
Ahmet Oktan
Related Authors
Tatiana Kruvko
Russian State University for the Humanities
Shelton Waldrep
University of Southern Maine
Dale Hudson
New York University Abu Dhabi
Oleg Gurov
Moscow state institute of international relations
Magdalena Kozhevnikova
Institute of Archaeology and Ethnology Polish Academy of Sciences
Olga Volodina
Russian State University for the Humanities
Uploads
Papers by Ahmet Oktan
Мы анализируем такие фильмы, как «Призрак в доспехах» (Мамору Осии, 1995), «Призрак
в доспехах: SAC_2045- Устойчивая война» (Синдзи Арамаки, Митихито Фудзии, Кэндзи
Камияма, 2021), «Ганнм» (Хироси Фукутоми, 1993) и «Алита: Боевой ангел» (реж. Роберт
Родригес, 2019), в контексте актуальных философских дискуссий. Анализ телесности прово-
дится в двух направлениях. Во-первых, мы исследуем формы презентации модульных тел и их
социокультурные связи. В этих сюжетах эволюция тела за органические рамки превращает его
в пространство, где персонаж осознаёт свою субъектность, и оно становится инструментом,
открывающим нарциссический опыт всемогущества, физической мощи и мастерства. Вместе
с тем, иногда это приводит к отчуждению персонажей от своего тела и экзистенциальным
исканиям. Поэтому, мы также рассматриваем экзистенциальные поиски/кризисы персонажей,
возникающие в связи с модуляризацией их тел, и философские смыслы, на которые они указы-
вают. В центре рассуждений оказываются постгуманистические идеи, отличающиеся неприя-
тием картезианского антропоцентризма и разграничений понятий «машина-человек», «разум-
тело», «женщина-мужчина».
popüler kültür ürünlerine yansıyan; geleneksel ile moderni, batı kültürü ile doğuya
ait motifleri birbiriyle çatışma ve etkileşim ekseninde bir arada barındıran
melez kültür kavramını ve kültürel melezleşme olgusunu, Boyner’in 2020 yılında
yayınlanan #Maşallah Bizim Tarzımız Güzel! reklamı örnekleminde incelemektedir.
Boyner, özellikle özel günlere yönelik tematik reklamlarında kültürel değerlere
ve çeşitli alt kültürlere vurgularda bulunmaktadır. Ele alınan reklam, bu tür vurguların
en belirgin olduğu örneklerden birisi olması nedeniyle seçilmiştir. Reklam
filminin ürettiği melez söylemleri ortaya çıkarmak ve çeşitli kültürel bağlamlara
ilişkin vurguları anlamlandırmak üzere Roland Barthes’in göstergebilimsel anlamlandırma
kuramından yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular, incelenen reklam
vasıtasıyla, çok renkli, melez kültürel yapı üzerinden, “biz” olarak kavramsallaştırılan,
ulusal bir kimlik biçiminin tanımlandığını ortaya koymaktadır. Geleneksel
kültürel değerler ve yaşam biçimi ile özellikle gençlerin alt kültürel yönelimleri,
duygusal tonları öne çıkan “biz” tanımlaması içerisinde kaynaştırılmakta ve kültürel
farklılaşmaların, özünde aynı geleneksel motiflerin farklı görünümleri olduğu
söylemi kurulmaktadır. Moda ve görsel ikonlar, kültürel farkı yansıtan postmodern
imaj araçları olarak sunulurken, özgürlük, cesaret, bayramlaşma, hediyeleşme,
dayanışma, çok renklilik gibi vurgularla karakterize olan melez, ulusal kültür,
Boyner markasıyla özdeşleştirilmektedir.
Мы анализируем такие фильмы, как «Призрак в доспехах» (Мамору Осии, 1995), «Призрак
в доспехах: SAC_2045- Устойчивая война» (Синдзи Арамаки, Митихито Фудзии, Кэндзи
Камияма, 2021), «Ганнм» (Хироси Фукутоми, 1993) и «Алита: Боевой ангел» (реж. Роберт
Родригес, 2019), в контексте актуальных философских дискуссий. Анализ телесности прово-
дится в двух направлениях. Во-первых, мы исследуем формы презентации модульных тел и их
социокультурные связи. В этих сюжетах эволюция тела за органические рамки превращает его
в пространство, где персонаж осознаёт свою субъектность, и оно становится инструментом,
открывающим нарциссический опыт всемогущества, физической мощи и мастерства. Вместе
с тем, иногда это приводит к отчуждению персонажей от своего тела и экзистенциальным
исканиям. Поэтому, мы также рассматриваем экзистенциальные поиски/кризисы персонажей,
возникающие в связи с модуляризацией их тел, и философские смыслы, на которые они указы-
вают. В центре рассуждений оказываются постгуманистические идеи, отличающиеся неприя-
тием картезианского антропоцентризма и разграничений понятий «машина-человек», «разум-
тело», «женщина-мужчина».
popüler kültür ürünlerine yansıyan; geleneksel ile moderni, batı kültürü ile doğuya
ait motifleri birbiriyle çatışma ve etkileşim ekseninde bir arada barındıran
melez kültür kavramını ve kültürel melezleşme olgusunu, Boyner’in 2020 yılında
yayınlanan #Maşallah Bizim Tarzımız Güzel! reklamı örnekleminde incelemektedir.
Boyner, özellikle özel günlere yönelik tematik reklamlarında kültürel değerlere
ve çeşitli alt kültürlere vurgularda bulunmaktadır. Ele alınan reklam, bu tür vurguların
en belirgin olduğu örneklerden birisi olması nedeniyle seçilmiştir. Reklam
filminin ürettiği melez söylemleri ortaya çıkarmak ve çeşitli kültürel bağlamlara
ilişkin vurguları anlamlandırmak üzere Roland Barthes’in göstergebilimsel anlamlandırma
kuramından yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular, incelenen reklam
vasıtasıyla, çok renkli, melez kültürel yapı üzerinden, “biz” olarak kavramsallaştırılan,
ulusal bir kimlik biçiminin tanımlandığını ortaya koymaktadır. Geleneksel
kültürel değerler ve yaşam biçimi ile özellikle gençlerin alt kültürel yönelimleri,
duygusal tonları öne çıkan “biz” tanımlaması içerisinde kaynaştırılmakta ve kültürel
farklılaşmaların, özünde aynı geleneksel motiflerin farklı görünümleri olduğu
söylemi kurulmaktadır. Moda ve görsel ikonlar, kültürel farkı yansıtan postmodern
imaj araçları olarak sunulurken, özgürlük, cesaret, bayramlaşma, hediyeleşme,
dayanışma, çok renklilik gibi vurgularla karakterize olan melez, ulusal kültür,
Boyner markasıyla özdeşleştirilmektedir.
Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük
ölçüde içine doğduğu kültürel ve ideolojik evrenin belirleyiciliğiyle şekillenmektedir.
Bu inşa sürecinde, toplumsal düzeneğin merkezi bir elemanı olan ailenin önemli bir
katkısı söz konusudur. Nitekim aile, bireysel algıda, salt bir kurumsal yapı olarak değil,
mekansal bağlamıyla, içinde yaşayan insanlarla, anılarla ve tüm bu evreni kuşatan bir
“yuva” tahayyülü birlikte var olmaktadır. Ailenin böylesi bir tasarımı, insani deneyimi
her yönüyle etkileyen kültürel ve ideolojik süreçlerin de aile mitine içkin olması
anlamına gelmektedir.
Bu çalışma, sanatsal yaratımların bir biçimde toplumsal tahayyüle ilişkin
ipuçları veren unsurlar olduğu yargısından hareketle, sinemasal eserlerde oluşturulan
aile idealleştirmelerini, toplumsal alana gönderimde bulunan imlemeler olarak okumayı
amaçlamaktadır. Bu çerçevede 1980 sonrası Türk Sinemasında ailenin temsil ediliş
biçimleri, örneklem olarak belirlenen sekiz film üzerinden çözümlenmeye çalışılmıştır.
döneminde, metinlerarası bir tür gölge figür olarak dolaşımda olan, Çağan Irmak
filmlerinde ise çokça doğrudan anlatının merkezi çatışmalarını oluşturan, “baba figürü”ne
ve “babanın adı”yla temsil edilen diğer toplumsal uzantılara ilişkin problemli bakışı
nesneleştirmektedir. Bu çerçevede Mustafa Hakkında Her Şey (2002), Babam ve Oğlum (
2005) ve Prensesin Uykusu (2010) filmlerinin örneklem olarak belirlendiği çalışmada,
sosyo-psikanalitik bir çözümlemeyle, sinemasal eserlerde, baba imgesinin “eksikliği”,
“yetersizliği” ya da “fazlalığı” gibi biçimlerde temsil alanı bulan, baba ya da babanın
imgesel uzantılarına ilişkin ikircikli bakışın, ne tür kolektif kaygıları ya da arzuları
seslendirdiği ya da bu temsil biçimlerinin toplumsal alanda bir sorun alanını imleyip
imlemediği gibi sorulara ilişkin tartışmalar yürütülmeye çalışmıştır.
pressures, the process of migration or post-migration is objectified by cinema from creative
perspectives and its hopes and frustrations about a better life. Tony Gatlif, a French director of
Algerian descent, also films migration, migrants, and nomadism in social, cultural, and individual
dimensions and in a style that occasionally approaches the documentary. In this study, Gatlif’s
approach to migration and nomadicity is discussed in the example of the film Mondo (1995). Gatlif
in his film, based on the story called Mondo in Nobel prize-winning author Jean-Marie Gustave
Le Clézio’s book Mondo Et Autres Histoires, handle migration as a sad but enriching partnership
and solidarity between people from different geographies and different ethnic and cultural
backgrounds. On the other hand, it is seen that the director processes migration not only as a
sociological phenomenon that takes place between different geographies, but also as a journey that
contains submissions about the existential meanings of humans and as a journey that the characters
carry out within themselves and more in the form of a kind of nomadism. The cinematic images
produced by the director on this axis are discussed in the context of the philosophy of difference
and the idea of nomadic subjectivity, especially by Gilles Deleuze and Felix Guattari. In this
framework, the film is subjected to a philosophical analysis on the axis of concepts such as
migration, nomadism, and posthuman subjectivity. It is seen that Gatlif, especially in the subtext
of the narrative, opened the phenomenon of nomadism to discussion in the context of its
philosophical expansions and carried this process beyond the experience of transgression between
people and intercultural borders. In this way, it has been determined that on the axis of nomadism,
he also stretches the boundaries in terms of the way in which it understands human and existence
and emphasizes relationality, plurality, and hybridization.
In this study, the predictions for the future of mankind of transhumanism which represents a radicalized dimension of humanism, were discussed on the basis of the “Altered Carbon” series. This series, whose story tells a future time which human mind could be digitally transmitted to artificially produced different bodies, allows the question of the threats of the techno-cultural atmosphere that digital immortality could be possible as transhumanism desires. The ten-episodes in the first season of the series that debuted at the beginning of 2018, was analyzed in terms of the philosophical arguments such as “what mean of being human is”, “how ethical norms associated with being human will evolve” and sociological considerations about “how societal values such as equality, freedom and justice will transform while humans develop physically and mentally”.