Lingua villoza nigra olarak da adlandırılan siyah kıllı dil; çeşitli tetikleyici faktörler nedeni... more Lingua villoza nigra olarak da adlandırılan siyah kıllı dil; çeşitli tetikleyici faktörler nedeniyle oluşan dil sırtında anormal kahverengi siyah renk değişikliği ile karakterize ağrısız, asemptomatik benign bir bozukluktur. Sıklıkla oral hijyeni bozuk, sigara ve antibiyotik kullanımı olan 40 yaş üstü kişilerde görülür. Burada siyah kıllı dil nedeniyle polikliniğimize başvuran 65 yaşında diyabetik kadın hasta sunulmaktadır. Bu vaka aracılığıyla, bu hastalık tekrar gözden geçirilecek ve günlük pratikte nadiren görülen bu hastalık hatırlatılmış olunacak ve tedavide oral hijyene dikkat etmenin önemi ve fırçalama teknikleri anlatılacaktır. Anahtar kelimeler: Siyah, kıllı, dil, filiform, papilla Black hairy tongue, also named as lingua villosa nigra, is a painless, asymptomatic, benign condition characterized by an abnormal brownish-black discoloration of the dorsal surface of the tongue caused by variety of precipitating factors. It usually appears in people over age 40 years with a history of poor oral hygiene, smoking and antibiotic use. Here we report a case of 65-year-old diabetic woman patient presented to our outpatient clinic with black hairy tongue. By means of this case, data about this disorder will be able to reviewed and reminded to be aware of this rarely seen disease in daily practice and advise to pay more attention to oral hygiene and brushing techniques that will help treating this disorder.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Sep 1, 2014
Tinea pedis ve onikomikoz en sık görülen yüzeyel mantar hastalıklarındandır. Toplumda oldukça yay... more Tinea pedis ve onikomikoz en sık görülen yüzeyel mantar hastalıklarındandır. Toplumda oldukça yaygın olarak görülmektedirler. Ancak çeşitli faktörlerin etkisi ile ülkeler ve bölgeler arasında klinik tipleri ve sıklıkları yönünden farklılıklar gösterir. Bu çalışmada, Tokat bölgesinde tinea pedis ve onikomikoz prevalansının belirlenmesi, demografik bulgulara göre değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 10 Nisan -1 Haziran 2013 tarihleri arasında Tokat ilindeki 2322 kişi tinea pedis ve onikomikoz yönünden dermatolojik olarak muayene edildi. Hastalar demografik veriler ve tanılara göre gruplandırıldı. Bulgular: Çalışmaya 1288'i kadın 1034'ü erkek, yaş ortalamaları 47,3±15,3 olan 2322 kişi dahil edildi. Olguların %43,9'unda yalnız tinea pedis, %19'unda tinea pedis ile onikomikoz birlikteliği, %24,3'ünde ise onikomikoz tespit edilmiştir. İntertrijinöz tip en sık (%82,3) tespit edilen tinea pedis klinik formu olup, distal/lateral subungual onikomikoz en yaygın saptanan (%62,6 ) onikomikoz klinik tipi olmuştur. Sonuç: Çalışmamızda Tokat bölgesinde tinea pedis ve onikomikoz prevalansını oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. Bu tür prevalans çalışmalarının yüzeyel mantar hastalıklarının görülme sıklığını azaltıcı önlemler alınması açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Mar 1, 2013
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Electronic journal of general medicine, Jan 9, 2013
The association between psoriasis and cardiovascular disease risk has been supported by recent ep... more The association between psoriasis and cardiovascular disease risk has been supported by recent epidemiological data. Because of increased prevalence of cardiovascular co morbidities in patients with psoriasis, dermatologists should consider the disease as a possible multisystem disease and warn these patients for the prospective negative effects of their disease. Therefore, studies should concentrate on instituting the exact mechanisms that concluding cardiovascular disease risk in psoriasis so that proper protective strategies and treatment guidelines can be created.
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Journal of Clinical Laboratory Analysis, Aug 3, 2018
Lichen planus (LP) is a chronic inflammatory papulosquamous disorder, clinically characterized by... more Lichen planus (LP) is a chronic inflammatory papulosquamous disorder, clinically characterized by small, flattopped, shiny, polygonal violaceous papules that may coalesce into plaques, affecting the skin, mucous membranes, hair, and nails. The clinical presentation of LP has several forms, including the classic plaque, oral, hypertrophic, follicular, linear, actinic, and bullous types. 1 It is estimated to affect 0.9% to 1.2% of the general population in all races and occurs usually between 30 and 60 years. Even if there have been significant progresses for illuminating the pathogenesis of LP, the exact aetiopathogenesis of the disease can not been completely understood yet. It is believed that LP represents a T-cell mediated inflammatory disorder. 1 Insufficient antioxidant protection or excess ROS production builds a condition known as an oxidative stress, contributing to the development of cutaneous disease and disorders like atopic dermatitis, psoriasis, vitiligo, acne vulgaris, pemphigus vulgaris. To be able to contribute complicated and unclear pathogenesis of LP, the role of the oxidative stress in LP has also been studied by several researchers in a few studies with
Atopik veya anafilaktik tip olarak da adlandırılan Tip I alerjik reaksiyonları; Ig E aracılı acil... more Atopik veya anafilaktik tip olarak da adlandırılan Tip I alerjik reaksiyonları; Ig E aracılı acil hipersensitivite reaksiyonlarıdır. Alerjen olarak adlandırılan belirli bir antijene yutma, solunum, enjeksiyon veya doğrudan temas ile tekrar maruz kalınmasıyla tetiklenen reaksiyonlardır. IgE antikorları, histamin granülleri içeren mast hücrelerine ve bazofillere bağlanır. Aynı alerjene daha sonra maruz kalmak, bağlı IgE'nin degranülasyona yol açmasına ve histamin, lökotrien, prostaglandinler gibi mediatörlerin salgılanmasına neden olur. Reaksiyon lokal veya sistemik şekilde görülebilir. Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonları sonucu oluşan klinik tablolar; ürtiker, anjiyoödem, anafilaksi,atopik egzema, anafilaksi, besin ve ilaç alerjileri, alerjik astım, alerjik rinit ve alerjik konjonktivit şeklinde gruplandırılır. Bu derlemenin amacı günlük dermatoloji pratiğinde sık ve nadir karşılaşığımız tüm tip 1 alerjik reaksiyonların klinik görünümlerini gözden geçirmek ve bu hastalıkların oluş mekanizmasıyla klinikleri arası bağlantı kurmak hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Tip 1, alerjik, reaksiyonlar Type 1 allergic reactions, also called atopic or anaphylactic type are IgE-mediated emergency hypersensitivity reactions. These are reactions triggered by re-exposure to a specific antigen called an allergen by ingestion, inhalation, injection or direct contact. IgE antibodies bind to mast cells and basophils containing histamine granules. Subsequent exposure to the same allergen leads to degranulation of the bound IgE and secretion of mediators such as histamine, leukotriene, prostaglandins. The reaction can be seen locally or systemically. Clinical manifestations of type I hypersensitivity reactions; urticaria, angioedema, anaphylaxis, atopic eczema, anaphylaxis, food and drug allergy, allergic asthma, allergic rhinitis and allergic conjunctivitis are grouped. The aim of this review is to review the clinical manifestations of all type 1 allergic reactions that are common and rare in daily dermatology practice, and to establish a connection between these mechanisms and the clinics.
Objective: To evaluate the epidemiologic characteristics of the pediatric patients with psoriazis... more Objective: To evaluate the epidemiologic characteristics of the pediatric patients with psoriazis applied to our outpatients' clinic and compare these data with the literature. The study population consisted of 37 patients younger than 16 years with the diagnosis of psoriazis in dermatology outpatient clinic between May 2009 and December 2010. The patients were evaluated with regard to age, gender, age of onset of the disease, duration of the disease, the presence of accompanying diseases, family history, clinical features, and triggering factors. Results: Of 37 pediatric patients with psoriazis evaluated in this study, 21 were girls and 16 were boys. The ages of the patients ranged between 2 and 15 years. 32.4% of the patients had family history. Plaque (59.45% of the patients), guttate (29.7% of the patients) and pustular (10.8% of the patients)types of psoriazis were determined. The psoriazis lesions involved most frequently the hairy skin (73%) and the disease generally originated from this region. Ungual involvement was determined in 27% of the patients. None of the patients had psoriatic arthritis. Conclusion: Our study might contribute to generate epidemiological data's about the pediatric patients with psoriazis in our population.
Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara d... more Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara da yol açabilmektedir. Deri bulguları spesifik olmamakla beraber hastaların % 5-10' unda rastlanmaktadır. Burada 45 yaşında kronik idiyopatik ürtiker tanısı ile birçok antihistaminik ve sistemik steroid tedavisi alan brusellozlu bayan olgu sunularak brusellozlu olgularda deri bulguları hakkındaki literatür bilgileri tekrar gözden geçirilecektir. Brusellanın endemik olduğu yerlerde yaşayanlarda, brusella tanısı koymada bu deri bulgularının varlığının yararlı olabileceğini ve günlük pratikte sıkça karşılaştığımız ürtiker hasta grubunda, brusella enfeksiyonunun ülkemizde endemik olması göz önünde bulundurularak ayırıcı tanı olarak akılda tutulması gerektiği düşüncesindeyiz.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Aug 1, 2014
Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara d... more Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara da yol açabilmektedir. Deri bulguları spesifik olmamakla beraber hastaların % 5-10' unda rastlanmaktadır. Burada 45 yaşında kronik idiyopatik ürtiker tanısı ile birçok antihistaminik ve sistemik steroid tedavisi alan brusellozlu bayan olgu sunularak brusellozlu olgularda deri bulguları hakkındaki literatür bilgileri tekrar gözden geçirilecektir. Brusellanın endemik olduğu yerlerde yaşayanlarda, brusella tanısı koymada bu deri bulgularının varlığının yararlı olabileceğini ve günlük pratikte sıkça karşılaştığımız ürtiker hasta grubunda, brusella enfeksiyonunun ülkemizde endemik olması göz önünde bulundurularak ayırıcı tanı olarak akılda tutulması gerektiği düşüncesindeyiz.
Journal of Clinical and Experimental Investigations, Dec 14, 2013
Linear lichen planus (LLP) is a rare variant of lichen planus that is characterized by lichenoid,... more Linear lichen planus (LLP) is a rare variant of lichen planus that is characterized by lichenoid, pruritic, violaceous papules, arranging in a linear pattern. When lichen planus is localized in a dermatomal pattern or Blaschcoid lines, incorrect nomenclature has been used and mistakes have been made in terminology. It should be known that there is not a dermatomal arrangement; however, Blaschko lines have been followed in the definition of linear lichen planus. We should avoid the zosteriform term when there is not a previous story of herpes zoster infection. Here we present a case of 40-year-old man that has lesions in two different Blaschko lines and investigate this complexity in terminology.
Kronik ürtiker patogenezinde nöroendokrin ve immun sistemde değişliklikler önemli bir yer tutmakt... more Kronik ürtiker patogenezinde nöroendokrin ve immun sistemde değişliklikler önemli bir yer tutmaktadır. Hormonal değişiklerin olduğu durumlarda, endokrinopatiler, menstruel sikluslar, hamilelik, menopoz ve hormonal kontraseptifler ve hormon replasman tedavileri sırasında ürtiker atakları gözlenebilmektedir. Ayrıca kronik ürtiker sıklığı bayanlarda erkeklerden yaklaşık olarak iki kat daha fazla görülmektedir. Endojen veya ekzojen dişi sex hormonlarına karşı hipersensitivite reaksiyonları patogenezde suçlanmaktadır. Progesteron veya östrojene bağlı ürtiker her menstruel peryotta siklik aralıklarda ürtikeryal erüpsiyon görülen kadınlarda veya farklı zamanlarda peryodik değişim gösteren kronik ürtikerli vakalarda akla gelmelidir. Bu amaçla burada 36 yaşında yaklaşık 12 yıldır menstruel peryotlarda bariz alevlenme tarif eden ve gözlenen ürtikerli kadın hastayı sunmak ve ürtiker patogenezinde göz ardı edilebilen bu durumu hatırlatmak istedik. Sonuç olarak hormon seviyelerindeki dalgalanmalar ve değişen seks hormon seviyeleri ürtiker tetiklenmesinde, devamı ve alevlenmesinde mutlaka hesaba katılmalıdır.
Tüm dünyada %2-3 oranında görülme sıklığına sahip psoriazis, geçmişte sadece deriye sınırlı kabul... more Tüm dünyada %2-3 oranında görülme sıklığına sahip psoriazis, geçmişte sadece deriye sınırlı kabul edilirken, günümüzde birçok komorbiditenin eşlik ettiği kronik sistemik enflamatuvar bir hastalık olarak ele alınmaktadır. Orta-şiddetli düzeyde psoriazisi olanlarda daha sık görülen komorbiditelerle ilgili çeşitli sınıflamalar mevcuttur. Basit olarak klasik, kronik sistemik enflamasyonla ilişkili, yaşam tarzı ile ilgili ve tedavi ile ilgili olarak sınıflanabileceği gibi medikal komorbiditeler, psikiyatrik/psikolojik komorbiditeler ve komorbiditelere katkı yapan durumlar şeklinde de sınıflanabilmektedir. Bu derlemede psoriazis ve eşlik eden komorbiditelerin gözden geçirilmesiyle; komorbiditelerin erken tanı ve tedavisini sağlama, komorbiditilerin erken tespitine yönelik geliştirilen tarama önerilerini öğrenme ve hastalığın yönetiminde entegre, multidisipliner yaklaşım ile uzun dönem hastalık kontrolü ve hayat kalitesinde düzelme sağlamak hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Psoriazis, komorbidite, sistemik hastalık Psoriasis, with a worldwide prevalence of 2-3%, is now assumed as a systemic chronic inflammatory disease accompanied by comorbidities while it was accepted as a disease limited only to the skin in the past. There are several classifications of the comorbidities which are more common in patients with moderate to severe psoriasis. Simply, comorbidities can be classified as classic, emerging, related to lifestyle, related to treatment. They can also be categorized as medical comorbidities, psychiatric/psychologic comorbidities, and behaviors contributing to medical and psychiatric comorbidities. In this review, providing early diagnosis and treatment of comorbidities, learning screening recommendations for early detection and long-term disease control and improvement in life quality by integrated, multidisciplinary approach were targeted.
Association between the methylene tetrahydrofolate reductase gene C677T mutation and colchicine unresponsiveness in Behcet's disease
PubMed, 2012
Purpose: Behcet's disease (BD) is a multisystemic immunoinflammatory disorder characterized by mu... more Purpose: Behcet's disease (BD) is a multisystemic immunoinflammatory disorder characterized by mucocutaneous, ocular, vascular, and central nervous system manifestations. The common methylene tetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene C677T mutation is a known risk factor for thrombosis. The aim of this study was to investigate the MTHFR gene C677 mutation in patients with BD and evaluate if there was an association with clinical features, especially thrombosis, in a relatively large cohort of patients with BD. Methods: The study included 318 patients with BD and 207 healthy controls. Genomic DNA was isolated and genotyped using PCR-based restriction fragment length polymorphism assay for the MTHFR gene C677T mutation. Results: The genotype and allele frequencies of the C677T mutation showed a statistically significant difference between BD patients and controls (p=0.003 and p=0.001, respectively). There was also a significant association between C677T alteration and response to colchicine in BD patients (p=0.046). Conclusions: The results of this study showed that there was a high association between the MTHFR gene C677T mutation and BD. Stratification analysis according to clinical features for this disease did not reveal an association except response to colchicine that was shown to be influenced by the MTHFR C677T mutation.
Acta Dermatovenerologica Alpina Pannonica et Adriatica
Introduction: Acne occurring in adults over the age of 25 years is known as acne tarda or adult a... more Introduction: Acne occurring in adults over the age of 25 years is known as acne tarda or adult acne. Three types of adult acne are recognized: persistent, late-onset, and recurrent acne. Most studies do not compare the characteristics between the three variants. In addition, little is known about adult acne in males. This study describes the epidemiological factors of adult acne and investigates certain triggering factors by sex and different types of adult acne. Methods: A multicenter, prospective, descriptive study was conducted. Patients with adult acne and an acne-free control group were compared regarding medical history, family history, smoking and drinking habits, and dietary factors. In addition, triggering and prognostic factors were investigated by sex and three different types of acne: persistent, late-onset, and recurrent acne. Results: The participants included 944 (88.56%) female and 122 (11.44%) male patients with adult acne, and 709 (73.85%) female and 251 (26.15%) male control patients. The consumption of crackers, chocolate, and pasta was significantly more common in the acne group than in the control group (p = 0.017, 0.002, and 0.040, respectively). Male patients with adult acne had a significantly longer disease duration than female patients with adult acne (p = 0.024). The most common type of acne was recurrent acne, followed by persistent and late-onset acne. Among patients with persistent acne, 14.5% had polycystic ovary syndrome (PCOS), whereas 12.2% of patients with recurrent acne and 11.1% of patients with late-onset acne had PCOS. Severe acne was more common in the persistent acne type (28.13%). The cheek (59.90%) was the most common involvement area, and stress (55.23%) was the most common triggering factor regardless of sex. Conclusions: Although adult female and male patents with adult acne share similar triggering factors, the involvement areas can differ, which may indicate the additional hormonal etiology of female adult acne. Further epidemiological studies on adult acne in both sexes may illuminate the pathogenesis of the disease, thus making possible the development of new treatment strategies.
Clinical and Experimental Obstetrics & Gynecology, 2014
reports and small sample-sized studies. The authors aimed to investigate the relationship between... more reports and small sample-sized studies. The authors aimed to investigate the relationship between BD and the pregnancy outcomes. This multicenter retrospective study was conducted in Derma-
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Akne vulgaris pilosebase ünitenin multifaktöriyel kronik enflamatuvar hastalığı olarak tanımlanma... more Akne vulgaris pilosebase ünitenin multifaktöriyel kronik enflamatuvar hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Hastalığın ortaya çıkmasına neden olan temel faktörler Tablo 1'de, yenilikler ise Tablo 2'de gösterilmiştir. Akne ile ilgili tüm güncel yayınlarda vurgulanan başlangıçta ve aknenin her aşamasında var olan sürekli enflamasyondur. İnterlökin-1 alfa (IL-1α) komedon oluşumu için gerekli kritik önemi olan komedojenik sitokindir. Aknede öncü lezyon olan bu subklinik mikrokomedonlar zamanla komedon ve enflamatuvar lezyonlara olgunlaşırlar . Sebum artışı ve serum lipid içeriğindeki değişiklikler (serbest yağ asidi, skualen desatürasyonunda artış, linoleik asit seviyelerinde azalma), doğal immüniteyi uyarıp enflamasyon yaratarak foliküler hiperkeratinizasyonu artırır 6 . Lipoperoksitler güçlü kemoatraktan lökotrien B4'ü üretir. Yağ asitleri salgısının fazlaca üretimi sebase bez açıklıklarını kapatarak anaerob lipidden zengin bir ortam oluşturur. Bu da bakteriyel kolonizasyona ve enflamasyona yol açar 7 . Sebase bezler; salgıladığı pro-enflamatuvar sitokinler ve reseptörleri ile nöroendokrin fonksiyonları ve immünolojik fonksiyonları da olan organlardır . Sebase bezlerdeki androjen reseptörleri üzerinden etki gösteren androjenler, The pathogenesis of acne is a chronic inflammatory process of a multifactorial nature taking place in the pilosebaceus unit. Although new mechanisms underlying acne have been demonstrated recently in molecular biology, genetics, and immunology, the aetiopathogenesis of the disease has not been fully clarified yet. Here, the classical basic mechanisms in the pathogenesis of acne will be discussed in the first section and then the current developments and novelties that need to be known in its aetiopathogenesis will be summarised.
Erythema nodosum (EN), is the most common variant of septal panniculitis and is possibly a delaye... more Erythema nodosum (EN), is the most common variant of septal panniculitis and is possibly a delayed hypersensitivity reaction triggered by a wide range of antigenic stimuli. Hypersensitivity reactions due to medications have been recognized as a cause of 3-10% of EN cases. Case reports of EN associated with the anti-thyroid drugs are quite rarely reported in the literature even if there is a common use of anti-thyroid drugs. We report an EN case due to methimazole. The complaints of patients arose immediately fifteen days after the beginning of methimazole treatment. To the best of our knowledge, this case report is the first of an erythema nodosum induced by methimazole.
Lingua villoza nigra olarak da adlandırılan siyah kıllı dil; çeşitli tetikleyici faktörler nedeni... more Lingua villoza nigra olarak da adlandırılan siyah kıllı dil; çeşitli tetikleyici faktörler nedeniyle oluşan dil sırtında anormal kahverengi siyah renk değişikliği ile karakterize ağrısız, asemptomatik benign bir bozukluktur. Sıklıkla oral hijyeni bozuk, sigara ve antibiyotik kullanımı olan 40 yaş üstü kişilerde görülür. Burada siyah kıllı dil nedeniyle polikliniğimize başvuran 65 yaşında diyabetik kadın hasta sunulmaktadır. Bu vaka aracılığıyla, bu hastalık tekrar gözden geçirilecek ve günlük pratikte nadiren görülen bu hastalık hatırlatılmış olunacak ve tedavide oral hijyene dikkat etmenin önemi ve fırçalama teknikleri anlatılacaktır. Anahtar kelimeler: Siyah, kıllı, dil, filiform, papilla Black hairy tongue, also named as lingua villosa nigra, is a painless, asymptomatic, benign condition characterized by an abnormal brownish-black discoloration of the dorsal surface of the tongue caused by variety of precipitating factors. It usually appears in people over age 40 years with a history of poor oral hygiene, smoking and antibiotic use. Here we report a case of 65-year-old diabetic woman patient presented to our outpatient clinic with black hairy tongue. By means of this case, data about this disorder will be able to reviewed and reminded to be aware of this rarely seen disease in daily practice and advise to pay more attention to oral hygiene and brushing techniques that will help treating this disorder.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Sep 1, 2014
Tinea pedis ve onikomikoz en sık görülen yüzeyel mantar hastalıklarındandır. Toplumda oldukça yay... more Tinea pedis ve onikomikoz en sık görülen yüzeyel mantar hastalıklarındandır. Toplumda oldukça yaygın olarak görülmektedirler. Ancak çeşitli faktörlerin etkisi ile ülkeler ve bölgeler arasında klinik tipleri ve sıklıkları yönünden farklılıklar gösterir. Bu çalışmada, Tokat bölgesinde tinea pedis ve onikomikoz prevalansının belirlenmesi, demografik bulgulara göre değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 10 Nisan -1 Haziran 2013 tarihleri arasında Tokat ilindeki 2322 kişi tinea pedis ve onikomikoz yönünden dermatolojik olarak muayene edildi. Hastalar demografik veriler ve tanılara göre gruplandırıldı. Bulgular: Çalışmaya 1288'i kadın 1034'ü erkek, yaş ortalamaları 47,3±15,3 olan 2322 kişi dahil edildi. Olguların %43,9'unda yalnız tinea pedis, %19'unda tinea pedis ile onikomikoz birlikteliği, %24,3'ünde ise onikomikoz tespit edilmiştir. İntertrijinöz tip en sık (%82,3) tespit edilen tinea pedis klinik formu olup, distal/lateral subungual onikomikoz en yaygın saptanan (%62,6 ) onikomikoz klinik tipi olmuştur. Sonuç: Çalışmamızda Tokat bölgesinde tinea pedis ve onikomikoz prevalansını oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. Bu tür prevalans çalışmalarının yüzeyel mantar hastalıklarının görülme sıklığını azaltıcı önlemler alınması açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Mar 1, 2013
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Electronic journal of general medicine, Jan 9, 2013
The association between psoriasis and cardiovascular disease risk has been supported by recent ep... more The association between psoriasis and cardiovascular disease risk has been supported by recent epidemiological data. Because of increased prevalence of cardiovascular co morbidities in patients with psoriasis, dermatologists should consider the disease as a possible multisystem disease and warn these patients for the prospective negative effects of their disease. Therefore, studies should concentrate on instituting the exact mechanisms that concluding cardiovascular disease risk in psoriasis so that proper protective strategies and treatment guidelines can be created.
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Journal of Clinical Laboratory Analysis, Aug 3, 2018
Lichen planus (LP) is a chronic inflammatory papulosquamous disorder, clinically characterized by... more Lichen planus (LP) is a chronic inflammatory papulosquamous disorder, clinically characterized by small, flattopped, shiny, polygonal violaceous papules that may coalesce into plaques, affecting the skin, mucous membranes, hair, and nails. The clinical presentation of LP has several forms, including the classic plaque, oral, hypertrophic, follicular, linear, actinic, and bullous types. 1 It is estimated to affect 0.9% to 1.2% of the general population in all races and occurs usually between 30 and 60 years. Even if there have been significant progresses for illuminating the pathogenesis of LP, the exact aetiopathogenesis of the disease can not been completely understood yet. It is believed that LP represents a T-cell mediated inflammatory disorder. 1 Insufficient antioxidant protection or excess ROS production builds a condition known as an oxidative stress, contributing to the development of cutaneous disease and disorders like atopic dermatitis, psoriasis, vitiligo, acne vulgaris, pemphigus vulgaris. To be able to contribute complicated and unclear pathogenesis of LP, the role of the oxidative stress in LP has also been studied by several researchers in a few studies with
Atopik veya anafilaktik tip olarak da adlandırılan Tip I alerjik reaksiyonları; Ig E aracılı acil... more Atopik veya anafilaktik tip olarak da adlandırılan Tip I alerjik reaksiyonları; Ig E aracılı acil hipersensitivite reaksiyonlarıdır. Alerjen olarak adlandırılan belirli bir antijene yutma, solunum, enjeksiyon veya doğrudan temas ile tekrar maruz kalınmasıyla tetiklenen reaksiyonlardır. IgE antikorları, histamin granülleri içeren mast hücrelerine ve bazofillere bağlanır. Aynı alerjene daha sonra maruz kalmak, bağlı IgE'nin degranülasyona yol açmasına ve histamin, lökotrien, prostaglandinler gibi mediatörlerin salgılanmasına neden olur. Reaksiyon lokal veya sistemik şekilde görülebilir. Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonları sonucu oluşan klinik tablolar; ürtiker, anjiyoödem, anafilaksi,atopik egzema, anafilaksi, besin ve ilaç alerjileri, alerjik astım, alerjik rinit ve alerjik konjonktivit şeklinde gruplandırılır. Bu derlemenin amacı günlük dermatoloji pratiğinde sık ve nadir karşılaşığımız tüm tip 1 alerjik reaksiyonların klinik görünümlerini gözden geçirmek ve bu hastalıkların oluş mekanizmasıyla klinikleri arası bağlantı kurmak hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Tip 1, alerjik, reaksiyonlar Type 1 allergic reactions, also called atopic or anaphylactic type are IgE-mediated emergency hypersensitivity reactions. These are reactions triggered by re-exposure to a specific antigen called an allergen by ingestion, inhalation, injection or direct contact. IgE antibodies bind to mast cells and basophils containing histamine granules. Subsequent exposure to the same allergen leads to degranulation of the bound IgE and secretion of mediators such as histamine, leukotriene, prostaglandins. The reaction can be seen locally or systemically. Clinical manifestations of type I hypersensitivity reactions; urticaria, angioedema, anaphylaxis, atopic eczema, anaphylaxis, food and drug allergy, allergic asthma, allergic rhinitis and allergic conjunctivitis are grouped. The aim of this review is to review the clinical manifestations of all type 1 allergic reactions that are common and rare in daily dermatology practice, and to establish a connection between these mechanisms and the clinics.
Objective: To evaluate the epidemiologic characteristics of the pediatric patients with psoriazis... more Objective: To evaluate the epidemiologic characteristics of the pediatric patients with psoriazis applied to our outpatients' clinic and compare these data with the literature. The study population consisted of 37 patients younger than 16 years with the diagnosis of psoriazis in dermatology outpatient clinic between May 2009 and December 2010. The patients were evaluated with regard to age, gender, age of onset of the disease, duration of the disease, the presence of accompanying diseases, family history, clinical features, and triggering factors. Results: Of 37 pediatric patients with psoriazis evaluated in this study, 21 were girls and 16 were boys. The ages of the patients ranged between 2 and 15 years. 32.4% of the patients had family history. Plaque (59.45% of the patients), guttate (29.7% of the patients) and pustular (10.8% of the patients)types of psoriazis were determined. The psoriazis lesions involved most frequently the hairy skin (73%) and the disease generally originated from this region. Ungual involvement was determined in 27% of the patients. None of the patients had psoriatic arthritis. Conclusion: Our study might contribute to generate epidemiological data's about the pediatric patients with psoriazis in our population.
Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara d... more Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara da yol açabilmektedir. Deri bulguları spesifik olmamakla beraber hastaların % 5-10' unda rastlanmaktadır. Burada 45 yaşında kronik idiyopatik ürtiker tanısı ile birçok antihistaminik ve sistemik steroid tedavisi alan brusellozlu bayan olgu sunularak brusellozlu olgularda deri bulguları hakkındaki literatür bilgileri tekrar gözden geçirilecektir. Brusellanın endemik olduğu yerlerde yaşayanlarda, brusella tanısı koymada bu deri bulgularının varlığının yararlı olabileceğini ve günlük pratikte sıkça karşılaştığımız ürtiker hasta grubunda, brusella enfeksiyonunun ülkemizde endemik olması göz önünde bulundurularak ayırıcı tanı olarak akılda tutulması gerektiği düşüncesindeyiz.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, Aug 1, 2014
Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara d... more Özet Bruselloz, sistemik bir hastalık olup birçok organ tutulumu yanında dermatolojik sorunlara da yol açabilmektedir. Deri bulguları spesifik olmamakla beraber hastaların % 5-10' unda rastlanmaktadır. Burada 45 yaşında kronik idiyopatik ürtiker tanısı ile birçok antihistaminik ve sistemik steroid tedavisi alan brusellozlu bayan olgu sunularak brusellozlu olgularda deri bulguları hakkındaki literatür bilgileri tekrar gözden geçirilecektir. Brusellanın endemik olduğu yerlerde yaşayanlarda, brusella tanısı koymada bu deri bulgularının varlığının yararlı olabileceğini ve günlük pratikte sıkça karşılaştığımız ürtiker hasta grubunda, brusella enfeksiyonunun ülkemizde endemik olması göz önünde bulundurularak ayırıcı tanı olarak akılda tutulması gerektiği düşüncesindeyiz.
Journal of Clinical and Experimental Investigations, Dec 14, 2013
Linear lichen planus (LLP) is a rare variant of lichen planus that is characterized by lichenoid,... more Linear lichen planus (LLP) is a rare variant of lichen planus that is characterized by lichenoid, pruritic, violaceous papules, arranging in a linear pattern. When lichen planus is localized in a dermatomal pattern or Blaschcoid lines, incorrect nomenclature has been used and mistakes have been made in terminology. It should be known that there is not a dermatomal arrangement; however, Blaschko lines have been followed in the definition of linear lichen planus. We should avoid the zosteriform term when there is not a previous story of herpes zoster infection. Here we present a case of 40-year-old man that has lesions in two different Blaschko lines and investigate this complexity in terminology.
Kronik ürtiker patogenezinde nöroendokrin ve immun sistemde değişliklikler önemli bir yer tutmakt... more Kronik ürtiker patogenezinde nöroendokrin ve immun sistemde değişliklikler önemli bir yer tutmaktadır. Hormonal değişiklerin olduğu durumlarda, endokrinopatiler, menstruel sikluslar, hamilelik, menopoz ve hormonal kontraseptifler ve hormon replasman tedavileri sırasında ürtiker atakları gözlenebilmektedir. Ayrıca kronik ürtiker sıklığı bayanlarda erkeklerden yaklaşık olarak iki kat daha fazla görülmektedir. Endojen veya ekzojen dişi sex hormonlarına karşı hipersensitivite reaksiyonları patogenezde suçlanmaktadır. Progesteron veya östrojene bağlı ürtiker her menstruel peryotta siklik aralıklarda ürtikeryal erüpsiyon görülen kadınlarda veya farklı zamanlarda peryodik değişim gösteren kronik ürtikerli vakalarda akla gelmelidir. Bu amaçla burada 36 yaşında yaklaşık 12 yıldır menstruel peryotlarda bariz alevlenme tarif eden ve gözlenen ürtikerli kadın hastayı sunmak ve ürtiker patogenezinde göz ardı edilebilen bu durumu hatırlatmak istedik. Sonuç olarak hormon seviyelerindeki dalgalanmalar ve değişen seks hormon seviyeleri ürtiker tetiklenmesinde, devamı ve alevlenmesinde mutlaka hesaba katılmalıdır.
Tüm dünyada %2-3 oranında görülme sıklığına sahip psoriazis, geçmişte sadece deriye sınırlı kabul... more Tüm dünyada %2-3 oranında görülme sıklığına sahip psoriazis, geçmişte sadece deriye sınırlı kabul edilirken, günümüzde birçok komorbiditenin eşlik ettiği kronik sistemik enflamatuvar bir hastalık olarak ele alınmaktadır. Orta-şiddetli düzeyde psoriazisi olanlarda daha sık görülen komorbiditelerle ilgili çeşitli sınıflamalar mevcuttur. Basit olarak klasik, kronik sistemik enflamasyonla ilişkili, yaşam tarzı ile ilgili ve tedavi ile ilgili olarak sınıflanabileceği gibi medikal komorbiditeler, psikiyatrik/psikolojik komorbiditeler ve komorbiditelere katkı yapan durumlar şeklinde de sınıflanabilmektedir. Bu derlemede psoriazis ve eşlik eden komorbiditelerin gözden geçirilmesiyle; komorbiditelerin erken tanı ve tedavisini sağlama, komorbiditilerin erken tespitine yönelik geliştirilen tarama önerilerini öğrenme ve hastalığın yönetiminde entegre, multidisipliner yaklaşım ile uzun dönem hastalık kontrolü ve hayat kalitesinde düzelme sağlamak hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Psoriazis, komorbidite, sistemik hastalık Psoriasis, with a worldwide prevalence of 2-3%, is now assumed as a systemic chronic inflammatory disease accompanied by comorbidities while it was accepted as a disease limited only to the skin in the past. There are several classifications of the comorbidities which are more common in patients with moderate to severe psoriasis. Simply, comorbidities can be classified as classic, emerging, related to lifestyle, related to treatment. They can also be categorized as medical comorbidities, psychiatric/psychologic comorbidities, and behaviors contributing to medical and psychiatric comorbidities. In this review, providing early diagnosis and treatment of comorbidities, learning screening recommendations for early detection and long-term disease control and improvement in life quality by integrated, multidisciplinary approach were targeted.
Association between the methylene tetrahydrofolate reductase gene C677T mutation and colchicine unresponsiveness in Behcet's disease
PubMed, 2012
Purpose: Behcet's disease (BD) is a multisystemic immunoinflammatory disorder characterized by mu... more Purpose: Behcet's disease (BD) is a multisystemic immunoinflammatory disorder characterized by mucocutaneous, ocular, vascular, and central nervous system manifestations. The common methylene tetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene C677T mutation is a known risk factor for thrombosis. The aim of this study was to investigate the MTHFR gene C677 mutation in patients with BD and evaluate if there was an association with clinical features, especially thrombosis, in a relatively large cohort of patients with BD. Methods: The study included 318 patients with BD and 207 healthy controls. Genomic DNA was isolated and genotyped using PCR-based restriction fragment length polymorphism assay for the MTHFR gene C677T mutation. Results: The genotype and allele frequencies of the C677T mutation showed a statistically significant difference between BD patients and controls (p=0.003 and p=0.001, respectively). There was also a significant association between C677T alteration and response to colchicine in BD patients (p=0.046). Conclusions: The results of this study showed that there was a high association between the MTHFR gene C677T mutation and BD. Stratification analysis according to clinical features for this disease did not reveal an association except response to colchicine that was shown to be influenced by the MTHFR C677T mutation.
Acta Dermatovenerologica Alpina Pannonica et Adriatica
Introduction: Acne occurring in adults over the age of 25 years is known as acne tarda or adult a... more Introduction: Acne occurring in adults over the age of 25 years is known as acne tarda or adult acne. Three types of adult acne are recognized: persistent, late-onset, and recurrent acne. Most studies do not compare the characteristics between the three variants. In addition, little is known about adult acne in males. This study describes the epidemiological factors of adult acne and investigates certain triggering factors by sex and different types of adult acne. Methods: A multicenter, prospective, descriptive study was conducted. Patients with adult acne and an acne-free control group were compared regarding medical history, family history, smoking and drinking habits, and dietary factors. In addition, triggering and prognostic factors were investigated by sex and three different types of acne: persistent, late-onset, and recurrent acne. Results: The participants included 944 (88.56%) female and 122 (11.44%) male patients with adult acne, and 709 (73.85%) female and 251 (26.15%) male control patients. The consumption of crackers, chocolate, and pasta was significantly more common in the acne group than in the control group (p = 0.017, 0.002, and 0.040, respectively). Male patients with adult acne had a significantly longer disease duration than female patients with adult acne (p = 0.024). The most common type of acne was recurrent acne, followed by persistent and late-onset acne. Among patients with persistent acne, 14.5% had polycystic ovary syndrome (PCOS), whereas 12.2% of patients with recurrent acne and 11.1% of patients with late-onset acne had PCOS. Severe acne was more common in the persistent acne type (28.13%). The cheek (59.90%) was the most common involvement area, and stress (55.23%) was the most common triggering factor regardless of sex. Conclusions: Although adult female and male patents with adult acne share similar triggering factors, the involvement areas can differ, which may indicate the additional hormonal etiology of female adult acne. Further epidemiological studies on adult acne in both sexes may illuminate the pathogenesis of the disease, thus making possible the development of new treatment strategies.
Clinical and Experimental Obstetrics & Gynecology, 2014
reports and small sample-sized studies. The authors aimed to investigate the relationship between... more reports and small sample-sized studies. The authors aimed to investigate the relationship between BD and the pregnancy outcomes. This multicenter retrospective study was conducted in Derma-
Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi ... more Psoriasis ve psoriatik artiritte patogenez ve tedavide yeterli endojen kortizol dengesinin önemi çeşitli çalışmalarda vurgulanmaktadır. Addison hastalığı böbrek üstü bezlerinde kortizol üretiminde kayba yol açan oto-immun bir hastalıktır. Bu hastalıkta adrenal bezlerdeki aldosteron ve kortizol hormonu eksikliği nedeniyle sıklıkla yorgunluk ve tuz regulasyonunda dengesizlik görülür. Suboptimal kortizol seviyelerinin psoriasisin ortaya çıkmasında etkisi olduğu konusu tartışılmaktadır. Addison hastalığı nadir görülmesine karşın, psoriasis veya psoriatik artirit tedavisi başlanılmadan mutlaka hatırlanması gereken bir hastalıktır. Genel populasyona göre psoriasisli hastalarda kortizol seviyelerinin incelenmesi önerilmektedir. Burada 57 yaşında 20 yıldır Addison hastalığı olan ve yaklaşık 7 yıldır psoriasisi de mevcut olan bir olgu sunulmaktadır.
Akne vulgaris pilosebase ünitenin multifaktöriyel kronik enflamatuvar hastalığı olarak tanımlanma... more Akne vulgaris pilosebase ünitenin multifaktöriyel kronik enflamatuvar hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Hastalığın ortaya çıkmasına neden olan temel faktörler Tablo 1'de, yenilikler ise Tablo 2'de gösterilmiştir. Akne ile ilgili tüm güncel yayınlarda vurgulanan başlangıçta ve aknenin her aşamasında var olan sürekli enflamasyondur. İnterlökin-1 alfa (IL-1α) komedon oluşumu için gerekli kritik önemi olan komedojenik sitokindir. Aknede öncü lezyon olan bu subklinik mikrokomedonlar zamanla komedon ve enflamatuvar lezyonlara olgunlaşırlar . Sebum artışı ve serum lipid içeriğindeki değişiklikler (serbest yağ asidi, skualen desatürasyonunda artış, linoleik asit seviyelerinde azalma), doğal immüniteyi uyarıp enflamasyon yaratarak foliküler hiperkeratinizasyonu artırır 6 . Lipoperoksitler güçlü kemoatraktan lökotrien B4'ü üretir. Yağ asitleri salgısının fazlaca üretimi sebase bez açıklıklarını kapatarak anaerob lipidden zengin bir ortam oluşturur. Bu da bakteriyel kolonizasyona ve enflamasyona yol açar 7 . Sebase bezler; salgıladığı pro-enflamatuvar sitokinler ve reseptörleri ile nöroendokrin fonksiyonları ve immünolojik fonksiyonları da olan organlardır . Sebase bezlerdeki androjen reseptörleri üzerinden etki gösteren androjenler, The pathogenesis of acne is a chronic inflammatory process of a multifactorial nature taking place in the pilosebaceus unit. Although new mechanisms underlying acne have been demonstrated recently in molecular biology, genetics, and immunology, the aetiopathogenesis of the disease has not been fully clarified yet. Here, the classical basic mechanisms in the pathogenesis of acne will be discussed in the first section and then the current developments and novelties that need to be known in its aetiopathogenesis will be summarised.
Erythema nodosum (EN), is the most common variant of septal panniculitis and is possibly a delaye... more Erythema nodosum (EN), is the most common variant of septal panniculitis and is possibly a delayed hypersensitivity reaction triggered by a wide range of antigenic stimuli. Hypersensitivity reactions due to medications have been recognized as a cause of 3-10% of EN cases. Case reports of EN associated with the anti-thyroid drugs are quite rarely reported in the literature even if there is a common use of anti-thyroid drugs. We report an EN case due to methimazole. The complaints of patients arose immediately fifteen days after the beginning of methimazole treatment. To the best of our knowledge, this case report is the first of an erythema nodosum induced by methimazole.
Uploads
Papers by Goknur Kalkan