
Harun Abacı
He was born in Istanbul / Bakırköy. He completed his primary education in Istanbul Habibler. In 1994, he graduated from Eyüp İmam Hatip High School. Between 1990 and 1997, he memorized all of Quran and learned Arabic in İstanbul Güneşli Tawhid Kur'an Course. In 1998, Sakarya University Faculty of Theology enrolled. At the end of the first year, he moved to Marmara University Faculty of Theology. He graduated in 2003. In the same year, he started his master degree in Institute of Social Sciences Institute of Basic Islamic Sciences, Tefsir Department of Marmara University. He graduated in 2006 with his dissertation titled ef A Critical Approach to the Beyzâvî and Nesafi Exegesis under the supervision of Abülaziz Hatip. In 2010, he graduated from Sakarya University, Faculty of Theology. In 2016, he completed his doctorate with the thesis named ün The Effect of Expression on the Meaning Differentiation of the Qur'an in the same University. He worked as a researcher in the Center for Islamic Studies (ISAM) Researcher between 2013-2016. Between 2010-2018, he worked as a research assistant and faculty member in the Department of Tafsir of Theology Faculty of Sakarya University. As of July 2018, he started to work at Pamukkale University, Faculty of Theology, Tefsir Department. He speaks Arabic and English. He is married and has three children.
less
Related Authors
Orhan Ençakar
Turkiye Diyanet Foundation Center for Islamic Studies (ISAM)
Betül Özdirek
Sakarya University
M. Fatih Çalışır
Istanbul University
Şahin Şimşek
Batman University
Cevdet Yakupoğlu
Kastamonu University
HASAN TELLİ
Mersin University
Oğuz Yılmaz
Afyon Kocatepe University
Yusuf Çınar
Kafkas University
SÜLEYMAN GÜR
Trabzon University
InterestsView All (29)
Uploads
Papers by Harun Abacı
700’den fazla yazma eser bulunmaktadır. Bu eserler; tefsir, tecvid, kıraat, hadis, kelam, fıkıh, nahiv, belâgat, mantık, münazara ve vaz‘iyye
gibi çeşitli İslâmî ilim dallarına ait yazılı eserlerden oluşmaktadır. Yazma eserlerin tamamı, Osmanlı Devleti’nde 1770 yılı civarında Koca Hacı
Mustafa Efendi (ö. 1226/1811) tarafından kurulan Yatağan Medresesi’ne
aittir. Ancak, 1924 yılında tevhid-i tedrisat kanununun kabulüyle birlikte medrese eğitiminin sona ermesi ve binanın zamanla harap hale gelmesi nedeniyle bu yazma eserler, 2020 yılında aynı yerde kurulan Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü’nün kütüphanesine emanet edilmiştir.
Yazma eserlerin günümüze kadar ulaşmasında ve korunmasında Akşit ailesinin büyük emeği olduğu için, bu koleksiyon “Akşitler Koleksiyonu” olarak adlandırılmıştır. İlk kataloglama çalışması, Konya’dan gelen kütüphane uzmanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu çalışma sırasında bazı eksik ve hataların tespit edilmesi üzerine, Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü hocaları tarafından bir proje kapsamında yeniden kataloglama çalışması başlatılmıştır. Bu süreçte tüm yazma eserler tek tek incelenerek daha ayrıntılı bir katalog oluşturulmuş ve önceki hatalar düzeltilmiştir. Bu çalışma, söz konusu yeniden yapılan kataloglama çalışmasına dayanmaktadır.
Yazma eserlerin tümünün incelenmesi, böyle bir çalışma kapsamında mümkün olmadığından, her bir alana ait eserler proje ekibi üyeleri
arasında paylaştırılmıştır.2 Bu paylaşım sonucunda, tarafıma tevdi edilen kıraat ve tecvid alanıyla ilgili yazma eserler bu çalışmada incelenmiştir. Akşitler Koleksiyonu’nda kıraat ve tecvid alanıyla ilgili toplam
33 yazma eser tespit edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu yazma eserler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.
Bu çalışmanın temel amacı, Osmanlı döneminde faaliyet gösteren
Yatağan Medresesi’nin kıraat ve tecvid alanındaki ilmî seviyesini ortaya koymaktır. Ayrıca, bu yazma nüshaların araştırmacılara tanıtılması ve ülkemizdeki ya da yurt dışındaki kütüphanelerde bulunan diğer
nüshalarla karşılaştırma yapılabilmesine imkân sunulması hedeflenmektedir. Böylece, bir eserin tahkikli neşrini veya ilmî incelemesini yapacak olan araştırmacılar, bu koleksiyonda yer alan nüshaları da dikkate alabileceklerdir
olup bu kolun Hindistan ve Anadolu’da, özellikle İstanbul merkezli olarak yayılmasında önemli
bir rol oynamıştır. İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farukî Serhindî ve Şeyh Muhammed Masum-ı Farukî’nin halifesi olan Murâd Buhârî, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde eserler kaleme almıştır.
İstanbul’da yoğun tasavvufî faaliyetlerde bulunmuş ve burada vefat etmiştir. Soyunun Hz. Ali’ye
dayandığı rivayet edilen Murâd Buhârî, tasavvufî düşünceye katkı sağlayan pek çok eseriyle tanınmaktadır. Bu çalışma, Muhammed Murâd Buhârî’nin Risâle fî Ta’rifi’r-Ruh adlı eserinin tahkik ve
değerlendirme çalışmasıdır. Klasik tasavvuf kaynaklarında karmaşık bir konu olarak ele alınan ruh
bu eserde cezbe bağlamında açıklanmıştır. Tasavvufta Allah’a ulaşmayı hedefleyen sûfîler, genellikle seyr ü sülûk adı verilen bir yöntem izlerler. Bu süreç, düzenli ibadet, zikir ve manevi eğitimle
aşamalı olarak ilerlemeyi gerektirir. Ancak tasavvufî yolculukta bir de cezbe hâli bulunmaktadır.
Cezbe, Allah’ın kulunu herhangi bir çaba göstermeksizin kendine çekmesi ve kalbine tecelli etmesi
durumunu ifade eder. Bu hâl, seyr ü sülûk yoluyla kat edilen mesafeyi çok daha hızlı bir şekilde
aşmayı sağlayarak kulun Hakk’a vuslatını mümkün kılar. Ancak Murâd Buhârî, bu hâlin faydalı
olabilmesi için kulun bilinçli bir farkındalık içinde bulunmasını ve ibadetlerinde istikamet üzere
hareket etmesini şart koşar. Ona göre, bilinçsiz bir şekilde yaşanan ve kişinin kendinden geçercesine içinde bulunduğu bir cezbe hâli hakikatten uzaktır. Cezbe hâlindeki kul, bu durumun farkında
olmalı ve mesuliyetlerini yerine getirmelidir. Bu yaklaşım, tasavvufî cezbe anlayışına dengeli bir
perspektif kazandırmaktadır. Daha önce üzerine herhangi bir çalışma yapılmamış olan bu eser,
tahkik çalışmasıyla gün yüzüne çıkarılmıştır. Eserde belirgin bir kaynak kullanılmamış olmakla
birlikte, Ma‘şûk-i Tûsî ve Lokmân-ı Serahsî gibi sûfîlerin isimleri zikredilmiştir. Bu şahsiyetler,
cezbe hâlini tecrübe etmiş ve bu konuda önemli deneyimlere sahip isimlerdir. Sonuç olarak, bu
çalışma ruh ve cezbe kavramlarını tasavvufî açıdan ele alarak literatüre önemli bir katkı sunmaktadır. Ayrıca, Murâd Buhârî’nin tasavvuf anlayışını ve ruh-cezbe ilişkisini daha iyi anlamak için bir
rehber niteliğindedir. Risâlenin tahkiki, gelecekte yapılacak tasavvuf araştırmalarına ışık tutmayı
ve bu alandaki bilgi birikimini zenginleştirmeyi hedeflemektedir.
şiirlerine ayrı bir önem vermiştir. Zira İmruülkays, Hz. Peygamber’in ifadesiyle şairlerin
öncüsü ve bayraktarı kabul edilmektedir. Bu çalışmada, Zemahşerî’nin el-Keşşâf adlı
tefsirinde İmruülkays’ın şiirleriyle istişhâd edilen konular tespit edilmiş ve müfessirin
şevâhid hakkındaki değerlendirmeleri ele alınmıştır. Çalışmanın amacı; Zemahşerî’nin,
İmruülkays’ın şiirlerini Kur’ân’ı anlamaya katkısı açısından kullanma biçimini ortaya
koymaktır. Ayrıca Zemahşerî, İmruülkays’ın şiirlerini kendi mezhebî düşüncesini
desteklemek için kullanmış mıdır? O, hangi dilbilimsel konulara istişhâd için söz konusu
şairin şiirlerini kullanmıştır? vb. sorulara cevap aramaktır. Çalışmada doküman analizi
yöntemiyle Zemahşerî’nin el-Keşşâf tefsirinde istişhâd edilen İmruülkays’ın şiirleri,
lügat, nahiv, şiir ve tefsir ilimlerinin birincil kaynaklarından destek alınarak tahlil
edilmiştir.
Nahiv ilmi, İslâmî ilimler arasında diğer disiplinlerle olan ilişkisi ve temel İslâm
bilimlerine kaynaklık etmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu alanda, yazdığı
eserler ve yaptığı katkılarla öne çıkan âlimler arasında Hafâcî (ö. 1069/1659) önemli
bir şahsiyettir. Hafâcî, hocalarından hadis ve fıkıh dersleri alarak icâzet almış, daha
sonra babasıyla hacca gitmiş ve Mekke ile Medine’deki edip, şair ve âlimlerle tanışarak
onlardan ders almıştır. Dil, edebiyat, belâgat ve dinî ilimlerdeki derin bilgisiyle tanınan
Hafâcî, birçok talebeye hocalık yapmıştır. Dil-edebiyat ve tefsir ilmi, onun en meşhur
olduğu alanlar olarak kabul edilmektedir. Bu alanlardaki çalışmaları, günümüzde de
değerini korumakta ve temel başvuru kaynakları arasında yer almaktadır. Bu
makalede, Hafâcî’nin Resâil-ü Şihâb Efendi adlı mecmuasında yer alan Risâle fî ma‘na’liğrâ adlı eseri incelenmiştir. Risâlenin temel kaynakları, Basra nahiv mektebinin önemli
temsilcisi Sîbeveyhi’nin (ö. 180/796) el-Kitâb adlı eseri ile Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) elMaḳāṣıdü’ş-şâfiye fî şerḥi’l-Ḫulâṣati’l-kâfiye adlı eseridir. Yapılan araştırmalarda,
risâlenin yalnızca bir nüshasının mevcut olduğu tespit edilmiştir. Hafâcî’nin bu eseri,
nahiv ilminin önemli konularından olan iğrâ ve isim-fiiller meselesine açıklık
getirmektedir. Müellif, eserin başında iğrânın sözlük ve terim anlamını verdikten sonra,
iğrânın belirli kalıplar ile yapıldığını ifade etmiş ve bu kalıpları örneklerle açıklamıştır.
Ancak dikkat çekici bir şekilde, risâlede iğrâ konusu ele alınırken ağırlıklı olarak isimfiiller meselesine odaklanılmıştır. Bu durum, iğrâ kalıplarının çoğunun isim-fiillerden
oluşmasıyla açıklanabilir. İsim-fiillerin sınıflandırılması konusu, nahivciler arasında
uzun zamandır tartışma konusu olmuştur ve Hafâcî bu tartışmalara kendi görüşleriyle
katkıda bulunmuştur. Risâlede, isim-fiillerin özellikleri, kalıpları, farklı âlimlerin bu
konudaki görüşleri ve delillendirmeleri ele alınmıştır. Bu çalışma, Hafâcî’nin ilmî
mirasına önemli bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışma iki ana bölümden
oluşmaktadır. İlk bölümde, Hafâcî’nin hayatı, hocaları, öğrencileri ve eserleri hakkında
bilgi verilmiş; risâlenin müellife aidiyeti, yazılış amacı, konusu, önemi, üslubu ve
kaynakları değerlendirilmiştir. Ayrıca yazma nüshanın özellikleri tanıtılmış ve tahkikli
neşir yöntemine dair bilgiler sunulmuştur. İkinci bölümde ise risâlenin tahkikli metni
yer almaktadır. İçerik analizinde doküman inceleme yöntemi, tahkik sürecinde ise
İSAM’ın tahkik esaslarına riâyet edilmiştir. Böylece Hafâcî’nin ilmî mirasının bir halkası
daha gün yüzüne çıkarılmıştır.
Konu ve Amaç: İbnü'n-Neccâr el-Fütûhî hakkında kaynaklarda çok az bilgi yer almaktadır.
Ayrıca onun birçok eseri henüz yazma halindedir. Onun unutulmaya yüz tutmuş ve tek
bir nüshası tespit edilen eserlerinden biri de Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-isti'âze bi'l-
besmele em lâ adlı çalışmasıdır. Bu çalışma, sadece iki varaktan meydana gelmektedir.
Ancak bu iki varak, meseleyi en özlü ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymaktadır. Risâlenin
konusu, kıraat kaynaklarında vakfve ibtidâ başlığı altında ele alınmaktadır. Çalışmanın
amacı, İbnü'n-Neccâr'ın bu özgün risâlesini akademik bir tahkik sürecinden geçirerek
bilim dünyasına kazandırmak, bu eserin kıraat ilmi içerisindeki yerini değerlendirmek ve
müellifin bu alandaki katkılarını ortaya koymaktır. Ayrıca, eserin unutulmaya yüz tutmuş
kıraat literatürüne dair günümüz araştırmalarına ışık tutacak bir kaynak olma
potansiyelini vurgulamaktır.
Yöntem: Bu çalışma, literatür taraması ve kaynak tahliline dayanmaktadır. Bu çalışmada,
İbnü'n-Neccâr el-FütûhÜnin Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-isti'âze bi'l-besmele em lâ adlı
eserinin tahkiki ve değerlendirilmesi için klasik metin tahkiki yöntemleri kullanılmıştır.
İlk olarak, risâlenin mevcut yazma nüshası incelenmiş, metnin transkripsiyonu yapılmış
ve doğru okunmasını sağlamak için metin tenkidi uygulanmıştır. Eserde geçen kavramlar
ve konular, kıraat literatüründe "vakf ve ibtidâ” bağlamında ele alınmış ve diğer klasik
kaynaklarla karşılaştırılarak metin içerisindeki görüşlerin bağlamı tespit edilmiştir.
Müellifin hayatı, ilmî birikimi ve kıraat literatüründeki yeri hakkında bilgi sağlamak
amacıyla biyografik kaynaklar ve ilgili literatür taranmıştır. Ayrıca, risâlenin içerik analizi
yapılmış, ele alınan konunun kıraat ilmi açısından önemi ortaya konulmuş ve eser
günümüz okuyucusu için anlaşılır hale getirilmiştir. Son olarak, elde edilen bulgular
değerlendirilmiş ve eserin kıraat ilmine olan katkıları tartışılmıştır.
Bulgular: Vakfve ibtidâ konusu, genel kıraat kaynaklarında ele alındığı gibi, bu alanda
yazılmış müstakil çalışmalara da konu olmuştur. Bu mesele, yalnızca istiâze ile besmele
arasındaki ilişkiyi değil, tüm âyetler arasındaki vakfve ibtidâ vecihlerini rivayetlere dayalı
olarak kapsamaktadır, Ancak, İbnü'n-Neccâr el-Fütûhfnin Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-
CONTRIBUTIONS TO TAFSIR STUDIES
Ahmed Hamdi Akseki is one of the important scientists who shaped the events of recent history.
In this article, the method of interpretation of the Qur'an in the works of a scholar who was born in
Akseki (1887) and lived in the last period of the Ottoman Empire and in the first years of the Republic
is discussed. The relationship between his views, whose interpretation is dominant in terms of
interpretation, with the idea of neo-Salafism has been tried to be understood. In the article, mainly in the
examination of Akseki's works, fiqh and theological interpretations in terms of interpretation of the
directive and the concept of the Qur'an in general are emphasized. Thus, the determination of his
understanding on the subject will shed light on the understanding of the world of thought of the scholars
in the early republic. Because he was the third president of Religious Affairs in 1947 and he expressed
the representation of religious thought shows that it is important to understand his views. In addition,
Akseki wrote refusals against intellectual attacks and publications targeting the Quran in the modern
period and played an important role in the transfer of religious thought to our country in the Islamic
world.
700’den fazla yazma eser bulunmaktadır. Bu eserler; tefsir, tecvid, kıraat, hadis, kelam, fıkıh, nahiv, belâgat, mantık, münazara ve vaz‘iyye
gibi çeşitli İslâmî ilim dallarına ait yazılı eserlerden oluşmaktadır. Yazma eserlerin tamamı, Osmanlı Devleti’nde 1770 yılı civarında Koca Hacı
Mustafa Efendi (ö. 1226/1811) tarafından kurulan Yatağan Medresesi’ne
aittir. Ancak, 1924 yılında tevhid-i tedrisat kanununun kabulüyle birlikte medrese eğitiminin sona ermesi ve binanın zamanla harap hale gelmesi nedeniyle bu yazma eserler, 2020 yılında aynı yerde kurulan Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü’nün kütüphanesine emanet edilmiştir.
Yazma eserlerin günümüze kadar ulaşmasında ve korunmasında Akşit ailesinin büyük emeği olduğu için, bu koleksiyon “Akşitler Koleksiyonu” olarak adlandırılmıştır. İlk kataloglama çalışması, Konya’dan gelen kütüphane uzmanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu çalışma sırasında bazı eksik ve hataların tespit edilmesi üzerine, Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü hocaları tarafından bir proje kapsamında yeniden kataloglama çalışması başlatılmıştır. Bu süreçte tüm yazma eserler tek tek incelenerek daha ayrıntılı bir katalog oluşturulmuş ve önceki hatalar düzeltilmiştir. Bu çalışma, söz konusu yeniden yapılan kataloglama çalışmasına dayanmaktadır.
Yazma eserlerin tümünün incelenmesi, böyle bir çalışma kapsamında mümkün olmadığından, her bir alana ait eserler proje ekibi üyeleri
arasında paylaştırılmıştır.2 Bu paylaşım sonucunda, tarafıma tevdi edilen kıraat ve tecvid alanıyla ilgili yazma eserler bu çalışmada incelenmiştir. Akşitler Koleksiyonu’nda kıraat ve tecvid alanıyla ilgili toplam
33 yazma eser tespit edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu yazma eserler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.
Bu çalışmanın temel amacı, Osmanlı döneminde faaliyet gösteren
Yatağan Medresesi’nin kıraat ve tecvid alanındaki ilmî seviyesini ortaya koymaktır. Ayrıca, bu yazma nüshaların araştırmacılara tanıtılması ve ülkemizdeki ya da yurt dışındaki kütüphanelerde bulunan diğer
nüshalarla karşılaştırma yapılabilmesine imkân sunulması hedeflenmektedir. Böylece, bir eserin tahkikli neşrini veya ilmî incelemesini yapacak olan araştırmacılar, bu koleksiyonda yer alan nüshaları da dikkate alabileceklerdir
olup bu kolun Hindistan ve Anadolu’da, özellikle İstanbul merkezli olarak yayılmasında önemli
bir rol oynamıştır. İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farukî Serhindî ve Şeyh Muhammed Masum-ı Farukî’nin halifesi olan Murâd Buhârî, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde eserler kaleme almıştır.
İstanbul’da yoğun tasavvufî faaliyetlerde bulunmuş ve burada vefat etmiştir. Soyunun Hz. Ali’ye
dayandığı rivayet edilen Murâd Buhârî, tasavvufî düşünceye katkı sağlayan pek çok eseriyle tanınmaktadır. Bu çalışma, Muhammed Murâd Buhârî’nin Risâle fî Ta’rifi’r-Ruh adlı eserinin tahkik ve
değerlendirme çalışmasıdır. Klasik tasavvuf kaynaklarında karmaşık bir konu olarak ele alınan ruh
bu eserde cezbe bağlamında açıklanmıştır. Tasavvufta Allah’a ulaşmayı hedefleyen sûfîler, genellikle seyr ü sülûk adı verilen bir yöntem izlerler. Bu süreç, düzenli ibadet, zikir ve manevi eğitimle
aşamalı olarak ilerlemeyi gerektirir. Ancak tasavvufî yolculukta bir de cezbe hâli bulunmaktadır.
Cezbe, Allah’ın kulunu herhangi bir çaba göstermeksizin kendine çekmesi ve kalbine tecelli etmesi
durumunu ifade eder. Bu hâl, seyr ü sülûk yoluyla kat edilen mesafeyi çok daha hızlı bir şekilde
aşmayı sağlayarak kulun Hakk’a vuslatını mümkün kılar. Ancak Murâd Buhârî, bu hâlin faydalı
olabilmesi için kulun bilinçli bir farkındalık içinde bulunmasını ve ibadetlerinde istikamet üzere
hareket etmesini şart koşar. Ona göre, bilinçsiz bir şekilde yaşanan ve kişinin kendinden geçercesine içinde bulunduğu bir cezbe hâli hakikatten uzaktır. Cezbe hâlindeki kul, bu durumun farkında
olmalı ve mesuliyetlerini yerine getirmelidir. Bu yaklaşım, tasavvufî cezbe anlayışına dengeli bir
perspektif kazandırmaktadır. Daha önce üzerine herhangi bir çalışma yapılmamış olan bu eser,
tahkik çalışmasıyla gün yüzüne çıkarılmıştır. Eserde belirgin bir kaynak kullanılmamış olmakla
birlikte, Ma‘şûk-i Tûsî ve Lokmân-ı Serahsî gibi sûfîlerin isimleri zikredilmiştir. Bu şahsiyetler,
cezbe hâlini tecrübe etmiş ve bu konuda önemli deneyimlere sahip isimlerdir. Sonuç olarak, bu
çalışma ruh ve cezbe kavramlarını tasavvufî açıdan ele alarak literatüre önemli bir katkı sunmaktadır. Ayrıca, Murâd Buhârî’nin tasavvuf anlayışını ve ruh-cezbe ilişkisini daha iyi anlamak için bir
rehber niteliğindedir. Risâlenin tahkiki, gelecekte yapılacak tasavvuf araştırmalarına ışık tutmayı
ve bu alandaki bilgi birikimini zenginleştirmeyi hedeflemektedir.
şiirlerine ayrı bir önem vermiştir. Zira İmruülkays, Hz. Peygamber’in ifadesiyle şairlerin
öncüsü ve bayraktarı kabul edilmektedir. Bu çalışmada, Zemahşerî’nin el-Keşşâf adlı
tefsirinde İmruülkays’ın şiirleriyle istişhâd edilen konular tespit edilmiş ve müfessirin
şevâhid hakkındaki değerlendirmeleri ele alınmıştır. Çalışmanın amacı; Zemahşerî’nin,
İmruülkays’ın şiirlerini Kur’ân’ı anlamaya katkısı açısından kullanma biçimini ortaya
koymaktır. Ayrıca Zemahşerî, İmruülkays’ın şiirlerini kendi mezhebî düşüncesini
desteklemek için kullanmış mıdır? O, hangi dilbilimsel konulara istişhâd için söz konusu
şairin şiirlerini kullanmıştır? vb. sorulara cevap aramaktır. Çalışmada doküman analizi
yöntemiyle Zemahşerî’nin el-Keşşâf tefsirinde istişhâd edilen İmruülkays’ın şiirleri,
lügat, nahiv, şiir ve tefsir ilimlerinin birincil kaynaklarından destek alınarak tahlil
edilmiştir.
Nahiv ilmi, İslâmî ilimler arasında diğer disiplinlerle olan ilişkisi ve temel İslâm
bilimlerine kaynaklık etmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu alanda, yazdığı
eserler ve yaptığı katkılarla öne çıkan âlimler arasında Hafâcî (ö. 1069/1659) önemli
bir şahsiyettir. Hafâcî, hocalarından hadis ve fıkıh dersleri alarak icâzet almış, daha
sonra babasıyla hacca gitmiş ve Mekke ile Medine’deki edip, şair ve âlimlerle tanışarak
onlardan ders almıştır. Dil, edebiyat, belâgat ve dinî ilimlerdeki derin bilgisiyle tanınan
Hafâcî, birçok talebeye hocalık yapmıştır. Dil-edebiyat ve tefsir ilmi, onun en meşhur
olduğu alanlar olarak kabul edilmektedir. Bu alanlardaki çalışmaları, günümüzde de
değerini korumakta ve temel başvuru kaynakları arasında yer almaktadır. Bu
makalede, Hafâcî’nin Resâil-ü Şihâb Efendi adlı mecmuasında yer alan Risâle fî ma‘na’liğrâ adlı eseri incelenmiştir. Risâlenin temel kaynakları, Basra nahiv mektebinin önemli
temsilcisi Sîbeveyhi’nin (ö. 180/796) el-Kitâb adlı eseri ile Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) elMaḳāṣıdü’ş-şâfiye fî şerḥi’l-Ḫulâṣati’l-kâfiye adlı eseridir. Yapılan araştırmalarda,
risâlenin yalnızca bir nüshasının mevcut olduğu tespit edilmiştir. Hafâcî’nin bu eseri,
nahiv ilminin önemli konularından olan iğrâ ve isim-fiiller meselesine açıklık
getirmektedir. Müellif, eserin başında iğrânın sözlük ve terim anlamını verdikten sonra,
iğrânın belirli kalıplar ile yapıldığını ifade etmiş ve bu kalıpları örneklerle açıklamıştır.
Ancak dikkat çekici bir şekilde, risâlede iğrâ konusu ele alınırken ağırlıklı olarak isimfiiller meselesine odaklanılmıştır. Bu durum, iğrâ kalıplarının çoğunun isim-fiillerden
oluşmasıyla açıklanabilir. İsim-fiillerin sınıflandırılması konusu, nahivciler arasında
uzun zamandır tartışma konusu olmuştur ve Hafâcî bu tartışmalara kendi görüşleriyle
katkıda bulunmuştur. Risâlede, isim-fiillerin özellikleri, kalıpları, farklı âlimlerin bu
konudaki görüşleri ve delillendirmeleri ele alınmıştır. Bu çalışma, Hafâcî’nin ilmî
mirasına önemli bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışma iki ana bölümden
oluşmaktadır. İlk bölümde, Hafâcî’nin hayatı, hocaları, öğrencileri ve eserleri hakkında
bilgi verilmiş; risâlenin müellife aidiyeti, yazılış amacı, konusu, önemi, üslubu ve
kaynakları değerlendirilmiştir. Ayrıca yazma nüshanın özellikleri tanıtılmış ve tahkikli
neşir yöntemine dair bilgiler sunulmuştur. İkinci bölümde ise risâlenin tahkikli metni
yer almaktadır. İçerik analizinde doküman inceleme yöntemi, tahkik sürecinde ise
İSAM’ın tahkik esaslarına riâyet edilmiştir. Böylece Hafâcî’nin ilmî mirasının bir halkası
daha gün yüzüne çıkarılmıştır.
Konu ve Amaç: İbnü'n-Neccâr el-Fütûhî hakkında kaynaklarda çok az bilgi yer almaktadır.
Ayrıca onun birçok eseri henüz yazma halindedir. Onun unutulmaya yüz tutmuş ve tek
bir nüshası tespit edilen eserlerinden biri de Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-isti'âze bi'l-
besmele em lâ adlı çalışmasıdır. Bu çalışma, sadece iki varaktan meydana gelmektedir.
Ancak bu iki varak, meseleyi en özlü ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymaktadır. Risâlenin
konusu, kıraat kaynaklarında vakfve ibtidâ başlığı altında ele alınmaktadır. Çalışmanın
amacı, İbnü'n-Neccâr'ın bu özgün risâlesini akademik bir tahkik sürecinden geçirerek
bilim dünyasına kazandırmak, bu eserin kıraat ilmi içerisindeki yerini değerlendirmek ve
müellifin bu alandaki katkılarını ortaya koymaktır. Ayrıca, eserin unutulmaya yüz tutmuş
kıraat literatürüne dair günümüz araştırmalarına ışık tutacak bir kaynak olma
potansiyelini vurgulamaktır.
Yöntem: Bu çalışma, literatür taraması ve kaynak tahliline dayanmaktadır. Bu çalışmada,
İbnü'n-Neccâr el-FütûhÜnin Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-isti'âze bi'l-besmele em lâ adlı
eserinin tahkiki ve değerlendirilmesi için klasik metin tahkiki yöntemleri kullanılmıştır.
İlk olarak, risâlenin mevcut yazma nüshası incelenmiş, metnin transkripsiyonu yapılmış
ve doğru okunmasını sağlamak için metin tenkidi uygulanmıştır. Eserde geçen kavramlar
ve konular, kıraat literatüründe "vakf ve ibtidâ” bağlamında ele alınmış ve diğer klasik
kaynaklarla karşılaştırılarak metin içerisindeki görüşlerin bağlamı tespit edilmiştir.
Müellifin hayatı, ilmî birikimi ve kıraat literatüründeki yeri hakkında bilgi sağlamak
amacıyla biyografik kaynaklar ve ilgili literatür taranmıştır. Ayrıca, risâlenin içerik analizi
yapılmış, ele alınan konunun kıraat ilmi açısından önemi ortaya konulmuş ve eser
günümüz okuyucusu için anlaşılır hale getirilmiştir. Son olarak, elde edilen bulgular
değerlendirilmiş ve eserin kıraat ilmine olan katkıları tartışılmıştır.
Bulgular: Vakfve ibtidâ konusu, genel kıraat kaynaklarında ele alındığı gibi, bu alanda
yazılmış müstakil çalışmalara da konu olmuştur. Bu mesele, yalnızca istiâze ile besmele
arasındaki ilişkiyi değil, tüm âyetler arasındaki vakfve ibtidâ vecihlerini rivayetlere dayalı
olarak kapsamaktadır, Ancak, İbnü'n-Neccâr el-Fütûhfnin Risâle fî hel yecûzu vaslü'l-
CONTRIBUTIONS TO TAFSIR STUDIES
Ahmed Hamdi Akseki is one of the important scientists who shaped the events of recent history.
In this article, the method of interpretation of the Qur'an in the works of a scholar who was born in
Akseki (1887) and lived in the last period of the Ottoman Empire and in the first years of the Republic
is discussed. The relationship between his views, whose interpretation is dominant in terms of
interpretation, with the idea of neo-Salafism has been tried to be understood. In the article, mainly in the
examination of Akseki's works, fiqh and theological interpretations in terms of interpretation of the
directive and the concept of the Qur'an in general are emphasized. Thus, the determination of his
understanding on the subject will shed light on the understanding of the world of thought of the scholars
in the early republic. Because he was the third president of Religious Affairs in 1947 and he expressed
the representation of religious thought shows that it is important to understand his views. In addition,
Akseki wrote refusals against intellectual attacks and publications targeting the Quran in the modern
period and played an important role in the transfer of religious thought to our country in the Islamic
world.
İlgili müfessirlerin en önemli 6 görüşüne yer verdik.
В этом исследовании мы выбрали 4 самых важных комментатора, оставивших свой след в истории.
Мы включили 6 наиболее важных мнений этих комментаторов.
In our study, we chose the 4 most important interpreters in history.
We have included the 6 most important opinions of these commentators.
Kur’ân’ın anlaşılmasında önemli bir yeri olan i‘râbü’l-Kur’ân ilmi, hem ulûmü’l-Kur’ân hem de dilbilimsel tefsir alanının alt dallarından biridir.
Bu çalışmanın giriş bölümünde Osmanlı dönemi i‘râbü’l-Kur’ân araştırmaları alanındaki güncel durum kısaca değerlendirilmektedir. Ardından çalışmanın esas içeriğini oluşturan bölümde, Osmanlı dönemi müstakil i‘râbü’l-Kur’ân çalışmalarının ana seyri tespit edilerek bir literatür haritası çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca eserlerin özgün yönleri ortaya konulup alana ne boyutta katkıda bulunduklarının tayini hedeflenmiştir.
İ‘râbü’l-Kur’ân alanında günümüze kadar farklı sistemlerde birçok eser telif edilmiştir. Dolayısıyla söz konusu literatürün, farklı tasnifler çerçevesinde ele alınması mümkündür. Bu çalışmada söz konusu eserlerin kategorik ve yapısal bir sunumu gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen altı asırlık dönem, i‘râbü’l-Kur’ân ilminin derinlik kazandığı döneme denk gelmektedir. İ‘râbü’l-Kur’ân tarihinde önemli eserlerin verildiği bu dönem, zengin içerikli eserlerin yazıldığı ve i‘râbü’l-Kur’ân ilminin derinlemesine devam ettirildiği zaman dilimidir. Yazılan eserlerin daha çok kelam ve fıkıh gibi İslamî ilimlerin tartışmalı konularının temel istidlal olarak zikredilen âyetlerin irabı üzerine yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Sarf ve Nahiv ilmiyle birlikte belagat ve mantık ilminin verileri sözü edilen eserlerde yoğun bir şekilde istihdam edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İ‘râbü’l-Kur’ân, dilbilim, tefsir, besmele, kelime-i tevhid
Abstract
I‘rab al-Qur’an, which is important on the understanding of Qur’an is a sub-branch of the Quranic sciences (ulum al-Qur’an) and linguistic exegesis.
In this study, the current situation in the i‘rab al-Qur’an of Ottoman period researches is briefly evaluated in the introduction. Then, in the section that constitutes the main content of the study, a litera-type map was sought out by determining the main course of the independent studies of the i‘rab al-Qur’an of Ottoman period researches. In addition, the original aspects of the works are put forward and it is aimed to determine what size they contribute to the space.
Many works have been copyrighted in different systems in the area of i‘rab al-Qur’an. Therefore, it is possible to consider the literature in the context of different classifications. In this study, a categorical and structural presentation of the works was realized.
The six-century period from the foundation of the Ottoman state to its collapse corresponds to the turn of the century in which the i‘rab al-Qur’an earned its depth. This period, in which important works are given in the history of i‘rab al-Qur’an, is a time period in which rich works are written and the i‘rab al-Qur’an works is continued in depth. It is noteworthy that the written works focus mostly on the i‘rab, which is mentioned as the fundamental evidences of the controversial issues of Islamic science such as kelam and fiqh. Along with Arabic morphology and Arabic syntax, rethoric and logic science were used intensively in the mentioned works.
Keywords: I‘rab al-Qur’an, linguistics, exegesis, basmala, kalimat at-tawheed
Studying the notion of i‘rab al-Qur’an in many published Quranic exegesis is almost impossible. Therefore, this thesis confines itself to the exegesis of Alusi, who is considered one of the last chain of classical scholarship and Hanafite mufti in the late Ottoman period. Rationale behind the selection of this exegesis lies in its extensive usage of linguistic analysis, especially its focus on i‘rab al-Qur’an despite being introduced as a mystical commentary in various Qur’anic studies circles. Thus, this study takes Alusi’s different views on i‘rab al-Qur’an, his commonality and differences among i‘rab related issues in his exegesis into account in great detail.
In this study, all i‘rab related-analysis in Alusi’s commentary were classified in accordance with various subjects. Alusi’s evaluations in his commentary were compared mainly with other i‘rab al-Qur’an resources such as al-Zamakhshari and Abu Hayyan’s works. Consequently, Alusi’s original evaluations and re-readings of the traditions together with some of his contributions to this topic would be seen clearly. While al-Zamakhshari was dealing with the notion of i‘rab al-Qur’an mostly in connection with rethoric and Abu Hayyan was mainly concentrating on Arabic syntax, Alusi exerted great effort to find a middle way. It is safe to assume that he was very successfull in having a good balance between these two approaches.
According to the conclusions of this study, the effects of i‘rab on the meaning of the Qur’anic text have two side phenomen. Because of this, i‘rab and the meaning are in interaction constantly with each other. However, preferring one side to other varies in accordance with different commentators. Alusi, who synthesized previous explanations of i‘rab al-Quran with a critical perspective, gives priority to the meaning of Qur’an more than i‘rab and other linguistic devices. Compared with other factors that contribute to the determination of the meaning, he considers very well-established Arabic grammar vital. It should be remembered that i‘rab is part of this very well-established grammer tradition.
Zamahsari, a mu'tezilite scholar, interpreted the Quranic verses from i'tizaliperspective in his Kassaf which is accepted as the exegesis of the mu'tezilite sect.Baydawi and Nasafi wrote down their own exegesis in order to get the exegesis ofZamahsari in which considerations regarding the characteristics of the language wasvery much appreciated, useful one by cleaning the i'tizali thoughts in it and preventingits i'tizali effects on the other sects. But many scholars recognised the exegesis ofBaydawi and Nasafi as a summary of The Zamahsari's one because of these twomufassirs (interpreters) often quoting from Zamahsari when writing down their ownexegesis. Yet to say that these exegesis are a summary of Zamahsari's one, is necessaryto say that they have same characteristics from the point of view of "foundations ofthought". However, they can be accepted as a summary because the basic thoughts,from the point of view of the language, are the same. But it is not possible to say thatthese two exegesis are summary of Zamahsari's one for the theological and Islamicjurispuridical interpretations. Since Baydawi and Nasafi had re-organized al-Kassaf toreflect their own ideas by editing it according to their own theological and jurispuridicalschools. In that point, it can be considered that the two exegesis are original ones. It isdetermined that the exegesis of both mufassirs include uncritically some i'tizalithoughts. But we can consider that the opinions reflecting i'tizali effects on Baydawiand Nasafi didn't damage their exegesis because these opinions are really rare.
Kur’ân tefsirindeki etki alanı Âlûsî çevresinde ele alınarak Osmanlı tefsir geleneğindeki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu çalışma ayrıca Osmanlı tefsir tartışmalarında istiâre anlayışının farklılıklarına ışık tutacaktır.
Bu çalışmada Âlûsî tefsiri temel kaynak olmakla birlikte Âlûsî’nin istiâre konusunda beslendiği kaynaklarla da karşılaştırmasının yapılması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca istiâre örneği çerçevesinde Cürcânî ve Zemahşerî ile başlayan Sekkâkî, Kazvinî, Bâbertî ile devam eden Seyyid Şerif Cürcânî, Taftazânî gibi âlimlerin elinde birçok ilimlerle bağlantılı bir şekilde derinleştirilen, İsferâyînî, Ebussuûd, Mahmud Antâkî ve Muhammed ed-Desûkî gibi âlimlerle gelişmesini sürdüren belagat ilminin Âlûsî’deki değişiminin izleri de söz konusu âlimlerin çalışmalarıyla mukayese edilmek suretiyle ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Bu çalışma sonucunda Osmanlı Tefsir geleneğinde istiâre teorisinin tefsire uyarlanmasında farklı bakış açılarına sahne olduğu görülmüştür. Zemahşerî muhatap ve siyak bağlamını esas alarak istiâre tespitinde bulunurken, bazen Mu‘tezile mezhebinin görüşlerini de dikkate aldığı görülmektedir. Râzî, Cürcânî ve Taftazânî gibi âlimler ise benimsedikleri farklı yaklaşımlarla âyetlerde istiâre belirlemesine gitmişlerdir. Âlûsî ise genellikle Taftazânî’nin çizgisini takip etmekle birlikte bazen selefî eğilim etkisiyle istiâre uygulamasından kaçınarak hakikî anlamdan yana tercihte bulunmuştur.
Bu çalışmada Osmanlı dönemi i‘râbü’l-Kur’ân araştırmaları alanındaki güncel durum, giriş bölümünde kısaca değerlendirilmektedir. Ardından çalışmanın esas içeriğini oluşturan bölüm-de, Osmanlı dönemi müstakil i‘râbü’l-Kur’ân çalışmalarının ana seyri tespit edilerek bir litera-tür haritası çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca eserlerin özgün yönleri ortaya konulup alana ne boyutta katkıda bulunduklarının tayini hedeflenmiştir.
İ‘râbü’l-Kur’ân alanında günümüze kadar farklı sistemlerde birçok eser telif edilmiştir. Dolayı-sıyla söz konusu literatürün, farklı tasnifler çerçevesinde ele alınması mümkündür. Bu çalış-mada söz konusu eserlerin kategorik ve yapısal bir sunumu gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen altı asırlık dönem, i‘râbü’l-Kur’ân ilminin derinlik kazandığı döneme denk gelmektedir. İ‘râbü’l-Kur’ân tarihinde önemli eserlerin verildiği bu dönem, zengin içerikli eserlerin yazıldığı ve i‘râbü’l-Kur’ân ilminin derinlemesine devam ettirildiği zaman dilimidir. Yazılan eserlerin daha çok kelam ve fıkıh gibi İslamî ilimle-rin tartışmalı konularının temel istidlal olarak zikredilen âyetlerin irabı üzerine yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Sarf ve Nahiv ilmiyle birlikte belagat ve mantık ilminin verileri sözü edilen eserlerde yoğun bir şekilde istihdam edilmiştir.
Bu çalışma için israfla ilgili âyetlerin anlaşılmasında tefsirler öncelikli kaynaklar arasında yer alacaktır. Ayrıca konuya yer veren hadis, fıkıh ve tasavvuf kaynaklarına da müracaat edilecektir. Böylece tefsirciler, hadisçiler, fıkıhçılar ve tasavvufçular tarafından giyim-kuşamda israfa dair paradigma değişimlerinin olup olmadığı anlaşılmış olacaktır.
Bu çalışma sonucunda günümüzde sanayi ve teknolojinin gelişimiyle giyim-kuşamda seri üretim ve buna paralel olarak hızlı tüketimin artmasının israf karşısındaki durumu ortaya konulacaktır. Ayrıca giyim-kuşamda lüks tutkusu, moda, gösteriş vb. israfın sebepleri, zararları ve israftan kurtulma yollarına ışık tutulacaktır.
Bu çalışma için israfla ilgili âyetlerin anlaşılmasında tefsirler öncelikli kaynaklar arasında yer alacaktır. Ayrıca konuya yer veren hadis, fıkıh ve tasavvuf kaynaklarına da müracaat edilecektir. Böylece tefsirciler, hadisçiler, fıkıhçılar ve tasavvufçular tarafından giyim-kuşamda israfa dair paradigma değişimlerinin olup olmadığı anlaşılmış olacaktır.
Bu çalışma sonucunda günümüzde sanayi ve teknolojinin gelişimiyle giyim-kuşamda seri üretim ve buna paralel olarak hızlı tüketimin artmasının israf karşısındaki durumu ortaya konulacaktır. Ayrıca giyim-kuşamda lüks tutkusu, moda, gösteriş vb. israfın sebepleri, zararları ve israftan kurtulma yollarına ışık tutulacaktır.
Yükseköğrenim hayatına her şeyden önce ilim ehli olmak niyetiyle başlayan İlâhiyat fakültesi öğrencilerinin, ilâhiyat eğitiminde alacakları tefsir ve tefsir usûlü derslerini destekleyen bir bakış açısıyla düzenlenmiştir.
---
It is the text of the LADEP Tafsir-1 seminar conducted at ISAM. It was produced in a structure that supports tafsir lectures at theology faculties.