Papers by sevda geçen
İçerdiği anlam dizgeleriyle varoluşsal özü bünyesinde barındıran edebi eserler, malzemesini hayat... more İçerdiği anlam dizgeleriyle varoluşsal özü bünyesinde barındıran edebi eserler, malzemesini hayattan alarak estetiksel oluşumun göstergeleri olurlar. Türk edebiyatının başarılı eserleri arasında yer alan Abbas Sayar'ın Yılkı Atı romanı, gerek içerdiği anlam katmanlarıyla gerekse yaşamı, doğa ve insan birlikteliği içerisinde yorumlayan tavrıyla özgün bir yere sahiptir. At'ın başkişi olarak ele alınıp yorumlandığı eser, varlık tabakaları arasında yapılan kıyaslamayla değer algısının sadece insana değil, hayvanlara/doğaya ve tüm canlılara ait olduğunu vurgular. Vefa, emek, fedakârlık, birliktelik, aidiyet ve özgürlük gibi pek çok insani değerin varlık kazandığı roman, zengin bir içeriğe ve sağlam bir kurguya sahiptir. Çalışmada Abbas Sayar'ın Yılkı Atı adlı romanı, izleksel açıdan incelenmiş ve varlık tabakaları arasındaki çatışma unsurları çözümlenmeye çalışılmıştır.

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Dec 18, 2020
Cengiz Aytmatov who is one of the strong personalities of the Turkish world, designs a livable un... more Cengiz Aytmatov who is one of the strong personalities of the Turkish world, designs a livable universe design for all living things in a range that opens from microcosm to macrocosm. He puts spiritual values at the center of his works; he also questions life and system in a way that reaches from local to universal, from individual to society. In the novel Elveda Gülsarı, he writes the concepts of loyalty, love and labor through the character Tanabay and Gülsarı; he also gives a symbolic expression of the conflicts experienced by the Kyrgyz society under the Soviet regime. The reflection on the person of the social and political conditions of the period is explained with a philosophical and psychological depth. In this study, Cengiz Aytmatov's Elveda Gülsarı novel was analyzed in the context of the paths it contains; conflict factors identified in the context of depreciation and derogation in the work were analyzed within the interdisciplinary relations by hermeneutical method.

Insanin tum yasamini gecirdigi “mekânlar”, daimi olarak onun hayatinda onemli bir yere sahip olmu... more Insanin tum yasamini gecirdigi “mekânlar”, daimi olarak onun hayatinda onemli bir yere sahip olmus ve insanla fizikselin otesinde bir bag kurmustur. Bu baglamda mekânin insan uzerindeki yansimalari cogu kez onun tum hayatini etkileyecek mahiyettedir. Modern cagla birlikte degisen mekân algisi ve hizla gelisen kentsel donusum insanlarin yasam tarzlarini farkli bir boyuta tasir; kentler, modern cag insaninin yogun olarak yasadigi mekânlar olarak belirir. Gelinen bu farkli boyut, tum yasamini mekân ile yakin bir iliski icerisinde geciren insan icin buyuk bir etkiye sahiptir. Ne var ki insanlarin daha iyi kosullarda, uygarlik icerisinde yasamasi icin tasarlanan ve modern yasam tarzi uzerine insa edilen kentler; butunuyle insanlarin cikarina yonelik bir goruntu cizmez. Kalabaligin hâkim oldugu bu mekânda, gundelik yasam icerisinde, kendi ses’inden uzak kalan birey; yabancilasma, yalnizlasma sorunsallariyla yuz yuze gelerek varolussal sikintilar yasar. Modernizmle birlikte donusum geciren...
Journal of Turkish Studies, 2016

Anahtar Sozcukler: Ismet Ozel, siir, kendilik degerleri, baski ve otorite, sinirlandirilma. OZET ... more Anahtar Sozcukler: Ismet Ozel, siir, kendilik degerleri, baski ve otorite, sinirlandirilma. OZET Sozcuk olarak “karsi gelme, boyun egmeme, ayaklanma, isyan” anlamlarina gelen baskaldiri, Ibrani ve Yunan tarihlerine gore koca bir insanlik tarihinin baslangicini olusturur. Tarih boyunca hemen her donemde vuku bulmus olan baskaldiri, devrim niteliginde degisimlerin baslangici olmustur. Temelinde hakli olma ve adalet duygusunun yattigi baskaldirinin, cogu kez sinirlandirilmaya, baski ve otoriteye karsi ortaya cikmasi durumu soz konusudur. Siyasi ve ideolojik bagnazlikla ortaya cikan, toplumlar uzerinde tek ve temel guc olmak isteyen duzen onculeri tarafindan uygulanan baski, otorite ve sinirlandirmalar ise ozgurlugun tohumunu icinde tasiyan birey icin kabul edilmezdir. Kucuklugunden bu yana anti-otorite bir tavra sahip olan Ozel, “kadirsinas itaatsiz’ kisiligiyle dimdik bir yasam surmeyi arzular. Bu arzusunun onune cikan her turlu baski, zorlama ve sinirlandirmalara ise baskaldirir. 60’li yillarin baski donemlerine sahit olan Ozel, bu donemlerde yogun ruhi catismalar yasar. Bir tarafta ic dunyasinda haksizliga, boyun egmeye, adaletsizlige, esitsizlige karsi koyan atesin bir karakter; diger tarafta dis dunyada bireyleri baski altina alan, sinirlayan ve susturan bir anlayis. Sikiyonetimin uygulanmasi, toplum uzerindeki baskinin artmasi, yasaklar doneminin yasaniyor olmasi; tum bunlarla birlikte sairin kendi degerleriyle sistemin isleyisi arasindaki ucurum, onu, ic dunyasiyla dis dunya arasindaki catismanin trajedisine, dolaysiyla siire yoneltir. Onun siirlerinde, baski ve otorite donemlerine karsi duyulan ofkenin baskaldiri olarak disa yansimasini goruruz. Calismamizda Ismet Ozel siirlerindeki baski, otorite ve sinirlandirma donemlerine yonelik baskaldiri unsurlari incelenmistir.

Journal of Turkish Studies, 2012
Özel adopts the purpose of "making life tangible, attaining authenticity, living a straightforwar... more Özel adopts the purpose of "making life tangible, attaining authenticity, living a straightforward life in light of personal values" both for himself and his society. He never gives in to the obstacles rising in front of this life purpose. He rebels against anything that diminishes the beauty of life. The rebellion elements in his poetry mostly address oppression, authority, alienation, and the degenerative effects of modernism. Despite its benefits in many fields, such as the improvement of science, society, betterment of living conditions and increased prosperity, along with having brought on the age of enlightenment for the history of humanity; modernism, as it adopts the principles of rationalism, has brought about many problems as well. The negative reflections of modernism on humanity have been distancing mankind from moral values and have resulted in alienation, collectivity, uniformity and driving people to consumerism. In his poems, Özel appears with a discourse based on criticism and rebellion against all these issues. However, rather than choosing an anti-modernist approach, Özel criticizes the mentality which misunderstands modernism and transforms this trend into a background for the loss of values in humankind. He sets aside the positive sides of modernism, yet does not accept capitalism which is one of the detrimental results of modernism, the class disparities caused by capitalism, the formation of the oppressed classes due to these disparities, and the mentality which uses the advantages of modernity against humanity. Instead, he rebels against all of these concepts. Our study focuses on the rebellion elements that have appeared in the poetry of İsmet Özel with the criticism of modernism.

Yeni Turk Edebiyati Arastirmalari
İçerdiği anlam dizgeleriyle varoluşsal özü bünyesinde barındıran edebi eserler, malzemesini hayat... more İçerdiği anlam dizgeleriyle varoluşsal özü bünyesinde barındıran edebi eserler, malzemesini hayattan alarak estetiksel oluşumun göstergeleri olurlar. Türk edebiyatının başarılı eserleri arasında yer alan Abbas Sayar'ın Yılkı Atı romanı, gerek içerdiği anlam katmanlarıyla gerekse yaşamı, doğa ve insan birlikteliği içerisinde yorumlayan tavrıyla özgün bir yere sahiptir. At'ın başkişi olarak ele alınıp yorumlandığı eser, varlık tabakaları arasında yapılan kıyaslamayla değer algısının sadece insana değil, hayvanlara/doğaya ve tüm canlılara ait olduğunu vurgular. Vefa, emek, fedakârlık, birliktelik, aidiyet ve özgürlük gibi pek çok insani değerin varlık kazandığı roman, zengin bir içeriğe ve sağlam bir kurguya sahiptir. Çalışmada Abbas Sayar'ın Yılkı Atı adlı romanı, izleksel açıdan incelenmiş ve varlık tabakaları arasındaki çatışma unsurları çözümlenmeye çalışılmıştır.

İtikadî zeminini muhabbetullah(Allah sevgisi) ve mehafetullah'ın(Allah korkusu) oluşturduğu tasav... more İtikadî zeminini muhabbetullah(Allah sevgisi) ve mehafetullah'ın(Allah korkusu) oluşturduğu tasavvuf; Hakk'a yakın olmayı, mutlak teslimiyeti düstur edinen ve Allah'a duyulan aşkın akıldan ziyade ruh/his ile anlaşılabileceğini/yaşanabileceğini öngören mistik bir düşünce olarak ifade edilebilir. Ne var ki insanı, ubudiyetin zirvesine taşıyan ve sırlarının ancak gönül/ruh ile çözülebildiği tasavvuf, pek çok kez anlaşılmamış; tarihin en eski dönemlerinden bu yana tasavvuf ehli insanlar, küfre girmek ile suçlanmıştır. Ulaştığı ubudiyet mertebesiyle tasavvufun sırlarına hâkim olan Hallac Mansur ise anlaşılmamanın tarih sahnesindeki en büyük temsilcilerinden biridir. Tasavvufun üst boyutlarına ulaşan Hallac'ın döneminde anlaşılmaması, sözün ardındaki gizemi anlamaktan yoksun olmanın getirdiği yüzeysellik ile onun ölüme gitmesine neden olur. "Ene'l Hakk" sözünün manası, tasavvuftaki Vahdet-i Vücûd anlayışının, fenafillah mertebesinin, sevgilinin varlığında yok olmanın gizeminde saklıdır. Mansur'un varlığı bir hiçe bürünüp benliği ortadan kalkarken, "Ene'l Hakk" söylemi varlığında kalan tek gerçekliğin Tanrı olduğunu ifade eder. Kemal Abdulla'nın Büyücüler Deresi adlı romanında, tasavvuf âlimi Hallac Mansur ve öğrencilerinden hareketle Kervancıbaşı'nın hikâyesi sembolik bir dille anlatılır. Romanda Hallac Mansur'un şimdideki görüntüsü olan Ak Derviş, gönül diliyle konuşan bir tasavvuf ehli olarak ortaya çıkar. Sembolik bir anlatıma sahip eserde, babasının ruhu ile irtibata geçmek isteyen Kervancıbaşı'nın Büyücüler Deresi'ne giderek bir büyücüden yardım istemesi ile başlayan olay örgüsü, madde ve mâna âleminin çatışması üzerine kurgulanır. ABSTRACT Sufism, which is involved by the love of Allah and the fear of Allah; It can be expressed as a mystical idea that anticipates that the love for God can be understood by the soul rather than the mind and being close to the God. However, sufism, which carries man to the apex of obedience and can only be solved by heart, has not been understood many times; Since the earliest times in history, Sufis were accused of blasphemy. Hallac Mansour, who dominated the mysteries of Sufism with his servitude, is one of the greatest representatives of the to be not undurstood on the stage of history. The lack of understanding during the period of Hallac Mansur, who reached the upper dimensions of Sufism, causes him to go to death with the superficiality caused by the lack of understanding the mystery behind the word. The meaning of the word "I am God" is hidden in the mystery of the disappearance in the existence of the lover/God and "one being" that concept in Sufism. While the existence of Mansur is disappearing, the phrase "I am God" means that God is the only reality left in his being. The story of caravan leader/Kervancibasi is explained in a symbolic language in the novel The Magician's Stream of Kemal Abdulla, based on Hallac Mansour and his students. Ak Derviş, who is the symbol of Hallac Mansour in the novel, emerges as a mysticist who speaks with the language of heart. In the work with a symbolic narrative, the plot, which began asking for help from a witch in the magician's creek of Kervancibasi, who wanted to contact the spirit of his father, was founded on the conflict of matter and spirit world.

İsmet Özel Şiirlerinde Modernizmin Yozlaştırdığı Düzene Başkaldırı, 2012
ÖZET Modern Türk şiirinin önde gelen isimlerinden İsmet Özel, yaşamı ve dünyayı anlamlı kılma adı... more ÖZET Modern Türk şiirinin önde gelen isimlerinden İsmet Özel, yaşamı ve dünyayı anlamlı kılma adına daimi bir çaba içerisinde olmuş, bu çabasını ise şiir ile somutluğa ulaştırmıştır. Özel, kendisi ve toplumu için "hayatı dokunulur kılma, otantikliği yakalama, kendilik değerleri doğrultusunda dimdik bir yaşam sürme" amacını benimser. Bu yaşam amacının önüne çıkan engellere ise boyun eğmez, yaşamın güzelliğini gölgeleyen her şeye başkaldırır. Şiirlerindeki başkaldırı unsurları ise çoğunlukla baskı ve otoriteye, yabancılaşmaya, modernizmin yozlaştırıcı etkisine yöneliktir. Akılcılığı esas alması itibariyle insanlık tarihine aydınlama çağı yaşatan modernizm, bilimin gelişmesi, toplumun ilerlemesi, yaşam koşullarının iyileşmesi, refah seviyesinin yükselmesi gibi pek çok yöndeki getirilerinin yanı sıra çeşitli olumsuzlukların var olmasına da yol açmıştır. Modernizmin insanlığa olumsuz yansıması ise insanları manevi değerlerinden uzaklaştırma, yabancılaştırma, kitleselleştirme, aynileştirme ve tüketiciliğe sürükleme yönünde olmuştur. Özel şiirlerinde, tüm bu durumlara olan eleştiri ise başkaldırıya dayanan bir söylemle belirir. Öte yandan Özel, anti-modernist bir tavırdan ziyade modernizmi yanlış algılayan ve bu akımı insanlığın değer kaybına zemin yapan zihniyete karşı eleştirel bir tavır takınır. O, modernizmin olumlu yönlerini ayırır, bununla birlikte modernizmin kötücül dokunuşlarından biri olan kapitalizmi, kapitalizmin toplumda yarattığı sınıf farklılıklarını, bu farklılıklar sonucu ezilenler sınıfının oluşmasını, modernliğin getirilerini insanlığın aleyhine kullanan zihniyeti kabullenmez, tüm bunlara başkaldırır. Çalışmamızda İsmet Özel şiirlerinde modernizmin eleştirisiyle beliren başkaldırı unsurları incelenmiştir. ABSTRACT One of the leading personalities of modern Turkish poetry, İsmet Özel, has always made an effort to render both the life and the world meaningful and has chosen to manifest these efforts through poetry.

ORTADOĞU’DA KADIN OLMAK: SABIR TAŞI ROMANI ÜZERİNE BİR OKUMA, 2016
Yaşamın nüvesini içerisinde taşıyan ve süreğenliğin sembolü olan kadın, doğu toplumlarında çeşitl... more Yaşamın nüvesini içerisinde taşıyan ve süreğenliğin sembolü olan kadın, doğu toplumlarında çeşitli iktidar mekanizmalarının gölgesinde birey olamamanın getirdiği karanlığa mahkûm olarak yaşar. Kadın ve erkeğin toplum içerisinde nasıl davranması gerektiğinin belirleyicisi olan toplumsal cinsiyet algısı, sosyokültürel bir doku içerisinde keskin ve aşılması güç sınırlarla belirlenmiştir. Toplumsal cinsiyetin belirlediği görev dağılımı, Ortadoğu toplumlarında erkeğe kadına göre daha özgür, daha rahat bir yaşam tarzı sunarken kadını dar ve kalıplaşmış bir yaşam standardına hapseder. Kadın özgür bir birey olamamanın gölgesinde erkeklerin kendi hayatları üzerinde verdikleri kararların salt uygulayıcısı olarak belirir. Toplumsal normların yanı sıra yaşanılan coğrafyanın da zorluğu Ortadoğu'da kadın olmayı daha da zorlaştırır. Atiq Rahimi'nin Sabır Taşı romanında coğrafi olarak Orta Asya'da bulunan kültürel açıdan Ortadoğu ülkeleriyle benzerlik gösteren Afganistan'da; susturulmuşluk, ötelenmişlik ve aşağılanma gibi problemlere maruz kalan bir kadının devam eden bir savaşın içerisinde hem biyolojik hem de ontolojik anlamda verdiği varoluş mücadelesi anlatılır. Çalışmada eser, izleksel düzlemden hareketle toplumsal kalıpların gölgesinde kadının yaşadığı varoluş problemi bağlamında incelenmiştir.

ORTADOĞU’DAN AVRUPA’YA KADIN SORUNSALI: CASUS VE SABIR TAŞI ROMANLARI ÖRNEĞİ, 2018
Tarihin en eski devirlerden bu yana özgürlük ve kendi olma mücadelesi veren kadın, erkek egemen b... more Tarihin en eski devirlerden bu yana özgürlük ve kendi olma mücadelesi veren kadın, erkek egemen bir
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş
Sözcük olarak "karşı gelme, boyun eğmeme, ayaklanma, isyan" anlamlarına gelen başkaldırı, İbrani ... more Sözcük olarak "karşı gelme, boyun eğmeme, ayaklanma, isyan" anlamlarına gelen başkaldırı, İbrani ve Yunan tarihlerine göre koca bir insanlık tarihinin başlangıcını oluşturur.

İnsanın tüm yaşamını geçirdiği "mekânlar", daima onun hayatında önemli bir yere sahip olmuş ve in... more İnsanın tüm yaşamını geçirdiği "mekânlar", daima onun hayatında önemli bir yere sahip olmuş ve insanla fizikselin ötesinde bir bağ kurmuştur. Bu bağlamda mekânın insan üzerindeki yansımaları çoğu kez onun tüm hayatını etkileyecek mahiyettedir. Modern çağla birlikte değişen mekân algısı ve hızla gelişen kentsel dönüşüm insanların yaşam tarzlarını farklı bir boyuta taşır; kentler, modern çağ insanının yoğun olarak yaşadığı mekânlar olarak belirir. Gelinen bu farklı boyut, tüm yaşamını mekân ile yakın bir ilişki içerisinde geçiren insan için büyük bir etkiye sahiptir. Ne var ki insanların daha iyi koşullarda, uygarlık içerisinde yaşaması için tasarlanan ve modern yaşam tarzı üzerine inşa edilen kentler; bütünüyle insanların çıkarına yönelik bir görüntü çizmez. Kalabalığın hâkim olduğu bu mekânda, gündelik yaşam içerisinde, kendi sesinden uzak kalan birey; yabancılaşma, yalnızlaşma sorunsallarıyla yüz yüze gelerek varoluşsal sıkıntılar yaşar. Modernizmle birlikte dönüşüm geçiren kentler, İkinci Yeni şairlerinden Ülkü Tamer şiirlerinde yer edinen temel imgelerdendir. Ülkü Tamer'in kentlere yönelik bakış açısı genel anlamda olumsuz bir düzlemde belirir. Nitekim modernizmle yeniden şekillenen yaşamsal döngü ve bu döngünün temelini oluşturan kentler; değerlerin çöküşüyle birlikte bireyi yabancılaştıran, varoluşsal değerlerini unutturan, onu doğadan kopararak aslında özüyle olan bağlantısını kesen bir görüntüde belirir. Bu nedenle kentler Tamer şiirlerinde labirent mekânlar olarak yer edinir. Onun şiirlerinde kent; kapitalist sistemin konumlandığı, bireyin yabancılaştığı ve kimi zaman kendi olmak için mücadele ettiği, kaçıp kurtulmak istediği labirent mekândır. Çalışmada Ülkü Tamer şiirlerinde değişik boyutlarla labirent mekân olarak beliren kent olgusu incelenmiştir.

Modern Türk şiirinin önde gelen isimlerinden İsmet Özel, yaşamı ve dünyayı anlamlı kılma adına da... more Modern Türk şiirinin önde gelen isimlerinden İsmet Özel, yaşamı ve dünyayı anlamlı kılma adına daimi bir çaba içerisinde olmuş, bu çabasını ise şiir ile somutluğa ulaştırmıştır. Özel, kendisi ve toplumu için "hayatı dokunulur kılma, otantikliği yakalama, kendilik değerleri doğrultusunda dimdik bir yaşam sürme" amacını benimser. Bu yaşam amacının önüne çıkan engellere ise boyun eğmez, yaşamın güzelliğini gölgeleyen her şeye başkaldırır. Şiirlerindeki başkaldırı unsurları ise çoğunlukla baskı ve otoriteye, yabancılaşmaya, modernizmin yozlaştırıcı etkisine yöneliktir. Akılcılığı esas alması itibariyle insanlık tarihine aydınlama çağı yaşatan modernizm, bilimin gelişmesi, toplumun ilerlemesi, yaşam koşullarının iyileşmesi, refah seviyesinin yükselmesi gibi pek çok yöndeki getirilerinin yanı sıra çeşitli olumsuzlukların var olmasına da yol açmıştır. Modernizmin insanlığa olumsuz yansıması ise insanları manevi değerlerinden uzaklaştırma, yabancılaştırma, kitleselleştirme, aynileştirme ve tüketiciliğe sürükleme yönünde olmuştur. Özel şiirlerinde, tüm bu durumlara olan eleştiri ise başkaldırıya dayanan bir söylemle belirir. Öte yandan Özel, antimodernist bir tavırdan ziyade modernizmi yanlış algılayan ve bu akımı insanlığın değer kaybına zemin yapan zihniyete karşı eleştirel bir tavır takınır. O, modernizmin olumlu yönlerini ayırır, bununla birlikte modernizmin kötücül dokunuşlarından biri olan kapitalizmi, kapitalizmin toplumda yarattığı sınıf farklılıklarını, bu farklılıklar sonucu ezilenler sınıfının oluşmasını, modernliğin getirilerini insanlığın aleyhine kullanan zihniyeti kabullenmez, tüm bunlara başkaldırır.
Conference Presentations by sevda geçen

ORTADOĞU’DAN AVRUPA’YA KADIN SORUNSALI: CASUS VE SABIR TAŞI ROMANLARI ÖRNEĞİ, 2018
Tarihin en eski devirlerden bu yana özgürlük ve kendi olma mücadelesi veren kadın, erkek egemen b... more Tarihin en eski devirlerden bu yana özgürlük ve kendi olma mücadelesi veren kadın, erkek egemen bir
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş

BUZ İLE ATEŞ ARASINDA: SARI SESSİZLİK SARIKAMIŞ 1914, 2022
Nedenlerine, oluşum biçimlerine, kapsamlarına göre çeşitli sınıflandırma ve tanımlamalara tabi tu... more Nedenlerine, oluşum biçimlerine, kapsamlarına göre çeşitli sınıflandırma ve tanımlamalara tabi tutulan savaş; hangi türde olursa olsun, tarihi şekillendiren ve ulusların varlığını belirleyen bir nitelik arz eder. Tarihsel süreç içerisinde biçim değiştiren savaşın en yaygın görünümlerinden biri, “bağımsızlık savaşları” olarak tanımlanan ve ontolojik bir karakterle beliren savaş türüdür. Kendini koruma içgüdüsünün bir hakka dönüşerek varlık kazandığı bağımsızlık savaşları; ulusların çeşitli koşullar karşısında, özgürlüğünü elde etme ya da koruma arzusunu içeren bir savaş türü olarak tanımlanabilir. Türk tarihine bakıldığında “bağımsızlık savaşlarının” ön planda olduğu görülür ve bu durum; Türk’ün fıtrat özelliği olarak ifade edebileceğimiz, toplumsal belleğin temel belirleyeni olan bağımsızlık ülküsünün yansıması olarak varlık kazanır. I. Dünya Savaşı yıllarında bağımsızlık mücadelesi veren Türk ulusu, dönemin zorlu koşulları içerisinde kurtuluşun/ varoluşun savaşını verir. Bu savaşın ve milli mücadelenin en önemli anlam ve değer duraklarından biri olan Sarıkamış ise Türk tarihinde ulus bilincinin, adanmışlığın ve hüznün öyküsünü sunar. Stratejik hatalardan dolayı acının mekânsal imi olarak anılan Sarıkamış’ta yaşananlar, pek çok edebi metne de konu olur. Bu çalışmada Cihangir Akşit’in Sarı Sessizlik Sarıkamış 1914 romanı; içerdiği savaş temaları ve birey üzerinde yarattığı psikolojik etkileriyle ele alınıp irdelenmiştir. Savaşın yarattığı atmosferin genç bir teğmen üzerinden anlatıldığı eserde; soğuk ile donan, acı ile yanan bir ruhun ateş ile buz arasındaki çatışmaları, bireyselden toplumsala açılan bir yelpaze ile verilir. Roman, gerek dönemin zorlu koşullarının yansıtılması gerekse savaşın psikolojik etkilerinin derinlemesine ve akıcı bir dille anlatılması bakımından kıymet arz eder.
Uploads
Papers by sevda geçen
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş
Conference Presentations by sevda geçen
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş
dünyada hep ikinci cins olarak görülmüş, ataerkilliğin gölgesinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Kadının ikincilliği
sadece doğu toplumlarında değil batı toplumlarında da var olan problemlerden biridir. Varoluşu kendinde
olma olanağı verilmeyen kadın, çoğu kez cinselliğin nesnesi olarak görülmüş, erkek egemenliği altında
kendi olamadığı bir hayatı sürmeye ve tüm toplum/kültürlerde aynı kaderi yaşamaya mahkûm olmuştur. Bu
doğrultuda çalışmada Brezilyalı yazar Paulo Cohelho’nun Casus adlı romanıyla Afgan yazar Atiq Rahimi’nin
Sabır Taşı romanı, kadın sorunsalı bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doğu’da da Batı’da da
kadının aynı kaderi yaşadığını farklı perspektiflerden anlatan iki roman da kadın başkarakterlerin yaşadığı
trajediler üzerine konumlandırılır. Sabır Taşı’nın Ortadoğu’da yaşayan isimsiz kahramanı ile Casus’un Paris’te
yaşayan Hollandalı Mata Hari’si arasında birtakım farklılıklar olsa da ikisi de aynı problemlerle karşı karşıya
kalır, aynı varoluş mücadelesini verir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Roman, Sabır Taşı, Casus, Varoluş