Papers by Cemalettin Karadas
Uluslararası Hukuk ve Politika, 2009
No author permission for microfilmingSIGLEAvailable from British Library Document Supply Centre- ... more No author permission for microfilmingSIGLEAvailable from British Library Document Supply Centre- DSC:DXN054390 / BLDSC - British Library Document Supply CentreGBUnited Kingdo

Abstract
The stability of the international trade depends upon the security
given to the merchant... more Abstract
The stability of the international trade depends upon the security
given to the merchants in the high seas since the most part of the
international commercial transportation is made by sea. To this end,
the crime of piracy is a big threat. However, the unique international community’s attempts (working together) to repress it does
not seem to work. When it is compared the risk involved in piracy
with the profit gained by the pirates, it seems that taking the risk of
easy-wealth will never fade away unless efficient reputable policies
are recognized by the international society. Bring pirates to justice
therefore may close the large and growing impunity gap for piracy.
This article examines the piracy in international law (piracy jure
gentium). Responses given by the international community as measures to secure the international maritime commerce take place.
Security issues are mentioned from the angle of international efforts
given to combat piracy. To this end, the present combat against Somali pirates is given as a case study. It is clear that international law
gives priority to the coastal State to deal with the pirates entering
into their territorial waters as a result of sovereignty. However, if the
coastal State has no capacity to deal with the situation there is a
blank area of international law, viz., how to treat the case? It is assumed that general knowledge and a case study would open a gate
to provide a solid answer to the crime of piracy. However, it soon
became clear that a universal and a general answer to all situations cannot be given because of constraints involved in international law.
Key Words: Hot Pursuit, Sea Piracy, Privateering, Piracy off the coast of Somali, Failing State and Piracy, Security in the High Seas,
International Cooperation, and Piracy Jure Gentium.
Özet
Uluslararası ticaretin büyük bir kısmı deniz taşımacılığı yoluyla yapıldığından uluslararası ticaretin istikrarı denizlerde tüccarlara verilen
güvenliğe bağlıdır. Bu bağlamda, deniz haydutluğu suçu büyük bir
tehdit oluşturuyor. Ancak, bunu bastırmak için uluslararası toplumun
eşsiz girişimlerinin (birlikte çalışma) yeterli olduğu görünmüyor. Deniz haydutları tarafından elde edilen gelir ile ilgili riski karşılaştırıldığında, görünen o ki uluslararası toplumca saygın ve etkili politikalar
tanınmadıkça kolay elde etmeye yönelik riskin üstlenilmesinin ortadan kalkacağı asla imkan dahilinde gözükmüyor. Bu nedenle deniz
haydutlarını adalete teslim etmek büyük ve büyüyen bir cezasızlık
açığını kapatabilir.
Bu makale, uluslararası hukukta deniz haydutluğunu (piracy jure
gentium) inceler. Uluslararası toplum tarafından uluslararası deniz
ticaretini güvence altına almak için ortaya konan yanıtlar konu edinilmiştir. Deniz haydutluğuyla mücadele için verilen uluslararası çabalar açısından güvenlik sorunlarından söz edilmektedir. Bu amaçla,
Somalili deniz haydutlarına karşı mevcut mücadele, bir vaka çalışması olarak ele alınmaktadır. Uluslararası hukukun sahildar devlete
egemenliğin bir sonucu olarak kendi karasularına giren deniz haydutlarıyla başa çıkmak için öncelik verdiği açıktır. Ancak, sahildar
devletin bu durumla başa çıkacak kapasiteye sahip değilse ortada
uluslararası hukukun izahtan yoksun bir alanı mevcuttur, bu alan
konunun nasıl çözüleceğidir. Genel bilgi ve örnek olay çalışmasının
deniz haydutluğu suçunun çözümü için sağlam bir cevap vermeye
yönelik bir kapıyı açacağı düşünülmüştür. Ancak, çalışma sonucunda görüldü ki, uluslararası hukukta yer alan kısıtlamalar nedeniyle
her olaya uygulanabilecek evrensel bir cevap verilemeyeceği ortaya
çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sıcak Takip, Deniz Haydutluğu, Somali Kıyılarındaki Deniz Haydutluğu, Başarısız Devlet ve Deniz Haydutluğu, Açık
Denizlerde Güvenlik, Uluslararası Birliktelik, ve Piracy Jure Gentium

1990’lı yılları takiben otoritesini kaybeden Somali, yıllarca
devam ede gelen açık denizlerde baş... more 1990’lı yılları takiben otoritesini kaybeden Somali, yıllarca
devam ede gelen açık denizlerde başlayıp kendi karasularında
son bulan deniz haydutluğuyla mücadele edememiş ve uluslararası
topluma bu acziyetini deklere etmiştir. Uluslararası hukukun deniz
haydutluğuna ilişkin kuralları net iken, haydutların karasularına intikal etmeleri ihtimaline yönelik bir kuralı yoktur. Bu nedenle
uluslararası toplum bu meseleye cevap aramaktadır. Bu makalenin
amacı, takip eden şu soruya cevap aramaktır: Uluslararası hukuk
hangi hallerde üçüncü devlet yahut devletlere bir başka devletin
egemenlik haklarını çiğneme pahasına deniz haydutlarıyla mücadele hakkını verir? Karasularında yakalanan haydutlar için uluslararası hukukta hangi yargılanma kurallar vardır?
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Hukuk, Deniz Hukuku, Deniz
Haydutluğu, Somali.
Abstract
Since 1990’s Somalia has lost her authority and declared her
incapacity to combat piracy which has been starting at high
seas and ending in the Somalia’s territorial sea over the years.
While international law is clear and specific regarding piracy, it
has no saying towards the possibility that if pirates enters into
territorial seas. Thus international society seeks an answer to this question. The aim of this article is to seek an answer to the
following question: Under which circumstances may international
law allow third state(s) at the expense of breaching sovereign
rights of another state in order combating piracy? What kind of
jurisdictional rules are available in international law for the pirates
who are captured at territorial seas?
Key Words: International Law, Law of the Sea, Piracy, Somalia.

Bu makale, ceza adalet sistemlerinde cinsel suçların takibine
ilişkin gelişen literatürde fazlaca... more Bu makale, ceza adalet sistemlerinde cinsel suçların takibine
ilişkin gelişen literatürde fazlaca yer bulmayan bir konuyu,
özellikle, kocasını kendisinin ırzına geçdiği veya cinsel tacizde
bulunduğu iddiasıyla yetkili otoriteye şikâyet etmesi halinde eşin
görmesi muhtemel muameleyi Türkiye merkezli incelemektedir.
Bu analiz Türk toplumundan (devlet otoritelerini de içine alacak
şekilde) elde edilen gözlemler ile Amerika Birleşik Devletleri ve
Batı ülkelerinde sahasında tanınmış uzmanlarca yapılmış araştırma
ve yayınlanmış makaleleri kullanmayı hedeflemiştir. Türkiye’de
kaynakların yetersiz olması bizi ikili söyleşi veya bireysel gözlem
yoluyla bilgi edinmeye zorlamıştır. Ancak, batı kaynakları bize
kocaları tarafından cinsel tacize uğrayan veya ırzına geçilen
mağdur kadınların deneyimlerini bildirmektedir. Çalışmamızda
Türk Polisinin performansının doyuruculuğu ve mağdurun
bakımına yönelik sorunları ve diğer ceza muhakemesi hukuku
unsurlarını incelemek istememize rağmen ilgili materyal ve
istatistiklere ulaşmada zorluklarla karşılaşılmıştır. Bu nedenle
yabancı kaynaklı bir çalışma zorunlu hale gelmiştir. Seçilen konu
tabiatiyle Amerikan ve İngiliz sistemlerinin gelişimi bağlamında
incelenmiştir. Temennimiz bu incelemenin Türk sisteminin
gelişmesi için bir örnek teşkil etmesidir.
Anahtar Kelimeler: Polis, Eşin Irzına Geçilmesi (Partnerin Irzına
Geçilmesi), Cinsel Taciz, Rıza Dışı Evlilik İçi Cinsel İlişki.
This article examines an issue that has not found a great deal of
interest in the growing literature on the treatment of sexual
offences within the criminal justice systems, particularly, the
possible treatment of marital rape and sexual assault complainants
brought by the victim before the authorites in Turkey. This
analysis draws on research from reputable journals and
observations both from Turkish institutions and the public. The
limited sources that are available in Turkey forced us to obtain
personal interviews. However, western publications tell us about
victims` experiences of their husbands` rape and sexual assault.
Even though the article wishes to examine issues of victim care
and satisfaction with the performance of the Turkish police, and
other criminal justice professionals, it seemed that it was very
difficult to find appropriate materials and statistics. Therefore a
comparative study became necessary. The subject matter is thus
analysed within an historical account of how American and
English systems have developed. It is hoped that this end will be
an appropriate guidance for the development of Turkish system.
Key Words: Police, Marital Rape (Spousal Rape), Sexual Assault,
Non-consensual Intercourse within Marriage.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü'ne taraf Devletlerin vatandaşı olan 18 yargıçtan oluşan... more Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü'ne taraf Devletlerin vatandaşı olan 18 yargıçtan oluşan bir heyetle hizmet vermektedir. Yargıçlar, en yüksek adli makamlara atanmak üzere kendi ülkelerinde aranan niteliklere sahip olan yüksek ahlâkî karakter, tarafsızlık ve dürüstlükten kişiler arasından seçilir. Yargıçların seçilmesi, dünyanın başlıca hukuk sistemlerinin temsil edilmesine, erkeklerin ve kadınların adil temsil edilmesine ve adil coğrafi dağılımına duyulan ihtiyacı hesaba katmaktadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü'ne taraf Devletlerin vatandaşı olan 18 yargıçtan oluşan... more Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Statüsü'ne taraf Devletlerin vatandaşı olan 18 yargıçtan oluşan bir heyetle hizmet vermektedir. Yargıçlar, en yüksek adli makamlara atanmak üzere kendi ülkelerinde aranan niteliklere sahip olan yüksek ahlâkî karakter, tarafsızlık ve dürüstlükten kişiler arasından seçilir. Yargıçların seçilmesi, dünyanın başlıca hukuk sistemlerinin temsil edilmesine, erkeklerin ve kadınların adil temsil edilmesine ve adil coğrafi dağılımına duyulan ihtiyacı hesaba katmaktadır.
Şirket ortakları arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle şirket organları iş göremez hale gelebil... more Şirket ortakları arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle şirket organları iş göremez hale gelebilir yahut şirketin organsız kalması söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda yetkili mahkemelerden şirket için kayyım atanması sıklıkla rastlanılan olağan bir durumdur. Ancak bahse konu atamalarda kullanılacak hükümler Türk Ticaret Kanununda (TTK) yer almadığından Türk Medenî Kanunu (MK) hükümleri uygulanacaktır.
This study is carried out in fulfillment of the requirements of the “Improvement of Civilian
Over... more This study is carried out in fulfillment of the requirements of the “Improvement of Civilian
Oversight of Internal Security Sector” (ICOISS) Project.
The Project aims at the expanded enjoyment and institutionalization of democratic rights by
citizens and civil society organizations (general objective).
Bu Kitap, “İç Güvenlik Sektörünün Sivil Gözetiminin Geliştirilmesi” Projesi (İGSSGG) gereklilikle... more Bu Kitap, “İç Güvenlik Sektörünün Sivil Gözetiminin Geliştirilmesi” Projesi (İGSSGG) gerekliliklerinin yerine getirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
UNDP tarafindan yurutulen Projenin genel amacı, demokratik hakların vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından
daha yaygın şekilde kullanımını ve kurumsallaşmasının sağlanmasıdır.
Drafts by Cemalettin Karadas
12 Haziran 2018 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (“UCM” veya “Mahkeme”) VII Dava Dairesi... more 12 Haziran 2018 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (“UCM” veya “Mahkeme”) VII Dava Dairesi, düzenlediği duruşmada tarafların görüşlerini aldıktan sonra Savcı v. Jean-Pierre Bemba Gombo, Aimé Kilolo Musamba, Jean-Jacques Mangenda Kabongo, Fidèle Babala Wandu ve Narcisse Arido davasında Adalet yönetimi/idaresine yönelik suçlardan dolayı halen tutuklu bulunan Jean-Pierre Bemba’nın belirli koşullar altında geçici olarak serbest bırakılmasına karar verdi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin son aldığı bozma kararı savaş suçları ve insanlığa karşı suçların... more Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin son aldığı bozma kararı savaş suçları ve insanlığa karşı suçların cezalandırılmasında izlenecek yolun usul ve esas bakımından daha özenli olunmasını gerektiriyor.
Esed rejimi Doğu Guta bölgesini, muhaliflere (kendi deyimiyle: asilere) yönelik bir harekât sunum... more Esed rejimi Doğu Guta bölgesini, muhaliflere (kendi deyimiyle: asilere) yönelik bir harekât sunumuyla, yoğun bir şekilde hava ve topçu saldırıları düzenlemiş ve yaklaşık 400 bin sivilin bölgede hapsolmasına neden olmuştur. Bölgede neler yaşanmaktadır? Yaşananların nedenleri nelerdir? Bu soruların cevabı verildikten sonra 24 Şubat 2018 tarihinde verilen bahsimize konu GK Kararının Türkçesi (kendi tercümemiz) sunulacak ve daha sonra da sonuç kısmında ilgili kararın Afrin askeri operasyonuna etkisi ne olur konusuna değinilecektir.

A Turkish Law firm acting on behalf of Union of the Comoros has issued a letter on 14 May 2013 to... more A Turkish Law firm acting on behalf of Union of the Comoros has issued a letter on 14 May 2013 to the Prosecutor of the International Criminal Court (hereinafter “the ICC” or “the Court”) in order to initiate an investigation into War Crimes and Crimes Against Humanity, arising from Israel Defense Force’s (hereinafter “IDF”) attack on the flotilla on the 31 May 2010 (hereinafter “Gaza Freedom Flotilla”). In light of the respectful submission of Comoros and for reasons delineated in the request letter, the law firm claimed that the ICC has jurisdiction to consider the matter under Article 12(2)(a) of the Rome Statute. The request was made along with its particulars to the Madame Prosecutor of the ICC (hereinafter “the Prosecutor”) by Comoros, a State Party to the Rome Statute as well as the registered State of M.V. Mavi Marmara vessel, one of the passenger vessels of Gaza Freedom Flotilla, where nine people (all Turkish origin but one is USA citizen) were killed on board and more than fifty people were seriously injured, as a consequence of the attacks of the IDF, as claimed, in international waters (hereinafter “the M.V. Mavi Marmara Incident”).
This article by reference to this incident examines the possibilities of how and by whom a situation can be referred to the ICC. To this end, first of all, a brief history of the incident will be provided. Then the establishment of the ICC will be touched upon regarding the scope of its jurisdiction. For the M. V. Mavi Marmara incident the facts will be laid down. In relation to the issue of the jurisdiction of the ICC, its complementarity principle and the gravity of the crimes will be clarified. In this way a request for investigation will be referred with reference to the appropriate articles of the Rome Statute. After maintaining the principles of how and by whom a situation can be brought before the ICC, a final argument will be provided if the Turkish law firm’s choice of the crimes for the investigation on the M. V. Mavi Marmara incident was correct one(s). The types of the crimes within the ICC’s jurisdictional power will in this way necessarily be provided. The article will end with a saying that the crimes regardless of their definition must be remedied in international law whether it be by the ICC or by any other means. Otherwise the wrongdoer will be left without a remedy: “an international law without a remedy”?

UCM 8 Şubat'ta Venezuela ve Filipinler'deki durumlara ilişkin ön incelemeleri başlattı. UCM yapıl... more UCM 8 Şubat'ta Venezuela ve Filipinler'deki durumlara ilişkin ön incelemeleri başlattı. UCM yapılan ön incelemelerde, bir durumun tam bir soruşturma yapmak için yasal kriterleri karşılayıp karşılamadığı belirlenir. Hem Filipinler hem de Venezuela Roma Statüsüne taraftır. Filipinler için yapılacak ön incelemede, 1 Temmuz 2016'dan beri işlendiği iddia edilen suçlar değerlendirecektir. " Uyuşturucu Madde Savaşı " sloganı altında Başkan Duterte yönetiminin, uyuşturucu kaçakçılığı ve uyuşturucu kullanımı ile uğraşan kişilere yargısız infazlar ve katliamlar gerçekleştirdiği iddia ediliyor. Hükümet tarafından yapılan açıklamalarda ise cinayetlerin polise direnen zanlıların bir sonucu olduğu yer almaktadır. Bununla birlikte, Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları grupları, polisin şüphelileri onlarla karşı direndikleri için/yüz yüze geldikleri için öldürdükleri görüşündeler. Öte yandan Cumhurbaşkanı Duterte, daha önce Mahkemeyi (UCM) işe yaramayan bir kurum olarak kınamış ve Mahkeme'nin kuruluş statüsünde (Roma Statüsü) imzacı devlet olma sıfatından çekilmeye ilgi duyduğunu belirmişti. Benzer şekilde UCM, protesto ve gösterilerin ülkeyi bataklığa sürüklediği 2017 Nisan ayından bu yana Venezuela'da işlenen suçları da inceleyecek. Bu dosyada Venezüella kuvvetlerinin göstericilere aşırı güç kullandığı, siyasi tutuklulara işkence ve kötü muamele yaptığı ve sivil mahkemelerde keyfi olarak kovuşturma yapıldığı iddia edilmektedir. Öte yandan bir grup protestocunun da polise aşırı güç kullanarak ölüme ve yaralanmaya neden olduğu suçlamasında bulunulmaktadır. Daha detaylı bilgi için https://www.icc-cpi.int/Pages/item.aspx?name=180208-otp-stat (UCM Savcısı Mrs Fatou Bensouda'nın açıklamaları) https://mailchi.mp/responsibilitytoprotect/rtop-weekly-icrtop-releases-new-educational-tool-exploring-rtops-regional-relevance-in-africa-1577841?e=c443feebf3 (Koruma Sorumluluğu Topluluğu Haftalık Bülteni 'RtoP website)

ECAA-Ankara Anlaşması Vizesi, İngiltere'de herhangi bir sermaye sınırı olmaksızın kendi işinizi k... more ECAA-Ankara Anlaşması Vizesi, İngiltere'de herhangi bir sermaye sınırı olmaksızın kendi işinizi kurabilmenizi veya Türkiye'de faaliyet gösteren mevcut şirketinizi uluslararası boyuta taşımanızı ve 5 sene içerisinde İngiliz vatandaşı olmanızı sağlayan yalnızca Türk vatandaşlarının yararlanabileceği çok özel bir vizedir. Ankara Antlaşması,1963 yılında dönemin ortak pazarına mensup Almanya, Fransa ve Benelüks ülkeleri ile Türkiye arasında Ankara'da imzalanan ve taraf ülkelere imza tarihinde var olan kanun, yönetmelik ve uygulamaların ilerleyen yıllarda anlaşmaya imza atan ülkelerin vatandaşları için geçerli olmasını öngören antlaşmadır. 1973 yılında İngiltere'nin AB'ye dâhil olmasıyla beraber İngiltere'nin kabul etmiş sayıldığı Ankara Antlaşması'nın en önemli maddelerinden bir tanesi " antlaşma dâhilinde bulunan ülkeler arasında bulunan o günkü uygulamaların Ankara Antlaşması devam ettiği sürece geçerliliğini koruyacağı " maddesidir. Bu bağlamda Türkiye ve İngiltere arasında o dönemde bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sermaye şartı olmaksızın, serbest meslek sahibi olarak İngiltere'ye yerleşme ve kendi işini kurma imkânı veren uygulama da Ankara Antlaşması kapsamı içerisinde kaldı. Ayrıca bu uygulamaların geçerliliğinin korunması Ankara Antlaşması'nın hükümleriyle garanti altına alınmış oldu.
Teaching Documents by Cemalettin Karadas
2 Şubat 2018 tarihinde Maritime Delimitation in the Caribbean Sea and the Pacific Ocean (Costa R... more 2 Şubat 2018 tarihinde Maritime Delimitation in the Caribbean Sea and the Pacific Ocean (Costa Rica v. Nicaragua) davasında Uluslararası Adalet Divanı'nın aldığı kararın öne çıkan hususlarını Türkçe olarak kaleme aldım. İlgililerin detaylarına ulaşmaları için İngilizce metinlerinin bulunabileceği internet kaynaklarına referans verilmekle yetinilmektedir.
Books by Cemalettin Karadas

ULUSLARARASI DENİZ HUKUKUNDA AÇIK DENİZLERİN SERBESTLİĞİ İLKESİ MAVİ MARMARA OLAYI (BM ve Olaya Taraf Devletlerin Milli Komitelerince Hazırlanan Raporların Tercümeleri ile Birlikte Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş Baskı), 2013
İsrail tarafından 31 Mayıs 2010 tarihinde 8 Türk vatandaşının ve Türk
kökenli 1 Amerikan vatandaş... more İsrail tarafından 31 Mayıs 2010 tarihinde 8 Türk vatandaşının ve Türk
kökenli 1 Amerikan vatandaşının ölümüyle neticelenen bir askeri
operasyon gerçekleştirilmiştir. Hava destekli deniz kuvvetlerince gerçekleştirilen
söz konusu askeri müdahalenin ve sonrasında yaşanan gelişmelerin
uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bu değerlendirmelerden belki de en önemlisi, uluslararası hukuk açısından bakıldığında, devletlerin açık denizlerde seyr-ü sefer
halindeki gemilere (özellikle ticari gemilere) karşı askeri müdahale
hakkının olup olmadığının ve bu doğrultuda devletin tazminat
sorumluluğunun kapsamının ortaya konulmasıdır.
Mavi Marmara olayı açısından önemli bir diğer ayrıntı ise, kuvvet
kullanma noktasında kendini göstermektedir. Bu müdahale 20. y.y.’nin başından
itibaren gelişme gösteren ve uluslararası toplumca benimsenen
(kalıcı etkiler oluşturduğuna inandığımız) kuvvet kullanımı (use of
force) konusunda var olan kurallar bütününün değişmesi veya büyük
boyutlarda yıkılması yönünde emsal olay (precedent) oluşturmuş olup olmadığıdır.
Mavi Marmara olayı, Irak’a askeri operasyon vb. olaylar
penceresinden bakılarak yahut negatif perspektiften ele alınarak
irdelendiğinde Birleşmiş Milletler (BM) yapısının sorgulanabilir ve
hegemonyacı bir yapıya büründüğü iddialarının gündem bulmasına
neden olmuştur. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması
noktasında kendisine tevdi edilen kuvvet kullanma yetkisini BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) seçici kullandığı iddialarının da küçümsenemeyecek kadar çok olması bu doğrultuda manidar bir gelişmedir. Özellikle demokrasi götürme şemsiyesi altında başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ve müttefiklerinin kuvvet
kullanması uluslararası kamuoyunda bu iddiaları yadsınamaz
kılmaktadır.
Prof. Dr. Hasan Köni’nin de atıfta bulunduğu bir köşe
yazarı, bu durumu, “…ulusal çıkarlarını azamileştirmek isteyen ….
[e]mperyalizmin ahlaki gerekçesi [olan] medeni olmayan ülkelere
“medeniyet” götürme[nin] …. bugünkü karşılığı “demokrasi”…
[olgusudur]” şeklinde özetlemektedir.
Uluslararası kamuoyunun BM uygulamalarına endişenin ötesinde
rahatsızlık duyarak bakmasının bir başka nedeni de BMGK’nin
daimi üyelerine ait olan veto hakkının keyfi kullanıldığı kanaatinin
yaygınlaşmasıdır. Hatta bu bağlamda daimi üye sayısının artması gereği
üzerinde durulmaktadır.
İsrail, bölgede en önemli dostlarından birisi olarak bilinen Türkiye
tarafından uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği
iddiasına muhatap olmuştur. Uluslararası toplumun uyması gerekli
kuralları denetleyecek bir üst kurum (otorite) olmaması karşısında,
uluslararası kamu düzeninin sağlanması, ancak o toplumu oluşturan süjelerin bu yönde sarf ettikleri gayretle doğru orantılı mümkün
olacaktır. Ancak bu yaklaşım tarzı (uluslararası kamu düzeninin
varlığını sadece bireysel bazda devletlerin gayretleriyle sınırlandırmak)
uluslararası hukuk alanında yapılacak her türlü çalışmanın başlangıçta
önünü kesmek ve uluslararası hukuku devlet uygulamalarından (state
practice) ibaret görmek anlamına gelecektir. Halbuki uluslararası
hukukun diğer bir takım kaynakları da vardır. Devlet uygulamalarının bir değerlendirmeye tabi tutulması ise uluslararası hukukun önemli merhalelerden geçmesine katkı sağlamıştır. Gelinen şu aşamada, eksiklikleri olsa dahi uluslararası
kamu düzeni yaratma adına uluslararası toplumun çoğu zaman birlikte
hareket etmemesine rağmen devlet pratiklerinin uluslararası hukukun
örf ve adet kurallarının oluşumunda önem arz ettiği ortadadır. Ancak
bu pratiğin uluslararası toplum nezdinde kabul görmesi gerekmektedir.
İsrail’in münferit eylemlerinin var olan uluslararası kuvvet kullanma
kavramı üzerindeki etkisi belki de sorgulanmasını dahi yaptırmayacak
cılızlıktadır. Nitekim Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yaptığı icraatlarının
uluslararası hukuku etkileyecek nitelikte bir devlet pratiği kabul
edilmesi bir yana, insanlık dışı muamele olarak değerlendirildiği
görülmektedir.
Mavi Marmara olayı hakkında Türk kamuoyunda uluslararası
hukukun ihlal edildiği düşüncesi hâkimdir. İsrail tarafında ise İsrail
uluslararası hukukun kendisine tanıdığı bir hakkını kullanmış iddiasındadır.
Olay başlangıcında taraflar arasında yaşanan karşılıklı tartışma ve
siyasi polemikler meseleye çözüm getirmediği gibi meseleyi daha da
sorunlu hale getirmiştir. Zira her iki devlet de kendi toplumlarının
siyasi iradeye etkin bakış açılarını yansıtmışlardır. Dolayısıyla konunun
hukuk çerçevesinden uzaklaşma riski/olasılığı doğmuştur. Hatta savaş
sebebi olarak olaya bakanlar dahi olmuştur. Bu da tarafların, bırakın
hukuki zeminde kalmalarını, meselelerini çözerken barışçıl yollardan
bile uzaklaşmaları ihtimalini akla getirmiştir. Bu konuda sağduyusu
ve hukuk ilmi ağır basan Türk bilginleri toplumu itidalli davranmaya
çağırmışlar ve bu tarz söylemlerin haklılığının sorgulanabilir durumda
olduğunu ortaya koymuşlardır.14 Ancak son üç yıldaki gelişmeler Mavi
Marmara olayının çözümünde tek çözüm yerinin hukuk olduğunu
ortaya koymuştur.
Çalışmada yukarıda sunulan mülahazalar nedeniyle olayın
çözümü siyasi kapsam dışı bırakılmıştır. Siyaseten atılacak adımların
haklı olup olmadığı noktasındaki tartışmaların başka platformlarda
irdelenmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Çalışmaya herhangi bir nihai
hedef konulmamıştır. Bu basıya özgü kaleme alınan nedenlerden dolayı
kitabın güncellenerek yeniden basımı için gerekli güncelleme yapılırken
farklı disiplinlere müracaat ile (interdisciplinary) bir çerçeve çizilmiş
ve mümkün olduğunca uluslararası hukukun ilgili bütün kurallarına
değinilmiştir. Uluslararası hukukun bu farklı disiplinleri elbette ki çalışmamız için yarışan değerler olarak ele alınmayacaktır. Yani sadece
belli bir disiplinin uygulama açısından tercihi söz konusu olmamıştır.
Zira disiplinler kendi kurallarıyla meselenin çözümüne yeterli kaynak
getirebilmelidir. Farklı disiplinlere müracaat etme nedenimiz olaylara
uygulanacak kuralların açık bir şekilde ortaya konması ve varsa yapılan
ihlallerin ağırlık derecesinin gün yüzüne çıkartılmasıdır.
Bu çalışma içeriği itibariyle uluslararası deniz hukukundan uzak
kalmayan ancak uluslararası hukukun diğer disiplinlerini de içerir
zenginliktedir. Bu yönüyle konu bütünlüğünden uzaklaşma riski
oluşmuştur. Ancak tarafların iddialarına doğrudan çözüm olacağı
kanaatiyle ele alındığından bu durum disiplinler arası bir kaygıya yol
açmamıştır. Zira amacımız disiplinlerin mukayesesi ve hangisinin
olaya daha iyi uygulanacağı olmadığından disiplinler arası bir yarış
oluşturulmamıştır. İlintili noktalar dile getirilmiş ve olay aydınlığa
kavuşturulmuştur.
Son olarak İsrail de Türkiye de birbirlerine düşmanca tavırlarla
bakmamalıdır, bakamazlar da. Mavi Marmara olayını barışçıl yollardan
çözme zorunluluğu muhakkaktır. Aksi durum bölgedeki barış ve düzenin
bozulmasına sebep olacaktır. Bu son olasılık bölge için istenebilecek
bir sonuç değildir.
Uluslararası ilişkilerde İsrail’in de hukuka uygun hareket
edebileceğini düşünmek fazla iyimserlik sergilendiği anlamına elbet de
gelmemelidir. Uluslararası toplumun devlet olarak tanıdığı BM üyesi bir
devletin, Türk basınında çıkan ve maksadını aştığını düşündüğümüz, devlet terörü yaptığı tartışmaya açık suçlamalarından uzak olarak
meselenin ele alınması gereğine inanmaktayız. Objektif ve taraflara eşit
mesafede kalarak çalışmaya yön vermek hukuki zeminden kopmama
adına bir zorunluluktur.
Hukuki zeminde meselelerin ele alınması şartlı ve miyobik bakıştan
uzak bir tutum gerektirir. Şartlanmışlıktan uzak durmak taraflara
ait iddiaların (lehe ve aleyhte savunmaların) ortaya konulabilmesini
sağlayacaktır. Bu yolla sorunsalın çözümü hem taraflar arasında hem
de uluslararası platformda kabul görecektir. Bu nedenle çalışma,
daha başlangıcında taraflardan birinin hukuka aykırı davrandığını
söyleme niyetinde değildir. Zira bu tarz bir yaklaşım taraflardan her
birinin sorunun çözümüne katkı sağlama yerine haklılıklarını bağnazca
savunmalarını ve karşı tarafın varsa haklı yanlarını bil-a istisna inkâr
etmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla karşılıklı suçlamalar daha da
derinleşecektir.
Kitaba ulaşılamamasından ve yeni bir baskısı olmadığından Akademisyenlerin hizmetine sunmak amacıyla bu platforma yayınlamayı kitabın yazarı olarak uygun buldum. İyi okumalar.
Uploads
Papers by Cemalettin Karadas
The stability of the international trade depends upon the security
given to the merchants in the high seas since the most part of the
international commercial transportation is made by sea. To this end,
the crime of piracy is a big threat. However, the unique international community’s attempts (working together) to repress it does
not seem to work. When it is compared the risk involved in piracy
with the profit gained by the pirates, it seems that taking the risk of
easy-wealth will never fade away unless efficient reputable policies
are recognized by the international society. Bring pirates to justice
therefore may close the large and growing impunity gap for piracy.
This article examines the piracy in international law (piracy jure
gentium). Responses given by the international community as measures to secure the international maritime commerce take place.
Security issues are mentioned from the angle of international efforts
given to combat piracy. To this end, the present combat against Somali pirates is given as a case study. It is clear that international law
gives priority to the coastal State to deal with the pirates entering
into their territorial waters as a result of sovereignty. However, if the
coastal State has no capacity to deal with the situation there is a
blank area of international law, viz., how to treat the case? It is assumed that general knowledge and a case study would open a gate
to provide a solid answer to the crime of piracy. However, it soon
became clear that a universal and a general answer to all situations cannot be given because of constraints involved in international law.
Key Words: Hot Pursuit, Sea Piracy, Privateering, Piracy off the coast of Somali, Failing State and Piracy, Security in the High Seas,
International Cooperation, and Piracy Jure Gentium.
Özet
Uluslararası ticaretin büyük bir kısmı deniz taşımacılığı yoluyla yapıldığından uluslararası ticaretin istikrarı denizlerde tüccarlara verilen
güvenliğe bağlıdır. Bu bağlamda, deniz haydutluğu suçu büyük bir
tehdit oluşturuyor. Ancak, bunu bastırmak için uluslararası toplumun
eşsiz girişimlerinin (birlikte çalışma) yeterli olduğu görünmüyor. Deniz haydutları tarafından elde edilen gelir ile ilgili riski karşılaştırıldığında, görünen o ki uluslararası toplumca saygın ve etkili politikalar
tanınmadıkça kolay elde etmeye yönelik riskin üstlenilmesinin ortadan kalkacağı asla imkan dahilinde gözükmüyor. Bu nedenle deniz
haydutlarını adalete teslim etmek büyük ve büyüyen bir cezasızlık
açığını kapatabilir.
Bu makale, uluslararası hukukta deniz haydutluğunu (piracy jure
gentium) inceler. Uluslararası toplum tarafından uluslararası deniz
ticaretini güvence altına almak için ortaya konan yanıtlar konu edinilmiştir. Deniz haydutluğuyla mücadele için verilen uluslararası çabalar açısından güvenlik sorunlarından söz edilmektedir. Bu amaçla,
Somalili deniz haydutlarına karşı mevcut mücadele, bir vaka çalışması olarak ele alınmaktadır. Uluslararası hukukun sahildar devlete
egemenliğin bir sonucu olarak kendi karasularına giren deniz haydutlarıyla başa çıkmak için öncelik verdiği açıktır. Ancak, sahildar
devletin bu durumla başa çıkacak kapasiteye sahip değilse ortada
uluslararası hukukun izahtan yoksun bir alanı mevcuttur, bu alan
konunun nasıl çözüleceğidir. Genel bilgi ve örnek olay çalışmasının
deniz haydutluğu suçunun çözümü için sağlam bir cevap vermeye
yönelik bir kapıyı açacağı düşünülmüştür. Ancak, çalışma sonucunda görüldü ki, uluslararası hukukta yer alan kısıtlamalar nedeniyle
her olaya uygulanabilecek evrensel bir cevap verilemeyeceği ortaya
çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sıcak Takip, Deniz Haydutluğu, Somali Kıyılarındaki Deniz Haydutluğu, Başarısız Devlet ve Deniz Haydutluğu, Açık
Denizlerde Güvenlik, Uluslararası Birliktelik, ve Piracy Jure Gentium
devam ede gelen açık denizlerde başlayıp kendi karasularında
son bulan deniz haydutluğuyla mücadele edememiş ve uluslararası
topluma bu acziyetini deklere etmiştir. Uluslararası hukukun deniz
haydutluğuna ilişkin kuralları net iken, haydutların karasularına intikal etmeleri ihtimaline yönelik bir kuralı yoktur. Bu nedenle
uluslararası toplum bu meseleye cevap aramaktadır. Bu makalenin
amacı, takip eden şu soruya cevap aramaktır: Uluslararası hukuk
hangi hallerde üçüncü devlet yahut devletlere bir başka devletin
egemenlik haklarını çiğneme pahasına deniz haydutlarıyla mücadele hakkını verir? Karasularında yakalanan haydutlar için uluslararası hukukta hangi yargılanma kurallar vardır?
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Hukuk, Deniz Hukuku, Deniz
Haydutluğu, Somali.
Abstract
Since 1990’s Somalia has lost her authority and declared her
incapacity to combat piracy which has been starting at high
seas and ending in the Somalia’s territorial sea over the years.
While international law is clear and specific regarding piracy, it
has no saying towards the possibility that if pirates enters into
territorial seas. Thus international society seeks an answer to this question. The aim of this article is to seek an answer to the
following question: Under which circumstances may international
law allow third state(s) at the expense of breaching sovereign
rights of another state in order combating piracy? What kind of
jurisdictional rules are available in international law for the pirates
who are captured at territorial seas?
Key Words: International Law, Law of the Sea, Piracy, Somalia.
ilişkin gelişen literatürde fazlaca yer bulmayan bir konuyu,
özellikle, kocasını kendisinin ırzına geçdiği veya cinsel tacizde
bulunduğu iddiasıyla yetkili otoriteye şikâyet etmesi halinde eşin
görmesi muhtemel muameleyi Türkiye merkezli incelemektedir.
Bu analiz Türk toplumundan (devlet otoritelerini de içine alacak
şekilde) elde edilen gözlemler ile Amerika Birleşik Devletleri ve
Batı ülkelerinde sahasında tanınmış uzmanlarca yapılmış araştırma
ve yayınlanmış makaleleri kullanmayı hedeflemiştir. Türkiye’de
kaynakların yetersiz olması bizi ikili söyleşi veya bireysel gözlem
yoluyla bilgi edinmeye zorlamıştır. Ancak, batı kaynakları bize
kocaları tarafından cinsel tacize uğrayan veya ırzına geçilen
mağdur kadınların deneyimlerini bildirmektedir. Çalışmamızda
Türk Polisinin performansının doyuruculuğu ve mağdurun
bakımına yönelik sorunları ve diğer ceza muhakemesi hukuku
unsurlarını incelemek istememize rağmen ilgili materyal ve
istatistiklere ulaşmada zorluklarla karşılaşılmıştır. Bu nedenle
yabancı kaynaklı bir çalışma zorunlu hale gelmiştir. Seçilen konu
tabiatiyle Amerikan ve İngiliz sistemlerinin gelişimi bağlamında
incelenmiştir. Temennimiz bu incelemenin Türk sisteminin
gelişmesi için bir örnek teşkil etmesidir.
Anahtar Kelimeler: Polis, Eşin Irzına Geçilmesi (Partnerin Irzına
Geçilmesi), Cinsel Taciz, Rıza Dışı Evlilik İçi Cinsel İlişki.
This article examines an issue that has not found a great deal of
interest in the growing literature on the treatment of sexual
offences within the criminal justice systems, particularly, the
possible treatment of marital rape and sexual assault complainants
brought by the victim before the authorites in Turkey. This
analysis draws on research from reputable journals and
observations both from Turkish institutions and the public. The
limited sources that are available in Turkey forced us to obtain
personal interviews. However, western publications tell us about
victims` experiences of their husbands` rape and sexual assault.
Even though the article wishes to examine issues of victim care
and satisfaction with the performance of the Turkish police, and
other criminal justice professionals, it seemed that it was very
difficult to find appropriate materials and statistics. Therefore a
comparative study became necessary. The subject matter is thus
analysed within an historical account of how American and
English systems have developed. It is hoped that this end will be
an appropriate guidance for the development of Turkish system.
Key Words: Police, Marital Rape (Spousal Rape), Sexual Assault,
Non-consensual Intercourse within Marriage.
Oversight of Internal Security Sector” (ICOISS) Project.
The Project aims at the expanded enjoyment and institutionalization of democratic rights by
citizens and civil society organizations (general objective).
UNDP tarafindan yurutulen Projenin genel amacı, demokratik hakların vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından
daha yaygın şekilde kullanımını ve kurumsallaşmasının sağlanmasıdır.
Drafts by Cemalettin Karadas
This article by reference to this incident examines the possibilities of how and by whom a situation can be referred to the ICC. To this end, first of all, a brief history of the incident will be provided. Then the establishment of the ICC will be touched upon regarding the scope of its jurisdiction. For the M. V. Mavi Marmara incident the facts will be laid down. In relation to the issue of the jurisdiction of the ICC, its complementarity principle and the gravity of the crimes will be clarified. In this way a request for investigation will be referred with reference to the appropriate articles of the Rome Statute. After maintaining the principles of how and by whom a situation can be brought before the ICC, a final argument will be provided if the Turkish law firm’s choice of the crimes for the investigation on the M. V. Mavi Marmara incident was correct one(s). The types of the crimes within the ICC’s jurisdictional power will in this way necessarily be provided. The article will end with a saying that the crimes regardless of their definition must be remedied in international law whether it be by the ICC or by any other means. Otherwise the wrongdoer will be left without a remedy: “an international law without a remedy”?
Teaching Documents by Cemalettin Karadas
Books by Cemalettin Karadas
kökenli 1 Amerikan vatandaşının ölümüyle neticelenen bir askeri
operasyon gerçekleştirilmiştir. Hava destekli deniz kuvvetlerince gerçekleştirilen
söz konusu askeri müdahalenin ve sonrasında yaşanan gelişmelerin
uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bu değerlendirmelerden belki de en önemlisi, uluslararası hukuk açısından bakıldığında, devletlerin açık denizlerde seyr-ü sefer
halindeki gemilere (özellikle ticari gemilere) karşı askeri müdahale
hakkının olup olmadığının ve bu doğrultuda devletin tazminat
sorumluluğunun kapsamının ortaya konulmasıdır.
Mavi Marmara olayı açısından önemli bir diğer ayrıntı ise, kuvvet
kullanma noktasında kendini göstermektedir. Bu müdahale 20. y.y.’nin başından
itibaren gelişme gösteren ve uluslararası toplumca benimsenen
(kalıcı etkiler oluşturduğuna inandığımız) kuvvet kullanımı (use of
force) konusunda var olan kurallar bütününün değişmesi veya büyük
boyutlarda yıkılması yönünde emsal olay (precedent) oluşturmuş olup olmadığıdır.
Mavi Marmara olayı, Irak’a askeri operasyon vb. olaylar
penceresinden bakılarak yahut negatif perspektiften ele alınarak
irdelendiğinde Birleşmiş Milletler (BM) yapısının sorgulanabilir ve
hegemonyacı bir yapıya büründüğü iddialarının gündem bulmasına
neden olmuştur. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması
noktasında kendisine tevdi edilen kuvvet kullanma yetkisini BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) seçici kullandığı iddialarının da küçümsenemeyecek kadar çok olması bu doğrultuda manidar bir gelişmedir. Özellikle demokrasi götürme şemsiyesi altında başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ve müttefiklerinin kuvvet
kullanması uluslararası kamuoyunda bu iddiaları yadsınamaz
kılmaktadır.
Prof. Dr. Hasan Köni’nin de atıfta bulunduğu bir köşe
yazarı, bu durumu, “…ulusal çıkarlarını azamileştirmek isteyen ….
[e]mperyalizmin ahlaki gerekçesi [olan] medeni olmayan ülkelere
“medeniyet” götürme[nin] …. bugünkü karşılığı “demokrasi”…
[olgusudur]” şeklinde özetlemektedir.
Uluslararası kamuoyunun BM uygulamalarına endişenin ötesinde
rahatsızlık duyarak bakmasının bir başka nedeni de BMGK’nin
daimi üyelerine ait olan veto hakkının keyfi kullanıldığı kanaatinin
yaygınlaşmasıdır. Hatta bu bağlamda daimi üye sayısının artması gereği
üzerinde durulmaktadır.
İsrail, bölgede en önemli dostlarından birisi olarak bilinen Türkiye
tarafından uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği
iddiasına muhatap olmuştur. Uluslararası toplumun uyması gerekli
kuralları denetleyecek bir üst kurum (otorite) olmaması karşısında,
uluslararası kamu düzeninin sağlanması, ancak o toplumu oluşturan süjelerin bu yönde sarf ettikleri gayretle doğru orantılı mümkün
olacaktır. Ancak bu yaklaşım tarzı (uluslararası kamu düzeninin
varlığını sadece bireysel bazda devletlerin gayretleriyle sınırlandırmak)
uluslararası hukuk alanında yapılacak her türlü çalışmanın başlangıçta
önünü kesmek ve uluslararası hukuku devlet uygulamalarından (state
practice) ibaret görmek anlamına gelecektir. Halbuki uluslararası
hukukun diğer bir takım kaynakları da vardır. Devlet uygulamalarının bir değerlendirmeye tabi tutulması ise uluslararası hukukun önemli merhalelerden geçmesine katkı sağlamıştır. Gelinen şu aşamada, eksiklikleri olsa dahi uluslararası
kamu düzeni yaratma adına uluslararası toplumun çoğu zaman birlikte
hareket etmemesine rağmen devlet pratiklerinin uluslararası hukukun
örf ve adet kurallarının oluşumunda önem arz ettiği ortadadır. Ancak
bu pratiğin uluslararası toplum nezdinde kabul görmesi gerekmektedir.
İsrail’in münferit eylemlerinin var olan uluslararası kuvvet kullanma
kavramı üzerindeki etkisi belki de sorgulanmasını dahi yaptırmayacak
cılızlıktadır. Nitekim Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yaptığı icraatlarının
uluslararası hukuku etkileyecek nitelikte bir devlet pratiği kabul
edilmesi bir yana, insanlık dışı muamele olarak değerlendirildiği
görülmektedir.
Mavi Marmara olayı hakkında Türk kamuoyunda uluslararası
hukukun ihlal edildiği düşüncesi hâkimdir. İsrail tarafında ise İsrail
uluslararası hukukun kendisine tanıdığı bir hakkını kullanmış iddiasındadır.
Olay başlangıcında taraflar arasında yaşanan karşılıklı tartışma ve
siyasi polemikler meseleye çözüm getirmediği gibi meseleyi daha da
sorunlu hale getirmiştir. Zira her iki devlet de kendi toplumlarının
siyasi iradeye etkin bakış açılarını yansıtmışlardır. Dolayısıyla konunun
hukuk çerçevesinden uzaklaşma riski/olasılığı doğmuştur. Hatta savaş
sebebi olarak olaya bakanlar dahi olmuştur. Bu da tarafların, bırakın
hukuki zeminde kalmalarını, meselelerini çözerken barışçıl yollardan
bile uzaklaşmaları ihtimalini akla getirmiştir. Bu konuda sağduyusu
ve hukuk ilmi ağır basan Türk bilginleri toplumu itidalli davranmaya
çağırmışlar ve bu tarz söylemlerin haklılığının sorgulanabilir durumda
olduğunu ortaya koymuşlardır.14 Ancak son üç yıldaki gelişmeler Mavi
Marmara olayının çözümünde tek çözüm yerinin hukuk olduğunu
ortaya koymuştur.
Çalışmada yukarıda sunulan mülahazalar nedeniyle olayın
çözümü siyasi kapsam dışı bırakılmıştır. Siyaseten atılacak adımların
haklı olup olmadığı noktasındaki tartışmaların başka platformlarda
irdelenmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Çalışmaya herhangi bir nihai
hedef konulmamıştır. Bu basıya özgü kaleme alınan nedenlerden dolayı
kitabın güncellenerek yeniden basımı için gerekli güncelleme yapılırken
farklı disiplinlere müracaat ile (interdisciplinary) bir çerçeve çizilmiş
ve mümkün olduğunca uluslararası hukukun ilgili bütün kurallarına
değinilmiştir. Uluslararası hukukun bu farklı disiplinleri elbette ki çalışmamız için yarışan değerler olarak ele alınmayacaktır. Yani sadece
belli bir disiplinin uygulama açısından tercihi söz konusu olmamıştır.
Zira disiplinler kendi kurallarıyla meselenin çözümüne yeterli kaynak
getirebilmelidir. Farklı disiplinlere müracaat etme nedenimiz olaylara
uygulanacak kuralların açık bir şekilde ortaya konması ve varsa yapılan
ihlallerin ağırlık derecesinin gün yüzüne çıkartılmasıdır.
Bu çalışma içeriği itibariyle uluslararası deniz hukukundan uzak
kalmayan ancak uluslararası hukukun diğer disiplinlerini de içerir
zenginliktedir. Bu yönüyle konu bütünlüğünden uzaklaşma riski
oluşmuştur. Ancak tarafların iddialarına doğrudan çözüm olacağı
kanaatiyle ele alındığından bu durum disiplinler arası bir kaygıya yol
açmamıştır. Zira amacımız disiplinlerin mukayesesi ve hangisinin
olaya daha iyi uygulanacağı olmadığından disiplinler arası bir yarış
oluşturulmamıştır. İlintili noktalar dile getirilmiş ve olay aydınlığa
kavuşturulmuştur.
Son olarak İsrail de Türkiye de birbirlerine düşmanca tavırlarla
bakmamalıdır, bakamazlar da. Mavi Marmara olayını barışçıl yollardan
çözme zorunluluğu muhakkaktır. Aksi durum bölgedeki barış ve düzenin
bozulmasına sebep olacaktır. Bu son olasılık bölge için istenebilecek
bir sonuç değildir.
Uluslararası ilişkilerde İsrail’in de hukuka uygun hareket
edebileceğini düşünmek fazla iyimserlik sergilendiği anlamına elbet de
gelmemelidir. Uluslararası toplumun devlet olarak tanıdığı BM üyesi bir
devletin, Türk basınında çıkan ve maksadını aştığını düşündüğümüz, devlet terörü yaptığı tartışmaya açık suçlamalarından uzak olarak
meselenin ele alınması gereğine inanmaktayız. Objektif ve taraflara eşit
mesafede kalarak çalışmaya yön vermek hukuki zeminden kopmama
adına bir zorunluluktur.
Hukuki zeminde meselelerin ele alınması şartlı ve miyobik bakıştan
uzak bir tutum gerektirir. Şartlanmışlıktan uzak durmak taraflara
ait iddiaların (lehe ve aleyhte savunmaların) ortaya konulabilmesini
sağlayacaktır. Bu yolla sorunsalın çözümü hem taraflar arasında hem
de uluslararası platformda kabul görecektir. Bu nedenle çalışma,
daha başlangıcında taraflardan birinin hukuka aykırı davrandığını
söyleme niyetinde değildir. Zira bu tarz bir yaklaşım taraflardan her
birinin sorunun çözümüne katkı sağlama yerine haklılıklarını bağnazca
savunmalarını ve karşı tarafın varsa haklı yanlarını bil-a istisna inkâr
etmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla karşılıklı suçlamalar daha da
derinleşecektir.
Kitaba ulaşılamamasından ve yeni bir baskısı olmadığından Akademisyenlerin hizmetine sunmak amacıyla bu platforma yayınlamayı kitabın yazarı olarak uygun buldum. İyi okumalar.
The stability of the international trade depends upon the security
given to the merchants in the high seas since the most part of the
international commercial transportation is made by sea. To this end,
the crime of piracy is a big threat. However, the unique international community’s attempts (working together) to repress it does
not seem to work. When it is compared the risk involved in piracy
with the profit gained by the pirates, it seems that taking the risk of
easy-wealth will never fade away unless efficient reputable policies
are recognized by the international society. Bring pirates to justice
therefore may close the large and growing impunity gap for piracy.
This article examines the piracy in international law (piracy jure
gentium). Responses given by the international community as measures to secure the international maritime commerce take place.
Security issues are mentioned from the angle of international efforts
given to combat piracy. To this end, the present combat against Somali pirates is given as a case study. It is clear that international law
gives priority to the coastal State to deal with the pirates entering
into their territorial waters as a result of sovereignty. However, if the
coastal State has no capacity to deal with the situation there is a
blank area of international law, viz., how to treat the case? It is assumed that general knowledge and a case study would open a gate
to provide a solid answer to the crime of piracy. However, it soon
became clear that a universal and a general answer to all situations cannot be given because of constraints involved in international law.
Key Words: Hot Pursuit, Sea Piracy, Privateering, Piracy off the coast of Somali, Failing State and Piracy, Security in the High Seas,
International Cooperation, and Piracy Jure Gentium.
Özet
Uluslararası ticaretin büyük bir kısmı deniz taşımacılığı yoluyla yapıldığından uluslararası ticaretin istikrarı denizlerde tüccarlara verilen
güvenliğe bağlıdır. Bu bağlamda, deniz haydutluğu suçu büyük bir
tehdit oluşturuyor. Ancak, bunu bastırmak için uluslararası toplumun
eşsiz girişimlerinin (birlikte çalışma) yeterli olduğu görünmüyor. Deniz haydutları tarafından elde edilen gelir ile ilgili riski karşılaştırıldığında, görünen o ki uluslararası toplumca saygın ve etkili politikalar
tanınmadıkça kolay elde etmeye yönelik riskin üstlenilmesinin ortadan kalkacağı asla imkan dahilinde gözükmüyor. Bu nedenle deniz
haydutlarını adalete teslim etmek büyük ve büyüyen bir cezasızlık
açığını kapatabilir.
Bu makale, uluslararası hukukta deniz haydutluğunu (piracy jure
gentium) inceler. Uluslararası toplum tarafından uluslararası deniz
ticaretini güvence altına almak için ortaya konan yanıtlar konu edinilmiştir. Deniz haydutluğuyla mücadele için verilen uluslararası çabalar açısından güvenlik sorunlarından söz edilmektedir. Bu amaçla,
Somalili deniz haydutlarına karşı mevcut mücadele, bir vaka çalışması olarak ele alınmaktadır. Uluslararası hukukun sahildar devlete
egemenliğin bir sonucu olarak kendi karasularına giren deniz haydutlarıyla başa çıkmak için öncelik verdiği açıktır. Ancak, sahildar
devletin bu durumla başa çıkacak kapasiteye sahip değilse ortada
uluslararası hukukun izahtan yoksun bir alanı mevcuttur, bu alan
konunun nasıl çözüleceğidir. Genel bilgi ve örnek olay çalışmasının
deniz haydutluğu suçunun çözümü için sağlam bir cevap vermeye
yönelik bir kapıyı açacağı düşünülmüştür. Ancak, çalışma sonucunda görüldü ki, uluslararası hukukta yer alan kısıtlamalar nedeniyle
her olaya uygulanabilecek evrensel bir cevap verilemeyeceği ortaya
çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sıcak Takip, Deniz Haydutluğu, Somali Kıyılarındaki Deniz Haydutluğu, Başarısız Devlet ve Deniz Haydutluğu, Açık
Denizlerde Güvenlik, Uluslararası Birliktelik, ve Piracy Jure Gentium
devam ede gelen açık denizlerde başlayıp kendi karasularında
son bulan deniz haydutluğuyla mücadele edememiş ve uluslararası
topluma bu acziyetini deklere etmiştir. Uluslararası hukukun deniz
haydutluğuna ilişkin kuralları net iken, haydutların karasularına intikal etmeleri ihtimaline yönelik bir kuralı yoktur. Bu nedenle
uluslararası toplum bu meseleye cevap aramaktadır. Bu makalenin
amacı, takip eden şu soruya cevap aramaktır: Uluslararası hukuk
hangi hallerde üçüncü devlet yahut devletlere bir başka devletin
egemenlik haklarını çiğneme pahasına deniz haydutlarıyla mücadele hakkını verir? Karasularında yakalanan haydutlar için uluslararası hukukta hangi yargılanma kurallar vardır?
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Hukuk, Deniz Hukuku, Deniz
Haydutluğu, Somali.
Abstract
Since 1990’s Somalia has lost her authority and declared her
incapacity to combat piracy which has been starting at high
seas and ending in the Somalia’s territorial sea over the years.
While international law is clear and specific regarding piracy, it
has no saying towards the possibility that if pirates enters into
territorial seas. Thus international society seeks an answer to this question. The aim of this article is to seek an answer to the
following question: Under which circumstances may international
law allow third state(s) at the expense of breaching sovereign
rights of another state in order combating piracy? What kind of
jurisdictional rules are available in international law for the pirates
who are captured at territorial seas?
Key Words: International Law, Law of the Sea, Piracy, Somalia.
ilişkin gelişen literatürde fazlaca yer bulmayan bir konuyu,
özellikle, kocasını kendisinin ırzına geçdiği veya cinsel tacizde
bulunduğu iddiasıyla yetkili otoriteye şikâyet etmesi halinde eşin
görmesi muhtemel muameleyi Türkiye merkezli incelemektedir.
Bu analiz Türk toplumundan (devlet otoritelerini de içine alacak
şekilde) elde edilen gözlemler ile Amerika Birleşik Devletleri ve
Batı ülkelerinde sahasında tanınmış uzmanlarca yapılmış araştırma
ve yayınlanmış makaleleri kullanmayı hedeflemiştir. Türkiye’de
kaynakların yetersiz olması bizi ikili söyleşi veya bireysel gözlem
yoluyla bilgi edinmeye zorlamıştır. Ancak, batı kaynakları bize
kocaları tarafından cinsel tacize uğrayan veya ırzına geçilen
mağdur kadınların deneyimlerini bildirmektedir. Çalışmamızda
Türk Polisinin performansının doyuruculuğu ve mağdurun
bakımına yönelik sorunları ve diğer ceza muhakemesi hukuku
unsurlarını incelemek istememize rağmen ilgili materyal ve
istatistiklere ulaşmada zorluklarla karşılaşılmıştır. Bu nedenle
yabancı kaynaklı bir çalışma zorunlu hale gelmiştir. Seçilen konu
tabiatiyle Amerikan ve İngiliz sistemlerinin gelişimi bağlamında
incelenmiştir. Temennimiz bu incelemenin Türk sisteminin
gelişmesi için bir örnek teşkil etmesidir.
Anahtar Kelimeler: Polis, Eşin Irzına Geçilmesi (Partnerin Irzına
Geçilmesi), Cinsel Taciz, Rıza Dışı Evlilik İçi Cinsel İlişki.
This article examines an issue that has not found a great deal of
interest in the growing literature on the treatment of sexual
offences within the criminal justice systems, particularly, the
possible treatment of marital rape and sexual assault complainants
brought by the victim before the authorites in Turkey. This
analysis draws on research from reputable journals and
observations both from Turkish institutions and the public. The
limited sources that are available in Turkey forced us to obtain
personal interviews. However, western publications tell us about
victims` experiences of their husbands` rape and sexual assault.
Even though the article wishes to examine issues of victim care
and satisfaction with the performance of the Turkish police, and
other criminal justice professionals, it seemed that it was very
difficult to find appropriate materials and statistics. Therefore a
comparative study became necessary. The subject matter is thus
analysed within an historical account of how American and
English systems have developed. It is hoped that this end will be
an appropriate guidance for the development of Turkish system.
Key Words: Police, Marital Rape (Spousal Rape), Sexual Assault,
Non-consensual Intercourse within Marriage.
Oversight of Internal Security Sector” (ICOISS) Project.
The Project aims at the expanded enjoyment and institutionalization of democratic rights by
citizens and civil society organizations (general objective).
UNDP tarafindan yurutulen Projenin genel amacı, demokratik hakların vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından
daha yaygın şekilde kullanımını ve kurumsallaşmasının sağlanmasıdır.
This article by reference to this incident examines the possibilities of how and by whom a situation can be referred to the ICC. To this end, first of all, a brief history of the incident will be provided. Then the establishment of the ICC will be touched upon regarding the scope of its jurisdiction. For the M. V. Mavi Marmara incident the facts will be laid down. In relation to the issue of the jurisdiction of the ICC, its complementarity principle and the gravity of the crimes will be clarified. In this way a request for investigation will be referred with reference to the appropriate articles of the Rome Statute. After maintaining the principles of how and by whom a situation can be brought before the ICC, a final argument will be provided if the Turkish law firm’s choice of the crimes for the investigation on the M. V. Mavi Marmara incident was correct one(s). The types of the crimes within the ICC’s jurisdictional power will in this way necessarily be provided. The article will end with a saying that the crimes regardless of their definition must be remedied in international law whether it be by the ICC or by any other means. Otherwise the wrongdoer will be left without a remedy: “an international law without a remedy”?
kökenli 1 Amerikan vatandaşının ölümüyle neticelenen bir askeri
operasyon gerçekleştirilmiştir. Hava destekli deniz kuvvetlerince gerçekleştirilen
söz konusu askeri müdahalenin ve sonrasında yaşanan gelişmelerin
uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bu değerlendirmelerden belki de en önemlisi, uluslararası hukuk açısından bakıldığında, devletlerin açık denizlerde seyr-ü sefer
halindeki gemilere (özellikle ticari gemilere) karşı askeri müdahale
hakkının olup olmadığının ve bu doğrultuda devletin tazminat
sorumluluğunun kapsamının ortaya konulmasıdır.
Mavi Marmara olayı açısından önemli bir diğer ayrıntı ise, kuvvet
kullanma noktasında kendini göstermektedir. Bu müdahale 20. y.y.’nin başından
itibaren gelişme gösteren ve uluslararası toplumca benimsenen
(kalıcı etkiler oluşturduğuna inandığımız) kuvvet kullanımı (use of
force) konusunda var olan kurallar bütününün değişmesi veya büyük
boyutlarda yıkılması yönünde emsal olay (precedent) oluşturmuş olup olmadığıdır.
Mavi Marmara olayı, Irak’a askeri operasyon vb. olaylar
penceresinden bakılarak yahut negatif perspektiften ele alınarak
irdelendiğinde Birleşmiş Milletler (BM) yapısının sorgulanabilir ve
hegemonyacı bir yapıya büründüğü iddialarının gündem bulmasına
neden olmuştur. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması
noktasında kendisine tevdi edilen kuvvet kullanma yetkisini BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) seçici kullandığı iddialarının da küçümsenemeyecek kadar çok olması bu doğrultuda manidar bir gelişmedir. Özellikle demokrasi götürme şemsiyesi altında başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ve müttefiklerinin kuvvet
kullanması uluslararası kamuoyunda bu iddiaları yadsınamaz
kılmaktadır.
Prof. Dr. Hasan Köni’nin de atıfta bulunduğu bir köşe
yazarı, bu durumu, “…ulusal çıkarlarını azamileştirmek isteyen ….
[e]mperyalizmin ahlaki gerekçesi [olan] medeni olmayan ülkelere
“medeniyet” götürme[nin] …. bugünkü karşılığı “demokrasi”…
[olgusudur]” şeklinde özetlemektedir.
Uluslararası kamuoyunun BM uygulamalarına endişenin ötesinde
rahatsızlık duyarak bakmasının bir başka nedeni de BMGK’nin
daimi üyelerine ait olan veto hakkının keyfi kullanıldığı kanaatinin
yaygınlaşmasıdır. Hatta bu bağlamda daimi üye sayısının artması gereği
üzerinde durulmaktadır.
İsrail, bölgede en önemli dostlarından birisi olarak bilinen Türkiye
tarafından uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği
iddiasına muhatap olmuştur. Uluslararası toplumun uyması gerekli
kuralları denetleyecek bir üst kurum (otorite) olmaması karşısında,
uluslararası kamu düzeninin sağlanması, ancak o toplumu oluşturan süjelerin bu yönde sarf ettikleri gayretle doğru orantılı mümkün
olacaktır. Ancak bu yaklaşım tarzı (uluslararası kamu düzeninin
varlığını sadece bireysel bazda devletlerin gayretleriyle sınırlandırmak)
uluslararası hukuk alanında yapılacak her türlü çalışmanın başlangıçta
önünü kesmek ve uluslararası hukuku devlet uygulamalarından (state
practice) ibaret görmek anlamına gelecektir. Halbuki uluslararası
hukukun diğer bir takım kaynakları da vardır. Devlet uygulamalarının bir değerlendirmeye tabi tutulması ise uluslararası hukukun önemli merhalelerden geçmesine katkı sağlamıştır. Gelinen şu aşamada, eksiklikleri olsa dahi uluslararası
kamu düzeni yaratma adına uluslararası toplumun çoğu zaman birlikte
hareket etmemesine rağmen devlet pratiklerinin uluslararası hukukun
örf ve adet kurallarının oluşumunda önem arz ettiği ortadadır. Ancak
bu pratiğin uluslararası toplum nezdinde kabul görmesi gerekmektedir.
İsrail’in münferit eylemlerinin var olan uluslararası kuvvet kullanma
kavramı üzerindeki etkisi belki de sorgulanmasını dahi yaptırmayacak
cılızlıktadır. Nitekim Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yaptığı icraatlarının
uluslararası hukuku etkileyecek nitelikte bir devlet pratiği kabul
edilmesi bir yana, insanlık dışı muamele olarak değerlendirildiği
görülmektedir.
Mavi Marmara olayı hakkında Türk kamuoyunda uluslararası
hukukun ihlal edildiği düşüncesi hâkimdir. İsrail tarafında ise İsrail
uluslararası hukukun kendisine tanıdığı bir hakkını kullanmış iddiasındadır.
Olay başlangıcında taraflar arasında yaşanan karşılıklı tartışma ve
siyasi polemikler meseleye çözüm getirmediği gibi meseleyi daha da
sorunlu hale getirmiştir. Zira her iki devlet de kendi toplumlarının
siyasi iradeye etkin bakış açılarını yansıtmışlardır. Dolayısıyla konunun
hukuk çerçevesinden uzaklaşma riski/olasılığı doğmuştur. Hatta savaş
sebebi olarak olaya bakanlar dahi olmuştur. Bu da tarafların, bırakın
hukuki zeminde kalmalarını, meselelerini çözerken barışçıl yollardan
bile uzaklaşmaları ihtimalini akla getirmiştir. Bu konuda sağduyusu
ve hukuk ilmi ağır basan Türk bilginleri toplumu itidalli davranmaya
çağırmışlar ve bu tarz söylemlerin haklılığının sorgulanabilir durumda
olduğunu ortaya koymuşlardır.14 Ancak son üç yıldaki gelişmeler Mavi
Marmara olayının çözümünde tek çözüm yerinin hukuk olduğunu
ortaya koymuştur.
Çalışmada yukarıda sunulan mülahazalar nedeniyle olayın
çözümü siyasi kapsam dışı bırakılmıştır. Siyaseten atılacak adımların
haklı olup olmadığı noktasındaki tartışmaların başka platformlarda
irdelenmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Çalışmaya herhangi bir nihai
hedef konulmamıştır. Bu basıya özgü kaleme alınan nedenlerden dolayı
kitabın güncellenerek yeniden basımı için gerekli güncelleme yapılırken
farklı disiplinlere müracaat ile (interdisciplinary) bir çerçeve çizilmiş
ve mümkün olduğunca uluslararası hukukun ilgili bütün kurallarına
değinilmiştir. Uluslararası hukukun bu farklı disiplinleri elbette ki çalışmamız için yarışan değerler olarak ele alınmayacaktır. Yani sadece
belli bir disiplinin uygulama açısından tercihi söz konusu olmamıştır.
Zira disiplinler kendi kurallarıyla meselenin çözümüne yeterli kaynak
getirebilmelidir. Farklı disiplinlere müracaat etme nedenimiz olaylara
uygulanacak kuralların açık bir şekilde ortaya konması ve varsa yapılan
ihlallerin ağırlık derecesinin gün yüzüne çıkartılmasıdır.
Bu çalışma içeriği itibariyle uluslararası deniz hukukundan uzak
kalmayan ancak uluslararası hukukun diğer disiplinlerini de içerir
zenginliktedir. Bu yönüyle konu bütünlüğünden uzaklaşma riski
oluşmuştur. Ancak tarafların iddialarına doğrudan çözüm olacağı
kanaatiyle ele alındığından bu durum disiplinler arası bir kaygıya yol
açmamıştır. Zira amacımız disiplinlerin mukayesesi ve hangisinin
olaya daha iyi uygulanacağı olmadığından disiplinler arası bir yarış
oluşturulmamıştır. İlintili noktalar dile getirilmiş ve olay aydınlığa
kavuşturulmuştur.
Son olarak İsrail de Türkiye de birbirlerine düşmanca tavırlarla
bakmamalıdır, bakamazlar da. Mavi Marmara olayını barışçıl yollardan
çözme zorunluluğu muhakkaktır. Aksi durum bölgedeki barış ve düzenin
bozulmasına sebep olacaktır. Bu son olasılık bölge için istenebilecek
bir sonuç değildir.
Uluslararası ilişkilerde İsrail’in de hukuka uygun hareket
edebileceğini düşünmek fazla iyimserlik sergilendiği anlamına elbet de
gelmemelidir. Uluslararası toplumun devlet olarak tanıdığı BM üyesi bir
devletin, Türk basınında çıkan ve maksadını aştığını düşündüğümüz, devlet terörü yaptığı tartışmaya açık suçlamalarından uzak olarak
meselenin ele alınması gereğine inanmaktayız. Objektif ve taraflara eşit
mesafede kalarak çalışmaya yön vermek hukuki zeminden kopmama
adına bir zorunluluktur.
Hukuki zeminde meselelerin ele alınması şartlı ve miyobik bakıştan
uzak bir tutum gerektirir. Şartlanmışlıktan uzak durmak taraflara
ait iddiaların (lehe ve aleyhte savunmaların) ortaya konulabilmesini
sağlayacaktır. Bu yolla sorunsalın çözümü hem taraflar arasında hem
de uluslararası platformda kabul görecektir. Bu nedenle çalışma,
daha başlangıcında taraflardan birinin hukuka aykırı davrandığını
söyleme niyetinde değildir. Zira bu tarz bir yaklaşım taraflardan her
birinin sorunun çözümüne katkı sağlama yerine haklılıklarını bağnazca
savunmalarını ve karşı tarafın varsa haklı yanlarını bil-a istisna inkâr
etmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla karşılıklı suçlamalar daha da
derinleşecektir.
Kitaba ulaşılamamasından ve yeni bir baskısı olmadığından Akademisyenlerin hizmetine sunmak amacıyla bu platforma yayınlamayı kitabın yazarı olarak uygun buldum. İyi okumalar.