Papers by Yaylagül CeranKarataş
İnsan nerede emniyetli, esen ve salim hal üzeredir? B ir hayatın, bir adın bir coğrafyada yaşayab... more İnsan nerede emniyetli, esen ve salim hal üzeredir? B ir hayatın, bir adın bir coğrafyada yaşayabilmesine, orayı yurt edinmesine ve orada öl- mesine, yasının tutulmasına kim karar verir? Ya da daha genel olarak insan nerede ve ne zaman yası tutulabilir olur? Bir hayatın "yası tutulabilir bir hayat" olduğuna kim karar verir? Eğer yası tutulabilir olan, "değerli bir hayatı" ve egemen olan ise diğerleri?! Onlar sadece telef olan, imha edilen yalın bedenler midir? Buna nasıl karar verilir, kimin ölümünün ve yaşamının değerli kimin ki değersiz, belirleyen nedir?/kimdir? İ y ı 1 4 / N i d a D e r g i s i / İ k i Y ü z O n A l t ı ' n c ı S a y ı

İnsanmakine sistemleri ve makineinsan simbiyosları hakkındaki mühendislik çalışmalar 90'lardan so... more İnsanmakine sistemleri ve makineinsan simbiyosları hakkındaki mühendislik çalışmalar 90'lardan sonra üstel bir hızla "gelişmektedir". Bu gelişim ve beraberinde getirdiği, tetiklediği sosyal-toplumsal değişim artık sadece sinema filmlerinde bilim kurgu senaryosu ya da edebiyatta ütopya ve/veya distopya konusu değildir. Gündelik yaşamın bir parçası haline gelen ve hatta insanın ve makinenin bedensel ve bilişsel sınırlarının birbirine kompleks ağlarla bağlandığı toplumsal ve ekonomi-politik yapıda insan ve makine arasında dil zemininde aporetik bir ağ oluşmuştur. Bu çalışmada insan ve makine ilişkisi, tarihsel yüklerinin dışında yeni etik, ontolojik ve epistemolojik örüntüde hem bir karşıtlık-karşılıklılık ilişkisinde hem de aynı zamanda indirgenemeyen bir ontogenesis ağda ele alınmıştır. İnsan ve makine ilişkisi birbirini içeren ve "gerektiren" kimi zaman simbiyotik kimi zaman da ilişkisel bir eylem çerçevesinde faillik olarak temellendirilmeye çalışılmıştır.
Kötülüğün Estetikleştirilme(me)si Dosya Kötülüğün Estetikleştirilme(me)si Ocak 2025

Kendilerine ait bir akla, duyuşa ve eyleyiciliğe sahip olmayı, varoluşsal imkânlarıyla kaynakları... more Kendilerine ait bir akla, duyuşa ve eyleyiciliğe sahip olmayı, varoluşsal imkânlarıyla kaynaklarının farklı köklerine gitmeyi ve onlarla yeniden yapıcı, iyileştirici ve yaratıcı ilişkilenen oyunbozan öznelerin özgürlük deneyimleri çağdaş feminist teorilerin de çerçevesini oluşturmaktadır. Çalışmamızda feminizmlerin eril özgürlük tanımlarıyla kekremsi ilişkisi ve feminist eleştirel teorilerin özgürlük sorununda yer aldıkları konumları Nancy Hirschmann'ın The Subject of Liberty'de tartışmaya açtığı bağlam üzerinden eleştirel olarak ele alınacaktır. Farklı feminizmlerle birlikte Sara Ahmed'in "oyunbozan özne" adlandırması çerçevesinde eyleminin aktörü olmak, "aklını otoriteye teslim etmemek" bağlamında eylem merkezinde ve Rosi Braidotti'nin "kadın oluş" bağlamında da virtuel dişilik üzerinden tartışmaya açılacaktır. Bu süreçte şu üç yargı çalışmanın ana eksenini oluşturacaktır: 1) Feminizm modern seküler dilin ürettiği yekpare bir model değildir. 2) Feminist teorilerde tek bir özgürlük tanımı ve modeli yerine tanınma ve hak ilişkisinden hareketle merkez olmayan farklı kültürel ve tarihsel pratikleri içeren modeller oluşturulmuştur. 3) Bu yeni modelleri anlatacak ve açıklayacak yeni kavramlar, mevcut normatif söylemden hareketle oluşturulamaz, kavramlar oluşturacak dişil 1 yönteme ihtiyaç vardır. Bu üç yargıdan hareketle eril özgürlük tanımını eleştirel bir bakışla analiz ederek ortaya çıkardığı sorunları ve alternatif cevapları ele alacağız.

Beytulhikme : An International Journal of Philosophy, Dec 31, 2022
In the 21st century, under the influence of technology, changing nature and human understandings,... more In the 21st century, under the influence of technology, changing nature and human understandings, and transforming historical and cultural codes, it becomes necessary to rethink and question the concepts of family, parenthood and child. Particularly, discussions about who and what a child is, who has been made an object of industrial production and consumption in different dimensions, come first. In addition to this, the discussions in terms of cultural, historical, religious, physical, legal and economic dimensions and responsibilities of being a parent are progressing in relation to each other. The pre-and postnatal physical processes of the child-parent relationship, basic education and parental attitudes within the family, etc. are discussed in terms of autonomy-freedom, human dignity and self-consciousness. In this paper, we will analyze the problems that arise or are likely to arise in the context of deontological ethical arguments and new bioethical discussions.

Geçmişten Bugüne Türk Yazınında Kadının Temsili, 2023
Geçmişten Bugüne Türk Yazınında Kadının Temsili (editör: Betül Özbay, Kriter Yayınevi, 2023) adlı... more Geçmişten Bugüne Türk Yazınında Kadının Temsili (editör: Betül Özbay, Kriter Yayınevi, 2023) adlı çok yazarlı kitapta bir bölümdür.
Kadınlar “da” Felsefe Yaparmış: Geçmişten Bugüne Türkiye’de Felsefeci
Kadın Olmak Üzerine adlı bu makalede felsefeci kadınlar sorunu başta olmak üzere başlıkta da içerildiği gibi iki ana düğüm şu sorular çerçevesinde tartışmaya açılmıştır. Bunlardan ilki, kadının-kadınların felsefedeki konumu, ya da cinsiyet metafiziği bağlamında kadının felsefi olarak nasıl nesneleştirildiğine, sınıflandırıldığına ve temsil edildiğine dair Batı felsefe tarihinin çeşitli dönemlerinden ve metinlerinden ve Türk felsefe tarihinin Tanzimat ve Cumhuriyet döneminden ve metinlerinden örneklerle açılmıştır. İkincisi ise gündelik hayata, pratiğe dair akademide kadın olmayı ve bahusus akademide felsefe yapan kadınların durumları ve konumları güncel veriler ve problemler bağlamında tartışılmıştır. Ve sonuçta da bütün bunlara rağmen ve dahi bunlarla birlikte “felsefe düşünme, duyma, hissetme ve eyleme bütünlüğünde açığa çıkar ve kadınlar “da” felsefe yapar” yargısı dile getirilip, temellendirilmiştir.
Nida Dergisi, 2022
3 6 / N i d a D e r g i s i / İ k i Y ü z O n b i r ' i n c i S a y ı "Can ölümle mukayyet bir ol... more 3 6 / N i d a D e r g i s i / İ k i Y ü z O n b i r ' i n c i S a y ı "Can ölümle mukayyet bir oluştur ve her can ölümü tadacaktır" Ölüme yumar o derin kederli gözlerini bir damla huzur için Varlığa açar nemli gözlerini yeniden O'labilmek için İçi insan dışı insan… "Oruçlu doğar insan ölümün iftar sofrasına" "İ nsan ölümlüdür" evet ama ölen sadece insan değildir, her can sahibi varlık ölümlüdür. Peki ölüm nedir? ve özellikle insanın ölümü ne anlama gelmektedir? Bu soru aynı zamanda felsefî antropolojinin İnsan nedir temel sorusuyla doğrudan ilişkilidir. İnsanın doğası (human natüre, human being) ve insanın bireyliliği, kişi oluşu (personality) tartışmalarında arada olan varlık olarak insanın ne olduğuna-kim olduğuna dair soruyu burada açmayacağız elbette ama bu sorunun dolayımında ölüm ve insanın ölümünün

İDEALKENT, 2018
Şehir ve beden arasındaki ontolojik ve estetik bağ, tarihsel süreç içinde özellikle modern batıda... more Şehir ve beden arasındaki ontolojik ve estetik bağ, tarihsel süreç içinde özellikle modern batıda bilim, ekonomi, politika ve sanat alanlarında yaşanan büyük değişimlerle mekanik ve anlamsız bir yapıya dönüşmüştür. Mimarların ve şehir plancılarının "yeni şehir" tasarımlarında bu dönüşüm açıkça görülmektedir. Sennett'in de belirttiği gibi, kutsal, gelenek ve modernite arasındaki çatışmada 'genel beden dili şehir mekanına tercüme edildiğinde tuhaf bir yazgıyla karşı karşıya kalınmıştır.' Bu yazgı bedenin nasıl algılandığıyla bağlantılı olarak şehirlerin nasıl kurgulandığının da bir göstergesi olmuştur. Bu çerçevede 'İlişkiselliğin iki yönü: Şehir ve Beden' adlı çalışmamızda Antikçağ Atina'sı, Ortaçağ Roma'sı, Rönesans ve sonrası Venedik'i, Yeniçağ Paris'i ve içinde bulunulan yüzyılda modern ve postmodern şehirleri inceleyerek 20.yy'da insana-bedene ilişkin kabullerin şehirlerin yapılandırılması konusunda nasıl bir imaj oluşturduğunu tartışmaya açacağız. Buradaki temel kabulümüz 'şehirler, mekanik-statik mekanlar değil, tıpkı insanlar gibi ontoantropolojik yapıyı temsil eden dinamik mekanlardır.' Bu yargıyı felsefi antropoloji ve şehir planlama yaklaşımları çerçevesinde günümüz küresel şehirlerin arka planında yer alan beden imajına dair sorularımızı şehir ve beden ilişkisinde tartışmaya açarak temellendireceğiz.
İlem Covid 19 Dosyası, 2020
İçinde yaşadığımız yüzyıla mezarlıklar yüzyılının üzerine kurulan güdümlülüğün, planlılığın, biç... more İçinde yaşadığımız yüzyıla mezarlıklar yüzyılının üzerine kurulan güdümlülüğün, planlılığın, biçimlendirilmişliğin, tekilliğin ve genel olarak zorlukların yüzyılıdır diyebiliriz. Başka bir ifadeyle, bu yüzyılın başında “endüstri 4.0” tekelinde hem doğa hem dünya insan eliyle geri dönüşümü pek mümkün olmayan tasarımlarla değiştirilmiştir. Doğa sanayileşmenin ardından teknolojiyle ve özellikle dijital teknolojilerle bir çok açıdan kendi başına işleyen, organik, dinamik ve bütünsel olma özelliğini kaybetmek üzeredir. Dünya ise doğanın üzerine giydirilmiş bir deli gömleği; özellikle, geçen yüzyılın son çeyreğinden itibaren devam eden küreselleşmeyle yeni koloniler oluşturulup coğrafi sınırlar, hukuki ilkeler ve etik kategoriler aşılarak politikliğin, rölatifliğin ve tekilliğin etkin olduğu zamansız bir “mekan”dır.

İDEAL KENT, 2018
Öz Şehir ve beden arasındaki ontolojik ve estetik bağ, tarihsel süreç içinde özellikle modern bat... more Öz Şehir ve beden arasındaki ontolojik ve estetik bağ, tarihsel süreç içinde özellikle modern batıda bilim, ekonomi, politika ve sanat alanlarında yaşanan büyük değişimlerle mekanik ve anlamsız bir yapıya dönüşmüştür. Mimarların ve şehir plancılarının "yeni şehir" tasarımlarında bu dönüşüm açıkça görülmektedir. Sennett'in de belirttiği gibi, kutsal, gelenek ve modernite arasındaki çatışmada 'genel beden dili şehir mekanına tercüme edildiğinde tuhaf bir yazgıyla karşı karşıya kalınmıştır.' Bu yazgı bedenin nasıl algılandığıyla bağlantılı olarak şehirlerin nasıl kurgulandığının da bir göstergesi olmuştur. Bu çerçevede 'İlişkiselliğin iki yönü: Şehir ve Beden' adlı çalışmamızda Antikçağ Atina'sı, Ortaçağ Roma'sı, Rönesans ve sonrası Venedik'i, Yeniçağ Paris'i ve içinde bulunulan yüzyılda modern ve postmodern şehirleri inceleyerek 20.yy'da insana-bedene ilişkin kabullerin şehirlerin yapılandırılması konusunda nasıl bir imaj oluşturduğunu tartışmaya açacağız. Buradaki temel kabulümüz 'şehirler, mekanik-statik mekanlar değil, tıpkı insanlar gibi ontoantropolojik yapıyı temsil eden dinamik mekanlardır.' Bu yargıyı felsefi antropoloji ve şehir planlama yaklaşımları çerçevesinde günümüz küresel şehirlerin arka planında yer alan beden imajına dair sorularımızı şehir ve beden ilişkisinde tartışmaya açarak temellendireceğiz.
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2011
Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, 2017

Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, 2019
ÖZ Günlük yaşamdan zaman ve mekan tasavvuruna kadar herşeyin veri dolayısıyla bilgi olarak kodlan... more ÖZ Günlük yaşamdan zaman ve mekan tasavvuruna kadar herşeyin veri dolayısıyla bilgi olarak kodlandırıldığı dijital çağda insan doğasına ve insan oluşa dair hakim kabuller sorgulanmaktadır. Bu sorgulama iki boyuta sahiptir. Bu boyutlardan ilki, iç dina-mikleri harekete geçirerek "kendi sınırlarımız dahilinde 'yenilenmenin' bir imkanı var mıdır?" sorusunu araştırmaya sevk eder. İkincisi ise "bütün bunların ötesinde 'yeni' bir anlam arayışının dinamikleri nelerdir?" sorusuna yönlendirir. Özellikle, Jean Beaufret'in Heidegger'e sorduğu "'Hümanizm' sözcüğüne nasıl yeni bir anlam verebiliriz?" sorusuyla başlayarak Hıristiyanlığın, marksizmin ve varoluşçuluğun çatışmaları gölgesinde biçimlendirilen hümanizm tartışmaları görülmektedir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren henüz tam da sınırları netleştirilmemiş ve akademik çerçevelere dahil ol(a)mamış transhümanizm ve posthümanizm gibi tartışmalara şahit olmaktayız. Bu tartışmalar büyük oranda hümanizmin ötesinde insana doğasına ve insan oluşa dair ne söylenip söylenemeyeceği sorusu çerçevesinde şekillenmektedir. Bu bağlamda öncelikle hümanizmin nerede durduğunu, nasıl aşılmaya/ anlaşılmaya çalışıldığını ve transhümanizmin ve posthümanizmin alternatif bir insanlık anlayışı oluşturup oluşturamayacağı sorgulanacaktır. Ardından da transhümanizm ve post-hümanizmde temellerini bulan insan doğasına ilişkin kabullerin biyoteknoloji ve biyopolitik zemini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilecektir.
Kaybolmak ya olan ya da olmakta olan ağında insan olma soru(n)udur.
Ruy-i zeminde her yer kan ... more Kaybolmak ya olan ya da olmakta olan ağında insan olma soru(n)udur.
Ruy-i zeminde her yer kan içinde ve toprak kokusu kan kokusuyla birlikte perdelenen insanlığın ten kokusuna dönüştü. Bedenine her dokunduğunda taze kan ve toprak kokusu geliyor oysa yeni duş almıştı ve parfümünü değiştirmişti.
…
Beşerin doğasına gömülen ve ancak insan olmakla arınılacak olan kötülük, kendini en iğrenç ve en acımasız haliyle 21.yy. da kusmaya başladı…
Uploads
Papers by Yaylagül CeranKarataş
Kadınlar “da” Felsefe Yaparmış: Geçmişten Bugüne Türkiye’de Felsefeci
Kadın Olmak Üzerine adlı bu makalede felsefeci kadınlar sorunu başta olmak üzere başlıkta da içerildiği gibi iki ana düğüm şu sorular çerçevesinde tartışmaya açılmıştır. Bunlardan ilki, kadının-kadınların felsefedeki konumu, ya da cinsiyet metafiziği bağlamında kadının felsefi olarak nasıl nesneleştirildiğine, sınıflandırıldığına ve temsil edildiğine dair Batı felsefe tarihinin çeşitli dönemlerinden ve metinlerinden ve Türk felsefe tarihinin Tanzimat ve Cumhuriyet döneminden ve metinlerinden örneklerle açılmıştır. İkincisi ise gündelik hayata, pratiğe dair akademide kadın olmayı ve bahusus akademide felsefe yapan kadınların durumları ve konumları güncel veriler ve problemler bağlamında tartışılmıştır. Ve sonuçta da bütün bunlara rağmen ve dahi bunlarla birlikte “felsefe düşünme, duyma, hissetme ve eyleme bütünlüğünde açığa çıkar ve kadınlar “da” felsefe yapar” yargısı dile getirilip, temellendirilmiştir.
Ruy-i zeminde her yer kan içinde ve toprak kokusu kan kokusuyla birlikte perdelenen insanlığın ten kokusuna dönüştü. Bedenine her dokunduğunda taze kan ve toprak kokusu geliyor oysa yeni duş almıştı ve parfümünü değiştirmişti.
…
Beşerin doğasına gömülen ve ancak insan olmakla arınılacak olan kötülük, kendini en iğrenç ve en acımasız haliyle 21.yy. da kusmaya başladı…
Kadınlar “da” Felsefe Yaparmış: Geçmişten Bugüne Türkiye’de Felsefeci
Kadın Olmak Üzerine adlı bu makalede felsefeci kadınlar sorunu başta olmak üzere başlıkta da içerildiği gibi iki ana düğüm şu sorular çerçevesinde tartışmaya açılmıştır. Bunlardan ilki, kadının-kadınların felsefedeki konumu, ya da cinsiyet metafiziği bağlamında kadının felsefi olarak nasıl nesneleştirildiğine, sınıflandırıldığına ve temsil edildiğine dair Batı felsefe tarihinin çeşitli dönemlerinden ve metinlerinden ve Türk felsefe tarihinin Tanzimat ve Cumhuriyet döneminden ve metinlerinden örneklerle açılmıştır. İkincisi ise gündelik hayata, pratiğe dair akademide kadın olmayı ve bahusus akademide felsefe yapan kadınların durumları ve konumları güncel veriler ve problemler bağlamında tartışılmıştır. Ve sonuçta da bütün bunlara rağmen ve dahi bunlarla birlikte “felsefe düşünme, duyma, hissetme ve eyleme bütünlüğünde açığa çıkar ve kadınlar “da” felsefe yapar” yargısı dile getirilip, temellendirilmiştir.
Ruy-i zeminde her yer kan içinde ve toprak kokusu kan kokusuyla birlikte perdelenen insanlığın ten kokusuna dönüştü. Bedenine her dokunduğunda taze kan ve toprak kokusu geliyor oysa yeni duş almıştı ve parfümünü değiştirmişti.
…
Beşerin doğasına gömülen ve ancak insan olmakla arınılacak olan kötülük, kendini en iğrenç ve en acımasız haliyle 21.yy. da kusmaya başladı…