
Necati Sümer
History of Religion
less
Related Authors
Orçun Urgun
Aarhus University
Enver Ateş
Mimar Sinan Fine Arts University
İlkgül Kaya
Bozok University
Faruk Arslan
Wilfrid Laurier University
Zeynep Oral Çakmakçı
Dokuz Eylül University
Hüseyin Tolga Candur
Pamukkale University
InterestsView All (8)
Uploads
Papers by Necati Sümer
Hristiyanlıkta şehitlik kurumu bu açıdan önemlidir. İnancı uğruna canını verenlerden biri de Azize Agatha’dır. Üçüncü yüzyılın sembol şahsiyeti hâline gelen Agatha, bakire ve iffetli bir kadın olarak Hristiyanlar için değerlidir. Azizenin bilhassa önemi, dönemin pagan otoritesine hayır demiş olmasından gelir. Baskı ve işkenceler karşısında inancı sayesinde ayakta kalan Azize, Hristiyanlara göre İsa’nın yolunu takip etmiştir. İsa gibi Agatha’nın da payına şiddet, acı ve ölüm düşmüştür. Münzevi ve
sade bir hayatı tercih etmesine rağmen güzelliğinden etkilenen bir zorba pagan yöneticinin zulmüne uğramıştır. Yirmi yıllık yaşamı acıyla noktalanmıştır. Göğüsleri kesilip ateşler içine atılsa da Agatha inancından vazgeçmemiştir. Azizenin hayat öyküsünü, sanata yansımasını ve Hristiyanlık tarihindeki yerini anlamak, bu çalışmanın temel gayesini teşkil etmiştir. Bu çerçevede hakkında çok az bilgi
bulunan fakat Hristiyanlık tarihinde hatırı sayılı bir yeri olan Azize Agatha, var olan literatür çerçevesinde ele alınmıştır.
benzer etnik yapıyı, dili, inancı ve kültürü paylaşan birçok topluluk girer.
Bu topluluklardan ön plana çıkanı Asantlardır. Etno-dinsel bir toplum olan
Asantlar, monarşi yönetim biçimiyle bugün Gana ülkesinin sınırları içinde
varlığını sürdürmektedir. Asantlar, Afrika’da kendine özgü bir dinsel geleneğe ve kültüre sahiptir. Bu topluluk, Nyam adı verilen yüce bir tanrıya inanır. Deus otiosus olan bu tanrı, alt tanrılar aracılığıyla Asantların yaşamına
müdahale eder. Asant halkı, aracı tanrılar ve ata ruhları aracılığıyla Nyam
ile iletişim kurar. İnsanlar, tanrıya çeşitli takdimeler sunarak onu memnun
etmeye çalışır. Kendine özgü dini törenleri, bayramları ve pratikleri olan
Asantlar, Akanların ana modeli gibidir. Asantlar için din, hayatın merkezindedir. Hayatlarının her bölümü din çerçevesinde şekillenir. Doğum, ergenlik, evlilik ve ölüm törenleri inançları çerçevesinde kutlanır. Asantlar tanrı,
evren, insan ve ahiret anlayışlarını ise çeşitli sembollerle dile getirirler. Bu
topluluk, Afrika’da hatırı sayılır bir kitleye sahip olmasına rağmen dünyada
çok fazla bilinmemektedir. Bu çalışma, ülkemizde de pek bilinmeyen bu
etnik ve dinsel topluluğu tanıtmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede Akanların
bir kolu olan Asantlar, dinler tarihinde güncel kabul edilen ve çağdaş Din
Antropolojisi disiplininin verilerini dikkate alan “yeni mukayesecilik” adı
verilen yaklaşımla ele alınmıştır.
tarihi bilgiler olmasına karşın yüzlerce yıldır başta yöre halkı olmak
üzere birçok insanın ilgisini çekmiş bir ziyaret yeridir. Başlangıçta sadece
türbeden müteşekkil olan bu yer, tarihsel süreçte bir külliye haline getirilmiştir.
İnsanların çeşitli amaçlar için ziyaret ettiği bu mekân, zamanla bir
fenomen haline gelmiştir. Bu çerçevede çalışmada, Şeyh Müslüm Türbesi
ve bu türbenin insanlar üzerindeki psikososyal etkisi ele alınmıştır. Burada
metfun olan Şeyh Müslüm hakkında ayrıntılı bilgiler olmamasına karşın
tarihsel süreçte bu türbenin cazibe merkezi haline gelmesi önemlidir. Türbenin
bu dikkat çekici özelliği dikkate alınarak onun insanların psikososyal
hayatı üzerinde nasıl yansımaları olduğu ele alınmıştır. Çalışma, iki ay boyunca
derinlemesine mülakatlar yapılarak elde edilen verilerin değerlendirilmesi
neticesinde oluşturulmuştur.
Hristiyanlıkta şehitlik kurumu bu açıdan önemlidir. İnancı uğruna canını verenlerden biri de Azize Agatha’dır. Üçüncü yüzyılın sembol şahsiyeti hâline gelen Agatha, bakire ve iffetli bir kadın olarak Hristiyanlar için değerlidir. Azizenin bilhassa önemi, dönemin pagan otoritesine hayır demiş olmasından gelir. Baskı ve işkenceler karşısında inancı sayesinde ayakta kalan Azize, Hristiyanlara göre İsa’nın yolunu takip etmiştir. İsa gibi Agatha’nın da payına şiddet, acı ve ölüm düşmüştür. Münzevi ve
sade bir hayatı tercih etmesine rağmen güzelliğinden etkilenen bir zorba pagan yöneticinin zulmüne uğramıştır. Yirmi yıllık yaşamı acıyla noktalanmıştır. Göğüsleri kesilip ateşler içine atılsa da Agatha inancından vazgeçmemiştir. Azizenin hayat öyküsünü, sanata yansımasını ve Hristiyanlık tarihindeki yerini anlamak, bu çalışmanın temel gayesini teşkil etmiştir. Bu çerçevede hakkında çok az bilgi
bulunan fakat Hristiyanlık tarihinde hatırı sayılı bir yeri olan Azize Agatha, var olan literatür çerçevesinde ele alınmıştır.
benzer etnik yapıyı, dili, inancı ve kültürü paylaşan birçok topluluk girer.
Bu topluluklardan ön plana çıkanı Asantlardır. Etno-dinsel bir toplum olan
Asantlar, monarşi yönetim biçimiyle bugün Gana ülkesinin sınırları içinde
varlığını sürdürmektedir. Asantlar, Afrika’da kendine özgü bir dinsel geleneğe ve kültüre sahiptir. Bu topluluk, Nyam adı verilen yüce bir tanrıya inanır. Deus otiosus olan bu tanrı, alt tanrılar aracılığıyla Asantların yaşamına
müdahale eder. Asant halkı, aracı tanrılar ve ata ruhları aracılığıyla Nyam
ile iletişim kurar. İnsanlar, tanrıya çeşitli takdimeler sunarak onu memnun
etmeye çalışır. Kendine özgü dini törenleri, bayramları ve pratikleri olan
Asantlar, Akanların ana modeli gibidir. Asantlar için din, hayatın merkezindedir. Hayatlarının her bölümü din çerçevesinde şekillenir. Doğum, ergenlik, evlilik ve ölüm törenleri inançları çerçevesinde kutlanır. Asantlar tanrı,
evren, insan ve ahiret anlayışlarını ise çeşitli sembollerle dile getirirler. Bu
topluluk, Afrika’da hatırı sayılır bir kitleye sahip olmasına rağmen dünyada
çok fazla bilinmemektedir. Bu çalışma, ülkemizde de pek bilinmeyen bu
etnik ve dinsel topluluğu tanıtmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede Akanların
bir kolu olan Asantlar, dinler tarihinde güncel kabul edilen ve çağdaş Din
Antropolojisi disiplininin verilerini dikkate alan “yeni mukayesecilik” adı
verilen yaklaşımla ele alınmıştır.
tarihi bilgiler olmasına karşın yüzlerce yıldır başta yöre halkı olmak
üzere birçok insanın ilgisini çekmiş bir ziyaret yeridir. Başlangıçta sadece
türbeden müteşekkil olan bu yer, tarihsel süreçte bir külliye haline getirilmiştir.
İnsanların çeşitli amaçlar için ziyaret ettiği bu mekân, zamanla bir
fenomen haline gelmiştir. Bu çerçevede çalışmada, Şeyh Müslüm Türbesi
ve bu türbenin insanlar üzerindeki psikososyal etkisi ele alınmıştır. Burada
metfun olan Şeyh Müslüm hakkında ayrıntılı bilgiler olmamasına karşın
tarihsel süreçte bu türbenin cazibe merkezi haline gelmesi önemlidir. Türbenin
bu dikkat çekici özelliği dikkate alınarak onun insanların psikososyal
hayatı üzerinde nasıl yansımaları olduğu ele alınmıştır. Çalışma, iki ay boyunca
derinlemesine mülakatlar yapılarak elde edilen verilerin değerlendirilmesi
neticesinde oluşturulmuştur.
Dostoyevski, Dede Korkut, Bergman, Dreyer ve Lynch yapıtlarıyla çalışmaya konu olan önemli kişilerdir. Onların yazınsal ve görsel sanat dallarındaki yapıtlarında, inancın bireyde metcezir gibi sancılı gidiş gelişi vardır. İnanç, bu yapıtlar aracılığıyla beyaz perdede bazen şiirsel bir imge bazen de çarmıha gerilen bir sembol olarak ifade bulur. Farklı disiplinler çerçevesinde sinemada inanca bakış, modern dünyanın kalbi yorgun insanı için yeni bir soluklanma olabilir. Dolayısıyla bu metin, kristal yalnızlığı yalın dinginliğe dönüştürme umudunu taşıyanlar için kaleme alınmıştır.
bağlamında sıkça işlenen bir temadır. İnsanlar, yaşamları boyunca birtakım
güçlüklerle yüz yüze gelir. Bunlar, sınanmak içindir. Bazı insanlar güçlüklerle
yüzleşip onun üstesinden gelirken bazıları da hiçbir çaba sarf etmeden
ona yenilir. Toplumların psikolojisi de böyledir. Bazı toplumlar felaketler
karşısında dirayetlidir. Her türlü zorluğa direnir ve ayakta kalırlar. Bazı toplumlar
ise çaresizlik psikolojisindedir, hemen yenilirler. Böyle toplumların aklına
gelen ilk şey, biri bizi kurtarsın düşüncesidir. Bu düşünceyi geliştirmek
ve haklılıklarını ispatlamak için kendinden öncekilerin yaptıklarına veya kutsal
metinlerdeki bazı ifadelere sarılırlar. Savunma psikolojisi denilebilecek bu
durum toplumun tembelliğinden, ataletinden ve çaresizliğinden kaynaklanır.
Bu çerçevede çalışmada bir kurtuluş biçimi olarak mehdi düşüncesinin ilkel
kabilelerde ve mitoslarda nasıl işlendiği ele alınmıştır.
Anahtar Kavramlar: Mehdilik, Kurtarıcı, İlkel Kabile, Toplum, Mitos
kendini ifade eder. Çünkü semboller, müntesiplerin dinlerine olan aidiyet duygularını
güçlendirir. Dindarlar bu semboller, koruyarak ve önemseyerek dinlerine olan bağlılıklarını ifade etmiş olurlar. Bu çerçevede 11 ve 13. yüzyılları arasında üç dinin
kutsal saydığı üç ayrı sembol vardır. Bunlar, Yahudilerin Ağlama Duvarı, Hıristiyanların
Kutsal Kabir Kilisesi ve Müslümanların Kubbetüs Sahra’sıdır.
Bu üç farklı sembol, hem dinlerin kendine özgülüğünü hem de birbiri üzerindeki
etkisini ortaya koyar. Çünkü söz konusu her üç sembol, kendi dinlerine ait özel çizgileri
ifade ederken aynı zamanda birlikte yaşamaktan kaynaklı etkilenmeleri de dışa
vurmaktadır. Bir arada yaşayan üç din, insanların yaşam tarzına etki ettiği gibi mimarisine
etki etmektedir. Dolayısıyla üç dinin inananları arasında dinsel, sosyal ve kültürel
etkileşimler ortaya çıkmaktadır. Bu etkileşimin en net hissedildiği zaman dilimi
Selahaddin Eyyubi dönemidir.
Tarihinde farklı kültürlere ev sahipliği yapan Kudüs, Selahaddin Eyyubi döneminde
hoşgörülü bir ortam yakalamıştır. Kudüs, bu dönemde birlikteliğin ve beraber yaşama
kültürünün önemli bir örneğini sergilemiştir. Selahaddin Eyyubi, Yahudilerin Ağlama
Duvarı’nda, Hıristiyanların Kutsal Kabir Kilisesi’nde ve Müslümanların da Kubbetüs
Sahra’da istediği gibi ibadet etmelerini sağlamıştır. Her dinin müntesibi bu dönemde
istediği zaman bu kutsal mekânları ziyaret edebilmiş ve orada kendilerine ait ritüelleri
gerçekleştirebilmiştir. Kudüs’teki bu farklı dinsel mekânlar, Selahaddin yönetiminde
silikleşmemiş hatta hoşgörünün sembolü olarak hem o dönemde hem de sonraki zamanlarda
bir arada yaşama kültürünün sembolleri olarak anılagelmiştir.