Papers by Osman Furkan Akın
Modern devlet sisteminin doğuşu ile egemenlik kuramı, diğer devletlere karşı ileri sürülen ve ulu... more Modern devlet sisteminin doğuşu ile egemenlik kuramı, diğer devletlere karşı ileri sürülen ve uluslararası sistemin devletler düzenini oluşturan bir kavram ve kuram olarak yeni bir anlam kazanmıştır. Bu çalışma, Devlet egemenliğinin ayrımı nedir? sorusu ile egemenliği ikiye ayırarak ortaya çıkan iç egemenlik ve dış egemenlik kavramlarını açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmanın “Egemenlik Kavramı” bölümünde; Niccolo Machiavelli, Jean Bodin ve Thomas Hobbes’un egemenlik anlayışları ele alınmaktadır. Bahsedilen egemenlik anlayışı klasik egemenlik anlayışı olarak da kabul edilmektedir. Ardından Leon Duguit’in klasik egemenliğe yaptığı eleştiriden yola çıkarak iç egemenlik ve dış egemenlik ayrımına nasıl ulaşıldığı noktasına değinilmiştir. Çalışmanın son kısmında ise “iç egemenlik” ve “dış egemenlik” kavramlarının ne anlama geldiği açıklanmaktadır.
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğrencileri İçin Okuma, Dizi, Film ve Belgesel Önerileri

İkinci Dünya Savaşı deneyimi ertesinde bir umut olarak doğan birleşmiş Avrupa fikri, barış ve dem... more İkinci Dünya Savaşı deneyimi ertesinde bir umut olarak doğan birleşmiş Avrupa fikri, barış ve demokrasi ile temellendirilmiştir. Yani, savaş sonrası gelişmeye başlayan birleşmiş Avrupa’nın barışı getirebilmesi için aynı zamanda ‘demokratik olması’ gerekmektedir. Bu nedenle 1957’de imzalanan Roma Antlaşması’ndan itibaren bu topluluğa katılacak ülkelerin demokrasi rejimini benimsemeleri bir ön koşul olarak konulmuştur. Birleşmiş Avrupa fikri, ‘Avrupa Birliği’ şekline ise 1992’de imzalanan Maastricht Antlaşması ile girmiştir.
Türkiye ile Avrupa ilişkileri, birleşmiş Avrupa fikri doğrultusunda kurulan, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) 1959’da ortaklık başvurusu ile başlamış, 1987 yılında Avrupa Birliği’ne yapılan tam üyelik başvurusu ile devam etmiştir.
Avrupa Birliği’nde, yasama sürecini başlatan, ayrıca birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulamaktan ve idari denetimden sorumlu kurum olan Avrupa Komisyonu, aday ülkelerin müktesebata uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri veya bu alanda gözlemlediği eksiklikleri yıllık bazda ilerleme raporlarıyla değerlendirmektedir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlıkların korunması ve saygı görmesini güvence altına alan kurumların istikrarının sağlanması ise bu ilerleme raporlarında yer alan ‘siyasi kriter’ olarak tanımlanmaktadır.
Bu makalede, 1998-2016 yılları arasında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan ilerleme raporlarının ‘siyasi kriter’ bölümleri ele alınarak Avrupa Birliği perspektifinden Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklar konuları değerlendirilecektir.

Elitler Siyasetin en temel sorunu, devlet ile o devletin çatısı altına yaşayan insanların ilişkis... more Elitler Siyasetin en temel sorunu, devlet ile o devletin çatısı altına yaşayan insanların ilişkisini düzenlemektir. Devlet iktidarı bir grup insan tarafından üstlenilecektir. Yönetenler ile yönetilenler arasında bir ayrım ortaya çıkar. Burada asıl soru kimin yöneteceğidir. Bütün toplumlarda siyasi süreç üzerinde, iktidar araçlarını kullanma konusunda bazıları diğerlerine göre daha etkili ya da güçlüdür. Elit teorisi, yöneten bir azınlık ve yönetilen bir çoğunluk şeklinde ikiye ayrıldığı varsayımı oluşturur. Yönetenler sayıca küçük ve kendi menfaatlerini düşünürler, iktidara sahip olmanın avantajıyla toplumsal kaynakları kontrol ederler. Bu gruba dâhil olanlara 'elit (seçkin)', yönetilenlere ise 'kitle', 'elit olmayan' denir. Bu ayrımı meşru göstermek için farklı tezler ileri sürülmüştür. Hüküm etmek, özel bir teknik yeteneği ve birikimi gerektiren bir uzmanlık işidir. Yönetenler ortalamanın üstünde bir kişiliğe ve akla sahip olmalı, yönetmeyi bir sanat olarak görmelidirler. Siyaseti sonradan öğrenilen değil, doğuştan yeteneğe sahip olanlar yapabilir. Siyaseti bilim olarak gördüğümüz zaman da bu bilime vakıf olanlara tarafından yapılabilir. Bu tanımlara uyanlar azınlıktır, öyleyse toplumu seçkin bir azınlık yönetmektedir. Bu sorun demokrasinin en temel eleştirisidir. Gerçekte her zaman bir azınlığın yönettiğini ileri sürenler mevcuttur. Tanımlar Pareto: 'Her meslek dalında, her bireye, okul sınavlarında verilen yüksek notlar gibi, kapasitelerine göre not verildiğini var sayalım. En iyi avukata 10 verelim, müşteri bulamayana ise 1, baştan aşağı salak olan da sıfırı hak etsin. Çok büyük paralar kazanmış işadamına 10 verelim. Orta hallisine ise 6 verelim, ucu ucuna geçinene 1, yardıma muhtaç hale gelene ise sıfır verelim. Tüm meslek dalları için aynı notları dağıtalım. Böylece, kendi alanlarında en yüksek notu alanlardan bir sınıf oluşturalım ve bu sınıfa seçkinler adını verelim.' Pareto bu tanımı toplumdaki eşitsiz yapıya dikkat çekmek için yapmıştır. Gaetano Mosca: Bütün toplumlarda, en ilgisiz kişilerin bile gözünden kaçmayacak bir olgu vardır: Uygar olsun olmasın, her toplumda iki sınıf insan bulunur: yöneten bir sınıfla, yönetilen bir sınıf. Her zaman sayıca az olan birinci sınıf siyasal işlevleri yerine getirir, gücü elinde tutar ve gücün nimetlerinden yararlanır. Buna karşılık sayısı daha çok olan ikinci sınıf, birincisi tarafından bazen meşru, bazen de keyfi bir şekilde yönetilir. Yönetici azınlık örgütlüdür ve içinde yer aldıkları toplumlarda saygı duyulan ve etkili özelliklere sahiptirler. H. Laswell: Elde edilecek ne varsa ondan en çok alanlar, toplumda mevcut değerlerden en fazlasını elde edenler.' C. W. Mills: Seçkinleri dört gruba ayırır. Elitlerin başında bulundukları yerler, sahip oldukları şeyler, üyesi bulundukları yerler ve kim oldukları.

Demokratik rejimlerde siyasi iktidarı elde etmenin yolu, serbestçe seçimlerden geçmektedir. Seçim... more Demokratik rejimlerde siyasi iktidarı elde etmenin yolu, serbestçe seçimlerden geçmektedir. Seçim, meşru siyasi otoritenin temel kıstası ve siyasi temsili gerçekleştirmenin en geçeli yöntemi olarak kabul görmüştür. Seçim sistemleri parlamentodaki sandalyeleri, aldıkları oy miktarlarına göre siyasi partiler arasında dağıtmaktır. Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini gerçekleştirmeyi amaçlar. Seçim sisteminin ülkeyi istikrar içinde yönetecek bir hükümeti ortaya çıkarmasına yönetimde istikrar, ülkedeki farklı siyasi akım ve fikirlerin adil bir şekilde parlamentoya yansımasına ise temsilde adalet denir. Mutlak olarak temsil adaletini sağlayan sistem, oy oranları ile sandalye oranlarını her parti için eşitleyen sistemdir. Bir seçim sisteminin uygun ya da iyi olup olmadığı, baştan tanımlanan amaçları gerçekleştirip gerçekleştirmemesiyle ilgilidir. Yani, demokrasi için ideal bir seçim sisteminden söz edilemez. Seçim sistemleri dinamik bir karaktere sahiptir. Çoğunluğun temsiline yönelik geleneksel 'çoğunluk sistemleri' ve toplumdaki siyasi eğilimlerin parlamentoya oranlı şekilde yansıtılmasını amaçlayan 'nisbi temsil sistemleri' olarak iki başlıkta incelenmektedir. 'Karma sistemler' de mevcuttur. Çoğunluk Sistemleri Bir seçim çevresinden bir milletvekili seçiliyorsa 'tek adlı' ya da 'dar bölge' çoğunluk sistemi, bir seçim çevresinden birden çok milletvekili seçildiği durumda ise 'çok adlı' ya da 'geniş bölge' çoğunluk sistemi denir. Geniş bölgeli çoğunluk sisteminde seçmenlere bir liste sunulduğunda, bu sisteme 'liste usulü çoğunluk sistemi' denir. Seçim tek aşamada tamamlanıyor ve basit çoğunlukla kazanılıyorsa 'tek turlu' çoğunluk sistemi, nitelikli bir çoğunluk aranır ve birinci turda çoğunluk sağlanamazsa seçimin sonucu ikinci turda belli olursa 'iki turlu' çoğunluk sistemi denir. Dar Bölge (Tek Adlı) Tek Turlu Seçim Sistemi Ortaya çıkış yeri İngiltere'dir. Parlamento kaç milletvekilinden oluşuyorsa ülke o kadar seçim çevresine bölünmüştür. Her seçim çevresinden bir milletvekili çıkar. Seçim çevrelerindeki seçmen sayıları mümkün olduğunca birbirine yakındır. Seçim çevresi içinde en çok oyu alan seçimi kazanmaktadır. Basit çoğunluk sağlamak yeterlidir. Seçimler tek turda tamamlanmaktadır. Duverger'e göre dar bölge tek turlu çoğunluk sistemi iki kanatlı bir demokrasiye yol açar. Ona göre dar bölge çoğunluk sisteminin mekanik etkisi, en kuvvetli iki parti dışındaki diğer partilerin seçim çevresinde kaybetme eğilimi içersine girmesidir. Sistem iki partiden fazlasının yaşamasına izin vermemektedir.

Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Çağımızda temsili demokrasil... more Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Çağımızda temsili demokrasiler, partili demokrasiler olarak işlemektedir. Tanım olarak 'siyasi partiler, halkın desteğini sağlamak suretiyle, devlet iktidarının kontrolünü ele geçirmeye veya sürdürmeye çalışan ve bu suretle politika belirleme ve belirlenen politikaları uygulama amacı güden, sürekli ve istikrarlı bir örgüte sahip siyasi topluluklardır.' Siyasi partilerin dört temek niteliği vardır: İktidarı doğrudan ele geçirmeye çalışırlar. Resmi üye tabanına dayanır. Hem özel konularda hem de toplumun ve ülkenin bütününü ilgilendiren konularda politikalara sahiptir Ortak bir ideolojik kimlik veya siyasal tercihlere sahip insanların oluşturduğu bir örgüttür. Siyasi Partilerin İşlevleri Normal şartlar altında siyasi partiler şu altı işlevi yerine getirir: Temsil Siyasal devşirme Politika belirleme Menfaatlerin birleştirilmesi Siyasal sosyalleşme ve mobilizasyon Hükümetin organizasyonu Temsil: Siyasi partilerin asli işlevi, halkı temsil etmektir. Temsil, siyasi partilerin hem üyelerinin hem de seçmenlerinin görüşlerini ve tercihlerini siyasal sisteme taşımaları anlamına gelmektedir. Siyasal Devşirme: Profesyonel siyasetçiler, siyasi partilerin içinden çıkmaktadır. Siyasi partilerin gördüğü bu işleve 'siyasal devşirme' denir. Siyasal devşirme siyasi partilerin kendi içlerinde uyguladıkları aday gösterme ve seçim mekanizmaları ile gerçekleşir. Politikaların Belirlenmesi: Partiler, toplumun değişik kesimlerinin istek ve tercihlerini derleyerek siyasal sisteme aktarırlar. Toplumun talepleri oldukça dağınık bir görünüm arz eder. Bu taleplerin uygulanması için belirli bir biçimde formüle edilmeleri, politikaya dönüşmeleri gerekir. Siyasi partiler amaçları ve amaçlara ulaşmak için gerekli programları oluşturur, bunlar aynı zamanda iktidara geldikleri zaman uygulamayı vaat ettikleri programlardır. Siyasal Sosyalleşme ve Mobilizasyon: Bireylerin siyasal sisteme katılmaları, siyasal bilinç ve kanaatlerinin oluşmasında siyasal partiler bir aracıdır. Siyasal sistemin nasıl işlediğini öğrenmek, siyasete katılmanın yolları hakkında bilgi sahibi olmak, siyasi partilerin terine getirdikleri işlevler arasındadır. Mevcut siyasi kültürün benimsenmesi ve sürdürülmesinin yanında yeni değer ve inançların yaratılması sürecini de kapsar.

Kamuoyu, halkın düşüncesi ve kanaati anlamına gelir. Bu kanaat ve fikirler birden fazla yani çoğu... more Kamuoyu, halkın düşüncesi ve kanaati anlamına gelir. Bu kanaat ve fikirler birden fazla yani çoğul görüşleri ifade eder. Geniş anlamda halkı ilgilendiren konularda ve zamanlarda genel yargı veya ortak kanaatleri ifade eder. Dar anlamda ise toplumu ilgilendiren konularda bireylerin görüş ve kanaatleridir. Herkes bir konuda hemfikir olamaz, bu bakımdan kamuoyu içerisinde farklı fikir, karşıt görüş, kararsız ve ilgisiz insanların eğilimini barındırır. 18. ve 19.yüzyılda başlayan sanayileşme, şehirleşme, demokratikleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması kamuoyunun belirleyici bir önem kazanmasına yol açtı. 20.yüzyıldan itibaren siyaset, kamuoyu olmadan anlaşılmaz bir süreç halini aldı. Kamuoyunun Unsurları Tartışmalı bir konunun varlığı: Kamuoyu terimi ortak karar gibi algılansa da insanların üzerinde anlaştığı konular azdır. Bu yüzde bir sorun peşinden tartışmaları da getirecektir. Tartışma soruna ve çözümüne odaklanacaktır. Bu tartışma sonucunda ortak yaklaşımlar gelişecek, bu olmasa bile en azından hâkim kanatlar doğacaktır. Kamuoyu için önemli olan meseleler halk içinde önemlidir. Bu meselelerin ilginç olması yetmez insanların hayatını doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemesi şarttır. Halkın dinamik doğası: Bir problem, etrafında oluşmuş kutuplaşmalara yol açar. Bu yüzden kamuoyu, konuya göre değişik insan gruplarından oluşur, dinamiktir. Kanaatlerin birleşmesi: Farklı kanaatlerin derlenmesi ve genel ifadeler büründürülmesi gerekir. Tepkileri somut düşünceler dönüştürmek gerekir. Bunun için birbirine yakın eğilimleri ifade eden formüller bulunur. Kanaatlerin ifadesi: Kanaatleri ifade etmek kamuoyu için olmazsa olmazdır. Kanaatlerin kamuoyunun bir parçası haline gelmesi için ifade edilmesi gerekir. Kanaatlerin ifade edilmemesi üç sebebe bağlı olabilir.

Sivil toplum kavramı liberal değerler etrafında gelişmiştir. Sivil toplum, devletin doğrudan dene... more Sivil toplum kavramı liberal değerler etrafında gelişmiştir. Sivil toplum, devletin doğrudan denetlemediği, bağımsız, gönüllü ve rızaya dayanılarak oluşturulan kurum ve etkinliklerdir. Sivil toplumcu yaklaşıma göre devlet güçlenirse, sivil toplumun zayıflayacağı ve bu durumda güçlenmesi gereken tarafın sivil toplum olması gerektiğini savunur. Sivil topluma ulaşmak için devletin vatandaşlarının siyaset yapmasına karışmamalı ve ırki olarak baskı yapmamalıdır. Ekonomik olarak piyasa ekonomisi önde olmalı, devlet insanların mülkiyet hakkına karışmamalıdır. Sağlıklı bir devlet-sivil toplum ilişkisi için devlet kendini belirli bir ideoloji ile sınırlandırmamalıdır. Tarafsız kalmalı ve hukuk devleti anlayışı ile hareket etmelidir. Sivil toplumun gelişmesi için devlet hukuk devleti olmalı ve faaliyetlerini sınırlı bir alanda yapması gerekir. Devletin yanı sıra toplumsal hayatın da tek tipleşmemesi, çeşitli alanlarda farklılıkların örgütlenmesi, özgürlükler alanının geniş olması sivil toplumu geliştirir. İnsanlar serbestçe dernek, vakıf, sendika, siyasal parti vb. şeklinde örgüt kurabilmeliler. Sivil toplumların kurduğu dernek vb. kurumlara katılım gönüllülük esasına dayanmalıdır. Modern sivil toplum kavramı bireyselliğin yok edildiği örgütlenmeleri dışlamaktadır. Sivil toplum örgütleri *otonom bir yapıya sahip olmalıdır ve demokratik bir baskı mekanizması oluşturmaları gerekir. Sivil Toplum ve Devlet Devlet-sivil toplum ayrımı üç farklı şekilde karşımıza çıkar. Birincisi doğa halin karşıtlığına dayalı, sivil toplum ile siyasal toplum ya da devlet özdeşliği; ikincisi devlet karşıtlığı, yani sivil toplum-devlet *dikotomisi; üçüncüsü ise devlet sonrası, yani devletsiz ideal bir toplum isteğinin ifadesi olan sivil toplum. Modern dönemdeki belirleyici siyasal sorun, yurttaşları özgürlüklerinden mahrum ederek sivil toplumun yok edilmesini önleyecek mekanizmaların kurulmasıdır. Bu durum doğduran doğruya demokratikleşme ile ilgilidir. Dikotomi: Birbirinin zıttı olan ancak biri olmadan diğerinin anlam ifade etmemesi. Otonom: Herhangi bir değişkene bağlı olmayan, kendi kendine hareket edebilen.

İnsanın sadece insan olması nedeniyle sahip olduğu devredilemez ve vazgeçilemez haklara insan hak... more İnsanın sadece insan olması nedeniyle sahip olduğu devredilemez ve vazgeçilemez haklara insan hakları denir. Bu haklar üstün ve öncelikli ahlaki değerlerdir. Bu haklar insan varlığını ve onurunu korur. Bütün insanlar bu haklara din, dil, etnik köken ve cinsiyet farkı gözetmeksizin eşit olarak sahiptir. Devlet bu hakları korumak zorundadır. Bu haklar uluslararası sözleşmeler, mahkemeler ve örgütler vasıtasıyla koruma altındadır. Günümüzde kabul gören insan hakları kaynağı 1948'de Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir. Bu bildirgenin birinci maddesi; 'Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımında eşit doğarlar' cümlesi ile başlar. Hakların Niteliği Hak kelimesinin ilk anlamı 'doğruluktur'. Sahip olduğunuz haklarda söz konusu olan öncelik 'yetkidir'. Hakkınız olan şeyi nasıl kullanıp kullanmama yetkisi size aittir. Sahip olduğunuz hakkınızı 'talep etme' yetkisi de sizdedir. Hakkınızı talep ettiğinizde size hakkınızı verme yükümlülüğünü yerine getirmezlerse hakkınızı ihlal etmişler demektir. Herkesin sizin hakkınıza 'saygı göstermesi' gerekir. Bu ahlaki bir saygıdır. Haklarımızın sınırı diğer insanların haklarının ve özgürlüklerimizin başladığı yerdir. Pozitif Hak – Negatif Hak Doğuştan gelen ve herhangi bir rıza beyanı veya resmi prosedür gerektirmeksizin sahip olduğumuz işkence görmeme, ifade hürriyeti, seyahat özgürlüğü gibi haklara negatif haklar denir. Devletin, kişilerin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre ona verdiği haklara ise pozitif haklar denir. Aile kurmak, çalışmak ve üretmek gibi haklar bu çerçeveye girer. İnsan Hakkı İnsan haklarının kaynağı ahlaktır. İnsanların toplum içindeki davranışlarını iyi ya da kötü veya doğru ya da yanlış gibi sıfatlandırmalarımız ahlaki prensiplere dayanır. En üstün ahlak prensibi ise insan hakkıdır. İnsanın kendisi başlı başına korunması gereken bir değerdir. İnsan hakları diğer bütün hakların üzerindedir. Toplumun genel çıkarları insan haklarından daha üstün olamaz. İnsan haklarının topluma ve devlete karşı önceliği ve üstünlüğü tartışılamaz. Kanun insan haklarını ortadan kaldıramaz. Çünkü insanlar bu haklara kanun izin verdiği için değil, insan oldukları için sahiptirler. İnsan hakları talepleri demokrasi mücadelesi demektir. Devletin bu haklara saygı göstermesi gerekmektedir. Yani insan hakları talepleri siyasi taleplerdir.

DEMOKRASİ Demokrasi tek meşru yönetim biçimidir. Demokrasilerde halk kendini yönetir. Halkın için... more DEMOKRASİ Demokrasi tek meşru yönetim biçimidir. Demokrasilerde halk kendini yönetir. Halkın içinde ise çoğunluğun yönetimi ve kararları esastır. Çünkü halk kural olarak hiçbir konuda hemfikir olamaz. Belki de bu yüzden Platon'a göre demokrasi çok kötü bir rejimdir ve demokrasiyi tanımlarken ''cahil halkın kendi seçtiği yeteneksiz yöneticilerle yönetildiği bir rejim'' olarak bahseder. Doğrudan Demokrasi Vatandaşların siyasal karar alma sürecine doğrudan, araçsız ve devamlı katılımıdır. Yöneten ve yönetilen ayrımı oradan kalkar. Temsili Demokrasi Demokrasinin sınırlı ve dolaylı bir biçimidir. Seçimlerde halk kendisini yönetecek kimseleri belirler. Demokratik olmasının tek koşulu yönetenler ve yönetilenler arasında güvenilir ve etkili bir bağ olmasıdır. Demokrasinin Erdemleri Bireylerin Kendi Kaderlerini Tayin Edebilmesi: Ortak alanda alınan kararlara bireyin katılmasını sağlayarak, kendi kaderlerini tayin etme hakkına imkân vermektedir. Farklı Hayat Tarzlarının Meşruluğu ve Barış İçinde Birlikte Yaşama: Demokrasi, farklı hayat tarzlarının meşru olduğunu kabul eder. Toplumlar farklılıklara rağmen birlikte ve barış içinde yaşamalılar. Bireyin ve Bireysel Özgürlüklerin Değeri: Demokrasi özgürlüğün sağlam bir aracıdır. Bireyi ve bireysel özgürlükleri korur ve geliştirir. Bu özgürlükler düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme, adil ve serbest seçim gibi özgürlüklerdir. İnsanın Gelişmesi: Vatandaşlara bağımsızlık, kendine güven duyma ve kamusal ruha sahip olma gibi özeller konusunda diğer rejimlere göre daha fazla imkân sunmaktadır. Adaletin Sağlanması: Adaleti en iyi sağlayacak sistem demokrasidir. Çünkü demokrasi, çıkarları zedeleyen veya adaletsizliğe uğrayanlara seslerini çıkarma ve haklarını arama fırsatı vermektedir. Çatışmaların Çözümü: Demokrasi muhalefeti meşru kılarak ve çıkar çatışmalarını normal kabul ederek, çatışma konularını ve çatışan tarafların kendilerini rahatça ifade etmelerine imkân sağlar.

Devlet soyut bir kavramdır ve egemenliğini kullanmak için görev, yetki ve sorumlulukları belirlen... more Devlet soyut bir kavramdır ve egemenliğini kullanmak için görev, yetki ve sorumlulukları belirlenmiş kurumlara sahip olmalıdır. Bu kurumlar her ülkede mevcut olan yürütme ve yasamadır. Parlamento hem yasa yapacak ve hem de devlet içindeki icra gücünü denetleyecektir. Bunların yanında bir de yargı kurumunun var olması zorunludur. Parlamento, bakanlar kurulu, devlet başkanlığı gibi bu kurumlar, devletin siyasi kurumlarıdır. Bu kurumların arasındaki ilişki ve işbölümünün yapısı bize hükümet yapısını ve hükümetin şeklini gösterir. Siyasal sistem, toplumların kolektif amaçlarını belirlemek ve gerçekleştirmek üzere geliştirdikleri bir örgütler dizisidir. Bu örgütler bağlantılı bir biçimde bütün oluştururlar. Faaliyetleri bütün üyeleri ilgilendirir. Sistemin kararları bütün üyeleri bağlayıcıdır. Üyeler sistemin ürünü olan bütün kanun ve kararlara uymak zorundadır. Bunu sağlamak için çeşitli yaptırım ve cezalar vardır. Siyasal sistem iktisadi, sosyal, doğal sistemler gibi sistemlerin birleşimiyle oluşur. Oluşan bu siyasal sistem, diğer siyasal sistemlerin oluşturduğu bir uluslar arası çevre içinde yaşar ve etkilenir. Siyasal süreç, toplumdan gelen isteklerin sistem tarafından karara dönüştürülmesi ve uygulanmasıdır. Her sistemde farklı yoğunluk ve katılma kanalları bulunmaktadır. Sistemin işlemesi için kaynaklara ihtiyaç vardır. Sistem, tüm bu girdilere bağlı olarak karar üretir. Sistemin yapısına göre isteklerin sonuçları değişir. Girdi çıktı ilişkisi sistemin nasıl işlediğini gösterir. Sistemin çıktıları, çevrede doğurduğu etkilerle tekrar sisteme girdi olarak döner, 'buna geri besleme' adı verilir.
İdeolojiler ihtiyaçtan doğmuşlardır ve sonra insanlara hizmet etmişlerdir. İhtiyaçtan kasıt karşı... more İdeolojiler ihtiyaçtan doğmuşlardır ve sonra insanlara hizmet etmişlerdir. İhtiyaçtan kasıt karşılaşılan sorunlar
karşısında çözüm bulmak için fikir üretmeleridir. Siyasi ideolojiler, siyasi alandaki sorunlara çözüm üretmek için
oluşmuşlardır.
İdeoloji, yaşadığımız dünyaya dair bir kavrayış, bir dünya görüşüdür. İdeolojiler, içinde yaşadığımız toplum ve
dünyayı, bizim durduğumuz yeri gösteren haritalardır.
Devlet, insanlık tarihiyle eşit değildir. İnsanlığın devletsiz yaşadığı dönemler olmuştur. Modern... more Devlet, insanlık tarihiyle eşit değildir. İnsanlığın devletsiz yaşadığı dönemler olmuştur. Modern devletin
ihtiyaçlardan ortaya çıktığı söylenir. Bu ortaya çıkışta bir süreç ve evrimin söz konusu olduğu söylenebilir. Devleti
ortaya çıkaran sebep ise insanlar arası çatışma ve kaos ortamıdır. Ortaya çıkış zamanı ise feodalizmin yıkılışından
sonradır. 16.yüzyıla dayanır. II. Dünya Savaşından sonra ise demokrasi dalgası oluşmuştur.

Demokrasi: Halkın yönetime etkin katılımı, farklı düşüncelerin özgürce ifadesi, örgütlenmesi ve t... more Demokrasi: Halkın yönetime etkin katılımı, farklı düşüncelerin özgürce ifadesi, örgütlenmesi ve temsili, düşünce özgürlüğü, çoğunluğun yönetimi ve azınlığın haklarının korunması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve hukukun üstünlüğüdür. → İktidar: Başkalarına istediğini yaptırabilme gücüdür. Etkileme, kontrol etme, hâkim olma, yönetmedir.-Sosyal İktidar: Sosyal gruplardaki yönetimi sağlayan kişidir. Evde babanın sözünün geçmesi, derste hocanın otoritesi buna örnek verilebilir.-Siyasal İktidar: Devletin sahip olduğu yetkileri kullanan ayrıcalıklı ve üstün güç. Bir ülkedeki en üstün irade ve insanlar üzerinde hükümdür. Toplumsal rızaya dayanırsa 'otorite' olur.-Kurucu İktidar: Devletin temel hukuk sistemini kuran, siyasi iktidarın nasıl kullanılacağını belirleyen, herkes için bağlayıcı ve üstün normları ortaya koyar.-Kurulu İktidar: Kaynağını ve yetkilerini anayasadan alan, onun koyduğu sınırlar içinde kullanan, toplum içinde cari olan en üstün iktidardır. Her istediği kararı alamaz, her istediği emri veremez; kendisini bağlayan anayasa ve hukuk buna izin vermez. Otorite ve Meşruiyet → Meşruiyet: İktidarın rızaya dayanmış halidir. Halkın istek ve rızasına dayanır. Genel bir uzlaşmanın eseridir. → Otorite: Boyun eğdiğimiz, benimsediğimiz, tasdik ettiğimiz, gönüllü olarak itaat ettiğimiz bilgi, güç.-Otoriter: İradesini zorla başkasına kabul ettirmeye çalışan kişi. Halkın rızasına dayanmayan, daha çok kaba gücü kullanan yönetimlerdir. İdeoloji etrafında gelişirse 'totaliter yönetim' denir. Hiçbir kurala bağlı olmayan tek kişi yönetime iste 'otokrasi' denir. David Easton'a Göre Meşruiyetin Kaynakları 1)İdeoloji: Toplum, siyasal iktidarın belirlemiş olduğu ideolojik ilkeleri ve amaçları kabul ediyor ve ondan kaynaklanan emir ve eylemlere itaat ediyorsa siyasal iktidar meşru demektir. 2)Yapısal (Strüktürel) Destek: Siyasal sistemi düzenleyen hukuki, ekonomik, bürokratik ve siyasal yapının ve bu yapıyı şekillendiren normların toplum tarafından benimsenmesidir. 3)Liderlerin Kişisel Nitelikleri: Liderlerin kişisel üstünlükleri ve yetenekleri çok güçlü bir toplumsal güven ve destek nedenidir.
Siyasetin tek odağı insandır. Duyduğumuz, gözlemlediğimiz, okuduğumuz siyasi bir olay dönüp dolaş... more Siyasetin tek odağı insandır. Duyduğumuz, gözlemlediğimiz, okuduğumuz siyasi bir olay dönüp dolaşıp bizim hayatımızı etkiler. Öyleyse siyasete katılmak zorundayız. Siyaset iyi olmalıdır; doğru olmalıdır. Çünkü yanlışsa düzeltmez, ehli olmayan ellerde ise ehline vermek bizim görevimizdir. Yoksa döner gelir hepimize zarar verir. Siyasetin konusu iktidardır. İnsanlar eşit değiller, bir arada yaşayabilmek için ortak kurallar geliştirmeye ve bu ortak kuralları uygulayacak bir otoriteye ihtiyaçları vardır. Öyleyse ortaya bir iktidar çıkıyor. Bu iktidar halkın rızasına dayanabilir, bir despotun keyfi yönetimine dönüşebilir, iktidar sahipleri iktidarlarını sürdürmek, rakipleri ise iktidarları ele geçirmek ister; bu iktidarın üzerinde iş gördüğü toplum ise onun gücünden emin yaşamak veya onu, kendi çıkarları üzerine bir dizi faaliyete girişir. Yani siyaset, iktidar ilişkileri demektir.

Tarihin ilk yazılı anayasası olan 'Magna Carta' sadece İngiltere'nin değil tüm dünyanın özgürlük ... more Tarihin ilk yazılı anayasası olan 'Magna Carta' sadece İngiltere'nin değil tüm dünyanın özgürlük adına attığı en büyük adımı ve günümüzdeki modern anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından biri olarak nitelendirilebilir. Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) aslen Kral John (Yurtsuz Kral John), Papa III. Innocent ve ülkedeki baronlar (derebeyler) arasında, kralın yetkilerini düzenlemek amacıyla imzalanmıştır. Bu belgeyle birlikte kral bazı yetkilerinden feragat etmiş, kanunlara uymak zorunda kalmış ve hukukun, kendi arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmiştir. Magna Carta'nın imzalanması ile sonuçlanan olaylar Normanların İngiltere'yi işgal etmesine kadar dayanır. İngiltere'nin Normanlar tarafından işgal edilmesinden sonra İngiliz kralları, iktidarı tekrar ele geçirmek için uğraştılar. Amaçları iktidarı tekrar ele geçirirken aynı zamanda baronları saf dışı bırakmaktır. Baronlar, kralların tüm faaliyetlerinin sonucunda rahatsız olmuşlar ve sık sık ayaklanmaya başlamışlardı. Yaklaşık 100 yılı aşkın bir zaman İngiltere kralları ve baronları asarında çekişme, nihayetinde John'un kral olması ile daha da başa çıkılamaz bir hal aldı. Kral John'un aç gözlülüğü, egoistliği, savaşlardaki beceriksizliği ve iktidardaki sınırsız arzu ve keyfi yönetimine ek olarak baronlara getirmiş olduğu toprak ve gümrük vergileri, askerlik bedelleri gibi yaptırımlar kral ve baronların arasındaki gerilimi iyice arttırdı. Aynı dönemde Papa III. Innocent ile arasında sorunlar olan Kral John'a karşı artık din adamları ve baronlar birlikte hareket etmeye başladı. Papayı ve baronları karşısına alan Kral John için bu durum ilk zamanlarda büyük bir sorun teşkil etmemekle birlikte, baronlara karşı yaptığı baskı ve güçsüzleştirme politikası ile kendi iktidarını sağlamlaştırdığı kanısındaydı. Ancak Papa'nın aldığı bir kararla durum tam tersine döndü. İngiltere artık papalık ayinlerine katılamayacaktı. Halkın büyük tepkisine yol açan bu kadar sonucu Kral John, Papa ile görüşmek ve aralarındaki sorunları çözmek için çıktığı yolculukta Fransa Kralı Philip Augustus ile karşılaştı. 1214 yılındaki bu karşılaşma kaçınılmaz olarak savaşa dönüştü ve Kral John savaşta yenildi. Kral John'un Augustus'a karşı aldığı yenilgiyi bir fırsat olarak gören ve cesaretlenen baronlar, ülkedeki imtiyazlarını, topraklarını, kalelerini ve buna benzer haklarını geri almak için harekete geçtiler. Canterbury piskoposu önderliğinde baronlar kendi sorunlarının yanı sıra kilisenin, daha küçük feodal beylerin, kent halkının ve hatta köylülerin sorunlarını da içeren istekleri bir belge biçiminde düzenlediler. Kralla pazarlık yapmak isteyen baronlar, isteklerinin kabul edilmemesi halinde krala karşı isyan edecekleri konusunda da kendi aralarında anlaştılar. Kral John, baronlarla görüşüp pazarlık etmeyi kabul etti ancak görüşmeyi açık arazide yapmak istiyordu. Böylece baronları güç kullanarak saf dışı bırakmayı planlamıştı. Fakat görüşme, baronların isteği ile Londra şehrinde gerçekleşti. Şehri ve İngiltere'nin önemli yerlerini ele geçiren baronlar, kralı anlaşmaya mecbur ettiler. 1215'in Haziran ayında imzalanan Magna Carta Libertatum ile birlikte kral kendi hâkimiyetini ve iktidarını baronlarla paylaşmış oldu. Bu sayede kralın kayıtsız ve keyfi yönetimi ortadan kalkmış, kral ve baronların vazifeleri ve yetkileri karşılıklı olarak belirlenmiştir. Anlaşmanın imzalanması ile birlikte baronlar eski imtiyazlarından daha fazlasını elde etmişler ve derebeylik kavramını sağlam bir zemine oturtmuşlardır. Halk ise yine serf (toprakla birlikte alıp satılabilen köle) olarak kalmış, ancak anlaşmanın etkisiyle hızlanan özgürlük kavramı ile birlikte gelecek yıllarda haklarını kazanmışlardır.
Totalitarizm, toplumu bir bütün olarak ele alan, bir bütün olarak dönüştürmek isteyen ve tam bir ... more Totalitarizm, toplumu bir bütün olarak ele alan, bir bütün olarak dönüştürmek isteyen ve tam bir kontrol sistemi ile toplumu sürekli düzenleyen devlet, ideoloji, siyasal parti ve liderlik olgularının bütünlüğüdür. En temel özelliği toplumun, siyasal olarak total kontrolünün sağlanmasıdır. Devlet ve toplumu bir bütünlük içerisinde birbirine eklemleyen, birbiriyle uyumlaştıran ve ortak bir dünya görüşünü topluma dayatan siyasal sistemdir.
Türkiye kurulduğu günden bugüne önemli ölçüde iç ve dış göç ile karşılaşan bir ülkedir. Geçmişe b... more Türkiye kurulduğu günden bugüne önemli ölçüde iç ve dış göç ile karşılaşan bir ülkedir. Geçmişe baktığımızda Türkiye açısından en büyük dış göç dalgaları olarak, özellikle Yunanistan, Bulgaristan ve Bosna gibi Balkan ülkelerinden Türkiye'ye gelen göçmenler ve Türkiye'den başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine yönelen işçi göçleri örnek verilebilir. Bu yönüyle dünya üzerindeki hareketlilik sürecinde Türkiye, farklı dönemlerde hem dış göç alan, hem de dış göç veren bir ülke konumundadır. Ancak özellikle son yıllarda küresel ve bölgesel gelişmeler bağlamında Türkiye'nin daha çok göç alan bir ülke görünümüne büründüğü görülür. Türkiye'nin Avrupa, Afrika Kıtaları, Asya ve Ortadoğu ülkeleri ulaşım ve göç yolları üzerinde bulunması, güney-kuzey ve doğu-batı ekseninde transit geçiş ülkesi olma özelliğini de pekiştirir.
Uploads
Papers by Osman Furkan Akın
Türkiye ile Avrupa ilişkileri, birleşmiş Avrupa fikri doğrultusunda kurulan, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) 1959’da ortaklık başvurusu ile başlamış, 1987 yılında Avrupa Birliği’ne yapılan tam üyelik başvurusu ile devam etmiştir.
Avrupa Birliği’nde, yasama sürecini başlatan, ayrıca birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulamaktan ve idari denetimden sorumlu kurum olan Avrupa Komisyonu, aday ülkelerin müktesebata uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri veya bu alanda gözlemlediği eksiklikleri yıllık bazda ilerleme raporlarıyla değerlendirmektedir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlıkların korunması ve saygı görmesini güvence altına alan kurumların istikrarının sağlanması ise bu ilerleme raporlarında yer alan ‘siyasi kriter’ olarak tanımlanmaktadır.
Bu makalede, 1998-2016 yılları arasında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan ilerleme raporlarının ‘siyasi kriter’ bölümleri ele alınarak Avrupa Birliği perspektifinden Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklar konuları değerlendirilecektir.
karşısında çözüm bulmak için fikir üretmeleridir. Siyasi ideolojiler, siyasi alandaki sorunlara çözüm üretmek için
oluşmuşlardır.
İdeoloji, yaşadığımız dünyaya dair bir kavrayış, bir dünya görüşüdür. İdeolojiler, içinde yaşadığımız toplum ve
dünyayı, bizim durduğumuz yeri gösteren haritalardır.
ihtiyaçlardan ortaya çıktığı söylenir. Bu ortaya çıkışta bir süreç ve evrimin söz konusu olduğu söylenebilir. Devleti
ortaya çıkaran sebep ise insanlar arası çatışma ve kaos ortamıdır. Ortaya çıkış zamanı ise feodalizmin yıkılışından
sonradır. 16.yüzyıla dayanır. II. Dünya Savaşından sonra ise demokrasi dalgası oluşmuştur.
Türkiye ile Avrupa ilişkileri, birleşmiş Avrupa fikri doğrultusunda kurulan, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) 1959’da ortaklık başvurusu ile başlamış, 1987 yılında Avrupa Birliği’ne yapılan tam üyelik başvurusu ile devam etmiştir.
Avrupa Birliği’nde, yasama sürecini başlatan, ayrıca birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulamaktan ve idari denetimden sorumlu kurum olan Avrupa Komisyonu, aday ülkelerin müktesebata uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri veya bu alanda gözlemlediği eksiklikleri yıllık bazda ilerleme raporlarıyla değerlendirmektedir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlıkların korunması ve saygı görmesini güvence altına alan kurumların istikrarının sağlanması ise bu ilerleme raporlarında yer alan ‘siyasi kriter’ olarak tanımlanmaktadır.
Bu makalede, 1998-2016 yılları arasında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan ilerleme raporlarının ‘siyasi kriter’ bölümleri ele alınarak Avrupa Birliği perspektifinden Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklar konuları değerlendirilecektir.
karşısında çözüm bulmak için fikir üretmeleridir. Siyasi ideolojiler, siyasi alandaki sorunlara çözüm üretmek için
oluşmuşlardır.
İdeoloji, yaşadığımız dünyaya dair bir kavrayış, bir dünya görüşüdür. İdeolojiler, içinde yaşadığımız toplum ve
dünyayı, bizim durduğumuz yeri gösteren haritalardır.
ihtiyaçlardan ortaya çıktığı söylenir. Bu ortaya çıkışta bir süreç ve evrimin söz konusu olduğu söylenebilir. Devleti
ortaya çıkaran sebep ise insanlar arası çatışma ve kaos ortamıdır. Ortaya çıkış zamanı ise feodalizmin yıkılışından
sonradır. 16.yüzyıla dayanır. II. Dünya Savaşından sonra ise demokrasi dalgası oluşmuştur.