Papers by Eylül Tuğçe Alnıaçık

Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2022
Öz: Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkla... more Öz: Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkların nasıl ele alınabileceğine dair önemli soru ve sorunlar öne çıkmaya başlamıştır. İnsanı muhtelif özellikleri ile ayrıcalıklı bir pozisyona yerleştirip, diğer varlıkları insana nispetle değerlendirmek kapsamlı ve derinlemesine analizlerin ihtimalini düşürürken, (var) oluşlar arasındaki farklılıkları da göz ardı eder. Bu bağlamda dikkat çeken öncelikli hususlardan biri insandan farklı olan canlılar dünyasına dair tasavvur ve tefekkürde kopukluklar ve süreksizlikler olmayan bir zemin tesis edebilmektir. Geçtiğimiz on yıllarda (Türkçe yazın da dâhil) karşımıza yeniden çıkmaya başlayan biyolog Jakob von Uexküll'ün canlıları kendi öznel koşulları dolayımıyla yarattıkları anlam, etkileşim ve birliktelik ile değerlendiren çalışmaları söz konusu ihtiyaçlara teorik ve kavramsal çerçevede karşılık verebilir. Bu çalışmada Uexküll'ün umwelt (ortam, çevre, çevreleyen dünya) kavramı etrafında şekillendirdiği yaklaşımına, kavramları kullanım biçim ve yerlerine yer verilmiş, daha açıklayıcı olması amacıyla Gilles Deleuze ve Felix Guattari'nin Uexküll'e dair yorum ve temaslarına değinilmiştir. Ayrıca Deleuze ve Guattari'nin etolojiyi yeni bir tür etik olarak yorumlamaları, Uexküll'ün etolojiyi mümkün kılan isimlerden biri olarak anılması ile paralel olarak ayrı bir katman daha eklemektedir. Bu bağlamda çalışmanın öncelikli amacı canlıların farklılıklarını gözeterek, bu farkları herhangi bir normatif veçheye büründürmeyen yaklaşım edinebilmektir. Bu sayede insanın diğer canlılar ile birlikteliğine dair yöntemsel tutarsızlık veya süreksizliklerin önüne geçilebilir.

Kaygı. Bursa Uludağ Üniversitesi fen-edebiyat fakültesi felsefe dergisi, Feb 17, 2022
Öz: Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkla... more Öz: Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkların nasıl ele alınabileceğine dair önemli soru ve sorunlar öne çıkmaya başlamıştır. İnsanı muhtelif özellikleri ile ayrıcalıklı bir pozisyona yerleştirip, diğer varlıkları insana nispetle değerlendirmek kapsamlı ve derinlemesine analizlerin ihtimalini düşürürken, (var) oluşlar arasındaki farklılıkları da göz ardı eder. Bu bağlamda dikkat çeken öncelikli hususlardan biri insandan farklı olan canlılar dünyasına dair tasavvur ve tefekkürde kopukluklar ve süreksizlikler olmayan bir zemin tesis edebilmektir. Geçtiğimiz on yıllarda (Türkçe yazın da dâhil) karşımıza yeniden çıkmaya başlayan biyolog Jakob von Uexküll'ün canlıları kendi öznel koşulları dolayımıyla yarattıkları anlam, etkileşim ve birliktelik ile değerlendiren çalışmaları söz konusu ihtiyaçlara teorik ve kavramsal çerçevede karşılık verebilir. Bu çalışmada Uexküll'ün umwelt (ortam, çevre, çevreleyen dünya) kavramı etrafında şekillendirdiği yaklaşımına, kavramları kullanım biçim ve yerlerine yer verilmiş, daha açıklayıcı olması amacıyla Gilles Deleuze ve Felix Guattari'nin Uexküll'e dair yorum ve temaslarına değinilmiştir. Ayrıca Deleuze ve Guattari'nin etolojiyi yeni bir tür etik olarak yorumlamaları, Uexküll'ün etolojiyi mümkün kılan isimlerden biri olarak anılması ile paralel olarak ayrı bir katman daha eklemektedir. Bu bağlamda çalışmanın öncelikli amacı canlıların farklılıklarını gözeterek, bu farkları herhangi bir normatif veçheye büründürmeyen yaklaşım edinebilmektir. Bu sayede insanın diğer canlılar ile birlikteliğine dair yöntemsel tutarsızlık veya süreksizliklerin önüne geçilebilir.

REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
İnsan olmayan varlıkların tarihsel anlatılar içinde kendine yer bulmasına sık rastlanmasa da mevc... more İnsan olmayan varlıkların tarihsel anlatılar içinde kendine yer bulmasına sık rastlanmasa da mevcut tertibatlarda izleri takip edilebilir. Zira insan olmayan varlıklar da benzer şiddet, ihtimam veya güç ilişkilerine tabidirler. Bu çalışmada Alman İmparatorluğu döneminde kedilerle kurulan ilişki üzerinden kamusal alanlarda hangi canlıların yaşayabildiğine dair zor sorunun peşine düşülmektedir. Hayvan koruma literatürü ve pratiklerinin gelişme aşamasına denk gelen söz konusu dönemde evcil hayvanlara gösterilen eşzamanlı, ancak farklı ölçülerdeki şiddet ve ihtimam, yaşamlarının kamusal alanlardan sürülmesiyle neticelenmiştir. Bu çerçevede Geheimes Staatsarchiv Preußischer Kulturbesitz: GStA PK'da (Prusya Kültürel Miras Vakfı Gizli Devlet Arşivleri) yürütülen arşiv çalışması sonucu ulaşılan kedilerin sokaklardan toplatılmaları ve öldürülmeleri süreci biyo-, nekropolitik tertibatlar, çevre koruma diskuru ve "Büyük Kapatılma" bağlamlarında analiz edilmektedir.

Biosemiotics, 2023
In this article, in an attempt to analyze the crisis caused by the images of imported plastic was... more In this article, in an attempt to analyze the crisis caused by the images of imported plastic waste, we consider the relationship between waste and its meaning in the case of geographical dislocation and de- and re-contextualization processes. Our analysis is guided by two recent concepts: The Wasteocene and semiocide. While the Wasteocene clarifies the signifying mechanisms of this period, semiocide allows us to understand which signs, under what conditions, are rendered invisible or disregardable. In coining the concept of semiocide, Ivar Puura emphasized two key features of the phenomenon. Following this distinction, which is based on (un)intentionality, semiocide refers either to a fully conscious, perhaps even hostile, attempt to destroy a semiotic configuration, or to a completely nonconscious, unaware process in which the unawareness itself is the source of the destruction. Although a more cultural approach dominates in Puura’s assertion of the concept, the concept is applicable to human classification, interpretation and transformation of nature (Maran, 2013; Tønnessen et al., 2015). Focusing on the case of Adana as a recent example of a global waste crisis, our aim is to provide a (bio)semiotic framework for assessing how and under what conditions plastic materials become arbiters of environmental and political crises. With heaps of plastic garbage with foreign names on them, the discourse of recycling, restricted media coverage, public indignation, the struggles of environmentalist organizations, and the encounter of different spatio-temporalities, our study aims to convey an impoverished narrative of a city in the south of Türkiye.

Kaygı. Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2022
Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkların ... more Son dönemlerde sosyal bilimlerde insandışı varlıklara yönelik ilginin artması ile bu varlıkların nasıl ele alınabileceğine dair önemli soru ve sorunlar öne çıkmaya başlamıştır. İnsanı muhtelif özellikleri ile ayrıcalıklı bir pozisyona yerleştirip, diğer varlıkları insana nispetle değerlendirmek kapsamlı ve derinlemesine analizlerin ihtimalini düşürürken, (var) oluşlar arasındaki farklılıkları da göz ardı eder. Bu bağlamda dikkat çeken öncelikli hususlardan biri insandan farklı olan canlılar dünyasına dair tasavvur ve tefekkürde kopukluklar ve süreksizlikler olmayan bir zemin tesis edebilmektir. Geçtiğimiz on yıllarda (Türkçe yazın da dâhil) karşımıza yeniden çıkmaya başlayan biyolog Jakob von Uexküll’ün canlıları kendi öznel koşulları dolayımıyla yarattıkları anlam, etkileşim ve birliktelik ile değerlendiren çalışmaları söz konusu ihtiyaçlara teorik ve kavramsal çerçevede karşılık verebilir. Bu çalışmada Uexküll’ün umwelt (ortam, çevre, çevreleyen dünya) kavramı etrafında şekillendirdiği yaklaşımına, kavramları kullanım biçim ve yerlerine yer verilmiş, daha açıklayıcı olması amacıyla Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin Uexküll’e dair yorum ve temaslarına değinilmiştir. Ayrıca Deleuze ve Guattari’nin etolojiyi yeni bir tür etik olarak yorumlamaları, Uexküll’ün etolojiyi mümkün kılan isimlerden biri olarak anılması ile paralel olarak ayrı bir katman daha eklemektedir. Bu bağlamda çalışmanın öncelikli amacı canlıların farklılıklarını gözeterek, bu farkları herhangi bir normatif veçheye büründürmeyen yaklaşım edinebilmektir. Bu sayede insanın diğer canlılar ile birlikteliğine dair yöntemsel tutarsızlık veya süreksizliklerin önüne geçilebilir.

Akademia Doğa ve İnsan Bilimleri Dergisi, 2021
Sosyoloji, kuruluşu, sınırları, çalışma araçları, kavramsallaştırmaları ile insanmerkezci bir dis... more Sosyoloji, kuruluşu, sınırları, çalışma araçları, kavramsallaştırmaları ile insanmerkezci bir disiplindir. Bu sebeple insandışı varlıkların disiplin içindeki pozisyonları ikincil, kullanıma yönelik, nesneleştirici yaklaşımların dolayımıyla tesis edilmiştir. Fakat son dönemlerde önemli teorik ve ampirik veriler eşliğinde bu yaklaşımın tereddüt ve eleştiriler ile daha sık karşılaştığını söylemek mümkündür. Bu bağlamda bu çalışmanın konusu, hayvanların sosyoloji içinde uzun bir dönem boyunca göz ardı edilmelerine sebebiyet veren etmenleri belirlemek, nesneleştirilmiş varlıklarından beslenen kısıtlayıcı tasavvura getirilen teorik alternatiflere değinmek ve bu gelişmeler doğrultusunda sosyoloji alanında hayvanların öne çıkmaya başladığı literatüre yer vermektir. Bu minvalde bu çalışmanın kapsamını belirleyen duraklardan ilki insanın dışa kapalı, bütünüyle özerk bir varlık oluşuna dair düşüncelerimizi yeniden sorgulamamız gerektiğini bize gösteren düşünsel güzergâhtır. Zira modern bilimsel disiplinlerin yerleştiği dönemin koşulları gereği, doğa-kültür ikiliği sosyoloji alanına da doğrudan aktarılmış, insanın diğer varlıklar ile ilişkisi uzun bir dönem boyunca belirli ve mühim önkabuller etrafında şekillenmiştir. Bu durumun neticesinde de toplumsal alan insan toplumlarıyla sınırlı tutulmuştur. Çalışmanın ikinci durağı ise sosyoloji alanında nispeten geç olsa da, hayvanlara yönelik ilginin artışıdır. Modern hayatın olağan akışında, her yere, oldukça çeşitli biçimlerde nüfuz eden hayvanlara yönelik çalışmalar, sosyolojinin bazı alt alanlarıyla temas eder hale gelmeye başlamıştır. Özellikle hayvanlarla ilişkimizin niceliksel olarak her alana yayılmış olsa da niteliksel anlamda çoğunlukla tahakküm ve sömürü üzerinden sürdürülmesi meselenin ayrımcılık bağlamında ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Tüm bunlarla beraber çalışmanın amaç ve kaygısı, toplumun heterojen bir varlık olarak yeniden gözden geçirilmesinin gerek etik, gerek analitik sonuçları hasebiyle önemli kazanımlar yaratma ihtimalidir.

Teorik Bakış - Dünyayı Paylaşanlar , 2022
Bruno Latour, 1989 yılını mucizevi bir yıl olarak anar. 3 Berlin Duvarı'nın yıkılışının ardından ... more Bruno Latour, 1989 yılını mucizevi bir yıl olarak anar. 3 Berlin Duvarı'nın yıkılışının ardından sona eren iki kutuplu dünyanın sömürü ve tahakkümün bertaraf edilmesiyle dengeye kavuşacağının "müjdesi", aynı yıl Paris, Amsterdam ve Londra gibi metropollerde gerçekleştirilen iklim konferanslarıyla sekteye uğrar. 4 Bugün artık oldukça alışkın hale geldiğimiz kriz sözcüğünün iklim ve ekoloji bağlamında kullanımının ilk işaretlerine rastlanan bu konferansların temel dayanaklarından biri hiç kuşkusuz hızla gelişen, görece yeni bir bilimsel saha olan iklimbilimdir. İklim değişikliğine yönelik modern çalışmaların başlangıcı, yeryüzünün buzullarla kaplı olduğunun keşfedildiği 19. yüzyıla uzanır. Gezegenin sıcaklığının matematiksel bir formülasyonla hesaplanabileceğinin 5 ve sera etkisi olarak bilinen karbondioksit ve sıcaklık arasındaki korelasyonun anlaşılmasının ve Guy Stewart Callendar'ın mevcut karbondioksit ölçümlerini kıyasla-1 Bu çalışma Eylül Tuğçe Alnıaçık'ın "Ekolojik Krizi Etik ve Ontolojik Düzlemde Değerlendirmek" başlıklı doktora tezinden üretilmiştir.
Minör, 2022
Bilgi söz konusu olduğunda dünyanın failliğini teslim etmek, dünyanın kendi bağımsız mizah anlayı... more Bilgi söz konusu olduğunda dünyanın failliğini teslim etmek, dünyanın kendi bağımsız mizah anlayışını açığa çıkarabilecek birtakım düzen bozucu imkânlar için de yer açar. Bu tür bir mizah anlayışı, hümanistlerin ve kaynak olarak dünya fikrine bağlı olan kimselerin rahatını kaçırır. Dünyayı nüktedan fail olarak görselleştirecek feministler için zengin hareket ve çağrışım imkânları sunan figürler mevcuttur. 1

Monograf, 2020
Bu çalışmanın amacı modern ontolojide ikincil pozisyona yerleştirilen nesnelerin kurucu özellikle... more Bu çalışmanın amacı modern ontolojide ikincil pozisyona yerleştirilen nesnelerin kurucu özelliklerini öne çıkararak hiyerarşik modele bir alternatif sunmaktır. Bu minvalde edebiyat dünyasının önemli eserlerinden biri olan Kumların Kadını romanı nesne odaklı bir okumayı mümkün kıldığı için tercih edilmiş ve “nesne yönelimli ontoloji” üzerinden ele alınmıştır. Kumların Kadını’nda tutsak bir adamın hikâyesine tanıklığımız bilindik anlamda özne-nesne ilişkisinin ötesine taşınarak nesnelerin hayati düzenlemelerdeki rollerine ihtimam gösterilir. Nesneden koparılmış bir özne kabulünün mevcut koşulları açıklamadaki yetersizliği, romanın protagonistinin esaretten kurtulma girişimlerinde karşısında bulduğu şeylerin kudretini idrak edemeyişiyle açığa çıkarılır. Bu makalede nesne yönelimli ontolojinin sunduğu nesne tasarısıyla söz konusu olan yetersizliğin çerçevesi çizilmiş ve nesnelerin farklı ilişkiler içinde yer alabilmelerini mümkün kılan yapılarına dikkat çekilmiştir.
Talks by Eylül Tuğçe Alnıaçık

17. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, 2023
Bu çalışmanın amacı “toplum” olarak tek hamlede kullanılagelen metodolojik tercihi faillik tartış... more Bu çalışmanın amacı “toplum” olarak tek hamlede kullanılagelen metodolojik tercihi faillik tartışmaları (Latour, 2021) üzerinden yeniden değerlendirmeye açmaktır. Sosyal bilimlerin en önemli kavram setlerinin kökeninde yer alan toplum sözcüğünün ne olduğuna dair soruşturmalarda insanmerkezciliğin hâkimiyeti dikkat çekerken, trans- ve interdisipliner
çalışmaların katkısı neticesinde bu soruşturmanın karşılaştığı açmazlar daha görünür hale gelmektedir. Toplumun unsurlarının neler/kimler olabileceği, hangi haklara, ne koşullarda sahip olduğu, hukuki düzenlemelerden, ekonomik tertibatlara, şehir düzenlemelerine dek
oldukça çeşitli ve menzili geniş bir alana yayılmaktadır ve bu haliyle etik bir meseledir. Bu çerçevede, bu çalışmada toplumun doğrudan bir unsuru sayılmayan, fakat binlerce yıldır insanla yaşam alanı paylaşan hayvanların sosyolojik konumu, faillik meselesi üzerinden ele alınacak ve son dönemlerde İstanbul’daki sokak hayvanlarının kamuoyunda yarattığı
tartışmalara karşılaştırmalı olarak yer verilecektir. İki ayrı kutupta seyreden tartışmaların bir tarafında hayvanların semiyotik varlıklarının göz ardı edilip nesneleştirildiği dikkat çekerken, diğer tarafta birlikte yaşamın simbiyotik
veçhesine yapılan vurgu öne çıkmaktadır. Kartezyen düşüncenin ruhsuz otomatlar olarak imlediği ve nesneler kategorisine dâhil ettiği hayvanların birçok insani faaliyetin parçası olduğu şüphe götürmezken, bu faaliyetlerde konumlandıkları edilgin pozisyonlar karşı karşıya bırakıldıkları olumsuz muamelelerinin de meşrulaştırıcı zemini olmaktadır. Oysa son dönemdeki eleştirel hayvan çalışmaları, biyosemiyotik, zoosemiyotik gibi alanların katkıları ile hayvanların kendilerine özgü semiyotik dünyaları, yani umweltleri (Uexküll, 1934) açığa çıkarılmakta, her canlının kendi eylem kapasitesi üzerinden, tamamen özgül nitelikleri ile, hiyerarşik olmayan bir tasavvuru zorunlu kıldığı görülmektedir. Bu bağlamda İstanbul özelinde özellikle son dönemlerde, belirli aralıklarla bazı belediyeler tarafından toplanan ve rehabilitasyon merkezlerine, barınaklara yerleştirilen köpeklerin semiyotik dünyalarının tamamen göz ardı edildiği dikkat çekmektedir. Şehir hayatının hayvanlar için uygun olmadığı, köpeklerin saldırganlık ihtimali ile insanlar için risk taşıdığı gibi öne çıkan meşrulaştırma diskurları kent sosyolojisi, ayrımcılık sosyolojisi gibi birçok alt alanın sınırını sorunsallaştırmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda tartışmanın diğer kutbunda yer alan ve hayvanların failliklerini, kendilerine has semiyotik dünyalarının varlığı üzerinden temellendiren yaklaşım uyarınca toplumun bu görünmez faillerinin karşılaştıkları muameleyi
derinlemesine analiz edebilmek için sosyolojinin metodolojik araçları da yeniden gözden geçirilmelidir.
10. Ulusal Sosyoloji Kongresi, 2023

Second International Environmental Humanities Conference: Critical Animal and Plant Studies, 2022
This paper intends to explore the opportunities of a biosemiotic approach to animal studies in an... more This paper intends to explore the opportunities of a biosemiotic approach to animal studies in an age when information and knowledge about animals are mostly produced and publicized in framed settings such as documentaries, zoos, or experimental laboratories. The umwelt conceptualization of Jakob von Uexküll, who made biosemiology possible with his studies in the early twentieth century, provides notable gains in the field of animal studies. The concept of umwelt, used as a synonym for the word “model” by Thomas A. Sebeok, refers to the speciesspecific systems of organisms that enable and shape their communication with external reality. One of the most influential contributions of this conceptualization is the acknowledgment of the difficulty of being able to show thoroughly what the repertoire of action of animals encompasses, and of necessity to pay attention since the umwelts of humans and animals differ. As human beings who think about animals and try to produce information about their world, considering that we have different perception and effect signs, sense organs, and sensitivities from them, it is noteworthy how the limited scope of our own senses shapes our knowledge about animals. In this regard, the documentary Life in Color, presented and narrated by David Attenborough, will be examined from a biosemiotic framework, and how the senses function in different umwelts through the sense of color will be discussed.
Traces of Extinction: Species Loss, Solastalgia, and Semiotics of Recovery, 2024
Hayvan Çalışmalarında İnsansonrası Yaklaşım
Descola'nın Doğa ve Kültürün Ötesinde kitabında şekillendirmiş olduğu 4 farklı ontolojik şemadan ... more Descola'nın Doğa ve Kültürün Ötesinde kitabında şekillendirmiş olduğu 4 farklı ontolojik şemadan "natüralizm"in antropolojik, felsefi ve tarihsel dönüşümü.
Drafts by Eylül Tuğçe Alnıaçık
Makale özetlerinizi 25 Ağustos 2019'a kadar [email protected] adresine gönderebilirsiniz.
Uploads
Papers by Eylül Tuğçe Alnıaçık
Talks by Eylül Tuğçe Alnıaçık
çalışmaların katkısı neticesinde bu soruşturmanın karşılaştığı açmazlar daha görünür hale gelmektedir. Toplumun unsurlarının neler/kimler olabileceği, hangi haklara, ne koşullarda sahip olduğu, hukuki düzenlemelerden, ekonomik tertibatlara, şehir düzenlemelerine dek
oldukça çeşitli ve menzili geniş bir alana yayılmaktadır ve bu haliyle etik bir meseledir. Bu çerçevede, bu çalışmada toplumun doğrudan bir unsuru sayılmayan, fakat binlerce yıldır insanla yaşam alanı paylaşan hayvanların sosyolojik konumu, faillik meselesi üzerinden ele alınacak ve son dönemlerde İstanbul’daki sokak hayvanlarının kamuoyunda yarattığı
tartışmalara karşılaştırmalı olarak yer verilecektir. İki ayrı kutupta seyreden tartışmaların bir tarafında hayvanların semiyotik varlıklarının göz ardı edilip nesneleştirildiği dikkat çekerken, diğer tarafta birlikte yaşamın simbiyotik
veçhesine yapılan vurgu öne çıkmaktadır. Kartezyen düşüncenin ruhsuz otomatlar olarak imlediği ve nesneler kategorisine dâhil ettiği hayvanların birçok insani faaliyetin parçası olduğu şüphe götürmezken, bu faaliyetlerde konumlandıkları edilgin pozisyonlar karşı karşıya bırakıldıkları olumsuz muamelelerinin de meşrulaştırıcı zemini olmaktadır. Oysa son dönemdeki eleştirel hayvan çalışmaları, biyosemiyotik, zoosemiyotik gibi alanların katkıları ile hayvanların kendilerine özgü semiyotik dünyaları, yani umweltleri (Uexküll, 1934) açığa çıkarılmakta, her canlının kendi eylem kapasitesi üzerinden, tamamen özgül nitelikleri ile, hiyerarşik olmayan bir tasavvuru zorunlu kıldığı görülmektedir. Bu bağlamda İstanbul özelinde özellikle son dönemlerde, belirli aralıklarla bazı belediyeler tarafından toplanan ve rehabilitasyon merkezlerine, barınaklara yerleştirilen köpeklerin semiyotik dünyalarının tamamen göz ardı edildiği dikkat çekmektedir. Şehir hayatının hayvanlar için uygun olmadığı, köpeklerin saldırganlık ihtimali ile insanlar için risk taşıdığı gibi öne çıkan meşrulaştırma diskurları kent sosyolojisi, ayrımcılık sosyolojisi gibi birçok alt alanın sınırını sorunsallaştırmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda tartışmanın diğer kutbunda yer alan ve hayvanların failliklerini, kendilerine has semiyotik dünyalarının varlığı üzerinden temellendiren yaklaşım uyarınca toplumun bu görünmez faillerinin karşılaştıkları muameleyi
derinlemesine analiz edebilmek için sosyolojinin metodolojik araçları da yeniden gözden geçirilmelidir.
Drafts by Eylül Tuğçe Alnıaçık
çalışmaların katkısı neticesinde bu soruşturmanın karşılaştığı açmazlar daha görünür hale gelmektedir. Toplumun unsurlarının neler/kimler olabileceği, hangi haklara, ne koşullarda sahip olduğu, hukuki düzenlemelerden, ekonomik tertibatlara, şehir düzenlemelerine dek
oldukça çeşitli ve menzili geniş bir alana yayılmaktadır ve bu haliyle etik bir meseledir. Bu çerçevede, bu çalışmada toplumun doğrudan bir unsuru sayılmayan, fakat binlerce yıldır insanla yaşam alanı paylaşan hayvanların sosyolojik konumu, faillik meselesi üzerinden ele alınacak ve son dönemlerde İstanbul’daki sokak hayvanlarının kamuoyunda yarattığı
tartışmalara karşılaştırmalı olarak yer verilecektir. İki ayrı kutupta seyreden tartışmaların bir tarafında hayvanların semiyotik varlıklarının göz ardı edilip nesneleştirildiği dikkat çekerken, diğer tarafta birlikte yaşamın simbiyotik
veçhesine yapılan vurgu öne çıkmaktadır. Kartezyen düşüncenin ruhsuz otomatlar olarak imlediği ve nesneler kategorisine dâhil ettiği hayvanların birçok insani faaliyetin parçası olduğu şüphe götürmezken, bu faaliyetlerde konumlandıkları edilgin pozisyonlar karşı karşıya bırakıldıkları olumsuz muamelelerinin de meşrulaştırıcı zemini olmaktadır. Oysa son dönemdeki eleştirel hayvan çalışmaları, biyosemiyotik, zoosemiyotik gibi alanların katkıları ile hayvanların kendilerine özgü semiyotik dünyaları, yani umweltleri (Uexküll, 1934) açığa çıkarılmakta, her canlının kendi eylem kapasitesi üzerinden, tamamen özgül nitelikleri ile, hiyerarşik olmayan bir tasavvuru zorunlu kıldığı görülmektedir. Bu bağlamda İstanbul özelinde özellikle son dönemlerde, belirli aralıklarla bazı belediyeler tarafından toplanan ve rehabilitasyon merkezlerine, barınaklara yerleştirilen köpeklerin semiyotik dünyalarının tamamen göz ardı edildiği dikkat çekmektedir. Şehir hayatının hayvanlar için uygun olmadığı, köpeklerin saldırganlık ihtimali ile insanlar için risk taşıdığı gibi öne çıkan meşrulaştırma diskurları kent sosyolojisi, ayrımcılık sosyolojisi gibi birçok alt alanın sınırını sorunsallaştırmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda tartışmanın diğer kutbunda yer alan ve hayvanların failliklerini, kendilerine has semiyotik dünyalarının varlığı üzerinden temellendiren yaklaşım uyarınca toplumun bu görünmez faillerinin karşılaştıkları muameleyi
derinlemesine analiz edebilmek için sosyolojinin metodolojik araçları da yeniden gözden geçirilmelidir.