdir.
Eskiyeni
İlahî irade meselesi Allah-âlem ilişkisi bağlamında üzerinde en çok tartışılan konulardan biridir. Bu problem kelâm ve felsefe geleneğinde iradenin ilim ve kudret gibi zatî sıfatlarla ilişkisi, iradenin ezelîliği sorunu, irade-murad birlikteliği ve yaratmadaki rolü gibi çeşitli alt problemleri de içine alan geniş bir çerçevede tartışılmıştır. Bu araştırmada evrenin yoktan yaratıldığını savunan ve Allah’a irade sıfatı nispet eden kelâmcılar ile âlemin Allah’ın zâtından taşarak meydana geldiğini düşünen Fârâbî ve İbn Sînâ gibi Meşşâî filozoflarının ilahî iradeye yükledikleri anlam mukayeseli olarak ele alınmakta ve felsefecilerin irade anlayışının kelâmcıların çoğunluğunun tasavvurundan farklı olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda sudûr nazariyesini savunmamakla birlikte kelâmcıların irade konusundaki yaklaşımlarını eleştirmesi sebebiyle İbn Rüşd’ün görüşlerine de yer verilmektedir.Konuya Antik Yunan düşüncesinin evrenin öncesizliği ve birden ancak birin çıkması gibi genel kabull...
Ýslâm düþünce geleneðinde ilim kavramýna ve ilimler tasnifine iliþkin deðerlendirmelerde genellikle naklî/þer'î-aklî/vaz'î, dinî-aklî, Arabî-Acemî þeklinde ikili bir ilim sýnýflandýrmasý yaygýn kabul görmektedir. Birincisi tefsir, hadis, fýkýh, kelâm gibi Ýslâmî/þer'î ilimler adý verilen disiplinleri kapsarken ikincisi ise genellikle antik felsefe mirasý çerçevesinde yer alan metafizik, fizik, mantýk ve matematik gibi bilimleri kapsamaktadýr. Buna karþýlýk ilimler tarihinde Aristo'nun felsefe temelli bilim tasnifi, ilk tasnif olarak kaydedilmiþtir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2005
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2016
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2023
Osmanlı Tefsir Geleneğinde İstiârenin Etki Alanı -Âlûsî Tefsiri Örneği-, 2019
Din ve Felsefe Araştırmalar, 2022
DİN KURUMU: TANIMI, KAYNAĞI VE DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE TARTIŞMALAR, 2022
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019
Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2016
Journal of International Social Research, 2016
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi (TALİD), 2016
Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Hakemli Dergisi, 2019
FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi