Papers by Veli Metin Türkoğlu
Kazakistan'da "KAZAK PARSI" (Turan parsı da deniyor) adında güreş turnuvaları düzenlenmekte. Bu g... more Kazakistan'da "KAZAK PARSI" (Turan parsı da deniyor) adında güreş turnuvaları düzenlenmekte. Bu güreşlere katılanların omuzunda bir kurt postu oluyor ve rakipler postlarını jüri önüne bırakarak güreşe başlıyor. Kazanana kaybeden rakibin kurt postu ve farklı ödüller veriliyor. Kırgızistan/Saymalıtaş'taki kaya resimlerinde görülen (betimlenen) güreş sahnelerinin bu gelenekle (Turan Parsı Güreşi ile) bir bağlantısı olabilir. Kaya resimlerinde yer alan kalın (muhtemelen kurt) kuyruklu erkekler güreş yapmakta… Erkeklerin cinsel organlarının belirgin şekilde gösterilmesi, sadece erkeklere mahsus bir spor olduğunu vurguluyor olabilir.

© Veli Metin TÜRKOĞLU
IRK BİTİG ya da diğer adıyla IRAQ BİTİG, Çin'in Dunhuang şehri civarında yer alan Bin Buda Mağara... more IRK BİTİG ya da diğer adıyla IRAQ BİTİG, Çin'in Dunhuang şehri civarında yer alan Bin Buda Mağaraları'nda bulunan, 9. veya 10. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir Uygur el yazmasıdır.
Toplam 67 bölümden oluşan yazmanın bölümleri Vilhelm Thomsen ve Kâzım Mirşan tarafından okunmuş ve günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Fakat toplam 31 bölüm benzer okumalar içerirken geriye kalan 36 bölümün çevirileri faklı anlamlar içermektedir. Bu da “Hangi okuma daha doğru?” sorusunun sorulmasına neden olmaktadır.
IRK BİTİG ya da diğer adıyla IRAQ BİTİG el yazmasını konu alan kitabımız beş bölümden oluşmaktadır. 1. BÖLÜM, Vilhelm Thomsen’ın ve Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının karşılaştırmalarını ve bu okumaların Türk tarihinde bir karşılığı olup olmadığının sorgulamasını içeriyor. 2. BÖLÜM, Uygur el yazmasının sayfa başlarında bulunan daireciklerin ne anlama geldiği hakkındaki bulgularımızı ve bu bulgulara ulaşmak için kullandığımız metotları içeriyor. 3. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirine yakın olan okumalarının karşılaştırılmasını, 4. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirinden farklı olan okumalarının karşılaştırılmasını, 5. BÖLÜM ise, Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının büyük resmi oluşturabilmemize olan katkıları ve bu katkılarla ortaya çıkardığımız büyük resmi içeriyor.
Amacımız, hangi bilim insanının doğru okuduğunu kanıtlamaya çalışmak değil, bu iki çeviriyi inceleyerek Erken Türk Tarihi hakkında doğru bilgiler elde edebilme çabasıdır.
Kazım Mirşan'ın çeviri ve yorumlarının büyük resmi oluşturmamıza katkıları.
(Asya'daki iç deniz... more Kazım Mirşan'ın çeviri ve yorumlarının büyük resmi oluşturmamıza katkıları.
(Asya'daki iç denizler - Türklerin denizcilik yönü - Antik Mısır'ın Türk bağı - Avrupa'daki Türk kökenli halklar)
© Veli Metin TÜRKOĞLU
Bütün bu veriler; Hz. İdris’in ilk kutsal savaşı kazanmasıyla beraber bütün dünyanın tek bir m... more Bütün bu veriler; Hz. İdris’in ilk kutsal savaşı kazanmasıyla beraber bütün dünyanın tek bir merkezden yönetildiği “Tek Dünya Devleti” modelini kurduğunu, daha sonra da Türklerin bu inancın bayraktarlığını üstlenerek bu modeli devam ettirme ideolojisine TURAN adını verdiğini bizlere göstermektedir…
Hz. Musa’dan sonraki dönemde Yahudilerin aynı modele Siyon ideali ismi vererek dünyayı tek bir merkezden yönetme amacıyla Türklerin karşısına çıktığını ve Haçlı Seferleriyle beraber Turan ve Siyon’un savaşının dünyayı yeniden şekillendirmeye başladığını görmekteyiz… Sonuç olarak; Türklerin Gök Tanrı inancının ve Turan idealinin tarihi kökeni ile Tapınak Şövalyelerinin Siyon ve Yeni Dünya Düzeni ideolojisinin tarihi kökeni aynı yere yani Hz. İdris’e dayanıyor diyebiliriz.
Anadolu'daki Türk varlığının tarihi kökeninin 7000 yıldan daha öncesine kadar uzanmakta olduğu an... more Anadolu'daki Türk varlığının tarihi kökeninin 7000 yıldan daha öncesine kadar uzanmakta olduğu anlaşılmaktadır...
© Veli Metin TÜRKOĞLU
IRAQ (IRK) BİTİG isimli Uygur el yazmasının sayfa başlarındaki dairecikler ne anlama geliyor.
© Veli Metin TÜRKOĞLU
Nartların "Debet Destanı"ndaki Demirci Debet, ateşe gerek duymadan demiri eliyle yoğurarak işleye... more Nartların "Debet Destanı"ndaki Demirci Debet, ateşe gerek duymadan demiri eliyle yoğurarak işleyebilmektedir. Bu nedenle Hz. Davut ile neredeyse aynı özellikleri taşımaktadır… Demirci Debet, gökten düşen madenden Türklere silahlar ve at nalları yapmış bu sayede Türkler uzun mesafelere gidebilmiş, kırılmayan keskin kılıçlarıyla akınlar düzenleyebilmişlerdir. İlginçtir; Hz. Davut'un Topkapı Sarayında sergilenen kılıcının madeni de dünya menşeli değildir. Kılıcın, göktaşından elde edilen bir metalden yapıldığı düşünülmektedir.

© Veli Metin TÜRKOĞLU
mi konuşuyordu? 1920'lerde Sibirya'nın güneyinde yer alan Baykal Gölü civarında (Moğolistan'ın ku... more mi konuşuyordu? 1920'lerde Sibirya'nın güneyinde yer alan Baykal Gölü civarında (Moğolistan'ın kuzeyinde) Angara Nehri kıyısında Mal'ta adı verilen Üst Paleolitik döneme ait bir yerleşim yerinde, 24.000 yıl önce yaşamış 4 yaşında bir çocuğun iskeleti bulundu. Arkeologlar tarafından yapılan kazılarda bir kaya parçasının altından çıkarılan ve St. Petersburg'daki Hermitage Devlet Müzesi'nde sergilenen tarihi buluntular arasında fildişi taç, Türk balballarına benzeyen bir heykelcik, boncuk kolye ve kuş şeklinde kolye ucu yer almaktadır. Arkeologların buluntular üzerinden yaptıkları yorumlamalara göre; Mal'ta Çocuğu'nun ailesinin ya da kabilesinin Amerika'daki Kızılderililerle alışveriş yaptığı tahmin edilmektedir. Amerika'daki Kızılderililer ile Asya-Sibirya'daki Mal'ta insanlarının alışveriş yaptığının kesin bir kanıtı bulunmamakla beraber, "Mal'ta Çocuğu"nun bilim adamlarınca saptanan DNA'sının % 30'unun modern Kızılderililerde de bulunması, Amerikan yerlilerinin atalarının Sibirya'dan geldiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu genetik araştırma sonuçları 20 Kasım 2013'te Nature dergisinde yayımlanmıştır. Günümüz genetik verilerine göre; Kazakistan'da yaşayan ve tam 40.000 yıllık genetik mutasyon birikimi taşıyan Mustafa Zakircan Niyazov'un atalarının geni Sibirya'da yaşayan Chukchi (Çukçi) kabilesinden, Amerika'daki Kızılderililere kadar uzanmaktadır. Sibirya'da yaşayan Chukchiler Amerika'daki Kızılderili kabilelerinden biri olan Navaholarla yakın akrabadır. National Geographic Genom Projesi'nde görev yapan Peter A. Underhill, Navaho kabilesinin bir üyesine Niyazov'un resmini gösterdiğinde, Navaho üyesi olan kişi çok şaşırmış ve kuzenine, kardeşine ve büyükannesine çok benzediğini söylemiştir.

© Veli Metin TÜRKOĞLU
Antik dönemde coğrafyacı Strabon*, Kilikia bölgesini,coğrafi özelliklerini dikkate alarak dağlık ... more Antik dönemde coğrafyacı Strabon*, Kilikia bölgesini,coğrafi özelliklerini dikkate alarak dağlık ve ovalık olmak üzere ikiye ayırmıştır. Alanya'dan Limonlu nehrine kadar olan bölümü Dağlık Kilikia, Limonlu'dan İskenderun Körfezi'ne kadar olan bölümü ise Ovalık Kilikia olarak adlandırmıştır. (Murat DURUKAN, Mersin Üniversitesi, Tarih içinde Mersin, Kolokyum II, s.6) Bazı kaynaklarda ise Alanya'dan Soli-Pompeiopolis'e (Viranşehir'e) kadar uzanan bölge Dağlık Kilikia, Soli-Pompeiopolis'den İskenderun'a kadar uzanan bölge de Ovalık Kilikia olarak adlandırılmaktadır. (Ümit AYDINOĞLU, Mersin Üniversitesi, Tarih içinde Mersin, Kolokyum II, s.13) Kilikia bölgesi, Anadolu'da, Suriye'de, Mezopotamya'da ve batıda kurulmuş olan büyük devletlere ait askeri ve ticari gemiler için önemli bir geçit yeri olmuştur. Bu nedenle bölge, antik dönemdeki deniz ticareti açısından da hareketlidir. Jeolojik yapısına bağlı olarak Klikia bölgesini Dağlık ve Ovalık olmak üzere ikiye ayıran coğrafi şartlar bölgedeki kentleşmeyi de etkilemiştir. Tarım arazilerinin ve yeraltı kaynaklarının zenginliği Ovalık Klikia'nın daha hızlı gelişmesini sağlamıştır. (Murat DURUKAN, Mersin Üniversitesi, Tarih içinde Mersin, Kolokyum II, s.6) Orman ürünleri ve hayvancılığın ön plana çıktığı Dağlık Kilikia'nın gelişimi bu kadar hızlı olmasa da Ovalık Kilikia'nın korunması için stratejik öneme sahip olması gelişimini olumlu yönde etkilemiştir. Kilikia bölgesinin coğrafi yapısı, kara ve deniz ticaret yollarının şekillenmesinde ve buna bağlı olarak liman kentlerinin gelişiminde de belirleyici unsur olmuştur. Mersin ili içerisindeki limanlara baktığımızda ilk çağlardan itibaren işlevselliğini sürdüren önemli limanların başında Tarsus ve Silifkenin geldiği görülmektedir. (Şenay ÖZDEMİR, Mersin Üniversitesi, Tarih içinde Mersin, Kolokyum II, s.105) Bunun nedeni, Anadolunun iç kısımlarından sahile geçişi sağlayan Gülek ve Sartavul geçitleridir. *Strabon, (M.Ö. 64-M.S. 24) Antik Yunan'da bir tarihçi, coğrafyacı ve filozof. Yaşadığı dönemde bilinen yerlere yapılan göçlere ve hangi milletlerin yerleşmeler yaptığı üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar ile ün kazanmıştır. Bugünkü Amasya ili sınırları içinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1-Kilikya ve Antik Çağ Deniz Ticareti Kilikia kıyılarının deniz ticaretine elverişli olması bölgenin ilkçağlardan beri yerleşime açık
© Veli Metin TÜRKOĞLU
1939 yılında II. Dünya Savaşı başlamıştı. Polonya ve Romanya'yı da içerisine alan bölgelerde bir ... more 1939 yılında II. Dünya Savaşı başlamıştı. Polonya ve Romanya'yı da içerisine alan bölgelerde bir Yahudi katliamı olacağı anlaşılmış ve Yahudiler bölgeyi terk etmenin yollarını aramaya başlamıştı. Gidebilecekleri adres belliydi… Tek adres Filistin idi ama nasıl gideceklerdi…. Bölgeden kaçabilmenin tek alternatifi gemi idi. Herkes gemi yolculuğu için organize olmaya başladı. Organizasyonu, Revizyonist Yahudilerden oluşan BETAR isimli Siyonist Gençlik Örgütü yapıyordu.
© Veli Metin TÜRKOĞLU
Seraf (Seraphim-Seraph); Müslüman, Hristiyan ve Yahudi inancında "Tanrıya en yakın göksel varlık"... more Seraf (Seraphim-Seraph); Müslüman, Hristiyan ve Yahudi inancında "Tanrıya en yakın göksel varlık" olarak tarif edilmektedir. Serafim ismi, Seraf'ın çoğul eki almış halidir. İncil'de Serafim (Seraflar), üç çift kanatları olan varlıklar olarak tarif edilmiştir. Seraf tasvirlerine; Ayasofya'nın kubbesini taşıyan bağlantı kısımlarında, Osmaniye'deki Karatepe-Arslantaş ören yerinde bulunan Hititlere ait rölyefte ve Suriye'nin Tell Halaf (Türkiye sınırındaki Resulayn) bölgesinde bulunan Hititlere ait rölyefte rastlamaktayız. AYASOFYA-MÖ 400 OSMANİYE-MÖ 800 SURİYE-MÖ 1000 Osmaniye ve Suriye'deki Hitit dönemine ait bu rölyefler; Seraf (Serafim) adıyla bahsedilen göksel varlıkların, Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik öncesinde de var olduğunu ve bilindiğini göstermektedir.

© Veli Metin TÜRKOĞLU
Battal Gazi Destanı'nında, "Battal Gazi'nin Ketayun ile Macerası" başlığı altında anlatılan konul... more Battal Gazi Destanı'nında, "Battal Gazi'nin Ketayun ile Macerası" başlığı altında anlatılan konuların coğrafyası hakkında bazı araştırmalar yaptık… Bizans Kayserinin kız kardeşi Ketayun'un yaşadığı kalenin ve Battal Gazi'nin atıldığı "Cehennem Çukuru"nun nerede olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, bu bölgenin Mersin ilinde yer alan "Kızkalesi" ve "Cennet-Cehennem çukurları" olma ihtimalini destekleyen çok sayıda veri elde etmiş durumdayız… Battal Gazi'nin Ketayun ile macerasını anlatan bölümde (kitabın 248-249 nolu sayfalarında); Ketayun'un, denizdeki bir kalede yaşadığı ve bu kaleye Kale-i Kevakip dendiği bahsi geçmektedir. Denizdeki bu kalenin haricinde bir de kıyıda kale olduğundan bahsedilmektedir. Tıpkı Mersin'in Erdemli ilçesinde bulunan Kızkalesi ve kıyıdaki Korykos Kalesi gibi… Mersin'de bulunan bu iki kale ve birbirlerine olan konumları, destandaki kaleler ve konumları ile uyuşmaktadır.
© Veli Metin TÜRKOĞLU
açıklamalarına göre; Mısır firavunları soyunun gen kodu E1v178'dir. Mısır'ın çok tanrılı dinini t... more açıklamalarına göre; Mısır firavunları soyunun gen kodu E1v178'dir. Mısır'ın çok tanrılı dinini tek tanrılı (Aton) dinine çeviren Akhenaton ve babası ise R1b1 (Türk) genine sahiptir. Akhenaton ve babasının (hatta onlardan önceki birçok firavunun) Türk genine sahip olduğunu ve hiyerogliflerdeki isimlerinde yer alan Türk tamgaları hakkındaki yazımızı aşağıdaki linkte paylaşmıştık.

© Veli Metin TÜRKOĞLU
AKHENATON (IV. AMENHOTEP) HİTİT (TURANİ) KÖKENLİ Mİ? Afrika'da antik dönemlerdeki Türk varlığı ha... more AKHENATON (IV. AMENHOTEP) HİTİT (TURANİ) KÖKENLİ Mİ? Afrika'da antik dönemlerdeki Türk varlığı hakkında akademik verilere dayanan fazla bilgi yoktur. Mısırlıların piramit geleneği ve hiyerogliflerinde tespit edilen Türk tamgaları üzerinden bazı tahminler yürütülebilir. Bu nedenle, ulaşabileceğimiz en güvenilir veri kaynağı genetik araştırmalara dayanan bilgilerdir. GENETİK VERİLER: R (M207) geninin bir kolu olan R1'den türeyen R1a'nın oluşumunun yaklaşık 22.800 yıl önce, son buzul çağı zamanında gerçekleştiği ve R1a ile R1b'nin ikiz kardeş olduğu tahmin edilmektedir. Mısır firavunu Amenhotep ve Akhenaton'un R1a geni taşıdığı tespit edilmiştir. Afrika'da tespit edilen diğer Türk geni ise R1b'dir. Mısırlıların "İksos", günümüz tarihçilerinin "Hurri" dediği (Hititlerin bir kolu olan) R1b genine sahip insanlar İ.Ö. 1500'lü yıllarda Mısır'a gelmiştir. Atı, ok-yayı ve tekerlekli savaş arabasını Mısır'a getiren "R1b" geni taşıyan bu topluluktur.
© Veli Metin TÜRKOĞLU
Türklerin ilk atası Ulu Ay Ata ve Ulu Ay Ana'dan bahseden bu kitabın Hz. Âdem ve Hz. Havva'yı anl... more Türklerin ilk atası Ulu Ay Ata ve Ulu Ay Ana'dan bahseden bu kitabın Hz. Âdem ve Hz. Havva'yı anlattığı net olarak görülmektedir. (Kitap hakkındaki ayrıntılı bilgileri linkteki videodan izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=1QDkvRYRrSQ) Ulu Han Ata kitabında anlatılanlara göre; Kara Dağ isimli dağdaki mağaranın tabanında insan şekline benzer bir oyuk (kalıp) var. Bu oyuğa yağmur sularının taşıdığı çamur doluyor. Havalar ısınmaya başlayıp yerdeki çukura (kalıba) dolan çamur kuruduktan sonra canlanıyor ve Türklerin ilk atası ULU AY ATA ortaya çıkıyor. Sonraki zamanlarda yine aynı olaylar oluyor ve bu defa da aynı kalıptan (oyuktan) Türklerin ilk anası ULU AY ANA oluşuyor.
Uploads
Papers by Veli Metin Türkoğlu
Toplam 67 bölümden oluşan yazmanın bölümleri Vilhelm Thomsen ve Kâzım Mirşan tarafından okunmuş ve günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Fakat toplam 31 bölüm benzer okumalar içerirken geriye kalan 36 bölümün çevirileri faklı anlamlar içermektedir. Bu da “Hangi okuma daha doğru?” sorusunun sorulmasına neden olmaktadır.
IRK BİTİG ya da diğer adıyla IRAQ BİTİG el yazmasını konu alan kitabımız beş bölümden oluşmaktadır. 1. BÖLÜM, Vilhelm Thomsen’ın ve Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının karşılaştırmalarını ve bu okumaların Türk tarihinde bir karşılığı olup olmadığının sorgulamasını içeriyor. 2. BÖLÜM, Uygur el yazmasının sayfa başlarında bulunan daireciklerin ne anlama geldiği hakkındaki bulgularımızı ve bu bulgulara ulaşmak için kullandığımız metotları içeriyor. 3. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirine yakın olan okumalarının karşılaştırılmasını, 4. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirinden farklı olan okumalarının karşılaştırılmasını, 5. BÖLÜM ise, Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının büyük resmi oluşturabilmemize olan katkıları ve bu katkılarla ortaya çıkardığımız büyük resmi içeriyor.
Amacımız, hangi bilim insanının doğru okuduğunu kanıtlamaya çalışmak değil, bu iki çeviriyi inceleyerek Erken Türk Tarihi hakkında doğru bilgiler elde edebilme çabasıdır.
(Asya'daki iç denizler - Türklerin denizcilik yönü - Antik Mısır'ın Türk bağı - Avrupa'daki Türk kökenli halklar)
Hz. Musa’dan sonraki dönemde Yahudilerin aynı modele Siyon ideali ismi vererek dünyayı tek bir merkezden yönetme amacıyla Türklerin karşısına çıktığını ve Haçlı Seferleriyle beraber Turan ve Siyon’un savaşının dünyayı yeniden şekillendirmeye başladığını görmekteyiz… Sonuç olarak; Türklerin Gök Tanrı inancının ve Turan idealinin tarihi kökeni ile Tapınak Şövalyelerinin Siyon ve Yeni Dünya Düzeni ideolojisinin tarihi kökeni aynı yere yani Hz. İdris’e dayanıyor diyebiliriz.
Toplam 67 bölümden oluşan yazmanın bölümleri Vilhelm Thomsen ve Kâzım Mirşan tarafından okunmuş ve günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Fakat toplam 31 bölüm benzer okumalar içerirken geriye kalan 36 bölümün çevirileri faklı anlamlar içermektedir. Bu da “Hangi okuma daha doğru?” sorusunun sorulmasına neden olmaktadır.
IRK BİTİG ya da diğer adıyla IRAQ BİTİG el yazmasını konu alan kitabımız beş bölümden oluşmaktadır. 1. BÖLÜM, Vilhelm Thomsen’ın ve Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının karşılaştırmalarını ve bu okumaların Türk tarihinde bir karşılığı olup olmadığının sorgulamasını içeriyor. 2. BÖLÜM, Uygur el yazmasının sayfa başlarında bulunan daireciklerin ne anlama geldiği hakkındaki bulgularımızı ve bu bulgulara ulaşmak için kullandığımız metotları içeriyor. 3. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirine yakın olan okumalarının karşılaştırılmasını, 4. BÖLÜM, Thomsen ve Mirşan’ın birbirinden farklı olan okumalarının karşılaştırılmasını, 5. BÖLÜM ise, Kâzım Mirşan’ın okuma ve yorumlarının büyük resmi oluşturabilmemize olan katkıları ve bu katkılarla ortaya çıkardığımız büyük resmi içeriyor.
Amacımız, hangi bilim insanının doğru okuduğunu kanıtlamaya çalışmak değil, bu iki çeviriyi inceleyerek Erken Türk Tarihi hakkında doğru bilgiler elde edebilme çabasıdır.
(Asya'daki iç denizler - Türklerin denizcilik yönü - Antik Mısır'ın Türk bağı - Avrupa'daki Türk kökenli halklar)
Hz. Musa’dan sonraki dönemde Yahudilerin aynı modele Siyon ideali ismi vererek dünyayı tek bir merkezden yönetme amacıyla Türklerin karşısına çıktığını ve Haçlı Seferleriyle beraber Turan ve Siyon’un savaşının dünyayı yeniden şekillendirmeye başladığını görmekteyiz… Sonuç olarak; Türklerin Gök Tanrı inancının ve Turan idealinin tarihi kökeni ile Tapınak Şövalyelerinin Siyon ve Yeni Dünya Düzeni ideolojisinin tarihi kökeni aynı yere yani Hz. İdris’e dayanıyor diyebiliriz.