
Haydar Oruc
Haydar Oruc is currently a freelance Middle Eastern researcher and Palestine/Israel studies expert. Haydar does research in Middle East Studies and its scope contains; the foreign policy of Turkey towards ME, the political history of ME, Turkey-Israel relations, Israel politics, Israel-Palestine conflict, Israel foreign policymaking, and domestic politics, and NGOs. His current focusing points are; Eastern Mediterranean, energy, security, and humanitarian.
Also, Haydar is the ambassador of Crossref, and the former asst.ed./editor of TOÇD, Middle Eastern Studies, published by ORMER and ORSAM.
Supervisors: Prof.Kemal İnat
Also, Haydar is the ambassador of Crossref, and the former asst.ed./editor of TOÇD, Middle Eastern Studies, published by ORMER and ORSAM.
Supervisors: Prof.Kemal İnat
less
Related Authors
Tuğçe Ersoy-Ceylan
Izmir Katip Celebi
Ozan Dur
Istanbul 29 Mayis University
yavuz cankara
Bilecik Şeyh Edebali University
Reyyan Doğan
Galatasaray University
Adem Çakır
Independent Researcher
InterestsView All (31)
Uploads
Papers by Haydar Oruc
Ancak İsrail'in bu anlaşmaya sadece rehine takası perspektifinden yaklaşaması nedeniyle anlaşmanın ilk aşamasının bile başarıyla tamamlanabileceği belirsiz olup, ikinci ve üçüncü aşamalara şans tanıyıp tanımayacağı ise fevkalade kuşkuludur.
Ancak İsrail'in bu anlaşmaya sadece rehine takası perspektifinden yaklaşaması nedeniyle anlaşmanın ilk aşamasının bile başarıyla tamamlanabileceği belirsiz olup, ikinci ve üçüncü aşamalara şans tanıyıp tanımayacağı ise fevkalade kuşkuludur.
Devletlerin politika yapımında karar alıcıların (siyasi/askeri liderler) temel aktör olduğu ancak buna ilave olarak diğer iç ve dış aktörlerin de alınan kararlar üzerinde etkili olduğu bütün uluslararası ilişkiler teorilerinin üzerinde uzlaştığı yegane hususlardan birisidir. Özellikle iç politikayı ilgilendiren kararların alınmasında iç aktörlerin (medya, siyasi partiler, baskı grupları, istihbarat, ordu, sivil toplum örgütleri, vs..) karar alıcılar üzerinde görece etkili olduğu görülmektedir. Buna mukabil bazı iç politik kararların sonuçları itibariyle ülkelerin dış politikalarını da etkilediği ve hatta belirlediği de bilinen bir vakıadır. İsrail’de gündemi meşgül eden muhafazakâr Yahudilere askerlik muafiyeti sağlanması, barış sürecinin başlatılması, güney Lübnan’dan çekilme gibi stratejik kararların ardında toplumdan yükselen seslerin etkili olduğu görülmektedir.
İsrail-Filistin barış sürecinde, İsrail hükümetinin 1993’ten günümüze uygulamış olduğu politikalarında Yahudi İsrail vatandaşları tarafından kurulmuş ve hali hazırda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin olumlu veya olumsuz etkisini ortaya çıkarmak için; etki, kapasite ve veri erişim imkânı durumlarına göre yapılan tasnife göre belirlenen barış yanlısı B’Tselem, Peace Now ve Breaking the Silence ile barış karşıtı Yesha Konseyi, Elad Foundation ve Im’Tırtzu isimli sivil toplum örgütlerinin süreçteki rollerinin incelenmesine çalışılacaktır. Bu sayede; İsrail siyasetindeki konjonktürel değişiklikleri ve seçilen STK’ların dönemin hükümetlerine olan ideolojik yakınlıkları da hesaba katılarak, 1993 Oslo’dan günümüze İsrail’in barış politikalarındaki değişiminde bahse konu STK’ların rollerinin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir.
Kitapta Trump yönetiminin İran politikasının neleri hedeflediği, Tahran’ın Amerikan yaptırımlarına karşı nasıl bir yol izlediği, bu gerginlikten doğrudan etkilenen devletlerin tepkilerinin nasıl olduğu ve meselenin hukuksal boyutları detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.
başlayan bölge ülkeleriyle normalleşme süreci kapsamında yeni açılımlar yapılması hasebiyle gayet olumlu seyretmiştir. Körfez ülkeleriyle başlayan sürece İsrail ve Mısır’ın da eklenmesiyle Türkiye’nin son dönemde daralan diplomatik alanı yeniden genişleyerek tüm bölge sathına yayılmıştır. Yeni dönemde ilişkiler kompartımanlara ayrılarak herhangi bir ülkeyle yaşanan sorunun diğer ülke ilişkilerine zarar vermesi engellenmeye çalışılmıştır. Bu sayede yılın sonuna gelindiğinde bazı istenmeyen hadiseler vuku bulmasına rağmen İsrail ile tam olarak normalleşme mümkün olabilmiştir.
Türkiye, Filistin ve Ürdün ile yıllardan beri devam eden yakın ilişkilerini 2022’de de sürdürmüştür. Hatta İsrail’in yıl içerisinde Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlalleri ve yeni illegal Yahudi yerleşimlere onay vermesi gibi olumsuz gelişmeler sonrasında da gerek Filistin gerekse de Ürdün’e destek verilerek Tel Aviv’in bölgedeki statükoyu değiştirmeye matuf eylemleri engellenmeye çalışılmıştır. İsrail ile normalleşme konusunda atılan her adım öncesi Filistin yönetimi bilgilendirilmiş ve Filistin’e rağmen İsrail ile normalleşme olmayacağı sürekli olarak vurgulanmıştır. Bu sayede İsrail ile normalleşmede yol alınırken Filistin ve Ürdün yönetimlerinin bundan zarar görmemesi sağlanmaya çalışılmıştır.
büyük bir ivme yaşanmıştır. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı tutumu
ve İsrail’deki değişim hükümeti ile Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un da Türkiye’ye
yönelik olumlu yaklaşımı belirleyici olmuştur. Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşı,
ABD’nin Doğu Akdeniz boru hattı projesinden desteğini çekmesi ve Türkiye’nin
Körfez ülkeleriyle normalleşme adımları atması gibi konjonktürel gelişmeler de bu
süreçte pekiştirici rol oynamıştır.
-2020’de de vurgulandığı gibi- yeni Amerika Birleşik
Devletleri (ABD) yönetiminin bölgeye yönelik tutumu belirleyici olmuştur.
Zira bir önceki ABD yönetiminin tamamen İsrail’in talep ve
çıkarları doğrultusunda bölgeyi şekillendirmeye çalışması bölgedeki
diğer aktörler gibi Türkiye’nin de politikalarında görece etkili olmuştur.
Joe Biden yönetimiyle birlikte ABD her ne kadar İsrail’in güvenliğine
zarar verecek bir adım atmaktan imtina etse de bölge politikasının
belirlenmesinde Tel Aviv’i merkeze koymaktan vazgeçmiştir.
yaklaşımı ve göstermiş olduğu tepki yılın geri kalanını
etkileyecek ve şekillendirecek kadar üst perdeden olmuştur. Bu
haliyle Türkiye’nin yıl içerisinde hem İsrail hem de Filistin ile
ilişkilerini belirleyen tondaki tepkisi, sürecin diğer muhatabı olan
Ürdün’le münasebetlerini de etkilemiştir. Zira neredeyse bütün
bölge ülkeleri Trump’ın planını kördüğüm olmuş sorunu çözmeye
matuf yegane yol olarak görerek iyi niyetli bir adım olarak
tanımlasalar da, Türkiye’nin şimdiye kadarki uluslararası hukuka
dayalı ve bu haliyle de Filistinlileri destekleyen pozisyonunda bir
değişiklik olmamıştır.
ve gergin seyretmiştir. İsrail’in bu yıl da sürdürdüğü orantısız ve
hukuksuz Filistin politikaları nedeniyle Türkiye’den Cumhurbaşkanlığı
seviyesinde yöneltilen eleştirilere, İsrail tarafından da Türkiye’nin
Suriye, Kuzey Irak, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikaları
gerekçe gösterilerek karşılık verilmesi taraflar arasındaki meselelerin
çözülmesinden ziyade daha da artmasına yol açmıştır. Ayrıca her
iki ülkede de yıl içerisinde seçimler olması, tarafların kullandıkları
dilin daha da sertleşmesine yol açmıştır.
ve gergin seyretmiştir. İsrail’in bu yıl da sürdürdüğü orantısız ve
hukuksuz Filistin politikaları nedeniyle Türkiye’den Cumhurbaşkanlığı
seviyesinde yöneltilen eleştirilere, İsrail tarafından da Türkiye’nin
Suriye, Kuzey Irak, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikaları
gerekçe gösterilerek karşılık verilmesi taraflar arasındaki meselelerin
çözülmesinden ziyade daha da artmasına yol açmıştır. Ayrıca her
iki ülkede de yıl içerisinde seçimler olması, tarafların kullandıkları
dilin daha da sertleşmesine yol açmıştır
Bu sebeple çalışma genel olarak iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm İsrail’de sivil toplumun doğup gelişmesinin anlatıldığı; 1897 I. Siyonist Kongresi’nden 1967’ye kadar geçen dönem, 1967’den 1980’deki sivil toplumla ilgili düzenlemelerin yer aldığı kanunun çıkarılması arasındaki dönem ve 1980’den günümüze kadar olan dönem olmak üzere üç alt bölüme ayrılmıştır. Sivil toplumun gelişim evreleri olarak da isimlendirilebilecek bu periyodlarda, bu örgütlerin İsrail siyasetine ve dış politika yapımına etkileri açıklanmaya çalışılacaktır.
Ayrıca bu bölümün sonunda hali hazırda İsrail’de devam sivil toplum ile devlet arasındaki tartışmalara da yer verilecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Türkiye-İsrail ilişkilerinde sivil toplum örgütlerinin rolü incelenecektir.