Papers by Refik Yaslikaya

Özet 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesine göre Türkiye'de 3 farklı statüde kamuda ... more Özet 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesine göre Türkiye'de 3 farklı statüde kamuda personel istihdam edilebilmektedir. Bunlar; memur, sözleşmeli personel ve işçi statüleridir. Memur sayısında sürekli bir artış söz konusu iken, özelleştirme uygulamaları kamuda istihdam edilen işçi sayısını azaltmıştır. Bunun yanında 1980 sonrasında hükümetler, kamu sektöründe İş Kanunu'na tabi personel sayısını azaltma eğiliminde olmuşlardır. 1990'lı yılların başından itibaren Kamu kurumlarının temizlik, güvenlik vb. alanlarda ihtiyaç duyduğu destek hizmetlerinin "hizmet satın alma" ile karşılanması uygulaması yaygınlaşmıştır. Bu uygulama neticesinde kamu kurumlarında alt işverene bağlı olarak çalışan kişi sayısı yüzbinleri bulmuştur. Zamanla bu sistemden kaynaklanan sorunlar, politik alanda da tartışılmaya başlanmış ve Hükümeti tedbir almaya sevk etmiştir. 2017 yılında çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile tanımlanan şartlar ve yöntem doğrultusunda alt işverene bağlı olarak çalışan şirket personeli, çalıştığı kurumun sürekli işçi statüsünde kamu personeli haline getirilmiştir. 696 sayılı KHK olağanüstü hal döneminde çıkarıldığı için, daha sonra bu KHK, TBMM tarafından uygun bulunarak 7079 sayılı Kanuna dönüştürülmüştür. Düzenleme öncesi 400 bin kişi civarında olan kamuda çalışan işçi sayısı, 696 sayılı KHK'nın uygulanması neticesinde belediye şirketlerinde çalışan kişilerle birlikte 1 milyonu aşmıştır. Bu çalışmada; Kamu sektörü istihdamının dayandığı temel mevzuat, kamudaki hizmet alımı ve bununla ilişkili olan "alt işveren" olgusu ana hatlarıyla tanıtıldıktan sonra, 696 sayılı KHK ve 7079 sayılı Kanun ile getirilen yeni yaklaşımın kamu istihdamı üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur.

Liberal düşünce, Sep 30, 2019
Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğün... more Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğünde arayan reformların temel gerekçelerinden biridir. Ölçek ekonomilerinin varlığı halinde, somut bir yerel hizmetin üretimindeki girdileri arttırmak suretiyle, çıktının marjinal maliyetleri düşürülebilir. Ancak, ölçek ekonomisi tezinin yerel yönetim literatüründeki kullanımı, bu senaryo üzerinden temellendirilmez. Yerel otoritenin büyüklüğünün, coğrafi alan ya da nüfus olarak arttırılması suretiyle, maliyetlerde tasarruf sağlama beklentisi üzerinden kurgulanır. Başka bir deyişle, esasen firma teorisine ait bir tez olan ölçek ekonomisi, yerel yönetimler alanında bağlamından koparılmak suretiyle kullanılır. Çıktının üretimden koparılıp, nüfus üzerinden tanımlanması yanında, yerel otoritenin boyutundan ya da hizmet sunma kapasitesinden kaynaklanan kazançlar da ölçek kazançları olarak adlandırılır. Bu çalışmanın ilk amacı kavramları doğru bir çerçeveye oturtabilmektir. İkinci olarak ölçek kazançlarının tüm yerel hizmet yelpazesi ve tüm yerel yönetim büyüklükleri için geçerli bir yaklaşım olamayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerde ölçek ekonomisi tezine yönelik pek çok alan araştırmasının bulgularına çalışma içinde yer verilerek, büyüklük ve verimlilik ilişkisinin deneysel kanıtları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu kanıtlar, ölçek ekonomisi kaynaklı maliyet tasarrufları beklentisinin her durumda karşılığı olmadığını göstermektedir.
DergiPark (Istanbul University), Dec 6, 2021
Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırma... more Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırmakta ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Kentlerde ortaya çıkan tüm bu problemler ise güvenlik açığına neden olmaktadır. Özellikle büyükşehirler sorunların daha fazla karşılaşıldığı alanlar olmakta ve genişleyen sorumluluk alanı içerisinde güvenlik alanında sunduğu hizmetlerin önemi artarak devam etmektedir. Bu çalışmada kent ve güvenlik arasındaki ilişki yerel yönetim boyutunda incelenmiş, Bandırma ölçeğinde 18 yaş ve üzeri 500 kişiden (262 Kadın, 238 Erkek) kentsel güvenlik algısı anketi yoluyla toplanan veriler ile katılımcıların kentsel güvenlik algısı tespit edilmiştir. Kent ve güvenlik konusunda var olan sorunlar ve çözümleri ile katılımcıların bu konuda kimi sorumlu gördüklerine yer verilmiştir.

WOS: 000474730400002Local government agencies have two main functions. First carrying out local p... more WOS: 000474730400002Local government agencies have two main functions. First carrying out local public services and, second to involve citizens in the process of making public decisions as a democratic institution. During the history, plenty of local government reforms had been done all over the world to fulfill these functions. One of the reforms is Municipal amalgamations and it has a history almost one and a half century. Voluntary or compulsory policies for municipal amalgamations had been implemented by many countries during this period. Increasing the scale for expectation of saving cost was the justification of policies every time. But, many of the researchs result did not validate the thesis of scale economies in the amalgamated municipalities. Increasing the scale doesn't reduce the costs. In addition to this, it has negative effects on democratic participation. In amalgamated municipalities, the decline of the participation ratio is a clear indicator of this. This stud...

Corruption continues to be one of humanity's biggest threat to security, prosperity and j... more Corruption continues to be one of humanity's biggest threat to security, prosperity and justice. It remains one of the most common social evils yet the most difficult to stop. Many scholars from different fields have sought to investigate the economic impact of corruption, the moral and ethical violations, legal consequences that corrupt people should face and the perception on corruption. Further studies have sought to rank countries from the most corrupt to the least corrupt countries in the world. Such comparative studies have given valuable information on the patterns of corruption but rarely provide explanation for the causes. This paper therefore seeks to examine whether there is a trend between corruption and social, political, cultural and religious spheres of selected countries from the developed and developing worlds. By relying on literature from government and non-governmental organisations, academic publications, media articles and publications from investigative agencies, this article finds that there is no consistent relationship between the socio-political, cultural and religious environment and corruption though strong political institutions are key agents in addressing corruption problem. INTRODUCTON In the last decades the challenge of corruption has grown in significance both as topic of public and academic debate and there has been a frantic search for the best strategies to mitigate if not to eradicate its deleterious consequences. undeniably, the public debate has been fierce and sometimes intense a reflection of an increased attention on corruption which comes on the backdrop of an awaken consciousness by development and policy experts as well as ordinary
Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırma... more Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırmakta ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Kentlerde ortaya çıkan tüm bu problemler ise güvenlik açığına neden olmaktadır. Özellikle büyükşehirler sorunların daha fazla karşılaşıldığı alanlar olmakta ve genişleyen sorumluluk alanı içerisinde güvenlik alanında sunduğu hizmetlerin önemi artarak devam etmektedir. Bu çalışmada kent ve güvenlik arasındaki ilişki yerel yönetim boyutunda incelenmiş, Bandırma ölçeğinde 18 yaş ve üzeri 500 kişiden (262 Kadın, 238 Erkek) kentsel güvenlik algısı anketi yoluyla toplanan veriler ile katılımcıların kentsel güvenlik algısı tespit edilmiştir. Kent ve güvenlik konusunda var olan sorunlar ve çözümleri ile katılımcıların bu konuda kimi sorumlu gördüklerine yer verilmiştir.
Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi, 2012

Amme Idaresi Dergisi, 2019
Yerel yönetim kurumlarının iki temel işlevi vardır. Yerel kamu hizmetlerini sunmak ve demokratik ... more Yerel yönetim kurumlarının iki temel işlevi vardır. Yerel kamu hizmetlerini sunmak ve demokratik bir kurum olarak vatandaşları kamu kararlarının oluşması sürecine dahil etmek. Tarih boyunca bu işlevleri yerine getirebilmek için tüm dünyada pek çok yerel yönetim reformu gerçekleştirilmiştir. Reformlardan birisi olan belediye birleşmelerinin bir buçuk asra yakın bir tarihi bulunmaktadır. Bu tarih içinde dünyadaki pek çok ülke belediye birleşmelerine yönelik gönüllü ya da zorunlu politikalar uygulamıştır. Politikaların gerekçesini her zaman ölçeği büyütmek suretiyle maliyetlerde tasarruf beklentisi oluşturmuştur. Ancak yapılan araştırmaların pek çoğu birleştirilen belediyelerde ölçek ekonomisi tezini doğrulamayan sonuçlar üretmiştir. Ölçeğin büyütülmesi maliyetleri daha aşağı çekmediği gibi demokratik katılım üzerinde de negatif etkilerde bulunmaktadır. Birleştirilen belediyelerde seçimlere katılım oranlarındaki düşüş bu durumun açık göstergesidir. Bu çalışma, ölçek ekonomisi tezine geniş yer ayrılmış birleşme gerekçeleri ile başlamakta ve ölçeğin büyütülmesinin, demokratik katılım olgusu üzerindeki azaltıcı etkilerini gösteren farklı Avrupa ülkeleri deneyimlerinden örnekler içermektedir. Çalışmanın amacı, ekonomik etkinlik tezine dayanarak yapılan birleşmelerin vatandaşların demokratik katılım hakları karşısında bir tehdit oluşturan, farklı tercihlere duyarsız ve bunları merkezileştirme amacındaki monolitik bir yaklaşım olduğunu gösterebilmektir. Ülkemizdeki yerel yönetim reformlarında (özellikle büyükşehir reformları) benzer bir yaklaşımın izlerini görebilmek mümkündür. Bu çalışmanın inceleme alanında Türkiye örnekleri bulunmamaktadır. Ancak Avrupa ülkelerindeki uzun yıllara dayanan deneyimlerin Türkiye reformlarının geleceği açısından da ufuk açıcı olacağı düşünülmektedir. ABSTRACT Local government agencies have two main functions. First carrying out local public services and, second to involve citizens in the process of making public decisions as a democratic institution. During the history, plenty of local government reforms had been done all over the world to fulfill these functions. One of the reforms is Municipal amalgamations and it has a history almost one and a half century. Voluntary or compulsory policies for municipal amalgamations had been implemented by many countries during this period. Increasing the scale for expectation of saving cost was the justification of policies every time. But, many of the researchs result did not validate the thesis of scale economies in the amalgamated municipalities. Increasing the scale doesn’t reduce the costs. In addition to this, it has negative effects on democratic participation. In amalgamated municipalities, the decline of the participation ratio is a clear indicator of this. This study starts with justifications of amalgamation, which has a large proportion of scale economies thesis and it contains examples of different European countries’ experiences that demonstrate the reducing effects of scale expansion over the democratic participation phenomenon. The aim of the study is to show that amalgamation, which is based on the economic efficiency thesis is a threat for the rights of citizens’ democratic participation and also to show that amalgamation has insensitive to differences and centralizing them with a monolithic approach. It is possible to see the traces of a similar approach in our countries’ local government reforms (especially metropolitan reforms). Examples of Turkey aren’t included in the scope of this study. However, it is considered that years of experience in European countries has a pave the way for the future reforms in Turkey. Key Words: scale economies, municipality, democratic local government, local participation, local representation, local elections, reform in local governments, 6360.

Liberal Düşünce Dergisi, 2019
Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğün... more Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğünde arayan reformların temel gerekçelerinden biridir. Ölçek ekonomilerinin varlığı halinde, somut bir yerel hizmetin üretimindeki girdileri arttırmak suretiyle, çıktının marjinal maliyetleri düşürülebilir. Ancak, ölçek ekonomisi tezinin yerel yönetim literatüründeki kullanımı, bu senaryo üzerinden temellendirilmez. Yerel otoritenin büyüklüğünün, coğrafi alan ya da nüfus olarak arttırılması suretiyle, maliyetlerde tasarruf sağlama beklentisi üzerinden kurgulanır. Başka bir deyişle, esasen firma teorisine ait bir tez olan ölçek ekonomisi, yerel yönetimler alanında bağlamından koparılmak suretiyle kullanılır. Çıktının üretimden koparılıp, nüfus üzerinden tanımlanması yanında, yerel otoritenin boyutundan ya da hizmet sunma kapasitesinden kaynaklanan kazançlar da ölçek kazançları olarak adlandırılır. Bu çalışmanın ilk amacı kavramları doğru bir çerçeveye oturtabilmektir. İkinci olarak ölçek ka...

3. SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ, 2019
Türkiye’de de katı atık hizmetleri 1980’li yıllardan itibaren özelleştirilmeye başlanmıştır. Tüm ... more Türkiye’de de katı atık hizmetleri 1980’li yıllardan itibaren özelleştirilmeye başlanmıştır. Tüm katı atık süreçleri içinde özelleştirmeye en fazla açılan alan katı atıkların toplanmasını içeren ilk aşaması olmuştur. Özellikle yüksek işçi ücretleri kaynaklı maliyetleri azaltabilmek adına hizmet alanı piyasaya açılmıştır. Toplama hizmetlerinde özelleştirme, belediye bütçeleri için bu hizmetin giderek ağırlaşan bir yük getirmesi ve hizmetlerin belediye eliyle gereği gibi yürütülememesi gerekçelerine dayandırılmaktadır. Ancak 2017 yılı sonunda çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile belediyelerin Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre personel çalıştırılmasına dayalı ihalelerle piyasa firmaları aracılığıyla temin ettikleri temizlik işçileri, sürekli işçi kadrosu verilerek belediye şirketlerine alınmıştır. Başka bir ifadeyle, yaklaşık 30 yıldan fazla bir süre boyunca artan bir şekilde özelleştirilen hizmet alanının en azından personelle ilgili kısmı tekrar kamusallaştırılmıştır. Bu durum özelde katı atık yönetimleri için, genelde ise tüm belediye bütçeleri anlamında mali sonuçlar doğuran bir gelişme olmuştur. Bu çalışma esas olarak, KHK ile oluşturulan yeni düzenin mali anlamda olumlu sonuçları kadar, olumsuz sonuçları da olacağını göstermek yanında, personelin kamusallaştırılmasının sürdürülebilir koşulları oluşturulduğu takdirde yeniden bir özelleştirme dalgasının ortaya çıkmayabileceğini iddia etmektedir.
3. SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ, 2019
International journal of Science Culture and Sport, 2015
Bu çalışma Derin Ekolojiye yönelik tartışmaların kısa bir özeti üzerinden genel bir Derin Ekoloji... more Bu çalışma Derin Ekolojiye yönelik tartışmaların kısa bir özeti üzerinden genel bir Derin Ekoloji değerlendirmesi yapma amacındadır. Bu çerçevede "ayakları yere basan" bir ekolojik hareketin Derin Ekoloji üzerinden tanımlanıp tanımlanamayacağı ile 21. Yüzyıl çevreciliğinin ne kadar mistik ne kadar reel öğelere dayanması gerekliliği tartışmanın ana ekseninin oluşturmaktadır.

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 2024
Kentlerin tarihsel gelişimleri içerisinde çeşitli sebeplerle yenilenme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.... more Kentlerin tarihsel gelişimleri içerisinde çeşitli sebeplerle yenilenme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Kentler var oldukça sürecek olan bu ihtiyacı karşılamak üzere çeşitli kentsel yenileme biçimleri geliştirilmiştir. Bu biçimlere yeniden canlandırma, yenileme, yeniden oluşum, eski haline getirme ve soylulaştırma gibi farklı isimler verilmektedir. Kentin yenilenme ihtiyacına hizmet etmesi önceden planlanmamış olmasına rağmen; kentin bozulmuş yerlerinde hem fiziksel hem de sosyal, ekonomik ve siyasi bir dizi dönüşüme "kendiliğinden" yol açan bir olgu olarak karşımıza çıkan soylulaştırmanın, örgütlü bir yapının müdahalesiyle gerçekleşen diğer kentsel yenileme türlerinden ayrı olarak konumlandırılması gerekmektedir. Bu çalışmada öncelikle, kavramsal ve kuramsal arka planına ve çeşitli uygulama örneklerine değinilerek soylulaştırmanın yarattığı dönüşümün; sonrasında ise kavramın kendi dinamiklerindeki dönüşümün ortaya konulması amaçlanmaktadır. Soylulaştırma sürecinin itici gücü ve gerçekleşme biçimindeki farklılaşmanın ortaya çıkardığı yeni soylulaştırma türlerinden biri olan devlet eliyle soylulaştırma olgusundan hareketle, devletin süreç içindeki dolaylı pozisyonundan öncü konumuna geçişinin kavranması, bu çalışmanın esas amacını oluşturmaktadır.
Turkish Studies-Social Sciences, 2019
Belediye birleşmeleri, bir yüzyıla yaklaşan tarihiyle tüm dünyada uygulanan yerel yönetim reforml... more Belediye birleşmeleri, bir yüzyıla yaklaşan tarihiyle tüm dünyada uygulanan yerel yönetim reformlarının en önemlilerinden biridir. Başta büyük nüfus içeren yerel yönetimlere sahip Kuzey Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde belediye sayıları, birleştirmeler yoluyla azaltılmaktadır. Birleştirme reformlarının en önemli motivasyon unsuru, her zaman ölçek ekonomisi tezi olmuştur. Büyüklüğü verimlilikle ilişkili gören reform stratejileri, belediye birleşmeleri ile artan büyüklüğün ortalama maliyetleri düşüreceğini varsaymaktadır.

International journal of Science Culture and Sport, 2015
İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı dünyayı yok olmaya götürecek kadar sömürdüğü ve kirlettiğinin anla... more İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı dünyayı yok olmaya götürecek kadar sömürdüğü ve kirlettiğinin anlaşıldığı 20. Yüzyılın ikinci yarısından beri çevreci hareketlerin yükselişine tanık olduk. Bu yükseliş kimi zaman çevre korumacı bir örgütün eylemleriyle somutlaştı, kimi zaman çevreci politikaları içeren yeşil partilerin temel tezlerinde vücut buldu, kimi zaman da uluslararası politikanın temel argümanlarından biri oldu. Bunun bir sonucu olarak çevre duyarlılığı ve korumacı yaklaşım, ulusal politika metinlerinden, uluslararası/ulusaşırı sözleşmelere, yeşil parti programlarından çevreci aktivistlerin eylemlerine kadar geniş bir çerçevede akademik yayınların konusu oldu. Hatta derin ekoloji, eko-sosyalizm, ekofeminizm vb gibi pek çok ekolojik temelli felsefi akım bu süreçte ortaya çıktı. Söz konusu dönemde bir sektör daha çevre duyarlılığını kendisine tema olarak edindi ama bu sektörün faaliyetleri akademik çalışmalara çok da konu edilmedi. Bahsedilen sektör sinema sektörü başka bir deyişle Amerika ve Avrupa merkezli film endüstrisidir. Amerika merkezli Holywood bu anlamda ilk üretimi yapan merkezdir. 1970'li yıllardan başlayarak disaster movie (felaket filmleri) ana başlığı altında pek çok film vizyona sokulmuştur. Avrupa film endüstrisi ise ancak 2000'li yıllardan itibaren bu temayı kullanmaya başlamıştır. İlk üretilen filmler tekil bir soruna bağlı ortaya çıkan felaket senaryoları üzerinden kurgulanmıştır. Bu çerçevede bir deprem, sel baskını, aniden ortaya çıkan bir virüsün ortaya çıkardığı hastalık gibi pek çok faktör felaketin tetikleyicisi olarak düşünülmüştür. Tekil soruna bulunan çözümler de genellikle bir kişinin ya da küçük bir uzman grubun çalışmasına bağlı olarak bulunan çözümlerdir. Zaman içinde temaların dünyanın genelini sarsan küresel ekolojik felaketlere, distopyalara ya da bazı filmlerde ekotopyalara (avatar gibi) doğru kaydığını görürüz. Bu çalışma sinema sektöründeki çevreci yaklaşımın temel ekolojik paradigmalara uygun olarak geliştiği temel tezinden hareketle, ekolojik yaklaşımın bu sektörde izini sürme amacındadır. Bu amaç çerçevesinde çalışmada sinema tarihinde önemli yeri olan (seçilen filmler IMDB listelerinde 6 ve daha üzeri puana sahip filmlerdir) çevre duyarlılığını yansıtan filmler ortak temalar çerçevesinde analiz edilmeye çalışılmıştır. Çevresel sorunların (kirliliğin) kaynağı, bulunan çözüm ve çözümün kaynağı, çözüm sürecindeki kitlesel hareketler, eylem biçimleri ile filmin çıkış tarihinin ekolojik hareketlerin gelişim çizgisine uygunluğu temel analiz noktalarını oluşturmaktadır.
VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2021
Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırma... more Kentlerde her geçen gün artan nüfus, kentlerin kontrolünü zorlaştırmakta, suç oranlarını arttırmakta ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Kentlerde ortaya çıkan tüm bu problemler ise güvenlik açığına neden olmaktadır. Özellikle büyükşehirler sorunların daha fazla karşılaşıldığı alanlar olmakta ve genişleyen sorumluluk alanı içerisinde güvenlik alanında sunduğu hizmetlerin önemi artarak devam etmektedir. Bu çalışmada kent ve güvenlik arasındaki ilişki yerel yönetim boyutunda incelenmiş, Bandırma ölçeğinde 18 yaş ve üzeri 500 kişiden (262 Kadın, 238 Erkek) kentsel güvenlik algısı anketi yoluyla toplanan veriler ile katılımcıların kentsel güvenlik algısı tespit edilmiştir. Kent ve güvenlik konusunda var olan sorunlar ve çözümleri ile katılımcıların bu konuda kimi sorumlu gördüklerine yer verilmiştir.
3. SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ

Liberal Düşünce, 2019
Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğün... more Ölçek ekonomisi tezi, yerel kamu hizmetlerini daha ekonomik sunabilmeyi, yerel yönetim büyüklüğünde arayan reformların temel gerekçelerinden biridir. Ölçek ekonomilerinin varlığı halinde ve optimal tesis büyüklüğü aşılmadığı müddetçe, somut bir yerel hizmetin üretimindeki girdileri arttırmak suretiyle, çıktının ortalama maliyetleri düşürülebilir. Ancak, ölçek ekonomisi tezinin yerel yönetim literatüründeki kullanımı, bu senaryo üzerinden temellendirilmez. Yerel otoritenin büyüklüğünün, coğrafi alan ya da nüfus olarak arttırılması suretiyle, maliyetlerde tasarruf sağlama beklentisi üzerinden kurgulanır. Başka bir deyişle, esasen firma teorisine ait bir tez olan ölçek ekonomisi, yerel yönetimler alanında bağlamından koparılmak suretiyle kullanılır. Çıktının üretimden koparılıp, nüfus üzerinden tanımlanması yanında, yerel otoritenin boyutundan ya da hizmet sunma kapasitesinden kaynaklanan kazançlar da ölçek kazançları olarak adlandırılır. Bu çalışmanın ilk amacı kavramları doğru bir çerçeveye oturtabilmektir. İkinci olarak ölçek kazançlarının tüm yerel hizmet yelpazesi ve
tüm yerel yönetim büyüklükleri için geçerli bir yaklaşım olamayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerde ölçek ekonomisi tezine yönelik pek çok alan araştırmasının bulgularına çalışma içinde yer verilerek, büyüklük ve verimlilik ilişkisinin deneysel kanıtları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu kanıtlar, ölçek ekonomisi kaynaklı maliyet tasarrufları beklentisinin her durumda karşılığı olmadığını göstermektedir

Turkish Studies - Social Sciences, 2019
Belediye birleşmeleri, bir yüzyıla yaklaşan tarihiyle tüm dünyada
uygulanan yerel yönetim reforml... more Belediye birleşmeleri, bir yüzyıla yaklaşan tarihiyle tüm dünyada
uygulanan yerel yönetim reformlarının en önemlilerinden biridir. Başta
büyük nüfus içeren yerel yönetimlere sahip Kuzey Avrupa ülkeleri olmak
üzere, dünyanın pek çok ülkesinde belediye sayıları, birleştirmeler
yoluyla azaltılmaktadır. Birleştirme reformlarının en önemli motivasyon
unsuru, her zaman ölçek ekonomisi tezi olmuştur. Büyüklüğü
verimlilikle ilişkili gören reform stratejileri, belediye birleşmeleri ile artan
büyüklüğün ortalama maliyetleri düşüreceğini varsaymaktadır.
Maliyetlerde düşüş beklentisi beş gerekçeye dayandırılmaktadır.
Bunlar sabit maliyetlerin daha büyük birimlere yayılması, küçük
birimlerdeki tekrarlanan örgütlenmeler kaynaklı israfın (duplication /
mükerrer örgütlenme) ortadan kalkması, belediye yönetiminde
uzmanlaşmanın sağlanması, daha gerçekçi planlama yapılabilmesi ile
doğrudan ve dolaylı idari harcamaların azalmasıdır. Ancak bu ilişkiyi
alanda test eden araştırmaların önemli bir kısmı varsayıma destek veren
net kanıtlar ortaya koyamamaktadır. Birleşmeler yoluyla ortaya çıkan
belediye büyüklüğünün tümüyle ölçek ekonomilerini
gerçekleştirebildiğine dair kanıtlar sunabilen çalışmaların sayısı oldukça
sınırlıdır. Ölçek kanıtları bulan çalışmalarda; ölçek kazançları ya yalnızca
idarenin genel harcamalarıyla sınırlı kalmakta ya da belli bir büyüklüğün
üstüne çıkıldığında ortadan kalkmaktadır. Bazı kanıtlar ise yalnızca belli
hizmetlerle sınırlıdır. Öte yandan araştırmaların çok daha büyük kısmı,
belediye birleşmelerinin ölçek ekonomileri üretmediğini gösteren
bulgulara sahiptir. Bu çalışma, sözü edilen kanıtları belli başlıklar
altında gruplayarak değerlendirmekte ve belediye büyüklüğü artmasına karşın maliyetlerin neden azalmadığını gerekçeleriyle birlikte ortaya
koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ölçek ekonomisi, belediye birleşmeleri,
merkezileşme-yerelleşme, yerel yönetimde reform, 6360 sayılı yasa.
Uploads
Papers by Refik Yaslikaya
tüm yerel yönetim büyüklükleri için geçerli bir yaklaşım olamayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerde ölçek ekonomisi tezine yönelik pek çok alan araştırmasının bulgularına çalışma içinde yer verilerek, büyüklük ve verimlilik ilişkisinin deneysel kanıtları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu kanıtlar, ölçek ekonomisi kaynaklı maliyet tasarrufları beklentisinin her durumda karşılığı olmadığını göstermektedir
uygulanan yerel yönetim reformlarının en önemlilerinden biridir. Başta
büyük nüfus içeren yerel yönetimlere sahip Kuzey Avrupa ülkeleri olmak
üzere, dünyanın pek çok ülkesinde belediye sayıları, birleştirmeler
yoluyla azaltılmaktadır. Birleştirme reformlarının en önemli motivasyon
unsuru, her zaman ölçek ekonomisi tezi olmuştur. Büyüklüğü
verimlilikle ilişkili gören reform stratejileri, belediye birleşmeleri ile artan
büyüklüğün ortalama maliyetleri düşüreceğini varsaymaktadır.
Maliyetlerde düşüş beklentisi beş gerekçeye dayandırılmaktadır.
Bunlar sabit maliyetlerin daha büyük birimlere yayılması, küçük
birimlerdeki tekrarlanan örgütlenmeler kaynaklı israfın (duplication /
mükerrer örgütlenme) ortadan kalkması, belediye yönetiminde
uzmanlaşmanın sağlanması, daha gerçekçi planlama yapılabilmesi ile
doğrudan ve dolaylı idari harcamaların azalmasıdır. Ancak bu ilişkiyi
alanda test eden araştırmaların önemli bir kısmı varsayıma destek veren
net kanıtlar ortaya koyamamaktadır. Birleşmeler yoluyla ortaya çıkan
belediye büyüklüğünün tümüyle ölçek ekonomilerini
gerçekleştirebildiğine dair kanıtlar sunabilen çalışmaların sayısı oldukça
sınırlıdır. Ölçek kanıtları bulan çalışmalarda; ölçek kazançları ya yalnızca
idarenin genel harcamalarıyla sınırlı kalmakta ya da belli bir büyüklüğün
üstüne çıkıldığında ortadan kalkmaktadır. Bazı kanıtlar ise yalnızca belli
hizmetlerle sınırlıdır. Öte yandan araştırmaların çok daha büyük kısmı,
belediye birleşmelerinin ölçek ekonomileri üretmediğini gösteren
bulgulara sahiptir. Bu çalışma, sözü edilen kanıtları belli başlıklar
altında gruplayarak değerlendirmekte ve belediye büyüklüğü artmasına karşın maliyetlerin neden azalmadığını gerekçeleriyle birlikte ortaya
koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ölçek ekonomisi, belediye birleşmeleri,
merkezileşme-yerelleşme, yerel yönetimde reform, 6360 sayılı yasa.
tüm yerel yönetim büyüklükleri için geçerli bir yaklaşım olamayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerde ölçek ekonomisi tezine yönelik pek çok alan araştırmasının bulgularına çalışma içinde yer verilerek, büyüklük ve verimlilik ilişkisinin deneysel kanıtları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu kanıtlar, ölçek ekonomisi kaynaklı maliyet tasarrufları beklentisinin her durumda karşılığı olmadığını göstermektedir
uygulanan yerel yönetim reformlarının en önemlilerinden biridir. Başta
büyük nüfus içeren yerel yönetimlere sahip Kuzey Avrupa ülkeleri olmak
üzere, dünyanın pek çok ülkesinde belediye sayıları, birleştirmeler
yoluyla azaltılmaktadır. Birleştirme reformlarının en önemli motivasyon
unsuru, her zaman ölçek ekonomisi tezi olmuştur. Büyüklüğü
verimlilikle ilişkili gören reform stratejileri, belediye birleşmeleri ile artan
büyüklüğün ortalama maliyetleri düşüreceğini varsaymaktadır.
Maliyetlerde düşüş beklentisi beş gerekçeye dayandırılmaktadır.
Bunlar sabit maliyetlerin daha büyük birimlere yayılması, küçük
birimlerdeki tekrarlanan örgütlenmeler kaynaklı israfın (duplication /
mükerrer örgütlenme) ortadan kalkması, belediye yönetiminde
uzmanlaşmanın sağlanması, daha gerçekçi planlama yapılabilmesi ile
doğrudan ve dolaylı idari harcamaların azalmasıdır. Ancak bu ilişkiyi
alanda test eden araştırmaların önemli bir kısmı varsayıma destek veren
net kanıtlar ortaya koyamamaktadır. Birleşmeler yoluyla ortaya çıkan
belediye büyüklüğünün tümüyle ölçek ekonomilerini
gerçekleştirebildiğine dair kanıtlar sunabilen çalışmaların sayısı oldukça
sınırlıdır. Ölçek kanıtları bulan çalışmalarda; ölçek kazançları ya yalnızca
idarenin genel harcamalarıyla sınırlı kalmakta ya da belli bir büyüklüğün
üstüne çıkıldığında ortadan kalkmaktadır. Bazı kanıtlar ise yalnızca belli
hizmetlerle sınırlıdır. Öte yandan araştırmaların çok daha büyük kısmı,
belediye birleşmelerinin ölçek ekonomileri üretmediğini gösteren
bulgulara sahiptir. Bu çalışma, sözü edilen kanıtları belli başlıklar
altında gruplayarak değerlendirmekte ve belediye büyüklüğü artmasına karşın maliyetlerin neden azalmadığını gerekçeleriyle birlikte ortaya
koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ölçek ekonomisi, belediye birleşmeleri,
merkezileşme-yerelleşme, yerel yönetimde reform, 6360 sayılı yasa.
Bu tezin konusu kendisini sınırladığı alanda (katı atık hizmetlerinde birincil toplama aşaması) özelleştirme uygulamalarını tartışmaktır.
Özelleştirme, katı atık hizmetleri alanında tüm aşamalarda uygulanabilen bir hizmet gördürme yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak çöplerin temizlenmesi ve toplanmasından oluşan ilk aşama, özelleştirme uygulamalarına geniş ölçüde yer açılmasıyla dikkat çekmektedir. Özellikle emek yoğun bir yapı içinde hizmetlerin yürütüldüğü gelişmekte olan ülkelerde maliyetleri düşürme hedefinin belirleyiciliğinde hizmet alanı hızla piyasaya açılmaktadır.
Ancak özelleştirme bir tercih olarak değerlendirildiğinde, maliyetlerdeki düşüş yanında bu hizmetten yararlananlar için ortaya çıkabilecek dışsallıkların da sürecin başında dikkate alınması gereklidir. Bu çalışma teorik ve hukuksal arkaplanı yanında, katı atık hizmetlerinde özelleştirmenin hizmet maliyetleri üzerindeki etkisi ve özelleştirilen hizmet alanının vatandaşlar tarafından nasıl algılandığı sorunsalı ile ilgilenmektedir. Bu bağlamda, özelleştirmenin hizmet maliyetlerinde bir azalma sağlamakla birlikte hizmet kalitesine her durumda katkı sağlamayacağı, kalitenin özelleştirmeden bağımsız bir değişken olarak kabul edilmesi gerektiği temel varsayımından hareket etmektedir.
Yaslıkaya, Refik, Privatization in the Solid Waste Services, Ph.D.Thesis, Advisor: Prof. Ruşen Keleş, 316 p.
ABSTRACT
With the beginning of the 1980s, the wave of privatization began to spread all over the world. Still, this wave of privatization is on the agenda. While, at the beginning, this process was initiated as a privatization of Public Economic Enterprises (PEE) of central governments, gradually it is also expanded to the local governments including local public services.
This dissertation, first of all, analyzes the privatization practices particulary in the field of primary collection of solid waste services.
Privatization is a method of service provision that could be applied to all stages in the field of solid waste services. However, in recent years, the first stage of solid waste services, which is called as “primary collection,” has taken a central place in the privatization practices. Especially, in the developing countries in which the services are provided by intense labor, the aim of decreasing the costs of services let the local governments to privatize all service realms including primary collection.
Nevertheless, when privatization is considered as an option, beside the decrease in the costs, the possible externalities should also be taken into account at the initial stage of process. By studying theoretical and legal background of the issue, this dissertaion also analyzes the impact of the privatization of solid waste services on the service costs. Moreover, the question “how the privatization of service areas is perceived by the citizens” was also analyzed in terms of public opinion survey applied in specific local governments. Furthermore, it is argued that while privatization causes a decrease in the service costs, it does not necessarily contribute to the service quality in all cases. In this sense, this dissertation maintains that quality should be considered as an independent variable of privatization.
Bu çalışmada ise 11. Kalkınma Planında vurgulanan mahallenin, bir komşuluk ve yerleşme birimi olarak inşası tartışmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla öncelikle Türk yönetim yapısı içinde mahallenin hukuki durumu ortaya konulmuş ardından kalkınma planın öngördüğü şekilde mahallenin daha işlevsel hale getirilmesine yönelik bazı öneriler oluşturulmuştur. Bu öneriler özet olarak kentlerde yeni oluşacak yerleşimlerin ölçek olarak mahalle bazında dizayn edilmesi ve bu yeni mahallelerde komşuluk ilişkileri özelinde ortak kullanım alanlarının oluşturulmasına yöneliktir
240 vatandaşımızın şehit olduğu darbe girişiminin ardından 1982 Anayasasının 121. Maddesi ve 2935 sayılı OHAL Kanunu 3. Maddesine istinaden, tüm ülkede OHAL ilan edilmiştir. OHAL ilanı ile gerek darbecilerle mücadele edilebilmesi ve gerekse darbe heveslilerinin, yandaşlarının ya da finansörlerinin tasfiye edilmesi çerçevesinde olağanüstü hal kapsamında bazı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) bakanlar kurulu tarafından düzenlenerek Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Bu KHK’lerden biri de 5393 sayılı belediye kanununda değişiklik öngören 674 sayılı KHK’dir. Adı geçen KHK ile terör ile irtibatı olduğu için görevden uzaklaştırılan belediye başkanlarının yerine “kayyum” atamasının önü açılmıştır.
Bu çalışmada 674 sayılı KHK ile belediyelerde belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde, büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilmesine imkan veren düzenleme, yerel demokrasi ve hukuk devleti bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Ayrıca hizmetlerde aksama yaşanmasının terörle mücadeleyi güçleştirmesi ya da belediye imkânlarının terör örgütlerinin desteklenmesi için kullanılması durumunda yapılacak işlemlerle ilgili 674 sayılı KHK ile getirilen düzenlemeler de tartışılmaya çalışılacaktır.
Çevre sorunlarına uzun süre yerel, bölgesel ya da ulusal sorun gözüyle ba-kılmış ve buna uygun çözüm yolları üretilmiştir. Ancak zamanla bu sorunların ulu-sal sınırları aşan boyutları fark edilmiş ve çözümün küresel boyutta olması gerektiği düşüncesi yerleşmiştir. Bu amaçla başta Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok uluslararası örgüt, çevre sorunlarını çalışma programlarına almış ve bu sorunlara yönelik çözüm politikalarına odaklanmıştır. Kitabın bu bölümünde sözü edilen çözüm politikaları incelenmeye çalışılmıştır.
Uluslararası toplumun yarım yüzyılı aşkın bir zamandır çevre sorunlarına yönelik çabaları ve geliştirilen politikalar incelenirken iki yol izlenebilir. Bunlardan ilki ve yaygın olanı uluslararası toplantı, konferans, anlaşma ve sözleşmelerin tarihsel bir gelişim çizgisi üzerinde incelenmesidir. Ancak bu yaklaşım biçimi, özellik-le devamlılığı olan, tekrarlayan ya da geliştirilen uluslararası politikaların izini sür-meyi zorlaştırmaktadır. Örneğin, Habitat konferansları esas olarak nüfus ve yerleşme konusuna odaklanmakta ve her 20 yılda bir yapılmaktadır. Habitatların ilki olan 1976 tarihli toplantı ile 1996 yılındaki toplantılar arasında, çok sayıda başka temaya yönelik etkinlik gerçekleştirilmiştir. Kronolojik bir sırayla uluslararası politikalara yönelik çabalara odaklanmak, sürekli bir gel git yapılmasına neden olmak-tadır. Bu nedenle, bölüm içerisinde uluslararası çevre politikaları oluşturmaya yönelik çaba, temelde üç ana başlık altında toplanarak incelenecektir. Bunlardan ilki, genel ve kapsamlı politikalar diyebileceğimiz sürdürülebilir kalkınmadan denizlerin korunmasına, su sorunundan erozyona kadar geniş bir alana yayılmış konulara odaklanan çabalar olacaktır. İkinci olarak 1992 Rio Doruğu ile başlayan ve temelde iklim değişikliği konusuna odaklanmış uluslararası politikalara, tek başlık altında derli toplu olarak bakılacaktır. Habitat toplantıları ise üçüncü başlığı oluştu-racaktır.
Tüm bu başlıklar Birleşmiş Milletler öncülüğünde/ev sahipliğinde yapılan toplantılar üzerinden incelenecektir. Ancak uluslararası çevre politikaları üzerine konuşurken pek çok uluslararası toplantı, zirve ya da konferansı incelemek, pek çok uluslararası anlaşma, sözleşme yanında bildiri ve raporlara odaklanmak gerekmektedir. Bu toplantı ve toplantı çıktılarının tamamı, başlı başına bir kitabın boyutunu bile aşabilecek genişliktedir. O yüzden bu bölüm, uluslararası politikanın önemli kilometre taşları olarak kabul edilen toplantı ve çıktılarla kendini sınırlayacaktır.
Uluslararası çevre politikaları geliştiren bir başka örgüt ise Avrupa Birliği’dir. Birleşmiş Milletlerle karşılaştırıldığında yalnızca üye ülkeler çapında bile olsa Birlik tarafından geliştirilmiş politikalar, uluslararası çevre politikaları açısından ayrıca incelenmeye değerdir. Bu nedenle bölümün son kısmı Avrupa Birliği çevre politikalarına ayrılmıştır.
Peki bu kitap içinde kamu yönetiminin temel kavramları gibi bir başlık açılmaya neden ihtiyaç duyulmuştur? Öncelikle şunu söylemek gerekir ki; bu bölüm, sadece diğer kitaplarda da bulunduğu ya da bu kitapta olmaması bir eksiklik doğuracağı için yazılmamıştır. Bu bölümü diğer kitaplardan ayıran en önemli farklılık, kurgusu ve yazım dilidir. Yukarıda kısaca başlıklar halinde sıralanan kavramlar, bir yönüyle hukuk, diğer yönüyle yönetim biliminin teknik tartışma konularıdır. Bu bölüm altında ise bu teknik taraf mümkün olduğunca azaltılarak, kolay okunacak ve anlaşılacak bir metin oluşturulmaya çalışılmıştır.
Ders kitabı ya da makaleler gibi akademik nitelikteki yayınların en önemli sıkıntısı, olayı ya da olguyu gösterebilmek için sürekli bildirici bir dil kullanmasıdır. Kimi zaman buna didaktik de diyoruz. Yani öğretme maksatlı. Akademik dil, sürekli olarak olanı en yalın haliyle göstermeye çalışır. Hele bir de söz konusu olan kamu yönetimi metni ise, mevzuatla desteklenmiş dil, bir süre sonra okuyucuyu bezdirme noktasına getirir. Sınav dönemlerinde sınavdan bir gece öncesinde bu tür teknik metinleri okuyan öğrenciler ne söylemek istediğimi gayet iyi anlayacaktır. Gözler, (2021) dilin sadece bildirme işlevi olmadığını bunun yanında bir de “belirtme” ve “etkileme” işlevi olduğunu söyler. Bu işlevleri kullanarak metnin bir roman ya da hikaye gibi olmasa bile kolay okunması gerektiği ve okunan her sayfanın, her satırın, sonraki kısımlar için merak uyandırması gerektiğini söyleyebiliriz.
Ancak, bunu yapmak hiç kolay değildir. Çünkü, yazıya dökülmüş her konunun doğrudan kendisiyle, kendisinin anlatılmış hali arasında bir mesafe olması kaçınılmazdır. Konu geçmişi ilgilendiriyorsa hafıza, geleceği ilgilendiriyorsa bir miktar hayal gücü eşliğinde yazıya dökülür. Ama hangi zaman dilimine ait olursa olsun, sözü edilen mesafe kaçınılmazdır. Roman ve hikaye gibi metinlerde bu mesafenin azaldığı, buna karşın akademik metinlerde bu arttığı bilinen bir gerçektir. Bu bölümde mesafe mümkün olduğunca kısa tutulmak istenmiştir. Bu amaçla, hemen bölümün başında zamandan ve mekandan bağımsız bir dünyada, hayali bir devletin kurulma hikayesi ile başlanmış ve ilerleyen başlıklarda, bu devletin kendisinden beklenen misyonu yerine getirebilmesi için nasıl örgütleneceği, kamu yönetimi alanının temel kavramları çerçevesinde ortaya konulmuştur.
Bölümün tam künyesi:
Yaslıkaya, Refik. 2021. “Kamu Yönetiminin Temel Kavramları”. ss. 21-69 içinde Türk Kamu Yönetimi, editör H. Yayli. Ankara: Orion.
Türkiye’de 2000’li yıllar idari reform geleneği içinde önemli kırılmalar olarak adlandırılabilecek yasal değişikliklere sahne olmuştur. 2004 ve 2005 yıllarında İl Özel İdareleri, Belediyeler ve Büyükşehir Belediye kanunları çıkarılarak yerel yönetim sistemimiz üzerindeki merkeziyetçi vurgu kısmen de olsa azaltılmıştır. 2012 yılında Büyükşehir Belediye Kanunu bir kez daha kapsamlı bir şekilde değiştirilmiştir. Bu değişikliğin bazı kısımları pek çok çalışmada merkeziyetçi paradigmaya geri dönüş olarak okunmaktadır. Bu çalışma 6360 sayılı yasayla oluşturulan büyükşehir düzenini, büyükşehir özelinde derinleştirilen merkeziyetçilik ve İl Özel İdarelerinin kaldırılmasıyla oluşan boşluğu doldurmak üzere ihdas edilen Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları eliyle oluşturulan merkeziyetçilik başlıklarında analiz etmektedir. Ayrıca 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişi ardından çıkarılan 674 sayılı KHK ile belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine merkezi idare ya da onun taşradaki yetkilileri eliyle belediye başkanı görevlendirilmesi de yine merkeziyetçilik yerellik ekseninde analiz edilmektedir. Çalışmanın temel vurgusu yerel yönetim alanındaki bu gelişmelerin, merkeziyetçilik-yerellik ekseninden çok kanun koyucunun yaptığı “hizmet mi? demokratik değerler mi?” tercihi çerçevesinde analiz edilmesi gerekliliğidir.
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ (SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ)
KARŞILAŞTIRMALI ANAKENT YÖNETİM MODELLERİ DOKTORA DERSİ
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA