Papers by Bengü Aydın Dikmen

Marmara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi siyasal bilimler dergisi, Dec 8, 2020
Global climate governance is one of the most complex global governance systems that is also ridde... more Global climate governance is one of the most complex global governance systems that is also ridden with divergent interests of states and non-state actors. Since the 2000s, the authority of UN-led global climate governance has been contested by the states declining their mitigation targets of the Kyoto Protocol and by those that find the international climate negotiations inefficient to ramp up climate action. These divergent views of states resulted in the counter-institutionalization apparent in the proliferation of minilateral forums and hybrid coalitions of climate initiatives oftentimes bringing states and non-state actors together. These non-UNFCCC partnerships have functioned to be strategic actions that put pressure on the global climate governance system to re-legitimate itself. Meanwhile, transnational actors have also contested the same system demanding a deeper cooperation that will keep the temperature goal below 2 degrees. This study argues that with its new mode of governance named hybrid multilateralism, the Paris Agreement was actually an institutional adaptation to the contestations by states and non-state actors in the forms of counter-institutionalization and politicization. It also discusses the problematic sides of the functions that non-state actors are expected to provide in this new governance mode. This paper is composed of four parts: firstly, the theoretical background that feeds into the analysis of empirical data with regard to global climate governance will be presented. Secondly, beginning from the Rio Conference, milestone developments in global climate governance will be examined by taking the contestation by the states into consideration. In the third part, the process of the politicization of climate change in which transnational actors and specifically the climate change movement demanded more decisive climate action will be explicated. In the last part, the existing legitimacy deficits with regard to non-state actors in post-Paris climate governance will be elaborated.

Energy justice: Climate change mitigation and adaptation, 2022
This study relies on interviews conducted in the summer of 2019 in Pristina with parliamentary ad... more This study relies on interviews conducted in the summer of 2019 in Pristina with parliamentary advisors, civil society activists, public officials from the Ministry of Environment and Spatial Planning and the state-owned Kosovo Energy Corporation (KEK) in addition to the European Union (EU), Organization for Security and Cooperation in Europe (OSCE), and United Nations Development Programme (UNDP) missions in Kosovo. It provides an overview of the public debates about the building of the new coal power plant by the US-led (UK-based) company ContourGlobal. It then discusses how different actors in Kosovo state and society approach the renewable energy question within the context of strategy-identity dilemma. After the change of government in Kosovo, the main opposition party Vetëvendosje (Self-Determination) came to power 1 on February 3, 2020, and the ContourGlobal cancelled the new coal power plant project due to the "political situation" in Kosovo on March 17, 2020. 2 This led some to emphasize the success of the environmental civil society on the energy policy of the Kosovo government. However, the civil society remains divided in terms of embracing different security-and identity-based accounts toward Kosovo's energy and environmental policy. Rationalist accounts focus on energy security and the need for diversification of energy supply in order to decrease Kosovo's energy dependence on Serbia. Constructivist accounts shed light on the "myths" that prioritize coalbased energy and put forward identity-based accounts that perceive the coal as the symbol of the communist legacy that undermines the rise of a new and modern Kosovo. They also suggest a human-centric approach to security that transcends the rationalist state-centric and zero-sum game views. Neither governmental nor civil society accounts show unity in their views. They both include groups that adopt rationalist and constructivist stances toward Kosovo's transition from coal-based to renewable energy. 1 However, the Vetëvendosje's coalition government was dropped with a no-confidence vote in the Kosovo Assembly on March 25. Due to the coronavirus pandemic, it seems that it is going to pursue a caretaker role for a couple of months. Blerim Vela, 'Kurti's downfall leaves Kosovo politics in turmoil', BIRN,
Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2021
Bu makale, Uluslararası İlişkilerde Yeşil Teoriyi daha iyi konumlandırabilmek için Gezegensel Siy... more Bu makale, Uluslararası İlişkilerde Yeşil Teoriyi daha iyi konumlandırabilmek için Gezegensel Siyaset Manifestosu üzerine yapılan güncel tartışmalara ışık tutmaktadır. Özellikle, Yeşil Teorinin disiplindeki konumuna ilişkin çalışmalarda görülen "sorun çözen teorilere karşı eleştirel teoriler" ikiliğini aşmayı hedeflemektedir. Buna yönelik olarak, Yeşil Teoriyi Uluslararası İlişkilerin ana akım teorileriyle kıyaslamak yerine, Gezegensel Siyaset Manifestosu perspektifinden Yeşil Teorinin İnşacılık, Normatif Teori, Postyapısalcılık, Eleştirel Teori, Postkolonyalizm ve Feminizm gibi başlıca eleştirel teorilerle arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanmaktadır.
EU Good Governance Promotion in the Age of Democratic Decline, 2022

Turkish Cultural Policies in a Global World, 2018
The newspapers of 28 July 1938 announced a decision made by the Republican People's Party (RPP), ... more The newspapers of 28 July 1938 announced a decision made by the Republican People's Party (RPP), the political party ruling the one-party regime in Turkey at the time, to initiate the "Painters' Homeland Tours" programme. As part of this project, carried out in coordination with the People's Houses 1 and the Academy of Fine Arts, 2 some 54 painters went to 63 provinces and painted more than 800 paintings (BCA-CHP 490.1.0.0.2016.20 490.1.0.0.2016.21) over a period of eight years (1938)(1939)(1940)(1941)(1942)(1943)(1944)(1945)(1946). 3 The RPP covered all the costs of the tours, which lasted between one and three months each year. A jury, composed of different people every time, selected paintings produced during the project and handed out awards, and some of the paintings were bought by the RPP to adorn state institutions. It was said that the project aimed "to protect the artists of the country" and "to reflect on the natural and historical beauties

Kultur ve Iletisim - Culture &Communication, 2016
Türkiye’de feminist tarih yazımı veya kadının gözünden modernleşme/batılılaşma deneyiminin yenide... more Türkiye’de feminist tarih yazımı veya kadının gözünden modernleşme/batılılaşma deneyiminin yeniden yorumlanması ile birlikte, ilk olarak resmi tarihin inşa ettiği kadın imgesi sorunsallaştırılmıştır. Bu da kişisel ve sosyal tarihleri “özel” alanda bırakılmış kadınların gündeme getirilerek kadın sorununun politikleştirilmesini ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda, kadın hareketinde yer almış kadınların işlerini, deneyimlerini ve düşüncelerini yeniden düşünmek ihtiyacı doğmuştur. Türkiye’nin ilk kadın gazetecilerinden biri olan Sabiha Zekeriya Sertel’in (1895-1968) hayatı ve düşüncelerini irdelemek hem günümüz hem de Cumhuriyet kadınlarının mücadelesini anlamlandırmak açısından özellikle değerlidir. Sabiha Zekeriya Sertel, erken Cumhuriyet dönemine egemen olan toplumsal cinsiyet paradigmasını eleştirmekten kaçınmamasına rağmen; pozitivist, ilerlemeci ve aydınlanmacı özellikleriyle, Kemalizmin modernleşme projesinin kararlı bir savunucusudur. Öte yandan, reformların uygulamada eksik yönleri olduğunu çekinmeden dile getirmesi devletin uyguladığı sansür politikaları nedeniyle sıklıkla mağdur olmasına yol açmıştır. Bu çalışma, Sabiha Zekeriya Sertel’in kadın konusu çerçevesindeki yayın faaliyetlerinin üç ana dönem üzerinden farklılaştığı tespitinden hareketle tasarlanmıştır. Buna göre, Mütareke döneminin kaotik ortamında Büyük Mecmua’da (1919), kadınların ikincil konumu üzerine ilk eleştirel yazılarını kaleme alır. Bu dergideki yazılarında kadının kamusal hayat içerisinde eşit görünürlüğü ve Batılılaşma özlemiyle ilgili olarak kavramsallaştırdığı eşit haklar ilkesi üzerinden kadın sorununa yaklaşmıştır. İkinci döneminde, ABD’den Türkiye’ye döndükten sonra ülkenin hızlı dönüşümler geçirdiği yıllarda, Resimli Ay dergisinde başladığı “Cici Anne” köşesinde (1924-1930) ve aynı yapıyı sürdürdüğü Cumhuriyet gazetesindeki “Bana sorarsanız” isimli popüler yorum köşesinde (1930-1931) hâkim toplumsal cinsiyet kalıplarını sorgularken kadının toplumdaki ikincil konumunu kapitalist düzene içkin güç ilişkilerinin dinamikleriyle bir arada düşünür. İkinci Dünya Savaşı süresince faşizm karşıtı yazılar yazdığı ve kadın sorununa daha az eğildiği Tan gazetesi dönemi (1938-1945) ise üçüncüsüne karşılık gelir. Yazıda ayrıca Sabiha Zekeriya Sertel’in feminizme dair tutumunu anlamak için Türkiye’deki kadın örgütleriyle ilişkisine değinilmektedir. Anahtar Sözcükler: Türkiye, feminizm, basın,

Marmara University Journal of Political Science, 2020
Global climate governance is one of the most complex global governance systems that is also ridde... more Global climate governance is one of the most complex global governance systems that is also ridden with divergent interests of states and non-state actors. Since the 2000s, the authority of UN-led global climate governance has been contested by the states declining their mitigation targets of the Kyoto Protocol and by those that find the international climate negotiations inefficient to ramp up climate action. These divergent views of states resulted in the counter-institutionalization apparent in the proliferation of minilateral forums and hybrid coalitions of climate initiatives oftentimes bringing states and non-state actors together. These non-UNFCCC partnerships have functioned to be strategic actions that put pressure on the global climate governance system to re-legitimate itself. Meanwhile, transnational actors have also contested the same system demanding a deeper cooperation that will keep the temperature goal below 2 degrees. This study argues that with its new mode of governance named hybrid multilateralism, the Paris Agreement was actually an institutional adaptation to the contestations by states and non-state actors in the forms of counter-institutionalization and politicization. It also discusses the problematic sides of the functions that non-state actors are expected to provide in this new governance mode. This paper is composed of four parts: firstly, the theoretical background that feeds into the analysis of empirical data with regard to global climate governance will be presented. Secondly, beginning from the Rio Conference, milestone developments in global climate governance will be examined by taking the contestation by the states into consideration. In the third part, the process of the politicization of climate change in which transnational actors and specifically the climate change movement demanded more decisive climate action will be explicated. In the last part, the existing legitimacy deficits with regard to non-state actors in post-Paris climate governance will be elaborated.
Turkish Cultural Policies in a Global World, 2018
This chapter examines how a project for artists patronized by the ruling party came to be in line... more This chapter examines how a project for artists patronized by the ruling party came to be in line with the discourses of humanism and classicism during the Second World War in Turkey. In 1938, Hasan-Âli Yücel implemented a cultural policy entitled “Turkish humanism”. By conceptualizing Turkish humanism as nationalism taken to a universal level, Yücel aspired to bring nationalism and Westernist ideals together. Humanism was thus seen as key to Westernization. In the same period, the Republican People’s Party initiated and sponsored the “Painters’ Homeland Tours” project (1938–1946). Initially a result of populist, nationalist and patronizing state policy, these tours were also in line with Turkey’s international politics.

Türkiye’de feminist tarih yazımı veya kadının gözünden modernleşme/batılılaşma
deneyiminin yenide... more Türkiye’de feminist tarih yazımı veya kadının gözünden modernleşme/batılılaşma
deneyiminin yeniden yorumlanması ile birlikte, ilk olarak resmi tarihin inşa ettiği kadın
imgesi sorunsallaştırılmıştır. Bu da kişisel ve sosyal tarihleri “özel” alanda bırakılmış
kadınların gündeme getirilerek kadın sorununun politikleştirilmesini ortaya çıkarmıştır.
Aynı zamanda, kadın hareketinde yer almış kadınların işlerini, deneyimlerini ve
düşüncelerini yeniden düşünmek ihtiyacı doğmuştur. Türkiye’nin ilk kadın
gazetecilerinden biri olan Sabiha Zekeriya Sertel’in (1895-1968) hayatı ve düşüncelerini
irdelemek hem günümüz hem de Cumhuriyet kadınlarının mücadelesini anlamlandırmak
açısından özellikle değerlidir. Sabiha Zekeriya Sertel, erken Cumhuriyet dönemine egemen
olan toplumsal cinsiyet paradigmasını eleştirmekten kaçınmamasına rağmen; pozitivist,
ilerlemeci ve aydınlanmacı özellikleriyle, Kemalizmin modernleşme projesinin kararlı bir
savunucusudur. Öte yandan, reformların uygulamada eksik yönleri olduğunu çekinmeden
dile getirmesi devletin uyguladığı sansür politikaları nedeniyle sıklıkla mağdur olmasına
yol açmıştır. Bu çalışma, Sabiha Zekeriya Sertel’in kadın konusu çerçevesindeki yayın
faaliyetlerinin üç ana dönem üzerinden farklılaştığı tespitinden hareketle tasarlanmıştır.
Buna göre, Mütareke döneminin kaotik ortamında Büyük Mecmua’da (1919), kadınların
ikincil konumu üzerine ilk eleştirel yazılarını kaleme alır. Bu dergideki yazılarında kadının
kamusal hayat içerisinde eşit görünürlüğü ve Batılılaşma özlemiyle ilgili olarak
kavramsallaştırdığı eşit haklar ilkesi üzerinden kadın sorununa yaklaşmıştır. İkinci
döneminde, ABD’den Türkiye’ye döndükten sonra ülkenin hızlı dönüşümler geçirdiği
yıllarda, Resimli Ay dergisinde başladığı “Cici Anne” köşesinde (1924-1930) ve aynı yapıyı
sürdürdüğü Cumhuriyet gazetesindeki “Bana sorarsanız” isimli popüler yorum köşesinde
(1930-1931) hâkim toplumsal cinsiyet kalıplarını sorgularken kadının toplumdaki ikincil
konumunu kapitalist düzene içkin güç ilişkilerinin dinamikleriyle bir arada düşünür.
İkinci Dünya Savaşı süresince faşizm karşıtı yazılar yazdığı ve kadın sorununa daha az
eğildiği Tan gazetesi dönemi (1938-1945) ise üçüncüsüne karşılık gelir. Yazıda ayrıca
Sabiha Zekeriya Sertel’in feminizme dair tutumunu anlamak için Türkiye’deki kadın
örgütleriyle ilişkisine değinilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Türkiye, feminizm, basın,
Thesis Chapters by Bengü Aydın Dikmen
![Research paper thumbnail of “İnkılabı nakşedecek resimler: Modern Türkiye'de sanat alanı ve siyaset (1923-1945)” / “Painting the revolution: The field of art and politics in modern Turkey (1923-1945)”, PhD dissertation. Galatasaray University, 2016. [In Turkish, 397 p.]](https://attachments.academia-assets.com/54710265/thumbnails/1.jpg)
“İnkılabı nakşedecek resimler: Modern Türkiye'de sanat alanı ve siyaset (1923-1945)” / “Painting ... more “İnkılabı nakşedecek resimler: Modern Türkiye'de sanat alanı ve siyaset (1923-1945)” / “Painting the revolution: The field of art and politics in modern Turkey (1923-1945)”, PhD dissertation. Galatasaray University, 2016. [In Turkish, 397 p.]
Özet
Tek-parti dönemi Türkiyesi'nde resim alanıyla siyasal alanın ilişkisini inceleyen bu tez, ülkenin modernleşme ve ulus-devletleşme süreçleri içinde bu iki alanın etkileşimini tartışmaya açmaktadır. Bu dinamiklerin ortaya çıkardığı söylem, ideoloji ve sanatsal patronaj konuları, bu tezde Türkiye'de özerk bir resim alanının ortaya çıkma süreciyle ilişkili bir şekilde incelenmektedir. Sanat Eski Mısır'dan beri iktidarların kendilerini güçlendirmek için başvurduğu bir alan olmuştur. Siyasi iktidarın sanata yönelttiği beklentilere ek olarak, sanatın ne derece politik olduğu da önemli bir sorudur. "İnkılâbı Nakşedecek Resimler": Modern Türkiye'de Sanat Alanı ve Siyaset (1923-1945) başlıklı bu tez, sanatın hem iktidarın kontrol ve denetim altındaki amaçları çerçevesinde şekillendiği süreçle hem de ülkenin içinden geçtiği sosyal, kültürel ve siyasal süreçler bağlamında dönüştüğü süreçle ilgilenmektedir.
Abstract
This thesis examining the relationship between the field of painting and the political field during the single-party era in Turkey aims to discuss the interaction of the both fields in the modernization and nation-building processes of the country. In this thesis, the issues of discourse, ideology and artistic patronage that these dynamics bring forth are evaluated in relation to the emergence of an autonomous field of painting in Turkey. Since the Ancient Egypt art has been a field that authorities have approached with the aim of strengthening their power. In addition to the expectations political power has had from arts, how much political an art can be is also an important question. This thesis entitled "Painting the Revolution": The Field of Art and Politics (1923-1945) in Modern Turkey is interested not only with the process in which art is shaped in the framework of power's aims to control and observe, but also with the process that it is transformed in the context of social, cultural and political processes that the country went through.
Drafts by Bengü Aydın Dikmen

Being a candidate state since 2005, Turkey‘s bid for membership of the European Union has stagnat... more Being a candidate state since 2005, Turkey‘s bid for membership of the European Union has stagnated in the accession negotiations. Among the negative aspects which confront Turkey‘s membership, culture is often cited. This study aims to discuss where Turkey is located within the EU in terms of cultural policy in general and cultural rights in particular. For this purpose the EU‘s legal documents related to the cultural policy areas and its annual progress reports of Turkey have been looked at. After that, the ongoing discussions around the so-called recent shift in cultural policy during the ruling AKP government that proposed the formation of a Turkish Arts Council - which would aim to abolish the main cultural institutions of the state such as State Theatre, Opera and Ballet - the dismissive statements by the government representatives and the practice of censorship have been examined. The picture then would call for going beyond the progress reports as the situation presents a contradiction. Although Turkey is referred to as moderately advanced in certain chapters of those reports it is hard to mention its strengths in the overall implementation of cultural rights such as freedom of expression and the right to culture that are inevitable in the European Union cultural policy.
Conference Presentations by Bengü Aydın Dikmen

International Disaster and Resilience Congress, Eskişehir, 2019
Community gardens are the designated public areas where the habitants of a town or an urban neigh... more Community gardens are the designated public areas where the habitants of a town or an urban neighborhood in a mode of common use for the purposes of growing and harvesting food together. In other words, these gardens are the commons which every dweller who participates to the process can enjoy the harvests of. They have been lately discovered as sources of generating enormous benefits ranging from social, political, health and ecological sorts despite the fact that they were ignored or ‘underutilized’ by the local administrations except for some smaller community gardens existing already in various states in the USA. Recently, community gardens are also cited as potentials to create resilience against the hazards of climate change although they are rarely listed as the items to provide resilient cities in terms of green infrastructure. In this paper, firstly the potentials of community gardens will be analyzed by reviewing the literature. Here, an emphasis is put on the fact that egalitarian and participatory character of these gardens help strengthen the bonds between the members of community, thus consolidating a civic culture. Then, these potentials will be evaluated from the perspective of resilience concept, which was often taken up by the nature sciences and criticized by its weakness in theorizing society. In this paper, it will be demonstrated what role the community gardens will play in creating resilience in a strong community suffering less from food insecurity. After providing the main risks and hazards that the climate crisis will lead to, it will then be acknowledged potentials with regard to resilience against climate hazards. Lastly, the obstacles in front of and the limitations of community gardens in giving out the specified benefits to the neighborhoods in certain mechanisms of local administrations will also be examined.
Talks by Bengü Aydın Dikmen
İklim krizini durduralım, 2019
Çiğli Belediyesi Ekoloji, Kent ve Çevre Sempozyumu, 2019
Books by Bengü Aydın Dikmen

İletişim Yayınları, 2023
“Yönetimin yönlendirme, denetleme ve kimi zaman da tevkifat yoluyla sanat alanının aktörleri üzer... more “Yönetimin yönlendirme, denetleme ve kimi zaman da tevkifat yoluyla sanat alanının aktörleri üzerinde göreli bir baskı kurmuş olduğunu gösterse de bu durum sanatçıların bu dönemde kendilerini kıymetli hissetmelerine engel olamamış, bu nedenle sanat hamiliği mekanizmalarından yararlanmak isteyenlerin bunu sadece maddi destek için değil aynı zamanda Parti tarafından kabul ve tanınma için yaptıkları da ortaya konmuştur. Bu kitabın iç içe geçen iki boyutu var; biri söylemi, düşünsel-ideolojik temelleri inceliyor, diğeri patronaja bakıyor. Hem sosyal hem de ekonomik sermaye ile ilgileniyor.”
Bengü Aydın Dikmen, İnkılabı Nakşedecek Resimler’de, Cumhuriyet’in kuruluş ve inşa dönemindeki resim politikasına eğiliyor. Bu vesileyle, dönemin farklı estetik anlayışlarının bir resmi geçidini de koyuyor ortaya. Arka planda, Türkiye’de modern resmin “ağabey” ve genç kuşakları arasındaki rekabeti de görüyoruz.
Erken Cumhuriyet, resimde zevki yaymayı ve “yükseltmeyi” hedeflemişti. Bunu yaparken “popüler zevklere” kapılmak istemediği gibi, “estetik modernizme” ve kübizm gibi avangart akımlara da mesafeliydi. Kişi kültünü destekleyen lider portreleri, inkılabı temsil eden modern yapılar, ulusal mitleri besleyen kahramanlık temsillerini ortaya çıkaran İnkılap Resimleri ve Sergileri’nden başka, ressamların “inkılabı nakşetmek” üzere seferber edildiği Yurt Gezileri projesi, başlı başına ilginç bir deneyimdir. Bu projeden beklenen, vatan imgesini canlandıran manzara resimleri, yerel âdetler, figürler, tarihî yapılar üzerinden vatanın görsel envanterinin oluşturulmasıydı.
Sadece ideolojik temsillerin değil, bizzat resmin ve estetik deneyimin tarihine, meraklı ve dikkatli bir bakış…

by Barış Çatal, Mehmet Ö Alkan, NUR DERIS OTTOMAN, Bengü Aydın Dikmen, AYNUR SOYDAN ERDEMİR, cigdem akanyıldız, Kadir Dede, Ozlem Ozkal, Hülya Öztekin, Tia O'Brien, and Aylin Ozman Erkman SABİHA SERTEL: HAYATI VE ENTELEKTÜEL MİRASI, 2022
"Tarih Vakfı ölümünün 50’nci yıldönümünde, tam da yıldönümüne tekabül eden 2 Eylül 2018 tarihinde... more "Tarih Vakfı ölümünün 50’nci yıldönümünde, tam da yıldönümüne tekabül eden 2 Eylül 2018 tarihinde Sabiha Sertel anısına bir konferans düzenledi. Etkinlik “Fikre Artık Yeter Tahakkümünüz”: 50’nci Ölüm Yıldönümünde Sabiha Sertel’in Anısı ve Entelektüel Mirası başlığını taşıyordu. (...) Elinizde tuttuğunuz on beş yazarlı bu derleme kitap, yalnızca etkinlikte yapılan sunumları içermiyor. Sabiha Sertel’i ve ürettiklerini çalışmalarının ilgi odağı yapmış araştırmacılar da bu derlemeye katkı sundular. Hepsine katkıları, sabırları için ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. (...) Bu derlemenin gerek Sabiha Sertel’i tanımak, belki de yeniden keşfetmek, onun fikriyatını anlamak ve canlı tutmak için yeni imkanlar yaratmasını gerekse Sabiha Sertel üzerine bundan sonra yapılacak çalışmalara kaynak teşkil etmesini umuyorum."

Uluslararası Çevre Hukuku ve Politikaları, 2021
Günümüzde çevre kirliliği insan yaşamını, sağlığını, mutluluğunu ve ekosistemi tehdit eden bir... more Günümüzde çevre kirliliği insan yaşamını, sağlığını, mutluluğunu ve ekosistemi tehdit eden bir boyuta ulaşmıştır. Ayrıca kirlilik, doğanın kendi kendini yenileme kapasitesi üstünde de büyük yük oluşturmaktadır. Değişik biçimleriyle insanlık tarihinin en eski çevre sorunu olan kirlilik, hızlı sanayileşme, çarpık kentleşme, plansız büyüme ve aşırı tüketim sonucunda dünya genelinde hızla artmakta ve yeni coğrafyalara yayılmaktadır. Sanayileşmiş zengin Kuzey ülkelerinin geçen iki yüz yıl boyunca mücadele ettikleri kirlilik sorunu, ithal bir sanayileşme anlayışı, neoliberal küreselleşme, kirli endüstrilerin zengin Kuzey ülkelerinden
fakir Güney ülkelerine taşınması ve fakir Güney ülkelerindeki doğal
kaynakların küresel ekonomi için kullanılması sonucunda özellikle Güney’in azgelişmiş ülkelerinde korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Bu çalışmanın amacı, çevresel bir sorun olarak kirliliği, onun sebepleri ve
sosyo-ekonomik sonuçlarını ele alarak tartışmaktır. Değişik kirlilik biçimleri ve kirletici çeşitleri, bu kirlenmelerdeki farklı aktörlerin rolleri
incelenerek değerlendirilecektir. Sırasıyla hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, tehlikeli kimyasalların yarattığı kirlilik, atık kirliliği ve plastik kirliliği incelenecektir. Bu konular hem Türkiye’den hem de dünyanın diğer bölgelerinden örneklerle tartışılacaktır. Ayrıca, kirliliklerin büyük kısmının sadece ulusal değil uluslararası çevresel sorunlar olmasından hareketle bu kirliliklere yönelik uluslararası düzenlemeler de incelenecektir. Uluslararası düzenlemelerin yeterlilik düzeyleri ve uygulamadaki durum, dünyanın farklı yerlerinden örnekler verilerek tartışılacaktır.
Uploads
Papers by Bengü Aydın Dikmen
deneyiminin yeniden yorumlanması ile birlikte, ilk olarak resmi tarihin inşa ettiği kadın
imgesi sorunsallaştırılmıştır. Bu da kişisel ve sosyal tarihleri “özel” alanda bırakılmış
kadınların gündeme getirilerek kadın sorununun politikleştirilmesini ortaya çıkarmıştır.
Aynı zamanda, kadın hareketinde yer almış kadınların işlerini, deneyimlerini ve
düşüncelerini yeniden düşünmek ihtiyacı doğmuştur. Türkiye’nin ilk kadın
gazetecilerinden biri olan Sabiha Zekeriya Sertel’in (1895-1968) hayatı ve düşüncelerini
irdelemek hem günümüz hem de Cumhuriyet kadınlarının mücadelesini anlamlandırmak
açısından özellikle değerlidir. Sabiha Zekeriya Sertel, erken Cumhuriyet dönemine egemen
olan toplumsal cinsiyet paradigmasını eleştirmekten kaçınmamasına rağmen; pozitivist,
ilerlemeci ve aydınlanmacı özellikleriyle, Kemalizmin modernleşme projesinin kararlı bir
savunucusudur. Öte yandan, reformların uygulamada eksik yönleri olduğunu çekinmeden
dile getirmesi devletin uyguladığı sansür politikaları nedeniyle sıklıkla mağdur olmasına
yol açmıştır. Bu çalışma, Sabiha Zekeriya Sertel’in kadın konusu çerçevesindeki yayın
faaliyetlerinin üç ana dönem üzerinden farklılaştığı tespitinden hareketle tasarlanmıştır.
Buna göre, Mütareke döneminin kaotik ortamında Büyük Mecmua’da (1919), kadınların
ikincil konumu üzerine ilk eleştirel yazılarını kaleme alır. Bu dergideki yazılarında kadının
kamusal hayat içerisinde eşit görünürlüğü ve Batılılaşma özlemiyle ilgili olarak
kavramsallaştırdığı eşit haklar ilkesi üzerinden kadın sorununa yaklaşmıştır. İkinci
döneminde, ABD’den Türkiye’ye döndükten sonra ülkenin hızlı dönüşümler geçirdiği
yıllarda, Resimli Ay dergisinde başladığı “Cici Anne” köşesinde (1924-1930) ve aynı yapıyı
sürdürdüğü Cumhuriyet gazetesindeki “Bana sorarsanız” isimli popüler yorum köşesinde
(1930-1931) hâkim toplumsal cinsiyet kalıplarını sorgularken kadının toplumdaki ikincil
konumunu kapitalist düzene içkin güç ilişkilerinin dinamikleriyle bir arada düşünür.
İkinci Dünya Savaşı süresince faşizm karşıtı yazılar yazdığı ve kadın sorununa daha az
eğildiği Tan gazetesi dönemi (1938-1945) ise üçüncüsüne karşılık gelir. Yazıda ayrıca
Sabiha Zekeriya Sertel’in feminizme dair tutumunu anlamak için Türkiye’deki kadın
örgütleriyle ilişkisine değinilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Türkiye, feminizm, basın,
Thesis Chapters by Bengü Aydın Dikmen
Özet
Tek-parti dönemi Türkiyesi'nde resim alanıyla siyasal alanın ilişkisini inceleyen bu tez, ülkenin modernleşme ve ulus-devletleşme süreçleri içinde bu iki alanın etkileşimini tartışmaya açmaktadır. Bu dinamiklerin ortaya çıkardığı söylem, ideoloji ve sanatsal patronaj konuları, bu tezde Türkiye'de özerk bir resim alanının ortaya çıkma süreciyle ilişkili bir şekilde incelenmektedir. Sanat Eski Mısır'dan beri iktidarların kendilerini güçlendirmek için başvurduğu bir alan olmuştur. Siyasi iktidarın sanata yönelttiği beklentilere ek olarak, sanatın ne derece politik olduğu da önemli bir sorudur. "İnkılâbı Nakşedecek Resimler": Modern Türkiye'de Sanat Alanı ve Siyaset (1923-1945) başlıklı bu tez, sanatın hem iktidarın kontrol ve denetim altındaki amaçları çerçevesinde şekillendiği süreçle hem de ülkenin içinden geçtiği sosyal, kültürel ve siyasal süreçler bağlamında dönüştüğü süreçle ilgilenmektedir.
Abstract
This thesis examining the relationship between the field of painting and the political field during the single-party era in Turkey aims to discuss the interaction of the both fields in the modernization and nation-building processes of the country. In this thesis, the issues of discourse, ideology and artistic patronage that these dynamics bring forth are evaluated in relation to the emergence of an autonomous field of painting in Turkey. Since the Ancient Egypt art has been a field that authorities have approached with the aim of strengthening their power. In addition to the expectations political power has had from arts, how much political an art can be is also an important question. This thesis entitled "Painting the Revolution": The Field of Art and Politics (1923-1945) in Modern Turkey is interested not only with the process in which art is shaped in the framework of power's aims to control and observe, but also with the process that it is transformed in the context of social, cultural and political processes that the country went through.
Drafts by Bengü Aydın Dikmen
Conference Presentations by Bengü Aydın Dikmen
Talks by Bengü Aydın Dikmen
Books by Bengü Aydın Dikmen
Bengü Aydın Dikmen, İnkılabı Nakşedecek Resimler’de, Cumhuriyet’in kuruluş ve inşa dönemindeki resim politikasına eğiliyor. Bu vesileyle, dönemin farklı estetik anlayışlarının bir resmi geçidini de koyuyor ortaya. Arka planda, Türkiye’de modern resmin “ağabey” ve genç kuşakları arasındaki rekabeti de görüyoruz.
Erken Cumhuriyet, resimde zevki yaymayı ve “yükseltmeyi” hedeflemişti. Bunu yaparken “popüler zevklere” kapılmak istemediği gibi, “estetik modernizme” ve kübizm gibi avangart akımlara da mesafeliydi. Kişi kültünü destekleyen lider portreleri, inkılabı temsil eden modern yapılar, ulusal mitleri besleyen kahramanlık temsillerini ortaya çıkaran İnkılap Resimleri ve Sergileri’nden başka, ressamların “inkılabı nakşetmek” üzere seferber edildiği Yurt Gezileri projesi, başlı başına ilginç bir deneyimdir. Bu projeden beklenen, vatan imgesini canlandıran manzara resimleri, yerel âdetler, figürler, tarihî yapılar üzerinden vatanın görsel envanterinin oluşturulmasıydı.
Sadece ideolojik temsillerin değil, bizzat resmin ve estetik deneyimin tarihine, meraklı ve dikkatli bir bakış…
fakir Güney ülkelerine taşınması ve fakir Güney ülkelerindeki doğal
kaynakların küresel ekonomi için kullanılması sonucunda özellikle Güney’in azgelişmiş ülkelerinde korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Bu çalışmanın amacı, çevresel bir sorun olarak kirliliği, onun sebepleri ve
sosyo-ekonomik sonuçlarını ele alarak tartışmaktır. Değişik kirlilik biçimleri ve kirletici çeşitleri, bu kirlenmelerdeki farklı aktörlerin rolleri
incelenerek değerlendirilecektir. Sırasıyla hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, tehlikeli kimyasalların yarattığı kirlilik, atık kirliliği ve plastik kirliliği incelenecektir. Bu konular hem Türkiye’den hem de dünyanın diğer bölgelerinden örneklerle tartışılacaktır. Ayrıca, kirliliklerin büyük kısmının sadece ulusal değil uluslararası çevresel sorunlar olmasından hareketle bu kirliliklere yönelik uluslararası düzenlemeler de incelenecektir. Uluslararası düzenlemelerin yeterlilik düzeyleri ve uygulamadaki durum, dünyanın farklı yerlerinden örnekler verilerek tartışılacaktır.
deneyiminin yeniden yorumlanması ile birlikte, ilk olarak resmi tarihin inşa ettiği kadın
imgesi sorunsallaştırılmıştır. Bu da kişisel ve sosyal tarihleri “özel” alanda bırakılmış
kadınların gündeme getirilerek kadın sorununun politikleştirilmesini ortaya çıkarmıştır.
Aynı zamanda, kadın hareketinde yer almış kadınların işlerini, deneyimlerini ve
düşüncelerini yeniden düşünmek ihtiyacı doğmuştur. Türkiye’nin ilk kadın
gazetecilerinden biri olan Sabiha Zekeriya Sertel’in (1895-1968) hayatı ve düşüncelerini
irdelemek hem günümüz hem de Cumhuriyet kadınlarının mücadelesini anlamlandırmak
açısından özellikle değerlidir. Sabiha Zekeriya Sertel, erken Cumhuriyet dönemine egemen
olan toplumsal cinsiyet paradigmasını eleştirmekten kaçınmamasına rağmen; pozitivist,
ilerlemeci ve aydınlanmacı özellikleriyle, Kemalizmin modernleşme projesinin kararlı bir
savunucusudur. Öte yandan, reformların uygulamada eksik yönleri olduğunu çekinmeden
dile getirmesi devletin uyguladığı sansür politikaları nedeniyle sıklıkla mağdur olmasına
yol açmıştır. Bu çalışma, Sabiha Zekeriya Sertel’in kadın konusu çerçevesindeki yayın
faaliyetlerinin üç ana dönem üzerinden farklılaştığı tespitinden hareketle tasarlanmıştır.
Buna göre, Mütareke döneminin kaotik ortamında Büyük Mecmua’da (1919), kadınların
ikincil konumu üzerine ilk eleştirel yazılarını kaleme alır. Bu dergideki yazılarında kadının
kamusal hayat içerisinde eşit görünürlüğü ve Batılılaşma özlemiyle ilgili olarak
kavramsallaştırdığı eşit haklar ilkesi üzerinden kadın sorununa yaklaşmıştır. İkinci
döneminde, ABD’den Türkiye’ye döndükten sonra ülkenin hızlı dönüşümler geçirdiği
yıllarda, Resimli Ay dergisinde başladığı “Cici Anne” köşesinde (1924-1930) ve aynı yapıyı
sürdürdüğü Cumhuriyet gazetesindeki “Bana sorarsanız” isimli popüler yorum köşesinde
(1930-1931) hâkim toplumsal cinsiyet kalıplarını sorgularken kadının toplumdaki ikincil
konumunu kapitalist düzene içkin güç ilişkilerinin dinamikleriyle bir arada düşünür.
İkinci Dünya Savaşı süresince faşizm karşıtı yazılar yazdığı ve kadın sorununa daha az
eğildiği Tan gazetesi dönemi (1938-1945) ise üçüncüsüne karşılık gelir. Yazıda ayrıca
Sabiha Zekeriya Sertel’in feminizme dair tutumunu anlamak için Türkiye’deki kadın
örgütleriyle ilişkisine değinilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Türkiye, feminizm, basın,
Özet
Tek-parti dönemi Türkiyesi'nde resim alanıyla siyasal alanın ilişkisini inceleyen bu tez, ülkenin modernleşme ve ulus-devletleşme süreçleri içinde bu iki alanın etkileşimini tartışmaya açmaktadır. Bu dinamiklerin ortaya çıkardığı söylem, ideoloji ve sanatsal patronaj konuları, bu tezde Türkiye'de özerk bir resim alanının ortaya çıkma süreciyle ilişkili bir şekilde incelenmektedir. Sanat Eski Mısır'dan beri iktidarların kendilerini güçlendirmek için başvurduğu bir alan olmuştur. Siyasi iktidarın sanata yönelttiği beklentilere ek olarak, sanatın ne derece politik olduğu da önemli bir sorudur. "İnkılâbı Nakşedecek Resimler": Modern Türkiye'de Sanat Alanı ve Siyaset (1923-1945) başlıklı bu tez, sanatın hem iktidarın kontrol ve denetim altındaki amaçları çerçevesinde şekillendiği süreçle hem de ülkenin içinden geçtiği sosyal, kültürel ve siyasal süreçler bağlamında dönüştüğü süreçle ilgilenmektedir.
Abstract
This thesis examining the relationship between the field of painting and the political field during the single-party era in Turkey aims to discuss the interaction of the both fields in the modernization and nation-building processes of the country. In this thesis, the issues of discourse, ideology and artistic patronage that these dynamics bring forth are evaluated in relation to the emergence of an autonomous field of painting in Turkey. Since the Ancient Egypt art has been a field that authorities have approached with the aim of strengthening their power. In addition to the expectations political power has had from arts, how much political an art can be is also an important question. This thesis entitled "Painting the Revolution": The Field of Art and Politics (1923-1945) in Modern Turkey is interested not only with the process in which art is shaped in the framework of power's aims to control and observe, but also with the process that it is transformed in the context of social, cultural and political processes that the country went through.
Bengü Aydın Dikmen, İnkılabı Nakşedecek Resimler’de, Cumhuriyet’in kuruluş ve inşa dönemindeki resim politikasına eğiliyor. Bu vesileyle, dönemin farklı estetik anlayışlarının bir resmi geçidini de koyuyor ortaya. Arka planda, Türkiye’de modern resmin “ağabey” ve genç kuşakları arasındaki rekabeti de görüyoruz.
Erken Cumhuriyet, resimde zevki yaymayı ve “yükseltmeyi” hedeflemişti. Bunu yaparken “popüler zevklere” kapılmak istemediği gibi, “estetik modernizme” ve kübizm gibi avangart akımlara da mesafeliydi. Kişi kültünü destekleyen lider portreleri, inkılabı temsil eden modern yapılar, ulusal mitleri besleyen kahramanlık temsillerini ortaya çıkaran İnkılap Resimleri ve Sergileri’nden başka, ressamların “inkılabı nakşetmek” üzere seferber edildiği Yurt Gezileri projesi, başlı başına ilginç bir deneyimdir. Bu projeden beklenen, vatan imgesini canlandıran manzara resimleri, yerel âdetler, figürler, tarihî yapılar üzerinden vatanın görsel envanterinin oluşturulmasıydı.
Sadece ideolojik temsillerin değil, bizzat resmin ve estetik deneyimin tarihine, meraklı ve dikkatli bir bakış…
fakir Güney ülkelerine taşınması ve fakir Güney ülkelerindeki doğal
kaynakların küresel ekonomi için kullanılması sonucunda özellikle Güney’in azgelişmiş ülkelerinde korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Bu çalışmanın amacı, çevresel bir sorun olarak kirliliği, onun sebepleri ve
sosyo-ekonomik sonuçlarını ele alarak tartışmaktır. Değişik kirlilik biçimleri ve kirletici çeşitleri, bu kirlenmelerdeki farklı aktörlerin rolleri
incelenerek değerlendirilecektir. Sırasıyla hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, tehlikeli kimyasalların yarattığı kirlilik, atık kirliliği ve plastik kirliliği incelenecektir. Bu konular hem Türkiye’den hem de dünyanın diğer bölgelerinden örneklerle tartışılacaktır. Ayrıca, kirliliklerin büyük kısmının sadece ulusal değil uluslararası çevresel sorunlar olmasından hareketle bu kirliliklere yönelik uluslararası düzenlemeler de incelenecektir. Uluslararası düzenlemelerin yeterlilik düzeyleri ve uygulamadaki durum, dünyanın farklı yerlerinden örnekler verilerek tartışılacaktır.