Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel ... more Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel toplumun literatüre kazandırdığı bir kavram olarak 3’üncü dünya ülkelerinde her geçen gün daha fazla etki ve ağırlığını hissettirmektedir. Dilleri, dinleri, kültürleri, yüzleri, mimikleri, renkleri ve kimlikleri yutarak, öğüttüğü her şeyi biçim, form ve tanımlarından arındıran küresel değirmen, dokunduğu her varlık ve bilgi türünü tektipleştirme konusunda son derece ustaca hareket etmektedir. Onun karşısında en güçlü kolektif hafızalar bile silinmekte, en kadim kültürlerin binlerce yıllık birikimi bir kalemde tozlaştırılarak, her gün yeniden üretilen postmodern ve tek kullanımlık değerler, günübirlik yaşanmak suretiyle her yeni güne yeniden başlayan öncesiz ve sonra kaygısı taşımayan geniş kitleler peydahlanmaktadır. Söz konusu kitleler, yaygın kitle iletişimi sayesinde kolay manipüle edilebilen, farkına varmadıklarından şikâyet etmedikleri ekonomik ve sosyal sömürü süreçlerine teşne, bi...
Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in post... more Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in postmodern times, instead of rectifying these harms in religious structures, the individual’s quest for meaning is becoming more and more unstable by various religious groups, new religious movements, or the blows of an aggressively and persistently secularist world. Even instability or the possibility of reduction in their field of power has given institutional religions sufficient reason to intensify their efforts to preserve their normative measurements and to protect their existing allies with an attempt to return to their old glorious days, driven by utopian optimism. However, among these movements which are institutional religions with their normative structures, settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon o...
oz Hobsbawm’in deyimiyle milletleri yaratan milliyetciligin, 17’nci yy. Avrupa’sindaki dogumuyla ... more oz Hobsbawm’in deyimiyle milletleri yaratan milliyetciligin, 17’nci yy. Avrupa’sindaki dogumuyla estirmeye basladigi ruzgâr, ucyuz asirlik bir gecikme ve Marksist bir kisve ile butun oncullerinden farkli bir formda Turkiye’nin Guneydogu illerinde de hissedilmeye baslanir. Onculleri bir yana modern Turkiye’nin ulus kimlik insasina oykunen PKK, giristigi zahmetli taklit icin tarihsel sepetinde yeterince arguman bulamayinca, hem Marksist hem sovenist, ateist ama ayni zamanda dindar, anti-feodal bununla birlikte asiretvari duruslarla ideolojisinin olmadigini ya da katiksiz bir pragmatizme sahip oldugunu deklare etmistir. Gercek manada ilk Kurt milliyetci hareketi olarak niteleyebilecegimiz PKK, tarihi, kurulusu, evrilen hedefleri, ittifaklari, ihtilaflari, eylem ve soylemdeki renk degisiklikleri, ic infazlari ve calkantilariyla, orgutsel pragmatizmin de son derece canli bir ornegidir ayni zamanda. Soz basinda Islam dinini “Kurtlerin Truva Ati” olarak betimleyen orgutsel jargon, zamanla ...
Muhittin IMIL-İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet 385 İktidar İlişkileri Çerçevesinde D... more Muhittin IMIL-İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet 385 İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, devrinin muktedirlerine karşı bir meydan okuyuştur aynı zamanda. Sosyolojik literatürde din kurucu karizma olarak ifade edilen peygamber, tanrısal sözüvahyi-toplumla paylaşmaya başladığında eşzamanlı olarak dünyevi otorite ile çatışma da başlar. Yönetim erki, toplumu kendisine rağmen etkisi altına alan potansiyel güç merkezini henüz mümkünken bastırmak isteyecektir. Bu çaba çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandığı için zamanla kurumsal dinin temsilcileriyle yönetici erk arasında çatışma ya da işbirliği temelinde şekillenen uzun soluklu bir ilişki gelişir. Dinin ürettiği değerler manzumesi, söz konusu mücadele boyunca kurumsal dinin temsilcileri tarafından dünyevi iktidar, yönetim tarafından ise uhrevi meşrulaştırma uğruna araçsallaştırılarak içi boşaltılır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, güncel görüngüleriyle farklı coğrafya ve kültürlerde söz konusu mücadelenin gösterdiği gelişimi incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma sonucunda incelenen örneklerden yola çıkmak suretiyle genellikle en kadim yönetimlerden modern devlet yapılarına kadar dini değerler bütününün otorite tarafından araçsallaştırıldığı, kurumsallaşan dinin ise farklı tezahürlerle dünyevi iktidara talip olduğu ortaya çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kaldıkları badirelerden sonra, yen... more Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kaldıkları badirelerden sonra, yeni vatan, yeni devlet ve yeni bir toplumun inşası için hummalı bir çabanın içine girmişlerdir. Muharebe meydanında kazanılan zaferlerin tekrar aynı sorunları yaşamak zorunda kalmayacak güçlü bir devlet ve toplum yapısıyla taçlandırılması gerekmektedir. Bunun için yapılması gereken ilk ve en önemli şey ise Tanzimat'tan beri fikri açıdan tartışılan bazı değişiklikleri sosyal bünyede hayata geçirmek suretiyle devletin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel dayanağı olan milli kimliğin inşasını sağlamaktır. Tarih, dil, mitoloji, kültür, bilim ve eğitim nasıl bu amacın araçları olmuşsa, din kurumu da bu temel amaca hizmet etmek üzere düzenlenmeye çalışılmıştır. Dini alanda yapılan düzenlemelerin diğer devrimlerden daha büyük güçlüklerle karşılaşacağı muhakkaktır. Din dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda hayata geçirilen devrimlerin temel gayesi sağlam bir milli kimlik inşası konusundaki kaygılardır. Çalışma cumhuriyetin kurucu kadrosunun dil özelinde dini alanda hayata geçirmeye çalıştıkları düzenlemelerin arka planındaki temel niyetin daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadını taşımaktadır.
The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not on... more The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with est...
Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in post... more Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in postmodern times, instead of rectifying these harms in religious structures, the individual’s quest for meaning is becoming more and more unstable by various religious groups, new religious movements, or the blows of an aggressively and persistently secularist world. Even instability or the possibility of reduction in their field of power has given institutional religions sufficient reason to intensify their efforts to preserve their normative measurements and to protect their existing allies with an attempt to return to their old glorious days, driven by utopian optimism. However, among these movements which are institutional religions with their normative structures, settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon of deism and atheism claiming secular and superficial answers to individual’s postmodern search of meaning. The question of which one will be victorious in this field of battle has not been able to be answered yet. Probably, it will be the correct analysis of target group, convenience of methods to reach the receiver and the opponents’ relative endurance in this global war in a market, which is liable to the capitalist market conditions to the end to determine the result. It is essential that Islamic societies prepare for a healthy future with their own and objective evaluations in order to survive in this struggle. The study, using literature review and meta-synthesis methods, aims to make inferences about the future of perceptions of religiosity in Islamic societies.
Summary
The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city
of China has aff... more Summary The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city of China has affected the whole world. The main problem of the study will be the pandemic's possible changes in collective religious structures such as perceptions of individual religiosity, universal religions and pure religious groups. In the Middle Ages, many clergies died due to the plague epidemic, the reason of which was believed to be related to the divine forces; and this epidemic caused major problems for the church. This situation ended the sovereignty in Latin in Europe and prepared the conditions of the Reform led by Martin Luther. Since the emergence of the pandemic we have experienced, most religions around the world have had to cancel their traditional practices and holidays. As collective meetings were suspended, extraordinary practices were carried out for Easter celebrations of Christians, Rama Navami Festival of Hindus, Passover Festival of Jews, and Vaisakhi Festival of Sikhs and Kaaba visits of Muslims because of the pandemic. While examining the possible changes triggered by the pandemic in the religious field, evaluating or examining the predictions under two different subject groups will enable the problem to be examined on a more analytical level. The first of one is individuals categorized in traditional, modernist and popular religiosity typologies. In the second group, there are centers where religious knowledge is produced from universal religions to cult groups, just religious groups or new religious movements. The pandemic period can bring permanent changes in the perceptions of individual religiousness, which have to face the fear of death closely. Since the threat is invisible, it is well suited to impose spiritual meanings. Coronavirus sheds green light on religious groups, forcing individual religious perceptions to mysticism. This will set the ground for traditional and modernist religious typologies to lose blood in favour of popular religiosity. However, the invisible enemy has a structure that transcends the gods of all religions and leaders of religious groups. In the face of this viral threat, which is always challenged in the media, they have been unable to produce solutions and are unable to produce solutions, or they have threatened the spread of the threat with their applications. Due to this attitude, it is considered that modernist religious people will turn to deism and atheism at rates that cannot be ignored, and there will be transitions from other religious departments to modernist religiousness. However, since deism and atheism are far from providing satisfactory answers to the search for meaning, the individual will be a candidate to be a member of religious groups that stand out with their institutional missionary understanding, or only with their attractive structures. It is possible that, as in every post-traumatic period, a significant portion of the people will start to search for tools to get close to God after the pandemic. One of the directions of this orientation, which is evaluated to develop in two different directions, and the more understandable, are institutional religions. However, this is true for institutional religions where religious content is best marketed. However, with the stance they have taken during the pandemic, institutional religions will prepare the ground for further discussion of their contents and will be a source for new religious groups that have left their bodies. In the second and stronger direction, there are pure religious groups with more appealing and mystical and eschatological features, although they have fulfilled the specified conditions. Pure religious groups, which skilfully manage to remain strong political, administrative, bureaucratic and commercial, to analyse the needs and demands of those seeking meaning, and ultimately to harmonize the content of supply with demands, will be one step ahead of corporate religions in the orientation of commitment. Religions and pure religious groups who are aware that social integration functions are damaged will try to "upgrade" the collective bond with a technology-intensive perspective in the process of "Industry 4.0" towards singularity. Individual religiosity perceptions will turn to technological solutions, and in this context, the needs of the centres that produce religious information will coincide with the demands and the needs will be met through virtual dimensions. People will soon have the freedom of "real-time" worship in the church or mosque that they want, with a full sense of physical reality from home, thanks to an AR / VR glasses. Likewise, the leaders of religious groups will be able to address their members from such an environment, collective rituals and rites will be held in a virtual and augmented reality environment, and will be enthusiastically attracted to themselves in an appealing virtual chanting ring. The centres that make the most of the possibilities of virtual technology will have the opportunity to control their audience better with the attraction and enthusiasm they can easily create thanks to special effects. Leaders who will increase their power so much that they cannot even imagine by displaying virtually impossible realizations through virtual reality, will gain the power to change religious knowledge, distort, produce new religious information and even new religions.
Toplum Bilimleri Dergisi – Journal of Social Sciences, 2019
Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, ... more Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, devrinin muktedirlerine karşı bir meydan okuyuştur aynı zamanda. Sosyolojik literatürde din kurucu karizma olarak ifade edilen peygamber, tanrısal sözü -vahyi- toplumla paylaşmaya başladığında eşzamanlı olarak dünyevi otorite ile çatışma da başlar. Yönetim erki, toplumu kendisine rağmen etkisi altına alan potansiyel güç merkezini henüz mümkünken bastırmak isteyecektir. Bu çaba çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandığı için zamanla kurumsal dinin temsilcileriyle yönetici erk arasında çatışma ya da işbirliği temelinde şekillenen uzun soluklu bir ilişki gelişir. Dinin ürettiği değerler manzumesi, söz konusu mücadele boyunca kurumsal dinin temsilcileri tarafından dünyevi iktidar, yönetim tarafından ise uhrevi meşrulaştırma uğruna araçsallaştırılarak içi boşaltılır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, güncel görüngüleriyle farklı coğrafya ve kültürlerde söz konusu mücadelenin gösterdiği gelişimi incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma sonucunda incelenen örneklerden yola çıkmak suretiyle genellikle en kadim yönetimlerden modern devlet yapılarına kadar dini değerler bütününün otorite tarafından araçsallaştırıldığı, kurumsallaşan dinin ise farklı tezahürlerle dünyevi iktidara talip olduğu ortaya çıkmıştır. Abstract: The basic contribution of the religious institution to society is the production of a high value range. This production is also a challenge to the powers of its era. When the prophet, expressed in the sociological literature as the founding charisma of religion, begins to share the divine word with society, the conflict with worldly authority begins simultaneously. The governing power will want to suppress the potential power center that has influenced society despite it. As this effort is often unsuccessful, a long-term relationship between the representatives of institutional religion and the governing power, which is based on conflict or cooperation, develops over time. The values produced by religion are evacuated by the representatives of corporate religion during the struggle in question and instrumentalized by the administration for the purpose of legitimizing the otherworldly power. The study, which is carried out through document analysis, which is one of the qualitative research methods, aims to examine the development of the struggle in different geographies and cultures with its current phenomena. As a result of the research, it is revealed that religious values are generally instrumentalized by the authority from the most ancient administrations to the modern state structures, while the institutionalized religion aspire to worldly power with different manifestations.
SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2019 Sayı:48 ss.61-72, 2019
Öz: Sosyal bilimlerin çok geç farkına vararak tartışmaya başladığı kolektif kimlikler, sadece bir... more Öz: Sosyal bilimlerin çok geç farkına vararak tartışmaya başladığı kolektif kimlikler, sadece bireysel değil ama aynı zamanda sosyal insicamı da belirleyen olgulardır. Kadim dini kimlikler ile modern dönemin büyük inşaları olan milli kimlikler, yaşlı dünyanın son asırlarında meydana gelen sosyal ve siyasi gelişmelerin temel belirleyicileri olmuşlardır. Bununla birlikte son asrın en belirgin aktörleri olan ulus devletler ve inşa ettikleri ulusal kimlikler, öncülleri olan diğer büyük kolektif aidiyetlerin güçlü yönlerine yaslanmak suretiyle hayat bulmuşlardır. Modernizmi aşma çabası olarak postmodern düşünce, inşa edilmiş olan bütün büyük aidiyetlere yönelttiği eleştiri ve düzenli saldırılarla dini, etnik, milli ve nihayetinde ulusal kimlikleri parçalama gayreti içerisindedir. Ulusal kimlikler ve bileşenleri olan diğer kolektif aidiyetlerin, şiddetini artırarak devam eden postmodern saldırıları yerleşik bakış açıları ve mevcut savunma yöntemleriyle göğüslemeleri, dahası bütünlüklerini her şeye rağmen garanti altına almaları mümkün görünmemektedir. En nihayetinde yapılması gereken, devletler ve inşa ettikleri ulusal kimlikler tarafından postmodern argümanların doğru okunmak suretiyle karşı tedbir geliştirilmesinden ibarettir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, ulusal kimliklerin postmodern saldırılar karşısında varlıklarını devam ettirmek üzere sahip oldukları alternatif tavırların irdelenmesi amacını taşımaktadır.
Abstract: The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with established perspectives and existing defense methods, and moreover they cannot guarantee their integrity. Ultimately, what needs to be done is to develop countermeasures by correctly reading postmodern arguments by states and national identities they have built. This study which is having the aim of examining the alternative attitudes that national identities hold in order to maintain their existance against postmodern attacks, has been conducted using the document analysing method.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Öz Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriy... more Öz Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel toplumun literatüre kazandırdığı bir kavram olarak 3'üncü dünya ülkelerinde her geçen gün daha fazla etki ve ağırlığını hissettirmektedir. Dilleri, dinleri, kültürleri, yüzleri, mimikleri, renkleri ve kimlikleri yutarak, öğüttüğü her şeyi biçim, form ve tanımlarından arındıran küresel değirmen, dokunduğu her varlık ve bilgi türünü tektipleştirme konusunda son derece ustaca hareket etmektedir. Onun karşısında en güçlü kolektif hafızalar bile silinmekte, en kadim kültürlerin binlerce yıllık birikimi bir kalemde tozlaştırılarak, her gün yeniden üretilen postmodern ve tek kullanımlık değerler, günübirlik yaşanmak suretiyle her yeni güne yeniden başlayan öncesiz ve sonra kaygısı taşımayan geniş kitleler peydahlanmaktadır. Söz konusu kitleler, yaygın kitle iletişimi sayesinde kolay manipüle edilebilen, farkına varmadıklarından şikâyet etmedikleri ekonomik ve sosyal sömürü süreçlerine teşne, bir taraftan kimliksizliğin bütün özelliklerini barındırırken diğer yandan mikro kimliklerin savaşçıları olma konusunda son derece hevesli topluluklar olarak her geçen gün çoğalmaya devam ediyorlar. Bu rüzgârın karşısında direnmeye çalışan milli ve dini kimlikler ise ne yapılması gerektiğine tam olarak karar veremediklerinden olsa gerek, düzensiz savunma hatlarıyla cılız direnişler göstermeye çabalıyorlar. Bilginin ve paranın sınır aşan yayılımı, özellikle ulusları ve dinleri birbirine benzeterek renksizleştirirken, direnen milli kimlikler ve özelde İslam dini, aynı zamanda alt kimliklerini/gruplarını canlandırmak suretiyle çıkarılan bel altı saldırılarla içeriden kuşatılmaktadır. Bu kör döğüşü ve süreğen saldırı karşısında ulus-devlet yapısı ve İslam din dairesine düşen öncelikli görev, tüm bileşenlerini postmodern bir zeminde yeniden değerlendirmek suretiyle doğru tanımlanan bir hasma uygun araçlarla karşılık vermekten ibarettir. Abstract According to some, globalization, whose roots can be traced back to ancient times, is becoming more and more felt in the 3rd world countries as a concept brought by greedy industrial society to the literature. By absorbing languages, religions, cultures, faces, facial expressions, colors and identities, the global mill cleans everything that it grinds from shapes, forms and definitions, and acts very skillfully in standardizing every type of being and knowledge it touches. Even the most powerful collective memories are erased, thousands of years of accumulation of the most ancient cultures are written off, postmodern and disposable values that are reproduced every day, and before and after the beginning of each new day, large masses that do not have any concern have been revealed. These masses continue to multiply day by day as highly enthusiastic communities about being the fighters of micro-identities on the one hand while being subjected to economic and social exploitation processes which are easily manipulated by widespread mass communication and which do not complain that they are not aware of. The national and religious identities that try to resist under this circumstances may not be able to decide exactly what to do, but they try to show weak resistance with irregular lines of defense. While the transboundary spread of knowledge and money discolors especially nations and religions, resisting national identities and Islamic religion in particular have been besieged by under-attack attacks to revive subidentities/groups, at the same time. Against the ongoing attack and at cross purposes, the nation-state structure and the primary duty of the Islamic religious department is to respond to a correctly defined hostile by means of reevaluating all its components on a postmodern basis.
Öz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kal-dıkları badirelerden sonra,... more Öz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kal-dıkları badirelerden sonra, yeni vatan, yeni devlet ve yeni bir toplumun inşası için hummalı bir çabanın içine girmişlerdir. Muharebe meydanında kazanılan zaferlerin tekrar aynı sorunları yaşamak zorunda kalmayacak güçlü bir dev-let ve toplum yapısıyla taçlandırılması gerekmektedir. Bunun için yapılması gereken ilk ve en önemli şey ise Tanzimat'tan beri fikri açıdan tartışılan bazı değişiklikleri sosyal bünyede hayata geçirmek suretiyle devletin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel dayanağı olan milli kimliğin inşasını sağlamaktır. Tarih, dil, mitoloji, kültür, bilim ve eğitim nasıl bu amacın araç-ları olmuşsa, din kurumu da bu temel amaca hizmet etmek üzere düzenlenme-ye çalışılmıştır. Dini alanda yapılan düzenlemelerin diğer devrimlerden daha büyük güçlüklerle karşılaşacağı muhakkaktır. Din dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda hayata geçirilen devrimlerin temel gayesi sağlam bir milli kimlik inşası konusundaki kaygılardır. Çalışma cumhuriyetin kurucu kadrosunun dil özelinde dini alanda hayata geçirmeye çalıştıkları düzenlemelerin arka planın-daki temel niyetin daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadını taşımaktadır. Abstract The founding will of the Republic of Turkey, after challenges that they had to go though in a new country, have entered into a new state and feverish efforts to build a new society. The victories which were won in the battlefield must be crowned with a strong state and community structure that will not have to face the same problems again. The first and most important thing to be done for this is to provide the construction of the national identity which is the fundamental basis of the indivisible integrity of the state with the country and nation by implementing some changes that have been discussed within the intellectual point of view since the Tanzimat reform era. Just as history, language, mythology, culture, science and education became the means of this purpose, the religious institution was tried to be organized to serve this basic purpose. It is certain that religious arrangements will meet greater challenges than other revolutions. The aim of the study is to provide a better understanding of the basic intention behind the arrangements that the founding staff of the republic are trying to implement in the religious field in terms of language. The main purpose of the revolutions in the Turkishization of the language of religion is the concerns about the construction of a solid national identity. The aim of the study is to provide a better understanding of the basic intention behind the regulations that the founding staff of the republic were trying to implement in the field of language-specific religion.
Kastamonu Üniversitesi VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu (Yesevîlik), 2018
ÖZET
Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılm... more ÖZET Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılması konusunda kaynaklık etmiş olan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik, her ne kadar hicri 2’nci yy.dan itibaren aklı paranteze alan bir anlayışı Hanefi-Maturidi gelenek görüntüsü altında yaşıyor olsalar da Türklerin dini ve toplumsal dünyalarını yoğun biçimde şekillendirmiştir. Yesevîlik, İslam dinini potlaç kültürlü Türk topluluklarına son derece basit, sade ve anadilleriyle aktarmak suretiyle, öncelikle korkunun değil sevginin ve bu dünyanın dini olduğunu hissettirmiş, sosyal bünyeye daha kolay ve kalıcı biçimde yerleşmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle dini aktarımda kullanılan arı duru Türkçe, İslam dininin kimliklediği Türk topluluklarının yeni dinlerini Gökalp’in tabiriyle Din-i Milli olarak algılamalarını sağlamış, dini ve milli kimliklerin eşgüdüm içerisinde birbirlerini desteklemesine vesile olmuştur. Geçmişte Anadolu ve Türk dindarlığında varlık gösteren sayısız dini yorum dairesi dahil olmak üzere Alevi/Bektaşi gelenekten Nakşibendiliğe, Ziya Gökalp’ten Türkiye Cumhuriyeti’nin dini reformasyon çabalarına kadar Yesevî yorumun etkilerine rastlamak oldukça kolay ve mümkündür. Söz konusu Yesevî yansımalar, bugün de mevlitlerden kandil gecelerine, kaside ve naatlara kadar Türk toplumunun din ve dindarlık algılarında, son derece canlı bir şekilde teşhis edilmektedir. Bugün eleştirel bir bakış açısıyla kıymetlendirildiğinde; Türk toplumunun İslam algısındaki patolojik arazların, İslam dinini Türkler için başlangıç noktasında bile Din-i Milli olarak kolektif hafızaya yerleştirmeyi başaran ahlak kökenli Yesevî yorumun modern bir çözümlemeyi müteakip hayata geçirilmesi sayesinde giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Yesevi, Hanefi, Maturidi, Milli Kimlik. ABSTRACT Ahmad Yasawi and Yasawiyya being source for ontological context of perception on The Turkish Islamic People to obtain the virtues today it still has, even though they live an understanding under the image of Hanafi-Maturidi tradition which puts mind in parenthesis since 2nd century hijri, they undeniable shaped the religious and social World of the Turkish. Yasawiyya has first of all made the Turkish communities feel that The Islam is not a religion of fear but a religion of this world and love, made contributions on the housing of it in the social structure more easy and permanent by telling the potlatch culture of Islam in their native language and simply. Especially the unadulterated clear Turkish that is used on the transfer of religion has provided that of their new religion to be perceived as National Religion, as been said by Gökalp, by the Turkish communities that have been identified by religion of Islam and conduced their religious and national identities to support each other in coordination. It is very easy and possible to run across to the effects of interpretation of Yasawiyya on including the past of Anatolia and the countless religious interpretation circles that make’s their presence felt in the Turkish piety, from Alevi/Bektashi tradition to Naqshbandi, from Ziya Gökalp to reformation efforts of Turkish Republic. The said reflections of Yasawiyya are recognized quiet lively today from ceremonies to kandil nights, to odes and naats in the Turkish communities’ perception of religion and piety. When valued by a critical point of view today, It’s evaluated as possible to eliminate the pathological attributes on perception of Islam of Turkish society by moral-rooted interpretation of Yasawiyya, which managed to place the religion of Islam as National Religion in collective memory of Turkish in the first place, that is actualized in life after a modern analysis. Key Words: Yasawiyya, Hanafi, Maturidi, National Identity.
Öz Millî kimlik inşası, içinde zor ve uzun soluklu bir takım süreçleri barındıran bir toplumsal d... more Öz Millî kimlik inşası, içinde zor ve uzun soluklu bir takım süreçleri barındıran bir toplumsal devrim sürecidir. Sömürgen ve güçlü bir ittifak karşısında verdiği ulusal kurtuluş mücadelesinden sonra yeniden yapılanan Türkiye Cumhuri-yeti de böyle bir değişim sürecini başlatmış, üst üste hayata geçirdiği dev-rimlerle toplumsal paradigmayı kökünden değiştirmeyi hedeflemiştir. Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak, aydınlanmak gibi öncelikli amaçlara sahip olan devrimler silsilesi, kesinlikle göz ardı edilemeyecek bir mütemmim cüze, olmazsa olmaz bir temel amaca yaslanmıştır. Üç kıtaya yayılan bir vatan algısından sonra kalpgâhı (heartland) Anado-lu'ya çekilen ve daha fazla parçalanmaya tahammülü olmayan devletin bu en önemli temel amacı, milletleşmektir. Sadece ve muhakkak milletleşmek su-retiyle daha fazla parçalanmanın ve yok olmanın önüne geçilebilecek, kurulu sömürü düzenine ket vurmak, özgür, müreffeh ve yarınlara güvenle bakan bir toplum halinde yaşamak mümkün olabilecektir. Bu düşüncelerle son derece hızlı ve kararlı biçimde hayata geçirilen dev-rimler zincirinin hiçbir halkası, yekdiğerinden kopuk ve müstakil bir zihniyetle ele alınmamış, sadece bir amaca dönük olarak uygulamaya konulmamıştır. Hassasiyetle planlanarak gerçekleştirilen devrimler, aydın birey ve toplumu inşa etmenin yanı sıra birbirini bütünleyen lego parçaları gibi toplumsal olarak gerçekleştirildiklerinde ortaya çıkacak bir millî kimliği inşa etme vazifesiyle donatılmışlardır. Anahtar kelimeler: Milli Kimlik, Devrim, Millet, Milletleşme, Milliyetçilik. Abstract Modern Rebuilding Of Turkish Revolution And Identity Abstract National identity building is a social revolution process containing some kinds of difficult and long-termed durations. Turkish Republic that was reconstructed after fighting nationally for independence against a powerful and
öz Hobsbawm'ın deyimiyle milletleri yaratan milliyetçiliğin, 17'nci yy. Avrupa'sındaki doğumuyla ... more öz Hobsbawm'ın deyimiyle milletleri yaratan milliyetçiliğin, 17'nci yy. Avrupa'sındaki doğumuyla estirmeye başladığı rüzgâr, üçyüz asırlık bir gecikme ve Marksist bir kisve ile bütün öncüllerinden farklı bir formda Türkiye'nin Güneydoğu illerin-de de hissedilmeye başlanır. Öncülleri bir yana modern Türkiye'nin ulus kimlik inşasına öykünen PKK, giriştiği zahmetli taklit için tarihsel sepetinde yeterince argüman bulamayınca, hem Marksist hem şovenist, ateist ama aynı zamanda dindar, anti-feodal bununla birlikte aşiretvari duruşlarla ideolojisinin olmadığı-nı ya da katıksız bir pragmatizme sahip olduğunu deklare etmiştir. Gerçek manada ilk Kürt milliyetçi hareketi olarak niteleyebileceğimiz PKK, tari-hi, kuruluşu, evrilen hedefleri, ittifakları, ihtilafları, eylem ve söylemdeki renk değişiklikleri, iç infazları ve çalkantılarıyla, örgütsel pragmatizmin de son dere-ce canlı bir örneğidir aynı zamanda. Söz başında İslam dinini " Kürtlerin Truva Atı " olarak betimleyen örgütsel jargon, zamanla söz konusu Truva Atının içeri-sinde saklanarak kamufle olabileceğini fark etmiş ve öyle de yapmıştır. 1980'li yılların sonuna doğru Truva atının içine girmeye başlayan PKK, 1990'lı yılların başından itibaren bir daha çıkmamak üzere kalıcı olarak yerleşmiştir. Bu makalede değişken söylemiyle PKK'nın ulus inşa sürecinde kullandığı diğer unsurlarla birlikte kutsal dünya ile olan flörtü izah edilmeye çalışılacak, hedef kitlesindeki dinsel fraksiyonlara karşı geliştirdiği söylem incelenecektir. Ulus inşasının birincil şartı olan mitolojik inşa ameliyesinde, toplumsal algıda oluşturmaya çalıştığı iyi Zerdüştizm-kötü Şamanizm dikotomik ilişkisi açıklanırken, ulus kurucu lider ve söz konusu ulus için tasarlanan sivil dinin peygamberi olarak öne çıkarılan Abdullah Öcalan’ın söylemi analiz edilmeye çalışılacaktır. Abstract Just like the expression of Hobsbawm; the trend which started after the nationalism, the creator of the nations, emerged in the Europe of 17th century, was also started to be felt in South East Cities of Turkey covered with Marxist costume with 3 centuries delay and in different forms from its all premises. Apart from its premises, PKK, which imitates the building of national identity of modern Turkey, after they could not create enough argument out of its historical savings for its demanding imitation, declared that they do not have any ideology by both Marxist and Chauvinistic; atheist meanwhile religious; anti-feudal also tribal behaviors and they have a solid pragmatism. Thanks to the conflicts in the history, organization, evolution of purposes, alliances, controversies, actions and expressions, also the inner executions and the upheavals of PKK, which we can qualify as the first Kurdish Nationalist, it is a living example of organizational pragmatism at the same time. The organizational jargon, which identified Islam as ‘The Trojan Horse’ in the beginning, by time realized that they could disguise by camouflaging in this ‘Trojan Horse’ and did so. PKK, which started to go into this ‘Trojan Horse’ in late 1980’s, settled there permanently since the beginning of the 1990’s. In this article, the flirt of PKK, among itself and other units and holy world, which they used in the nation building process with changing expressions, will be tried to be explained; and the expression they created in order to prevent the religious fractions in target audience will be examined. By explaining the good Zoroastrian- bad Shamanism dichotomy relation which they are trying to create in common sense in the purpose of mythological construction which is the first condition of nation construction; and the expression of Abdullah Öcalan, who is tried to be imposed as the founder leader of nation and the prophet of the designed civil religion of this nation, will be tried to be analyzed.
V. Uluslararası Şeyh Şa'ban-ı Veli Sempozyumu -Eş'arilik-, 2018
ÖZET Her dini yapıda olduğu gibi İslam dini de Arap Yarımadası'ndaki doğuş döneminden sonra beşer... more ÖZET Her dini yapıda olduğu gibi İslam dini de Arap Yarımadası'ndaki doğuş döneminden sonra beşeri katkılarla çeşitli yorumların etkisi altında gelişmiş ve genişleme coğrafyasında var olan kültürel, toplumsal ve düşünsel altyapıları mezcederek, mezhep formunda tezahür eden yeni ve birbirinden kısmen de olsa farklı terkiplere vesile olmuştur. Diğer bütün dinlerde olduğu gibi İslami fırkalaşmada da coğrafya, bu coğrafyada yaşayan dinler, kültürler ve toplumsal yapı etkili olmuş, İslam mezheplerinden her birisi, İslam öncesi kültürel doku hangisi için uygunsa orada tutunarak ilerleme ve yayılma kaydedebilmiş, aksi takdirde yerini coğrafya toplumları ve kültürlerinin biriktirdiği beşeri üretimle en az çatışan mezhebe terk etmek durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda nasıl Hanefi-Maturidi gelenek daha çok mevali olarak adlandırılmak ve yaftalanmak suretiyle İslam'ın iç-ötekisi gayri-Arap coğrafyada " akli " bir tutumla varlık göstermişse, Şafiî-Eş'ari bakış açısı da özellikle " nakli " yapısıyla soybağlarının öncelendiği aşiret-kabile yapılı gelenekçi toplumların yaşam sahasında tutunmuştur. İslam inanç coğrafyasının özellikle Doğu bölgelerinde yayılmış olan Eş'arilik, içinde bulunduğu sosyo-kültürel ortamdan beslenmiş ve bu merkezde içine doğduğu sosyo-kültürel ortamı yeniden şekillendirmiş, reforme etmiştir. Günümüzde giderek Selefileşen Sünni dünyada bireysel ve toplumsal bakış açılarını belirleyen temel paradigmanın sınırları, akıl ve felsefeden uzaklaşmak suretiyle her geçen gün daha fazla Selefi çerçeve tarafından belirlenmektedir. Modern toplumun ürettiği bütün değerlerle birlikte yaşadığı halde giderek daha fazla Selefi düşünmeye ve yorumlamaya/yorumlamamaya devam eden Müslüman birey ve bu bakış açısının birleştirdiği Müslüman toplumlar, tranzisyonel toplum olma özelliğini kalıcı kılacak gibi görünmektedir. Bildirimiz, bireysel aklı öteleyerek nakle verdiği öncelikle birlikte, geleneksel toplum yapısını besleyen epistemolojisi sayesinde " Sünni Ortodoksi " nin tarihsel manada belkemiğini oluşturan Şafiî-Eş'ari yorumu, yukarıda ifade edilen bağlamda tartışmaya çalışacaktır. ABSTRACT As it is in every religious structure, the Islamic religion has also been implicated in new and inter alia different forms of manifestation in the form of sects, culturally, socially, and intellectually infrastructures that have developed under the influence of various interpretations of human contributions after the birth of the Islam at the Arabian Peninsula. As in all other religions, geography and religions, cultures and social structure in this geography had been influential in Islamic clashes, and each one of the Islamic sects had been able to save progress and spread by preoccupation with the pre-Islamic cultural fabric, the ones that could not been able to do this, had to leave their space to the least contradicting sect with the human productions of those societies and cultures. In this context, similar to Hanafi-Maturidi tradition showing an existence in the non-Arabic geography as the inner-other of Islam with a " rational " understanding and were named and labeled as mevali; Shafi-Ash'ari perspective lived among the traditional societies that have a tribe-clan structure with an understanding
İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın (Yuhanna 8:7)
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniy... more İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın (Yuhanna 8:7)
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniyet çizgisinde koşar adım ilerlediğimize inanırken, bütün gelişmişliğe rağmen arka planda hala bu kurt kanununa mı tabiyiz? “İnsan insanın kurdudur” anlamına gelen meşhur Latince terim “homo homini lupus”, ilerlemenin eriştiği seviye göz önüne alındığında söylendiği çağdaki gerçekliğini koruyor mu? En gelişmiş toplumlarda dahi ilk fırsatta hortlayarak kendini gösteren kitle ruhu, nasıl bu kadar acımasız ve kıyıcı bir potansiyele sahip olabiliyor? Ahlak, kültür ya da bütün kurumlarıyla devlet bu ilkel kolektif tutumu evcilleştirmeye yetmedi mi? Sanal dünya, içimizdeki vahşi kurtları biraz olsun evcilleştirebildi mi? Elinizdeki kitap, şekil değiştirmekle birlikte içinde barındırdığı vahşetten fazla bir şey kaybetmeyen toplu yok etme arzusu ya da kolektif histeriyi anlama ve anlamlandırma çabasından ibarettir. Linç kavramının tarihsel seyri, gerekçe, aktör ve edimleriyle birlikte sistematik yapısı, başlangıç ve bitişi arasında izlediği yolu irdelediğinizde bazı şablonların tekerrür ettiğine şahit olacaksınız. Hatta bireyin evreni etrafında döndürdüğü postmodern dünyada biçim değiştirerek sanal hale gelse dahi lincin kadim zamanlardan beri değişmeyen yüzünü göreceksiniz. Analiz edilen birçok yönüyle alanyazında ilk olduğunu değerlendirdiğimiz kitabın okuyucuya ışık, bir kolektif histeri türü olan lincin önlenmesi çabalarına da destek olması ümidiyle.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel ... more Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel toplumun literatüre kazandırdığı bir kavram olarak 3’üncü dünya ülkelerinde her geçen gün daha fazla etki ve ağırlığını hissettirmektedir. Dilleri, dinleri, kültürleri, yüzleri, mimikleri, renkleri ve kimlikleri yutarak, öğüttüğü her şeyi biçim, form ve tanımlarından arındıran küresel değirmen, dokunduğu her varlık ve bilgi türünü tektipleştirme konusunda son derece ustaca hareket etmektedir. Onun karşısında en güçlü kolektif hafızalar bile silinmekte, en kadim kültürlerin binlerce yıllık birikimi bir kalemde tozlaştırılarak, her gün yeniden üretilen postmodern ve tek kullanımlık değerler, günübirlik yaşanmak suretiyle her yeni güne yeniden başlayan öncesiz ve sonra kaygısı taşımayan geniş kitleler peydahlanmaktadır. Söz konusu kitleler, yaygın kitle iletişimi sayesinde kolay manipüle edilebilen, farkına varmadıklarından şikâyet etmedikleri ekonomik ve sosyal sömürü süreçlerine teşne, bi...
Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in post... more Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in postmodern times, instead of rectifying these harms in religious structures, the individual’s quest for meaning is becoming more and more unstable by various religious groups, new religious movements, or the blows of an aggressively and persistently secularist world. Even instability or the possibility of reduction in their field of power has given institutional religions sufficient reason to intensify their efforts to preserve their normative measurements and to protect their existing allies with an attempt to return to their old glorious days, driven by utopian optimism. However, among these movements which are institutional religions with their normative structures, settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon o...
oz Hobsbawm’in deyimiyle milletleri yaratan milliyetciligin, 17’nci yy. Avrupa’sindaki dogumuyla ... more oz Hobsbawm’in deyimiyle milletleri yaratan milliyetciligin, 17’nci yy. Avrupa’sindaki dogumuyla estirmeye basladigi ruzgâr, ucyuz asirlik bir gecikme ve Marksist bir kisve ile butun oncullerinden farkli bir formda Turkiye’nin Guneydogu illerinde de hissedilmeye baslanir. Onculleri bir yana modern Turkiye’nin ulus kimlik insasina oykunen PKK, giristigi zahmetli taklit icin tarihsel sepetinde yeterince arguman bulamayinca, hem Marksist hem sovenist, ateist ama ayni zamanda dindar, anti-feodal bununla birlikte asiretvari duruslarla ideolojisinin olmadigini ya da katiksiz bir pragmatizme sahip oldugunu deklare etmistir. Gercek manada ilk Kurt milliyetci hareketi olarak niteleyebilecegimiz PKK, tarihi, kurulusu, evrilen hedefleri, ittifaklari, ihtilaflari, eylem ve soylemdeki renk degisiklikleri, ic infazlari ve calkantilariyla, orgutsel pragmatizmin de son derece canli bir ornegidir ayni zamanda. Soz basinda Islam dinini “Kurtlerin Truva Ati” olarak betimleyen orgutsel jargon, zamanla ...
Muhittin IMIL-İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet 385 İktidar İlişkileri Çerçevesinde D... more Muhittin IMIL-İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet 385 İktidar İlişkileri Çerçevesinde Din ve Devlet Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, devrinin muktedirlerine karşı bir meydan okuyuştur aynı zamanda. Sosyolojik literatürde din kurucu karizma olarak ifade edilen peygamber, tanrısal sözüvahyi-toplumla paylaşmaya başladığında eşzamanlı olarak dünyevi otorite ile çatışma da başlar. Yönetim erki, toplumu kendisine rağmen etkisi altına alan potansiyel güç merkezini henüz mümkünken bastırmak isteyecektir. Bu çaba çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandığı için zamanla kurumsal dinin temsilcileriyle yönetici erk arasında çatışma ya da işbirliği temelinde şekillenen uzun soluklu bir ilişki gelişir. Dinin ürettiği değerler manzumesi, söz konusu mücadele boyunca kurumsal dinin temsilcileri tarafından dünyevi iktidar, yönetim tarafından ise uhrevi meşrulaştırma uğruna araçsallaştırılarak içi boşaltılır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, güncel görüngüleriyle farklı coğrafya ve kültürlerde söz konusu mücadelenin gösterdiği gelişimi incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma sonucunda incelenen örneklerden yola çıkmak suretiyle genellikle en kadim yönetimlerden modern devlet yapılarına kadar dini değerler bütününün otorite tarafından araçsallaştırıldığı, kurumsallaşan dinin ise farklı tezahürlerle dünyevi iktidara talip olduğu ortaya çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kaldıkları badirelerden sonra, yen... more Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kaldıkları badirelerden sonra, yeni vatan, yeni devlet ve yeni bir toplumun inşası için hummalı bir çabanın içine girmişlerdir. Muharebe meydanında kazanılan zaferlerin tekrar aynı sorunları yaşamak zorunda kalmayacak güçlü bir devlet ve toplum yapısıyla taçlandırılması gerekmektedir. Bunun için yapılması gereken ilk ve en önemli şey ise Tanzimat'tan beri fikri açıdan tartışılan bazı değişiklikleri sosyal bünyede hayata geçirmek suretiyle devletin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel dayanağı olan milli kimliğin inşasını sağlamaktır. Tarih, dil, mitoloji, kültür, bilim ve eğitim nasıl bu amacın araçları olmuşsa, din kurumu da bu temel amaca hizmet etmek üzere düzenlenmeye çalışılmıştır. Dini alanda yapılan düzenlemelerin diğer devrimlerden daha büyük güçlüklerle karşılaşacağı muhakkaktır. Din dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda hayata geçirilen devrimlerin temel gayesi sağlam bir milli kimlik inşası konusundaki kaygılardır. Çalışma cumhuriyetin kurucu kadrosunun dil özelinde dini alanda hayata geçirmeye çalıştıkları düzenlemelerin arka planındaki temel niyetin daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadını taşımaktadır.
The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not on... more The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with est...
Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in post... more Institutional religious structures are the most damaged in an industrialized society, and in postmodern times, instead of rectifying these harms in religious structures, the individual’s quest for meaning is becoming more and more unstable by various religious groups, new religious movements, or the blows of an aggressively and persistently secularist world. Even instability or the possibility of reduction in their field of power has given institutional religions sufficient reason to intensify their efforts to preserve their normative measurements and to protect their existing allies with an attempt to return to their old glorious days, driven by utopian optimism. However, among these movements which are institutional religions with their normative structures, settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon of deism and atheism claiming secular and superficial answers to individual’s postmodern search of meaning. The question of which one will be victorious in this field of battle has not been able to be answered yet. Probably, it will be the correct analysis of target group, convenience of methods to reach the receiver and the opponents’ relative endurance in this global war in a market, which is liable to the capitalist market conditions to the end to determine the result. It is essential that Islamic societies prepare for a healthy future with their own and objective evaluations in order to survive in this struggle. The study, using literature review and meta-synthesis methods, aims to make inferences about the future of perceptions of religiosity in Islamic societies.
Summary
The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city
of China has aff... more Summary The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city of China has affected the whole world. The main problem of the study will be the pandemic's possible changes in collective religious structures such as perceptions of individual religiosity, universal religions and pure religious groups. In the Middle Ages, many clergies died due to the plague epidemic, the reason of which was believed to be related to the divine forces; and this epidemic caused major problems for the church. This situation ended the sovereignty in Latin in Europe and prepared the conditions of the Reform led by Martin Luther. Since the emergence of the pandemic we have experienced, most religions around the world have had to cancel their traditional practices and holidays. As collective meetings were suspended, extraordinary practices were carried out for Easter celebrations of Christians, Rama Navami Festival of Hindus, Passover Festival of Jews, and Vaisakhi Festival of Sikhs and Kaaba visits of Muslims because of the pandemic. While examining the possible changes triggered by the pandemic in the religious field, evaluating or examining the predictions under two different subject groups will enable the problem to be examined on a more analytical level. The first of one is individuals categorized in traditional, modernist and popular religiosity typologies. In the second group, there are centers where religious knowledge is produced from universal religions to cult groups, just religious groups or new religious movements. The pandemic period can bring permanent changes in the perceptions of individual religiousness, which have to face the fear of death closely. Since the threat is invisible, it is well suited to impose spiritual meanings. Coronavirus sheds green light on religious groups, forcing individual religious perceptions to mysticism. This will set the ground for traditional and modernist religious typologies to lose blood in favour of popular religiosity. However, the invisible enemy has a structure that transcends the gods of all religions and leaders of religious groups. In the face of this viral threat, which is always challenged in the media, they have been unable to produce solutions and are unable to produce solutions, or they have threatened the spread of the threat with their applications. Due to this attitude, it is considered that modernist religious people will turn to deism and atheism at rates that cannot be ignored, and there will be transitions from other religious departments to modernist religiousness. However, since deism and atheism are far from providing satisfactory answers to the search for meaning, the individual will be a candidate to be a member of religious groups that stand out with their institutional missionary understanding, or only with their attractive structures. It is possible that, as in every post-traumatic period, a significant portion of the people will start to search for tools to get close to God after the pandemic. One of the directions of this orientation, which is evaluated to develop in two different directions, and the more understandable, are institutional religions. However, this is true for institutional religions where religious content is best marketed. However, with the stance they have taken during the pandemic, institutional religions will prepare the ground for further discussion of their contents and will be a source for new religious groups that have left their bodies. In the second and stronger direction, there are pure religious groups with more appealing and mystical and eschatological features, although they have fulfilled the specified conditions. Pure religious groups, which skilfully manage to remain strong political, administrative, bureaucratic and commercial, to analyse the needs and demands of those seeking meaning, and ultimately to harmonize the content of supply with demands, will be one step ahead of corporate religions in the orientation of commitment. Religions and pure religious groups who are aware that social integration functions are damaged will try to "upgrade" the collective bond with a technology-intensive perspective in the process of "Industry 4.0" towards singularity. Individual religiosity perceptions will turn to technological solutions, and in this context, the needs of the centres that produce religious information will coincide with the demands and the needs will be met through virtual dimensions. People will soon have the freedom of "real-time" worship in the church or mosque that they want, with a full sense of physical reality from home, thanks to an AR / VR glasses. Likewise, the leaders of religious groups will be able to address their members from such an environment, collective rituals and rites will be held in a virtual and augmented reality environment, and will be enthusiastically attracted to themselves in an appealing virtual chanting ring. The centres that make the most of the possibilities of virtual technology will have the opportunity to control their audience better with the attraction and enthusiasm they can easily create thanks to special effects. Leaders who will increase their power so much that they cannot even imagine by displaying virtually impossible realizations through virtual reality, will gain the power to change religious knowledge, distort, produce new religious information and even new religions.
Toplum Bilimleri Dergisi – Journal of Social Sciences, 2019
Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, ... more Öz: Din kurumunun topluma temel katkısı, yüksek bir değerler manzumesinin üretimidir. Bu üretim, devrinin muktedirlerine karşı bir meydan okuyuştur aynı zamanda. Sosyolojik literatürde din kurucu karizma olarak ifade edilen peygamber, tanrısal sözü -vahyi- toplumla paylaşmaya başladığında eşzamanlı olarak dünyevi otorite ile çatışma da başlar. Yönetim erki, toplumu kendisine rağmen etkisi altına alan potansiyel güç merkezini henüz mümkünken bastırmak isteyecektir. Bu çaba çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandığı için zamanla kurumsal dinin temsilcileriyle yönetici erk arasında çatışma ya da işbirliği temelinde şekillenen uzun soluklu bir ilişki gelişir. Dinin ürettiği değerler manzumesi, söz konusu mücadele boyunca kurumsal dinin temsilcileri tarafından dünyevi iktidar, yönetim tarafından ise uhrevi meşrulaştırma uğruna araçsallaştırılarak içi boşaltılır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, güncel görüngüleriyle farklı coğrafya ve kültürlerde söz konusu mücadelenin gösterdiği gelişimi incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma sonucunda incelenen örneklerden yola çıkmak suretiyle genellikle en kadim yönetimlerden modern devlet yapılarına kadar dini değerler bütününün otorite tarafından araçsallaştırıldığı, kurumsallaşan dinin ise farklı tezahürlerle dünyevi iktidara talip olduğu ortaya çıkmıştır. Abstract: The basic contribution of the religious institution to society is the production of a high value range. This production is also a challenge to the powers of its era. When the prophet, expressed in the sociological literature as the founding charisma of religion, begins to share the divine word with society, the conflict with worldly authority begins simultaneously. The governing power will want to suppress the potential power center that has influenced society despite it. As this effort is often unsuccessful, a long-term relationship between the representatives of institutional religion and the governing power, which is based on conflict or cooperation, develops over time. The values produced by religion are evacuated by the representatives of corporate religion during the struggle in question and instrumentalized by the administration for the purpose of legitimizing the otherworldly power. The study, which is carried out through document analysis, which is one of the qualitative research methods, aims to examine the development of the struggle in different geographies and cultures with its current phenomena. As a result of the research, it is revealed that religious values are generally instrumentalized by the authority from the most ancient administrations to the modern state structures, while the institutionalized religion aspire to worldly power with different manifestations.
SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2019 Sayı:48 ss.61-72, 2019
Öz: Sosyal bilimlerin çok geç farkına vararak tartışmaya başladığı kolektif kimlikler, sadece bir... more Öz: Sosyal bilimlerin çok geç farkına vararak tartışmaya başladığı kolektif kimlikler, sadece bireysel değil ama aynı zamanda sosyal insicamı da belirleyen olgulardır. Kadim dini kimlikler ile modern dönemin büyük inşaları olan milli kimlikler, yaşlı dünyanın son asırlarında meydana gelen sosyal ve siyasi gelişmelerin temel belirleyicileri olmuşlardır. Bununla birlikte son asrın en belirgin aktörleri olan ulus devletler ve inşa ettikleri ulusal kimlikler, öncülleri olan diğer büyük kolektif aidiyetlerin güçlü yönlerine yaslanmak suretiyle hayat bulmuşlardır. Modernizmi aşma çabası olarak postmodern düşünce, inşa edilmiş olan bütün büyük aidiyetlere yönelttiği eleştiri ve düzenli saldırılarla dini, etnik, milli ve nihayetinde ulusal kimlikleri parçalama gayreti içerisindedir. Ulusal kimlikler ve bileşenleri olan diğer kolektif aidiyetlerin, şiddetini artırarak devam eden postmodern saldırıları yerleşik bakış açıları ve mevcut savunma yöntemleriyle göğüslemeleri, dahası bütünlüklerini her şeye rağmen garanti altına almaları mümkün görünmemektedir. En nihayetinde yapılması gereken, devletler ve inşa ettikleri ulusal kimlikler tarafından postmodern argümanların doğru okunmak suretiyle karşı tedbir geliştirilmesinden ibarettir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yoluyla gerçekleştirilen çalışma, ulusal kimliklerin postmodern saldırılar karşısında varlıklarını devam ettirmek üzere sahip oldukları alternatif tavırların irdelenmesi amacını taşımaktadır.
Abstract: The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with established perspectives and existing defense methods, and moreover they cannot guarantee their integrity. Ultimately, what needs to be done is to develop countermeasures by correctly reading postmodern arguments by states and national identities they have built. This study which is having the aim of examining the alternative attitudes that national identities hold in order to maintain their existance against postmodern attacks, has been conducted using the document analysing method.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Öz Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriy... more Öz Kimilerine göre kökleri çok daha kadim zamanlara götürülebilen küreselleşme, açgözlü endüstriyel toplumun literatüre kazandırdığı bir kavram olarak 3'üncü dünya ülkelerinde her geçen gün daha fazla etki ve ağırlığını hissettirmektedir. Dilleri, dinleri, kültürleri, yüzleri, mimikleri, renkleri ve kimlikleri yutarak, öğüttüğü her şeyi biçim, form ve tanımlarından arındıran küresel değirmen, dokunduğu her varlık ve bilgi türünü tektipleştirme konusunda son derece ustaca hareket etmektedir. Onun karşısında en güçlü kolektif hafızalar bile silinmekte, en kadim kültürlerin binlerce yıllık birikimi bir kalemde tozlaştırılarak, her gün yeniden üretilen postmodern ve tek kullanımlık değerler, günübirlik yaşanmak suretiyle her yeni güne yeniden başlayan öncesiz ve sonra kaygısı taşımayan geniş kitleler peydahlanmaktadır. Söz konusu kitleler, yaygın kitle iletişimi sayesinde kolay manipüle edilebilen, farkına varmadıklarından şikâyet etmedikleri ekonomik ve sosyal sömürü süreçlerine teşne, bir taraftan kimliksizliğin bütün özelliklerini barındırırken diğer yandan mikro kimliklerin savaşçıları olma konusunda son derece hevesli topluluklar olarak her geçen gün çoğalmaya devam ediyorlar. Bu rüzgârın karşısında direnmeye çalışan milli ve dini kimlikler ise ne yapılması gerektiğine tam olarak karar veremediklerinden olsa gerek, düzensiz savunma hatlarıyla cılız direnişler göstermeye çabalıyorlar. Bilginin ve paranın sınır aşan yayılımı, özellikle ulusları ve dinleri birbirine benzeterek renksizleştirirken, direnen milli kimlikler ve özelde İslam dini, aynı zamanda alt kimliklerini/gruplarını canlandırmak suretiyle çıkarılan bel altı saldırılarla içeriden kuşatılmaktadır. Bu kör döğüşü ve süreğen saldırı karşısında ulus-devlet yapısı ve İslam din dairesine düşen öncelikli görev, tüm bileşenlerini postmodern bir zeminde yeniden değerlendirmek suretiyle doğru tanımlanan bir hasma uygun araçlarla karşılık vermekten ibarettir. Abstract According to some, globalization, whose roots can be traced back to ancient times, is becoming more and more felt in the 3rd world countries as a concept brought by greedy industrial society to the literature. By absorbing languages, religions, cultures, faces, facial expressions, colors and identities, the global mill cleans everything that it grinds from shapes, forms and definitions, and acts very skillfully in standardizing every type of being and knowledge it touches. Even the most powerful collective memories are erased, thousands of years of accumulation of the most ancient cultures are written off, postmodern and disposable values that are reproduced every day, and before and after the beginning of each new day, large masses that do not have any concern have been revealed. These masses continue to multiply day by day as highly enthusiastic communities about being the fighters of micro-identities on the one hand while being subjected to economic and social exploitation processes which are easily manipulated by widespread mass communication and which do not complain that they are not aware of. The national and religious identities that try to resist under this circumstances may not be able to decide exactly what to do, but they try to show weak resistance with irregular lines of defense. While the transboundary spread of knowledge and money discolors especially nations and religions, resisting national identities and Islamic religion in particular have been besieged by under-attack attacks to revive subidentities/groups, at the same time. Against the ongoing attack and at cross purposes, the nation-state structure and the primary duty of the Islamic religious department is to respond to a correctly defined hostile by means of reevaluating all its components on a postmodern basis.
Öz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kal-dıkları badirelerden sonra,... more Öz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesi, yaşamak zorunda kal-dıkları badirelerden sonra, yeni vatan, yeni devlet ve yeni bir toplumun inşası için hummalı bir çabanın içine girmişlerdir. Muharebe meydanında kazanılan zaferlerin tekrar aynı sorunları yaşamak zorunda kalmayacak güçlü bir dev-let ve toplum yapısıyla taçlandırılması gerekmektedir. Bunun için yapılması gereken ilk ve en önemli şey ise Tanzimat'tan beri fikri açıdan tartışılan bazı değişiklikleri sosyal bünyede hayata geçirmek suretiyle devletin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel dayanağı olan milli kimliğin inşasını sağlamaktır. Tarih, dil, mitoloji, kültür, bilim ve eğitim nasıl bu amacın araç-ları olmuşsa, din kurumu da bu temel amaca hizmet etmek üzere düzenlenme-ye çalışılmıştır. Dini alanda yapılan düzenlemelerin diğer devrimlerden daha büyük güçlüklerle karşılaşacağı muhakkaktır. Din dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda hayata geçirilen devrimlerin temel gayesi sağlam bir milli kimlik inşası konusundaki kaygılardır. Çalışma cumhuriyetin kurucu kadrosunun dil özelinde dini alanda hayata geçirmeye çalıştıkları düzenlemelerin arka planın-daki temel niyetin daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadını taşımaktadır. Abstract The founding will of the Republic of Turkey, after challenges that they had to go though in a new country, have entered into a new state and feverish efforts to build a new society. The victories which were won in the battlefield must be crowned with a strong state and community structure that will not have to face the same problems again. The first and most important thing to be done for this is to provide the construction of the national identity which is the fundamental basis of the indivisible integrity of the state with the country and nation by implementing some changes that have been discussed within the intellectual point of view since the Tanzimat reform era. Just as history, language, mythology, culture, science and education became the means of this purpose, the religious institution was tried to be organized to serve this basic purpose. It is certain that religious arrangements will meet greater challenges than other revolutions. The aim of the study is to provide a better understanding of the basic intention behind the arrangements that the founding staff of the republic are trying to implement in the religious field in terms of language. The main purpose of the revolutions in the Turkishization of the language of religion is the concerns about the construction of a solid national identity. The aim of the study is to provide a better understanding of the basic intention behind the regulations that the founding staff of the republic were trying to implement in the field of language-specific religion.
Kastamonu Üniversitesi VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu (Yesevîlik), 2018
ÖZET
Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılm... more ÖZET Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılması konusunda kaynaklık etmiş olan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik, her ne kadar hicri 2’nci yy.dan itibaren aklı paranteze alan bir anlayışı Hanefi-Maturidi gelenek görüntüsü altında yaşıyor olsalar da Türklerin dini ve toplumsal dünyalarını yoğun biçimde şekillendirmiştir. Yesevîlik, İslam dinini potlaç kültürlü Türk topluluklarına son derece basit, sade ve anadilleriyle aktarmak suretiyle, öncelikle korkunun değil sevginin ve bu dünyanın dini olduğunu hissettirmiş, sosyal bünyeye daha kolay ve kalıcı biçimde yerleşmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle dini aktarımda kullanılan arı duru Türkçe, İslam dininin kimliklediği Türk topluluklarının yeni dinlerini Gökalp’in tabiriyle Din-i Milli olarak algılamalarını sağlamış, dini ve milli kimliklerin eşgüdüm içerisinde birbirlerini desteklemesine vesile olmuştur. Geçmişte Anadolu ve Türk dindarlığında varlık gösteren sayısız dini yorum dairesi dahil olmak üzere Alevi/Bektaşi gelenekten Nakşibendiliğe, Ziya Gökalp’ten Türkiye Cumhuriyeti’nin dini reformasyon çabalarına kadar Yesevî yorumun etkilerine rastlamak oldukça kolay ve mümkündür. Söz konusu Yesevî yansımalar, bugün de mevlitlerden kandil gecelerine, kaside ve naatlara kadar Türk toplumunun din ve dindarlık algılarında, son derece canlı bir şekilde teşhis edilmektedir. Bugün eleştirel bir bakış açısıyla kıymetlendirildiğinde; Türk toplumunun İslam algısındaki patolojik arazların, İslam dinini Türkler için başlangıç noktasında bile Din-i Milli olarak kolektif hafızaya yerleştirmeyi başaran ahlak kökenli Yesevî yorumun modern bir çözümlemeyi müteakip hayata geçirilmesi sayesinde giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Yesevi, Hanefi, Maturidi, Milli Kimlik. ABSTRACT Ahmad Yasawi and Yasawiyya being source for ontological context of perception on The Turkish Islamic People to obtain the virtues today it still has, even though they live an understanding under the image of Hanafi-Maturidi tradition which puts mind in parenthesis since 2nd century hijri, they undeniable shaped the religious and social World of the Turkish. Yasawiyya has first of all made the Turkish communities feel that The Islam is not a religion of fear but a religion of this world and love, made contributions on the housing of it in the social structure more easy and permanent by telling the potlatch culture of Islam in their native language and simply. Especially the unadulterated clear Turkish that is used on the transfer of religion has provided that of their new religion to be perceived as National Religion, as been said by Gökalp, by the Turkish communities that have been identified by religion of Islam and conduced their religious and national identities to support each other in coordination. It is very easy and possible to run across to the effects of interpretation of Yasawiyya on including the past of Anatolia and the countless religious interpretation circles that make’s their presence felt in the Turkish piety, from Alevi/Bektashi tradition to Naqshbandi, from Ziya Gökalp to reformation efforts of Turkish Republic. The said reflections of Yasawiyya are recognized quiet lively today from ceremonies to kandil nights, to odes and naats in the Turkish communities’ perception of religion and piety. When valued by a critical point of view today, It’s evaluated as possible to eliminate the pathological attributes on perception of Islam of Turkish society by moral-rooted interpretation of Yasawiyya, which managed to place the religion of Islam as National Religion in collective memory of Turkish in the first place, that is actualized in life after a modern analysis. Key Words: Yasawiyya, Hanafi, Maturidi, National Identity.
Öz Millî kimlik inşası, içinde zor ve uzun soluklu bir takım süreçleri barındıran bir toplumsal d... more Öz Millî kimlik inşası, içinde zor ve uzun soluklu bir takım süreçleri barındıran bir toplumsal devrim sürecidir. Sömürgen ve güçlü bir ittifak karşısında verdiği ulusal kurtuluş mücadelesinden sonra yeniden yapılanan Türkiye Cumhuri-yeti de böyle bir değişim sürecini başlatmış, üst üste hayata geçirdiği dev-rimlerle toplumsal paradigmayı kökünden değiştirmeyi hedeflemiştir. Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak, aydınlanmak gibi öncelikli amaçlara sahip olan devrimler silsilesi, kesinlikle göz ardı edilemeyecek bir mütemmim cüze, olmazsa olmaz bir temel amaca yaslanmıştır. Üç kıtaya yayılan bir vatan algısından sonra kalpgâhı (heartland) Anado-lu'ya çekilen ve daha fazla parçalanmaya tahammülü olmayan devletin bu en önemli temel amacı, milletleşmektir. Sadece ve muhakkak milletleşmek su-retiyle daha fazla parçalanmanın ve yok olmanın önüne geçilebilecek, kurulu sömürü düzenine ket vurmak, özgür, müreffeh ve yarınlara güvenle bakan bir toplum halinde yaşamak mümkün olabilecektir. Bu düşüncelerle son derece hızlı ve kararlı biçimde hayata geçirilen dev-rimler zincirinin hiçbir halkası, yekdiğerinden kopuk ve müstakil bir zihniyetle ele alınmamış, sadece bir amaca dönük olarak uygulamaya konulmamıştır. Hassasiyetle planlanarak gerçekleştirilen devrimler, aydın birey ve toplumu inşa etmenin yanı sıra birbirini bütünleyen lego parçaları gibi toplumsal olarak gerçekleştirildiklerinde ortaya çıkacak bir millî kimliği inşa etme vazifesiyle donatılmışlardır. Anahtar kelimeler: Milli Kimlik, Devrim, Millet, Milletleşme, Milliyetçilik. Abstract Modern Rebuilding Of Turkish Revolution And Identity Abstract National identity building is a social revolution process containing some kinds of difficult and long-termed durations. Turkish Republic that was reconstructed after fighting nationally for independence against a powerful and
öz Hobsbawm'ın deyimiyle milletleri yaratan milliyetçiliğin, 17'nci yy. Avrupa'sındaki doğumuyla ... more öz Hobsbawm'ın deyimiyle milletleri yaratan milliyetçiliğin, 17'nci yy. Avrupa'sındaki doğumuyla estirmeye başladığı rüzgâr, üçyüz asırlık bir gecikme ve Marksist bir kisve ile bütün öncüllerinden farklı bir formda Türkiye'nin Güneydoğu illerin-de de hissedilmeye başlanır. Öncülleri bir yana modern Türkiye'nin ulus kimlik inşasına öykünen PKK, giriştiği zahmetli taklit için tarihsel sepetinde yeterince argüman bulamayınca, hem Marksist hem şovenist, ateist ama aynı zamanda dindar, anti-feodal bununla birlikte aşiretvari duruşlarla ideolojisinin olmadığı-nı ya da katıksız bir pragmatizme sahip olduğunu deklare etmiştir. Gerçek manada ilk Kürt milliyetçi hareketi olarak niteleyebileceğimiz PKK, tari-hi, kuruluşu, evrilen hedefleri, ittifakları, ihtilafları, eylem ve söylemdeki renk değişiklikleri, iç infazları ve çalkantılarıyla, örgütsel pragmatizmin de son dere-ce canlı bir örneğidir aynı zamanda. Söz başında İslam dinini " Kürtlerin Truva Atı " olarak betimleyen örgütsel jargon, zamanla söz konusu Truva Atının içeri-sinde saklanarak kamufle olabileceğini fark etmiş ve öyle de yapmıştır. 1980'li yılların sonuna doğru Truva atının içine girmeye başlayan PKK, 1990'lı yılların başından itibaren bir daha çıkmamak üzere kalıcı olarak yerleşmiştir. Bu makalede değişken söylemiyle PKK'nın ulus inşa sürecinde kullandığı diğer unsurlarla birlikte kutsal dünya ile olan flörtü izah edilmeye çalışılacak, hedef kitlesindeki dinsel fraksiyonlara karşı geliştirdiği söylem incelenecektir. Ulus inşasının birincil şartı olan mitolojik inşa ameliyesinde, toplumsal algıda oluşturmaya çalıştığı iyi Zerdüştizm-kötü Şamanizm dikotomik ilişkisi açıklanırken, ulus kurucu lider ve söz konusu ulus için tasarlanan sivil dinin peygamberi olarak öne çıkarılan Abdullah Öcalan’ın söylemi analiz edilmeye çalışılacaktır. Abstract Just like the expression of Hobsbawm; the trend which started after the nationalism, the creator of the nations, emerged in the Europe of 17th century, was also started to be felt in South East Cities of Turkey covered with Marxist costume with 3 centuries delay and in different forms from its all premises. Apart from its premises, PKK, which imitates the building of national identity of modern Turkey, after they could not create enough argument out of its historical savings for its demanding imitation, declared that they do not have any ideology by both Marxist and Chauvinistic; atheist meanwhile religious; anti-feudal also tribal behaviors and they have a solid pragmatism. Thanks to the conflicts in the history, organization, evolution of purposes, alliances, controversies, actions and expressions, also the inner executions and the upheavals of PKK, which we can qualify as the first Kurdish Nationalist, it is a living example of organizational pragmatism at the same time. The organizational jargon, which identified Islam as ‘The Trojan Horse’ in the beginning, by time realized that they could disguise by camouflaging in this ‘Trojan Horse’ and did so. PKK, which started to go into this ‘Trojan Horse’ in late 1980’s, settled there permanently since the beginning of the 1990’s. In this article, the flirt of PKK, among itself and other units and holy world, which they used in the nation building process with changing expressions, will be tried to be explained; and the expression they created in order to prevent the religious fractions in target audience will be examined. By explaining the good Zoroastrian- bad Shamanism dichotomy relation which they are trying to create in common sense in the purpose of mythological construction which is the first condition of nation construction; and the expression of Abdullah Öcalan, who is tried to be imposed as the founder leader of nation and the prophet of the designed civil religion of this nation, will be tried to be analyzed.
V. Uluslararası Şeyh Şa'ban-ı Veli Sempozyumu -Eş'arilik-, 2018
ÖZET Her dini yapıda olduğu gibi İslam dini de Arap Yarımadası'ndaki doğuş döneminden sonra beşer... more ÖZET Her dini yapıda olduğu gibi İslam dini de Arap Yarımadası'ndaki doğuş döneminden sonra beşeri katkılarla çeşitli yorumların etkisi altında gelişmiş ve genişleme coğrafyasında var olan kültürel, toplumsal ve düşünsel altyapıları mezcederek, mezhep formunda tezahür eden yeni ve birbirinden kısmen de olsa farklı terkiplere vesile olmuştur. Diğer bütün dinlerde olduğu gibi İslami fırkalaşmada da coğrafya, bu coğrafyada yaşayan dinler, kültürler ve toplumsal yapı etkili olmuş, İslam mezheplerinden her birisi, İslam öncesi kültürel doku hangisi için uygunsa orada tutunarak ilerleme ve yayılma kaydedebilmiş, aksi takdirde yerini coğrafya toplumları ve kültürlerinin biriktirdiği beşeri üretimle en az çatışan mezhebe terk etmek durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda nasıl Hanefi-Maturidi gelenek daha çok mevali olarak adlandırılmak ve yaftalanmak suretiyle İslam'ın iç-ötekisi gayri-Arap coğrafyada " akli " bir tutumla varlık göstermişse, Şafiî-Eş'ari bakış açısı da özellikle " nakli " yapısıyla soybağlarının öncelendiği aşiret-kabile yapılı gelenekçi toplumların yaşam sahasında tutunmuştur. İslam inanç coğrafyasının özellikle Doğu bölgelerinde yayılmış olan Eş'arilik, içinde bulunduğu sosyo-kültürel ortamdan beslenmiş ve bu merkezde içine doğduğu sosyo-kültürel ortamı yeniden şekillendirmiş, reforme etmiştir. Günümüzde giderek Selefileşen Sünni dünyada bireysel ve toplumsal bakış açılarını belirleyen temel paradigmanın sınırları, akıl ve felsefeden uzaklaşmak suretiyle her geçen gün daha fazla Selefi çerçeve tarafından belirlenmektedir. Modern toplumun ürettiği bütün değerlerle birlikte yaşadığı halde giderek daha fazla Selefi düşünmeye ve yorumlamaya/yorumlamamaya devam eden Müslüman birey ve bu bakış açısının birleştirdiği Müslüman toplumlar, tranzisyonel toplum olma özelliğini kalıcı kılacak gibi görünmektedir. Bildirimiz, bireysel aklı öteleyerek nakle verdiği öncelikle birlikte, geleneksel toplum yapısını besleyen epistemolojisi sayesinde " Sünni Ortodoksi " nin tarihsel manada belkemiğini oluşturan Şafiî-Eş'ari yorumu, yukarıda ifade edilen bağlamda tartışmaya çalışacaktır. ABSTRACT As it is in every religious structure, the Islamic religion has also been implicated in new and inter alia different forms of manifestation in the form of sects, culturally, socially, and intellectually infrastructures that have developed under the influence of various interpretations of human contributions after the birth of the Islam at the Arabian Peninsula. As in all other religions, geography and religions, cultures and social structure in this geography had been influential in Islamic clashes, and each one of the Islamic sects had been able to save progress and spread by preoccupation with the pre-Islamic cultural fabric, the ones that could not been able to do this, had to leave their space to the least contradicting sect with the human productions of those societies and cultures. In this context, similar to Hanafi-Maturidi tradition showing an existence in the non-Arabic geography as the inner-other of Islam with a " rational " understanding and were named and labeled as mevali; Shafi-Ash'ari perspective lived among the traditional societies that have a tribe-clan structure with an understanding
İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın (Yuhanna 8:7)
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniy... more İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın (Yuhanna 8:7)
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniyet çizgisinde koşar adım ilerlediğimize inanırken, bütün gelişmişliğe rağmen arka planda hala bu kurt kanununa mı tabiyiz? “İnsan insanın kurdudur” anlamına gelen meşhur Latince terim “homo homini lupus”, ilerlemenin eriştiği seviye göz önüne alındığında söylendiği çağdaki gerçekliğini koruyor mu? En gelişmiş toplumlarda dahi ilk fırsatta hortlayarak kendini gösteren kitle ruhu, nasıl bu kadar acımasız ve kıyıcı bir potansiyele sahip olabiliyor? Ahlak, kültür ya da bütün kurumlarıyla devlet bu ilkel kolektif tutumu evcilleştirmeye yetmedi mi? Sanal dünya, içimizdeki vahşi kurtları biraz olsun evcilleştirebildi mi? Elinizdeki kitap, şekil değiştirmekle birlikte içinde barındırdığı vahşetten fazla bir şey kaybetmeyen toplu yok etme arzusu ya da kolektif histeriyi anlama ve anlamlandırma çabasından ibarettir. Linç kavramının tarihsel seyri, gerekçe, aktör ve edimleriyle birlikte sistematik yapısı, başlangıç ve bitişi arasında izlediği yolu irdelediğinizde bazı şablonların tekerrür ettiğine şahit olacaksınız. Hatta bireyin evreni etrafında döndürdüğü postmodern dünyada biçim değiştirerek sanal hale gelse dahi lincin kadim zamanlardan beri değişmeyen yüzünü göreceksiniz. Analiz edilen birçok yönüyle alanyazında ilk olduğunu değerlendirdiğimiz kitabın okuyucuya ışık, bir kolektif histeri türü olan lincin önlenmesi çabalarına da destek olması ümidiyle.
Tarikat ve Ordu, ilk bakışta bir arada anılmaları mümkün olmayan iki ayrı uçtaki kurumlar gibi g... more Tarikat ve Ordu, ilk bakışta bir arada anılmaları mümkün olmayan iki ayrı uçtaki kurumlar gibi görünmekle birlikte gerçek hiç de sanıldığı gibi değildir. Aslında her iki kurum da yapısal olarak birbirine çok benzeyen özelliklere sahiptir. Elinizdeki kitap, çeşitli ortak özelliklerden yola çıkarak önce kurumları, sonra da üyelerini karşılaştırıp imkânsız gibi görünen söz konusu benzerliği açıklamaya çalışmaktadır. Her iki kurum da tam bağlı bireyler yetiştirmek için personelini dönüştürerek tabir yerindeyse devşirir. Kim ne derse desin, tarihsel bir bakiye olarak teslim aldığımız devşirme sistemi, Osmanlı devlet aklı ve tecrübesinin kolektif kimlik inşası konusundaki incelikli bir uygulamasıdır. Eleştiriye de açık olan söz konusu uygulamayla devlet genel anlamda kazanmıştır. Sistem; dili, dini ve kültürü başka müstemlekelerin çocuklarını Osmanlı kabında eritmiş, onlara kimlik kazandırmış ve devlet aygıtına en uygun yerde katkı sağlamalarını temin etmiştir. Benzer aklın yansıması Cumhuriyet Türkiye’sinde de görülür. Önceleri ortaokul, daha sonra lise seviyesinde, en fazla on dört yaşında, vatan algısı kendi köy ya da kasabasından ileriye gidememiş tertemiz vatan evlatları, askeri okullara alınarak hayatlarına dokunulmuştur. Devlet, bu kitabın yazarında olduğu gibi, köy ve kasaba çocuklarına kalorifer peteğini, muzu, slip çamaşırı, denizi; kısaca, uygar dünyanın kanıksadığı her şeyi göstermiştir. Genç dimağların, algıladıkları dünyanın değişmesi, genişlemesi sağlanmıştır. Buradaki eğitim ve yaşantının her anında devlet, vatan ve millet kavramları, uğruna kanının son damlasına kadar savaşılacak yegâne kavramlar olarak askeri öğrencinin zihnine sürekli işlenir. Yüreği sadece vatan, millet ve devlet için atan, böyle oldukları için kimseye açamadıkları içtenlikli bir gururu gizlice yaşamaya devam eden devşirmelerdir onlar. Devletin devşirmeleri... Bu kitabın konusu, devletin devşirmeleriyle kendini ve aklını şeyhinin eline “ölü yıkayıcının elindeki beden” ya da tasavvufi tabirle gassalın elindeki meyyit kıvamında teslim eden tarikat ve cemaat devşirmelerinin her açıdan incelenerek karşılaştırılmasından ibarettir. Bu zorlu kıyaslama, en başta mütedeyyin ve müntesip, dindar ve mürit ayrımını kesin bir çizgiyle belirleyerek yapılmaya çalışılmıştır. Kitabın biricik amacı ise söz konusu örtüşmeyi tarihsel ve sosyolojik anlamda ortaya koyacak kıyaslamayı yaptıktan sonra olası 15 Temmuz hadiselerinin önüne geçecek bilince katkıda bulunmaktır. Zira devletinin ekmeğini yerken onun namlusunu milletine çeviren hainler ve bu potansiyeli içinde barındıran tüm zihniyetler için tahammül tükenmiştir. Üstlenilen bu zor vazifenin altından kalkılıp kalkılamadığına ise hummalı zamanların ardından kâğıda dökülen satırların arasında anlamı arayan okuyucu karar verecektir.
MÖ. 195 tarihli “Eşeklerin Komedisi” isimli eseriyle Titus Maccius Plautus’tan Erasmus’a, Rabela... more MÖ. 195 tarihli “Eşeklerin Komedisi” isimli eseriyle Titus Maccius Plautus’tan Erasmus’a, Rabelais’den Montaigne, Bacon ve en çok da Thomas Hobbes’a kadar birçok düşünürün dile getirdiği “Homo Homini Lupus” (İnsan insanın kurdudur) özdeyişi, sık sık kendini gerçekleştirmeye devam ediyor. Üstelik bu tekrarın sıklığı, Habil ve Kabil’den bu yana her geçen gün daha sinsi, gaddar ve kanlı biçimde artış gösteriyor. Dün Kabil’in kardeşini öldürdüğü taş, bugün farklı mecralardan üretilen terör ve tedhiş hareketleriyle yine en yakın ellerden atılıyor. Her biri alanında uzman akademisyenlerin kaleme aldıkları bölümlerden meydana gelen eser, farklı boyutlarıyla post endüstriyel zamanların terörizm algısını irdelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken geliştirilen disiplinler arası çalışma kültürü, okuyucuya olgunun tüm ontolojik ve epistemolojik arka planını sunmayı hedeflemiştir. Nesnesine herhangi bir sosyal bilim mecrasından yaklaşan her çalışma, ne kadar yetkin olursa olsun bütün renkleri algılayarak aktarma yeteneğinden yoksundur. Oysa her biri farklı disiplinlerden yetkin isimlerin ortaya koyduğu bu çalışma, farklı istikametlerden tutulan fener ışıkları yardımıyla okuyucunun sadece ufku değil aynı zamanda ufkun ötesini görmesini sağlama iddiasındadır. Kitap ilk olarak, -her ne kadar çarpık bakış açıları ve çıkar çatışmalarından ötürü üzerinde ittifak edilmiş bir tanıma henüz kavuşmamış olsa da- Milattan sonra 1’inci yüzyılda Roma yönetimine karşı ayaklanan Filistinli Sicariiler’den Hasan Sabbah’ın Haşişiler’ine, 19. yüzyıl Rusya’sının Narodnikler’inden 20’nci yüzyılda değişen teknikleriyle çoğalan örgütlere ve nihayetinde anlam içeriğini değiştiren 11 Eylül eylemlerine kadar terörizmin tarihsel gelişimini ele almaktadır. Küreselleşme hızı ve etkisinin son kertesine ulaştığı 21’inci yüzyılda terörist unsurların da zaman, mekân, teknik, taktik ve aktörleriyle bundan payını aldığını belirten Karabulut, sebep ve sonuçlarıyla küreselleşme olgusunun, devletler ve devlet dışı aktörlerin terörizmle ilişkisini eleştirel bir bakış açısıyla irdelemektedir. Terörizm insanlığın gelişimine paralel olarak dönüşürken, son evresindeki motivasyonunun daha fazla din eksenine kayması, hedeflerinin küreselleşmesi, uygulanan şiddetin tüm zamanlardan farklı biçimde hedef seçmeden yaygınlaşarak büyütülmesi, alışılanın dışında nükleer biyolojik ve kimyasal silahları kullanmaya başlaması gibi nedenlerle “yeni terörizm” gibi tanımlamaların nesnesi olmaktadır. Bural, geçirdiği büyük metamorfoza rağmen terörizmin öz itibariyle herhangi bir değişime uğramadığı, dini motiflere sahip terörizmin insanlığın kadim çağlarından beri uygulanageldiği, sıra dışı silahlar sayesinde mücadelesini öngörülemez boyutlara taşıma amacıyla nükleer biyolojik ve kimyasal silah kullanımının daha klasik örneklerde de görülmesi nedeniyle bu tanıma karşı çıkmaktadır. Dünyanın son dönemde maruz kaldığı terörizm, yeni bir türe tekabül etmediğinden söz konusu terörist faaliyetlerin maksatlı ve taraflı bir “yeni terörizm” kavramı yerine “yeni nesil terörizm” kavramı ile tanımlanmasının daha uygun olacağı hususu gerekçeleriyle ortaya konmaktadır. Bilginin, emeğin ve sermayenin hızla küreselleştiği bir dünyada uluslararası göç kavramı giderek daha can yakıcı bir gerçeklik olmaya başlamıştır. Sınır aşan göç, hem göç edenler hem de göç alan ülkenin yerleşikleri için yeni ekonomik, sosyolojik ve politik koşullar oluşturmaktadır. Yenal, uluslararası göç gerçeğinin terörizmle ilişkisini çok yönlü olarak ele almaya çalışmış, bu bağlamda terör-göç ilişkisindeki karşılıklı etkileşim, istatistik biliminin verileri doğrultusunda incelenmiştir. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde terör olgusunun göçü nasıl etkilediği, göç alan ülkelerde çeşitli tasniflere tabi tutularak farklı şekillerde algılanan göçmenlerin terör olaylarıyla bağlantısı çeşitli ülkemizin de içinde olduğu örneklerle irdelenmiştir. Geleneksel toplumlarda cinsiyet rolleri bağlamındaki genel kabuller çerçevesinde kadın terörist kimliği, çemberin dışındadır. Belki de sırf bu yüzden 150 yıllık modern terörizm geçmişine ve sayısız kadın teröriste rağmen konunun toplumsal cinsiyet bağlamında ele alınması, akademik literatür için oldukça yenidir. Öz Yıldız, terörist kadınların erkeklerden temel motivasyonlar açısından farkını incelemektedir. Söz konusu fark 19’uncu yüzyıl Çarlık Rusya’sının ilk kadın teröristlerinden Vera Figner’in “Ortaya çıkan devrim hayaleti beni genç bir erkekle eşit duruma getirdi.” cümlesinde gizlidir. Öz Yıldız, kadınların terör örgütleriyle kurdukları bağ, örgütsel motivasyonları, kadınlara özgü terör eylemleri ve terör örgütlerinin kadın kimliği ile kendilerini ilişkilendirme biçimlerini toplumsal cinsiyet yaklaşımı ile analiz ederek dünyadan ve Türkiye’den örnekler eşliğinde sunmaktadır. 20’nci yüzyılın sonlarına doğru bir terör yöntemi olarak patlayıcılarla birlikte yapılan intihar eylemleri, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte bölgeselden küresele evrilen bir güvenlik sorununa dönüşmüştür. Teknolojinin teröristler tarafından kullanımı, eylemlerin etkilerini küresel hale getirmiştir. Kontrolsüz sanal dünya, terör örgütlerinin propagandasını sınırsız bir mecraya taşımıştır. Şen, intihar eylemlerinin gelişimi, eylemcinin motivasyonları ve örgütlerin intihar eylemlerini seçme nedenlerini irdelemiş, Türkiye’de gerçekleşen intihar eylemlerini dünya geneliyle karşılaştırmalı olarak incelendikten sonra Türkiye’nin intihar eylemlerine maruz kalma sebeplerini analiz etmiştir. Son yıllardaki ekonomik gelişmesiyle ABD’ye boy ölçüşmeye başlayan Çin, istikrar için dünyanın en istikrarsız bölgelerindeki enerji kaynaklarını güvence altına almak istemektedir. Bir Kuşak Bir Yol girişimi, hem aranan güvenceyi temin edecek hem de paydaşları sayesinde Çin’i ABD karşısında yalnız bırakmayacaktır. Girişimin tetiklediği büyük değişim, ABD’nin küresel hegemonyasını tehdit etmektedir. Söz konusu girişimin olası sonuçlarını öngören ABD’nin, ilgili güzergâhın istikrarsızlığı için vekâlet savaşları dâhil olmak üzere tüm yollara başvurabileceği öngörülebilir. Aslan, Bir Kuşak Bir Yol girişiminin ekonomik ve siyasal etkileriyle birlikte değerlendirmek suretiyle uluslararası terörizme etkilerini irdelemiştir.
Âdem’den bu deme hiç aralık vermeden devam eden karmaşık bir ilişkidir din ve propaganda ilişkis... more Âdem’den bu deme hiç aralık vermeden devam eden karmaşık bir ilişkidir din ve propaganda ilişkisi. Tanrı tasavvurunun ilk defa zihinlerde oluşmaya başlamasıyla birlikte hayat bulmuştur. En başlarda çok daha basit ve anlaşılması son derece kolay görüngülere sahiptir. Önce din kurucu karizma, sonra müntesipler ve koruyucu din adamları tanrısal sözü ilan ederek dini yaymaya çalışmıştır. Söz konusu kadim birlikteliğin en eski, en cari, hatta en sıklıkla karşılaşılan formu budur. Dinin kendi propagandasını yaparak başlattığı ilişki, kutsalın birey ve toplum nezdindeki etkisinin yönetici elit tarafından fark edilmesiyle birlikte değişik boyutlara evrilecektir. Kutsal dünya, kurumsal dinlerden irili ufaklı sırf dini gruplara kadar sayısız aktörün propagandasına özne konumunda şahit olmaya devam ederken, devlet, ticaret ve siyasetin aktörleri iktidar mücadelesinde inancı nesneleştirmişlerdir. Din adına yapılan savaşlar, kısa süre sonra dini argümanlarla devlet adına yapılmaya başlanmış, zamanla siyaset ve ticaretin amaçları için kullandığı dini kalkanların sayısız örneği, sık sık tekrarlanmak üzere insanlığın kolektif hafızasındaki özel yerlerini almıştır. Çalışmada kavramsal incelemeyi müteakip, dinin kendi propagandası her yönüyle irdelenmeye çalışılmıştır. Farklı dinlerin propaganda geçmişi tarihsel örneklerle ele alınmış, Yahudilik, Maniheizm ve Budizm ile birlikte propaganda konusunda en eski ve kurumsal hafızanın sahibi olan Hristiyanlık mercek altına alınmaya çalışılmıştır. Son olarak İslam dini ve propaganda ilişkisinin, İslam’ın kendi propagandasıyla birlikte devlet, siyaset ve ticaret hayatından örnekler ve nesnel bir bakış açısıyla okuyucuya sunulması için çaba sarf edilmiştir. Bütün eksiklerine rağmen kavramsal olarak din ve propaganda ilişkisinin ilk incelemesi olduğunu değerlendirdiğimiz çalışmanın yeni ve aydınlık bir yolun ilk basamağı olması dileklerimizle…
İnsanlıkla yaşıt bir Kavram: Propaganda
Alanında uzman çok önemli kalemlerin bilgi ve tecrübeler... more İnsanlıkla yaşıt bir Kavram: Propaganda Alanında uzman çok önemli kalemlerin bilgi ve tecrübelerini aktardıkları “Propaganda ve Algı Yönetimi” isimli çok yazarlı çalışma okuyucuyla buluştu. Muhittin IMIL’ın editörlüğünde Orion Yayınları’ndan çıkan kitap, adı konulmasa da insanlıkla yaşıt propaganda ve algı yönetimi kavramlarını farklı perspektiflerden inceleyen iddialı bir çalışma. İnsanoğlu güç ve iktidarın baş döndüren sarhoşluğunu ilk defa yaşayan kadim atalarından bu yana sürekli tırmandırdığı bir iktidar mücadelesinin içinde. Çağlar boyunca kültür, coğrafya, din, dil, amaç, taktik ya da uygulanma biçimi değişse de iktidarın sarhoş edici sahipliği kutsanmaya, uğruna son derece basit, gündelik ve bireysel tezahürlerden kanlı savaşlara kadar büyük mücadeleler verilmeye devam ediyor. Söz konusu iktidar mücadelesinin başat silahlarından en başta geleni ve en sık başvurulanıysa ismi çok sonraları konulmuş olsa da propaganda ve algı yönetimi. Her iki kavram ve anlam içeriklerinin birbirinden farklı uzmanlık ve bakış açılarıyla sekiz bölümde incelendiği kitap, her bölümde okuyucuya yeni bir pencere açıyor. Pof.Dr. Bilal KARABULUT’un kaleme aldığı ilk bölümde, algı yönetiminin uluslararası güvenlik boyutu irdeleniyor. “Yeni Güvenlik Paradigması Ekseninde İstihbarat ve Propaganda Savaşları” başlıklı ikinci bölümde Doç.Dr. Seda ÖZ YILDIZ, propaganda kavramını istihbarat kapsamında değerlendiriyor. Üçüncü bölümde terör örgütlerinin propaganda çalışmaları, Erol Başaran BURAL tarafından farklı ve güncel örneklerle son derece aydınlatıcı biçimde izah edilmiş. Terör örgütlerinin sadece silahlı propaganda değil, aynı zamanda örgüt içi propaganda ve algı yönetimi faaliyetlerini de hangi yöntem ve usullerle icra ettiklerini dördüncü bölümde değişik bir bakış açısıyla Dr. Rifat Serav İLHAN’dan öğreniyoruz. Beyaz perdenin icat edildiği ilk zamanlardan itibaren etkili bir propaganda silahına dönüşmesinin ilginç öyküsünü, “Gölgelerin Gücü: Sinema ve Propaganda” başlıklı bölümde Dr. Muhittin IMIL’dan öğreniyoruz. Aynı kalem “Bitmeyen Vals: Propaganda ve Din” başlıklı başka bir bölümde kurumsal ve yayılmacı dinlerden tarikat ve cemaatlere kadar dini yapıların tamamında propaganda ve algı yönetiminin nasıl kullanıldığını anlatıyor. Din ve propaganda ilişkisinin edimlere Tanrısal meşruiyet kazandırmak, dini (misyonerlik, davet, tebliğ, irşad vb.) dünyevi (fetih, işgal, kolonizasyon vb.) hâkimiyet sağlamak, çıkarları maksimize etmek gibi amaçlar etrafında nasıl şekillendiği çarpıcı örneklerle anlatılıyor. Dr. Merve SEREN’in siyaset ve Propagandanın kadim ve ustalıklı hikâyesini derinlemesine incelediği ve son olarak Hulusi GÖLPINAR’ın “Yeni Nesil Psikolojik Harekât ve Algı Operasyonları” başlıklı bölümüyle son dönemi irdelediği satırlarla son bulan kitap, farklı disiplinleri ahenkli bir orkestrasyonla buluşturması açısından önemli. Hatta daha iddialı bir ifadeyle alanında tek olduğunu bile söylemek mümkün görünüyor. Kitabı okurken altı kör adamın karşılaştıkları fili tanımlama hikâyelerini hatırlayacak ve gülümseyeceksiniz. Çünkü disiplinler arası uyumlu çalışma sayesinde gözleriniz daha iyi görmeye başlayacak.
“Benim ilk başvurum Ülkü Ocakları’nadır. Ama almadılar”
Dr. Muhittin IMIL’ın iki ödüllü çalışmas... more “Benim ilk başvurum Ülkü Ocakları’nadır. Ama almadılar” Dr. Muhittin IMIL’ın iki ödüllü çalışması “PKK ve Din” ismiyle Nobel Akademik Yayıncılıktan çıktı. Dr. Muhittin IMIL’ın iki ödüllü kitabı “PKK ve Din”, raflardaki yerini aldı. Yazar, ilk şovenist Kürt hareketi olarak tanımladığı PKK’nın bir ulus inşa etmek için yaptıklarını, İslam özelinde bütün dinlerle kurduğu faydacı ilişkileri ve Zerdüştizm vurgusunun sebeplerini örgütün kendi kaynaklarına dayanarak ifşa ediyor. Aslında PKK’nın yapmak istediği şey, “Kürt Rönesansı” adı altında toplumun öldürülüp yeniden diriltilmesidir. Bunun için önce eski birey öldürülecek, yeni bir kalıba dökülerek yeni insan yaratılacak, örgütün öngördüğü sivil toplum kuruluşlarının yeni kolektif kimliklerini alan yeni bireyler, yeni toplumu oluşturacaktır. Kurgulanan yeni Kürdi değerler bütünü, inşa edilen ulusun tamamının inandığı sivil dinini oluşturmalıdır. Bunun için 2007 yılından itibaren yeni bir değerler sistemi, yeni birey ve toplumla birlikte bir “sivil din inşası” öngörülmüştür. Öcalan’ın ulus inşasıyla birlikte gerçekleştirmek istediği yeni, milli ve militan din inşası, Spinoza, Hobbes ve Rousseau çizgisini takip etmek suretiyle Bellah’a ulaşır. Aslında kimin neye inandığı umurunda değildir Öcalan’ın. Tam olarak yapmak istediği şey, ulus inşasını hızlandıracak ikinci bir “yarı-din” oluşturmaktır. Bu dinin aynı zamanda kurucu lideri ve peygamberi de Öcalan olmalıdır. Bu haliyle PKK, Abdullah Öcalan’ın kurduğu bir tarikat veya cemaate benzer. Kuruluşundan çok kısa bir süre sonra bu görüntüye sahip olan PKK tarikatının, asla halife atamayacak olan tek şeyhi Öcalan, müritleri ise cemaate katma değerleri oranında mensuplar-milisler-sempatizanlar çizgisindeki herkestir. Birinci halkada yer alan tilmizler ve örgütsel doktrin, aslında öğretinin değil şeyhin kutsallığının garantörleridir. Kendi söyleminde sıklıkla form değiştirip, Prometheus’tan Anka Kuşu’na, peygamberden yarı-tanrıya hatta Tanrıya dönüşerek bu kutsallığın altını çizen Öcalan, güvensiz ve kuşkucu tavrı ile kendisini Tanrılaştırarak gökyüzüne çıkaranları yeryüzünün tek hâkimi olmak istedikleri için yargılamaktan da geri kalmaz. Abdullah yakınlarına göre ilkokuldan sonra beş vakit namaz kılmaya başlayan, lise yıllarında namazını kaçırmayan, Cuma namazlarını Hacı Bayram ve Maltepe Camilerinde kılan milliyetçi muhafazakâr bir öğrencidir. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Milli Mücadeleci gençlik derneklerinin toplantılarına, Ankara’ya gelen Necip Fazıl’ın konferanslarına, Komünizme Karşı Savaş Derneği’nin seminerlerine, Ülkü Ocaklarına gitmiş, Türk ocaklarında verilen konferanslara bile katılmıştır. Hatta 1972 Nisanındaki yedi aylık tutukluluktan sonra Anıtkabir yakınındaki arkadaş evinde kalırken her gün Anıtkabir’i ziyaret ettiğini belirtir. Yakalandıktan sonra yapılan mülakatlarında o zamanlardaki fikir dünyasını “Ben Erbakan’ı da dinledim, otuz yıl önce Mimarlar Odası’nda. Benim ilk başvurum Ülkü Ocakları’nadır. Ama almadılar. Ben Komünizmle Mücadele Derneği’ne gittim, Korkut’u dinledim.” cümleleriyle ifade edecektir. Öcalan, kendi söylemiyle adı “Allah’ın kulu” anlamına gelmesine rağmen kulluğu tam yüreğine oturtmamıştır. Doğuş, oluşum tarzı, sistemin içine giriş, muhaliflik ve yakalanış tarzının Hz. İsa’nın öyküsüne çıkış, hicret, dönüş, irade, azim, tempo ve yoğunluğunun ise Hz. Muhammed’e benzediğini ve peygamberi bir dille konuşup, öyle yaşadığını söyler. Atalarının direniş, peygamberlerin barış geleneği O’nda birleştiğinden Tanrısal yüceliş kaçınılmazdır. Tanrıyı çözümlemiş, kim olduğunu açıklamıştır. Hz. İbrahim de O da Urfalıdır. O’na göre, uluslararası komplo ile yakalanması, İbrahim peygamberin yaşadığı sürece benzemektedir. Türkiye bir odun deposu yapılmış, Öcalan da mancınıkla -uçakla- oraya atılmıştır. Hemen ardından ekler: “En güzel şeyler, en zor işlerden çıkar. İşin kendisinde, doğasında zorluklar var… Peygamberlerin hayatı biraz da böyledir. Ben korkunç acılar ve kayıpların trajik sonucuyum… Büyük değerler yaratıldı. Benim yaşamımı yalnız bana ait olarak düşünmeyin. Ben çok zor koşullarda yaşadım. Sizin yaşamınız basittir. Bir gün benim gibi yaşarsanız devleşirsiniz. Peygamberlerin ve aydınların yaşamları zor olur.”. Örgütün 2000 yılındaki 7’nci Olağanüstü Kongresi, “Ulusal Önderlik Üzerine Karar” adı altında bir karar alarak “Ulusal Önderimiz Başkan Apo peygamberliğe daha yakın bir çizgi ve tarzın sahibidir.” sözleriyle Öcalan’ın peygamberliğini onaylar. Örgütsel söyleme göre PKK Önderliği -Öcalan-, son 25 yılda peygamberlerin kırdıkları putlardan daha fazlasını kırmıştır (Serxwebun, Kasım 1997:2). Hatta PKK’da binlerce peygamber vardır (Serxwebun, Ağustos 2002:22). İlk bölümünde örneklerle kolektif kimlikler ve dinin kimlik inşasındaki etkilerini kuramsal açıdan inceledikten sonra ikinci bölümde Kürtlerin coğrafyadaki dini yapısı ele alınıyor. PKK ve Din başlığını taşıyan ve örgütün din karşısındaki bilinenden çok farklı tutumunu tarihsel olarak ele alan son bölümünde, birçok karanlık noktaya ışık tutan çalışmayı okurken sık aralıklarla şaşırmamak elde değil.
Özet Tarihsel geçmişi 19'uncu yy. sonlarına uzanıyor olsa da Kürt Ulusunun, söylem ve eylemlerini... more Özet Tarihsel geçmişi 19'uncu yy. sonlarına uzanıyor olsa da Kürt Ulusunun, söylem ve eylemlerini keskin milliyetçi bir tavırla geliştiren PKK ile birlikte inşa edilmeye başlandığı söylenebilir. Sadece Anderson'un belirttiği gibi hayal edilmiş bir cemaat olmaktan öte tam anlamıyla tasarlanmış bir ulusun inşa süreci söz konusudur. PKK, manifestosunu ilan ettiği 1978 yılından itibaren belirli zaman aralıklarıyla değişime uğrayarak detaylanan ulus inşa sürecinde, Türk milliyetçiliğinin cumhuriyet sonrası kat ettiği yolu takip etmeye çalışmış, bununla birlikte hedef kitlesini genişletmek adına tam anlamıyla oportünist bir tavırla hareket etmiştir. Söz konusu oportünizm, başlangıçta İslam dinini kürdü kimliğine yabancılaştıran bir argüman olarak betimleyip yerin dibine sokarken, zaman içerisinde gelgitler sergilemekle birlikte kurumsallaşan bir faydalanma çabası içerisinde belirgin hale gelmiştir. Makale, örgütün ulus inşa sürecinde kullandığı argümanlarla birlikte kutsal dünya karşısındaki oportünist tavrını irdelemek, Zerdüştizm vurgusunun sebeplerini ele almak, en nihayetinde örgütün ve inşa edilen ulusun kurucu lideri olan Abdullah Öcalan'ın topluma sunulan yeni sivil dinin peygamberi olarak konumlandırılmasını incelemek amacını taşımaktadır.
The Second Era in Afghanistan: Identifying Risks and Opportunities, 2022
Afghanistan sets on strategic geographical location where historical roads connecting
Turkistan, ... more Afghanistan sets on strategic geographical location where historical roads connecting Turkistan, China, India, and Iran intersect. The country, which is constantly on the agenda due to its location on the transit route of the energy transmission lines in the Central Asian region, is the unchanging arena of conflicts and struggles that never cease in the region. The geostrategic importance of Afghanistan has made the country subject to persistent foreign interventions in order to take positional advantage over other interested countries. However, such foreign intervention fuelled social conflicts, which has prevented the development of Afghanistan, and hindered the institutionalization process of the state structure and made the instability more chronic and pathological with each passing day. However, this difficult reality in Afghanistan is also seen by historian and political analyst as the country that played a very important role in weakening the British Empire and brought the end of the of Tsarist Russia and the Soviet Union After the Soviet intervention and the civil war, Taliban, who formed their government in Afghanistan between 1996 and 2001, regained the power they lost with the American and NATO interventions by entering Kabul on August 15, 2021, 20 years later. The people, who are fed up with the war environment that has been going on since the 1970s, are aware of the fact that they must wait for many more years to reach the peace they seek, as they recall the practices of the Taliban, which they knew very well, during the first administration. While it was expected to be the opposite when the multinational power was in the country, the society became poorer than it was in the past. 67In the new era of the Taliban administration, there are also new problems such as economic difficulties, terrorist organizations with undeniable powers, and a society that is more difficult to control. Despite the ongoing low-intensity conflicts and the bombs that explode everywhere, especially in Kabul, in the relatively comfortable period of 20 years, large masses of Afghanis have evolved mentally and socially due to their closed encounter with the concepts of the freedoms and modern world.
Giriş ve sonuç bölümleri hariç tutulmak üzere üç bölümden oluşan kitapta yazar, sosyal bilimciler... more Giriş ve sonuç bölümleri hariç tutulmak üzere üç bölümden oluşan kitapta yazar, sosyal bilimcilerin bile sıklıkla karıştırdığı ve yeterli farkındalığa sahip olmadıkları sosyal bilim paradigmaları, temel özellikleri, bu paradigmaların çerçevelerini oluşturan mantıksal sırasıyla ontolojik, epistemolojik ve metodolojik sayıltıların neler olduğu ve son olarak metodolojik sayıltıları oluşturan nicel (pozitivist) ve nitel (anlayıcı) araştırma yöntemlerinin temel özellikleriyle veri toplama araçlarının eleştirel bir bakış açısıyla açıklamasını yapmıştır. 1 Giriş bölümünde sosyolojinin bir bilim olarak özgün olmasına vesile olan metodolojisinin paradigmatik ve sosyal teori düzeyinde belirleyiciliğine vurgu yapılır öncelikle. Sosyolojik metodolojiyi anlamak için başvurulması gereken ilk kaynak sosyal bilim paradigmalarıdır. Son dönemde önemli kırılmalar yaşanmasına rağmen günümüze kadar sosyolojik metodolojiyle ilgili hususlar pozitivizm ekseni etrafında döndürülmüştür. Konu edindiği olguları insani tercihler belirlediğinden, toplumlardaki kurumları ve dönüşüm şartlarının incelenmesini odak noktası olarak alan sosyoloji, meselelerine doğa olaylarına yaklaştığı gibi yaklaşmaya devam edemez. Bu noktada sosyoloji dışında hiçbir bilim dalında bu derece kayıtlayıcı olmayan yöntem konusu devreye girer. Kanaatimiz odur ki, tam da bu noktada, mazruftan çok zarfa önem verilmek zorunda kalındığı ve yöntem ön plana alındığı için sosyolojinin bilimsel kimliği tartışma konusu yapılabilmektedir. Aynı bölümde " Sosyoloji konusu gereği herkesin bilgisi ve görüşü olduğu sorunlara el atmaktadır. Bu durumda kendi kimliğini belirleyebilmek, konuyla ilgili uzmanlığını vurgulayabilmek için de kullandığı yönteme ayrı bir önem, tabir yerindeyse belli bir kutsallık ve dokunulmazlık yakıştırmaktadır. " iktibası bulunmaktadır. 2 (s.15) Epistemik cemaat bu durumda sadece herkesin bildiği, ya da fikrinin olduğu sosyal olguyu tartışmaktan ziyade, gözüne çektiği sürmeyi, kirpiğindeki rimeli, dudağındaki ruju, ya da bütün bu makyaj malzemesinin markasını savunuyor demektir. Sonuçta yaptığı iş, kendi yorumunu yöntemi yardımıyla kabul ettirme çabasından başka bir şey değildir. Sosyolojide tarih ve topluma yönelen bilgi etkinliğini doğa bilim örneğine göre düzenlemek ve bunun dışında tinsel bir bilim tasarımı oluşturmak şeklinde öne çıkan iki ana eğilim vardır. Bu bahis içerisinde tinsel bilimsel anlayış (anlayıcı paradigma) içinde bazı bilim adamlarının isimleri zikredilmesine rağmen, bahse konu bilim adamlarının önemli bir kısmı doğa bilimsel anlayış (pozitivist paradigma) etkileri taşırlar. (s.20-21)
II. Uluslararası Din Sosyolojisi Sempozyumu Tam Metin Kitabı, 2020
The main purpose of the research is to examine the differentiation processes from other groups, e... more The main purpose of the research is to examine the differentiation processes from other groups, especially religious orthodoxy, within the scope of institutional acceptance procedures, which is one of the main features of structures such as sect, congregation, church and monastery as closed institutions. The religious group imposes that it is different to the new member and other groups, with the distinctive rituals it initially applies for the acceptance of members. In the study, Erving Goffman’s theory of “Total Institution” is tried to be explained with the differentiating features of the institutions within this scope. The groups included within this definition force their members to think and act differently from the outside group. To make the processes working against the background of differentiation in terms of individual mentality easier to understand, closed institution theory was firstly examined. After examining the theory in question, examples of institutional acceptance procedures, one of the main features of closed institutions in religious groups, are given. It is very easy to join the religious group by accepting universal religions as in the examples of Islam, Christianity and Buddhism. Nevertheless, it has been tried to be expressed that joining religious groups born from the religions in question requires procedures that are determined by more sophisticated rules. The rituals that the religious groups that differentiated themselves at the beginning have are elaborated for the purpose of building and glorifying corporate identity. It is tried to be explained that the rituals explained with examples trigger the potential of separation and then alienation and conflict with religious orthodoxy outside the group and other pure religious groups belonging to the same religion. As a result of the study carried out with the method of document analysis, it was revealed that the differentiation inherent in religious groups born from religious orders, congregations, churches or similar religions is an indispensable basic condition. The first practice that these religious groups put into practice to initiate the differentiation they want is the institutional acceptance procedures applied at the entrance to the institution.
Araştırmanın temel amacı, tarikat, cemaat, kilise ve manastır gibi yapıların kapalı kurumlar olarak asli özelliklerinden biri olan kurumsal kabul prosedürleri kapsamında başta dini ortodoksi olmak üzere diğer gruplardan farklılaşma süreçlerini incelemektir. Dini grup, diğer farklılıklar parantez içine alınmak suretiyle en başta üye kabulü için uyguladığı kendine has ritüeller sayesinde yeni üyeye ve diğer gruplara farklı olduğunu kabul ettirir. Çalışmada Erving Goffman’ın dilimize tam kurum ya da kapalı kurum olarak çevrilen “Total Institution” kuramı, bu kapsam içerisine giren kurumların farklılaşan özellikleriyle birlikte açıklanmaya çalışılmıştır. Bu tanımlama içerisine giren gruplar üyelerini grup dışı dünyadan farklı düşünmeye ve davranmaya zorlamaktadır. Bireysel zihniyet açısından farklılaşmanın arka planında işleyen süreçlerin daha kolay anlaşılması için öncelikle kapalı kurum kuramı irdelenmiştir. Bahse konu kuramın incelenmesinden sonra dini gruplarda kapalı kurumlara ait başlıca özelliklerden birisi olan kurumsal kabul prosedürlerinden örnekler verilmiştir. İslam, Hristiyanlık, Budizm örneklerinde olduğu gibi evrensel dinleri kabul ederek dini gruba katılmak son derece kolaydır. Bununla birlikte söz konusu dinlerden doğan dini gruplara katılmanın çok daha incelikli kurallarla belirlenmiş prosedürleri gerektirdiği ifade edilmeye çalışılmıştır. Daha başlangıçta kendilerini farklılaştıran dini grupların kurumsal kimliğin inşası ve yüceltilmesi maksadıyla detaylandırdıkları ritüellere değinilmiştir. Örneklerle açıklanan ritüellerin, grup dışında kalan dini ortodoksi ve aynı dine ait diğer sırf dini gruplarla öncelikle ayrışma daha sonra ise ötekileştirme ve çatışma potansiyelini tetiklediği izah edilmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme metoduyla gerçekleştirilen çalışmanın sonucunda tarikat, cemaat, kilise ya da benzeri dinden doğan dini grupların doğasında içkin olan farklılaşma ve farklılaştırmanın olmazsa olmaz bir temel şart olduğu ortaya çıkmıştır. Söz konusu dini grupların istedikleri farklılaşmayı başlatmak için hayata geçirdikleri ilk uygulama ise kuruma girişte uygulanan kurumsal kabul prosedürleridir.
17. Türk Dünyası Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2019
Dinin sosyal fonksiyonları arasında en etkili olan ve önde geleni, hiç şüphesiz dünya kurucu fon... more Dinin sosyal fonksiyonları arasında en etkili olan ve önde geleni, hiç şüphesiz dünya kurucu fonksiyonudur. Din, müntesiplerine kendi dairesine girer girmez ilanihaye kullanacakları gözlükler verir. Bu bağlamda dindar birey, dünyayı neredeyse tamamen dini arka plana yaslanmak suretiyle okur. Çünkü dünya inşa eden din, aynı zamanda bireyi ve toplumu da inşa eder. Bildirimiz, Kürt dini-toplumsal yapısı özelinde bireysel aklı öteleyerek nakle verdiği öncelikle birlikte, geleneksel toplum yapısını besleyen epistemolojisi sayesinde Sünni geleneğin tarihsel manada ana akımlarından birini oluşturan Şafi-Eşari yorumun, özellikle toplumsal yapının uzun süredir haşır neşir olduğu modern değerlere rağmen feodal bağların çözülmesini önemli oranda geciktirdiği tezini ileri sürmektedir. Bu doğrultuda sosyal yapıda zaten kökleşmiş durumda olan mekanik bağların ve aidiyetlerin (aşiret, kabile, akrabalık ilişkileri), Şafi-Eşari yorumla beslendiğini ifade etmek mümkündür. Çünkü geleneksel toplum yapısı ve onun yaşam pınarı olan Şafi-Eşari yorum, akıl-nakil ilişkisine yaklaşımı bağlamında daima selefe vurgu yapmak suretiyle cüz-i aklı kesinlikle reddeden Selefi yorumla aynı çizgiye yerleşerek, “apriori” Selefi alt bileşeni rolünü oynamaktadır.
Uploads
Papers by Muhittin IMIL
settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon of deism and atheism claiming secular and superficial answers to individual’s postmodern search of meaning. The question of which one will be victorious in this field of battle has not been able to be answered yet. Probably, it will be the correct analysis of target group, convenience of methods to reach the receiver and the opponents’ relative endurance in this global war in a market, which is liable to the capitalist market conditions to the end to determine the result. It
is essential that Islamic societies prepare for a healthy future with their own and objective evaluations in order to survive in this struggle. The study, using literature review and meta-synthesis methods, aims to make inferences about the future of perceptions of religiosity in Islamic societies.
The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city
of China has affected the whole world. The main problem of the study will be the pandemic's possible changes in collective religious structures such as perceptions of individual religiosity, universal religions and pure religious groups.
In the Middle Ages, many clergies died due to the plague epidemic, the reason of which was believed to be related to the divine forces; and this epidemic caused major problems for the church. This situation ended the sovereignty in Latin in Europe and prepared the conditions of the Reform led by Martin Luther.
Since the emergence of the pandemic we have experienced, most religions around the world have had to cancel their traditional practices and holidays. As collective meetings were suspended, extraordinary practices were carried out for Easter celebrations of Christians, Rama Navami Festival of Hindus, Passover Festival of Jews, and Vaisakhi Festival of Sikhs and Kaaba visits of Muslims because of the pandemic.
While examining the possible changes triggered by the pandemic in the
religious field, evaluating or examining the predictions under two different subject groups will enable the problem to be examined on a more analytical level. The first of one is individuals categorized in traditional, modernist and popular religiosity typologies. In the second group, there are centers where religious knowledge is produced from universal religions to cult groups, just religious groups or new religious movements.
The pandemic period can bring permanent changes in the perceptions of individual religiousness, which have to face the fear of death closely. Since the threat is invisible, it is well suited to impose spiritual meanings. Coronavirus sheds green light on religious groups, forcing individual religious perceptions to mysticism. This will set the ground for traditional and modernist religious typologies to lose blood in favour of popular religiosity.
However, the invisible enemy has a structure that transcends the gods of all religions and leaders of religious groups. In the face of this viral threat, which is always challenged in the media, they have been unable to produce solutions and are unable to produce solutions, or they have threatened the spread of the threat with their applications. Due to this attitude, it is considered that modernist religious people will turn to deism and atheism at rates that cannot be ignored, and there will be transitions from other religious departments to modernist religiousness. However, since deism and atheism are far from providing satisfactory answers to the search for meaning, the individual will be a candidate to be a member of religious groups that stand out with their institutional missionary understanding, or only with their attractive structures.
It is possible that, as in every post-traumatic period, a significant portion of the people will start to search for tools to get close to God after the pandemic. One of the directions of this orientation, which is evaluated to develop in two different directions, and the more understandable, are institutional religions.
However, this is true for institutional religions where religious content is best marketed. However, with the stance they have taken during the pandemic, institutional religions will prepare the ground for further discussion of their contents and will be a source for new religious groups that have left their bodies.
In the second and stronger direction, there are pure religious groups with more appealing and mystical and eschatological features, although they have fulfilled the specified conditions. Pure religious groups, which skilfully manage to remain strong political, administrative, bureaucratic and commercial, to analyse the needs and demands of those seeking meaning, and ultimately to harmonize the content of supply with demands, will be one step ahead of corporate religions in the orientation of commitment.
Religions and pure religious groups who are aware that social integration functions are damaged will try to "upgrade" the collective bond with a technology-intensive perspective in the process of "Industry 4.0" towards singularity. Individual religiosity perceptions will turn to technological solutions, and in this context, the needs of the centres that produce religious information will coincide with the demands and the needs will be met through virtual dimensions.
People will soon have the freedom of "real-time" worship in the church or mosque that they want, with a full sense of physical reality from home, thanks to an AR / VR glasses. Likewise, the leaders of religious groups will be able to address their members from such an environment, collective rituals and rites will be held in a virtual and augmented reality environment, and will be enthusiastically attracted to themselves in an appealing virtual chanting ring.
The centres that make the most of the possibilities of virtual technology will have the opportunity to control their audience better with the attraction and enthusiasm they can easily create thanks to special effects. Leaders who will increase their power so much that they cannot even imagine by displaying virtually impossible realizations through virtual reality, will gain the power to change religious knowledge, distort, produce new religious information and even new religions.
Abstract: The basic contribution of the religious institution to society is the production of a high value range. This production is also a challenge to the powers of its era. When the prophet, expressed in the sociological literature as the founding charisma of religion, begins to share the divine word with society, the conflict with worldly authority begins simultaneously. The governing power will want to suppress the potential power center that has influenced society despite it. As this effort is often unsuccessful, a long-term relationship between the representatives of institutional religion and the governing power, which is based on conflict or cooperation, develops over time. The values produced by religion are evacuated by the representatives of corporate religion during the struggle in question and instrumentalized by the administration for the purpose of legitimizing the otherworldly power. The study, which is carried out through document analysis, which is one of the qualitative research methods, aims to examine the development of the struggle in different geographies and cultures with its current phenomena. As a result of the research, it is revealed that religious values are generally instrumentalized by the authority from the most ancient administrations to the modern state structures, while the institutionalized religion aspire to worldly power with different manifestations.
Abstract: The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with established perspectives and existing defense methods, and moreover they cannot guarantee their integrity. Ultimately, what needs to be done is to develop countermeasures by correctly reading postmodern arguments by states and national identities they have built. This study which is having the aim of examining the alternative attitudes that national identities hold in order to maintain their existance against postmodern attacks, has been conducted using the document analysing method.
Abstract
According to some, globalization, whose roots can be traced back to ancient times, is becoming more and more felt in the 3rd world countries as a concept brought by greedy industrial society to the literature. By absorbing languages, religions, cultures, faces, facial expressions, colors and identities, the global mill cleans everything that it grinds from shapes, forms and definitions, and acts very skillfully in standardizing every type of being and knowledge it touches. Even the most powerful collective memories are erased, thousands of years of accumulation of the most ancient
cultures are written off, postmodern and disposable values that are reproduced every day, and before and after the beginning of each new day, large masses that do not have any concern have been revealed. These masses continue to multiply day by day as highly enthusiastic communities about being the fighters of micro-identities on the one hand while being subjected to economic and social exploitation processes which are easily manipulated by widespread mass communication and which do not complain that they are not aware of. The national and religious identities that try to resist under this circumstances may not be able to decide exactly what to do, but they try to show weak resistance with irregular lines of defense. While the transboundary spread of knowledge and money discolors especially nations and religions, resisting national identities and Islamic religion in particular have been besieged by under-attack attacks to revive subidentities/groups, at the same time.
Against the ongoing attack and at cross purposes, the nation-state structure and the primary duty of the Islamic religious department is to respond to a correctly defined hostile by means of reevaluating all its components on a postmodern basis.
Abstract
The founding will of the Republic of Turkey, after challenges that
they had to go though in a new country, have entered into a new state and
feverish efforts to build a new society. The victories which were won in the
battlefield must be crowned with a strong state and community structure that
will not have to face the same problems again. The first and most important
thing to be done for this is to provide the construction of the national identity
which is the fundamental basis of the indivisible integrity of the state with the
country and nation by implementing some changes that have been discussed
within the intellectual point of view since the Tanzimat reform era. Just as
history, language, mythology, culture, science and education became the
means of this purpose, the religious institution was tried to be organized to
serve this basic purpose. It is certain that religious arrangements will meet
greater challenges than other revolutions. The aim of the study is to provide
a better understanding of the basic intention behind the arrangements that the
founding staff of the republic are trying to implement in the religious field in
terms of language. The main purpose of the revolutions in the Turkishization
of the language of religion is the concerns about the construction of a solid
national identity. The aim of the study is to provide a better understanding
of the basic intention behind the regulations that the founding staff of the
republic were trying to implement in the field of language-specific religion.
Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılması konusunda kaynaklık etmiş olan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik, her ne kadar hicri 2’nci yy.dan itibaren aklı paranteze alan bir anlayışı Hanefi-Maturidi gelenek görüntüsü altında yaşıyor olsalar da Türklerin dini ve toplumsal dünyalarını yoğun biçimde şekillendirmiştir. Yesevîlik, İslam dinini potlaç kültürlü Türk topluluklarına son derece basit, sade ve anadilleriyle aktarmak suretiyle, öncelikle korkunun değil sevginin ve bu dünyanın dini olduğunu hissettirmiş, sosyal bünyeye daha kolay ve kalıcı biçimde yerleşmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle dini aktarımda kullanılan arı duru Türkçe, İslam dininin kimliklediği Türk topluluklarının yeni dinlerini Gökalp’in tabiriyle Din-i Milli olarak algılamalarını sağlamış, dini ve milli kimliklerin eşgüdüm içerisinde birbirlerini desteklemesine vesile olmuştur.
Geçmişte Anadolu ve Türk dindarlığında varlık gösteren sayısız dini yorum dairesi dahil olmak üzere Alevi/Bektaşi gelenekten Nakşibendiliğe, Ziya Gökalp’ten Türkiye Cumhuriyeti’nin dini reformasyon çabalarına kadar Yesevî yorumun etkilerine rastlamak oldukça kolay ve mümkündür. Söz konusu Yesevî yansımalar, bugün de mevlitlerden kandil gecelerine, kaside ve naatlara kadar Türk toplumunun din ve dindarlık algılarında, son derece canlı bir şekilde teşhis edilmektedir.
Bugün eleştirel bir bakış açısıyla kıymetlendirildiğinde; Türk toplumunun İslam algısındaki patolojik arazların, İslam dinini Türkler için başlangıç noktasında bile Din-i Milli olarak kolektif hafızaya yerleştirmeyi başaran ahlak kökenli Yesevî yorumun modern bir çözümlemeyi müteakip hayata geçirilmesi sayesinde giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yesevi, Hanefi, Maturidi, Milli Kimlik.
ABSTRACT
Ahmad Yasawi and Yasawiyya being source for ontological context of perception on The Turkish Islamic People to obtain the virtues today it still has, even though they live an understanding under the image of Hanafi-Maturidi tradition which puts mind in parenthesis since 2nd century hijri, they undeniable shaped the religious and social World of the Turkish. Yasawiyya has first of all made the Turkish communities feel that The Islam is not a religion of fear but a religion of this world and love, made contributions on the housing of it in the social structure more easy and permanent by telling the potlatch culture of Islam in their native language and simply. Especially the unadulterated clear Turkish that is used on the transfer of religion has provided that of their new religion to be perceived as National Religion, as been said by Gökalp, by the Turkish communities that have been identified by religion of Islam and conduced their religious and national identities to support each other in coordination.
It is very easy and possible to run across to the effects of interpretation of Yasawiyya on including the past of Anatolia and the countless religious interpretation circles that make’s their presence felt in the Turkish piety, from Alevi/Bektashi tradition to Naqshbandi, from Ziya Gökalp to reformation efforts of Turkish Republic. The said reflections of Yasawiyya are recognized quiet lively today from ceremonies to kandil nights, to odes and naats in the Turkish communities’ perception of religion and piety.
When valued by a critical point of view today, It’s evaluated as possible to eliminate the pathological attributes on perception of Islam of Turkish society by moral-rooted interpretation of Yasawiyya, which managed to place the religion of Islam as National Religion in collective memory of Turkish in the first place, that is actualized in life after a modern analysis.
Key Words: Yasawiyya, Hanafi, Maturidi, National Identity.
Abstract
Modern Rebuilding Of Turkish Revolution And Identity Abstract National identity building is a social revolution process containing some kinds of difficult and long-termed durations. Turkish Republic that was reconstructed after fighting nationally for independence against a powerful and
birincil şartı olan mitolojik inşa ameliyesinde, toplumsal algıda oluşturmaya
çalıştığı iyi Zerdüştizm-kötü Şamanizm dikotomik ilişkisi açıklanırken, ulus
kurucu lider ve söz konusu ulus için tasarlanan sivil dinin peygamberi olarak
öne çıkarılan Abdullah Öcalan’ın söylemi analiz edilmeye çalışılacaktır.
Abstract
Just like the expression of Hobsbawm; the trend which started after the
nationalism, the creator of the nations, emerged in the Europe of 17th century,
was also started to be felt in South East Cities of Turkey covered with Marxist
costume with 3 centuries delay and in different forms from its all premises.
Apart from its premises, PKK, which imitates the building of national identity
of modern Turkey, after they could not create enough argument out of its
historical savings for its demanding imitation, declared that they do not have
any ideology by both Marxist and Chauvinistic; atheist meanwhile religious;
anti-feudal also tribal behaviors and they have a solid pragmatism.
Thanks to the conflicts in the history, organization, evolution of purposes,
alliances, controversies, actions and expressions, also the inner executions
and the upheavals of PKK, which we can qualify as the first Kurdish Nationalist,
it is a living example of organizational pragmatism at the same time. The
organizational jargon, which identified Islam as ‘The Trojan Horse’ in the
beginning, by time realized that they could disguise by camouflaging in this
‘Trojan Horse’ and did so. PKK, which started to go into this ‘Trojan Horse’ in
late 1980’s, settled there permanently since the beginning of the 1990’s.
In this article, the flirt of PKK, among itself and other units and holy world,
which they used in the nation building process with changing expressions, will
be tried to be explained; and the expression they created in order to prevent the
religious fractions in target audience will be examined. By explaining the good
Zoroastrian- bad Shamanism dichotomy relation which they are trying to create
in common sense in the purpose of mythological construction which is the first
condition of nation construction; and the expression of Abdullah Öcalan, who
is tried to be imposed as the founder leader of nation and the prophet of the
designed civil religion of this nation, will be tried to be analyzed.
Books by Muhittin IMIL
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniyet çizgisinde koşar adım ilerlediğimize inanırken, bütün gelişmişliğe rağmen arka planda hala bu kurt kanununa mı tabiyiz? “İnsan insanın kurdudur” anlamına gelen meşhur Latince terim “homo homini lupus”, ilerlemenin eriştiği seviye göz önüne alındığında söylendiği çağdaki gerçekliğini koruyor mu? En gelişmiş toplumlarda dahi ilk fırsatta hortlayarak kendini gösteren kitle ruhu, nasıl bu kadar acımasız ve kıyıcı bir potansiyele sahip olabiliyor? Ahlak, kültür ya da bütün kurumlarıyla devlet bu ilkel kolektif tutumu evcilleştirmeye yetmedi mi? Sanal dünya, içimizdeki vahşi kurtları biraz olsun evcilleştirebildi mi?
Elinizdeki kitap, şekil değiştirmekle birlikte içinde barındırdığı vahşetten fazla bir şey kaybetmeyen toplu yok etme arzusu ya da kolektif histeriyi anlama ve anlamlandırma çabasından ibarettir. Linç kavramının tarihsel seyri, gerekçe, aktör ve edimleriyle birlikte sistematik yapısı, başlangıç ve bitişi arasında izlediği yolu irdelediğinizde bazı şablonların tekerrür ettiğine şahit olacaksınız. Hatta bireyin evreni etrafında döndürdüğü postmodern dünyada biçim değiştirerek sanal hale gelse dahi lincin kadim zamanlardan beri değişmeyen yüzünü göreceksiniz. Analiz edilen birçok yönüyle alanyazında ilk olduğunu değerlendirdiğimiz kitabın okuyucuya ışık, bir kolektif histeri türü olan lincin önlenmesi çabalarına da destek olması ümidiyle.
settled organizations, experiences dating back to ancient times and followers reaching up to billions, pure and non-political religious and energetic groups that claim to meet the expectations of millennium or the phenomenon of deism and atheism claiming secular and superficial answers to individual’s postmodern search of meaning. The question of which one will be victorious in this field of battle has not been able to be answered yet. Probably, it will be the correct analysis of target group, convenience of methods to reach the receiver and the opponents’ relative endurance in this global war in a market, which is liable to the capitalist market conditions to the end to determine the result. It
is essential that Islamic societies prepare for a healthy future with their own and objective evaluations in order to survive in this struggle. The study, using literature review and meta-synthesis methods, aims to make inferences about the future of perceptions of religiosity in Islamic societies.
The corona virus outbreak that occurred for the first time in Wuhan city
of China has affected the whole world. The main problem of the study will be the pandemic's possible changes in collective religious structures such as perceptions of individual religiosity, universal religions and pure religious groups.
In the Middle Ages, many clergies died due to the plague epidemic, the reason of which was believed to be related to the divine forces; and this epidemic caused major problems for the church. This situation ended the sovereignty in Latin in Europe and prepared the conditions of the Reform led by Martin Luther.
Since the emergence of the pandemic we have experienced, most religions around the world have had to cancel their traditional practices and holidays. As collective meetings were suspended, extraordinary practices were carried out for Easter celebrations of Christians, Rama Navami Festival of Hindus, Passover Festival of Jews, and Vaisakhi Festival of Sikhs and Kaaba visits of Muslims because of the pandemic.
While examining the possible changes triggered by the pandemic in the
religious field, evaluating or examining the predictions under two different subject groups will enable the problem to be examined on a more analytical level. The first of one is individuals categorized in traditional, modernist and popular religiosity typologies. In the second group, there are centers where religious knowledge is produced from universal religions to cult groups, just religious groups or new religious movements.
The pandemic period can bring permanent changes in the perceptions of individual religiousness, which have to face the fear of death closely. Since the threat is invisible, it is well suited to impose spiritual meanings. Coronavirus sheds green light on religious groups, forcing individual religious perceptions to mysticism. This will set the ground for traditional and modernist religious typologies to lose blood in favour of popular religiosity.
However, the invisible enemy has a structure that transcends the gods of all religions and leaders of religious groups. In the face of this viral threat, which is always challenged in the media, they have been unable to produce solutions and are unable to produce solutions, or they have threatened the spread of the threat with their applications. Due to this attitude, it is considered that modernist religious people will turn to deism and atheism at rates that cannot be ignored, and there will be transitions from other religious departments to modernist religiousness. However, since deism and atheism are far from providing satisfactory answers to the search for meaning, the individual will be a candidate to be a member of religious groups that stand out with their institutional missionary understanding, or only with their attractive structures.
It is possible that, as in every post-traumatic period, a significant portion of the people will start to search for tools to get close to God after the pandemic. One of the directions of this orientation, which is evaluated to develop in two different directions, and the more understandable, are institutional religions.
However, this is true for institutional religions where religious content is best marketed. However, with the stance they have taken during the pandemic, institutional religions will prepare the ground for further discussion of their contents and will be a source for new religious groups that have left their bodies.
In the second and stronger direction, there are pure religious groups with more appealing and mystical and eschatological features, although they have fulfilled the specified conditions. Pure religious groups, which skilfully manage to remain strong political, administrative, bureaucratic and commercial, to analyse the needs and demands of those seeking meaning, and ultimately to harmonize the content of supply with demands, will be one step ahead of corporate religions in the orientation of commitment.
Religions and pure religious groups who are aware that social integration functions are damaged will try to "upgrade" the collective bond with a technology-intensive perspective in the process of "Industry 4.0" towards singularity. Individual religiosity perceptions will turn to technological solutions, and in this context, the needs of the centres that produce religious information will coincide with the demands and the needs will be met through virtual dimensions.
People will soon have the freedom of "real-time" worship in the church or mosque that they want, with a full sense of physical reality from home, thanks to an AR / VR glasses. Likewise, the leaders of religious groups will be able to address their members from such an environment, collective rituals and rites will be held in a virtual and augmented reality environment, and will be enthusiastically attracted to themselves in an appealing virtual chanting ring.
The centres that make the most of the possibilities of virtual technology will have the opportunity to control their audience better with the attraction and enthusiasm they can easily create thanks to special effects. Leaders who will increase their power so much that they cannot even imagine by displaying virtually impossible realizations through virtual reality, will gain the power to change religious knowledge, distort, produce new religious information and even new religions.
Abstract: The basic contribution of the religious institution to society is the production of a high value range. This production is also a challenge to the powers of its era. When the prophet, expressed in the sociological literature as the founding charisma of religion, begins to share the divine word with society, the conflict with worldly authority begins simultaneously. The governing power will want to suppress the potential power center that has influenced society despite it. As this effort is often unsuccessful, a long-term relationship between the representatives of institutional religion and the governing power, which is based on conflict or cooperation, develops over time. The values produced by religion are evacuated by the representatives of corporate religion during the struggle in question and instrumentalized by the administration for the purpose of legitimizing the otherworldly power. The study, which is carried out through document analysis, which is one of the qualitative research methods, aims to examine the development of the struggle in different geographies and cultures with its current phenomena. As a result of the research, it is revealed that religious values are generally instrumentalized by the authority from the most ancient administrations to the modern state structures, while the institutionalized religion aspire to worldly power with different manifestations.
Abstract: The collective identities that the social sciences became too late to begin to discuss are not only the individual but also the determinants of social coherence. Ancient religious identities and national identities, which are the major constructions of the modern era, have been the main determinants of the social and political developments that took place in the last centuries of the old world. In the meantime, nation states, the most prominent actors of the last century, and their national identities came to life by leaning on the strengths of their predecessors, other great collective belonging. As an effort to transcend modernism, postmodern thought endeavors to disintegrate religious, ethnic, national and ultimately national identities through criticism and regular attacks on all major belonging. It is unlikely that national identities and other collective identities, which are components of it, will continue to exacerbate postmodern attacks by increasing their severity with established perspectives and existing defense methods, and moreover they cannot guarantee their integrity. Ultimately, what needs to be done is to develop countermeasures by correctly reading postmodern arguments by states and national identities they have built. This study which is having the aim of examining the alternative attitudes that national identities hold in order to maintain their existance against postmodern attacks, has been conducted using the document analysing method.
Abstract
According to some, globalization, whose roots can be traced back to ancient times, is becoming more and more felt in the 3rd world countries as a concept brought by greedy industrial society to the literature. By absorbing languages, religions, cultures, faces, facial expressions, colors and identities, the global mill cleans everything that it grinds from shapes, forms and definitions, and acts very skillfully in standardizing every type of being and knowledge it touches. Even the most powerful collective memories are erased, thousands of years of accumulation of the most ancient
cultures are written off, postmodern and disposable values that are reproduced every day, and before and after the beginning of each new day, large masses that do not have any concern have been revealed. These masses continue to multiply day by day as highly enthusiastic communities about being the fighters of micro-identities on the one hand while being subjected to economic and social exploitation processes which are easily manipulated by widespread mass communication and which do not complain that they are not aware of. The national and religious identities that try to resist under this circumstances may not be able to decide exactly what to do, but they try to show weak resistance with irregular lines of defense. While the transboundary spread of knowledge and money discolors especially nations and religions, resisting national identities and Islamic religion in particular have been besieged by under-attack attacks to revive subidentities/groups, at the same time.
Against the ongoing attack and at cross purposes, the nation-state structure and the primary duty of the Islamic religious department is to respond to a correctly defined hostile by means of reevaluating all its components on a postmodern basis.
Abstract
The founding will of the Republic of Turkey, after challenges that
they had to go though in a new country, have entered into a new state and
feverish efforts to build a new society. The victories which were won in the
battlefield must be crowned with a strong state and community structure that
will not have to face the same problems again. The first and most important
thing to be done for this is to provide the construction of the national identity
which is the fundamental basis of the indivisible integrity of the state with the
country and nation by implementing some changes that have been discussed
within the intellectual point of view since the Tanzimat reform era. Just as
history, language, mythology, culture, science and education became the
means of this purpose, the religious institution was tried to be organized to
serve this basic purpose. It is certain that religious arrangements will meet
greater challenges than other revolutions. The aim of the study is to provide
a better understanding of the basic intention behind the arrangements that the
founding staff of the republic are trying to implement in the religious field in
terms of language. The main purpose of the revolutions in the Turkishization
of the language of religion is the concerns about the construction of a solid
national identity. The aim of the study is to provide a better understanding
of the basic intention behind the regulations that the founding staff of the
republic were trying to implement in the field of language-specific religion.
Türk Halk İslam algısının ontolojik içeriğine bugün sahip olduğu birçok erdemin kazandırılması konusunda kaynaklık etmiş olan Ahmed Yesevî ve Yesevîlik, her ne kadar hicri 2’nci yy.dan itibaren aklı paranteze alan bir anlayışı Hanefi-Maturidi gelenek görüntüsü altında yaşıyor olsalar da Türklerin dini ve toplumsal dünyalarını yoğun biçimde şekillendirmiştir. Yesevîlik, İslam dinini potlaç kültürlü Türk topluluklarına son derece basit, sade ve anadilleriyle aktarmak suretiyle, öncelikle korkunun değil sevginin ve bu dünyanın dini olduğunu hissettirmiş, sosyal bünyeye daha kolay ve kalıcı biçimde yerleşmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle dini aktarımda kullanılan arı duru Türkçe, İslam dininin kimliklediği Türk topluluklarının yeni dinlerini Gökalp’in tabiriyle Din-i Milli olarak algılamalarını sağlamış, dini ve milli kimliklerin eşgüdüm içerisinde birbirlerini desteklemesine vesile olmuştur.
Geçmişte Anadolu ve Türk dindarlığında varlık gösteren sayısız dini yorum dairesi dahil olmak üzere Alevi/Bektaşi gelenekten Nakşibendiliğe, Ziya Gökalp’ten Türkiye Cumhuriyeti’nin dini reformasyon çabalarına kadar Yesevî yorumun etkilerine rastlamak oldukça kolay ve mümkündür. Söz konusu Yesevî yansımalar, bugün de mevlitlerden kandil gecelerine, kaside ve naatlara kadar Türk toplumunun din ve dindarlık algılarında, son derece canlı bir şekilde teşhis edilmektedir.
Bugün eleştirel bir bakış açısıyla kıymetlendirildiğinde; Türk toplumunun İslam algısındaki patolojik arazların, İslam dinini Türkler için başlangıç noktasında bile Din-i Milli olarak kolektif hafızaya yerleştirmeyi başaran ahlak kökenli Yesevî yorumun modern bir çözümlemeyi müteakip hayata geçirilmesi sayesinde giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yesevi, Hanefi, Maturidi, Milli Kimlik.
ABSTRACT
Ahmad Yasawi and Yasawiyya being source for ontological context of perception on The Turkish Islamic People to obtain the virtues today it still has, even though they live an understanding under the image of Hanafi-Maturidi tradition which puts mind in parenthesis since 2nd century hijri, they undeniable shaped the religious and social World of the Turkish. Yasawiyya has first of all made the Turkish communities feel that The Islam is not a religion of fear but a religion of this world and love, made contributions on the housing of it in the social structure more easy and permanent by telling the potlatch culture of Islam in their native language and simply. Especially the unadulterated clear Turkish that is used on the transfer of religion has provided that of their new religion to be perceived as National Religion, as been said by Gökalp, by the Turkish communities that have been identified by religion of Islam and conduced their religious and national identities to support each other in coordination.
It is very easy and possible to run across to the effects of interpretation of Yasawiyya on including the past of Anatolia and the countless religious interpretation circles that make’s their presence felt in the Turkish piety, from Alevi/Bektashi tradition to Naqshbandi, from Ziya Gökalp to reformation efforts of Turkish Republic. The said reflections of Yasawiyya are recognized quiet lively today from ceremonies to kandil nights, to odes and naats in the Turkish communities’ perception of religion and piety.
When valued by a critical point of view today, It’s evaluated as possible to eliminate the pathological attributes on perception of Islam of Turkish society by moral-rooted interpretation of Yasawiyya, which managed to place the religion of Islam as National Religion in collective memory of Turkish in the first place, that is actualized in life after a modern analysis.
Key Words: Yasawiyya, Hanafi, Maturidi, National Identity.
Abstract
Modern Rebuilding Of Turkish Revolution And Identity Abstract National identity building is a social revolution process containing some kinds of difficult and long-termed durations. Turkish Republic that was reconstructed after fighting nationally for independence against a powerful and
birincil şartı olan mitolojik inşa ameliyesinde, toplumsal algıda oluşturmaya
çalıştığı iyi Zerdüştizm-kötü Şamanizm dikotomik ilişkisi açıklanırken, ulus
kurucu lider ve söz konusu ulus için tasarlanan sivil dinin peygamberi olarak
öne çıkarılan Abdullah Öcalan’ın söylemi analiz edilmeye çalışılacaktır.
Abstract
Just like the expression of Hobsbawm; the trend which started after the
nationalism, the creator of the nations, emerged in the Europe of 17th century,
was also started to be felt in South East Cities of Turkey covered with Marxist
costume with 3 centuries delay and in different forms from its all premises.
Apart from its premises, PKK, which imitates the building of national identity
of modern Turkey, after they could not create enough argument out of its
historical savings for its demanding imitation, declared that they do not have
any ideology by both Marxist and Chauvinistic; atheist meanwhile religious;
anti-feudal also tribal behaviors and they have a solid pragmatism.
Thanks to the conflicts in the history, organization, evolution of purposes,
alliances, controversies, actions and expressions, also the inner executions
and the upheavals of PKK, which we can qualify as the first Kurdish Nationalist,
it is a living example of organizational pragmatism at the same time. The
organizational jargon, which identified Islam as ‘The Trojan Horse’ in the
beginning, by time realized that they could disguise by camouflaging in this
‘Trojan Horse’ and did so. PKK, which started to go into this ‘Trojan Horse’ in
late 1980’s, settled there permanently since the beginning of the 1990’s.
In this article, the flirt of PKK, among itself and other units and holy world,
which they used in the nation building process with changing expressions, will
be tried to be explained; and the expression they created in order to prevent the
religious fractions in target audience will be examined. By explaining the good
Zoroastrian- bad Shamanism dichotomy relation which they are trying to create
in common sense in the purpose of mythological construction which is the first
condition of nation construction; and the expression of Abdullah Öcalan, who
is tried to be imposed as the founder leader of nation and the prophet of the
designed civil religion of this nation, will be tried to be analyzed.
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniyet çizgisinde koşar adım ilerlediğimize inanırken, bütün gelişmişliğe rağmen arka planda hala bu kurt kanununa mı tabiyiz? “İnsan insanın kurdudur” anlamına gelen meşhur Latince terim “homo homini lupus”, ilerlemenin eriştiği seviye göz önüne alındığında söylendiği çağdaki gerçekliğini koruyor mu? En gelişmiş toplumlarda dahi ilk fırsatta hortlayarak kendini gösteren kitle ruhu, nasıl bu kadar acımasız ve kıyıcı bir potansiyele sahip olabiliyor? Ahlak, kültür ya da bütün kurumlarıyla devlet bu ilkel kolektif tutumu evcilleştirmeye yetmedi mi? Sanal dünya, içimizdeki vahşi kurtları biraz olsun evcilleştirebildi mi?
Elinizdeki kitap, şekil değiştirmekle birlikte içinde barındırdığı vahşetten fazla bir şey kaybetmeyen toplu yok etme arzusu ya da kolektif histeriyi anlama ve anlamlandırma çabasından ibarettir. Linç kavramının tarihsel seyri, gerekçe, aktör ve edimleriyle birlikte sistematik yapısı, başlangıç ve bitişi arasında izlediği yolu irdelediğinizde bazı şablonların tekerrür ettiğine şahit olacaksınız. Hatta bireyin evreni etrafında döndürdüğü postmodern dünyada biçim değiştirerek sanal hale gelse dahi lincin kadim zamanlardan beri değişmeyen yüzünü göreceksiniz. Analiz edilen birçok yönüyle alanyazında ilk olduğunu değerlendirdiğimiz kitabın okuyucuya ışık, bir kolektif histeri türü olan lincin önlenmesi çabalarına da destek olması ümidiyle.
Her iki kurum da tam bağlı bireyler yetiştirmek için personelini dönüştürerek tabir yerindeyse devşirir. Kim ne derse desin, tarihsel bir bakiye olarak teslim aldığımız devşirme sistemi, Osmanlı devlet aklı ve tecrübesinin kolektif kimlik inşası konusundaki incelikli bir uygulamasıdır. Eleştiriye de açık olan söz konusu uygulamayla devlet genel anlamda kazanmıştır. Sistem; dili, dini ve kültürü başka müstemlekelerin çocuklarını Osmanlı kabında eritmiş, onlara kimlik kazandırmış ve devlet aygıtına en uygun yerde katkı sağlamalarını temin etmiştir.
Benzer aklın yansıması Cumhuriyet Türkiye’sinde de görülür. Önceleri ortaokul, daha sonra lise seviyesinde, en fazla on dört yaşında, vatan algısı kendi köy ya da kasabasından ileriye gidememiş tertemiz vatan evlatları, askeri okullara alınarak hayatlarına dokunulmuştur. Devlet, bu kitabın yazarında olduğu gibi, köy ve kasaba çocuklarına kalorifer peteğini, muzu, slip çamaşırı, denizi; kısaca, uygar dünyanın kanıksadığı her şeyi göstermiştir. Genç dimağların, algıladıkları dünyanın değişmesi, genişlemesi sağlanmıştır. Buradaki eğitim ve yaşantının her anında devlet, vatan ve millet kavramları, uğruna kanının son damlasına kadar savaşılacak yegâne kavramlar olarak askeri öğrencinin zihnine sürekli işlenir. Yüreği sadece vatan, millet ve devlet için atan, böyle oldukları için kimseye açamadıkları içtenlikli bir gururu gizlice yaşamaya devam eden devşirmelerdir onlar. Devletin devşirmeleri...
Bu kitabın konusu, devletin devşirmeleriyle kendini ve aklını şeyhinin eline “ölü yıkayıcının elindeki beden” ya da tasavvufi tabirle gassalın elindeki meyyit kıvamında teslim eden tarikat ve cemaat devşirmelerinin her açıdan incelenerek karşılaştırılmasından ibarettir. Bu zorlu kıyaslama, en başta mütedeyyin ve müntesip, dindar ve mürit ayrımını kesin bir çizgiyle belirleyerek yapılmaya çalışılmıştır. Kitabın biricik amacı ise söz konusu örtüşmeyi tarihsel ve sosyolojik anlamda ortaya koyacak kıyaslamayı yaptıktan sonra olası 15 Temmuz hadiselerinin önüne geçecek bilince katkıda bulunmaktır. Zira devletinin ekmeğini yerken onun namlusunu milletine çeviren hainler ve bu potansiyeli içinde barındıran tüm zihniyetler için tahammül tükenmiştir. Üstlenilen bu zor vazifenin altından kalkılıp kalkılamadığına ise hummalı zamanların ardından kâğıda dökülen satırların arasında anlamı arayan okuyucu karar verecektir.
Her biri alanında uzman akademisyenlerin kaleme aldıkları bölümlerden meydana gelen eser, farklı boyutlarıyla post endüstriyel zamanların terörizm algısını irdelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken geliştirilen disiplinler arası çalışma kültürü, okuyucuya olgunun tüm ontolojik ve epistemolojik arka planını sunmayı hedeflemiştir. Nesnesine herhangi bir sosyal bilim mecrasından yaklaşan her çalışma, ne kadar yetkin olursa olsun bütün renkleri algılayarak aktarma yeteneğinden yoksundur. Oysa her biri farklı disiplinlerden yetkin isimlerin ortaya koyduğu bu çalışma, farklı istikametlerden tutulan fener ışıkları yardımıyla okuyucunun sadece ufku değil aynı zamanda ufkun ötesini görmesini sağlama iddiasındadır.
Kitap ilk olarak, -her ne kadar çarpık bakış açıları ve çıkar çatışmalarından ötürü üzerinde ittifak edilmiş bir tanıma henüz kavuşmamış olsa da- Milattan sonra 1’inci yüzyılda Roma yönetimine karşı ayaklanan Filistinli Sicariiler’den Hasan Sabbah’ın Haşişiler’ine, 19. yüzyıl Rusya’sının Narodnikler’inden 20’nci yüzyılda değişen teknikleriyle çoğalan örgütlere ve nihayetinde anlam içeriğini değiştiren 11 Eylül eylemlerine kadar terörizmin tarihsel gelişimini ele almaktadır. Küreselleşme hızı ve etkisinin son kertesine ulaştığı 21’inci yüzyılda terörist unsurların da zaman, mekân, teknik, taktik ve aktörleriyle bundan payını aldığını belirten Karabulut, sebep ve sonuçlarıyla küreselleşme olgusunun, devletler ve devlet dışı aktörlerin terörizmle ilişkisini eleştirel bir bakış açısıyla irdelemektedir.
Terörizm insanlığın gelişimine paralel olarak dönüşürken, son evresindeki motivasyonunun daha fazla din eksenine kayması, hedeflerinin küreselleşmesi, uygulanan şiddetin tüm zamanlardan farklı biçimde hedef seçmeden yaygınlaşarak büyütülmesi, alışılanın dışında nükleer biyolojik ve kimyasal silahları kullanmaya başlaması gibi nedenlerle “yeni terörizm” gibi tanımlamaların nesnesi olmaktadır. Bural, geçirdiği büyük metamorfoza rağmen terörizmin öz itibariyle herhangi bir değişime uğramadığı, dini motiflere sahip terörizmin insanlığın kadim çağlarından beri uygulanageldiği, sıra dışı silahlar sayesinde mücadelesini öngörülemez boyutlara taşıma amacıyla nükleer biyolojik ve kimyasal silah kullanımının daha klasik örneklerde de görülmesi nedeniyle bu tanıma karşı çıkmaktadır. Dünyanın son dönemde maruz kaldığı terörizm, yeni bir türe tekabül etmediğinden söz konusu terörist faaliyetlerin maksatlı ve taraflı bir “yeni terörizm” kavramı yerine “yeni nesil terörizm” kavramı ile tanımlanmasının daha uygun olacağı hususu gerekçeleriyle ortaya konmaktadır.
Bilginin, emeğin ve sermayenin hızla küreselleştiği bir dünyada uluslararası göç kavramı giderek daha can yakıcı bir gerçeklik olmaya başlamıştır. Sınır aşan göç, hem göç edenler hem de göç alan ülkenin yerleşikleri için yeni ekonomik, sosyolojik ve politik koşullar oluşturmaktadır. Yenal, uluslararası göç gerçeğinin terörizmle ilişkisini çok yönlü olarak ele almaya çalışmış, bu bağlamda terör-göç ilişkisindeki karşılıklı etkileşim, istatistik biliminin verileri doğrultusunda incelenmiştir. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde terör olgusunun göçü nasıl etkilediği, göç alan ülkelerde çeşitli tasniflere tabi tutularak farklı şekillerde algılanan göçmenlerin terör olaylarıyla bağlantısı çeşitli ülkemizin de içinde olduğu örneklerle irdelenmiştir.
Geleneksel toplumlarda cinsiyet rolleri bağlamındaki genel kabuller çerçevesinde kadın terörist kimliği, çemberin dışındadır. Belki de sırf bu yüzden 150 yıllık modern terörizm geçmişine ve sayısız kadın teröriste rağmen konunun toplumsal cinsiyet bağlamında ele alınması, akademik literatür için oldukça yenidir. Öz Yıldız, terörist kadınların erkeklerden temel motivasyonlar açısından farkını incelemektedir. Söz konusu fark 19’uncu yüzyıl Çarlık Rusya’sının ilk kadın teröristlerinden Vera Figner’in “Ortaya çıkan devrim hayaleti beni genç bir erkekle eşit duruma getirdi.” cümlesinde gizlidir. Öz Yıldız, kadınların terör örgütleriyle kurdukları bağ, örgütsel motivasyonları, kadınlara özgü terör eylemleri ve terör örgütlerinin kadın kimliği ile kendilerini ilişkilendirme biçimlerini toplumsal cinsiyet yaklaşımı ile analiz ederek dünyadan ve Türkiye’den örnekler eşliğinde sunmaktadır.
20’nci yüzyılın sonlarına doğru bir terör yöntemi olarak patlayıcılarla birlikte yapılan intihar eylemleri, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte bölgeselden küresele evrilen bir güvenlik sorununa dönüşmüştür. Teknolojinin teröristler tarafından kullanımı, eylemlerin etkilerini küresel hale getirmiştir. Kontrolsüz sanal dünya, terör örgütlerinin propagandasını sınırsız bir mecraya taşımıştır. Şen, intihar eylemlerinin gelişimi, eylemcinin motivasyonları ve örgütlerin intihar eylemlerini seçme nedenlerini irdelemiş, Türkiye’de gerçekleşen intihar eylemlerini dünya geneliyle karşılaştırmalı olarak incelendikten sonra Türkiye’nin intihar eylemlerine maruz kalma sebeplerini analiz etmiştir.
Son yıllardaki ekonomik gelişmesiyle ABD’ye boy ölçüşmeye başlayan Çin, istikrar için dünyanın en istikrarsız bölgelerindeki enerji kaynaklarını güvence altına almak istemektedir. Bir Kuşak Bir Yol girişimi, hem aranan güvenceyi temin edecek hem de paydaşları sayesinde Çin’i ABD karşısında yalnız bırakmayacaktır. Girişimin tetiklediği büyük değişim, ABD’nin küresel hegemonyasını tehdit etmektedir. Söz konusu girişimin olası sonuçlarını öngören ABD’nin, ilgili güzergâhın istikrarsızlığı için vekâlet savaşları dâhil olmak üzere tüm yollara başvurabileceği öngörülebilir. Aslan, Bir Kuşak Bir Yol girişiminin ekonomik ve siyasal etkileriyle birlikte değerlendirmek suretiyle uluslararası terörizme etkilerini irdelemiştir.
Kutsal dünya, kurumsal dinlerden irili ufaklı sırf dini gruplara kadar sayısız aktörün propagandasına özne konumunda şahit olmaya devam ederken, devlet, ticaret ve siyasetin aktörleri iktidar mücadelesinde inancı nesneleştirmişlerdir. Din adına yapılan savaşlar, kısa süre sonra dini argümanlarla devlet adına yapılmaya başlanmış, zamanla siyaset ve ticaretin amaçları için kullandığı dini kalkanların sayısız örneği, sık sık tekrarlanmak üzere insanlığın kolektif hafızasındaki özel yerlerini almıştır.
Çalışmada kavramsal incelemeyi müteakip, dinin kendi propagandası her yönüyle irdelenmeye çalışılmıştır. Farklı dinlerin propaganda geçmişi tarihsel örneklerle ele alınmış, Yahudilik, Maniheizm ve Budizm ile birlikte propaganda konusunda en eski ve kurumsal hafızanın sahibi olan Hristiyanlık mercek altına alınmaya çalışılmıştır. Son olarak İslam dini ve propaganda ilişkisinin, İslam’ın kendi propagandasıyla birlikte devlet, siyaset ve ticaret hayatından örnekler ve nesnel bir bakış açısıyla okuyucuya sunulması için çaba sarf edilmiştir.
Bütün eksiklerine rağmen kavramsal olarak din ve propaganda ilişkisinin ilk incelemesi olduğunu değerlendirdiğimiz çalışmanın yeni ve aydınlık bir yolun ilk basamağı olması dileklerimizle…
Alanında uzman çok önemli kalemlerin bilgi ve tecrübelerini aktardıkları “Propaganda ve Algı Yönetimi” isimli çok yazarlı çalışma okuyucuyla buluştu. Muhittin IMIL’ın editörlüğünde Orion Yayınları’ndan çıkan kitap, adı konulmasa da insanlıkla yaşıt propaganda ve algı yönetimi kavramlarını farklı perspektiflerden inceleyen iddialı bir çalışma.
İnsanoğlu güç ve iktidarın baş döndüren sarhoşluğunu ilk defa yaşayan kadim atalarından bu yana sürekli tırmandırdığı bir iktidar mücadelesinin içinde. Çağlar boyunca kültür, coğrafya, din, dil, amaç, taktik ya da uygulanma biçimi değişse de iktidarın sarhoş edici sahipliği kutsanmaya, uğruna son derece basit, gündelik ve bireysel tezahürlerden kanlı savaşlara kadar büyük mücadeleler verilmeye devam ediyor.
Söz konusu iktidar mücadelesinin başat silahlarından en başta geleni ve en sık başvurulanıysa ismi çok sonraları konulmuş olsa da propaganda ve algı yönetimi. Her iki kavram ve anlam içeriklerinin birbirinden farklı uzmanlık ve bakış açılarıyla sekiz bölümde incelendiği kitap, her bölümde okuyucuya yeni bir pencere açıyor.
Pof.Dr. Bilal KARABULUT’un kaleme aldığı ilk bölümde, algı yönetiminin uluslararası güvenlik boyutu irdeleniyor. “Yeni Güvenlik Paradigması Ekseninde İstihbarat ve Propaganda Savaşları” başlıklı ikinci bölümde Doç.Dr. Seda ÖZ YILDIZ, propaganda kavramını istihbarat kapsamında değerlendiriyor. Üçüncü bölümde terör örgütlerinin propaganda çalışmaları, Erol Başaran BURAL tarafından farklı ve güncel örneklerle son derece aydınlatıcı biçimde izah edilmiş. Terör örgütlerinin sadece silahlı propaganda değil, aynı zamanda örgüt içi propaganda ve algı yönetimi faaliyetlerini de hangi yöntem ve usullerle icra ettiklerini dördüncü bölümde değişik bir bakış açısıyla Dr. Rifat Serav İLHAN’dan öğreniyoruz.
Beyaz perdenin icat edildiği ilk zamanlardan itibaren etkili bir propaganda silahına dönüşmesinin ilginç öyküsünü, “Gölgelerin Gücü: Sinema ve Propaganda” başlıklı bölümde Dr. Muhittin IMIL’dan öğreniyoruz. Aynı kalem “Bitmeyen Vals: Propaganda ve Din” başlıklı başka bir bölümde kurumsal ve yayılmacı dinlerden tarikat ve cemaatlere kadar dini yapıların tamamında propaganda ve algı yönetiminin nasıl kullanıldığını anlatıyor. Din ve propaganda ilişkisinin edimlere Tanrısal meşruiyet kazandırmak, dini (misyonerlik, davet, tebliğ, irşad vb.) dünyevi (fetih, işgal, kolonizasyon vb.) hâkimiyet sağlamak, çıkarları maksimize etmek gibi amaçlar etrafında nasıl şekillendiği çarpıcı örneklerle anlatılıyor.
Dr. Merve SEREN’in siyaset ve Propagandanın kadim ve ustalıklı hikâyesini derinlemesine incelediği ve son olarak Hulusi GÖLPINAR’ın “Yeni Nesil Psikolojik Harekât ve Algı Operasyonları” başlıklı bölümüyle son dönemi irdelediği satırlarla son bulan kitap, farklı disiplinleri ahenkli bir orkestrasyonla buluşturması açısından önemli. Hatta daha iddialı bir ifadeyle alanında tek olduğunu bile söylemek mümkün görünüyor.
Kitabı okurken altı kör adamın karşılaştıkları fili tanımlama hikâyelerini hatırlayacak ve gülümseyeceksiniz. Çünkü disiplinler arası uyumlu çalışma sayesinde gözleriniz daha iyi görmeye başlayacak.
Dr. Muhittin IMIL’ın iki ödüllü çalışması “PKK ve Din” ismiyle Nobel Akademik Yayıncılıktan çıktı.
Dr. Muhittin IMIL’ın iki ödüllü kitabı “PKK ve Din”, raflardaki yerini aldı. Yazar, ilk şovenist Kürt hareketi olarak tanımladığı PKK’nın bir ulus inşa etmek için yaptıklarını, İslam özelinde bütün dinlerle kurduğu faydacı ilişkileri ve Zerdüştizm vurgusunun sebeplerini örgütün kendi kaynaklarına dayanarak ifşa ediyor.
Aslında PKK’nın yapmak istediği şey, “Kürt Rönesansı” adı altında toplumun öldürülüp yeniden diriltilmesidir. Bunun için önce eski birey öldürülecek, yeni bir kalıba dökülerek yeni insan yaratılacak, örgütün öngördüğü sivil toplum kuruluşlarının yeni kolektif kimliklerini alan yeni bireyler, yeni toplumu oluşturacaktır. Kurgulanan yeni Kürdi değerler bütünü, inşa edilen ulusun tamamının inandığı sivil dinini oluşturmalıdır. Bunun için 2007 yılından itibaren yeni bir değerler sistemi, yeni birey ve toplumla birlikte bir “sivil din inşası” öngörülmüştür. Öcalan’ın ulus inşasıyla birlikte gerçekleştirmek istediği yeni, milli ve militan din inşası, Spinoza, Hobbes ve Rousseau çizgisini takip etmek suretiyle Bellah’a ulaşır. Aslında kimin neye inandığı umurunda değildir Öcalan’ın. Tam olarak yapmak istediği şey, ulus inşasını hızlandıracak ikinci bir “yarı-din” oluşturmaktır. Bu dinin aynı zamanda kurucu lideri ve peygamberi de Öcalan olmalıdır. Bu haliyle PKK, Abdullah Öcalan’ın kurduğu bir tarikat veya cemaate benzer. Kuruluşundan çok kısa bir süre sonra bu görüntüye sahip olan PKK tarikatının, asla halife atamayacak olan tek şeyhi Öcalan, müritleri ise cemaate katma değerleri oranında mensuplar-milisler-sempatizanlar çizgisindeki herkestir. Birinci halkada yer alan tilmizler ve örgütsel doktrin, aslında öğretinin değil şeyhin kutsallığının garantörleridir. Kendi söyleminde sıklıkla form değiştirip, Prometheus’tan Anka Kuşu’na, peygamberden yarı-tanrıya hatta Tanrıya dönüşerek bu kutsallığın altını çizen Öcalan, güvensiz ve kuşkucu tavrı ile kendisini Tanrılaştırarak gökyüzüne çıkaranları yeryüzünün tek hâkimi olmak istedikleri için yargılamaktan da geri kalmaz.
Abdullah yakınlarına göre ilkokuldan sonra beş vakit namaz kılmaya başlayan, lise yıllarında namazını kaçırmayan, Cuma namazlarını Hacı Bayram ve Maltepe Camilerinde kılan milliyetçi muhafazakâr bir öğrencidir. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Milli Mücadeleci gençlik derneklerinin toplantılarına, Ankara’ya gelen Necip Fazıl’ın konferanslarına, Komünizme Karşı Savaş Derneği’nin seminerlerine, Ülkü Ocaklarına gitmiş, Türk ocaklarında verilen konferanslara bile katılmıştır. Hatta 1972 Nisanındaki yedi aylık tutukluluktan sonra Anıtkabir yakınındaki arkadaş evinde kalırken her gün Anıtkabir’i ziyaret ettiğini belirtir. Yakalandıktan sonra yapılan mülakatlarında o zamanlardaki fikir dünyasını “Ben Erbakan’ı da dinledim, otuz yıl önce Mimarlar Odası’nda. Benim ilk başvurum Ülkü Ocakları’nadır. Ama almadılar. Ben Komünizmle Mücadele Derneği’ne gittim, Korkut’u dinledim.” cümleleriyle ifade edecektir.
Öcalan, kendi söylemiyle adı “Allah’ın kulu” anlamına gelmesine rağmen kulluğu tam yüreğine oturtmamıştır. Doğuş, oluşum tarzı, sistemin içine giriş, muhaliflik ve yakalanış tarzının Hz. İsa’nın öyküsüne çıkış, hicret, dönüş, irade, azim, tempo ve yoğunluğunun ise Hz. Muhammed’e benzediğini ve peygamberi bir dille konuşup, öyle yaşadığını söyler. Atalarının direniş, peygamberlerin barış geleneği O’nda birleştiğinden Tanrısal yüceliş kaçınılmazdır. Tanrıyı çözümlemiş, kim olduğunu açıklamıştır. Hz. İbrahim de O da Urfalıdır. O’na göre, uluslararası komplo ile yakalanması, İbrahim peygamberin yaşadığı sürece benzemektedir. Türkiye bir odun deposu yapılmış, Öcalan da mancınıkla -uçakla- oraya atılmıştır. Hemen ardından ekler: “En güzel şeyler, en zor işlerden çıkar. İşin kendisinde, doğasında zorluklar var… Peygamberlerin hayatı biraz da böyledir. Ben korkunç acılar ve kayıpların trajik sonucuyum… Büyük değerler yaratıldı. Benim yaşamımı yalnız bana ait olarak düşünmeyin. Ben çok zor koşullarda yaşadım. Sizin yaşamınız basittir. Bir gün benim gibi yaşarsanız devleşirsiniz. Peygamberlerin ve aydınların yaşamları zor olur.”.
Örgütün 2000 yılındaki 7’nci Olağanüstü Kongresi, “Ulusal Önderlik Üzerine Karar” adı altında bir karar alarak “Ulusal Önderimiz Başkan Apo peygamberliğe daha yakın bir çizgi ve tarzın sahibidir.” sözleriyle Öcalan’ın peygamberliğini onaylar. Örgütsel söyleme göre PKK Önderliği -Öcalan-, son 25 yılda peygamberlerin kırdıkları putlardan daha fazlasını kırmıştır (Serxwebun, Kasım 1997:2). Hatta PKK’da binlerce peygamber vardır (Serxwebun, Ağustos 2002:22).
İlk bölümünde örneklerle kolektif kimlikler ve dinin kimlik inşasındaki etkilerini kuramsal açıdan inceledikten sonra ikinci bölümde Kürtlerin coğrafyadaki dini yapısı ele alınıyor. PKK ve Din başlığını taşıyan ve örgütün din karşısındaki bilinenden çok farklı tutumunu tarihsel olarak ele alan son bölümünde, birçok karanlık noktaya ışık tutan çalışmayı okurken sık aralıklarla şaşırmamak elde değil.
Turkistan, China, India, and Iran intersect. The country, which is constantly
on the agenda due to its location on the transit route of the energy transmission
lines in the Central Asian region, is the unchanging arena of conflicts and struggles
that never cease in the region. The geostrategic importance of Afghanistan
has made the country subject to persistent foreign interventions in order to take
positional advantage over other interested countries. However, such foreign intervention
fuelled social conflicts, which has prevented the development of Afghanistan,
and hindered the institutionalization process of the state structure and made
the instability more chronic and pathological with each passing day. However, this
difficult reality in Afghanistan is also seen by historian and political analyst as the
country that played a very important role in weakening the British Empire and
brought the end of the of Tsarist Russia and the Soviet Union
After the Soviet intervention and the civil war, Taliban, who formed their government
in Afghanistan between 1996 and 2001, regained the power they lost with
the American and NATO interventions by entering Kabul on August 15, 2021, 20
years later. The people, who are fed up with the war environment that has been
going on since the 1970s, are aware of the fact that they must wait for many more
years to reach the peace they seek, as they recall the practices of the Taliban,
which they knew very well, during the first administration. While it was expected
to be the opposite when the multinational power was in the country, the society
became poorer than it was in the past. 67In the new era of the Taliban administration,
there are also new problems such as economic difficulties, terrorist organizations
with undeniable powers, and a society that is more difficult to control. Despite
the ongoing low-intensity conflicts and the bombs that explode everywhere, especially in Kabul, in the relatively comfortable period of 20 years, large masses
of Afghanis have evolved mentally and socially due to their closed encounter with
the concepts of the freedoms and modern world.
as closed institutions. The religious group imposes that it is different to the new member and other groups, with the distinctive rituals it initially applies for the acceptance of members. In the study, Erving Goffman’s theory of “Total Institution” is tried to be explained with the differentiating features of the institutions within this scope. The groups included within this definition force their members to think and act differently from the outside group. To make the processes working
against the background of differentiation in terms of individual mentality easier to understand, closed institution theory was firstly examined. After examining the theory in question, examples of institutional acceptance procedures, one of the main features of closed institutions in religious groups, are given. It is very easy to join the religious group by accepting universal religions as in the examples of Islam, Christianity and Buddhism. Nevertheless, it has been tried to be expressed that joining religious groups born from the religions in question requires procedures that are determined by more sophisticated rules. The rituals that the religious groups that differentiated themselves at the beginning have are elaborated for the purpose of building and glorifying corporate identity. It is tried to be explained that the rituals explained with examples trigger the potential of separation and then alienation and conflict with religious orthodoxy outside the group and other pure religious groups belonging to the same religion. As a result of the study
carried out with the method of document analysis, it was revealed that the differentiation inherent in religious groups born from religious orders, congregations, churches or similar religions is an indispensable basic condition. The first practice that these religious groups put into practice
to initiate the differentiation they want is the institutional acceptance procedures applied at the entrance to the institution.
Araştırmanın temel amacı, tarikat, cemaat, kilise ve manastır gibi yapıların kapalı kurumlar olarak asli özelliklerinden biri olan kurumsal kabul prosedürleri kapsamında başta dini ortodoksi olmak üzere diğer gruplardan farklılaşma süreçlerini incelemektir. Dini grup, diğer farklılıklar parantez içine alınmak suretiyle en başta üye kabulü için uyguladığı kendine has ritüeller sayesinde yeni üyeye ve diğer gruplara farklı olduğunu kabul ettirir. Çalışmada Erving Goffman’ın dilimize tam
kurum ya da kapalı kurum olarak çevrilen “Total Institution” kuramı, bu kapsam içerisine giren kurumların farklılaşan özellikleriyle birlikte açıklanmaya çalışılmıştır. Bu tanımlama içerisine giren gruplar üyelerini grup dışı dünyadan farklı düşünmeye ve davranmaya zorlamaktadır. Bireysel zihniyet açısından farklılaşmanın arka planında işleyen süreçlerin daha kolay anlaşılması için öncelikle kapalı kurum kuramı irdelenmiştir. Bahse konu kuramın incelenmesinden sonra dini gruplarda kapalı kurumlara ait başlıca özelliklerden birisi olan kurumsal kabul prosedürlerinden örnekler verilmiştir. İslam, Hristiyanlık, Budizm örneklerinde olduğu gibi evrensel dinleri kabul ederek dini gruba katılmak son derece kolaydır. Bununla birlikte söz konusu dinlerden doğan dini
gruplara katılmanın çok daha incelikli kurallarla belirlenmiş prosedürleri gerektirdiği ifade edilmeye çalışılmıştır. Daha başlangıçta kendilerini farklılaştıran dini grupların kurumsal kimliğin inşası ve yüceltilmesi maksadıyla detaylandırdıkları ritüellere değinilmiştir. Örneklerle açıklanan ritüellerin, grup dışında kalan dini ortodoksi ve aynı dine ait diğer sırf dini gruplarla öncelikle ayrışma daha sonra ise ötekileştirme ve çatışma potansiyelini tetiklediği izah edilmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme metoduyla gerçekleştirilen çalışmanın sonucunda tarikat, cemaat, kilise ya da benzeri dinden doğan dini grupların doğasında içkin olan farklılaşma ve farklılaştırmanın olmazsa olmaz bir temel şart olduğu ortaya çıkmıştır. Söz konusu dini
grupların istedikleri farklılaşmayı başlatmak için hayata geçirdikleri ilk uygulama ise kuruma girişte uygulanan kurumsal kabul prosedürleridir.
Bildirimiz, Kürt dini-toplumsal yapısı özelinde bireysel aklı öteleyerek nakle verdiği öncelikle birlikte, geleneksel toplum yapısını besleyen epistemolojisi sayesinde Sünni geleneğin tarihsel manada ana akımlarından birini oluşturan Şafi-Eşari yorumun, özellikle toplumsal yapının uzun süredir haşır neşir olduğu modern değerlere rağmen feodal bağların çözülmesini önemli oranda geciktirdiği tezini ileri sürmektedir. Bu doğrultuda sosyal yapıda zaten kökleşmiş durumda olan mekanik bağların ve aidiyetlerin (aşiret, kabile, akrabalık ilişkileri), Şafi-Eşari yorumla beslendiğini ifade etmek mümkündür. Çünkü geleneksel toplum yapısı ve onun yaşam pınarı olan Şafi-Eşari yorum, akıl-nakil ilişkisine yaklaşımı bağlamında daima selefe vurgu yapmak suretiyle cüz-i aklı kesinlikle reddeden Selefi yorumla aynı çizgiye yerleşerek, “apriori” Selefi alt bileşeni rolünü oynamaktadır.