Papers by Muhammed Güngör

Dinlerin varlıklarını devam ettirebilmeleri lidere ve rehbere ihtiyacı zorunlu kılmıştır. Bütün d... more Dinlerin varlıklarını devam ettirebilmeleri lidere ve rehbere ihtiyacı zorunlu kılmıştır. Bütün dinlerde bu ihtiyacı hissetmek mümkündür. Bu bağlamda kutsal metinleri yorumlamanın yanı sıra manevi hakikatleri insanlara duyurmak, Tanrı’nın emir ve yasaklarına göre hüküm vermek, içtimai ve siyasi hareketlerde liderlik yapmak gibi muhtelif görevleri yerine getirenler din adamları olmuştur. Yahudi tarihinin ilk dönemi olarak bilinen atalar döneminde resmî anlamda din adamı sınıfı bulunmamaktaydı. Bu dönemde ibadet, ataların Tanrı’ya gösterdiği saygı, Tanrı’nın da atalara şefkat göstermesi şeklinde telakki edilmiştir. Ataların içinde bulunduğu şartların uygun olmaması nedeniyle bu dönemde toplu ibadetler de icra edilmemiştir. Musa dönemi ise atalar döneminden farklılık göstermiştir. Bu dönemde çeşitli ibadetler ihdas edilmiştir. Atalar döneminde basit ve sade olan ibadet, Musa’dan itibaren ayrıntılı ve kapsamlı bir şekle bürünmüştür. Musa’yla birlikte ortaya çıkan yenilikler de haliyle a...

Dinlerin varliklarini devam ettirebilmeleri lidere ve rehbere ihtiyaci zorunlu kilmistir. Butun d... more Dinlerin varliklarini devam ettirebilmeleri lidere ve rehbere ihtiyaci zorunlu kilmistir. Butun dinlerde bu ihtiyaci hissetmek mumkundur. Bu baglamda kutsal metinleri yorumlamanin yani sira manevi hakikatleri insanlara duyurmak, Tanri’nin emir ve yasaklarina gore hukum vermek, ictimai ve siyasi hareketlerde liderlik yapmak gibi muhtelif gorevleri yerine getirenler din adamlari olmustur. Yahudi tarihinin ilk donemi olarak bilinen atalar doneminde resmi anlamda din adami sinifi bulunmamaktaydi. Bu donemde ibadet, atalarin Tanri’ya gosterdigi saygi, Tanri’nin da atalara sefkat gostermesi seklinde telakki edilmistir. Atalarin icinde bulundugu sartlarin uygun olmamasi nedeniyle bu donemde toplu ibadetler de icra edilmemistir. Musa donemi ise atalar doneminden farklilik gostermistir. Bu donemde cesitli ibadetler ihdas edilmistir. Atalar doneminde basit ve sade olan ibadet, Musa’dan itibaren ayrintili ve kapsamli bir sekle burunmustur. Musa’yla birlikte ortaya cikan yenilikler de haliyle a...

Amasya İlahiyat Dergisi
Tanrı’nın bir olduğu, eşinin ve benzerinin olmadığı hususu bütün Yahudilerin iman etmesi gereken ... more Tanrı’nın bir olduğu, eşinin ve benzerinin olmadığı hususu bütün Yahudilerin iman etmesi gereken bir inançtır. Yahudilikte bu inancı ifade eden cümle ve bununla alakalı olup devamında gelen ve Tanrı’nın sevilmesinden bahseden cümle Tevrat’ta geçmekte olup Şema olarak bilinmektedir. Esasen Şema, Tevrat’ın muhtelif yerlerinde yer alan üç metinden oluşmaktadır. Yahudi din adamları bu üç metin arasındaki bağlantıyı fark ederek bunları bir araya getirmişlerdir. Böylece bir bütünlük kazanan Şema, kendine özgü ayrı bir mahiyet kazanmıştır. Bu çalışmada ise Şema’nın çalışmanın başlığını da yansıtan en önemli cümlesi Tesniye 6/4 (Dinle ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir) ve bununla yakın ilgisi olan Tesniye 6/5 (Tanrımız Rab’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz) cümlesi üzerinde durulmuştur. Bunların dışındaki metinler çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Şema, birtakım tartışmaların neticesinde, II. yüzyılın sonlarına doğru ilgili metinlerin bir araya geti...

Yahudilikteki mabed anlayisi diger dinlerin mabed anlayisindan buyuk oranda farklilik gostermekte... more Yahudilikteki mabed anlayisi diger dinlerin mabed anlayisindan buyuk oranda farklilik gostermektedir. Zira Yahudilikte bazi ibadetlerin eda edilebildigi tek mekân olan Suleyman Mabedi, bu dinle tamamen butunlesmistir. Suleyman Mabedi’nin, Yahudiligin ayrilmaz bir parcasi olmasi, bu din icin “mabed merkezli bir din” denilmesine yol acmistir. Zira Suleyman Mabedi, mimari yapisindan, orada kimlerin ne sekilde gorev yapacaklarina varincaya kadar tamamen Tanri’nin istegi dogrultusunda tasarlanmistir. Ote yandan Suleyman Mabedi’nin tarih icinde yikilip yeniden insa edilmesi Yahudiler uzerinde buyuk etkiler birakmistir. Yahudi tarihinde “Birinci Mabed Donemi” ve “Ikinci Mabed Donemi” gibi isimlerin olmasi bunun kanitidir. Ozellikle M.S. 70 yilinda Ikinci Mabed’in yikilmasi, o tarihten gunumuzde kadar Yahudiler icin buyuk uzuntu kaynagi olmustur. Bu derece onemli olan Suleyman Mabedi, dogal olarak Yahudilerin asirlar boyunca ilgi odagi olmus, onun yikik oldugu donemde ise yeniden yapilmasi ...
800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA Amerikali oryantalist misyoner Samuel M. Zw... more 800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA Amerikali oryantalist misyoner Samuel M. Zwemer hayatini Islam’i arastirmaya ve Muslumanlari Hiristiyanlastirmaya adamistir. O, Islam’i ve Muslumanlari oryantalist bakis acisiyla incelemistir. Islam’i her yonuyle konu edinirken Islam’in ortaya ciktigi cahiliye donemi uzerinde ozellikle durmustur. Ona gore bu donemikavramadanIslam’i anlamak mumkun degildir. Zwemer (Hz.) Muhammed’i ortaya cikartan etkenler uzerinde de durmus, ozellikle politik, dinive ailevi etkenleredeginmistir. Ayrica (Hz.) Muhammed’in dâhi bir insan oldugunu iddia etmistir. Ote yandan Islam’in diger dinlerden etkilendigini, bunlar arasinda ozellikle Yahudilik ve Hiristiyanligin etkisinin fazla oldugunu ileri surmustur. Neticede Islam’in ilahi kokenli bir din olamayip pek cok etkenin bir araya gelmesiyle tesekkul etmis bir din oldugunu iddia etmistir.
... Yaklaşık beş asır sonra Roma Kralı Herod'un Mabed&am... more ... Yaklaşık beş asır sonra Roma Kralı Herod'un Mabed'i eski görkemine kavuşturmak için yeniden yaptırmasından bahsedilmiştir. ... HIRSCH, Emil G., Sacrifice, JE, Funk and Wagnalls Company, New York and London 1905, X. HİZMETLİ, Sabri, İslam Tarihi, Yeni Çizgi Yayınları ...

The Sacralization Process of Jerusalem in Christianity, 2020
Herhangi bir dinin müntesiplerince kutsal kabul edilen bir yerin aslında mekân olma açısından diğ... more Herhangi bir dinin müntesiplerince kutsal kabul edilen bir yerin aslında mekân olma açısından diğer yerlerden farkı yoktur. Ancak, sonradan kutsal addedilen bir mekân, bir toplumun dinî hayatının merkezinde yer alan, insan hayatına yön veren ve anlam kazandıran bir özelliğe de sahip olmaktadır. Bunun en güzel örneği Kudüs şehridir. Kudüs Yahudilikte ve İslam’da olduğu gibi Hıristiyanlıkta da kutsal kabul edilen bir şehirdir. Ancak Kudüs’ün Hıristiyanlar için kutsallık kazanması İsa Mesih’in ölümünden asırlar sonra gerçekleşmiştir. Zira yorum farklılığından ötürü Kudüs’ün Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kutsal olup olmadığı hususunda belirsizlik bulunmaktadır. Bu nedenle Hıristiyan tarihinin ilk dönemlerinde Kudüs’ün kutsallığından bahsedilemez. Hatta Kudüs’ün kutsallığı hususunda, İsa Mesih’in çarmıha gerilmesinden asırlar sonra Hıristiyan din adamları arasında tartışmalar da yaşanmıştır. Kudüs, bütün karşı çıkmalara rağmen Hıristiyanlar için kutsallığını zamanla tekrar kazanmıştır. Kudüs’ün kutsallığını kazanmasında Hıristiyan inancının şekillenmesinde etkili olan tarihi olayların bu şehirde gerçekleşmesi, İsa Mesih’in mezarı üzerine inşa edilen Kutsal Kabir Kilisesi’nin bu şehirde bulunması ve Hıristiyanların Kudüs’ü hac merkezlerinden biri olarak benimsemeleri etkili olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Dinler Tarihi, Kudüs, Hıristiyanlık, İsa Mesih, Kutsal Kabir Kilisesi.
The places considered sacred are actually no different from other places in terms of being a place. However, the coming about of an important religious event in one place makes it different from other places and sanctifies it. These places are thought to be closer to God than other places. In this context, Jerusalem draws attention because it is considered sacred by Judaism, Christianity and Islam. Under the holiness attributed to this city lies the fact that God, the only sacred being according to these religions, gives a special value to this town compared to other parts of the world. On the other hand, considering the history of Christianity, it is seen that the attitudes of Christians towards Jerusalem are not same. Accordingly, it can be said that there are two main views in the history of Christianity, one defending that Jerusalem is not theologically sacred and the other one defending that it is sacred.
According to the view that claimed that Jerusalem was not sacred to Christians, Jesus took a negative attitude towards Jerusalem. Accordingly, Jesus hinted that Jerusalem had lost its blessing. It is stated that this negative opinion of Jesus about Jerusalem became clearer in Paul's letters. In addition, Eusebius stated that the importance attributed to Jerusalem in the Old Testament did not continue after the New Testament. According to him, the importance of Jerusalem has ceased.
In 70 AD, the destruction of Solomon's Temple and Jerusalem was understood as that these places were not no longer important for Christians. According to this, nowhere else in the world is considered sacred to Christians than any other place. Only the existence and holiness of Jesus were believed. The importance and holiness of Jesus has replaced the importance and holiness of space.
On the other hand, the negative perception of the sanctity of Jerusalem in the early periods of Christianity began to change as a result of the travels of Constantine's mother Helena to Jerusalem and its surroundings in 326 AD after Constantine had accepted Christianity. Especially the construction of the Church of the Holy Sepulcher changed this perception deeply. Thus, opinions that suggest the opposite of the above negative views about the holiness of Jerusalem have taken their place in the Christian literature.
Cyril emphasized that the divine importance attributed to Jerusalem was a historical phenomenon, but it was not definitely final. He pointed out that important events related to Jesus Christ and the Holy Spirit occurred in this city. On the other hand, Cyril argued that the term “Holy City” mentioned in Matthew has been the very city of Jerusalem. In this sense, he expressed that Jerusalem, in a theological context, has been special to God and is truly a "holy city". Cyril claimed that Jerusalem should be given a natural advantage. Throughout the Middle Ages, Jerusalem was considered as the true homeland of all Christians.
Despite all the opposition, Jerusalem regained its sanctity over time. As a matter of fact, although the Church adopted the understanding of Heavenly Jerusalem in the Kingdom of God, it also claimed today's Jerusalem in Palestine. Because the Church believed that the value given to Jerusalem would provide political benefits and it has been effective in its development and strengthening being a religious institution.
From the point of view of Christians, the holiness and importance of Jerusalem, which is so important, is based on three interrelated main reasons. Firstly, important events in Jesus' life occurred in this city. Secondly, the Church of the Holy Sepulcher, which is considered the holiest shrine for Christians, was built here. Thirdly, Jerusalem has become one of the important pilgrimage centres in Christianity.
First of all, it should be noted that the importance of Jerusalem for Christians comes from the fact that it hosted the great events of the New Testament. Jerusalem is a place where important events are effective in the formation of Christian thought, from the childhood of Jesus to his death, even from his resurrection to the sky. In the acceptance of a city as a sacred, important events that occur in the period when a religion began to emerge are effective. When it comes to Christianity, it is seen that very important religious events took place in Jerusalem.
The Holy Sepulcher, on which the Church of the Holy Sepulcher was built, is the name of the grave where Jesus was buried after his death and is located in Jerusalem. The Church of the Holy Sepulcher was built after the visit of Constantine's mother Helena to Jerusalem. After the construction of the Church of the Holy Sepulcher, Christians gave importance to rituals here.
The New Testament did not include any responsibility for the pilgrimage, as the Old Testament and the Qur'an ordered. Therefore, there was no pilgrimage in Christian life in the first period. However, over time, the Sacred Places were considered especially sacred to Christians because of Jesus' passage over these lands. These lands contain signs that "God is in the body". Naturally, the Holy Land serves to remind God that was once believed to be walking on earth. As a result, the places where Jesus' life was passed were considered sacred for Christians and became one of the important pilgrimage centers. Christian pilgrims, especially in the Byzantine period, showed great respect to the lands of their beliefs. Although many church fathers tried to discourage in the early periods, Christian pilgrims visited Jerusalem in particular. However, this negative attitude changed greatly with the fourth century. As a result of that, Christian pilgrims from all over the world have visited temples that are considered sacred, and especially those newly discovered and believed to be related to Jesus.
Keywords: History of Religions, Jerusalem, Christianity, Jesus Christ, the Church of the Holy Sepulcher.

Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Helal Gıda Anlayışı, 2018
Yahudi gıda yasaları Yahudilerin dışa vuran en bariz özelliklerinden biridir. Bu yasalar Yahudi h... more Yahudi gıda yasaları Yahudilerin dışa vuran en bariz özelliklerinden biridir. Bu yasalar Yahudi halkının maneviyatına olumlu katkıda bulunması, onların kutsallığını koruması ve ruhun kirlenmesini engellemesi için Tanrı tarafından konulmuştur. Bir Yahudi bu yasalara içtenlikle uyarak Tanrı’sına bağlılığını kanıtlamaya çalışmakta, onun iradesini kabul ettiğini
göstermektedir. Yahudilikte tüketilmesine izin verilen gıdalara koşer denilmektedir. Koşer yasalarının neredeyse tamamı hayvansal gıdalarla ilgilidir. Kimi Yahudi din adamları bu yasaların makul bir gerekçesi olduğunu ispatlamaya çalışırken kimileri de bu yasaların sadece Tanrı böyle istediği için konulduğunu öne sürmektedir. Günümüz Yahudilerinin
ise koşer gıdalara riayet hususunda farklı tavırlar sergiledikleri görülmektedir. Hıristiyanlıkta ise Yahudilikte olduğu gibi ayrıntılı gıda yasaları bulunmamaktadır. Hıristiyan din adamları gerek İsa’nın gerekse Pavlus’un düşüncelerinden yola çıkarak neredeyse bütün yiyecek ve içeceklerin tüketilmesine izin vermişlerdir. Öte yandan Hıristiyan mezhepleri arasında gıda maddeleri ile ilgili bariz anlayış farklılıkları
bulunmaktadır. Mesela pek çok Hıristiyan mezhebinde tüketilmesi serbest olan çay, kahve ve alkollü içeceklerin yanı sıra domuz eti Yedinci Gün Adventistleri tarafından tüketilmemektedir.
Amerikalı Oryantalist Samuel Marinus Zwemer ve Eserlerinde İslam Algısı, 2014

Zarûriyya'at-ı Hamse Bağlamında Yahudilikte Maslahat, 2017
Bütün dinler insanı evrenin ve hayatın merkezine yerleştirmiştir. Merkezde yer alan insanın dünye... more Bütün dinler insanı evrenin ve hayatın merkezine yerleştirmiştir. Merkezde yer alan insanın dünyevi ve uhrevi mutluluğunu temin etmek için dinler bazı hükümler getirmişlerdir. Bu hükümlerden bazıları akıl, can, nesil, mal ve dinin korunmasını amaçlamıştır. Bu beş maddeye İslam’da “Zarûriyyât-ı Hamse” denilmektedir. Bunların korunması için yapılan her şey maslahat icabıdır. Maslahat, insanın faydasına olan şeylerdir. Yahudilikte de bu beş madde korunması gereken unsurlardır. Bunların bir şekilde zarar görmesi hayat düzenin yok olmasına yol açacaktır. Bu beş maddeden birincisi akıldır. Yahudilik akla önem vermektedir. Yahudi inancına göre Tanrı, insana olan sevgisini ona akıl vererek göstermiş ve onu diğer canlılardan üstün kılmıştır. Akıl sayesinde insan muhakeme ederek hakikati görebilir. Yahudiliğe göre insanın canı da kutsaldır. İnsanı kendi suretinde yaratan Tanrı, ona hediye olarak can vermiştir. Can insanın en değerli servetidir. Bu nedenle cinayet en büyük suçtur. Neslin muhafazası da Yahudilik açısından önemlidir. Bu konuda düzenlemeler getirilmiştir. Bunların en önemlisi evlilik kurumu iken diğeri zinanın yasaklanmasıdır. Maslahat gereği korunması icap eden bir başka konu maldır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi sahip olduğu mal ile mümkündür. Bu nedenle Yahudilik insanın bedeni ve ruhu gibi malını da kutsal saymıştır. Yahudilik, malın, haramdan uzak durup helal yollardan kazanılmasını emretmiştir. Son olarak din, Yahudiler için diğer unsurlar gibi korunması gereken bir meseledir. Yahudi inancına göre din bahşedilmiş en büyük nimettir. Ölümsüzlük duygusuyla insanın fani varlığına anlam ve kutsallık katarak hayatı güzelleştirmektedir.
Sonuç olarak Yahudilik, maslahat gereği akıl, can, nesil, mal ve dinin korunması için bazı düzenlemeler getirmiş ve Yahudilere bunlara kesinlikle uymalarını emretmiştir.
Amerikalı oryantalist misyoner Samuel M. Zwemer hayatını İslam’ı araştırmaya ve Müslümanları Hıri... more Amerikalı oryantalist misyoner Samuel M. Zwemer hayatını İslam’ı araştırmaya ve Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya adamıştır. O, İslam’ı ve Müslümanları oryantalist bakış açısıyla incelemiştir. İslam’ı her yönüyle konu edinirken İslam’ın ortaya çıktığı cahiliye dönemi üzerinde özellikle durmuştur. Ona göre bu dönemi kavramadan İslam’ı anlamak mümkün değildir. Zwemer (Hz.) Muhammed’i ortaya çıkartan etkenler üzerinde de durmuş, özellikle politik, dinî ve ailevi etkenlere değinmiştir. Ayrıca (Hz.) Muhammed’in dâhi bir insan olduğunu iddia etmiştir. Öte yandan İslam’ın diğer dinlerden etkilendiğini, bunlar arasında özellikle Yahudilik ve Hıristiyanlığın etkisinin fazla olduğunu ileri sürmüştür. Neticede İslam’ın ilahi kökenli bir din olamayıp pek çok etkenin bir araya gelmesiyle teşekkül etmiş bir din olduğunu iddia etmiştir.

Samuel Marinus Zwemer, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk yarısında Müslümanlara yönelik fa... more Samuel Marinus Zwemer, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk yarısında Müslümanlara yönelik faaliyetleriyle önemli oryantalist misyonerler arasında yer almıştır. Başlattığı Arabistan Misyonerliği’nden dolayı kendisine “İslam’a gönderilen elçi” denilmiştir. Ayrıca, Hıristiyan bakış açısıyla yazılan kitap ve makaleleriyle İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz bir imaj yaratmaya çalışmıştır. Özellikle İslam’daki Allah anlayışı, Hz. Muhammed ve Kur’an hakkındaki değerlendirmeleri İslam hakikatleriyle bağdaşmamaktadır. Zwemer, Allah’ı doğulu despot bir tanrı gibi betimlemiştir. Hz. Muhammed’in peygamber olmadığını iddia etmiş ve onu ahlâksız olmakla itham etmiştir. Kur’an’ın yanlışlarla dolu anlaşılmaz bir kitap olduğunu öne sürmüştür. Hıristiyan misyonerleri İslam dünyasında misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaya teşvik eden Zwemer, gerek mücadelesi gerekse eserleri ile onlara ilham kaynağı olmuştur.

Hıristiyanlıkta, temel inanç esaslarından biri olan aslî günah dışındaki günahlar fiilî günah ola... more Hıristiyanlıkta, temel inanç esaslarından biri olan aslî günah dışındaki günahlar fiilî günah olarak nitelendirilmektedir. Fiilî günah, ölüme götüren günahlar ve bağışlanabilir günahlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Günahı başka bir açıdan yorumlayan Hıristiyan azizler ise bütün günahların kaynağı olarak insanın doğasında bulunan yedi zaafa dikkat çekmişlerdir. Bunları sistematik hale getirip yedi ölümcül günah olarak nitelendirmişlerdir. Kitab-ı Mukaddes’te bir liste halinde yer almayan bu günahlar, kibir, açgözlülük, şehvet, öfke, haset, tembellik ve oburluktur. Bunlar, insanların günlük hayatlarında işledikleri birçok günahın kaynağı olarak görüldüğünden önemlidir. Bu günahlar üzerinde duran Hıristiyan din adamlarının amacı, insanları yedi ölümcül günah hakkında bilgilendirmek ve davranışlarını kontrol altına alabileceklerini öğreterek insanların günah işlemelerine engel olmaktır.
Conference Presentations by Muhammed Güngör

Yahudilikte Özel Bir Sınıf: Yahudi Din Adamları Kohenler , 2019
Kohenlik kurumu Harun ile başlamış olup babadan oğula geçerek günümüze kadar gelmiştir. Dinî açıd... more Kohenlik kurumu Harun ile başlamış olup babadan oğula geçerek günümüze kadar gelmiştir. Dinî açıdan yüksek ve değerli kabul edilen bu sınıf başkohen ve kohenler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Başkohenlik sadece bir kişi ile temsil edilirken kohenlerin sayısı birden fazladır. Bu sınıfın imtiyazları olduğu gibi sorumlukları da bulunmaktadır. Süleyman Mabedi'nin ayakta olduğu dönemde bazı ibadetlerin yerine getirilmesi sadece başkohen/kohenler tarafından gerçekleşmiştir. Başkohenin çok özel olması nedeniyle ibadet esnasında giyeceği kıyafet de ayrıntılı olarak Tevrat'ta anlatılmıştır. Başkohen gibi kohenlerin de görevleri Tanrı tarafından belirlenmiştir. Sivil hâkim olarak da görev yapan kohenlere bazı yasaklar getirilmiştir. Mesela ölüye yaklaşmalarına izin verilmemiştir. Evlenecekleri kişilerde bazı özelliklerin aranması nedeniyle sıradan biriyle evlenmeleri de yasaklanmıştır. Yahudilikte Tanrı tarafından belirlenen başkohen/kohenler sınıfının görevi Süleyman Mabedi'nin yıkılmasıyla sona ermiştir. Günümüzde ise kohenlere sembolik bazı dinî görevler verilmektedir. Öte yandan Mesih'in gelmesiyle Süleyman Mabedi'nin yeniden inşa edileceğine ve bu özel sınıfın tekrar görev yapacağına inanıldığı için Harun'un şeceresinin muhafazasına hâlâ önem verilmektedir.

Yahudi Dini Hayatında Süleyman Mabedi, 2017
Öz: Yahudilikteki mabed anlayışı diğer dinlerin mabed anlayışından büyük oranda farklılık gösterm... more Öz: Yahudilikteki mabed anlayışı diğer dinlerin mabed anlayışından büyük oranda farklılık göstermektedir. Zira Yahudilikte bazı ibadetlerin eda edilebildiği tek mekân olan Süleyman Mabedi, bu dinle tamamen bütünleşmiştir. Süleyman Mabedi'nin, Yahudiliğin ayrılmaz bir parçası olması, bu din için "mabed merkezli bir din" denilmesine yol açmıştır. Zira Süleyman Mabedi, mimari yapısından, orada kimlerin ne şekilde görev yapacaklarına varıncaya kadar tamamen Tanrı'nın isteği doğrultusunda tasarlanmıştır. Öte yandan Süleyman Mabedi'nin tarih içinde yıkılıp yeniden inşa edilmesi Yahudiler üzerinde büyük etkiler bırakmıştır. Yahudi tarihinde "Birinci Mabed Dönemi" ve "İkinci Mabed Dönemi" gibi isimlerin olması bunun kanıtıdır. Özellikle M.S. 70 yılında İkinci Mabed'in yıkılması, o tarihten günümüzde kadar Yahudiler için büyük üzüntü kaynağı olmuştur. Bu derece önemli olan Süleyman Mabedi, doğal olarak Yahudilerin asırlar boyunca ilgi odağı olmuş, onun yıkık olduğu dönemde ise yeniden yapılması için dualar edilmiştir. Bugün fiziki varlığı görülmese de Kudüs'e bakıldığında Süleyman Mabedi'nin manevi varlığı hâlâ hissedilmektedir. Yahudiliğin can damarlarından biri olan bu Mabed, bir Yahudi için neredeyse her şeydir. Nitekim günümüzde Kudüs'teki Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki çatışmaların temel sebeplerinden biri, belki de en önemlisi Süleyman Mabedi'nden kaynaklanmaktadır.
Uploads
Papers by Muhammed Güngör
Anahtar Kelimeler: Dinler Tarihi, Kudüs, Hıristiyanlık, İsa Mesih, Kutsal Kabir Kilisesi.
The places considered sacred are actually no different from other places in terms of being a place. However, the coming about of an important religious event in one place makes it different from other places and sanctifies it. These places are thought to be closer to God than other places. In this context, Jerusalem draws attention because it is considered sacred by Judaism, Christianity and Islam. Under the holiness attributed to this city lies the fact that God, the only sacred being according to these religions, gives a special value to this town compared to other parts of the world. On the other hand, considering the history of Christianity, it is seen that the attitudes of Christians towards Jerusalem are not same. Accordingly, it can be said that there are two main views in the history of Christianity, one defending that Jerusalem is not theologically sacred and the other one defending that it is sacred.
According to the view that claimed that Jerusalem was not sacred to Christians, Jesus took a negative attitude towards Jerusalem. Accordingly, Jesus hinted that Jerusalem had lost its blessing. It is stated that this negative opinion of Jesus about Jerusalem became clearer in Paul's letters. In addition, Eusebius stated that the importance attributed to Jerusalem in the Old Testament did not continue after the New Testament. According to him, the importance of Jerusalem has ceased.
In 70 AD, the destruction of Solomon's Temple and Jerusalem was understood as that these places were not no longer important for Christians. According to this, nowhere else in the world is considered sacred to Christians than any other place. Only the existence and holiness of Jesus were believed. The importance and holiness of Jesus has replaced the importance and holiness of space.
On the other hand, the negative perception of the sanctity of Jerusalem in the early periods of Christianity began to change as a result of the travels of Constantine's mother Helena to Jerusalem and its surroundings in 326 AD after Constantine had accepted Christianity. Especially the construction of the Church of the Holy Sepulcher changed this perception deeply. Thus, opinions that suggest the opposite of the above negative views about the holiness of Jerusalem have taken their place in the Christian literature.
Cyril emphasized that the divine importance attributed to Jerusalem was a historical phenomenon, but it was not definitely final. He pointed out that important events related to Jesus Christ and the Holy Spirit occurred in this city. On the other hand, Cyril argued that the term “Holy City” mentioned in Matthew has been the very city of Jerusalem. In this sense, he expressed that Jerusalem, in a theological context, has been special to God and is truly a "holy city". Cyril claimed that Jerusalem should be given a natural advantage. Throughout the Middle Ages, Jerusalem was considered as the true homeland of all Christians.
Despite all the opposition, Jerusalem regained its sanctity over time. As a matter of fact, although the Church adopted the understanding of Heavenly Jerusalem in the Kingdom of God, it also claimed today's Jerusalem in Palestine. Because the Church believed that the value given to Jerusalem would provide political benefits and it has been effective in its development and strengthening being a religious institution.
From the point of view of Christians, the holiness and importance of Jerusalem, which is so important, is based on three interrelated main reasons. Firstly, important events in Jesus' life occurred in this city. Secondly, the Church of the Holy Sepulcher, which is considered the holiest shrine for Christians, was built here. Thirdly, Jerusalem has become one of the important pilgrimage centres in Christianity.
First of all, it should be noted that the importance of Jerusalem for Christians comes from the fact that it hosted the great events of the New Testament. Jerusalem is a place where important events are effective in the formation of Christian thought, from the childhood of Jesus to his death, even from his resurrection to the sky. In the acceptance of a city as a sacred, important events that occur in the period when a religion began to emerge are effective. When it comes to Christianity, it is seen that very important religious events took place in Jerusalem.
The Holy Sepulcher, on which the Church of the Holy Sepulcher was built, is the name of the grave where Jesus was buried after his death and is located in Jerusalem. The Church of the Holy Sepulcher was built after the visit of Constantine's mother Helena to Jerusalem. After the construction of the Church of the Holy Sepulcher, Christians gave importance to rituals here.
The New Testament did not include any responsibility for the pilgrimage, as the Old Testament and the Qur'an ordered. Therefore, there was no pilgrimage in Christian life in the first period. However, over time, the Sacred Places were considered especially sacred to Christians because of Jesus' passage over these lands. These lands contain signs that "God is in the body". Naturally, the Holy Land serves to remind God that was once believed to be walking on earth. As a result, the places where Jesus' life was passed were considered sacred for Christians and became one of the important pilgrimage centers. Christian pilgrims, especially in the Byzantine period, showed great respect to the lands of their beliefs. Although many church fathers tried to discourage in the early periods, Christian pilgrims visited Jerusalem in particular. However, this negative attitude changed greatly with the fourth century. As a result of that, Christian pilgrims from all over the world have visited temples that are considered sacred, and especially those newly discovered and believed to be related to Jesus.
Keywords: History of Religions, Jerusalem, Christianity, Jesus Christ, the Church of the Holy Sepulcher.
göstermektedir. Yahudilikte tüketilmesine izin verilen gıdalara koşer denilmektedir. Koşer yasalarının neredeyse tamamı hayvansal gıdalarla ilgilidir. Kimi Yahudi din adamları bu yasaların makul bir gerekçesi olduğunu ispatlamaya çalışırken kimileri de bu yasaların sadece Tanrı böyle istediği için konulduğunu öne sürmektedir. Günümüz Yahudilerinin
ise koşer gıdalara riayet hususunda farklı tavırlar sergiledikleri görülmektedir. Hıristiyanlıkta ise Yahudilikte olduğu gibi ayrıntılı gıda yasaları bulunmamaktadır. Hıristiyan din adamları gerek İsa’nın gerekse Pavlus’un düşüncelerinden yola çıkarak neredeyse bütün yiyecek ve içeceklerin tüketilmesine izin vermişlerdir. Öte yandan Hıristiyan mezhepleri arasında gıda maddeleri ile ilgili bariz anlayış farklılıkları
bulunmaktadır. Mesela pek çok Hıristiyan mezhebinde tüketilmesi serbest olan çay, kahve ve alkollü içeceklerin yanı sıra domuz eti Yedinci Gün Adventistleri tarafından tüketilmemektedir.
Sonuç olarak Yahudilik, maslahat gereği akıl, can, nesil, mal ve dinin korunması için bazı düzenlemeler getirmiş ve Yahudilere bunlara kesinlikle uymalarını emretmiştir.
Conference Presentations by Muhammed Güngör
Anahtar Kelimeler: Dinler Tarihi, Kudüs, Hıristiyanlık, İsa Mesih, Kutsal Kabir Kilisesi.
The places considered sacred are actually no different from other places in terms of being a place. However, the coming about of an important religious event in one place makes it different from other places and sanctifies it. These places are thought to be closer to God than other places. In this context, Jerusalem draws attention because it is considered sacred by Judaism, Christianity and Islam. Under the holiness attributed to this city lies the fact that God, the only sacred being according to these religions, gives a special value to this town compared to other parts of the world. On the other hand, considering the history of Christianity, it is seen that the attitudes of Christians towards Jerusalem are not same. Accordingly, it can be said that there are two main views in the history of Christianity, one defending that Jerusalem is not theologically sacred and the other one defending that it is sacred.
According to the view that claimed that Jerusalem was not sacred to Christians, Jesus took a negative attitude towards Jerusalem. Accordingly, Jesus hinted that Jerusalem had lost its blessing. It is stated that this negative opinion of Jesus about Jerusalem became clearer in Paul's letters. In addition, Eusebius stated that the importance attributed to Jerusalem in the Old Testament did not continue after the New Testament. According to him, the importance of Jerusalem has ceased.
In 70 AD, the destruction of Solomon's Temple and Jerusalem was understood as that these places were not no longer important for Christians. According to this, nowhere else in the world is considered sacred to Christians than any other place. Only the existence and holiness of Jesus were believed. The importance and holiness of Jesus has replaced the importance and holiness of space.
On the other hand, the negative perception of the sanctity of Jerusalem in the early periods of Christianity began to change as a result of the travels of Constantine's mother Helena to Jerusalem and its surroundings in 326 AD after Constantine had accepted Christianity. Especially the construction of the Church of the Holy Sepulcher changed this perception deeply. Thus, opinions that suggest the opposite of the above negative views about the holiness of Jerusalem have taken their place in the Christian literature.
Cyril emphasized that the divine importance attributed to Jerusalem was a historical phenomenon, but it was not definitely final. He pointed out that important events related to Jesus Christ and the Holy Spirit occurred in this city. On the other hand, Cyril argued that the term “Holy City” mentioned in Matthew has been the very city of Jerusalem. In this sense, he expressed that Jerusalem, in a theological context, has been special to God and is truly a "holy city". Cyril claimed that Jerusalem should be given a natural advantage. Throughout the Middle Ages, Jerusalem was considered as the true homeland of all Christians.
Despite all the opposition, Jerusalem regained its sanctity over time. As a matter of fact, although the Church adopted the understanding of Heavenly Jerusalem in the Kingdom of God, it also claimed today's Jerusalem in Palestine. Because the Church believed that the value given to Jerusalem would provide political benefits and it has been effective in its development and strengthening being a religious institution.
From the point of view of Christians, the holiness and importance of Jerusalem, which is so important, is based on three interrelated main reasons. Firstly, important events in Jesus' life occurred in this city. Secondly, the Church of the Holy Sepulcher, which is considered the holiest shrine for Christians, was built here. Thirdly, Jerusalem has become one of the important pilgrimage centres in Christianity.
First of all, it should be noted that the importance of Jerusalem for Christians comes from the fact that it hosted the great events of the New Testament. Jerusalem is a place where important events are effective in the formation of Christian thought, from the childhood of Jesus to his death, even from his resurrection to the sky. In the acceptance of a city as a sacred, important events that occur in the period when a religion began to emerge are effective. When it comes to Christianity, it is seen that very important religious events took place in Jerusalem.
The Holy Sepulcher, on which the Church of the Holy Sepulcher was built, is the name of the grave where Jesus was buried after his death and is located in Jerusalem. The Church of the Holy Sepulcher was built after the visit of Constantine's mother Helena to Jerusalem. After the construction of the Church of the Holy Sepulcher, Christians gave importance to rituals here.
The New Testament did not include any responsibility for the pilgrimage, as the Old Testament and the Qur'an ordered. Therefore, there was no pilgrimage in Christian life in the first period. However, over time, the Sacred Places were considered especially sacred to Christians because of Jesus' passage over these lands. These lands contain signs that "God is in the body". Naturally, the Holy Land serves to remind God that was once believed to be walking on earth. As a result, the places where Jesus' life was passed were considered sacred for Christians and became one of the important pilgrimage centers. Christian pilgrims, especially in the Byzantine period, showed great respect to the lands of their beliefs. Although many church fathers tried to discourage in the early periods, Christian pilgrims visited Jerusalem in particular. However, this negative attitude changed greatly with the fourth century. As a result of that, Christian pilgrims from all over the world have visited temples that are considered sacred, and especially those newly discovered and believed to be related to Jesus.
Keywords: History of Religions, Jerusalem, Christianity, Jesus Christ, the Church of the Holy Sepulcher.
göstermektedir. Yahudilikte tüketilmesine izin verilen gıdalara koşer denilmektedir. Koşer yasalarının neredeyse tamamı hayvansal gıdalarla ilgilidir. Kimi Yahudi din adamları bu yasaların makul bir gerekçesi olduğunu ispatlamaya çalışırken kimileri de bu yasaların sadece Tanrı böyle istediği için konulduğunu öne sürmektedir. Günümüz Yahudilerinin
ise koşer gıdalara riayet hususunda farklı tavırlar sergiledikleri görülmektedir. Hıristiyanlıkta ise Yahudilikte olduğu gibi ayrıntılı gıda yasaları bulunmamaktadır. Hıristiyan din adamları gerek İsa’nın gerekse Pavlus’un düşüncelerinden yola çıkarak neredeyse bütün yiyecek ve içeceklerin tüketilmesine izin vermişlerdir. Öte yandan Hıristiyan mezhepleri arasında gıda maddeleri ile ilgili bariz anlayış farklılıkları
bulunmaktadır. Mesela pek çok Hıristiyan mezhebinde tüketilmesi serbest olan çay, kahve ve alkollü içeceklerin yanı sıra domuz eti Yedinci Gün Adventistleri tarafından tüketilmemektedir.
Sonuç olarak Yahudilik, maslahat gereği akıl, can, nesil, mal ve dinin korunması için bazı düzenlemeler getirmiş ve Yahudilere bunlara kesinlikle uymalarını emretmiştir.