Papers by Mehmet Dugan

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2023
[En] Vitruvius, as an architect who lived in Rome in the 1st century BCE, has played a crucial ro... more [En] Vitruvius, as an architect who lived in Rome in the 1st century BCE, has played a crucial role in the history of architecture with his work De Architectura Libri Decem (Ten Books on Architecture). His work not only encompasses theoretical and practical information about architecture but also serves as a fundamental source for classical archaeology in terms of terminology and buildings. In his first book, Vitruvius addresses topics that appear noteworthy from the perspective of the history of philosophy. He includes philosophy when discussing the education an architect should have. While the reasons and purposes of this situation are briefly explained in the relevant section, a more detailed analysis can be undertaken by examining the political and social structure of his time and the philosophical trends that influenced the era. The juxtaposition of architecture and philosophy not only highlights the necessity of philosophy for an architect but also reflects the philosophical outlook of that era. In this comparative study, it is discussed how Vitruvius associated philosophy with architecture and, why philosophy should be among the education an architect should have. The intellectual sources of Vitruvius are also sought to be revealed. Additionally, the relationship between philosophy and other fields is touched upon, highlighting the encompassing role of philosophy in various sciences.
[Tr] Vitruvius, MÖ I. yüzyılda Roma’da yaşamış bir mimar olup, yazmış olduğu De Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı on kitaptan oluşan eseri ile mimarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Onun bu eseri genel itibarıyla mimarlık ile ilgili teorik ve pratik bilgileri içermesinin yanı sıra terminoloji ve yapı bilgisi bakımından klasik arkeoloji için de temel kaynak olma hüviyetindedir. Diğer bir taraftan Vitruvius’un özellikle ilk kitabında ele aldığı hususlar felsefe tarihi açısından dikkate değer gözükmektedir. Çünkü o, bu bölümde bir mimarın alması gereken eğitimlerden bahsederken felsefeye de yer verir. Bu durumun neden ve amaçları ilgili bölümde kısaca açıklansa da yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ile döneme etki eden felsefî anlayışlar incelenerek detaylandırılması mümkündür. Mimarlık ile felsefenin yan yana gelmesi hatta bir mimarın felsefeye olan gereksinimi aslında o dönemin felsefeye olan bakış açısını da yansıtmaktadır. Karşılaştırmalı bir yöntem ile yapılan bu çalışmada Vitruvius’un felsefeyi mimarlık ile nasıl ilişkilendirdiği, ona göre bir mimarın alması gereken eğitimler arasında neden felsefenin de olması gerektiği incelenmiştir. Bunu yaparken dönemin felsefî birikimine de temas edilip Vitruvius’un düşünsel kaynaklarının neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mimarlığın yanı sıra başka alanların da felsefe ile olan ilişkilerine değinilerek felsefenin bilimleri kuşatıcı rolüne işaret edilmiştir.

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2023
[EN] This study aims to briefly introduce Mübahat Türker Küyel, who was one of the few people who... more [EN] This study aims to briefly introduce Mübahat Türker Küyel, who was one of the few people who did academic studies in the early years of the Republic of Turkey, and to reveal her contributions to the history of Turkic-Islamic thought. Mübahat Türker Küyel made important contributions in the field of philosophy in Turkey. One of the main reasons for presenting the study is that there are almost no studies on Küyel. As an example of these few studies, the master's thesis on his life, works and basic views can be given. In addition, there are several book chapters written about Küyel. However, although this article gives brief information about Küyel’s life and academic works, our study essentially differs from other studies in terms of identifying her contributions to Turkish thought through her writings. When the works of Küyel are examined carefully, It will be seen that she has various works on Turkish philosophers and thinkers such as al-Fārābī, Khawārizmī, al-Bīrūnī, Ibn al-Sīnā, Yusuf Has Hājib, Ahmad al-Yasawī and Yunus Emre. Küyel's doctoral dissertation titled Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti, which covers the important issues of Islamic philosophy, still maintains its importance. It also should be said that her both translations and publications about al-Fārābī have a very important and original position in terms of Islamic Philosophy studies conducted in Turkey. As well as These studies she wrote about Pre-Islamic Turkish president such as Bilge Qaghan and Tonyukuk. When her works are examined in a holistic way, Küyel's contributions to Turkish culture and thought will be seen more clearly. In this study, which indicates the characteristics of a monograph, the literature was searched, and the descriptive method was used.
[TR] Bu çalışma Türkiye Cumhuriyeti’nde felsefe alanında akademik çalışmalar yapan ilk felsefecilerden biri olan Mübahat Türker Küyel’i özetle tanıtıp onun Türk-İslam düşünce tarihine katkılarını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Mübahat Türker Küyel de bu dönemde yetişmiş olup Türkiye’de felsefe alanında önemli katkılar sağlamıştır. Bu araştırmanın yapılma amacına dair temel nedenlerden biri Küyel hakkında yapılan çalışmaların yok denilecek kadar az olmasıdır. Az sayıdaki bu çalışmalara örnek olarak onun hayatı, eserleri ve temel görüşleri üzerine hazırlanan bir yüksek lisans tezi verilebilir. Buna ek olarak Küyel hakkında yazılan birkaç önemli kitap bölümü de mevcuttur. Bizim çalışmamız Küyel’in hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verdikten sonra onun özellikle Türk ve İslam düşüncesine katkılarını eserleri üzerinden tespit etme yönüyle diğer çalışmalardan farklılık göstermektedir. Küyel’in eserleri dikkatle incelendiğinde onun Fârâbî, Harezmî, Beyrûnî ve İbn Sînâ gibi Türk filozofları üzerinde çeşitli müstakil çalışmaları bulunduğu görülecektir. Onun İslam felsefesinin önemli meselelerini kapsayan Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti adlı doktora tezi halen önemi korumaktadır. Özellikle Fârâbî hakkındaki yaptığı çeviri ve neşirleri ile beraber Küyel’in Türkiye’de yapılan İslam felsefesi çalışmaları açısından oldukça önemli yerde durduğunu söylemek gerekmektedir. Bunların yanı sıra o gerek Bilge Kağan ve Tonyukuk gibi İslam öncesi Türk devlet adamlarının gerekse Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gibi Müslüman Türk düşünürlerin önemine vurgu yapıcı yazılar kaleme almıştır. Çalışmaları bütüncül bir şekilde incelendiğinde Küyel’in Türk-İslam düşüncesine katkıları daha net görülecektir. Monografi özelliği gösteren bu çalışmada literatür taraması yapılmış ve deskriptif yöntem kullanılmıştır.

Bilimname, 2022
[EN] Ahmedī is one of the most important representatives of Ottoman thought both in poetical and ... more [EN] Ahmedī is one of the most important representatives of Ottoman thought both in poetical and philosophical in the 15th century. His capability contains many fields which are history, literature, medicine, linguistics etc. His most known work is The Book of Alexander (İskendernâme) and it is a prototype in Turkish literature. It involves unique sections that we have never seen before in this tradition such as mawlid and the history of Ottoman. Another unique section is named Işkıyyât-ı İskender. It is a tale which is told love of Alexander and Gulshah. Alexander the Great, a well-known commander who has left a great impact on different cultures, is the subject of this tale. The tale is totally a new section never written before in the history of Iskendername and it is not to be found in the Persian prototypes of the work. While Ahmedī tells the love of Alexander and Gulshah, he also about other remarkable love stories such as Layla and Majnun, Farhad and Shirin etc. These works had been very effective on authors up to Ahmedī since they were written.
In the section, which consists of nearly 600 couplets, Ahmedī points out his views on the philosophy of love as well as cosmological topics. Sometimes Ahmedī reiterates the tale by adding Islamic elements, refers the some prophets’ names in the Qur’an. He prefers some metaphores in the used tradition of Islamic mysticism while mentioning about Divine Love as propeller (parwana)-fire, nightingale (bulbul)-rose and woman. In addition to these metaphores he also emphasises unity in love in the tale. It seems that Ahmedī’s thoughts on love are based on philosophers and mystics before him. For instance he stands on the same place with Mansur al-Hallaj, a few couplets written by Ahmedī in the mathnawi are directly related with him, Ibn Arabi and other thinkers in Islamic mysticism as well as influenced by Greek and Islamic philosophers. Many thinkers had expressed ideas about love, whether it be human love or divine love, from the ancient Greeks to the century in which Ahmedī lived. But in Islamic World, love was generally considered divine rather than a human phenomenon. From this point of view, it becomes easier to reach the main purpose of the thinkers’ works about love.
First of all, Ahmedī defines what love is, specifies its entity and nature. By prefering some philosophical-tasawwufī terms, he shapes the love theory that we need to understand and reval from the couplets. At this point another mark that makes the work important is that Ahmedī wrote his thoughts on love in the style of mathnawi. Sometimes it is hard to understand the real aim in this style. It might be assumed that it is a ordinary love story between couples but the authors generally think differently. They present the universal aspect for the love, as Ahmedī does. By handling the story, over the Alexander and Gulshah, he emphasizes Divine Love. This love is about God and Gulshah represents him. Alexander does whatever he can to achive real love.
When we examine the tradition which Ahmedī stands on, it is understandable to see what need to do for love. Ahmedī refers a remarkable story in Islam World, death of Mansur al-Hallaj for the love of God, in the mathnawi. Sadness, pain, torture have to be accepted to reach love. Even though al-Hallaj knew he would die, never thought coming back. The idea of unity comes from early periods of Islamic mystics. Being united with God is a ultimate desire, and it is achieved through love. On the other hand, with some exceptions, philosophers argue that God can be reached by reason. This dialectic reveals itself in this section. When Alexander falls in love with Gulshah, he loses his mind. Although love leads to the loss of the mind, Ahmedī states that it is greatness and permanence. It shows what the path of being united with God.
In this study, we focus on Ahmedī’s thoughts about love by considering the section of Işkıyyât-ı İskender. The chapter that is centered in this article will be firtsly handled by us in terms of philosophical-mystical (tasawwufī) aspects. Although there are also studies on Işkıyyât-ı İskender in our country, these are generally evaluate it based on literary features. We will explain his ideas about love based on the couplets and also reveal the ideas hidden in the couplets. Questions such as the following will be answered in this article: How was Ahmedī's understanding of love which gained a rich identity with the metaphors he used, and what are the sources he was influenced by?
[TR] On beşinci yüzyıl Osmanlı düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan Ahmedî gerek edebî gerekse felsefî/tasavvufî yönüyle müstesna bir konuma sahiptir. Edebiyattan tarihe, tıptan dil ilimlerine kadar çeşitli alanlarda eser verme yetkinliğini gösteren Ahmedî’nin en bilinen eseri İskendernâme adlı mesnevisidir. Ahmedî’nin İskender ile Gülşah’ın aşkını anlattığı Işkıyyât-ı İskender bölümü ise daha önce yazılan İskendernâmelerde bulunmayan orijinal bir te’liftir. 600’e yakın beyitten oluşan bu bölümde Ahmedî, aşk felsefesine dair görüşlerini ortaya koyarken tasavvuf geleneğinde sıkça başvurulan pervane-ateş, bülbül-gül ve kadın gibi metaforları da yaygın bir şekilde kullanmaktadır. Ayrıca düşünür aşk felsefesinde üzerinde önemle durulan âşık ile maşukun birlikteliğini anlatan vahdet-ittihad, fenâ-bekâ gibi unsurlara da vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla Ahmedî’nin aşka dair düşüncelerini adı geçen isimler üzerinden mesnevi tarzında ele alması da eseri önemli kılan bir başka husustur. Biz bu çalışmada Ahmedî’nin Işkıyyât-ı İskender adlı özgün te’lifini merkeze alarak onun aşk felsefesini genel hatlarıyla değerlendirmeye çalışacağız. Çalışmaya konu edilen bölüm felsefî-tasavvufî açıdan ilk defa tarafımızca ele alınacaktır. Her ne kadar ülkemizde Işkıyyât-ı İskender üzerine çalışmalar mevcut olsa da bunlar genel itibarıyla edebî özellikler dikkate alınarak yapılan incelemelerdir. Ahmedî’nin kullandığı metaforlarla zengin bir hüviyet kazanan aşk anlayışı nasıl ele alınmıştır ve bu konuda etkilendiği kaynaklar nelerdir gibi sorulara bu makale içerisinde cevaplar aranacaktır.

Turkish Academic Research Review (TARR), 2020
[EN] Throughout history of philosophy, many thinkers considered on classification of sciences whi... more [EN] Throughout history of philosophy, many thinkers considered on classification of sciences which were first started by Ancient Greek philosophers. Al-Kindī and al-Fārābī, two of founders of Islamic philosophy, were not indifferent to this topic as well. Espicially, Al-Fārābī’s classification come to the forefront both its systematicity and its originality. Philosopher’s tending to this topic caused to begin a tradition among Muslim thinkers. Music was in many of these classications as well. Islamic philosophers generally included science of music into traditional classication as known quadrivium together with arithmetics, geometry and astronomy, as predecessors philosophers did. Al-Kindī and al-Fārābī also thought music in same place. They did not just pointed out where music is on their classication of sciences but also they wrote remarkable music boks. So their music books give more idea where they placed music as well as their books which is relavant with classification. In conclusion, this article aims to determine place of music and its importance in the classification of sciences of al-Kindī and al-Fārābī.
[TR] İlk olarak Antik Yunan filozofları tarafından başlatılan ilimlerin tasnif edilmesi süreci felsefe tarihi boyunca birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. İslâm felsefesinin kurucu filozoflarından olan Kindî ve Fârâbî de bu konuya kayıtsız kalmamışlardır. Özellikle Fârâbî’nin yapmış olduğu sınıflama gerek sistematikliği gerekse özgünlüğü bakımından öne çıkmaktadır. Filozofların bu konuya olan eğilimleri ise İslâm düşüncesinde ilimler tasnifi geleneğinin başlamasına vesile olmuştur. Müzik ise bu tasniflerin büyük bir bölümünde kendisine yer bulmuştur. Aritmetik, geometri ve astronomi ile birlikte quadrivium olarak bilinen geleneksel sınıflamanın içerisine dahil edilen müzik ilmi, İslâm filozofları tarafından da çoğunlukla söz konusu matematik ilimlerinin içerisinde değerlendirilmiştir. Kindî ve Fârâbî de bu klasik tasnife uymuş ancak onlar müziğe sadece ilimler tasniflerinde yer vermekle kalmayarak bu sanat üzerine ciddi eserler de kaleme almışlardır. İlimler tasnifi ile ilgili eserlerinin yanı sıra müzik üzerine yazılmış olan eserlerinden de istifade ederek onların bu ilmi nerede konumlandırdıklarına daha iyi vakıf olabilmekteyiz. Nitekim bu makale de ilgili eserlerden yola çıkılarak Kindî ve Fârâbî’nin ilimler tasnifinde müziğin yerini ve önemini belirlemeyi amaçlamaktadır.

Miladi VIII ile XIII. yüzyıl, İslâm düşünce tarihinde bilim ve felsefe alanında büyük başarıların... more Miladi VIII ile XIII. yüzyıl, İslâm düşünce tarihinde bilim ve felsefe alanında büyük başarıların gerçekleştirildiği bir çağdır. İslâm tarihinde hayranlık uyandıran bu döneme Altın Çağ ismi de verilmektedir. Bu dönemde Müslüman bilim adamları hemen hemen her sahada birçok yeni fikre ve buluşa imza atmışlardır. Gerçekleştirmiş oldukları bu faaliyetlerle onlar, sadece kendi dönemlerini ve çevresini aydınlatmakla kalmamış gelecek asırları da etkilemişlerdir. Nitekim Avrupa'nın Rönesans gibi bir tecrübeyi yaşamasında söz konusu Müslüman bilim adamlarının düşünsel çabalarının etkileri yadsınamaz bir gerçektir. İbn Nefîs'te İnsanın Zihinsel Tekâmülü adıyla basılan kitap, Ali Kürşat Turgut'un doktora tezinin düzenlenmiş hali olup, o çağın birikimini yansıtan bir düşünür olan İbn Nefîs ve onun er-Risâletü'l-Kâmiliyye fi's-Sîreti'n-Nebeviyye adlı eseri hakkındadır. Çalışmanın, daha önce üzerinde derli toplu pek araştırma yapılmamış olan İbn Nefîs ile ilgili olması ve literatüre yeni bilgiler kazandırması açısından önemli olduğu kanaatindeyiz. Kitap ana başlıklarıyla, "Giriş", "I. Bölüm", "II. Bölüm" ve "Sonuç" bölümlerinden ve bunların alt başlıklarından oluşmaktadır. Eserin son kısmında ise, ek olarak, bu çalışmanın odak noktası olan İbn Nefîs'in er-Risâletü'l-Kâmiliyye fi's-Sîreti'n-Nebeviyye adlı eserinin yazar tarafından yapılan bir tercümesi yer almaktadır. Tercümenin ilave edilmesi, merak edenler için, İbn Nefîs'in eserini okuma fırsatı sunması açısından önemlidir.
Books by Mehmet Dugan
Book Chapters by Mehmet Dugan
İlahiyat Alanında Uluslararası Çalışma ve Değerlendirmeler, Oct 2024
Uploads
Papers by Mehmet Dugan
[Tr] Vitruvius, MÖ I. yüzyılda Roma’da yaşamış bir mimar olup, yazmış olduğu De Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı on kitaptan oluşan eseri ile mimarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Onun bu eseri genel itibarıyla mimarlık ile ilgili teorik ve pratik bilgileri içermesinin yanı sıra terminoloji ve yapı bilgisi bakımından klasik arkeoloji için de temel kaynak olma hüviyetindedir. Diğer bir taraftan Vitruvius’un özellikle ilk kitabında ele aldığı hususlar felsefe tarihi açısından dikkate değer gözükmektedir. Çünkü o, bu bölümde bir mimarın alması gereken eğitimlerden bahsederken felsefeye de yer verir. Bu durumun neden ve amaçları ilgili bölümde kısaca açıklansa da yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ile döneme etki eden felsefî anlayışlar incelenerek detaylandırılması mümkündür. Mimarlık ile felsefenin yan yana gelmesi hatta bir mimarın felsefeye olan gereksinimi aslında o dönemin felsefeye olan bakış açısını da yansıtmaktadır. Karşılaştırmalı bir yöntem ile yapılan bu çalışmada Vitruvius’un felsefeyi mimarlık ile nasıl ilişkilendirdiği, ona göre bir mimarın alması gereken eğitimler arasında neden felsefenin de olması gerektiği incelenmiştir. Bunu yaparken dönemin felsefî birikimine de temas edilip Vitruvius’un düşünsel kaynaklarının neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mimarlığın yanı sıra başka alanların da felsefe ile olan ilişkilerine değinilerek felsefenin bilimleri kuşatıcı rolüne işaret edilmiştir.
[TR] Bu çalışma Türkiye Cumhuriyeti’nde felsefe alanında akademik çalışmalar yapan ilk felsefecilerden biri olan Mübahat Türker Küyel’i özetle tanıtıp onun Türk-İslam düşünce tarihine katkılarını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Mübahat Türker Küyel de bu dönemde yetişmiş olup Türkiye’de felsefe alanında önemli katkılar sağlamıştır. Bu araştırmanın yapılma amacına dair temel nedenlerden biri Küyel hakkında yapılan çalışmaların yok denilecek kadar az olmasıdır. Az sayıdaki bu çalışmalara örnek olarak onun hayatı, eserleri ve temel görüşleri üzerine hazırlanan bir yüksek lisans tezi verilebilir. Buna ek olarak Küyel hakkında yazılan birkaç önemli kitap bölümü de mevcuttur. Bizim çalışmamız Küyel’in hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verdikten sonra onun özellikle Türk ve İslam düşüncesine katkılarını eserleri üzerinden tespit etme yönüyle diğer çalışmalardan farklılık göstermektedir. Küyel’in eserleri dikkatle incelendiğinde onun Fârâbî, Harezmî, Beyrûnî ve İbn Sînâ gibi Türk filozofları üzerinde çeşitli müstakil çalışmaları bulunduğu görülecektir. Onun İslam felsefesinin önemli meselelerini kapsayan Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti adlı doktora tezi halen önemi korumaktadır. Özellikle Fârâbî hakkındaki yaptığı çeviri ve neşirleri ile beraber Küyel’in Türkiye’de yapılan İslam felsefesi çalışmaları açısından oldukça önemli yerde durduğunu söylemek gerekmektedir. Bunların yanı sıra o gerek Bilge Kağan ve Tonyukuk gibi İslam öncesi Türk devlet adamlarının gerekse Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gibi Müslüman Türk düşünürlerin önemine vurgu yapıcı yazılar kaleme almıştır. Çalışmaları bütüncül bir şekilde incelendiğinde Küyel’in Türk-İslam düşüncesine katkıları daha net görülecektir. Monografi özelliği gösteren bu çalışmada literatür taraması yapılmış ve deskriptif yöntem kullanılmıştır.
In the section, which consists of nearly 600 couplets, Ahmedī points out his views on the philosophy of love as well as cosmological topics. Sometimes Ahmedī reiterates the tale by adding Islamic elements, refers the some prophets’ names in the Qur’an. He prefers some metaphores in the used tradition of Islamic mysticism while mentioning about Divine Love as propeller (parwana)-fire, nightingale (bulbul)-rose and woman. In addition to these metaphores he also emphasises unity in love in the tale. It seems that Ahmedī’s thoughts on love are based on philosophers and mystics before him. For instance he stands on the same place with Mansur al-Hallaj, a few couplets written by Ahmedī in the mathnawi are directly related with him, Ibn Arabi and other thinkers in Islamic mysticism as well as influenced by Greek and Islamic philosophers. Many thinkers had expressed ideas about love, whether it be human love or divine love, from the ancient Greeks to the century in which Ahmedī lived. But in Islamic World, love was generally considered divine rather than a human phenomenon. From this point of view, it becomes easier to reach the main purpose of the thinkers’ works about love.
First of all, Ahmedī defines what love is, specifies its entity and nature. By prefering some philosophical-tasawwufī terms, he shapes the love theory that we need to understand and reval from the couplets. At this point another mark that makes the work important is that Ahmedī wrote his thoughts on love in the style of mathnawi. Sometimes it is hard to understand the real aim in this style. It might be assumed that it is a ordinary love story between couples but the authors generally think differently. They present the universal aspect for the love, as Ahmedī does. By handling the story, over the Alexander and Gulshah, he emphasizes Divine Love. This love is about God and Gulshah represents him. Alexander does whatever he can to achive real love.
When we examine the tradition which Ahmedī stands on, it is understandable to see what need to do for love. Ahmedī refers a remarkable story in Islam World, death of Mansur al-Hallaj for the love of God, in the mathnawi. Sadness, pain, torture have to be accepted to reach love. Even though al-Hallaj knew he would die, never thought coming back. The idea of unity comes from early periods of Islamic mystics. Being united with God is a ultimate desire, and it is achieved through love. On the other hand, with some exceptions, philosophers argue that God can be reached by reason. This dialectic reveals itself in this section. When Alexander falls in love with Gulshah, he loses his mind. Although love leads to the loss of the mind, Ahmedī states that it is greatness and permanence. It shows what the path of being united with God.
In this study, we focus on Ahmedī’s thoughts about love by considering the section of Işkıyyât-ı İskender. The chapter that is centered in this article will be firtsly handled by us in terms of philosophical-mystical (tasawwufī) aspects. Although there are also studies on Işkıyyât-ı İskender in our country, these are generally evaluate it based on literary features. We will explain his ideas about love based on the couplets and also reveal the ideas hidden in the couplets. Questions such as the following will be answered in this article: How was Ahmedī's understanding of love which gained a rich identity with the metaphors he used, and what are the sources he was influenced by?
[TR] On beşinci yüzyıl Osmanlı düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan Ahmedî gerek edebî gerekse felsefî/tasavvufî yönüyle müstesna bir konuma sahiptir. Edebiyattan tarihe, tıptan dil ilimlerine kadar çeşitli alanlarda eser verme yetkinliğini gösteren Ahmedî’nin en bilinen eseri İskendernâme adlı mesnevisidir. Ahmedî’nin İskender ile Gülşah’ın aşkını anlattığı Işkıyyât-ı İskender bölümü ise daha önce yazılan İskendernâmelerde bulunmayan orijinal bir te’liftir. 600’e yakın beyitten oluşan bu bölümde Ahmedî, aşk felsefesine dair görüşlerini ortaya koyarken tasavvuf geleneğinde sıkça başvurulan pervane-ateş, bülbül-gül ve kadın gibi metaforları da yaygın bir şekilde kullanmaktadır. Ayrıca düşünür aşk felsefesinde üzerinde önemle durulan âşık ile maşukun birlikteliğini anlatan vahdet-ittihad, fenâ-bekâ gibi unsurlara da vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla Ahmedî’nin aşka dair düşüncelerini adı geçen isimler üzerinden mesnevi tarzında ele alması da eseri önemli kılan bir başka husustur. Biz bu çalışmada Ahmedî’nin Işkıyyât-ı İskender adlı özgün te’lifini merkeze alarak onun aşk felsefesini genel hatlarıyla değerlendirmeye çalışacağız. Çalışmaya konu edilen bölüm felsefî-tasavvufî açıdan ilk defa tarafımızca ele alınacaktır. Her ne kadar ülkemizde Işkıyyât-ı İskender üzerine çalışmalar mevcut olsa da bunlar genel itibarıyla edebî özellikler dikkate alınarak yapılan incelemelerdir. Ahmedî’nin kullandığı metaforlarla zengin bir hüviyet kazanan aşk anlayışı nasıl ele alınmıştır ve bu konuda etkilendiği kaynaklar nelerdir gibi sorulara bu makale içerisinde cevaplar aranacaktır.
[TR] İlk olarak Antik Yunan filozofları tarafından başlatılan ilimlerin tasnif edilmesi süreci felsefe tarihi boyunca birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. İslâm felsefesinin kurucu filozoflarından olan Kindî ve Fârâbî de bu konuya kayıtsız kalmamışlardır. Özellikle Fârâbî’nin yapmış olduğu sınıflama gerek sistematikliği gerekse özgünlüğü bakımından öne çıkmaktadır. Filozofların bu konuya olan eğilimleri ise İslâm düşüncesinde ilimler tasnifi geleneğinin başlamasına vesile olmuştur. Müzik ise bu tasniflerin büyük bir bölümünde kendisine yer bulmuştur. Aritmetik, geometri ve astronomi ile birlikte quadrivium olarak bilinen geleneksel sınıflamanın içerisine dahil edilen müzik ilmi, İslâm filozofları tarafından da çoğunlukla söz konusu matematik ilimlerinin içerisinde değerlendirilmiştir. Kindî ve Fârâbî de bu klasik tasnife uymuş ancak onlar müziğe sadece ilimler tasniflerinde yer vermekle kalmayarak bu sanat üzerine ciddi eserler de kaleme almışlardır. İlimler tasnifi ile ilgili eserlerinin yanı sıra müzik üzerine yazılmış olan eserlerinden de istifade ederek onların bu ilmi nerede konumlandırdıklarına daha iyi vakıf olabilmekteyiz. Nitekim bu makale de ilgili eserlerden yola çıkılarak Kindî ve Fârâbî’nin ilimler tasnifinde müziğin yerini ve önemini belirlemeyi amaçlamaktadır.
Books by Mehmet Dugan
Book Chapters by Mehmet Dugan
[Tr] Vitruvius, MÖ I. yüzyılda Roma’da yaşamış bir mimar olup, yazmış olduğu De Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı on kitaptan oluşan eseri ile mimarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Onun bu eseri genel itibarıyla mimarlık ile ilgili teorik ve pratik bilgileri içermesinin yanı sıra terminoloji ve yapı bilgisi bakımından klasik arkeoloji için de temel kaynak olma hüviyetindedir. Diğer bir taraftan Vitruvius’un özellikle ilk kitabında ele aldığı hususlar felsefe tarihi açısından dikkate değer gözükmektedir. Çünkü o, bu bölümde bir mimarın alması gereken eğitimlerden bahsederken felsefeye de yer verir. Bu durumun neden ve amaçları ilgili bölümde kısaca açıklansa da yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ile döneme etki eden felsefî anlayışlar incelenerek detaylandırılması mümkündür. Mimarlık ile felsefenin yan yana gelmesi hatta bir mimarın felsefeye olan gereksinimi aslında o dönemin felsefeye olan bakış açısını da yansıtmaktadır. Karşılaştırmalı bir yöntem ile yapılan bu çalışmada Vitruvius’un felsefeyi mimarlık ile nasıl ilişkilendirdiği, ona göre bir mimarın alması gereken eğitimler arasında neden felsefenin de olması gerektiği incelenmiştir. Bunu yaparken dönemin felsefî birikimine de temas edilip Vitruvius’un düşünsel kaynaklarının neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mimarlığın yanı sıra başka alanların da felsefe ile olan ilişkilerine değinilerek felsefenin bilimleri kuşatıcı rolüne işaret edilmiştir.
[TR] Bu çalışma Türkiye Cumhuriyeti’nde felsefe alanında akademik çalışmalar yapan ilk felsefecilerden biri olan Mübahat Türker Küyel’i özetle tanıtıp onun Türk-İslam düşünce tarihine katkılarını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Mübahat Türker Küyel de bu dönemde yetişmiş olup Türkiye’de felsefe alanında önemli katkılar sağlamıştır. Bu araştırmanın yapılma amacına dair temel nedenlerden biri Küyel hakkında yapılan çalışmaların yok denilecek kadar az olmasıdır. Az sayıdaki bu çalışmalara örnek olarak onun hayatı, eserleri ve temel görüşleri üzerine hazırlanan bir yüksek lisans tezi verilebilir. Buna ek olarak Küyel hakkında yazılan birkaç önemli kitap bölümü de mevcuttur. Bizim çalışmamız Küyel’in hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verdikten sonra onun özellikle Türk ve İslam düşüncesine katkılarını eserleri üzerinden tespit etme yönüyle diğer çalışmalardan farklılık göstermektedir. Küyel’in eserleri dikkatle incelendiğinde onun Fârâbî, Harezmî, Beyrûnî ve İbn Sînâ gibi Türk filozofları üzerinde çeşitli müstakil çalışmaları bulunduğu görülecektir. Onun İslam felsefesinin önemli meselelerini kapsayan Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti adlı doktora tezi halen önemi korumaktadır. Özellikle Fârâbî hakkındaki yaptığı çeviri ve neşirleri ile beraber Küyel’in Türkiye’de yapılan İslam felsefesi çalışmaları açısından oldukça önemli yerde durduğunu söylemek gerekmektedir. Bunların yanı sıra o gerek Bilge Kağan ve Tonyukuk gibi İslam öncesi Türk devlet adamlarının gerekse Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gibi Müslüman Türk düşünürlerin önemine vurgu yapıcı yazılar kaleme almıştır. Çalışmaları bütüncül bir şekilde incelendiğinde Küyel’in Türk-İslam düşüncesine katkıları daha net görülecektir. Monografi özelliği gösteren bu çalışmada literatür taraması yapılmış ve deskriptif yöntem kullanılmıştır.
In the section, which consists of nearly 600 couplets, Ahmedī points out his views on the philosophy of love as well as cosmological topics. Sometimes Ahmedī reiterates the tale by adding Islamic elements, refers the some prophets’ names in the Qur’an. He prefers some metaphores in the used tradition of Islamic mysticism while mentioning about Divine Love as propeller (parwana)-fire, nightingale (bulbul)-rose and woman. In addition to these metaphores he also emphasises unity in love in the tale. It seems that Ahmedī’s thoughts on love are based on philosophers and mystics before him. For instance he stands on the same place with Mansur al-Hallaj, a few couplets written by Ahmedī in the mathnawi are directly related with him, Ibn Arabi and other thinkers in Islamic mysticism as well as influenced by Greek and Islamic philosophers. Many thinkers had expressed ideas about love, whether it be human love or divine love, from the ancient Greeks to the century in which Ahmedī lived. But in Islamic World, love was generally considered divine rather than a human phenomenon. From this point of view, it becomes easier to reach the main purpose of the thinkers’ works about love.
First of all, Ahmedī defines what love is, specifies its entity and nature. By prefering some philosophical-tasawwufī terms, he shapes the love theory that we need to understand and reval from the couplets. At this point another mark that makes the work important is that Ahmedī wrote his thoughts on love in the style of mathnawi. Sometimes it is hard to understand the real aim in this style. It might be assumed that it is a ordinary love story between couples but the authors generally think differently. They present the universal aspect for the love, as Ahmedī does. By handling the story, over the Alexander and Gulshah, he emphasizes Divine Love. This love is about God and Gulshah represents him. Alexander does whatever he can to achive real love.
When we examine the tradition which Ahmedī stands on, it is understandable to see what need to do for love. Ahmedī refers a remarkable story in Islam World, death of Mansur al-Hallaj for the love of God, in the mathnawi. Sadness, pain, torture have to be accepted to reach love. Even though al-Hallaj knew he would die, never thought coming back. The idea of unity comes from early periods of Islamic mystics. Being united with God is a ultimate desire, and it is achieved through love. On the other hand, with some exceptions, philosophers argue that God can be reached by reason. This dialectic reveals itself in this section. When Alexander falls in love with Gulshah, he loses his mind. Although love leads to the loss of the mind, Ahmedī states that it is greatness and permanence. It shows what the path of being united with God.
In this study, we focus on Ahmedī’s thoughts about love by considering the section of Işkıyyât-ı İskender. The chapter that is centered in this article will be firtsly handled by us in terms of philosophical-mystical (tasawwufī) aspects. Although there are also studies on Işkıyyât-ı İskender in our country, these are generally evaluate it based on literary features. We will explain his ideas about love based on the couplets and also reveal the ideas hidden in the couplets. Questions such as the following will be answered in this article: How was Ahmedī's understanding of love which gained a rich identity with the metaphors he used, and what are the sources he was influenced by?
[TR] On beşinci yüzyıl Osmanlı düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan Ahmedî gerek edebî gerekse felsefî/tasavvufî yönüyle müstesna bir konuma sahiptir. Edebiyattan tarihe, tıptan dil ilimlerine kadar çeşitli alanlarda eser verme yetkinliğini gösteren Ahmedî’nin en bilinen eseri İskendernâme adlı mesnevisidir. Ahmedî’nin İskender ile Gülşah’ın aşkını anlattığı Işkıyyât-ı İskender bölümü ise daha önce yazılan İskendernâmelerde bulunmayan orijinal bir te’liftir. 600’e yakın beyitten oluşan bu bölümde Ahmedî, aşk felsefesine dair görüşlerini ortaya koyarken tasavvuf geleneğinde sıkça başvurulan pervane-ateş, bülbül-gül ve kadın gibi metaforları da yaygın bir şekilde kullanmaktadır. Ayrıca düşünür aşk felsefesinde üzerinde önemle durulan âşık ile maşukun birlikteliğini anlatan vahdet-ittihad, fenâ-bekâ gibi unsurlara da vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla Ahmedî’nin aşka dair düşüncelerini adı geçen isimler üzerinden mesnevi tarzında ele alması da eseri önemli kılan bir başka husustur. Biz bu çalışmada Ahmedî’nin Işkıyyât-ı İskender adlı özgün te’lifini merkeze alarak onun aşk felsefesini genel hatlarıyla değerlendirmeye çalışacağız. Çalışmaya konu edilen bölüm felsefî-tasavvufî açıdan ilk defa tarafımızca ele alınacaktır. Her ne kadar ülkemizde Işkıyyât-ı İskender üzerine çalışmalar mevcut olsa da bunlar genel itibarıyla edebî özellikler dikkate alınarak yapılan incelemelerdir. Ahmedî’nin kullandığı metaforlarla zengin bir hüviyet kazanan aşk anlayışı nasıl ele alınmıştır ve bu konuda etkilendiği kaynaklar nelerdir gibi sorulara bu makale içerisinde cevaplar aranacaktır.
[TR] İlk olarak Antik Yunan filozofları tarafından başlatılan ilimlerin tasnif edilmesi süreci felsefe tarihi boyunca birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. İslâm felsefesinin kurucu filozoflarından olan Kindî ve Fârâbî de bu konuya kayıtsız kalmamışlardır. Özellikle Fârâbî’nin yapmış olduğu sınıflama gerek sistematikliği gerekse özgünlüğü bakımından öne çıkmaktadır. Filozofların bu konuya olan eğilimleri ise İslâm düşüncesinde ilimler tasnifi geleneğinin başlamasına vesile olmuştur. Müzik ise bu tasniflerin büyük bir bölümünde kendisine yer bulmuştur. Aritmetik, geometri ve astronomi ile birlikte quadrivium olarak bilinen geleneksel sınıflamanın içerisine dahil edilen müzik ilmi, İslâm filozofları tarafından da çoğunlukla söz konusu matematik ilimlerinin içerisinde değerlendirilmiştir. Kindî ve Fârâbî de bu klasik tasnife uymuş ancak onlar müziğe sadece ilimler tasniflerinde yer vermekle kalmayarak bu sanat üzerine ciddi eserler de kaleme almışlardır. İlimler tasnifi ile ilgili eserlerinin yanı sıra müzik üzerine yazılmış olan eserlerinden de istifade ederek onların bu ilmi nerede konumlandırdıklarına daha iyi vakıf olabilmekteyiz. Nitekim bu makale de ilgili eserlerden yola çıkılarak Kindî ve Fârâbî’nin ilimler tasnifinde müziğin yerini ve önemini belirlemeyi amaçlamaktadır.