Papers by gulengul altintas
CyberOrient, 2014
This essay is based on the data collected in a two-year research project (between 2010–2012), und... more This essay is based on the data collected in a two-year research project (between 2010–2012), under the title Telephony And Turkish Modernization: Social History of Telephone Since The Ottoman Era (1881–2010), which was primarily concerned with the social history of telephone in Turkey during is peculiarly long history of implementation and dispersal. The project was conducted as oral history and archive research, and a comparative approach was adopted to identify and analyze the divergent nature of their findings. According to the findings of the researched archive materials (newspapers, comic and popular magazines), the implementation of telephone into the Turkish houses created complex feelings, which found its expression as both “emulation” and “intimidation” attached to the experience of telephone in a double system of representation. Whereas the oral history research findings are discordant in the sense that telephone is remembered as a symbol of “solidarity” and “sharing” in the narratives of telephone memories, and was accommodated into the traditional everyday life of the neighborhood. Through the case of telephone technology, this essay aims at pointing out the gap between the discursive construction of the elements of the experience of modernity and the actual experience of the historical subjects; and argues that this gap should be disclosed with more ethnographic studies for it also points a feeling of ‘lack’ that pervasively infuses itself into our present and finds its expression in the self-narratives of the oral history as a nostalgia for the past.
Altyazı Sinema Dergisi, 2018
Blade runner 2049 filmi üzerine yazılmış bir değerlendirme
Altyazı Sinema Dergisi
Greenaway'in Tulse Luper Projesi üzerine bir değerlendirme yazısı:
20 yy. 92 valize sığar mı?
... more Greenaway'in Tulse Luper Projesi üzerine bir değerlendirme yazısı:
20 yy. 92 valize sığar mı?
Tulse Luper, Greenaway’in yarattığı kurgusal bir kahraman. Greenaway’in izleyicisine ‘alter egosu’ olarak tanıttığı Luper, 29 Ekim 1911 yılında ve Greenaway gibi Newport’da doğar. Tulse Luper’in Çantaları’nın amacı varlığına dair kanıt olabilecek her şeyi yaşadığı süre boyunca elinden geldiğince yok eden Luper’in hayatının, özellikle 1928 - 1989 yılları arasında kalan dönemini aydınlatmak. Luper’in hayat hikayesinin özellikle bu iki tarih arasına sıkıştırılmış olmasının özel bir nedeni var. 1928 Colorado’da uranyum çıkarılmaya başlanmasının, 1989 ise Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih. Yukarıda saydığımız farklı medyalar kullanan farklı eserlerin toplamından oluşan hikaye bu iki önemli tarih arasında Tulse Luper’in yaşadıklarını 92 adet valiz üzerinden anlatıyor.
Altyazı Sinema Dergisi, 2008
“İrlandalı, İskoç, Galli milliyetçiler, Bask milliyetçileri, Breton ve Korsika milliyetçileri, F... more “İrlandalı, İskoç, Galli milliyetçiler, Bask milliyetçileri, Breton ve Korsika milliyetçileri, Fransız, Alman ve İngiliz ‘Yeşiller’i vardır.” Sean Cubitt
Ecomedia kitabının yazarı Sean Cubitt, Avrupa’da yükselen çevreci duyarlılığın ve bu duyarlılığın mistik bir tezahürü olan ‘New Age’ söylemin kökenini bastırılmış bir milliyetçilik duygusunda arar. Cubitt’e göre, 20.yy’ın ardından Avrupalılar için vatanseverlik, ırkçılık, soykırım ve dehşetle özdeş hale gelmiş, ama vatan sevgisi, toprak hakkına dayalı kimlik talebi ve doğa kaynaklı bir kendilik duygusuna duyulan politik ve ahlaki ihtiyaç ortadan kalkmamıştır. Yeni dönem Fransız bilim kurgu sinemasında sık sık karşımıza çıkan ‘eco-apokalips’ ve uluslararası kapitalizmin yükünün görünmez kıldığı doğa ve yurt (yuva, ocak) temasını bu ihtiyacın bir uzantısı olarak okur Cubitt. “Yeni Fransız Bilimkurgu Sinemasında Eco-Apokalips” makalesinde bu okumayı Luc Besson ve Jeunet/ Caro ikilisinin çektiği filmler üzerinden yapan Cubitt’in sağladığı vizyonla bu filmlere yeniden bakmak ve tartışmayı geçen ay vizyona giren iki film üzerinden sürdürmek mümkün: ‘Bessoncu’ cephede Babylon AD ve karşı cephede Marc Caro’nun yazıp yönettiği Dante 01.
Altyazı Sinema Dergisi, 2018
Ghost in the Shell (2017) vizyona girmeden önce yazılmış bir yazı. Siborg miti ve Ghost in the Sh... more Ghost in the Shell (2017) vizyona girmeden önce yazılmış bir yazı. Siborg miti ve Ghost in the Shell serisinin 1995'den bugüne yayınlanan film ve tv serilerindeki hikaye dünyasına genel bir bakış.
60'ların Türkiye Sineması, 2009
Halit Refiğ sineması ve Gurbet Kuşları filmi üzerine yayımlanmış kitap bölümü
New Cinema, New Media, Reinventing Turkish Cinema (Cambridge Scholars Publishing), 2014
Reha Erdem’s films are like the pieces of an investigation, which the elemental problematique is ... more Reha Erdem’s films are like the pieces of an investigation, which the elemental problematique is set on the conflicts of human beings with culture in their quest for freedom and happiness. Here, following Raymond Williams’ understanding, I consider culture in its broadest possible meaning; therefore, I intend to refer both to the clash within social practices that regulate the conditions of living together, and also to the conflicts that are aroused from the process of culturalization–which is also a process that conducts people toward creativity and exploration.
I have written on this subject in a previous article, “The Realm of Dried Dreams” which was published in the book The Cinema of Reha Erdem: Love and Rebellion. Here I will repeat certain parts of my argument in “The Realm of Dried Dreams” - while opening up long parentheses in between the lines, in order to further discuss the circumstances of inbetweenness in Reha Erdem’s cinema. The state of inbetweenness in Reha Erdem’s films is an ongoing theme, which is experienced through the films’ main characters in various ways, and also expressed through the representation of the filmic space as constructed within in-between places. In the following pages, I will discuss different instances of inbetweenness in Reha Erdem films, especially the representations of adolescence as the time of inbetweenness, and the in-between spaces of this experience, with a special emphasis on the possibilities of resistance which these in-between time-spaces may reserve.
Altyazı Sinema Dergisi, 2008
İspanyol korku sinemasının vizyonumuza sık sık uğrayan son dönem örnekleri, İç Savaş ve sonrasınd... more İspanyol korku sinemasının vizyonumuza sık sık uğrayan son dönem örnekleri, İç Savaş ve sonrasında gelen Franco rejiminin acılarını “defalarca tekrarlayan bir yankı” gibi. Diğerleri, Şeytanın Belkemiği, Pan’ın Labirenti ve Yetimhane’nin hayaletlerinin fısıltılarını takip ettiğimizde, İspanya tarihinin ve sinemasının hayaletleri çıkıyor karşımıza.
CyberOrient, Vol. 8, Iss. 2, 2014
This essay is based on the data collected in a two-year research project (between 2010–2012), und... more This essay is based on the data collected in a two-year research project (between 2010–2012), under the title Telephony And Turkish Modernization: Social History of Telephone Since The Ottoman Era (1881–2010), which was primarily concerned with the social history of telephone in Turkey during is peculiarly long history of implementation and dispersal. The project was conducted as oral history and archive research, and a comparative approach was adopted to identify and analyze the divergent nature of their findings.
According to the findings of the researched archive materials (newspapers, comic and popular magazines), the implementation of telephone into the Turkish houses created complex feelings, which found its expression as both “emulation” and “intimidation” attached to the experience of telephone in a double system of representation. Whereas the oral history research findings are discordant in the sense that telephone is remembered as a symbol of “solidarity” and “sharing” in the narratives of telephone memories, and was accommodated into the traditional everyday life of the neighborhood.
Through the case of telephone technology, this essay aims at pointing out the gap between the discursive construction of the elements of the experience of modernity and the actual experience of the historical subjects; and argues that this gap should be disclosed with more ethnographic studies for it also points a feeling of ‘lack’ that pervasively infuses itself into our present and finds its expression in the self-narratives of the oral history as a nostalgia for the past.
Books by gulengul altintas
70'lerin Türkiye Sineması, 2009
Ömer Kavur sineması ve Yusuf ile Kenan filmi üzerine yayımlanmış kitap bölümü
Türk Sinemasında 100 Unutulmaz Karakter, 2016
Zeki Demirkubuz'un Masumiyet ve Kader filmlerindeki Uğur karakteri üzerinde, aynı adlı kitapta ya... more Zeki Demirkubuz'un Masumiyet ve Kader filmlerindeki Uğur karakteri üzerinde, aynı adlı kitapta yayınlanmış makale.
Reha Erdem Sinemasında Aşk ve İsyan, 2009
Reha Erdem’in filmleri tarz olarak birbirinden çok farklı görünse de aslında hepsini, insana dair... more Reha Erdem’in filmleri tarz olarak birbirinden çok farklı görünse de aslında hepsini, insana dair uzun süreli bir sorgulamanın tutarlı ve birbiriyle konuşan parçaları olarak okumak mümkün. Bu makele A Ay'dan Kosmos'a, üslup arayışını hiç terketmemiş bir yönetmen olarak Reha Erdem'in filmografisine toplu bir bakış sunuyor.
Uploads
Papers by gulengul altintas
20 yy. 92 valize sığar mı?
Tulse Luper, Greenaway’in yarattığı kurgusal bir kahraman. Greenaway’in izleyicisine ‘alter egosu’ olarak tanıttığı Luper, 29 Ekim 1911 yılında ve Greenaway gibi Newport’da doğar. Tulse Luper’in Çantaları’nın amacı varlığına dair kanıt olabilecek her şeyi yaşadığı süre boyunca elinden geldiğince yok eden Luper’in hayatının, özellikle 1928 - 1989 yılları arasında kalan dönemini aydınlatmak. Luper’in hayat hikayesinin özellikle bu iki tarih arasına sıkıştırılmış olmasının özel bir nedeni var. 1928 Colorado’da uranyum çıkarılmaya başlanmasının, 1989 ise Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih. Yukarıda saydığımız farklı medyalar kullanan farklı eserlerin toplamından oluşan hikaye bu iki önemli tarih arasında Tulse Luper’in yaşadıklarını 92 adet valiz üzerinden anlatıyor.
Ecomedia kitabının yazarı Sean Cubitt, Avrupa’da yükselen çevreci duyarlılığın ve bu duyarlılığın mistik bir tezahürü olan ‘New Age’ söylemin kökenini bastırılmış bir milliyetçilik duygusunda arar. Cubitt’e göre, 20.yy’ın ardından Avrupalılar için vatanseverlik, ırkçılık, soykırım ve dehşetle özdeş hale gelmiş, ama vatan sevgisi, toprak hakkına dayalı kimlik talebi ve doğa kaynaklı bir kendilik duygusuna duyulan politik ve ahlaki ihtiyaç ortadan kalkmamıştır. Yeni dönem Fransız bilim kurgu sinemasında sık sık karşımıza çıkan ‘eco-apokalips’ ve uluslararası kapitalizmin yükünün görünmez kıldığı doğa ve yurt (yuva, ocak) temasını bu ihtiyacın bir uzantısı olarak okur Cubitt. “Yeni Fransız Bilimkurgu Sinemasında Eco-Apokalips” makalesinde bu okumayı Luc Besson ve Jeunet/ Caro ikilisinin çektiği filmler üzerinden yapan Cubitt’in sağladığı vizyonla bu filmlere yeniden bakmak ve tartışmayı geçen ay vizyona giren iki film üzerinden sürdürmek mümkün: ‘Bessoncu’ cephede Babylon AD ve karşı cephede Marc Caro’nun yazıp yönettiği Dante 01.
I have written on this subject in a previous article, “The Realm of Dried Dreams” which was published in the book The Cinema of Reha Erdem: Love and Rebellion. Here I will repeat certain parts of my argument in “The Realm of Dried Dreams” - while opening up long parentheses in between the lines, in order to further discuss the circumstances of inbetweenness in Reha Erdem’s cinema. The state of inbetweenness in Reha Erdem’s films is an ongoing theme, which is experienced through the films’ main characters in various ways, and also expressed through the representation of the filmic space as constructed within in-between places. In the following pages, I will discuss different instances of inbetweenness in Reha Erdem films, especially the representations of adolescence as the time of inbetweenness, and the in-between spaces of this experience, with a special emphasis on the possibilities of resistance which these in-between time-spaces may reserve.
According to the findings of the researched archive materials (newspapers, comic and popular magazines), the implementation of telephone into the Turkish houses created complex feelings, which found its expression as both “emulation” and “intimidation” attached to the experience of telephone in a double system of representation. Whereas the oral history research findings are discordant in the sense that telephone is remembered as a symbol of “solidarity” and “sharing” in the narratives of telephone memories, and was accommodated into the traditional everyday life of the neighborhood.
Through the case of telephone technology, this essay aims at pointing out the gap between the discursive construction of the elements of the experience of modernity and the actual experience of the historical subjects; and argues that this gap should be disclosed with more ethnographic studies for it also points a feeling of ‘lack’ that pervasively infuses itself into our present and finds its expression in the self-narratives of the oral history as a nostalgia for the past.
Books by gulengul altintas
20 yy. 92 valize sığar mı?
Tulse Luper, Greenaway’in yarattığı kurgusal bir kahraman. Greenaway’in izleyicisine ‘alter egosu’ olarak tanıttığı Luper, 29 Ekim 1911 yılında ve Greenaway gibi Newport’da doğar. Tulse Luper’in Çantaları’nın amacı varlığına dair kanıt olabilecek her şeyi yaşadığı süre boyunca elinden geldiğince yok eden Luper’in hayatının, özellikle 1928 - 1989 yılları arasında kalan dönemini aydınlatmak. Luper’in hayat hikayesinin özellikle bu iki tarih arasına sıkıştırılmış olmasının özel bir nedeni var. 1928 Colorado’da uranyum çıkarılmaya başlanmasının, 1989 ise Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih. Yukarıda saydığımız farklı medyalar kullanan farklı eserlerin toplamından oluşan hikaye bu iki önemli tarih arasında Tulse Luper’in yaşadıklarını 92 adet valiz üzerinden anlatıyor.
Ecomedia kitabının yazarı Sean Cubitt, Avrupa’da yükselen çevreci duyarlılığın ve bu duyarlılığın mistik bir tezahürü olan ‘New Age’ söylemin kökenini bastırılmış bir milliyetçilik duygusunda arar. Cubitt’e göre, 20.yy’ın ardından Avrupalılar için vatanseverlik, ırkçılık, soykırım ve dehşetle özdeş hale gelmiş, ama vatan sevgisi, toprak hakkına dayalı kimlik talebi ve doğa kaynaklı bir kendilik duygusuna duyulan politik ve ahlaki ihtiyaç ortadan kalkmamıştır. Yeni dönem Fransız bilim kurgu sinemasında sık sık karşımıza çıkan ‘eco-apokalips’ ve uluslararası kapitalizmin yükünün görünmez kıldığı doğa ve yurt (yuva, ocak) temasını bu ihtiyacın bir uzantısı olarak okur Cubitt. “Yeni Fransız Bilimkurgu Sinemasında Eco-Apokalips” makalesinde bu okumayı Luc Besson ve Jeunet/ Caro ikilisinin çektiği filmler üzerinden yapan Cubitt’in sağladığı vizyonla bu filmlere yeniden bakmak ve tartışmayı geçen ay vizyona giren iki film üzerinden sürdürmek mümkün: ‘Bessoncu’ cephede Babylon AD ve karşı cephede Marc Caro’nun yazıp yönettiği Dante 01.
I have written on this subject in a previous article, “The Realm of Dried Dreams” which was published in the book The Cinema of Reha Erdem: Love and Rebellion. Here I will repeat certain parts of my argument in “The Realm of Dried Dreams” - while opening up long parentheses in between the lines, in order to further discuss the circumstances of inbetweenness in Reha Erdem’s cinema. The state of inbetweenness in Reha Erdem’s films is an ongoing theme, which is experienced through the films’ main characters in various ways, and also expressed through the representation of the filmic space as constructed within in-between places. In the following pages, I will discuss different instances of inbetweenness in Reha Erdem films, especially the representations of adolescence as the time of inbetweenness, and the in-between spaces of this experience, with a special emphasis on the possibilities of resistance which these in-between time-spaces may reserve.
According to the findings of the researched archive materials (newspapers, comic and popular magazines), the implementation of telephone into the Turkish houses created complex feelings, which found its expression as both “emulation” and “intimidation” attached to the experience of telephone in a double system of representation. Whereas the oral history research findings are discordant in the sense that telephone is remembered as a symbol of “solidarity” and “sharing” in the narratives of telephone memories, and was accommodated into the traditional everyday life of the neighborhood.
Through the case of telephone technology, this essay aims at pointing out the gap between the discursive construction of the elements of the experience of modernity and the actual experience of the historical subjects; and argues that this gap should be disclosed with more ethnographic studies for it also points a feeling of ‘lack’ that pervasively infuses itself into our present and finds its expression in the self-narratives of the oral history as a nostalgia for the past.