Papers by merve kesenci
Çalışmamızda Platon’un Devlet diyaloğundaki sanat anlayışını incelemeye çalışacağız. Genel anlamd... more Çalışmamızda Platon’un Devlet diyaloğundaki sanat anlayışını incelemeye çalışacağız. Genel anlamda sanat, güzel ve iyi üzerine düşüncelerini ifade ettiği, Şölen, Büyük Hippias, Phaidros, diyaloglarına da dayanarak ilk olarak Platon için iyi ve güzel kavramlarını ele alacak ve bu bağlamda sanat düşüncesine değineceğiz. Özelde ise ideali sembolize ettiği Devlet diyaloğunda “sanatçıları dışlaması” üzerinden sanat ve sanatçıya dair düşüncelerinin nasıl şekillendiğini ortaya koymaya çalışacağız. Sonuçta ise amacımız, aslında sanatı dışlamadığını, insanları kötüye yönelttiğine inandığı bazı taklit türlerini sınırladığını göstermektir.
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR], 2020
Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir.
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR], 2020
Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir.

Ronesans donemi ozellikle sanat acisindan oldukca zengin bir donemdir. Bircok savas ve hastalikta... more Ronesans donemi ozellikle sanat acisindan oldukca zengin bir donemdir. Bircok savas ve hastaliktan cikmis, Italya merkezli bu akim, bir neslin sanat ile adeta yeniden hayata tutundugunu gunumuze kadar gelen essiz eserlerle acikca gostermektedir. Donem itibariyle her alanda oldugu gibi egitim ve sanat alaninda kadinlar erkeklere nazaran ikinci planda kalmakta ve bircok haktan da mahrum birakilmaktaydilar. Dolayisiyla Ronesans’in sanata actigi bu kapi yetenekli kadinlar icin de bir isik niteligi tasimaktaydi. Edebiyat ve resimde resmi ve gayri resmi olarak egitim almis, kendilerini yetistirmis ve eserlerini tarihe kazimis bircok kadin sanatci bulunmaktaydi. Bu calismanin ortaya cikmasina sebep olan olgu, kadinlarin o donemki statulerine ragmen calismalarinda kendilerine has cizgi ve teknikler uretmis olmalaridir. Calismamizda ele aldigimiz kadin ressamlarla ilgili mustakil olarak Turkce bir eser bulunmamasi, bizi bu konuda arastirma yapmaya yonlendirmistir. Calismamizda, Ronesans done...
Türkiye’de ateizm, Aziz Nesin’in de sözünden anlaşılacağı üzere bir çıkmaz olarak süregelmektedir... more Türkiye’de ateizm, Aziz Nesin’in de sözünden anlaşılacağı üzere bir çıkmaz olarak süregelmektedir. Nesin bir televizyon programında bu cümleyi aslında Tanrı tanımazlığını iddia etmek için söylemiş ancak ilk ifadesi tepki çekince peşine ikinci cümleyi ifade etmiştir. Yani yanlış bir şey yapsa Tanrı’dan korkacağı anlaşılmaktadır. Üstelik ifadesinde Tanrı değil Allah kelimesini kullanarak da ikinci bir mantık hatasına düşmektedir. Çünkü Allah kelimesi İslam dininde inanılan Tanrı’ya verilen bir isimdir. En genel anlamda Tanrı olarak kullanılan kavram yerine İslam’ın Tanrısı olan Allah’ı kullanması kavram olarak dahi olsa bir kabule kapı açmaktadır. Nesin’in görüşlerine daha ayrıntılı değineceğiz ancak öncelikle ateizmin ne olduğu konusunda bilgi vermenin yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR]

The widespread and lasting impact of the art of cinema on society, especially the young mass, is ... more The widespread and lasting impact of the art of cinema on society, especially the young mass, is an indisputable fact. It is possible to describe a fact that we will have difficulty in telling with hundreds of pages in a few hours, perhaps a minute, film. The younger generation has been transformed into a vastly watching mass rather than reading, thus, the influence of the cinemas has increased a lot nowadays. Naturally, it is possible to do many things with such an effective tool. Mawlid tradition is not just an ordinary tradition. It is a musical school in itself, moreover a moral value education school. Moreover, this is a fundamental tradition not only in Turkey but also in the Balkans, the Indian Ocean, which many Muslims have adopted. At least with its decline in Turkey, Turkish classical music has weakened, which has begun to hit the ears most often in mosque services, and people are often complaining about the bad practices of the adhan, and Qur'anic recitations. Moreover, thanks to Mawlid performances, it is possible to convey both the development of religious feelings and moral values in young people. The Breath of the Beloved is a production of Kaplan Film, one of the successful examples of the documentary-drama group that emerged in the audience in such an environment. The film is about the process of making a Mawlid mashq (learning how to sing) by kneeling in front of a master who follows the traditional method. The film tells the tradition of classical Turkish music, which has been practiced for centuries, with the help of real performers in authentic settings, aims to bring together both the revival of a tradition and a series of moral values education with the audience. In this paper, by examining the Breath of the Beloved through a philosophical reading, the contribution of the film in transferring moral values to young people will be tried to be revealed.
Çalışmada, hikâye, şiir ve röportajlarından yola çıkılarak Aziz Nesin’in eserlerinde ateizmin day... more Çalışmada, hikâye, şiir ve röportajlarından yola çıkılarak Aziz Nesin’in eserlerinde ateizmin dayanakları incelenmektedir. Ateizme kısa bir girişten sonra Nesin’in hayatı ve düşünce yapısı muhtasaran verilecektir. Nesin’in eserleri bir söylem analizine tabi tutularak din ve ahiret tasavvurları çerçevesinde ateizme dair yansımalar tespit edilecektir. Nesin’in eserlerinde yer alan din ve inanç karşıtı söylemlerin daha ziyade pratik ideolojik ateizm sınırlarında dolaştığı tespiti ile çalışma son bulmaktadır.

Sanat, geçmişten günümüze ve yarına eserler bırakanların ve bırakma gayreti olanların ortak evren... more Sanat, geçmişten günümüze ve yarına eserler bırakanların ve bırakma gayreti olanların ortak evrensel dilidir. Günümüz sanat dalları arasında ise en etkin kullanılanı şüphesiz ki sinemadır. Yönetmen bir derdi olan sanatçı, sinema ise yönetmenin derdini anlattığı dilidir. Öyle bir dil ki; resim, müzik, mimari, edebiyat gibi bütün sanat dallarını içerisine alıp izleyici hem kendi benliğinde hem de filmin kendisinde bir yolculuğa çıkararak hakikat kapılarını aralamasına yoldaş olmaktadır. Bütün filmler için bunu söylemek güç olsa da ticari amaç haricinde çekilen filmlerin çoğu, insanı dönüştüren, üzerine konuşulacak ve düşünülecek olan filmlerdir.
Yücel Çakmaklı, çektiği bütün filmlerde unutulmuş olan milli ve manevi değerleri gündeme getirmeye ve onları canlı tutmaya çalışmıştır. Çakmaklı ayrıca, dünya üzerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı olan olumsuz tavır ve zulümleri de filmlerinde işleyerek haksızlıklara karşı kendi sözünü sinema üzerinden söylemeye çalışmıştır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi de Bosna zulmünü konu edinen Kanayan Yara Bosna filmidir. Çakmaklı’nın bu filmi çektiği dönem, Bosna’daki yaptırımlarla aynı döneme tekabül etmektedir. Bu da Çakmaklı’yı ayrıca önemli kılmaktadır. Öte yandan, genel anlamda Balkan Müslümanları özel anlamda da Bosna üzerine maalesef kayda değer bir sinema filmi bulunmamaktadır. Günümüz siyasi şartları böyle filmler için elverişli olsa da ne Suriye ne Mısır, ne Doğu Türkistan ve ne daha nicesinde Müslümanların yaşadığı zulümler sinemada gündeme getirilmemektedir.
Kanayan Yara Bosna filmi süre olarak uzunluğu hasebiyle sinemada gösterime girememiş, onun yerine beş bölüme ayrılarak TV dizisi olarak yayınlanmıştır. Biz, bu çalışmamızda Kanayan Yara Bosna filmi üzerinden, bir yandan Balkanlar ve İslam konusunun filme ne kadar yansıdığını öte yandan da sinemanın bunları yansıtmada ne kadar etkin bir araç olduğunu felsefi bir okuma ile ortaya koymaya çalışacağız.

Bütün Batı felsefesi olduğu gibi Platon'a dipnotlardır. A.N. Whitehead 20. yüzyılın filozofu Irı... more Bütün Batı felsefesi olduğu gibi Platon'a dipnotlardır. A.N. Whitehead 20. yüzyılın filozofu Irıs Murdoch, felsefeci kimliğinin yanı sıra yazar ve şair olarak, felsefe ile edebiyat sanatını birleştiren bir bilgeydi.1919 yılında İrlanda'da doğan Irıs Murdoch, yazmış olduğu 26 roman, 8 felsefe kitabı ve 8 tiyatro oyunu ile çağının üretken yazarlarındandı. İlk romanı "Ağ" yayımlandığında 35 yaşındaydı. 1997 yılında Alzheimer hastalığına yakalandı ve 1999 yılında bu hastalıktan öldü. Platoncu görüşü savunan Irıs Murdoch, ahlak felsefesinin göz ardı edilmesinin sonucu olarak, bozulan düşünce ve değerler sistemi ile bireyler arasında yok olan iletişimi görüyordu. Toplumun ahlak felsefesine gereksinimi olduğunu savunmuş, bu alanda çalışmalar yapmıştı. Üretmiş olduğu eserlerini ahlak felsefesinin üzerine inşa ederek, bu felsefenin temelini oluşturan "iyilik" kavramı üzerinde durmuştu.2 Ateş ve Güneş kitabı sanat ve ahlak konusunda sürekli karşısında bulduğu Platon'u anlamak için ortaya çıkmış bir kitaptır. Murdoch kitabında, Platon'un özellikle Devlet eserinde sanatçıları dışlamasının sebeplerini, Platon'un diğer eserlerini de inceleyerek gerçekten bu dışlamanın temelinde neler yattığını ve Platon'un aslında bizatihi sanatın kendisine düşman olmadığını açığa çıkarmak istemiştir. Öyle ki kitabının daha ilk cümlesinde; " İlk ağızda şunu söyleyelim ki, elbette Platon bütün sanatçıları dışlamadı ya da herhangi birini dışlama fikrini her zaman ortaya atmadı" 3sözlerini dile getirerek kendi ön görüsünü ortaya koymuştur. Kitabının adından da anlaşılacağı üzere gölgelerle kaplı ateş ile gerçekliğin karanlık örtüsünü aralamamızı sağlayan güneşi karşılaştıran Murdoch, böylece aşkın olan iyi ideasına ulaşmada sanatın rolünü açığa çıkarmaya çalışır. 4 Murdoch kendisiyle yapılan edebiyat ve felsefe üzerine bir söyleşide de Platon'un sanatçılara olan bakış açısını özetlemiştir. Platon sanata düşmanlığı konusunda adı çıkmış bir filozof. Bir siyaset kuramcısı olarak sanatların irrasyonel duygusal gücünden, onların çekici yalanlar, altüst edici hakikatler söylemesinden 1 Akdeniz Üni., Felsefe ve Din Bilimleri, Doktora Öğrencisi, [email protected]. 2 "Iris Murdoch", http://aykiriakademi.com/sanat/sanat-kitaplarin-dunyasi/iris-murdoch-felsefe-edebiyat, (erişim tarihi: 22.06.2019) 3 Iris Murdoch, Ateş ve Güneş, çev. S.
Teaching Documents by merve kesenci

Rönesans Döneminde Dört Kadın Ressam: Levina Teerlinc, Catherina Van Hemessen, Sofonisba Anguissola ve Lavinia Fontana, 2020
Rönesans, özellikle sanat açısından oldukça zengin bir dönemdir. Birçok savaş ve hastalıktan çıkm... more Rönesans, özellikle sanat açısından oldukça zengin bir dönemdir. Birçok savaş ve hastalıktan çıkmış, İtalya merkezli bu akım, bir neslin sanat ile adeta yeniden hayata tutunduğunu ortaya koyarak günümüze kadar gelen eşsiz eserlerle kendine has çeşitliliği açıkça göstermektedir. Dönem itibariyle her alanda olduğu gibi eğitim ve sanat alanında kadınlar erkeklere nazaran ikinci planda kalmakta ve birçok haktan da mahrum bırakılmaktaydılar. Dolayısıyla Rönesans’ın sanata açtığı bu kapı yetenekli kadınlar için de bir ışık niteliği taşımaktaydı. Edebiyat ve resimde resmi ve gayri resmi olarak eğitim almış, kendilerini yetiştirmiş ve eserlerini tarihe kazımış birçok kadın sanatçı bulunmaktaydı.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasına sebep olan olgu, kadınların o dönemki statülerine rağmen çalışmalarında kendilerine has çizgi ve teknikler üretmiş olmalarıdır. Makalemizde ele aldığımız kadın ressamlarla ilgili müstakil olarak Türkçe bir çalışma bulunmaması, bizi bu konuda araştırma yapmaya yönlendirmiştir. Çalışmamızda, Rönesans döneminin, kadın ressamların ortaya çıkmasındaki sosyal ve sanatsal etkileri incelenmiştir. Buna bağlı olarak, öncelik öncelikle doğum tarihleri ve birbirlerine etkileri sebebiyle dört kadın ressamla sınırlı kalınmıştır. Sırasıyla, Levina Teerlinc, Catherina Van Hemessen, Sofonisba Anguissola ve Lavinia Fontana’nın hayatları, eğitimleri, resimlerindeki güçlü çizgileri ve bunlar arasında ne denli fark olduğu ortaya konularak, birbirleri için bir basamak niteliği taşıdıkları gözlemlenmiştir.
Uploads
Papers by merve kesenci
Yücel Çakmaklı, çektiği bütün filmlerde unutulmuş olan milli ve manevi değerleri gündeme getirmeye ve onları canlı tutmaya çalışmıştır. Çakmaklı ayrıca, dünya üzerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı olan olumsuz tavır ve zulümleri de filmlerinde işleyerek haksızlıklara karşı kendi sözünü sinema üzerinden söylemeye çalışmıştır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi de Bosna zulmünü konu edinen Kanayan Yara Bosna filmidir. Çakmaklı’nın bu filmi çektiği dönem, Bosna’daki yaptırımlarla aynı döneme tekabül etmektedir. Bu da Çakmaklı’yı ayrıca önemli kılmaktadır. Öte yandan, genel anlamda Balkan Müslümanları özel anlamda da Bosna üzerine maalesef kayda değer bir sinema filmi bulunmamaktadır. Günümüz siyasi şartları böyle filmler için elverişli olsa da ne Suriye ne Mısır, ne Doğu Türkistan ve ne daha nicesinde Müslümanların yaşadığı zulümler sinemada gündeme getirilmemektedir.
Kanayan Yara Bosna filmi süre olarak uzunluğu hasebiyle sinemada gösterime girememiş, onun yerine beş bölüme ayrılarak TV dizisi olarak yayınlanmıştır. Biz, bu çalışmamızda Kanayan Yara Bosna filmi üzerinden, bir yandan Balkanlar ve İslam konusunun filme ne kadar yansıdığını öte yandan da sinemanın bunları yansıtmada ne kadar etkin bir araç olduğunu felsefi bir okuma ile ortaya koymaya çalışacağız.
Teaching Documents by merve kesenci
Bu çalışmanın ortaya çıkmasına sebep olan olgu, kadınların o dönemki statülerine rağmen çalışmalarında kendilerine has çizgi ve teknikler üretmiş olmalarıdır. Makalemizde ele aldığımız kadın ressamlarla ilgili müstakil olarak Türkçe bir çalışma bulunmaması, bizi bu konuda araştırma yapmaya yönlendirmiştir. Çalışmamızda, Rönesans döneminin, kadın ressamların ortaya çıkmasındaki sosyal ve sanatsal etkileri incelenmiştir. Buna bağlı olarak, öncelik öncelikle doğum tarihleri ve birbirlerine etkileri sebebiyle dört kadın ressamla sınırlı kalınmıştır. Sırasıyla, Levina Teerlinc, Catherina Van Hemessen, Sofonisba Anguissola ve Lavinia Fontana’nın hayatları, eğitimleri, resimlerindeki güçlü çizgileri ve bunlar arasında ne denli fark olduğu ortaya konularak, birbirleri için bir basamak niteliği taşıdıkları gözlemlenmiştir.
Yücel Çakmaklı, çektiği bütün filmlerde unutulmuş olan milli ve manevi değerleri gündeme getirmeye ve onları canlı tutmaya çalışmıştır. Çakmaklı ayrıca, dünya üzerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı olan olumsuz tavır ve zulümleri de filmlerinde işleyerek haksızlıklara karşı kendi sözünü sinema üzerinden söylemeye çalışmıştır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi de Bosna zulmünü konu edinen Kanayan Yara Bosna filmidir. Çakmaklı’nın bu filmi çektiği dönem, Bosna’daki yaptırımlarla aynı döneme tekabül etmektedir. Bu da Çakmaklı’yı ayrıca önemli kılmaktadır. Öte yandan, genel anlamda Balkan Müslümanları özel anlamda da Bosna üzerine maalesef kayda değer bir sinema filmi bulunmamaktadır. Günümüz siyasi şartları böyle filmler için elverişli olsa da ne Suriye ne Mısır, ne Doğu Türkistan ve ne daha nicesinde Müslümanların yaşadığı zulümler sinemada gündeme getirilmemektedir.
Kanayan Yara Bosna filmi süre olarak uzunluğu hasebiyle sinemada gösterime girememiş, onun yerine beş bölüme ayrılarak TV dizisi olarak yayınlanmıştır. Biz, bu çalışmamızda Kanayan Yara Bosna filmi üzerinden, bir yandan Balkanlar ve İslam konusunun filme ne kadar yansıdığını öte yandan da sinemanın bunları yansıtmada ne kadar etkin bir araç olduğunu felsefi bir okuma ile ortaya koymaya çalışacağız.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasına sebep olan olgu, kadınların o dönemki statülerine rağmen çalışmalarında kendilerine has çizgi ve teknikler üretmiş olmalarıdır. Makalemizde ele aldığımız kadın ressamlarla ilgili müstakil olarak Türkçe bir çalışma bulunmaması, bizi bu konuda araştırma yapmaya yönlendirmiştir. Çalışmamızda, Rönesans döneminin, kadın ressamların ortaya çıkmasındaki sosyal ve sanatsal etkileri incelenmiştir. Buna bağlı olarak, öncelik öncelikle doğum tarihleri ve birbirlerine etkileri sebebiyle dört kadın ressamla sınırlı kalınmıştır. Sırasıyla, Levina Teerlinc, Catherina Van Hemessen, Sofonisba Anguissola ve Lavinia Fontana’nın hayatları, eğitimleri, resimlerindeki güçlü çizgileri ve bunlar arasında ne denli fark olduğu ortaya konularak, birbirleri için bir basamak niteliği taşıdıkları gözlemlenmiştir.