
Çiğdem Gürsoy
Related Authors
Armando Salvatore
McGill University
Martin van Bruinessen
Universiteit Utrecht
Burcu Kurt
Istanbul Technical University
Dr. Mohammad Abdullah
The Markfield Institute of Higher Education
William Kynan-Wilson
The Open University
Rudolph (Rudi) Matthee
University of Delaware
Süleyman Tekir
Sinop Üniversitesi
Ahmed El Shamsy
University of Chicago
Isa Blumi
Stockholm University
Nikos Theotokas
Panteion University
InterestsView All (22)
Uploads
Papers by Çiğdem Gürsoy
Birleşmiş Milletlerin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA) yayınlamasının ardından raporlar verilen
amaçlar doğrultusunda revize edilmeye başlanmıştır. Şirketler iş planlarını SKA gözeterek oluşturduklarında kavrama
mesafeli şirketlere göre finansal performansları, toplumsal faydaya katkıları ve çevre hassasiyetleri üst düzeyde
olmuştur. Çalışmanın amacı; Borsa İstanbul’da yeni bir finansal araç olarak oluşturulmuş BIST Sürdürülebilirlik 25
Endeksi’nde yer alan şirketlerin finans, topluma katkı ve çevre konusundaki davranışlarını irdelemektir. Bu amaçla,
listedeki şirketlerin GRI dahil sürdürülebilirlik raporları, şirket internet sayfaları ve BM Küresel İlkeler Anlaşması’nı
kabul durumları gibi kamuya açık beyanlarından yola çıkılmıştır. İş süreçlerini ve bilgi paylaşımlarını SKA ile entegre
eden şirketlerin daha şeffaf, hesap verilebilir ve güvenilir olma yolunda çaba gösterdikleri tespit edilmiştir.
Bu kapsamda yabancı girişimcileri piyasalardan uzaklaştırmak gibi ani yaptırımlar yerine yerli girişimcilere imkân sağlanması yönünde birtakım uygulamalara gidilmiştir. Kanunlar çıkarılmış, bankalar açılmış, kredi destekleri ile yabancı sermayenin payı zaman içinde azaltılmıştır. Bu aşamada yerli üreticiye ucuz girdi sağlamak amacıyla tamamının ya da büyük kısmının devlete ait olduğu ve işleyişlerinin denetlendiği iktisadi teşebbüslere gereksinim duyulmuştur. Önceleri temkinli yaklaşılan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) 1930’lara gelindiğinde büyük kombinalar şeklinde kurulmaya başlanmıştır. Dünyada devletçi politikalara geçildiği dönemde Türkiye’de de ithal ikameci politikalar benimsenmiş, özellikle fazla sermaye gerektiren sektörlerde etkisi genişlemeye başlamıştır. Amaç, kısıtlı kaynakları en etkili şekilde kullanarak ekonomik büyüme hızını sürdürülebilir kılmak ve yatırımları kârlı hale getirebilmektir (Yüksel, 1999, s. 206). Devletçi politikaların tam anlamıyla hayata geçmesi Atatürk’ün modernleşmeye yönelik planlı çalışmalarının başlangıcı olan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile mümkün olmuştur. Tasarlanan plan ekonominin tümünü kapsayan makro bir çerçeveden ziyade zorunlu tüketim mallarının yurtiçinde üretilmesine yöneliktir. Sanayi sektörü ağırlıklı olarak 1934-1938 döneminde uygulanan ilk planda öncelik, üç beyazlar (un, şeker, pamuk) ve üç siyahlar (petrol, kömür, demir) üretimine verilmiştir. Yatırımlarda ham madde kaynaklarına ve ulaşım ağlarına yakın olan kalkınmada öncelikli bölgelere önem verilerek yurt çapında pozitif dışsallık unsurlarının gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Atatürk döneminde kurulan KİT’ler sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmenin de aktörleri olarak modernizmin ve kalkınmanın öncüsü olmuşlardır. Çalışmada bahsi geçen dönemde KİT’lerin oluşumuna katkı sağlayan politikalar; Türk İktisat Kongresi, Devletçi İktisat Politikaları ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Bankalar ve Sanayi Planları başlıklarında detaylı incelenerek cumhuriyetin 100. yılında KİT’lerin geçmişten günümüze kadar olan serüveni ele alınmıştır.
Bu eser, farklı disiplinleri temsil eden akademisyenlerin konuyu kendi disiplinleri kapsamında üniversitelerin üç ana sorumluluğu olan eğitim-öğretim, araştırma ve topluma katkı faaliyetleri açısından değerlendirmeleri yolu ile üniversitelerin ilgili dönüşümüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu hedef doğrultusunda üniversitelerin itibar ve sorumlulukları anlamında hak ettikleri yere gelmelerini dileyerek, alanlarında değerli akademisyenlerimizin katkılarıyla hazırladığımız kitabımızın bu alan için referans olmasını umut ediyor, gerek küresel gerekse Türkiye'nin sürdürülebilirlik amaçlarına ulaşabilmesi için bu toplu katkıyı, bir ilk çalışma olarak akademik dünyaya sunuyoruz.
Kişisel yeteneklerin ön planda olduğu sosyo-kültürel hayatın birikimlerini yansıtan sektörlerden biri de gastronomidir. Bu birikimlerin ekonomik hayatta daha fazla değer kazanabilmesi gastronominin yaratıcı ekonomi alanı olarak kabulü ile ilişkilidir. Çalışmanın amacı gastronomi ve ekonominin ortak noktalarını gastroekonomi başlığında kavramsallaştırmak, gastronomiyi yaratıcı ekonomi alanı olarak tartışmaya açmaktır. Neticede her iki disiplinin birlikteliği refah seviyesini yükseltici, bölgesel kalkınmaya yardımcı, sosyal koşulları ve doğal çevreyi iyileştirici bir güç oluşturarak sürdürülebilirliğe katkı sağladığı tespit edilmiştir.
Öz: İnsanların var oldukları ilk günden beri aldıkları kararlarda sadece kendi faydalarını gözetmedikleri empati kurarak diğer insanları da düşündükleri bilinmektedir. Bu tarz olumlu sosyal davranışlar alturizm, empati ve başkalarını sevmek olarak değerlendirilmektedir. Alturizm olarak da kavramsallaştırılan ödül veya karşılık beklemeden sergilenen ve kişinin bir bedel ödeyebileceği alturistik davranış, diğerinin faydasını öncelemektedir. Ana akım iktisat bireylerin kendi çıkarlarını maksimize etmesinden bahsetmesine rağmen, çıkar gözetmeden diğerinin refahını arttıracak her türlü davranış da özünde iktisadi bir eylemdir. Çalışmanın amacı Osmanlı vakıf kurucularının başkalarının çıkarını gözeten veya bencil olmayan davranışlarını davranışsal iktisat oyunları ve kavramlarından yola çıkarak alturistik özellikler açısından araştırmaktır. Sonuç olarak, ültimatom, diktatör, güven ve kamu malı oyunlarında ortaya çıkan empatiye bağlı alturistik davranışın vakıf kurucularının alturistik davranışlarıyla aynı olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler (Keywords): Para vakfı, vâkıf, sosyal girişimcilik, sosyal girişimci, sosyal fayda
NEITHER DIRECTLY IN THE SECTORS NOR ENTIRELY OUT OF THEM WITHIN A STATE OF SINGLE PIECE; IT IS IN THE SHATTERLESS FLOW OF A WIDE AREA: FROM THE OTTOMAN CASH WAQFS TO SOCIAL ENTERPRISES
From the early 21st century onwards, a new field opened by the name of social entrepreneurship as the service limits of the private sector, public institutions and non-governmental organizations (NGO) had become fairly blurred. The end of the economic change and transformation in this field saw the emergence of social enterprises that were neither within nor totally out of the traditional sectors but brought these three together under the same roof. These enterprises also gained profit in an economic sense in the name of producing communal/social benefit and enabling its sustainability. The profit is not the primary objective but an instrument in the way to reach social benefit. By this means, only the entrepreneurs who managed to sustain their organizations by means of their own commercial transactions without depending on the financial support provided by endowment were able to strengthen their hands.
Considering the historical data, cash waqs that functioned in a similar way to social enterprises for almost 500 years in the past but do not operate at the present time draw attention. It has been identified that these waqfs utilized the profit, which had been made through the operation of endowed cash, for the sake of social benefit. When examined their operation principles, it is possible to state that cash waqfs were institutions that integrated entrepreneurship and altruism into one another. From this point of view, this study has researched the similarities between cash waqfs and the social entrepreneurship of our present day. Based on the detection that the related cash waqfs ultimately had several common points with social enterprises within the context of management and social benefit, and thus, the necessity of benefiting from cash waqfs in this sense has been emphasized.
Key Words: Casq Waqs, waqf founders, social entrepreneurship, social entrepreneur, social benefit.
States have cared to keep the living conditions of orphans as high as possible within the framework of the rules of law established in line with their religion and customs-traditions. As for the orphans in the Ottoman Empire, they were materially and spiritually protected until they reached lawful age within the supervision of close relatives, foster family practice, the support of philanthropists and government agencies as well as the adoption policies. In addition to legal arrangements, a guardian practice was put into action in order to maintain the lives of orphans who inherited property-money without the need for any external financial support. This study focuses on the property and money bequested to orphans in the Ottoman Empire during the 16th and 17th centuries. In this context, special attention has been paid to the measures taken to maintain the function of the property without fraying out and to preserve the money without monetary depreciation in order to meet the needs of orphans. Procedures for assessing money, items sold, rented or repaired when needed, divided shares and the orphan goods other than property have been examined. Out of the 40 latinized volumes of İstanbul Kadi Records, the documents which involve reference words like orphan-guardian have been used as a resource.
Osmanlı günlük hayatının vazgeçilmez unsuru olan vakıfların sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik alanlarda yapmış oldukları hizmetlerin
yıllar içinde çeşitlendiği bilinmektedir. Konu hakkındaki detayları
vakıfların kuruluş senetleri olan vakfiyelerde bulmak mümkündür.
Hayırseverler vakfiyeler sayesinde duygu ve düşüncelerini
somutlaştırırken aynı zamanda yaşadıkları dönemi yansıtan bilgileri
günümüze kadar ulaştırmışlardır. Bu kapsamda Osmanlı kent tarihi
çalışmalarında vakfiyeler üzerinden ilerlemek birincil kaynaklardan
detaylı sonuçlara ulaşabilmenin şartlarından biri olarak görülmüştür.
Vakıf kaynaklı yapılan çalışmalar genellikle gayrimenkul vakıflar
üzerinden örneklenmiş menkul vakıflardan yeterince istifade
edilmemiştir. Sınırlı sayıdaki menkul vakıf araştırmalarında ise para
vakıfları ön plana çıkmıştır. Söz konusu araştırmalarda para vakıfları
kredi unsuru olarak ele alındığından sadece sayısal verileri ekonomik
alanlarda değerlendirilmiştir. Vakfiyeler bütün halinde incelendiğinde
ise para vakıflarının bilinenin ötesinde en az gayrimenkul vakıflar
kadar sosyo-kültürel bilgiler içerdiği görülmektedir. Çalışmanın
amacı, para vakıflarını sıkıştıkları dar çerçevenin dışına taşıyarak
vakıf eserlerin/hayratların sürdürülebilirliğine katkılarını araştırmaktır.
Seçilen örnekler sayesinde birden fazla para vakfının katkı sağladığı
hayratların yıllar içerisinde geçirdiği değişimler takip edilmiştir.
Birleşmiş Milletlerin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA) yayınlamasının ardından raporlar verilen
amaçlar doğrultusunda revize edilmeye başlanmıştır. Şirketler iş planlarını SKA gözeterek oluşturduklarında kavrama
mesafeli şirketlere göre finansal performansları, toplumsal faydaya katkıları ve çevre hassasiyetleri üst düzeyde
olmuştur. Çalışmanın amacı; Borsa İstanbul’da yeni bir finansal araç olarak oluşturulmuş BIST Sürdürülebilirlik 25
Endeksi’nde yer alan şirketlerin finans, topluma katkı ve çevre konusundaki davranışlarını irdelemektir. Bu amaçla,
listedeki şirketlerin GRI dahil sürdürülebilirlik raporları, şirket internet sayfaları ve BM Küresel İlkeler Anlaşması’nı
kabul durumları gibi kamuya açık beyanlarından yola çıkılmıştır. İş süreçlerini ve bilgi paylaşımlarını SKA ile entegre
eden şirketlerin daha şeffaf, hesap verilebilir ve güvenilir olma yolunda çaba gösterdikleri tespit edilmiştir.
Bu kapsamda yabancı girişimcileri piyasalardan uzaklaştırmak gibi ani yaptırımlar yerine yerli girişimcilere imkân sağlanması yönünde birtakım uygulamalara gidilmiştir. Kanunlar çıkarılmış, bankalar açılmış, kredi destekleri ile yabancı sermayenin payı zaman içinde azaltılmıştır. Bu aşamada yerli üreticiye ucuz girdi sağlamak amacıyla tamamının ya da büyük kısmının devlete ait olduğu ve işleyişlerinin denetlendiği iktisadi teşebbüslere gereksinim duyulmuştur. Önceleri temkinli yaklaşılan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) 1930’lara gelindiğinde büyük kombinalar şeklinde kurulmaya başlanmıştır. Dünyada devletçi politikalara geçildiği dönemde Türkiye’de de ithal ikameci politikalar benimsenmiş, özellikle fazla sermaye gerektiren sektörlerde etkisi genişlemeye başlamıştır. Amaç, kısıtlı kaynakları en etkili şekilde kullanarak ekonomik büyüme hızını sürdürülebilir kılmak ve yatırımları kârlı hale getirebilmektir (Yüksel, 1999, s. 206). Devletçi politikaların tam anlamıyla hayata geçmesi Atatürk’ün modernleşmeye yönelik planlı çalışmalarının başlangıcı olan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile mümkün olmuştur. Tasarlanan plan ekonominin tümünü kapsayan makro bir çerçeveden ziyade zorunlu tüketim mallarının yurtiçinde üretilmesine yöneliktir. Sanayi sektörü ağırlıklı olarak 1934-1938 döneminde uygulanan ilk planda öncelik, üç beyazlar (un, şeker, pamuk) ve üç siyahlar (petrol, kömür, demir) üretimine verilmiştir. Yatırımlarda ham madde kaynaklarına ve ulaşım ağlarına yakın olan kalkınmada öncelikli bölgelere önem verilerek yurt çapında pozitif dışsallık unsurlarının gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Atatürk döneminde kurulan KİT’ler sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmenin de aktörleri olarak modernizmin ve kalkınmanın öncüsü olmuşlardır. Çalışmada bahsi geçen dönemde KİT’lerin oluşumuna katkı sağlayan politikalar; Türk İktisat Kongresi, Devletçi İktisat Politikaları ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Bankalar ve Sanayi Planları başlıklarında detaylı incelenerek cumhuriyetin 100. yılında KİT’lerin geçmişten günümüze kadar olan serüveni ele alınmıştır.
Bu eser, farklı disiplinleri temsil eden akademisyenlerin konuyu kendi disiplinleri kapsamında üniversitelerin üç ana sorumluluğu olan eğitim-öğretim, araştırma ve topluma katkı faaliyetleri açısından değerlendirmeleri yolu ile üniversitelerin ilgili dönüşümüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu hedef doğrultusunda üniversitelerin itibar ve sorumlulukları anlamında hak ettikleri yere gelmelerini dileyerek, alanlarında değerli akademisyenlerimizin katkılarıyla hazırladığımız kitabımızın bu alan için referans olmasını umut ediyor, gerek küresel gerekse Türkiye'nin sürdürülebilirlik amaçlarına ulaşabilmesi için bu toplu katkıyı, bir ilk çalışma olarak akademik dünyaya sunuyoruz.
Kişisel yeteneklerin ön planda olduğu sosyo-kültürel hayatın birikimlerini yansıtan sektörlerden biri de gastronomidir. Bu birikimlerin ekonomik hayatta daha fazla değer kazanabilmesi gastronominin yaratıcı ekonomi alanı olarak kabulü ile ilişkilidir. Çalışmanın amacı gastronomi ve ekonominin ortak noktalarını gastroekonomi başlığında kavramsallaştırmak, gastronomiyi yaratıcı ekonomi alanı olarak tartışmaya açmaktır. Neticede her iki disiplinin birlikteliği refah seviyesini yükseltici, bölgesel kalkınmaya yardımcı, sosyal koşulları ve doğal çevreyi iyileştirici bir güç oluşturarak sürdürülebilirliğe katkı sağladığı tespit edilmiştir.
Öz: İnsanların var oldukları ilk günden beri aldıkları kararlarda sadece kendi faydalarını gözetmedikleri empati kurarak diğer insanları da düşündükleri bilinmektedir. Bu tarz olumlu sosyal davranışlar alturizm, empati ve başkalarını sevmek olarak değerlendirilmektedir. Alturizm olarak da kavramsallaştırılan ödül veya karşılık beklemeden sergilenen ve kişinin bir bedel ödeyebileceği alturistik davranış, diğerinin faydasını öncelemektedir. Ana akım iktisat bireylerin kendi çıkarlarını maksimize etmesinden bahsetmesine rağmen, çıkar gözetmeden diğerinin refahını arttıracak her türlü davranış da özünde iktisadi bir eylemdir. Çalışmanın amacı Osmanlı vakıf kurucularının başkalarının çıkarını gözeten veya bencil olmayan davranışlarını davranışsal iktisat oyunları ve kavramlarından yola çıkarak alturistik özellikler açısından araştırmaktır. Sonuç olarak, ültimatom, diktatör, güven ve kamu malı oyunlarında ortaya çıkan empatiye bağlı alturistik davranışın vakıf kurucularının alturistik davranışlarıyla aynı olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler (Keywords): Para vakfı, vâkıf, sosyal girişimcilik, sosyal girişimci, sosyal fayda
NEITHER DIRECTLY IN THE SECTORS NOR ENTIRELY OUT OF THEM WITHIN A STATE OF SINGLE PIECE; IT IS IN THE SHATTERLESS FLOW OF A WIDE AREA: FROM THE OTTOMAN CASH WAQFS TO SOCIAL ENTERPRISES
From the early 21st century onwards, a new field opened by the name of social entrepreneurship as the service limits of the private sector, public institutions and non-governmental organizations (NGO) had become fairly blurred. The end of the economic change and transformation in this field saw the emergence of social enterprises that were neither within nor totally out of the traditional sectors but brought these three together under the same roof. These enterprises also gained profit in an economic sense in the name of producing communal/social benefit and enabling its sustainability. The profit is not the primary objective but an instrument in the way to reach social benefit. By this means, only the entrepreneurs who managed to sustain their organizations by means of their own commercial transactions without depending on the financial support provided by endowment were able to strengthen their hands.
Considering the historical data, cash waqs that functioned in a similar way to social enterprises for almost 500 years in the past but do not operate at the present time draw attention. It has been identified that these waqfs utilized the profit, which had been made through the operation of endowed cash, for the sake of social benefit. When examined their operation principles, it is possible to state that cash waqfs were institutions that integrated entrepreneurship and altruism into one another. From this point of view, this study has researched the similarities between cash waqfs and the social entrepreneurship of our present day. Based on the detection that the related cash waqfs ultimately had several common points with social enterprises within the context of management and social benefit, and thus, the necessity of benefiting from cash waqfs in this sense has been emphasized.
Key Words: Casq Waqs, waqf founders, social entrepreneurship, social entrepreneur, social benefit.
States have cared to keep the living conditions of orphans as high as possible within the framework of the rules of law established in line with their religion and customs-traditions. As for the orphans in the Ottoman Empire, they were materially and spiritually protected until they reached lawful age within the supervision of close relatives, foster family practice, the support of philanthropists and government agencies as well as the adoption policies. In addition to legal arrangements, a guardian practice was put into action in order to maintain the lives of orphans who inherited property-money without the need for any external financial support. This study focuses on the property and money bequested to orphans in the Ottoman Empire during the 16th and 17th centuries. In this context, special attention has been paid to the measures taken to maintain the function of the property without fraying out and to preserve the money without monetary depreciation in order to meet the needs of orphans. Procedures for assessing money, items sold, rented or repaired when needed, divided shares and the orphan goods other than property have been examined. Out of the 40 latinized volumes of İstanbul Kadi Records, the documents which involve reference words like orphan-guardian have been used as a resource.
Osmanlı günlük hayatının vazgeçilmez unsuru olan vakıfların sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik alanlarda yapmış oldukları hizmetlerin
yıllar içinde çeşitlendiği bilinmektedir. Konu hakkındaki detayları
vakıfların kuruluş senetleri olan vakfiyelerde bulmak mümkündür.
Hayırseverler vakfiyeler sayesinde duygu ve düşüncelerini
somutlaştırırken aynı zamanda yaşadıkları dönemi yansıtan bilgileri
günümüze kadar ulaştırmışlardır. Bu kapsamda Osmanlı kent tarihi
çalışmalarında vakfiyeler üzerinden ilerlemek birincil kaynaklardan
detaylı sonuçlara ulaşabilmenin şartlarından biri olarak görülmüştür.
Vakıf kaynaklı yapılan çalışmalar genellikle gayrimenkul vakıflar
üzerinden örneklenmiş menkul vakıflardan yeterince istifade
edilmemiştir. Sınırlı sayıdaki menkul vakıf araştırmalarında ise para
vakıfları ön plana çıkmıştır. Söz konusu araştırmalarda para vakıfları
kredi unsuru olarak ele alındığından sadece sayısal verileri ekonomik
alanlarda değerlendirilmiştir. Vakfiyeler bütün halinde incelendiğinde
ise para vakıflarının bilinenin ötesinde en az gayrimenkul vakıflar
kadar sosyo-kültürel bilgiler içerdiği görülmektedir. Çalışmanın
amacı, para vakıflarını sıkıştıkları dar çerçevenin dışına taşıyarak
vakıf eserlerin/hayratların sürdürülebilirliğine katkılarını araştırmaktır.
Seçilen örnekler sayesinde birden fazla para vakfının katkı sağladığı
hayratların yıllar içerisinde geçirdiği değişimler takip edilmiştir.
Bugüne kadar eytam konusunda yapılan çalışmalar yetim hakları, vasi tayini, tereke taksimi ve nafaka belirlenmesi üzerine odaklanırken gelir boyutu ihmal edilmiştir. Bu kapsamda terekelerden taksim edilip vasinin yönetimine verilen menkul ve gayrimenkullerin nasıl değerlendirildiği meselesi ön plana çıkmaktadır. Yetimin belirlenen nafakasının sürdürülebilir kılınması ve aynı zamanda malların değerini yitirmeden kalabilmesi, farklı finansal araçların kullanımı ile gerçekleştirilmiştir. Vasi yetkisindeki mallar ile vakıflar ve sandıklarda yetimlere ayrılan menkul ve/veya gayri menkuller şer’i işletme usullerine göre değerlendirilip kazanç sağlanmıştır.
Çalışmanın amacı, yetim mallarının değerlendirilmesinde kullanılan finansal araçları tespit ederek yıllar içindeki değişim ve dönüşümü takip edebilmektir. Bu kapsamda özellikle dönem kısıtlamasına gidilmeyerek, yetim paralarından verilen krediler ve karşılığında alınan rehin mallar, nakit paraların işletme usulleri ve nema oranları, kurulan ortaklıklar, gayrimenkullerin kiraları ve gereken bakım masrafları süreç içinde değerlendirilmiştir. Ayrıca, merkezileştirme çalışmaları sırasında vasi yetkisindeki eytam mallarının öncelikle eytam sandıklarında sonrasında Eytam Nezareti’nde toplanmaya başlaması ile devam eden kurumsallaşma aşamasının ekonomik yönleri incelenmiştir.
Belgeler, Kadı Sicillerinde ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi kaynaklarında; vasi tayinleri, anlaşmazlık hüccetleri, yetimlerin rüşt yaşına geldiklerini gösterir hüccetler, vakfiyeler, muhasebe kayıtları, terekeler, kurumlar arasındaki yazışmalar, eytam sandığı defterleri ve nizamnameler gibi birincil kaynaklardan takip edilmiştir. Ayrıca konu hakkında yapılmış transkripsiyon çalışmaları ile makale, kitap ve tezlerden faydalanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Vasi, Yetim, Eytam Sandığı, Kredi
In history, societies protected and guarded their orphans within the bounds of possibility and based on their value judgements, customs and traditions as well as religious beliefs. Likewise, the Ottoman State exercised due sensitivity in this regard and introduced the practice of guardianship so as to protect its orphans. The guardian who was assigned responsibility with respect to the management and protection of orphan goods was the leading actor of the practice. Besides guardianship, trust institutions also made adjustments aimed at orphans. In addition to the aids of foundations established by persons, such foundation funds like avarız funds, artisan funds and janissary funds contributed to the orphans of their own coteries. Similarly, the orphan funds which started to be established in the 19th century but remained far from being foundations evaluated orphan goods by bringing them together too.
While the studies carried out up to the present on the subject of orphans focused upon orphan rights, the appointment of guardianship, the distribution of heritage and the determination of subsistence, the financial dimension related to incomes has been neglected. In this regard, the issue of how the movables and immovables allotted from estates and given to the management of the guardian were evaluated comes into prominence. The sustainability of the orphan’s determined subsistence and maintenance of goods without losing their value at the same time were performed by means of various financial instruments. The property under the authority of guardian as well as the movables and/or immovables allocated for orphans in foundations and funds were appraised in accordance with religious operating procedures, and profits were derived accordingly.
The aim of this study is to identify the financial instruments used in the evaluation of orphan property and pursue the change and transformation over the years. In this respect, the credits given from orphan’s pension and the pledged assets received in return, the operating procedures and accretion rates of cash money, the built partnerships, and the rents and required maintenance expenses of immovables have been assessed within the process with no particular period restriction. Besides, the economic aspects of institutionalization phase progressing with the collection of orphan goods, which remained under the authority of guardians during efforts made for centralization, primarily in orphan funds and then in the Ministry of Orphanage have been analyzed.
The documents have been followed from such primary sources like the appointments of guardianship, disagreement deeds, papers documenting orphans’ age of puberty, endowments, accounting records, heritages, interinstitutional correspondences, books of orphan funds and regulations available in Kadi records and the Ottoman Archive of the Prime Ministry sources. The transcription studies, articles, books and theses concerning the related issue have also been of use in the making of this study.
Key Words: Ottoman, Guardian, Orphan, Orphan Fund, Credit