Books by Caner Yelbaşı

Gotarên Vekolînên Çanda Kurdî, 2024
Bu çalışmada ilk olarak Kuzey Kafkasya’daki Rus Yayılmacılığına değinilecek
ardından, Çeçenlerin ... more Bu çalışmada ilk olarak Kuzey Kafkasya’daki Rus Yayılmacılığına değinilecek
ardından, Çeçenlerin Vilayat-ı Şarkiyye bölgesine iskanları ve Osmanlı yönetiminin Tanzimat politikaları bağlamında yerel aşiretleri sınırlamak üzere bu iskanı nasıl kullanmaya çalıştığı incelenecektir. Her ne kadar kâğıt üzerinde planlı bir politika işleniyormuş hissi uyansa da aslında Osmanlı devletinin izlediği bu politikanın süreç içeresinde şekillenen ve muhataplarının verdikleri tepkiye göre değişen bir yönü olduğu vurgulamak gerekir. Bu anlamda her ne kadar Osmanlı Devleti belli bir politikayı uygulamaya çalışsa, hâkimiyet alanı içerisinde otoritesini güçlendirmek ve politikalarını hayata geçirmek istese de yerel güçler ve Çarlık Rusya’sı gibi unsurların da kendi politikalarına olan etkilerini azaltamamış hatta çoğu zaman onların baskıları altında daha kısa ömürlü politikalar uygulayıp çıkış
yolu bulmaya çalışmıştır.

Edebiyat ve Milli Mücadele; Öyle Bir Harp Ki, 2024
Bu çalışmada Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle Çerkes nü-
fusun yoğun olarak yaşadı... more Bu çalışmada Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle Çerkes nü-
fusun yoğun olarak yaşadığı Güney Marmara bölgesinde gerçekleşen olay-
ları konu edinen romanlar incelemeye tabi tutulmuştur. Güney Marmara
bölgesinin imparatorluğun başkentine yakın bir mesafede olması, Yunan
işgalinin görüldüğü, Yunan ve Türk birlikleri arasında yoğun çatışmaların
yaşandığı bir bölge olması, başta Çerkesler olmak üzere ondan evvelki 50-
60 yıllık dönemde farklı bölgelerden gelen birçok farklı gruba ev sahipliği
yapması gibi nedenlerden ötürü kritik bir konumda bulunmaktaydı. Çerkes
Ethem ve Anzavur Ahmed gibi Millî Mücadele döneminin önemli aktör-
lerinin de bu bölgede doğmuş olması Güney Marmara’yı daha da önemli
bir konuma getirmiştir. Her iki ismin de gayri nizami unsurları barındıran
birliklere sahip olması, birliklerin farklı gruplar barındırmasına rağmen bü-
yük oranda Çerkeslerden oluşması, Çerkes kimliğinin ve Millî Mücadele
edebiyatında Çerkesliğin nasıl temsil edildiği ve nasıl algılandığı konularını
öne çıkarmaktadır.
Bu çalışmada doğrudan Güney Marmara bölgesinde geçen ya da öne çıkan karakterleri Çerkes Ethem ve Anzavur Ahmed gibi isimler olan dört roman İlhan Tarus’un Var Olmak, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa, Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı ve lhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı incelenmiştir

İletişim Yayınları, 2019
“Erken Cumhuriyet dönemi idarecileri için Çerkeslik hatırlanmak istenmeyen Osmanlı geçmişini, İst... more “Erken Cumhuriyet dönemi idarecileri için Çerkeslik hatırlanmak istenmeyen Osmanlı geçmişini, İstanbul ve Ankara arasındaki iç savaşı ya da ‘hain’ Çerkes Ethem’i anımsatan bir olguydu. Diğer taraftan, nüfusunun büyük bir kısmı köylerde ve kırsal bölgelerde bulunduğu için Çerkeslerin tamamen asimile edilmesi ya da Türk kimliğinin benimsetilmesi gerçekleşmedi.”
Caner Yelbaşı, Birinci Dünya Savaşı sonrasından Cumhuriyet dönemine uzanan ulusdevlet inşa sürecinde Çerkeslerin serencâmını anlatıyor. Büyük ayrışma ve kırılmalara sahne olan 1919-1920 kesitinin, bu süreçte özel bir yeri var. Padişahı ve İstanbul Hükümeti’ni destekleyen Çerkesler - ve Kuva-yı Milliye ile Ankara Hükümetine destek veren Çerkesler... Çerkes paramiliter güçleri ile Ankara hükümeti arasında işbirliği - ve rekabet… Güçlü ve saygın müttefikten hasma dönüşen Çerkes Ethem “meselesi”… Çerkes Ethem’in tasfiyesinden sonra İzmir’de Yunan işgali altındaki bölgede toplanan dar katılımlı “Çerkes Kongresi” – ve büyük Çerkes çoğunluğunun bu “ayrılıkçı” girişime kayıtsızlığı…
Kitap, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Çerkesler’le ilgili tehdit algısının uzun süre devam ettiğini anlatıyor. Bu algının oluşmasında, gerek Çerkes Ethem tecrübesinin hafızadaki izleri ve Mustafa Kemal’e karşı İttihat ve Terakki muhalefetinde bazı önde gelen Çerkeslerin yer alması; gerek Çerkeslerin itibarlı bir mevki tuttukları eski rejimin kalıntıları gibi görülmeleri, rol oynamış. Ancak zamanla, rejimin Çerkeslerle ilgili tehdit algısının ortadan kalktığı görülüyor. Dahası, özellikle devletin güvenlik aygıtında geniş bir istihdam alanı buluyorlar. Dil ve kimlik haklarıyla ilgili “meseleler” ise ancak 1950’lerden sonra kendini yavaş yavaş duyurmaya başlayacak…

I.B. TAURIS, 2019
Turkey's Circassians were exiled to the Ottoman Empire in the wake of the Russian conquest of the... more Turkey's Circassians were exiled to the Ottoman Empire in the wake of the Russian conquest of the Caucasus in 1864, resettling most notably in the Danubian provinces, Thessaly, Syria, Central Anatolia and the southern shores of the Sea of Marmara. As experienced veterans of the wars with Russia, many Circassians were recruited into the paramilitary groups of the late Ottoman Empire and later fought on both sides in the Turkish Civil War. Here, Caner Yelbasi reveals the complex and important role played by the Circassians of north-western Anatolia in the chaotic years after 1918. Because many of the key Circassian actors either sided initially with The Ottoman Government or later broke away from the 'national' movement led by Mustafa Kemal in Ankara, official Turkish historiography frequently labelled them 'traitors to the nation'. This book revises this narrative by revealing the overlapping and sometimes conflicting bonds of kinship and political loyalty that inscribed their presence in heartlands of the empire and the republic. Yelbasi shows that the Circassians played an important role in the establishment of the early republic and how the Turkification policies of the Kemalist regime in the two decades following 1918 disrupted their world. Using a wide variety of primary source material, including Ottoman and Republican archives - as well as memoirs, the press and secondary literature - this book sheds light on a minority who, unlike the Kurds or Armenians, are yet to receive scholarly attention in Turkish Studies. It will thus be a vital resource for scholars in Middle East Studies, Turkish Studies and Ottoman Studies.
Papers by Caner Yelbaşı

Archiv Orientalni, 2023
Following the Russian conquest of the North Caucasus, many Muslims from the region were exiled to... more Following the Russian conquest of the North Caucasus, many Muslims from the region were exiled to the Ottoman Empire from the 1860s onwards. They were settled in different parts of the empire from the Balkans to Anatolia to the Syria and Iraq vilayets. By following this policy, the Ottoman state ensured that many Circassians would become part of the Ottoman army, ruling elites, harems and agricultural workforce. Anzavur Ahmed's family was one of them. Although he did not graduate from military school, he participated in the army during the war in Libya (1911), the Balkan Wars (1912-1913), and the First World War (1914-1918). He was also appointed as the governor of Izmit (1920). Anzavur Ahmet is portrayed as a rebel by Turkish official historiography, but in reality, he was much more than that. He was an Ottoman Governor, and supported by Ottoman administrators such as Damad Ferid and Ali Kemal, who were against the Kuvayi Milliye because they believed that the empire would eventually emerge from the chaotic atmosphere of the post-First World War period and make an agreement with the British. This article argues that although Ahmed Anzavur has been labeled a rebel and a traitor according to the official historiography, it is difficult to use these labels given the circumstances of his time.

Middle Eastern Studies https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/00263206.2021.1998003, 2021
This article analyses the mass migration of Chechens to the Ottoman Empire between the mid-1860s ... more This article analyses the mass migration of Chechens to the Ottoman Empire between the mid-1860s and the 1900s. The Russian expansion to the North Caucasus transformed the entire region surrounding the Black Sea, including its demography, governance and politics. This expansion took place in several phases. The first resulted in a major mass migration by several North Caucasian groups, who abandoned the region in response to the increasing presence of Russian military personnel. During the second stage, the exodus of these groups accelerated because of massacres committed by the Russian military in an attempt to take complete control. Many North Caucasians were exiled to Ottoman lands, arriving en masse, either on foot, or by sailing across the Black Sea.
This article argues that the Ottoman state lacked a well-functioning settlement policy regarding the incoming North Caucasians. The Ottomans aimed to accommodate the refugees by deploying the frame of viewing them as ‘brothers in religion‘, but this resulted in a number of issues, in particular due to existing problems concerning the state's Tanzimat order, along with the collection of taxes and conflict with Bedouin tribes in the Mardin region.
This article examines this phenomenon by means of a study of the Chechens' journey to the Ottoman Empire, focusing specifically on a subgroup of Chechens, who were settled in the Mardin region. Through the use of a considerable array of archival resources, the article seeks to firstly, trace the route taken by the Chechen group to Mardin and secondly, to clarify their transformation from being considered ‘brothers in religion’ by the Ottomans to regional bandits.

KAFKASYA KÖKENLİLERİN HAFIZA MEKÂNLARI ÇALIŞTAYI, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları (WORKSHOP ON MEMORY SPACES OF THE PEOPLE OF CAUCASIAN ORIGIN), 2018
Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin bir üyesi olan ve 1913’te İttihat ve Terakki’nin gerçekleştirdiği ... more Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin bir üyesi olan ve 1913’te İttihat ve Terakki’nin gerçekleştirdiği Bab-ı Ali baskını sonrası başlatılan cadı avı neticesinde imparatorluğu terk ederek Mısır’a kaçan İbrahim Hakkı Bey, Birinci Dünya savaşı sonrasında İttihat ve Terakki’nin sahneden çekilmesi ve Hürriyet ve İtilaf’a yakın olan kadroların İstanbul’da öne çıkmaya başlamalarıyla Anadolu’ya geri gelen Hürriyet ve İtilafçılar arasındaydı. İstanbul Hükümeti’nin artık sembolik bir hale geldiği ancak Ankara Hükümeti’nin de daha güçlenme aşamasında olduğu 1920-21 yılları içerisinde İzmit valiliği yapan İbrahim Hakkı var olan siyasi boşluktan faydalanarak İzmit ve bölgesinde kendi kontrolü altında bir yönetim oluşturdu. Yaklaşık bir yıl süren valiliği boyunca bağlı olduğu Osmanlı yönetimi ile de arasının bozulması ve İzmit’in Ankara’ya bağlı olan kuvvetlerce ele geçirilmesiyle İbrahim Hakkı Bey yeni bir maceraya atılarak Batı Anadolu’da özerk bir yönetim kurmak için Yunan ve İngiliz kuvvetleriyle bağlantıya geçti ve günümüzde kimi popüler tarihçilerin fazlasıyla anlam yükledikleri “Çerkes Kongresi”nin İzmir’de toplanmasına ön ayak oldu. Ankara Hükümeti’nin savaşı kazanmasıyla birlikte İbrahim Hakkı ve kongrenin katılımcıları vatana ihanetle suçlanan 150 kişilik listeye dahil edilerek, Türkiye’ye girişleri yasaklandı ve affın çıktığı 1938 yılına kadar geri dönmelerine müsaade edilmedi. Bu makalede Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Anadolu’da var olan kaostan faydalanarak İngilizlerin yardımıyla İzmit’e vali olarak atanan İbrahim Hakkı Bey’in başına buyruk bir yönetim kurma hevesinden Çerkes kongresini toplanmasına kadar geçen dönem ele alınacaktır.

Divan Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, Cilt 23, Sayı 44, 2018/1, 2018
Şaduman Halıcı tarafından kaleme alınan kitap, Ethem’in gençlik yıllarından başlayarak Ürdün’de g... more Şaduman Halıcı tarafından kaleme alınan kitap, Ethem’in gençlik yıllarından başlayarak Ürdün’de gerçekleşen ölümüne kadar geçen yıllarını detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Bir biyografi çalışması olan kitapta Milli Mücadele dönemi ve sonrasına dair birçok konu ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir. Kitapta Ethem başına buyruk hareket eden, kendi kişisel ihtirasları için Yunanlılar ve İngilizlerle işbirliği yapmaktan çekinmeyen bir Çerkes milliyetçisi rolüne indirgenmekte, Ankara’ya isyan eden bir başıbozuk olarak tasvir edilmektedir. Kitabın bu yönüyle cumhuriyet tarihi üzerinde hakim olan, daha çok Nutuk merkezli anlatıyı temel alan tarih yazımıyla örtüştüğü söylenebilir. Ancak, Ethem’in durumu bir isyandan çok tasfiyeyi çağrıştırmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayımlanan Harb Tarihi Belgeleri Dergisi’nin Çerkes Ethem temalı sayısındaki belgelerin bir kısmından da anlaşıldığı üzere, Ethem’in isyan etmesinin ve sorunun barışçıl yollarla çözülmesinin Mustafa Kemal tarafından mecliste vurgulanmasının aksine, Ethem’in Ankara tarafından yapılan askerî bir hazırlığın sonucunda isyan etmeden tasfiye edildiği argümanı desteklenmektedir. Yazarın da bahsettiği gibi, Çerkes Ethem Türkiye’deki Çerkesleri kapsayan bir temsilci, onlar adına hareket eden biri değildir. Ancak, kitapta yapıldığı ve aşağıda daha detaylı olarak bahsedileceği gibi, Ethem’i Çerkes milliyetçiliğini temsil eden bir karakter olarak inşa etmek, pek ikna edici durmamaktadır.

Middle Eastern Studies https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/00263206.2018.1473249
After... more Middle Eastern Studies https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/00263206.2018.1473249
After the Ankara government’s victory in the Turkish-Greek War of 1919-1922, Ankara turned its attention to the punishment of those domestic groups known to oppose it. The anti-Kemalist Circassians, Çerkes Ethem and Kuşçubaşı Eşref, were of particular concern to Ankara, due to their activities against it. The Ankara government’s alarm over the activities of anti-nationalists was heightened. Therefore, to gain control of the region Ankara employed very harsh policies towards its opponents. It took the decision to exile fourteen Circassian villages in the Gönen-Manyas area to central and eastern parts of Turkey to secure the region. By using the British Foreign Office records, The Prime Ministry Ottoman and Republican Archives (BOA,BCA), Turkish Military Archive (ATASE), TİTE, Ankara University, History of Turkish Revolution Institute Archive this article argues that the tense Turkish-Greek War in Western Anatolia (1919-1922) convinced Ankara that it would be nearly impossible for it to control the region, and thus it sought extremely harsh methods to deal with the Circassians. As a result of this overreaction, and the associated collective punishment, many women, children and innocent people in the region became victims

https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/19448953.2018.1506297 Journal of Balkan and Near Eastern Studies
The civil war between the Ankara and Ottoman governments between 1920 and 1921 deepened the split... more The civil war between the Ankara and Ottoman governments between 1920 and 1921 deepened the split among bureaucrats and the military, the two parties supporting the rival governments. After attaining military power, Ankara expanded its control almost to Istanbul, arresting or coercing those statesman who had previously sided with the Ottoman government. The Governor of İzmit, Çule İbrahim Hakkı Bey, was one of these. His activities over a few short years completely altered Ankara’s policy towards the Circassians of the South Marmara region. His aim was to establish a society based on the self-determination rights espoused under Wilsonian Principles, to enable the Circassians to elevate their national aspirations. This article firstly examines the motivations of the anti-nationalist Circassians, particularly discussing the activities of Çule İbrahim Hakkı Bey. Secondly it demonstrates how the anti-nationalists established an association, sought foreign support and declared their independence from both the nationalist government of Ankara and the Ottoman government of Istanbul.
Book Review by Caner Yelbaşı

Middle Eastern Studies , 2023
Amit Bein’s contribution to the history of the early Kemalist period is a welcome addition to a p... more Amit Bein’s contribution to the history of the early Kemalist period is a welcome addition to a period still understudied in academia. The study of this period has often primarily focused on the ideologically western-oriented positioning of the Kemalist regime that the Kemalists’ relationship with the Middle East has been neglected both in Turkey and in international scholarship for many years. In that sense, Bein’s book has certainly contributed to a gap in this field. The Kemalist regime symbolized a break from the Ottoman past and towards a nationalist Turkey, but the new regime did not turn its back on the Arab world, instead it was trying to improve its relations with the Arab nation-states from the very beginning of its formation. Bein clearly and convincingly objects to the idea of the ‘disengagement’ and ‘disinterest’ of the early Turkish Republic towards the Middle East during the interwar period and demonstrates that Turkey’s
relations with the Middle East were intentionally developed, multidirectional and sophisticated (p.6). As Bein argues Turkey’s relationship with the Arab World was a necessity more than a choice (p.3). It was mostly a Cold-War perception that Turkey became European and distanced itself from the Middle East.

Osmanlı Araştırmaları (The Journal of Ottoman Studies), 2022
Although the Ottoman-tribal relations has been undermined to the "statetribe" conflict, it is a s... more Although the Ottoman-tribal relations has been undermined to the "statetribe" conflict, it is a sophisticated relation. Çiçek focuses on the Ottoman-tribal relations by shedding light on how the Ottoman governments treated, reacted, and negotiated with the Anizah and Shammar tribes. (These tribes were wide across in the vast geography from the south of Mardin and Urfa in Turkey to the large part of the today's north and central Syria and Iraq.) Çiçek's book consists of seven chapters and comprehensively covers the Ottoman state tribal relations from the beginnings of the Tanzimat to the Second Constitutional period (1840-1914). The author examines mainly the forced settlements of the tribes by the state, taxation policies of state and non-state actors, the increasing governmental control of territory and the tribes' responses to it, the Tanzimat's centralising and negotiation policies, collaboration, and partnerships of governments with the tribes from the 1870s onwards. Contrary to common belief, Çiçek emphasizes that the relations were not simply dictated by the Ottoman central rule to the tribes, rather it was mostly a negotiation process between the two parties. Çiçek has used the Ottoman, British, French and local Arabic sources, and revealed the changing natures of the policies in different times and places.
http://www.gusips.net/news/9435-cerkes-gec-donem-osmanli-isyancisi-ve-ajani-esref-beyin-hayati.html
Kafkasya Çalışmaları Sosyal Bilimler Dergisi (JOCAS), 2017
Reviews on My Works by Caner Yelbaşı
Uploads
Books by Caner Yelbaşı
ardından, Çeçenlerin Vilayat-ı Şarkiyye bölgesine iskanları ve Osmanlı yönetiminin Tanzimat politikaları bağlamında yerel aşiretleri sınırlamak üzere bu iskanı nasıl kullanmaya çalıştığı incelenecektir. Her ne kadar kâğıt üzerinde planlı bir politika işleniyormuş hissi uyansa da aslında Osmanlı devletinin izlediği bu politikanın süreç içeresinde şekillenen ve muhataplarının verdikleri tepkiye göre değişen bir yönü olduğu vurgulamak gerekir. Bu anlamda her ne kadar Osmanlı Devleti belli bir politikayı uygulamaya çalışsa, hâkimiyet alanı içerisinde otoritesini güçlendirmek ve politikalarını hayata geçirmek istese de yerel güçler ve Çarlık Rusya’sı gibi unsurların da kendi politikalarına olan etkilerini azaltamamış hatta çoğu zaman onların baskıları altında daha kısa ömürlü politikalar uygulayıp çıkış
yolu bulmaya çalışmıştır.
fusun yoğun olarak yaşadığı Güney Marmara bölgesinde gerçekleşen olay-
ları konu edinen romanlar incelemeye tabi tutulmuştur. Güney Marmara
bölgesinin imparatorluğun başkentine yakın bir mesafede olması, Yunan
işgalinin görüldüğü, Yunan ve Türk birlikleri arasında yoğun çatışmaların
yaşandığı bir bölge olması, başta Çerkesler olmak üzere ondan evvelki 50-
60 yıllık dönemde farklı bölgelerden gelen birçok farklı gruba ev sahipliği
yapması gibi nedenlerden ötürü kritik bir konumda bulunmaktaydı. Çerkes
Ethem ve Anzavur Ahmed gibi Millî Mücadele döneminin önemli aktör-
lerinin de bu bölgede doğmuş olması Güney Marmara’yı daha da önemli
bir konuma getirmiştir. Her iki ismin de gayri nizami unsurları barındıran
birliklere sahip olması, birliklerin farklı gruplar barındırmasına rağmen bü-
yük oranda Çerkeslerden oluşması, Çerkes kimliğinin ve Millî Mücadele
edebiyatında Çerkesliğin nasıl temsil edildiği ve nasıl algılandığı konularını
öne çıkarmaktadır.
Bu çalışmada doğrudan Güney Marmara bölgesinde geçen ya da öne çıkan karakterleri Çerkes Ethem ve Anzavur Ahmed gibi isimler olan dört roman İlhan Tarus’un Var Olmak, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa, Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı ve lhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı incelenmiştir
Caner Yelbaşı, Birinci Dünya Savaşı sonrasından Cumhuriyet dönemine uzanan ulusdevlet inşa sürecinde Çerkeslerin serencâmını anlatıyor. Büyük ayrışma ve kırılmalara sahne olan 1919-1920 kesitinin, bu süreçte özel bir yeri var. Padişahı ve İstanbul Hükümeti’ni destekleyen Çerkesler - ve Kuva-yı Milliye ile Ankara Hükümetine destek veren Çerkesler... Çerkes paramiliter güçleri ile Ankara hükümeti arasında işbirliği - ve rekabet… Güçlü ve saygın müttefikten hasma dönüşen Çerkes Ethem “meselesi”… Çerkes Ethem’in tasfiyesinden sonra İzmir’de Yunan işgali altındaki bölgede toplanan dar katılımlı “Çerkes Kongresi” – ve büyük Çerkes çoğunluğunun bu “ayrılıkçı” girişime kayıtsızlığı…
Kitap, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Çerkesler’le ilgili tehdit algısının uzun süre devam ettiğini anlatıyor. Bu algının oluşmasında, gerek Çerkes Ethem tecrübesinin hafızadaki izleri ve Mustafa Kemal’e karşı İttihat ve Terakki muhalefetinde bazı önde gelen Çerkeslerin yer alması; gerek Çerkeslerin itibarlı bir mevki tuttukları eski rejimin kalıntıları gibi görülmeleri, rol oynamış. Ancak zamanla, rejimin Çerkeslerle ilgili tehdit algısının ortadan kalktığı görülüyor. Dahası, özellikle devletin güvenlik aygıtında geniş bir istihdam alanı buluyorlar. Dil ve kimlik haklarıyla ilgili “meseleler” ise ancak 1950’lerden sonra kendini yavaş yavaş duyurmaya başlayacak…
Papers by Caner Yelbaşı
This article argues that the Ottoman state lacked a well-functioning settlement policy regarding the incoming North Caucasians. The Ottomans aimed to accommodate the refugees by deploying the frame of viewing them as ‘brothers in religion‘, but this resulted in a number of issues, in particular due to existing problems concerning the state's Tanzimat order, along with the collection of taxes and conflict with Bedouin tribes in the Mardin region.
This article examines this phenomenon by means of a study of the Chechens' journey to the Ottoman Empire, focusing specifically on a subgroup of Chechens, who were settled in the Mardin region. Through the use of a considerable array of archival resources, the article seeks to firstly, trace the route taken by the Chechen group to Mardin and secondly, to clarify their transformation from being considered ‘brothers in religion’ by the Ottomans to regional bandits.
After the Ankara government’s victory in the Turkish-Greek War of 1919-1922, Ankara turned its attention to the punishment of those domestic groups known to oppose it. The anti-Kemalist Circassians, Çerkes Ethem and Kuşçubaşı Eşref, were of particular concern to Ankara, due to their activities against it. The Ankara government’s alarm over the activities of anti-nationalists was heightened. Therefore, to gain control of the region Ankara employed very harsh policies towards its opponents. It took the decision to exile fourteen Circassian villages in the Gönen-Manyas area to central and eastern parts of Turkey to secure the region. By using the British Foreign Office records, The Prime Ministry Ottoman and Republican Archives (BOA,BCA), Turkish Military Archive (ATASE), TİTE, Ankara University, History of Turkish Revolution Institute Archive this article argues that the tense Turkish-Greek War in Western Anatolia (1919-1922) convinced Ankara that it would be nearly impossible for it to control the region, and thus it sought extremely harsh methods to deal with the Circassians. As a result of this overreaction, and the associated collective punishment, many women, children and innocent people in the region became victims
Book Review by Caner Yelbaşı
relations with the Middle East were intentionally developed, multidirectional and sophisticated (p.6). As Bein argues Turkey’s relationship with the Arab World was a necessity more than a choice (p.3). It was mostly a Cold-War perception that Turkey became European and distanced itself from the Middle East.
Reviews on My Works by Caner Yelbaşı
ardından, Çeçenlerin Vilayat-ı Şarkiyye bölgesine iskanları ve Osmanlı yönetiminin Tanzimat politikaları bağlamında yerel aşiretleri sınırlamak üzere bu iskanı nasıl kullanmaya çalıştığı incelenecektir. Her ne kadar kâğıt üzerinde planlı bir politika işleniyormuş hissi uyansa da aslında Osmanlı devletinin izlediği bu politikanın süreç içeresinde şekillenen ve muhataplarının verdikleri tepkiye göre değişen bir yönü olduğu vurgulamak gerekir. Bu anlamda her ne kadar Osmanlı Devleti belli bir politikayı uygulamaya çalışsa, hâkimiyet alanı içerisinde otoritesini güçlendirmek ve politikalarını hayata geçirmek istese de yerel güçler ve Çarlık Rusya’sı gibi unsurların da kendi politikalarına olan etkilerini azaltamamış hatta çoğu zaman onların baskıları altında daha kısa ömürlü politikalar uygulayıp çıkış
yolu bulmaya çalışmıştır.
fusun yoğun olarak yaşadığı Güney Marmara bölgesinde gerçekleşen olay-
ları konu edinen romanlar incelemeye tabi tutulmuştur. Güney Marmara
bölgesinin imparatorluğun başkentine yakın bir mesafede olması, Yunan
işgalinin görüldüğü, Yunan ve Türk birlikleri arasında yoğun çatışmaların
yaşandığı bir bölge olması, başta Çerkesler olmak üzere ondan evvelki 50-
60 yıllık dönemde farklı bölgelerden gelen birçok farklı gruba ev sahipliği
yapması gibi nedenlerden ötürü kritik bir konumda bulunmaktaydı. Çerkes
Ethem ve Anzavur Ahmed gibi Millî Mücadele döneminin önemli aktör-
lerinin de bu bölgede doğmuş olması Güney Marmara’yı daha da önemli
bir konuma getirmiştir. Her iki ismin de gayri nizami unsurları barındıran
birliklere sahip olması, birliklerin farklı gruplar barındırmasına rağmen bü-
yük oranda Çerkeslerden oluşması, Çerkes kimliğinin ve Millî Mücadele
edebiyatında Çerkesliğin nasıl temsil edildiği ve nasıl algılandığı konularını
öne çıkarmaktadır.
Bu çalışmada doğrudan Güney Marmara bölgesinde geçen ya da öne çıkan karakterleri Çerkes Ethem ve Anzavur Ahmed gibi isimler olan dört roman İlhan Tarus’un Var Olmak, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa, Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı ve lhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı incelenmiştir
Caner Yelbaşı, Birinci Dünya Savaşı sonrasından Cumhuriyet dönemine uzanan ulusdevlet inşa sürecinde Çerkeslerin serencâmını anlatıyor. Büyük ayrışma ve kırılmalara sahne olan 1919-1920 kesitinin, bu süreçte özel bir yeri var. Padişahı ve İstanbul Hükümeti’ni destekleyen Çerkesler - ve Kuva-yı Milliye ile Ankara Hükümetine destek veren Çerkesler... Çerkes paramiliter güçleri ile Ankara hükümeti arasında işbirliği - ve rekabet… Güçlü ve saygın müttefikten hasma dönüşen Çerkes Ethem “meselesi”… Çerkes Ethem’in tasfiyesinden sonra İzmir’de Yunan işgali altındaki bölgede toplanan dar katılımlı “Çerkes Kongresi” – ve büyük Çerkes çoğunluğunun bu “ayrılıkçı” girişime kayıtsızlığı…
Kitap, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Çerkesler’le ilgili tehdit algısının uzun süre devam ettiğini anlatıyor. Bu algının oluşmasında, gerek Çerkes Ethem tecrübesinin hafızadaki izleri ve Mustafa Kemal’e karşı İttihat ve Terakki muhalefetinde bazı önde gelen Çerkeslerin yer alması; gerek Çerkeslerin itibarlı bir mevki tuttukları eski rejimin kalıntıları gibi görülmeleri, rol oynamış. Ancak zamanla, rejimin Çerkeslerle ilgili tehdit algısının ortadan kalktığı görülüyor. Dahası, özellikle devletin güvenlik aygıtında geniş bir istihdam alanı buluyorlar. Dil ve kimlik haklarıyla ilgili “meseleler” ise ancak 1950’lerden sonra kendini yavaş yavaş duyurmaya başlayacak…
This article argues that the Ottoman state lacked a well-functioning settlement policy regarding the incoming North Caucasians. The Ottomans aimed to accommodate the refugees by deploying the frame of viewing them as ‘brothers in religion‘, but this resulted in a number of issues, in particular due to existing problems concerning the state's Tanzimat order, along with the collection of taxes and conflict with Bedouin tribes in the Mardin region.
This article examines this phenomenon by means of a study of the Chechens' journey to the Ottoman Empire, focusing specifically on a subgroup of Chechens, who were settled in the Mardin region. Through the use of a considerable array of archival resources, the article seeks to firstly, trace the route taken by the Chechen group to Mardin and secondly, to clarify their transformation from being considered ‘brothers in religion’ by the Ottomans to regional bandits.
After the Ankara government’s victory in the Turkish-Greek War of 1919-1922, Ankara turned its attention to the punishment of those domestic groups known to oppose it. The anti-Kemalist Circassians, Çerkes Ethem and Kuşçubaşı Eşref, were of particular concern to Ankara, due to their activities against it. The Ankara government’s alarm over the activities of anti-nationalists was heightened. Therefore, to gain control of the region Ankara employed very harsh policies towards its opponents. It took the decision to exile fourteen Circassian villages in the Gönen-Manyas area to central and eastern parts of Turkey to secure the region. By using the British Foreign Office records, The Prime Ministry Ottoman and Republican Archives (BOA,BCA), Turkish Military Archive (ATASE), TİTE, Ankara University, History of Turkish Revolution Institute Archive this article argues that the tense Turkish-Greek War in Western Anatolia (1919-1922) convinced Ankara that it would be nearly impossible for it to control the region, and thus it sought extremely harsh methods to deal with the Circassians. As a result of this overreaction, and the associated collective punishment, many women, children and innocent people in the region became victims
relations with the Middle East were intentionally developed, multidirectional and sophisticated (p.6). As Bein argues Turkey’s relationship with the Arab World was a necessity more than a choice (p.3). It was mostly a Cold-War perception that Turkey became European and distanced itself from the Middle East.