Bu tezde, Arkaik Yunan Şiirinin başlangıcından itibaren Klasik Çağ’a gelinceye kadar ad, adlandırma ve hakikat kavrayışları arasındaki ilişki genel çerçeve olarak belirlenmiş, Pindaros’un zafer şarkılarında bu sorunun ele alınışının...
moreBu tezde, Arkaik Yunan Şiirinin başlangıcından itibaren Klasik Çağ’a gelinceye kadar ad, adlandırma ve hakikat kavrayışları arasındaki ilişki genel çerçeve olarak belirlenmiş, Pindaros’un zafer şarkılarında bu sorunun ele alınışının şairin ardıllarına nasıl ışık tuttuğu çözümlenmiştir. Bu doğrultuda, “doğa” kavrayışının tarihsel seyrinin, şiirdeki yaklaşımların farklılaşmasının temel dinamiğini oluşturduğu gözlemlenmiştir. Nitekim bütünüyle fiziksel verilere dayanan Homerosçu “doğa”dan, Klasik Çağ filozoflarında tam anlamıyla siyasal ve ahlâksal bir tarz kazanan soyut bir kavram olarak “doğa”ya doğru ilerlerken, Pindaros’un şiirsel söylemesinde “doğuştan gelen” aracılığıyla geliştirdiği yaklaşımlar bu iki kutup arasında bir tür köprü oluşturmaktadır. Bu “köprü”nün ad, adlandırma ve hakikat ilişkisinin Pindaros’ta eşsiz bir şekilde ifade edilmesinde önemli bir rolü vardır. Homeros’taki adın büyüselliğinden başlayarak incelenen ve Hesiodos’un evren inşasında elverişli bir aygıt haline gelen ad(landırman)ın hakikate işaret etme tarzları bu gidişatın ilk aşaması olarak belirir. İkinci aşamada lirik şiirin çeşitlenen şiirli söyleme biçimleri ve vesileleri sayesinde ad(landırman)ın hakikatle ilişkisi soykütük temelli toplumsal çatışmalardan dinsel ritüellere, iktisadî dönüşümün getirdiği sınıfsal ayrışmadan aristokratik yergi söylemine farklı yönlerde gelişmeye devam eder. Pindaros’un “vesileye bağlı” zafer şarkılarında ise, ad(landırman)ın şiir geleneğinden miras alınan gücü, muzaffer atletin “doğuştan gelen” yanının özünü sürdürmesi amacıyla etkili bir şekilde kullanılır. Pindaros’ta ad(landırma) aslında “doğuştan gelen”i adlandırır, dolayısıyla adın tam anlamıyla ifşa edilmesi de “doğuştan gelen”in gözler önüne serilmesini, yani bireyin doğumuyla edindiği soykütüksel, toplumsal, iktisadî, ruhsal, bedensel niteliklerin tamamının ifşa edilmesi anlamına gelir. Ad(landırma) Pindaros’un şiirsel tekhnê’siyle biçimlendirdiği yeniden adlandırmayla pekiştirilir. Sonuç olarak, adın dolayısıyla “doğuştan gelen”in sophos şair tarafından yeniden adlandırılarak “hakkaniyetle” ifşa edilmesi, muzaffer atletin yanı sıra, onun mensubu olduğu ailenin, aşiretin, kent devletinin hatta bir bütün olarak Pan Hellenik toplumun hakikat alanında özünü sürdürmesinin teminatı haline gelir."
In this dissertation the relationship between name, naming and truth is defined in a general framework from the beginning of Archaic Greek Poetry until the Classical epoch, and it is analyzed how the seizure of addressing this problem shed light on the successors of Pindar in his victory odes. Accordingly, it is observed that the historical progress of the conception of “nature” is the basic dynamics of differentiation in poetry. Advancing from Homeric “nature” that is solely based upon physical data towards “nature” as an abstract concept that gained a fully political and moral style in Classical philosophers, Pindar’s approaches in his poetry, which he developed by means of “innate”, form a bridge between the aforementioned opposite poles. This “bridge” has an important role in the unique expression of the relationship between name, naming and truth in Pindar. The ways of nam(ing) in the indication of truth, which is investigated from the magic of name in Homer through Hesiod, where it becomes a convenient tool in the construction of kosmos, appears as the first phase of this course. In the second phase, the relation between nam(ing) and truth continues to develop in different directions ranging from genealogically based social conflicts to religious rituals, from class divergence brought upon by economic transformation to aristocratic satirical discourse, owing to the varied poetic utterance forms and occasions of lyric poetry. In Pindar’s “occasional” victory odes, the power of nam(ing) inherited from poetic tradition is effectively used for the victorious athlete’s “innate” side to carry on its essence. In Pindar, nam(ing) actually names the “innate”; therefore, the full exposure of the name means the exhibition of the “innate,” is the total exposure of the genealogic, social, economic, spiritual and corporal qualities of the individual that are acquired at birth. Nam(ing) is reinforced with re-naming which Pindar shapes with his poetic tekhnē. Consequently, the exposure “with righteousness” by means of re-naming of the name ergo the “innate” by the sophos poet becomes the guarantee of the continuation of the essence in the realm of truth, not only for the victorious athlete but also the family, clan and city-state to which he belongs, even the Pan-Hellenic society as a whole.