Books by Burhanettin Tatar

Metinle İştigal: Okuma, Yorumlama, Tercüme, Anlama , 2025
Let's start with two basic questions: What is reading? What does the reader read? Actually, these... more Let's start with two basic questions: What is reading? What does the reader read? Actually, these questions do not mean much on their own. Because when we say reading, we are primarily talking about a text, the capacity and prior knowledge of the reader. More than that, we are talking about an intellectual horizon that brings both together, that is, the world. Therefore, the question “What is reading?” is not a question that can be understood on its own. In this article, respectively 1) Reading (understanding) the author, 2) Reading language, 3) Reading the historical context, 4) Reading the tradition of interpretation, 5) Reading the practical environment and rules, 6) Critical reading/comprehension, 7) Reading oneself, 8) Creative reading, 9) Reading gaps in the text. The topics are based on practical examples rather than pure theoretical explanations.
Din, İlim ve Sanatta Hermenötik, 2020
Siyasi Hermenötik Siyaset Felsefesinin Temel Sorunları, 2016
Islam Düsüncesine Giris, 2009
FELSEFI HERMENÖTIK VE YAZARIN NIYETI, 1999
Yazılı bir metnin doğru anlaşılmasının ölçütü ve standardı nedir? Örneğin bu ölçüt metnin yazılı ... more Yazılı bir metnin doğru anlaşılmasının ölçütü ve standardı nedir? Örneğin bu ölçüt metnin yazılı halinin, içerdiği önermelerin karşılık geldiği anlamların birebir bulunması mıdır? Yani metnin, önermelerden ibaret muhtevasının şifrelerinin çözülmesiylel anlamın kilidi açılır m? Yazılı metin böylesi bir şifreleme işleminden ibaretse, kuşkusuz, şifreleyen ile şifreyi açan kişinin anlam ufukları arasında birebir karşılıklılığın olması gerekiyor. Oysa böyle bir karşılılıklık varsayımına ciddi itirazlar yöneltilmiştir. Bu itirazlar; büyük ölçüde, bir metnin anlamının artık yazarın niyetine indirgenebilmekten fazla ve özerk bir belirlenime tabi olduğuna dikkat çekmişlerdir.
INTERPRETATION AND PROBLEM OF THE INTENTION OF THE AUTHOR H G GADAMER VS E D HIRSH, 1998
Book Chapter by Burhanettin Tatar
BİLGİ VE MEKÂN: ÜNİVERSİTELERDE SINIF (DERSLİK)'IN ANLAMI ÜZERİNE, 2024
Yunus’durur Benim Adım Yunus Emre: Şiiri ve Felsefesi, 2022
İslam'a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, 2006
Ahlak ve Baskası Modern Felsefe ve Islam Düsüncesinde Öteki, 2017
ALTER TEXT NEUER KONTEXT KORANHERMENEUTIK IN DER TÜRKEI HEUTE, 2006
Papers by Burhanettin Tatar

Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Eleştirel düşüncenin imkanı sorununu anlamlı kılan şey, eleştirel düşüncenin eleştirisi yani eleş... more Eleştirel düşüncenin imkanı sorununu anlamlı kılan şey, eleştirel düşüncenin eleştirisi yani eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonudur. Eleştirel düşüncenin farklı boyutlarının tarihsel süreçte nasıl mümkün hale geldiğini anlamak, onun kendisi üzerinde refleksiyona nasıl eriştiğini anlamak için elzemdir. Eleştirel düşüncenin eleştirisi, aynı zamanda -şayet varsa- onun sınırlarının belirlenmesini, en azından bu sınırların neler olduğuna dair tartışmayı beraberinde getirmektedir. Bu yazımızda eleştirel düşüncenin imkanı sorununu kısa notlarla ele alırken onun kendisi hakkında refleksiyonun tarihsel gelişimine dikkat çekeceğiz. Eleştirel düşüncenin imkanı sorununa derinliğine nüfuz etmenin yolu kozmogoni yani yaratılış mitlerinden geçer. Zira bu mitler bize varlığın bir tür boşluk veya imkan ortamında açığa çıkışını anlatırken aynı zamanda rasyonel düşüncenin imkanını da göstermektedirler. Mitik kültürlerde eleştirel düşüncenin kutsal temeline dair anlatılar meseleyi sadece sınır kavramına indirgememektedir. Zira orada asıl olan mitik nedenselliktir. Thales ile birlikte eleştirel düşünce, mitik nedensellik anlayışını bir kenara bırakmaya ve kainatı kendi içinde izah edilebilir bir gerçeklik olarak görmeye başlamıştır. Ne var ki tam bu noktada bir kısır döngü baş göstermektedir: Kozmik prensibe ulaşmak için mevcut anlatılara kuşkuyla yaklaşmalıyız; bu anlatılara yönelik kuşkuların ve eleştirel düşüncenin makul ve geçerli olması için kozmik prensipten hareket etmeliyiz.
Düşüncenin soyutlaşmaya başlaması dilin grameri ve yazının gelişimi ile paralellik arz etse de, en önemlisi kuşkunun düşüncenin kurucu bir unsuru haline gelmesidir. Kuşkunun önce mitik, sonra bilimsel düşüncelere yöneltilmesi, en sonunda eleştirel düşüncenin kendisine yönelmesine imkan aralamıştır. Bu durum en bariz şekliyle Sokrat ve sonrasında fark edilmektedir. Eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonu metafiziksel düşünce ile tarihsel düşünce geleneklerinde farklı karakterlere bürünmüştür. Metafiziksel düşünce geleneğinde eleştirel düşünce daha ziyade mantık eksenlidir. Buna karşılık Hegel ile güçlü bir ifadeye kavuşan tarihsel düşünce geleneği formal (mantıksal) düşüncenin gerisine tarihsel tecrübe veya ontolojiyi koyarak eleştirel düşünceyi ikincil bir hususa dönüştürmüştür. Bu durum aynı zamanda post-modernizm ve post-metafiziksel düşüncelerin gelişimini mümkün kılmıştır. Zira bu son yaklaşımların ortak özelliği eleştirel düşüncenin asla kendisini mümkün kılan tarihsel-dilsel tecrübe veya tarihsel ontolojinin gerisine gidemeyeceğine yani saf eleştirel düşüncenin imkansızlığına dair kanaatleridir.
Semavi dinlerin eleştirel düşüncenin gelişimine katkısı ise daha ziyade ahlaki ve eskatolojik düzlemdedir. Bu yönüyle semavi dinlerin eleştirel düşünceyi zamansallaştırdıkları açıktır. Zira eskatolojik inanç her şeyden önce geleceğe dair umuttur ve zaman bu umuda açıklığın kendisidir. Bu yüzden dini bağlamda eleştirel düşünce bu umudu mümkün kılan ve besleyen zamansal süreçten ayrıştırılamaz. Kur’an metni, eleştirel düşüncenin imkanını gösteren kevni, ontolojik ve epistemolojik bağlamda ayetler, eleştirel düşüncenin örneğini veya modelini gösteren ahlaki, aksiyolojik ve estetik ayetler ve eleştirel düşünme(me)nin sonucunu gösteren eskatolojik ayetler şeklinde üç genel kategoriye sahip görünmektedir.

Gümüşhane İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Bu makalede Eliade’ın arkaik (primitif) ontolojisini dikkate alarak, Meşşai filozofların metafizi... more Bu makalede Eliade’ın arkaik (primitif) ontolojisini dikkate alarak, Meşşai filozofların metafiziksel (güçlü) düşünce sistemleri ve Vattimo ile Caputo’nun postmetafiziksel felsefeleri içinde kutsal kitabın nasıl konumlandırıldığını belirlemeye çalışmaktayız. Bu yazının merkezinde şu sorular bulunmaktadır: İnsan gerçekliğe şu veya bu ölçüde tanıklık etmeye çalışan bir varlık mıdır? Yoksa gerçek ile gerçek olmayanı saf haliyle birbirinden ayırabilecek bir konuma yükselebilen, dolayısıyla birbirinden farklı (zıt, çatışan) gerçeklik tasavvurları arasında sınırlar çizen evrensel hakem rolünü üstlenebilir mi? Bu sorular post-modern düşünce ile klasik ve modern metafiziksel sistemlerin birbirinden ayrıştığı noktayı gösterirler. Postmodern filozoflar en fazla gerçekliğe tanık olmaya çalışabileceğimizi, metafiziksel sistemlerin ürettiği üst anlatılarının sadece tarihsel bir yorum veya perspektifin evrensel bir üst-anlatı gibi takdiminden ibaret olduğunu ileri sürerler. Klasik ve modern metafiziksel yaklaşımlar ise insan aklının evrensel hakem konumuna yükselebileceğini kabul ederler. Bu iki yaklaşımı birbirinden ayıran en temel husus ise insanın gerçekliğe doğrudan nüfuz edip edemeyeceği sorusudur. Vattimo ve Caputo insanın gerçekliğe ancak dolaylı yani yorum (kültür, gelenek, dil vs) üzerinden erişebildiğini kabul ederken, metafiziksel felsefeler insanın gerçekliğe yorum mekânını aşarak doğrudan nüfuz edebildiğini ileri sürerler

Sabah Ülkesi, 2024
Mekân, insanın ana rahminde, doğum esnasında ve sonrasında başına gelen en önemli hadiselerden bi... more Mekân, insanın ana rahminde, doğum esnasında ve sonrasında başına gelen en önemli hadiselerden biridir. İlk önce ana rahminde bize açılan boşlukta biçimlenir, daha sonra dünyada biz(iml)e açılan boşluğa (açık alan)[1] doğarız. Doğduğumuz mekân kültürel-tarihsel-dilsel bir dünya olduğu için biz aynı zamanda kültüre, tarihe ve dile doğarız. Buna göre her doğum, ana rahmi denen bir mekândan dünya denen bir başka mekâna doğru bedensel canlı varlığın yeni bir mekân olarak doğuşudur. Yeni bir mekânın tecellisi olan doğumumuz hem bizim hem de başkaları için hadisevi öneme sahiptir. Her ne kadar "hadise", karakteri itibariyle yeni olsa da, hâlâ bu "yeni", fark edilmek ve anlaşılmak için peşinen bir yorum ortamına muhtaçtır. Dolayısıyla her yeni mekân, yorum geleneği içinde açılan bir mekândır. Kuşkusuz tersi de doğrudur: Her yorum ortamı zaten yorumu mümkün kılan bir mekânın ifşası anlamına gelir. Kısacası yorum ve mekân aynı anda ortaya çıkarlar ve birbirleri sayesinde varlıklarını sürdürürler.
Uploads
Books by Burhanettin Tatar
Book Chapter by Burhanettin Tatar
Papers by Burhanettin Tatar
Düşüncenin soyutlaşmaya başlaması dilin grameri ve yazının gelişimi ile paralellik arz etse de, en önemlisi kuşkunun düşüncenin kurucu bir unsuru haline gelmesidir. Kuşkunun önce mitik, sonra bilimsel düşüncelere yöneltilmesi, en sonunda eleştirel düşüncenin kendisine yönelmesine imkan aralamıştır. Bu durum en bariz şekliyle Sokrat ve sonrasında fark edilmektedir. Eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonu metafiziksel düşünce ile tarihsel düşünce geleneklerinde farklı karakterlere bürünmüştür. Metafiziksel düşünce geleneğinde eleştirel düşünce daha ziyade mantık eksenlidir. Buna karşılık Hegel ile güçlü bir ifadeye kavuşan tarihsel düşünce geleneği formal (mantıksal) düşüncenin gerisine tarihsel tecrübe veya ontolojiyi koyarak eleştirel düşünceyi ikincil bir hususa dönüştürmüştür. Bu durum aynı zamanda post-modernizm ve post-metafiziksel düşüncelerin gelişimini mümkün kılmıştır. Zira bu son yaklaşımların ortak özelliği eleştirel düşüncenin asla kendisini mümkün kılan tarihsel-dilsel tecrübe veya tarihsel ontolojinin gerisine gidemeyeceğine yani saf eleştirel düşüncenin imkansızlığına dair kanaatleridir.
Semavi dinlerin eleştirel düşüncenin gelişimine katkısı ise daha ziyade ahlaki ve eskatolojik düzlemdedir. Bu yönüyle semavi dinlerin eleştirel düşünceyi zamansallaştırdıkları açıktır. Zira eskatolojik inanç her şeyden önce geleceğe dair umuttur ve zaman bu umuda açıklığın kendisidir. Bu yüzden dini bağlamda eleştirel düşünce bu umudu mümkün kılan ve besleyen zamansal süreçten ayrıştırılamaz. Kur’an metni, eleştirel düşüncenin imkanını gösteren kevni, ontolojik ve epistemolojik bağlamda ayetler, eleştirel düşüncenin örneğini veya modelini gösteren ahlaki, aksiyolojik ve estetik ayetler ve eleştirel düşünme(me)nin sonucunu gösteren eskatolojik ayetler şeklinde üç genel kategoriye sahip görünmektedir.
Düşüncenin soyutlaşmaya başlaması dilin grameri ve yazının gelişimi ile paralellik arz etse de, en önemlisi kuşkunun düşüncenin kurucu bir unsuru haline gelmesidir. Kuşkunun önce mitik, sonra bilimsel düşüncelere yöneltilmesi, en sonunda eleştirel düşüncenin kendisine yönelmesine imkan aralamıştır. Bu durum en bariz şekliyle Sokrat ve sonrasında fark edilmektedir. Eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonu metafiziksel düşünce ile tarihsel düşünce geleneklerinde farklı karakterlere bürünmüştür. Metafiziksel düşünce geleneğinde eleştirel düşünce daha ziyade mantık eksenlidir. Buna karşılık Hegel ile güçlü bir ifadeye kavuşan tarihsel düşünce geleneği formal (mantıksal) düşüncenin gerisine tarihsel tecrübe veya ontolojiyi koyarak eleştirel düşünceyi ikincil bir hususa dönüştürmüştür. Bu durum aynı zamanda post-modernizm ve post-metafiziksel düşüncelerin gelişimini mümkün kılmıştır. Zira bu son yaklaşımların ortak özelliği eleştirel düşüncenin asla kendisini mümkün kılan tarihsel-dilsel tecrübe veya tarihsel ontolojinin gerisine gidemeyeceğine yani saf eleştirel düşüncenin imkansızlığına dair kanaatleridir.
Semavi dinlerin eleştirel düşüncenin gelişimine katkısı ise daha ziyade ahlaki ve eskatolojik düzlemdedir. Bu yönüyle semavi dinlerin eleştirel düşünceyi zamansallaştırdıkları açıktır. Zira eskatolojik inanç her şeyden önce geleceğe dair umuttur ve zaman bu umuda açıklığın kendisidir. Bu yüzden dini bağlamda eleştirel düşünce bu umudu mümkün kılan ve besleyen zamansal süreçten ayrıştırılamaz. Kur’an metni, eleştirel düşüncenin imkanını gösteren kevni, ontolojik ve epistemolojik bağlamda ayetler, eleştirel düşüncenin örneğini veya modelini gösteren ahlaki, aksiyolojik ve estetik ayetler ve eleştirel düşünme(me)nin sonucunu gösteren eskatolojik ayetler şeklinde üç genel kategoriye sahip görünmektedir.
tecrübe geleneği; 2) Bir sözlü ve yazılı edebiyat formu olarak mevlid ya da şiir; 3) Bu
şiirin müzikal makamlar içinde nadiren besteli ve genel olarak irticalen (doğaçlama)
icrası. Bu üç temel unsur arasındaki ilişkilerin analiz edilmesi mevlid dediğimiz gele-
neğin anlaşılması için önemlidir. Mevlid geleneği derken, özel olarak Süleyman Çe-
lebi’nin Vesiletü’n-Necât adlı mesnevi formundaki kitabında topladığı şiirlerin kıraat
geleneğine atıf yapacağımızı belirtmeliyiz. Felsefi analizlerimiz söz konusu kitaptaki
şiirler ve müzik arasındaki ilişkiler üzerinde odaklanacaktır. Mevlid kıraatinde söz
(şiir)-müzik ilişkisi bazen sözün bazen müziğin daha etkinlik ve ağırlık kazandığı bir
etkileşim alanı haline gelir.
konulması ve seküler mekanlara asılması ne anlama gelmektedir? Kimi
zaman çerçeveden uzak bir şekilde sokak duvarları, metro girişleri gibi
kamuya açık mekanlarda görünür olması, onların modern hayat ile
ilişkisinde ne tür rol oynamaktadır? Klasik İslam sanatlarının geleneksel
anlatılardan/yorumlardan kısmen uzaklaşarak modern hayata ve
mekanlara dahil olmak istemesi, onların anlam dünyasını nasıl
dönüştürmektedir? Bu yazımızda yukarıdaki soruları daha iyi
kavramamıza imkan verecek şekilde, sanat eseri-çerçeve-duvar arasındaki
ilişkiye klasik İslam sanatlarına özel referansla değinmeye çalışacağız.
Yazımızda ileri süreceğimiz iddia şudur: Klasik İslam sanatları, Ortaçağda
gördüğümüz şekliyle, konumlandırıcı güç olma vasfını önemli ölçüde
yitirerek, seküler mekanlarda konumlandırılan bir şeye dönüşmektedirler.
Bu yüzden onlar her ne kadar bir yönüyle sanat eseri vasfını korusalar da,
diğer yönüyle dekorasyon (ornament) karakterine bürünmektedirler.
and sunnah, which is said
to have started in the period
of the Companions and has
gained new dimensions
today, has given birth to a
tradition of defensive discourse
and interpretation
on the axis of “the unity of
the Qur’an-sunnah” as a
historical reaction. There has
been a divergence between
the Qur’an and the sunnah at
the point of the boundaries of
the envisaged integrity, and
the integrity itself has often
remained a ‘border issue’.
In the academic studies that
we can access in the context
of this article, the concept
of integrity or the term
Qur’an-sunnah harmony/
unity which is generally
discussed on the axis of the
same question seems to us
partially problematic. This
problem arises primarily
from the focus on the question
of whether the sunnah is
a revelation or not, without
analyzing the concept of
‘integrity’ (harmony, unity)
from different perspectives.
In this article, we will first
try to make some conceptualizations
about the discourse
and interpretations that come
to the fore in the discussions,
and then we will try to touch
on the different dimensions
of the concept of ‘integrity’.
Ona göre, geleneksel vahiy anlayışı sekülerizmin kökeninde bulunan Platoncu-Aristocu metafiziksel yaklaşıma paralel şekilde vahyi ezelî bir öz veya töz gibi ele alarak vahyin oluşumunda rol oynayan tarihsel ve beşerî unsurları ezelîleştirmiş ve kutsallaştırmıştır. Surûş’a göre vahiy, geleneksel teorinin ileri sürdüğü gibi, Cebrâil adlı bir meleğin Hz. Peygamber’e ezelî ilahi kelâmı sözel olarak aktarması ve Hz. Peygamber’in onu insanlara tebliğ etmesiyle ortaya çıkmamıştır. Aksine o sufilerin müşahede ve mükâşefe dedikleri şeye benzer şekilde, Hz. Peygamber’in ilahi müdahale sonucu ortaya çıkan manevi müşahedesi ve onun olduğu gibi dile getirilmesinden ibarettir.