Books by Cansu GÜVEN
Eğitim Yayınevi, 2024
Tüm ülkelerin amacı, önceki yıl ve yıllara göre GSYH rakamlarını reel olarak artırmaktır. Hatta y... more Tüm ülkelerin amacı, önceki yıl ve yıllara göre GSYH rakamlarını reel olarak artırmaktır. Hatta yapabiliyorlarsa, uzun dönemde istikrarlı ve sürdürülebilir büyümeyi potansiyel büyüme oranında sağlamaktır. Bunu başaran ülkelerin ulaşması gereken ikinci amacı, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) mümkün olduğu kadar adaletli dağılımını tesis etmektir ki, en az GSYH’nın artırılması kadar önemlidir. Günümüzde ülkelerin ekonomilerinde başta istihdam ve fiyat istikrarı olmak üzere siyasi, sosyal ve toplumsal huzuru temin etmenin yolu, milli gelirin adaletli dağılımından geçmektedir. Gelir eşitsizlikleri, küresel olarak bir dönüşümün eşiğinde olduğunun sinyallerini veren modern dünya ekonomisinde en çetrefilli meselelerden biri olarak akademik ve politik tartışmaların merkezinde konumlanmaktadır. Sanayi devrimi ve kitlesel üretim sonucunda yaşanan ekonomik dönüşüm, bir yönüyle ekonomik büyümeyi teşvik edip desteklerken bir yönüyle de küresel gelir dağılımında eşitsiz dağılıma yol açarak hızla yükselmesine yol açmıştır. Günümüzde kritik problemler arasında yer edinen eşitsizliklerin, gelecek yıllarda da önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmeye devam edeceği ve mevcut düzene önemli bir tehdit oluşturabileceği öngörülmektedir. Çağımızın en karmaşık ve tartışmalı konuları arasındaki bu mesele, kaynak yönetimiyle toplumsal refaha ulaşmayı önemli hedeflerinden edinen ekonomi bilimi açısından grift bir alan yaratmaktadır. Peki eşitsizlikler niçin bu kadar karmaşık ve küresel açıdan kritik konumdadır? Liberal sistemin müdahale gerektirmeyen basit bir problemi olarak mı, yoksa toplumsal dinamikler ve küresel sosyo ekonomik düzende sürdürülebilirlik açısından çok yönlü bir tehdit olarak mı ele alınmalıdır? Bu sorulara verilecek cevaplar, mevcut sosyo ekonomik ve politik düzende ihtiyaçlar ve belirlenen önceliklere göre değişkenlik gösterebilmekte olduğundan son derece zor ve genel geçerlikten uzaktır. Bununla birlikte küresel ölçekte gelir eşitsizlikleri günden güne derinleşerek varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Küresel Eşitsizlik Veritabanı (World Inequality Database) istatistiklerine göre 2023 yılında dünyada en zengin %1’lik nüfus, küresel gelirin %20.5’ini yani toplam dünya gelirinin 1/5’ini yalnız başına paylaşmaktadır. En zengin %10’luk nüfusun elde ettiği gelir açısından bakıldığındaysa küresel gelirin %52.9’unu bu kesim almakta; geri kalan %90’ı oluşturan nüfus ise küresel gelirden geri kalan %47.1’lik kısmı paylaşmak zorunda kalmaktadır. Gelir eşitsizliklerinin sadece ekonomik yapıda değil sosyal, kültürel, çevresel, adalet, güvenlik vb. başta olmak üzere insanın var olduğu hemen her alanda olumsuz etkiler ortaya çıkarma potansiyeli taşıdığı göz önüne alındığında, ne denli büyük bir önem taşıdığı açığa çıkmaktadır. Geleneksel iktisat akımlarınca ekonomik büyümenin zamanla birçok refah göstergesinde olduğu gibi piyasa mekanizması sayesinde gelir eşitsizliklerinde de iyileşmeye yol açacağını savunmasına karşın, hızla ekonomik büyüme gösteren Çin gibi ülkelerde bu durum desteklenmemektedir. Ancak bu kitapta gelir eşitsizliklerinin ekonomik büyümeyle kendiliğinden azalacağı tezine dayanan klasik iktisat modellerinin sorgulanması ya da artan eşitsizliklerin nedenlerine odaklanılmamaktadır. Bunlardan ziyade, artan gelir eşitsizliklerinin önemi, Dünyada ve Türkiye’de gelir eşitsizliklerinin seyri, mevcut durumunun ortaya koyularak incelenmesi ve değerlendirilmesi odağa alınmıştır. Çalışmada, çeşitli veri tabanlarından elde edilen niceliksel verilerle oluşturulan orijinal görsellerden yararlanılarak bulgular okuyucuya sunulmak istenmiştir. Eşitsizliklerin önemi ve mevcut düzende rolünü anlamak açısından, yalnızca bunların yeterli olduğu elbette söylenemeyecektir. Nitekim eşitsizliklerin, kapsayıcı insani refah koşullarına (sürdürülebilir kalkınma, sosyal barış, adalet ve güvenlik, demokrasi başta olmak üzere) etkileri de bulunmakla birlikte, bunların taşıdığı soyut değerler nedeniyle ölçümünün zorlaşması, söz konusu araştırmalara etraflıca konu edinilmesine engel oluşturmaktadır. Bütün bunlara rağmen, gelir eşitsizlikleri bir toplumda bireylerin yaşam standardını belirleyen kilit unsurlardan biri olarak, toplumsal refaha olduğu gibi ulusal politikalarda yer verilen gelişme hedeflerine ulaşma düzeyini de doğrudan etkileme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla çalışma sadece mevcut durum tespit ve değerlendirmesi niteliğinde değil, aynı zamanda da eşitsizliklerin önemini anlamak ve azaltmaya yönelik yeni araştırma ve tartışmalara da zemin tesis edecektir. Küreselin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerden Türkiye özelinde de kapsayıcılığı sayesinde, dünya trendinin ulusal düzeyde oluşturabileceği olası fırsat ve tehditlerin ortaya koyulmasına imkan sağlayacaktır. Sonuç olarak dünyada eşitsizliklere dair yapılacak çalışmalar, sadece literatüre katkı sağlamakla kalmayacak, ayrıca refah kayıplarının minimize edilmesine dair çalışmalarda ufuk açıcı ve yol gösterici rol alarak, daha adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratılması yolunda küçük de olsa önemli bir adım olacaktır. Bu bağlamda kitap konuya meraklı okuyucuları için, gelir eşitsizliklerinin çarpıcı boyutlarını ortaya koyarak sorunun çok boyutlu yapısı ve çözümüne dair düşünmeye davet etmektedir.
Books Chapter by Cansu GÜVEN
EGE 12. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ _Full ISBN: 978-625-5962-07-2, 2024
ABSTRACT
The relationship between the determinants of growth and development indicators is frequ... more ABSTRACT
The relationship between the determinants of growth and development indicators is frequently examined in the literature. However, the focus has recently shifted from the impact of growth on development to the influence of development on economic growth. Accordingly, this study investigates not the contribution of economic growth to development (welfare) indicators, but rather the potential contribution of development to economic growth. This study analyzes the dynamic effects of social and demographic factors on Gross Domestic Product (GDP) for 36 selected countries during the 2013-2020 period. The variables used include the Human Development Index (HDI), life expectancy at birth (YB), urban population (KNFS), and dummy variables (DD) representing the effects of the COVID-19. The analysis conducted using the System Generalized Method of Moments (GMM) shows that the lagged value of GDP is positive and significant, indicating the continuity of economic growth. While IGE has a positive effect on Gross National Product (GNP), the negative effects of YB, KNFS and DD are noteworthy, and the negative effects of COVID-19 on macroeconomic indicators have seriously suppressed growth. The findings provide important insights for guiding social and economic policies. Policy recommendations such as increasing investments in education and healthcare, preparing crisis management plans, and strengthening urban and health infrastructure are crucial for supporting economic growth. Additionally, reducing the costs of urbanization and enhancing quality of life require increased investments in urbanization and healthcare infrastructure. These plans should include strengthening health infrastructure, improving social security systems, and implementing policies to maintain economic stability, as they play a vital role in enhancing both individual and societal welfare. All these measures will not only address current challenges but also contribute to building a more resilient and sustainable economic structure. As a result, economic development indicators also influence economic growth.
Keywords: GDP, Economic Growth, Social and Demographic Factors, Country Groups, GMM analyzis.
ÖZET
Büyümenin belirleyicilerinin, kalkınma göstergeleri ile ilişkisi literatürde sıklıkla incelenmektedir. Ancak artık büyümeden kalkınmaya değil, kalkınmanın büyüme üzerine bir etkinin varlığı da literatürde tartışılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada ekonomik büyümenin kalkınma (refah) göstergelerine değil, tam tersine kalkınmanın ekonomik büyümeye katkısının varlığı araştırılmaktadır.
Çalışmada, seçilmiş 36 ülke için 2013-2020 döneminde sosyal ve demografik faktörlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) üzerindeki dinamik etkileri analiz edilmiştir. İnsani gelişme endeksi (IGE), doğumda yaşam beklentisi (YB), kentsel nüfus (KNFS) ve COVID-19 pandemisinin etkilerini temsil eden dummy değişkenler (DD) değişkenleri kullanılmıştır. Sistem Genelleştirilmiş Momentler (GMM) yöntemiyle gerçekleştirilen analiz sonuçlarına
göre, GSYH’nin bir dönem gecikmeli değeri pozitif ve anlamlı bulunmuş, bu durum ekonomik büyümenin sürekliliğini göstermektedir. IGE’nin, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) üzerinde pozitif bir etkisi tespit edilirken; YB, KNFS ve DD ise negatif etkileri dikkat çekmekte, COVID-19’un makroekonomik göstergelere olumsuz etkileriyse büyümeyi ciddi ölçüde baskılamıştır. Elde edilen bulgular, sosyal ve ekonomik politikaların yönlendirilmesinde önemli ipuçları sunmaktadır. Eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması ve kriz yönetim planlarının hazırlanması gibi politika önerileri, ekonomik büyümeyi desteklemek için kritik önem taşımaktadır. Ayrıca kentsel nüfusun yarattığı maliyetlerin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması için şehirleşme ve sağlık altyapısına yönelik yatırımların artırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu planların sağlık altyapısının güçlendirilmesi, sosyal güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi ve ekonomik istikrarı koruyacak politikaların hayata geçirilmesi gibi önlemleri içermesi hem bireylerin hem de toplumların refahını artırmak için hayati bir role sahiptir. Tüm bu önlemler, yalnızca mevcut sorunlara çözüm üretmekle kalmayacak, aynı zamanda daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturulmasına da olanak sağlayacaktır. Sonuç olarak ekonomik kalkınma göstergeleri de ekonomik büyümeyi etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: GSYH, Ekonomik Büyüme, Sosyal ve Demografik Faktörler, Ülke Grupları, GMM.
9. INTERNATIONAL SCIENTIFIC RESEARCH AND INNOVATION CONGRESS, 2024
Günümüz dünyasında “inovasyon” kalkınma çabaları açısından büyük bir öneme sahiptir. İnovasyon ol... more Günümüz dünyasında “inovasyon” kalkınma çabaları açısından büyük bir öneme sahiptir. İnovasyon oldukça kompleks, belirsiz ve düzensiz bir yapıya sahip olmakla birlikte genel geçer tanımıyla mevcut bir ürün ya da hizmete yönelik yenilikçi bir sürecin geliştirilmesiyle yaratılan ek değer ve verimlilik sağlayıcı süreçler bütünü şeklinde tanımlanabilmektedir. Ulusal rekabet gücünü arttırıcı etkisiyle uzun vadeli büyüme ve kalkınma hedeflerini destekleyici önemli bir bileşen olduğu günümüz literatüründe kabul edilmektedir. İnovasyonun bu önemine karşın kalkınmada destekleyici bir unsur mu yoksa zorunluluk mu arz ettiği -bir nevi motor gücü mü oluşturduğu- konusunda çeşitli tartışmalar süregelmektedir.
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
Keywords: Innovation, Development, Integration
İPEK YOLU: Tarih, Felsefe ve Ekonomi Perspektifinden Güncel Tartışmalar, 2022
ÖZET
Kentleşme, küresel ölçekte özellikle 1950’li yıllardan bu yana dikkate değer bir artış göst... more ÖZET
Kentleşme, küresel ölçekte özellikle 1950’li yıllardan bu yana dikkate değer bir artış gösterirken, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Literatürde, kentleşmeye ilişkin eğilimler ile mekânsal ekonomik faaliyetler arasındaki ilişkiye yönelik çeşitli tartışmaların var olduğu görülmektedir. Bu görüşlerin bir kısmında, sanayi ve hizmet sektörlerindeki gelişmelere paralel artan refah koşullarının yoğun göç hareketleri ve dolayısıyla artan kentsel nüfusla sonuçlandığı belirtilmektedir. Diğer taraftan, son dönemde kentsel üretim sistemlerinde ortaya çıkan önemli gelişmelerle birlikte birçok kentin sürdürülebilir büyüme ve refah artışına önemli katkılar sağladığı da ileri sürülmektedir. Türk coğrafyasında ise kentleşme seyrinin özellikle 1970’li yıllar itibariyle ivme kazandığı gözlemlenmektedir. Bu çalışma, Türkiye, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ı içine alan Türki Cumhuriyetler özelinde, kentleşme ve ekonomik büyüme ilişkisini ampirik olarak incelemeyi amaçlamaktadır. 1991-2019 dönemini kapsayan nedensellik testi sonuçları, paneli oluşturan ülkeler genelinde kentleşmeden ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisine işaret etmektedir. Ülke bazında ise Kırgızistan’da kentleşmeden ekonomik büyümeye tek yönlü nedensellik bulunmuşken, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ekonomik büyümeden kentleşmeye doğru benzer bir ilişki tespit edilmiştir.____
ABSTRACT
While urbanization has shown a remarkable increase on a global scale, especially since the 1950s, today, more than half of the world’s population lives in cities. In the literature, there is some debate on the relationship between urbanization trends and spatial economic activities. In some of these views, it is stated that the increasing welfare conditions in parallel with the developments in the industry and service sectors result in intense migration movements and thus an increasing urban population. On the other hand, it is claimed that many cities have contributed significantly to sustainable growth and welfare increase with the important developments in urban production systems recently. In the Turkic geography, it is observed that the course of urbanization gained momentum especially in the 1970s. This study aims to empirically investigates the relationship between urbanization and economic growth in the Turkic republics including Turkey, Uzbekistan, Azerbaijan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Tajikistan and Turkmenistan, for the 1991- 2019 period. The panel causality test results indicate a one-way causality relationship from urbanization to economic growth across the overall panel. The results also indicate a one-way causality from urbanization to economic growth in Kyrgyzstan, while a unidirectional causality from economic growth to urbanization is observed in Azerbaijan and Turkmenistan.
SOSYAL BİLİMLERDE ÖZGÜN ÇALIŞMALAR-3, 2022
GİRİŞ
Tarihsel süreç içerisinde sanayi devrimi ve ardından seri üretimin hız
kazanması, bilinen i... more GİRİŞ
Tarihsel süreç içerisinde sanayi devrimi ve ardından seri üretimin hız
kazanması, bilinen insanlık tarihinde son derece hızlı bir değişim ve
gelişim sürecini başlatmış ve bu sürecin Avrupa ülkelerinden doğarak
dünyaya yayılması, XVIII. yüzyılın “Avrupa Yüzyılı” olarak
anılmasına sebep olmuştur. Sonraki dönemde de bilimsel ve
teknolojik gelişmelere önem veren Batı Dünyası ülkeleri, XX.
yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek ekonomik ve siyasi açılardan
dünyada önemli güçler arasında varlığını sürdürmeye yönelik
politikalarına devam edebilmişlerdir. Bu ülkelerde, bilimsel-teknolojik
gelişmelerle büyüme odağında yürütülen politikalarla birlikte, ayrıca
büyümeye eşlik edecek kalkınma odağında da halkın refah düzeyini
arttıracak hukuki ve sosyal boyutlarıyla birçok iyileştirici
düzenlemelere zemin hazırlanmıştır.
Günümüzde bir ülkenin çok yüksek Gayri Safi Milli Hasılasının
(GSMH) olması, doğrudan refah düzeyi göstergesi olarak kabul
edilmemektedir. Ülke vatandaşlarının sosyo-ekonomik yaşam
standartları ve bu standartlar içerisinde önemli bir rol alan gelir
dağılımındaki eşitsizliklerin...
Master's Thesis by Cansu GÜVEN
Master's Thesis, May 2018
Along with the mechanization process concentrated in certain centers around the
world after the I... more Along with the mechanization process concentrated in certain centers around the
world after the Industrial Revolution, regional differences have begun to increase
rapidly. The regional development disparities that have slowed the economic
development of countries have reached serious levels in the 1900's and have caused
various socio-economic problems. The first study in the world to solve this problem
was the TVA organization in 1933. Following this case study showing successful
results for regional differences, after the Second World War, European countries
began to work in regional based work, and the formation of TVA-like Regional
Development Agency started to come to light. The study at this context has emerged
on the necessity of evaluating effect on the Gini Coefficient at the regional level of
investment supports what made based regional plans which determined at line with
national development plans of Regional Development Agencies in Turkey.
This work was prepared to test the effect on income distribution at the regional level
of ınvestment supports the Development Agencies for 2010-2016 period range. The
Agency effect has been investigated with the FGLS method within the scope of
Panel Data Analysis and various tests. At the result of the study is estimated the
approach the value “0”of Gini Coefficient and to contribute to optimal distribution, at
the case increased of investment support Regional Development Agencies in Turkey.
In the test of estimation results; firstly cross section dependency between each other
Regional Levels were made tests,The cross section dependency tests showed that
there was an inter-unit relationship. Than later Modified Wald test is made for testing
heteroskedasticity in units, varying variance problem has been observed in the series.
There isn’t the autocorrelation problem in the series. Findings obtained as a result of
the study show that the estimation is statistically significant. In other means, at the
between BKA investment support and gini coefficient was found a negative
relationship.
Ph.D. Thesis by Cansu GÜVEN
Dünyada bölgeler arası gelişmişlik farkları ve bununla ilişkili olarak kırsal kalkınma sorunları ... more Dünyada bölgeler arası gelişmişlik farkları ve bununla ilişkili olarak kırsal kalkınma sorunları her geçen gün artmakta, yaşam refahı bakımından elverişli koşullara sahip kentler ise kırsal aleyhine yoğun göç hareketlerine hedef olmaktadır. Dünya Bankası verilerine göre 1960'lı yıllarda dünya nüfusunun % 66.4'ünü oluşturan kırsal nüfus 2023 yılında % 42.66'ya düşerken, Türkiye'de 1960 yılında % 68.49 olan bu oran 2023 yılında % 22.54'e düşerek ciddi düzeyde azalış göstermiştir. Kırsalda yaşanan nüfus kaybı, bölgelerarası gelişmişlik farklarını daha da arttırarak kır-kent arası gelişmişlik dengesinde kısır bir döngüye yol açmaktadır. Bu nedenle "sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınma" için kırsal kalkınma, ülkelerin ulusal kalkınma planlarının önemli bir parçası haline geldiğinden çeşitli kamusal destek programları yürütülmektedir. Yürütülen programların kırsal refaha katkısının değerlendirilebilmesi, politika yapıcılara yol göstererek kamusal kaynakların etkin kullanımı ve toplumsal fayda artışına yardımcı olacağından, kırsal kalkınma desteklerinin (KKD) etkinliğini tespit etmeye yönelik araştırmalar günümüzde büyük bir önem kazanmıştır. Bu tezin amacı, Türkiye'de yürütülen KKD'nin seçilmiş sosyoekonomik kalkınma göstergeleriyle ilişkisinin tespit edilmesi ve elde edilen bulgular ışığında politika önerilerinde bulunmaktır. Kurulan 5 ayrı modelde ortak bağımsız değişken "KKD", bağımlı değişkenler ise "gelir eşitsizliği, yoksulluk, işlenen tarımsal alanlar, işlenen tarımsal alanlardan elde edilen gelir ve tarımsal istihdam"dır. Düzey-II ölçeğinde 26 alt bölgeden, 2014-2021 dönemine ait verilerin kullanıldığı araştırmada, panel veri analiz yöntemlerinden POLS, FEM ve REM uygulanmıştır. Ampirik bulgular; değişkenlerle kurulan 5 modelde de Türkiye'de KKD'nin, göstergelerde beklenilen etkileri gösterdiğine dair kanıtlar sunmaktadır. Değişkenlerden en yüksek etkinin "tarımsal işlenen alanlardan elde edilen gelirler"de, en düşük etkinin ise "yoksulluk oranlarında" görüldüğü sonucu elde edilmiştir. Bulgular Kernel bazlı regresyon ile de tahmin edilerek doğruluğu kanıtlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre KKD'lerin, tarımsal göstergelerde gelişme potansiyelini arttırdığı, ancak bu desteklerin diğer sosyoekonomik göstergelerde de iyileşmeyi hedef alan stratejilerle entegre edilmesi halinde; kamu, özel sektör ve kırsal alanlar açısından hem kaynak yönetiminde etkinliği hem de toplumsal refahı arttırarak daha etkin ve başarılı uygulamalara ulaştıracağı öngörülmektedir. Anahtar Kelimeler: Bölgelerarası farklar, Kırsal kalkınma, Kalkınma göstergeleri, İBBS-Düzey 2, Panel veri analizi.
//
Development differences between regions in the world and related rural development problems are increasing day by day, and cities with favorable conditions in terms of living welfare are becoming the target of rural migration movements. According to World Bank data, the rural population, which constituted 66.4% of the world population in the 1960s, decreased to 42.66% in 2023. This rate, which was 68.49% in Turkiye in 1960, has decreased significantly to 22.54% in 2023. The population loss experienced in rural areas further exacerbates interregional disparities, leading to a vicious cycle in the rural-urban development balance. Therefore, rural development has become an important part of national development plans for "sustainable economic growth and development," leading to the implementation of various public support programs. Assessing the contribution of implemented programs to rural welfare will guide policymakers, helping them efficiently utilize public resources. Therefore, research aimed at identifying the effectiveness of Rural Development Supports (RDS) has gained significant importance today. The aim of this thesis is to determine the relationship of RDS conducted in Turkiye with selected socio-economic development indicators and to make policy recommendations in the light of the findings. In the five separate models established, the common independent variable is "RDS" and the dependent variables are "income inequality, poverty, cultivated agricultural areas, income from cultivated agricultural areas, and agricultural employment." In the research using data from 26 sub-regions at Level-II scale for the period 2014-2021, panel data analysis methods including POLS, FEM and REM have been applied. The findings empirical provide evidence across the five models that RDS in Turkiye exhibit expected effects on indicators. It was concluded that the highest effect of the variables was seen in "income from agricultural areas" and the lowest effect was seen in "poverty rates". The findings were also estimated with Kernel-based regression and their accuracy was proven. According to the research results, RDS increase the development potential in agricultural indicators, but only if these supports are integrated with strategies targeting improvement in other socioeconomic indicators; It is envisaged that it will lead to more effective and successful practices by increasing both the efficiency in resource management and social welfare in terms of the public, private sector and rural areas. Keywords: Regional differents, Rural development, Rural development indicators, NUTS-Level 2, Panel data analysis
Papers by Cansu GÜVEN
Türk Tarım ve Doğa Bilimleri Dergisi
Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli ... more Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli uğraşlardan biri olmuştur. Tarım sektörü sanayi için hammadde sağlama, ihracat gelirine katkıda bulunma, ülkede yaşayanlar için istihdam ve gelir imkânı sunma fonksiyonları nedeniyle de stratejik öneme sahiptir. Sanayileşme süreci ile birlikte tarım sektörünün GSYH’ya katkısı azalma eğilimi göstermiş olsa da sektörün diğer faaliyet alanları ile bağlantısı nedeniyle her dönemde önemini koruduğu bilinmektedir. Bu çalışma FAO verilerine göre 2018 yılında dünya genelinde en yüksek tarımsal üretim değerine sahip 6 gelişmekte olan ülkede, tarım destekleri ve hükümet istikrarının tarımsal katma değer üzerine etkisini tespit etmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda konu ile ilgili mevcut literatürden hareketle tarımsal katma değerin açıklayıcısı olarak tarım istihdamı, kişi başı gelir, tarım arazi genişliği ve tarımsal hammadde ithalatı açıklayıcı değişkenleri ile ekonometrik model oluşturulmuştur. S...
Türk Tarım ve Doğa Bilimleri Dergisi 10(4): 791–805, 2023
ÖZ
Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önem... more ÖZ
Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli uğraşlardan biri olmuştur. Tarım sektörü sanayi için hammadde sağlama, ihracat gelirine katkıda bulunma, ülkede yaşayanlar için istihdam ve gelir imkânı sunma fonksiyonları nedeniyle de stratejik öneme sahiptir. Sanayileşme süreci ile birlikte tarım sektörünün GSYH’ya katkısı azalma eğilimi göstermiş olsa da sektörün diğer faaliyet alanları ile bağlantısı nedeniyle her dönemde önemini koruduğu bilinmektedir. Bu çalışma FAO verilerine göre 2018 yılında dünya genelinde en yüksek tarımsal üretim değerine sahip 6 gelişmekte olan ülkede, tarım destekleri ve hükümet istikrarının tarımsal katma değer üzerine etkisini tespit etmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda konu ile ilgili mevcut literatürden hareketle tarımsal katma değerin açıklayıcısı olarak tarım istihdamı, kişi başı gelir, tarım arazi genişliği ve tarımsal hammadde ithalatı açıklayıcı değişkenleri ile ekonometrik model oluşturulmuştur. Statik panel veri analiz yöntemleri sonucunda ulaşılan bulgular tarımsal katma değer üzerinde tarım istihdamı, tarım arazi genişliği, hükümet istikrarı ve tarımsal hammadde ithalatının pozitif yönlü, kişi başı gelirin ise negatif yönlü anlamlı etkileri olduğunu göstermiştir. Tarım üreticilerine verilen desteklerin tarımsal katma değer üzerine etkisi pozitif işaretli olmakla birlikte istatistiksel açıdan anlamlı değildir.
ABSTRACT
The agricultural sector has been one of the important occupations in every period of history, with its feature of meeting the nutritional needs of the population living in the country. It is stated that the agricultural sector has strategic importance as it provides raw materials for the industry, contributes to export revenues, provides employment and income opportunities for the people living in the country. Although the contribution of the agricultural sector to GDP has tended to decrease with the industrialization process, it is known that the sector maintains its importance in every period due to its connection with other fields of activity. This study tries to investigate the effects of agricultural supports and government stability on agricultural added value in 6 developing countries with the highest agricultural production value worldwide in 2018 according to FAO data. In this direction, based on the existing literature, an econometric model has been established with agricultural employment, per capita income, width of agricultural lands and import of agricultural raw materials as an explanatory of agricultural value added. Findings from static panel data analysis show that agricultural employment, government stability, agricultural land size and agricultural raw material imports have positive effects on agricultural value added, while per capita income has negative effects. Although the effect of agricultural support given to producers on agricultural value added is positive, it is not statistically significant.
TURİZM EKONOMİSİ, YÖNETİMİ VE POLİTİKA ARAŞTIRMALARI, 2022
Özet
Ekonomik büyüme yarışı içerisindeki günümüz ülkeleri, büyümenin sürdürülebilirliği iç... more Özet
Ekonomik büyüme yarışı içerisindeki günümüz ülkeleri, büyümenin sürdürülebilirliği için kalkınma hedefleri doğrultusunda insan refahını iyileştirme çabasındadırlar. Hem büyüme hem de kalkınma bakımından ulusal hedeflere yönelik etkin çıktılar alınmasındaysa, nispeten az yerleşmenin yaşandığı alanları kapsayan kırsalın da göz ardı edilmeksizin politikaların üretilmesini gerektirmektedir. Günümüzde kalkınma politikaları ve bölgelerarası farkların giderilerek refahın arttırılması açısından kırsal turizm faaliyetlerinin sık kullanılan bir araç haline geldiği söylenebilmektedir. Bu aracın kullanımı, kırsal yerleşiklerin yaşam koşullarının iyileştirilmesinde çeşitli avantajlar yaratmakla birlikte; bir diğer açıdansa bu alanlardaki müdahale edilmemiş doğal ve kültürel değerlere tehdit oluşturabilmekte olduğundan, kırsalın özenle korunması bilinci gerekmektedir. Özellikle Türkiye gibi iklim ve coğrafya koşulları ile birlikte tarihin birçok döneminde yaşam merkezi olmasıyla da doğal ortamda oluşmuş çeşitli zenginliklere sahip ülkelerde kırsal (doğal, kültürel, ekonomik, sosyal vb) dokunun korunarak geliştirilmesibüyük önem arz etmektedir. Çalışmada, dünyada kırsal turizm dahilinde yapılmaya başlanan çiftlik turizmi faaliyetlerine Türkiye’deki mevcut durum ve Türkiye kırsalının kırsal turizm-çiftlik turizmi bağlamında taşıdığı potansiyel açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası literatür incelenerek, son yüzyılda dünyada çeşitli bölgelerde çiftlik turizmine dair genel bilgilerin verilmesinin ardından, resmi istatistikler aracılığıyla Türkiye’deki mevcut durum, uygulanma potansiyeli ve kırsal açısından önemi bakımından değerlendirme sonuçlarına ulaşılacaktır.
Abstract
Businesses should give due importance to performance tools to increase the work motivation and work performance of their employees. Work motivation and happiness at work are the main factors that lead businesses to success. At the same time, these factors increase the productivity of employees. In the research, the effects of creativity, work motivation and social support on the work performance of the employees were examined and the sample of the study consisted of 200 participants from 4 five-star hotels in Northern Cyprus. The tools used for data collection were prepared and analyzed in a questionnaireformat for the participants to answer. The main effect of creativity, work motivation and social support and their interaction effect on job performance were tested in the study. It has been concluded that more work motivation is required to achieve higher performance, and low creativity level leads to higher performance. Based on the majority of the less creative people in the hotel, it was concluded that minimal creativity may be required to achieve high performance. However, employers must observe and inculcate their services to know what motivates their employees.
Examining the interaction between the stock market and the real sector is a critical issue in ter... more Examining the interaction between the stock market and the real sector is a critical issue in terms of providing financial markets the driving force in economic growth through various channels. In the process following the increase of regional integrations on a global scale and then the liberalization of financial movements, the relationship between financial markets and economic growth has attracted attention, and research on the relationship between these two sizes has intensified, especially in recent years. While the liberalization movements in the financial markets which also include stock markets, may positively affect the economies of the country in terms of creating funds; at the same time, it may have the potential to affect negatively, as it may open up financial crises outside the country. For this purpose, the study examines the existence of the relationship between economic growth and the improving of the stock market for the BRICS-T countries in the period 1995-2017. In order to examine the relations, first of all, cross-section dependence and homogeneity tests were applied. Unit root and cointegration tests which are in accordance with the results of these tests, were conducted. Finally, Common Correlated Effects (CCE) and Extended Average Group (Augmented Mean Group (AMG)) cointegration estimators were used to estimate the impact's long-term coefficient. According to the findings obtained in the study, the effect of stock market development on economic growth may differ according to the specific dynamics of the countries concerned. So as a result, positively related in Brazil, Russia and China, Turkey and South Africa in a negative related, and points out that there is no statistically significant relationship in India. Structured Abstract: With the globalization and technological transformation process, today's information societies have emerged, where socioeconomic , cultural and even political integration with other countries is dominated by other countries. This transformation inevitably has created free and rapid capital mobility; and thus the relationship between financial markets and economic growth has drawn attention in the economics literature. Economic studies on the relationship between these two dimensions have intensified especially in recent years. Basically, although liberalization in financial markets can be an important factor that leads to an
Article_Full Paper-Journal of Instıtute of Economıc Development and Social Researches, Jun 20, 2020
The freedom of world trade is of great importance for the economies of the country. The increase ... more The freedom of world trade is of great importance for the economies of the country. The increase in protectionism in the past century has shown that global trade barriers will have a serious impact on economies. With international joint solution efforts against protectionism; GATT (1947) has been organized, then converted into WTO (1995) and has been present in the international trade focus. These organizations, which are oriented towards international trade, continue to be important today and continue their existence. However, in the first quarter of the 21st century, the increase in protectionism in international trade activities, especially the USA and some developed countries, despite their membership in this organization, made the issues of “trade wars and protectionism” frequently discussed in the economy literature.
In this study, the possible effects of trade obstacles against other countries in the world trade are investigated with various protectionism practices carried out by the USA in violation of the basic principles of WTO, which it is a member of in the world free trade system. In this context, first of all, the history of US protectionism in the historical development of protectionism and the "World Trade Regulatory Institutions" which were born in the 20th century with the search for solutions to the increasing protectionism in the world; The USA, which is one of the few countries with the biggest share in the world total trade relations, will focus on the new protectionist-neomercantilist policies implemented by the 21st century, after the countries and sectors where these policies are concentrated; The reaction and possible effects of the world against the rise of US protectionism are revealed through concrete data such as world trade data and foreign trade shares within the country's GDPs.
Keywords: Mercantilism, Neomercantilism, GATT, WTO, USA Protectionism
Bildiri_Tam Metin-V. Uluslararası Sosyoloji ve Ekonomi (USE) Kongresi, Jun 1, 2020
Sanayi devrimiyle dünyada belirli merkezlerde yoğunlaşan makineleşme süreci sonucunda, bölgeler a... more Sanayi devrimiyle dünyada belirli merkezlerde yoğunlaşan makineleşme süreci sonucunda, bölgeler arası farklar birçok ülkede hızla artmaya başlamıştır. XX. yüzyılda yükselen ve ülkelerde çeşitli sosyo-ekonomik problemlere sebep olan bölgeler arası farkların çözümüne yönelik olarak dünyadaki ilk başarılı çalışma 1933 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde faaliyete başlayan Tennesse Valley Authory (TVA) olmuştur. Bu örnek örgütün ardından II. Dünya Savaşı sonrasında toparlanmaya çalışan dünya ülkeleri (özellikle de Avrupa ülkeleri) bölgesel farkların giderilmesi odağında çalışacak örgütler kurmaya hız kazandırmışlardır. Bölgeler arası farklar uzun yıllardır giderilmeye çalışılmasına rağmen; günümüzde dahi ülkeler bu sorundan kaynaklanan çeşitli problemlerle karşı karşıya kalmakta, özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde önemli sosyo-ekonomik sorunlarının temelinde yer almaktadır. Bu anlamda günümüz ekonomi politikalarında, ulusal politikalar doğrultusunda planlar oluşturulurken; yerel-bölgesel planlama anlayışının ağırlık kazandığı görülmektedir.
Bu çalışma, Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yapılan yerel yatırım desteklerinin, bölgesel-yerel düzeyde gelir dağılımı adaleti üzerinde yarattığı etkinin tespit edilmesi amacıyla hazırlanmış olup; 2010 ile 2016 yılları arasında Ajans yatırım destek tutarları ile bölge bazlı gelir dağılımı arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma sonucunda ise; Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yerel ekonomilere aktarılan yatırım destekleri arttıkça, gelir dağılımı adaletinde iyileşmeye yol açtığı ve Gini Katsayı değerini 0’a yaklaştırdığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bölgeler arası Farklar, Bölgesel Kalkınma, Gelir adaleti, Gini Katsayısı
Conference Presentations by Cansu GÜVEN
Günümüz dünyasında “inovasyon” kalkınma çabaları açısından büyük bir öneme sahiptir. İnovasyon ol... more Günümüz dünyasında “inovasyon” kalkınma çabaları açısından büyük bir öneme sahiptir. İnovasyon oldukça kompleks, belirsiz ve düzensiz bir yapıya sahip olmakla birlikte genel geçer tanımıyla mevcut bir ürün ya da hizmete yönelik yenilikçi bir sürecin geliştirilmesiyle yaratılan ek değer ve verimlilik sağlayıcı süreçler bütünü şeklinde tanımlanabilmektedir. Ulusal rekabet gücünü arttırıcı etkisiyle uzun vadeli büyüme ve kalkınma hedeflerini destekleyici önemli bir bileşen olduğu günümüz literatüründe kabul edilmektedir. İnovasyonun bu önemine karşın kalkınmada destekleyici bir unsur mu yoksa zorunluluk mu arz ettiği -bir nevi motor gücü mü oluşturduğu- konusunda çeşitli tartışmalar süregelmektedir.
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE)ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
SIRCON congres series, 2023
ING__Until the last quarter of the twentieth century, the agenda of the world and countries was s... more ING__Until the last quarter of the twentieth century, the agenda of the world and countries was shaped within the framework of "economic growth and development", but in the following years, "sustainability of growth and its environmental impacts" have been discussed more. In this context, concepts such as global warming, carbon emissions and greenhouse gas emissions have become quite popular. In parallel with the increasing production capacity and population, energy consumption and demand for agricultural products have also increased and all these developments have increased carbon emissions. This study aims to investigate the impact of agricultural production on carbon emissions in 6 Central Asian Turkic Republics located on the modern Silk Road route. In this context, data for Azerbaijan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Turkmenistan, Tajikistan and Uzbekistan for the period 1992-2020 are utilized. In the empirical analysis where control variables such as energy consumption, population and growth are used, data are compiled from the World Bank. The findings from the panel ARDL method show that energy consumption is an important determinant of carbon emissions in all countries in the panel. In addition, it is found that animal production has a significant positive effect on carbon emissions in five of the six countries in the panel, while crop production has a significant positive effect on carbon emissions in one country.
TR__Yirminci yüzyılın son çeyreğine dek dünyanın ve ülkelerin gündemi “ekonomik büyüme ve kalkınma” çerçevesinde şekillense de takip eden yıllarda daha çok “büyümenin sürdürülebilirliği ve çevresel etkileri” tartışılır olmuştur. Bu bağlamda küresel ısınma, karbon salınımı, sera gazı emisyonu gibi kavramlar oldukça popüler hale gelmiştir. Artan üretim kapasitesi ve nüfusa paralel olarak enerji tüketimi, tarımsal ürünlere olan talep de artış göstermiş ve tüm bu gelişmeler karbon salınımını yükseltmiştir. Bu çalışma, modern İpekyolu güzergâhında yer alan 6 Orta Asya Türk Cumhuriyetinde tarımsal üretimin karbon emisyonuna etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın 1992-2020 dönemi verilerinden yararlanılmıştır. Enerji tüketimi, nüfus ve büyüme gibi kontrol değişkenlerin kullanıldığı ampirik analizde veriler Dünya Bankasından derlenmiştir. Panel ARDL yönteminden elde edilen bulgular, enerji tüketiminin paneldeki tüm ülkelerde karbon emisyonunun önemli bir belirleyicisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca hayvansal üretimin paneldeki altı ülkenin beşinde, bitkisel üretimin ise bir ülkede karbon emisyonları üzerinde anlamlı pozitif etkiye sahip olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
2nd SIRCON, 2023
ING__After the second half of the twentieth century, we encounter a period in which development-o... more ING__After the second half of the twentieth century, we encounter a period in which development-oriented economic policy, aiming at improvement in socioeconomic living conditions and increase in welfare along with growth, rather than pure economic growth, gained importance in national economies. In this period, one of the important indicators accepted among the main determinants of development was “income distribution”. The problem of inequality in income distribution, which arises with ineffective policies, is one of the important obstacles to economic development; The improvement in this problem has become one of the most important indicators of development in the establishment of a sustainable economic structure. It may be necessary to implement state-supported social policies to increase the level of socioeconomic welfare by reducing the imbalance between rich and poor in income distribution inequalities, and to implement different policies that may be needed in terms of country dynamics within the scope of the effectiveness of these practices. Therefore, it is of great importance to distribute the "income" that must be obtained to ensure the continuity of each economic unit - regardless of the level of development - with a focus on reducing the difference to optimal levels, without allowing a gap to occur between these units. In this research, "income level and income distribution justice" are examined in the Turkic Republics located on the "Modern Silk Road Project" route, where China, one of the fastest economic growth performers in today's world, has started its work to revitalize the Historical Silk Road. As a result of the study, which will investigate the income distribution in 7 selected Turkic Republics, which host 2.16% of the global population and produce 1.76% of the global product, according to 2020 data, findings on income distribution inequalities will be obtained based on alternative income distribution measurement techniques. TR__XX. yüzyılın ikinci yarısından sonra ulusal ekonomilerde, salt ekonomik büyüme yerine büyümeyle birlikte sosyoekonomik açıdan yaşam koşullarında iyileşme ve refah artışını hedefleyen, kalkınma odaklı iktisadi politika tesisinin önem kazandığı bir dönem karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde kalkınmada temel belirleyiciler arasında kabul edilen önemli göstergelerden birisi de “gelir dağılımı” olmuştur. Etkinsiz politikalarla ortaya çıkan gelir dağılımında eşitsizlik sorunu, ekonomik kalkınma önündeki önemli engellerden biri olmakta; bu sorundaki iyileşme, sürdürülebilir ekonomik yapının tesisinde gelişmişliğin en önemli göstergelerinden biri konumuna gelmiştir. Gelir dağılımı eşitsizliklerinde, zengin ile fakir arasında oluşan dengesizliğin azaltılarak sosyoekonomik refah düzeyinin yükseltilmesinde devlet destekli sosyal politikaların uygulanması, bu uygulamaların etkinliği kapsamında ise ülke dinamikleri açısından ihtiyaç duyulabilecek farklı politikalar uygulanması gerekebilmektedir. Dolayısıyla -gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak- her bir ekonomik birimin devamlılığını sağlayabilmesi için elde edilmesi gereken “gelir”in, bu birimler arasında uçurum oluşmasına izin verilmeden, farkın mümkün olan optimal seviyelere çekilebilmesi odağında dağıtılması son derece büyük bir önem arz etmektedir. Bu araştırmada, günümüz dünyasında en hızlı ekonomik büyüme performansı gösteren ülkelerden Çin’in Tarihi İpek Yolu’nu canlandırmak üzere çalışmalarına başladığı “Modern İpek Yolu Projesi” güzergahında yer alan Türki Cumhuriyetlerde, “gelir düzeyi ve gelir dağılımı adaleti” incelenmektedir. 2020 yılı verilerine göre küresel nüfusun % 2.16’sını barındırırken, küresel hasılanın da % 1.76’sını üreten 7 adet seçilmiş Türki Cumhuriyetlerde gelir dağılımının araştırılacağı çalışma sonucunda ise, alternatif gelir dağılımı ölçüm tekniklerine dayanılarak, gelir dağılımı eşitsizliklerine dair bulgular elde edilecektir.
The concept of “economic growth”, which is one of the main macroeconomic indicators, takes a prim... more The concept of “economic growth”, which is one of the main macroeconomic indicators, takes a primary role in measuring the level of development; Since it is closely related to issues such as politics, military, science-technical, health, education, culture and environment, it is kept in the focus of policy makers. In today's world, growth-oriented policies, acceleration in production ultimately provide positive externalities on the one hand, and negative externalities on the other hand. It is known that such negative externalities occur in “environment and natural resources”, the most important and most difficult to reverse. Because the alternative cost of environmentally friendly growth is that it either leads to the restriction of production or makes it necessary to switch to environmentally friendly production. Although both alternatives cannot be seen as an easy choice for countries, it is not easy to give up production or develop higher cost production technics, especially for developing countries. Therefore, in today's world where mass production has become widespread, the relationship between growth and the environment within the framework of sustainability is of extreme importance; In this context, the relationship between growth and environment with various indicators is frequently the subject of economic research.
In this study, ...
Günümüz dünyası, bilinen insanlık tarihinde görülmemiş hızlarda “bilimsel ve teknolojik” gelişmel... more Günümüz dünyası, bilinen insanlık tarihinde görülmemiş hızlarda “bilimsel ve teknolojik” gelişmelerin yaşandığı dönemlere tanıklık etmektedir. Hızla gerçekleşen bu gelişmeler, hemen her alanda dünya toplumlarına sirayet ederek; başta ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi olmak üzere birçok açıdan köklü değişimlere yol açabilmektedir. Bu değişimden nasiplenerek yenilikçiliğe itilen bir alan da, temelleri bilgisayar teknolojisine dayanan yeni bir finans piyasası oluşumuyla karşımıza çıkan “kripto para piyasası” olmuştur.
İlk olarak 2008 yılında bir takma ad altında gizlenen (Satoshi Nakamato) kişi/kişiler/organizasyon tarafından yayınlanan “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” adlı makaleyle kripto para piyasası doğmuştur. Çeşitli şifreleme algoritmalarıyla daha güvenli, daha hızlı ve ülke yönetimlerinden bağımsız olarak, finansal hareketlerin bireyler arasında (peer to peer) gerçekleştirilebilmesine imkan sağlayacak, güvenilir bir sistem olarak tanıtılmıştır. Böylelikle finansal serbestinin neredeyse tamamen piyasa koşullarına bırakılabileceği öne sürülerek, ilk üretilen kripto para olan “Bitcoin” ortaya çıkmıştır.
2021 yıl sonu cari fiyatlarına göre küresel hasıla (96,100,091,004,541 US $) içerisinde, kripto para piyasasının toplam değeri % 2.06 gibi bir oranla (2,621,000,000,000 US $) ciddi boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla kripto paraların piyasa değerindeki hızlı artışla birlikte, literatürde bir yandan küresel piyasada varlığını hissettiren bu yeni sisteme ilişkin çeşitli sorulara cevap arayışları yoğunlukla sürerken; diğer yandan da sert dalgalanmalar gösteren piyasadaki kar-zarar ve risk düzeyi araştırılarak, geleneksel finansal araçlarla kıyaslanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada “Kripto Paralar, Geleneksel Finansal Yatırım Araçlarına Karşı Güçlü Bir Alternatif Olabilir Mi?” başlığı altında, risk, kar ve zarar bağlamında literatürde yapılmış çalışma çıktılarının araştırılarak ortak paydada değerlendirilmesi yöntemiyle, kripto para piyasasının yatırımcılar açısından geleneksel finansal araçlara karşı gelecek vaad edip/etmediğine ilişkin çıkarım/bulgular elde edilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kripto para, geleneksel yatırım araçları, risk ve getiri
CAN CRYPTO COINS BE A STRONG ALTERNATIVE TO TRADITIONAL FINANCIAL INVESTMENTS? "A Literature Review"
Today's world is witnessing periods of "scientific and technological" improving at unprecedented speeds in known human history. These rapid developments spread to the world societies in almost every field and lead to radical changes in many aspects, especially in economic, socio-cultural and political aspects. Another area that was driven to innovation by taking advantage of this change was the "crypto money market", which emerged with the formation of a new financial market based on computer technology.
The cryptocurrency market was born with the article “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System”, first published by the under the pseudonym Satoshi Nakamato (person/persons/organization) in 2008. It has been introduced as a reliable system that will enable financial transactions to be carried out between individuals (peer-to-peer) with various encryption algorithms, safer, faster and independent of country governments. Thus, it was claimed that financial freedom could be left almost entirely to market conditions, and the first crypto money “Bitcoin” emerged.
According to 2021 year-end current prices, the total value of the crypto money market has reached serious dimensions with a rate of 2.06% (2,621,000,000,000 US$) within the global product (96,100,091,004,541 US$). Therefore, with the rapid increase in the market value of cryptocurrencies, the search for answers to various questions regarding this new system, which makes its presence felt in the global market, continues in the literature; on the other hand, the profit-loss and risk level in the market, which shows sharp fluctuations, is investigated and compared with traditional financial instruments.
In this context, in the study “Can Cryptocurrencies Be A Strong Alternative To Traditional Financial Investment Instruments?” under the heading, it is aimed to obtain inferences / findings about whether the crypto money market is promising against traditional financial instruments for investors by researching and evaluating the work outputs in the literature in the context of risk, profit and loss.
Keywords: Crypto money, traditional investment tools, risk and return
Tarım sektörü ülkede yaşayan nüfusun beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her dönem... more Tarım sektörü ülkede yaşayan nüfusun beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli uğraşlardan biri olmuştur. Tarım sektörü sanayi için hammadde sağlama, ihracat gelirlerine katkıda bulunma, ülkede yaşayanlar için istihdam ve gelir imkanı sunma fonksiyonları nedeniyle de stratejik öneme sahiptir. Sanayileşme süreci ile birlikte tarım sektörünün GSYH’ya katkısı azalma eğilimi göstermiş olsa da sektörün diğer faaliyet alanları ile bağlantısı nedeniyle her dönemde önemini koruduğu bilinmektedir. Bu çalışma Türkiye’de tarımsal katma değerin belirleyicilerini 1986-2018 dönemine ait yıllık veriler ile tespit etmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda konu ile ilgili mevcut literatür çalışmalarından hareketle tarımsal katma değerin açıklayıcısı olarak tarımsal istihdam, kişi başı gelir, tarım arazilerinin genişliği, tarım üreticilerine verilen destekler ve tarımsal hammadde ithalatı değişkenleri ile ekonometrik model oluşturulmuştur. Serilerin durağanlık mertebeleri birim kök testleri ile kontrol edilmiş ve değişkenler arasında uzun dönem ilişkinin varlığı sınır testi ve Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model (ARDL) ile araştırılmıştır. Elde edilen ampirik bulgular tarım sektörü istihdamı, kişi başı gelir, tarım arazi büyüklüğü ve tarımsal hammadde ithalatının tarımsal katma değer üzerinde pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı etkileri olduğunu göstermiştir. Tarım üreticilerine verilen desteklerin tarımsal katma değer üzerine etkisi pozitif işaretli olmakla birlikte istatistiksel açıdan anlamlı değildir.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Katma Değer, Tarım İstihdamı, Tarımsal Destek, ARDL, Türkiye
Uploads
Books by Cansu GÜVEN
Books Chapter by Cansu GÜVEN
The relationship between the determinants of growth and development indicators is frequently examined in the literature. However, the focus has recently shifted from the impact of growth on development to the influence of development on economic growth. Accordingly, this study investigates not the contribution of economic growth to development (welfare) indicators, but rather the potential contribution of development to economic growth. This study analyzes the dynamic effects of social and demographic factors on Gross Domestic Product (GDP) for 36 selected countries during the 2013-2020 period. The variables used include the Human Development Index (HDI), life expectancy at birth (YB), urban population (KNFS), and dummy variables (DD) representing the effects of the COVID-19. The analysis conducted using the System Generalized Method of Moments (GMM) shows that the lagged value of GDP is positive and significant, indicating the continuity of economic growth. While IGE has a positive effect on Gross National Product (GNP), the negative effects of YB, KNFS and DD are noteworthy, and the negative effects of COVID-19 on macroeconomic indicators have seriously suppressed growth. The findings provide important insights for guiding social and economic policies. Policy recommendations such as increasing investments in education and healthcare, preparing crisis management plans, and strengthening urban and health infrastructure are crucial for supporting economic growth. Additionally, reducing the costs of urbanization and enhancing quality of life require increased investments in urbanization and healthcare infrastructure. These plans should include strengthening health infrastructure, improving social security systems, and implementing policies to maintain economic stability, as they play a vital role in enhancing both individual and societal welfare. All these measures will not only address current challenges but also contribute to building a more resilient and sustainable economic structure. As a result, economic development indicators also influence economic growth.
Keywords: GDP, Economic Growth, Social and Demographic Factors, Country Groups, GMM analyzis.
ÖZET
Büyümenin belirleyicilerinin, kalkınma göstergeleri ile ilişkisi literatürde sıklıkla incelenmektedir. Ancak artık büyümeden kalkınmaya değil, kalkınmanın büyüme üzerine bir etkinin varlığı da literatürde tartışılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada ekonomik büyümenin kalkınma (refah) göstergelerine değil, tam tersine kalkınmanın ekonomik büyümeye katkısının varlığı araştırılmaktadır.
Çalışmada, seçilmiş 36 ülke için 2013-2020 döneminde sosyal ve demografik faktörlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) üzerindeki dinamik etkileri analiz edilmiştir. İnsani gelişme endeksi (IGE), doğumda yaşam beklentisi (YB), kentsel nüfus (KNFS) ve COVID-19 pandemisinin etkilerini temsil eden dummy değişkenler (DD) değişkenleri kullanılmıştır. Sistem Genelleştirilmiş Momentler (GMM) yöntemiyle gerçekleştirilen analiz sonuçlarına
göre, GSYH’nin bir dönem gecikmeli değeri pozitif ve anlamlı bulunmuş, bu durum ekonomik büyümenin sürekliliğini göstermektedir. IGE’nin, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) üzerinde pozitif bir etkisi tespit edilirken; YB, KNFS ve DD ise negatif etkileri dikkat çekmekte, COVID-19’un makroekonomik göstergelere olumsuz etkileriyse büyümeyi ciddi ölçüde baskılamıştır. Elde edilen bulgular, sosyal ve ekonomik politikaların yönlendirilmesinde önemli ipuçları sunmaktadır. Eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması ve kriz yönetim planlarının hazırlanması gibi politika önerileri, ekonomik büyümeyi desteklemek için kritik önem taşımaktadır. Ayrıca kentsel nüfusun yarattığı maliyetlerin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması için şehirleşme ve sağlık altyapısına yönelik yatırımların artırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu planların sağlık altyapısının güçlendirilmesi, sosyal güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi ve ekonomik istikrarı koruyacak politikaların hayata geçirilmesi gibi önlemleri içermesi hem bireylerin hem de toplumların refahını artırmak için hayati bir role sahiptir. Tüm bu önlemler, yalnızca mevcut sorunlara çözüm üretmekle kalmayacak, aynı zamanda daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturulmasına da olanak sağlayacaktır. Sonuç olarak ekonomik kalkınma göstergeleri de ekonomik büyümeyi etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: GSYH, Ekonomik Büyüme, Sosyal ve Demografik Faktörler, Ülke Grupları, GMM.
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
Keywords: Innovation, Development, Integration
Kentleşme, küresel ölçekte özellikle 1950’li yıllardan bu yana dikkate değer bir artış gösterirken, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Literatürde, kentleşmeye ilişkin eğilimler ile mekânsal ekonomik faaliyetler arasındaki ilişkiye yönelik çeşitli tartışmaların var olduğu görülmektedir. Bu görüşlerin bir kısmında, sanayi ve hizmet sektörlerindeki gelişmelere paralel artan refah koşullarının yoğun göç hareketleri ve dolayısıyla artan kentsel nüfusla sonuçlandığı belirtilmektedir. Diğer taraftan, son dönemde kentsel üretim sistemlerinde ortaya çıkan önemli gelişmelerle birlikte birçok kentin sürdürülebilir büyüme ve refah artışına önemli katkılar sağladığı da ileri sürülmektedir. Türk coğrafyasında ise kentleşme seyrinin özellikle 1970’li yıllar itibariyle ivme kazandığı gözlemlenmektedir. Bu çalışma, Türkiye, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ı içine alan Türki Cumhuriyetler özelinde, kentleşme ve ekonomik büyüme ilişkisini ampirik olarak incelemeyi amaçlamaktadır. 1991-2019 dönemini kapsayan nedensellik testi sonuçları, paneli oluşturan ülkeler genelinde kentleşmeden ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisine işaret etmektedir. Ülke bazında ise Kırgızistan’da kentleşmeden ekonomik büyümeye tek yönlü nedensellik bulunmuşken, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ekonomik büyümeden kentleşmeye doğru benzer bir ilişki tespit edilmiştir.____
ABSTRACT
While urbanization has shown a remarkable increase on a global scale, especially since the 1950s, today, more than half of the world’s population lives in cities. In the literature, there is some debate on the relationship between urbanization trends and spatial economic activities. In some of these views, it is stated that the increasing welfare conditions in parallel with the developments in the industry and service sectors result in intense migration movements and thus an increasing urban population. On the other hand, it is claimed that many cities have contributed significantly to sustainable growth and welfare increase with the important developments in urban production systems recently. In the Turkic geography, it is observed that the course of urbanization gained momentum especially in the 1970s. This study aims to empirically investigates the relationship between urbanization and economic growth in the Turkic republics including Turkey, Uzbekistan, Azerbaijan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Tajikistan and Turkmenistan, for the 1991- 2019 period. The panel causality test results indicate a one-way causality relationship from urbanization to economic growth across the overall panel. The results also indicate a one-way causality from urbanization to economic growth in Kyrgyzstan, while a unidirectional causality from economic growth to urbanization is observed in Azerbaijan and Turkmenistan.
Tarihsel süreç içerisinde sanayi devrimi ve ardından seri üretimin hız
kazanması, bilinen insanlık tarihinde son derece hızlı bir değişim ve
gelişim sürecini başlatmış ve bu sürecin Avrupa ülkelerinden doğarak
dünyaya yayılması, XVIII. yüzyılın “Avrupa Yüzyılı” olarak
anılmasına sebep olmuştur. Sonraki dönemde de bilimsel ve
teknolojik gelişmelere önem veren Batı Dünyası ülkeleri, XX.
yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek ekonomik ve siyasi açılardan
dünyada önemli güçler arasında varlığını sürdürmeye yönelik
politikalarına devam edebilmişlerdir. Bu ülkelerde, bilimsel-teknolojik
gelişmelerle büyüme odağında yürütülen politikalarla birlikte, ayrıca
büyümeye eşlik edecek kalkınma odağında da halkın refah düzeyini
arttıracak hukuki ve sosyal boyutlarıyla birçok iyileştirici
düzenlemelere zemin hazırlanmıştır.
Günümüzde bir ülkenin çok yüksek Gayri Safi Milli Hasılasının
(GSMH) olması, doğrudan refah düzeyi göstergesi olarak kabul
edilmemektedir. Ülke vatandaşlarının sosyo-ekonomik yaşam
standartları ve bu standartlar içerisinde önemli bir rol alan gelir
dağılımındaki eşitsizliklerin...
Master's Thesis by Cansu GÜVEN
world after the Industrial Revolution, regional differences have begun to increase
rapidly. The regional development disparities that have slowed the economic
development of countries have reached serious levels in the 1900's and have caused
various socio-economic problems. The first study in the world to solve this problem
was the TVA organization in 1933. Following this case study showing successful
results for regional differences, after the Second World War, European countries
began to work in regional based work, and the formation of TVA-like Regional
Development Agency started to come to light. The study at this context has emerged
on the necessity of evaluating effect on the Gini Coefficient at the regional level of
investment supports what made based regional plans which determined at line with
national development plans of Regional Development Agencies in Turkey.
This work was prepared to test the effect on income distribution at the regional level
of ınvestment supports the Development Agencies for 2010-2016 period range. The
Agency effect has been investigated with the FGLS method within the scope of
Panel Data Analysis and various tests. At the result of the study is estimated the
approach the value “0”of Gini Coefficient and to contribute to optimal distribution, at
the case increased of investment support Regional Development Agencies in Turkey.
In the test of estimation results; firstly cross section dependency between each other
Regional Levels were made tests,The cross section dependency tests showed that
there was an inter-unit relationship. Than later Modified Wald test is made for testing
heteroskedasticity in units, varying variance problem has been observed in the series.
There isn’t the autocorrelation problem in the series. Findings obtained as a result of
the study show that the estimation is statistically significant. In other means, at the
between BKA investment support and gini coefficient was found a negative
relationship.
Ph.D. Thesis by Cansu GÜVEN
//
Development differences between regions in the world and related rural development problems are increasing day by day, and cities with favorable conditions in terms of living welfare are becoming the target of rural migration movements. According to World Bank data, the rural population, which constituted 66.4% of the world population in the 1960s, decreased to 42.66% in 2023. This rate, which was 68.49% in Turkiye in 1960, has decreased significantly to 22.54% in 2023. The population loss experienced in rural areas further exacerbates interregional disparities, leading to a vicious cycle in the rural-urban development balance. Therefore, rural development has become an important part of national development plans for "sustainable economic growth and development," leading to the implementation of various public support programs. Assessing the contribution of implemented programs to rural welfare will guide policymakers, helping them efficiently utilize public resources. Therefore, research aimed at identifying the effectiveness of Rural Development Supports (RDS) has gained significant importance today. The aim of this thesis is to determine the relationship of RDS conducted in Turkiye with selected socio-economic development indicators and to make policy recommendations in the light of the findings. In the five separate models established, the common independent variable is "RDS" and the dependent variables are "income inequality, poverty, cultivated agricultural areas, income from cultivated agricultural areas, and agricultural employment." In the research using data from 26 sub-regions at Level-II scale for the period 2014-2021, panel data analysis methods including POLS, FEM and REM have been applied. The findings empirical provide evidence across the five models that RDS in Turkiye exhibit expected effects on indicators. It was concluded that the highest effect of the variables was seen in "income from agricultural areas" and the lowest effect was seen in "poverty rates". The findings were also estimated with Kernel-based regression and their accuracy was proven. According to the research results, RDS increase the development potential in agricultural indicators, but only if these supports are integrated with strategies targeting improvement in other socioeconomic indicators; It is envisaged that it will lead to more effective and successful practices by increasing both the efficiency in resource management and social welfare in terms of the public, private sector and rural areas. Keywords: Regional differents, Rural development, Rural development indicators, NUTS-Level 2, Panel data analysis
Papers by Cansu GÜVEN
Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli uğraşlardan biri olmuştur. Tarım sektörü sanayi için hammadde sağlama, ihracat gelirine katkıda bulunma, ülkede yaşayanlar için istihdam ve gelir imkânı sunma fonksiyonları nedeniyle de stratejik öneme sahiptir. Sanayileşme süreci ile birlikte tarım sektörünün GSYH’ya katkısı azalma eğilimi göstermiş olsa da sektörün diğer faaliyet alanları ile bağlantısı nedeniyle her dönemde önemini koruduğu bilinmektedir. Bu çalışma FAO verilerine göre 2018 yılında dünya genelinde en yüksek tarımsal üretim değerine sahip 6 gelişmekte olan ülkede, tarım destekleri ve hükümet istikrarının tarımsal katma değer üzerine etkisini tespit etmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda konu ile ilgili mevcut literatürden hareketle tarımsal katma değerin açıklayıcısı olarak tarım istihdamı, kişi başı gelir, tarım arazi genişliği ve tarımsal hammadde ithalatı açıklayıcı değişkenleri ile ekonometrik model oluşturulmuştur. Statik panel veri analiz yöntemleri sonucunda ulaşılan bulgular tarımsal katma değer üzerinde tarım istihdamı, tarım arazi genişliği, hükümet istikrarı ve tarımsal hammadde ithalatının pozitif yönlü, kişi başı gelirin ise negatif yönlü anlamlı etkileri olduğunu göstermiştir. Tarım üreticilerine verilen desteklerin tarımsal katma değer üzerine etkisi pozitif işaretli olmakla birlikte istatistiksel açıdan anlamlı değildir.
ABSTRACT
The agricultural sector has been one of the important occupations in every period of history, with its feature of meeting the nutritional needs of the population living in the country. It is stated that the agricultural sector has strategic importance as it provides raw materials for the industry, contributes to export revenues, provides employment and income opportunities for the people living in the country. Although the contribution of the agricultural sector to GDP has tended to decrease with the industrialization process, it is known that the sector maintains its importance in every period due to its connection with other fields of activity. This study tries to investigate the effects of agricultural supports and government stability on agricultural added value in 6 developing countries with the highest agricultural production value worldwide in 2018 according to FAO data. In this direction, based on the existing literature, an econometric model has been established with agricultural employment, per capita income, width of agricultural lands and import of agricultural raw materials as an explanatory of agricultural value added. Findings from static panel data analysis show that agricultural employment, government stability, agricultural land size and agricultural raw material imports have positive effects on agricultural value added, while per capita income has negative effects. Although the effect of agricultural support given to producers on agricultural value added is positive, it is not statistically significant.
Ekonomik büyüme yarışı içerisindeki günümüz ülkeleri, büyümenin sürdürülebilirliği için kalkınma hedefleri doğrultusunda insan refahını iyileştirme çabasındadırlar. Hem büyüme hem de kalkınma bakımından ulusal hedeflere yönelik etkin çıktılar alınmasındaysa, nispeten az yerleşmenin yaşandığı alanları kapsayan kırsalın da göz ardı edilmeksizin politikaların üretilmesini gerektirmektedir. Günümüzde kalkınma politikaları ve bölgelerarası farkların giderilerek refahın arttırılması açısından kırsal turizm faaliyetlerinin sık kullanılan bir araç haline geldiği söylenebilmektedir. Bu aracın kullanımı, kırsal yerleşiklerin yaşam koşullarının iyileştirilmesinde çeşitli avantajlar yaratmakla birlikte; bir diğer açıdansa bu alanlardaki müdahale edilmemiş doğal ve kültürel değerlere tehdit oluşturabilmekte olduğundan, kırsalın özenle korunması bilinci gerekmektedir. Özellikle Türkiye gibi iklim ve coğrafya koşulları ile birlikte tarihin birçok döneminde yaşam merkezi olmasıyla da doğal ortamda oluşmuş çeşitli zenginliklere sahip ülkelerde kırsal (doğal, kültürel, ekonomik, sosyal vb) dokunun korunarak geliştirilmesibüyük önem arz etmektedir. Çalışmada, dünyada kırsal turizm dahilinde yapılmaya başlanan çiftlik turizmi faaliyetlerine Türkiye’deki mevcut durum ve Türkiye kırsalının kırsal turizm-çiftlik turizmi bağlamında taşıdığı potansiyel açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası literatür incelenerek, son yüzyılda dünyada çeşitli bölgelerde çiftlik turizmine dair genel bilgilerin verilmesinin ardından, resmi istatistikler aracılığıyla Türkiye’deki mevcut durum, uygulanma potansiyeli ve kırsal açısından önemi bakımından değerlendirme sonuçlarına ulaşılacaktır.
Abstract
Businesses should give due importance to performance tools to increase the work motivation and work performance of their employees. Work motivation and happiness at work are the main factors that lead businesses to success. At the same time, these factors increase the productivity of employees. In the research, the effects of creativity, work motivation and social support on the work performance of the employees were examined and the sample of the study consisted of 200 participants from 4 five-star hotels in Northern Cyprus. The tools used for data collection were prepared and analyzed in a questionnaireformat for the participants to answer. The main effect of creativity, work motivation and social support and their interaction effect on job performance were tested in the study. It has been concluded that more work motivation is required to achieve higher performance, and low creativity level leads to higher performance. Based on the majority of the less creative people in the hotel, it was concluded that minimal creativity may be required to achieve high performance. However, employers must observe and inculcate their services to know what motivates their employees.
In this study, the possible effects of trade obstacles against other countries in the world trade are investigated with various protectionism practices carried out by the USA in violation of the basic principles of WTO, which it is a member of in the world free trade system. In this context, first of all, the history of US protectionism in the historical development of protectionism and the "World Trade Regulatory Institutions" which were born in the 20th century with the search for solutions to the increasing protectionism in the world; The USA, which is one of the few countries with the biggest share in the world total trade relations, will focus on the new protectionist-neomercantilist policies implemented by the 21st century, after the countries and sectors where these policies are concentrated; The reaction and possible effects of the world against the rise of US protectionism are revealed through concrete data such as world trade data and foreign trade shares within the country's GDPs.
Keywords: Mercantilism, Neomercantilism, GATT, WTO, USA Protectionism
Bu çalışma, Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yapılan yerel yatırım desteklerinin, bölgesel-yerel düzeyde gelir dağılımı adaleti üzerinde yarattığı etkinin tespit edilmesi amacıyla hazırlanmış olup; 2010 ile 2016 yılları arasında Ajans yatırım destek tutarları ile bölge bazlı gelir dağılımı arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma sonucunda ise; Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yerel ekonomilere aktarılan yatırım destekleri arttıkça, gelir dağılımı adaletinde iyileşmeye yol açtığı ve Gini Katsayı değerini 0’a yaklaştırdığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bölgeler arası Farklar, Bölgesel Kalkınma, Gelir adaleti, Gini Katsayısı
Conference Presentations by Cansu GÜVEN
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE)ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
TR__Yirminci yüzyılın son çeyreğine dek dünyanın ve ülkelerin gündemi “ekonomik büyüme ve kalkınma” çerçevesinde şekillense de takip eden yıllarda daha çok “büyümenin sürdürülebilirliği ve çevresel etkileri” tartışılır olmuştur. Bu bağlamda küresel ısınma, karbon salınımı, sera gazı emisyonu gibi kavramlar oldukça popüler hale gelmiştir. Artan üretim kapasitesi ve nüfusa paralel olarak enerji tüketimi, tarımsal ürünlere olan talep de artış göstermiş ve tüm bu gelişmeler karbon salınımını yükseltmiştir. Bu çalışma, modern İpekyolu güzergâhında yer alan 6 Orta Asya Türk Cumhuriyetinde tarımsal üretimin karbon emisyonuna etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın 1992-2020 dönemi verilerinden yararlanılmıştır. Enerji tüketimi, nüfus ve büyüme gibi kontrol değişkenlerin kullanıldığı ampirik analizde veriler Dünya Bankasından derlenmiştir. Panel ARDL yönteminden elde edilen bulgular, enerji tüketiminin paneldeki tüm ülkelerde karbon emisyonunun önemli bir belirleyicisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca hayvansal üretimin paneldeki altı ülkenin beşinde, bitkisel üretimin ise bir ülkede karbon emisyonları üzerinde anlamlı pozitif etkiye sahip olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
In this study, ...
İlk olarak 2008 yılında bir takma ad altında gizlenen (Satoshi Nakamato) kişi/kişiler/organizasyon tarafından yayınlanan “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” adlı makaleyle kripto para piyasası doğmuştur. Çeşitli şifreleme algoritmalarıyla daha güvenli, daha hızlı ve ülke yönetimlerinden bağımsız olarak, finansal hareketlerin bireyler arasında (peer to peer) gerçekleştirilebilmesine imkan sağlayacak, güvenilir bir sistem olarak tanıtılmıştır. Böylelikle finansal serbestinin neredeyse tamamen piyasa koşullarına bırakılabileceği öne sürülerek, ilk üretilen kripto para olan “Bitcoin” ortaya çıkmıştır.
2021 yıl sonu cari fiyatlarına göre küresel hasıla (96,100,091,004,541 US $) içerisinde, kripto para piyasasının toplam değeri % 2.06 gibi bir oranla (2,621,000,000,000 US $) ciddi boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla kripto paraların piyasa değerindeki hızlı artışla birlikte, literatürde bir yandan küresel piyasada varlığını hissettiren bu yeni sisteme ilişkin çeşitli sorulara cevap arayışları yoğunlukla sürerken; diğer yandan da sert dalgalanmalar gösteren piyasadaki kar-zarar ve risk düzeyi araştırılarak, geleneksel finansal araçlarla kıyaslanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada “Kripto Paralar, Geleneksel Finansal Yatırım Araçlarına Karşı Güçlü Bir Alternatif Olabilir Mi?” başlığı altında, risk, kar ve zarar bağlamında literatürde yapılmış çalışma çıktılarının araştırılarak ortak paydada değerlendirilmesi yöntemiyle, kripto para piyasasının yatırımcılar açısından geleneksel finansal araçlara karşı gelecek vaad edip/etmediğine ilişkin çıkarım/bulgular elde edilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kripto para, geleneksel yatırım araçları, risk ve getiri
CAN CRYPTO COINS BE A STRONG ALTERNATIVE TO TRADITIONAL FINANCIAL INVESTMENTS? "A Literature Review"
Today's world is witnessing periods of "scientific and technological" improving at unprecedented speeds in known human history. These rapid developments spread to the world societies in almost every field and lead to radical changes in many aspects, especially in economic, socio-cultural and political aspects. Another area that was driven to innovation by taking advantage of this change was the "crypto money market", which emerged with the formation of a new financial market based on computer technology.
The cryptocurrency market was born with the article “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System”, first published by the under the pseudonym Satoshi Nakamato (person/persons/organization) in 2008. It has been introduced as a reliable system that will enable financial transactions to be carried out between individuals (peer-to-peer) with various encryption algorithms, safer, faster and independent of country governments. Thus, it was claimed that financial freedom could be left almost entirely to market conditions, and the first crypto money “Bitcoin” emerged.
According to 2021 year-end current prices, the total value of the crypto money market has reached serious dimensions with a rate of 2.06% (2,621,000,000,000 US$) within the global product (96,100,091,004,541 US$). Therefore, with the rapid increase in the market value of cryptocurrencies, the search for answers to various questions regarding this new system, which makes its presence felt in the global market, continues in the literature; on the other hand, the profit-loss and risk level in the market, which shows sharp fluctuations, is investigated and compared with traditional financial instruments.
In this context, in the study “Can Cryptocurrencies Be A Strong Alternative To Traditional Financial Investment Instruments?” under the heading, it is aimed to obtain inferences / findings about whether the crypto money market is promising against traditional financial instruments for investors by researching and evaluating the work outputs in the literature in the context of risk, profit and loss.
Keywords: Crypto money, traditional investment tools, risk and return
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Katma Değer, Tarım İstihdamı, Tarımsal Destek, ARDL, Türkiye
The relationship between the determinants of growth and development indicators is frequently examined in the literature. However, the focus has recently shifted from the impact of growth on development to the influence of development on economic growth. Accordingly, this study investigates not the contribution of economic growth to development (welfare) indicators, but rather the potential contribution of development to economic growth. This study analyzes the dynamic effects of social and demographic factors on Gross Domestic Product (GDP) for 36 selected countries during the 2013-2020 period. The variables used include the Human Development Index (HDI), life expectancy at birth (YB), urban population (KNFS), and dummy variables (DD) representing the effects of the COVID-19. The analysis conducted using the System Generalized Method of Moments (GMM) shows that the lagged value of GDP is positive and significant, indicating the continuity of economic growth. While IGE has a positive effect on Gross National Product (GNP), the negative effects of YB, KNFS and DD are noteworthy, and the negative effects of COVID-19 on macroeconomic indicators have seriously suppressed growth. The findings provide important insights for guiding social and economic policies. Policy recommendations such as increasing investments in education and healthcare, preparing crisis management plans, and strengthening urban and health infrastructure are crucial for supporting economic growth. Additionally, reducing the costs of urbanization and enhancing quality of life require increased investments in urbanization and healthcare infrastructure. These plans should include strengthening health infrastructure, improving social security systems, and implementing policies to maintain economic stability, as they play a vital role in enhancing both individual and societal welfare. All these measures will not only address current challenges but also contribute to building a more resilient and sustainable economic structure. As a result, economic development indicators also influence economic growth.
Keywords: GDP, Economic Growth, Social and Demographic Factors, Country Groups, GMM analyzis.
ÖZET
Büyümenin belirleyicilerinin, kalkınma göstergeleri ile ilişkisi literatürde sıklıkla incelenmektedir. Ancak artık büyümeden kalkınmaya değil, kalkınmanın büyüme üzerine bir etkinin varlığı da literatürde tartışılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada ekonomik büyümenin kalkınma (refah) göstergelerine değil, tam tersine kalkınmanın ekonomik büyümeye katkısının varlığı araştırılmaktadır.
Çalışmada, seçilmiş 36 ülke için 2013-2020 döneminde sosyal ve demografik faktörlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) üzerindeki dinamik etkileri analiz edilmiştir. İnsani gelişme endeksi (IGE), doğumda yaşam beklentisi (YB), kentsel nüfus (KNFS) ve COVID-19 pandemisinin etkilerini temsil eden dummy değişkenler (DD) değişkenleri kullanılmıştır. Sistem Genelleştirilmiş Momentler (GMM) yöntemiyle gerçekleştirilen analiz sonuçlarına
göre, GSYH’nin bir dönem gecikmeli değeri pozitif ve anlamlı bulunmuş, bu durum ekonomik büyümenin sürekliliğini göstermektedir. IGE’nin, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) üzerinde pozitif bir etkisi tespit edilirken; YB, KNFS ve DD ise negatif etkileri dikkat çekmekte, COVID-19’un makroekonomik göstergelere olumsuz etkileriyse büyümeyi ciddi ölçüde baskılamıştır. Elde edilen bulgular, sosyal ve ekonomik politikaların yönlendirilmesinde önemli ipuçları sunmaktadır. Eğitim ve sağlık yatırımlarının artırılması ve kriz yönetim planlarının hazırlanması gibi politika önerileri, ekonomik büyümeyi desteklemek için kritik önem taşımaktadır. Ayrıca kentsel nüfusun yarattığı maliyetlerin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması için şehirleşme ve sağlık altyapısına yönelik yatırımların artırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu planların sağlık altyapısının güçlendirilmesi, sosyal güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi ve ekonomik istikrarı koruyacak politikaların hayata geçirilmesi gibi önlemleri içermesi hem bireylerin hem de toplumların refahını artırmak için hayati bir role sahiptir. Tüm bu önlemler, yalnızca mevcut sorunlara çözüm üretmekle kalmayacak, aynı zamanda daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturulmasına da olanak sağlayacaktır. Sonuç olarak ekonomik kalkınma göstergeleri de ekonomik büyümeyi etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: GSYH, Ekonomik Büyüme, Sosyal ve Demografik Faktörler, Ülke Grupları, GMM.
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
Keywords: Innovation, Development, Integration
Kentleşme, küresel ölçekte özellikle 1950’li yıllardan bu yana dikkate değer bir artış gösterirken, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Literatürde, kentleşmeye ilişkin eğilimler ile mekânsal ekonomik faaliyetler arasındaki ilişkiye yönelik çeşitli tartışmaların var olduğu görülmektedir. Bu görüşlerin bir kısmında, sanayi ve hizmet sektörlerindeki gelişmelere paralel artan refah koşullarının yoğun göç hareketleri ve dolayısıyla artan kentsel nüfusla sonuçlandığı belirtilmektedir. Diğer taraftan, son dönemde kentsel üretim sistemlerinde ortaya çıkan önemli gelişmelerle birlikte birçok kentin sürdürülebilir büyüme ve refah artışına önemli katkılar sağladığı da ileri sürülmektedir. Türk coğrafyasında ise kentleşme seyrinin özellikle 1970’li yıllar itibariyle ivme kazandığı gözlemlenmektedir. Bu çalışma, Türkiye, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ı içine alan Türki Cumhuriyetler özelinde, kentleşme ve ekonomik büyüme ilişkisini ampirik olarak incelemeyi amaçlamaktadır. 1991-2019 dönemini kapsayan nedensellik testi sonuçları, paneli oluşturan ülkeler genelinde kentleşmeden ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisine işaret etmektedir. Ülke bazında ise Kırgızistan’da kentleşmeden ekonomik büyümeye tek yönlü nedensellik bulunmuşken, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ekonomik büyümeden kentleşmeye doğru benzer bir ilişki tespit edilmiştir.____
ABSTRACT
While urbanization has shown a remarkable increase on a global scale, especially since the 1950s, today, more than half of the world’s population lives in cities. In the literature, there is some debate on the relationship between urbanization trends and spatial economic activities. In some of these views, it is stated that the increasing welfare conditions in parallel with the developments in the industry and service sectors result in intense migration movements and thus an increasing urban population. On the other hand, it is claimed that many cities have contributed significantly to sustainable growth and welfare increase with the important developments in urban production systems recently. In the Turkic geography, it is observed that the course of urbanization gained momentum especially in the 1970s. This study aims to empirically investigates the relationship between urbanization and economic growth in the Turkic republics including Turkey, Uzbekistan, Azerbaijan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Tajikistan and Turkmenistan, for the 1991- 2019 period. The panel causality test results indicate a one-way causality relationship from urbanization to economic growth across the overall panel. The results also indicate a one-way causality from urbanization to economic growth in Kyrgyzstan, while a unidirectional causality from economic growth to urbanization is observed in Azerbaijan and Turkmenistan.
Tarihsel süreç içerisinde sanayi devrimi ve ardından seri üretimin hız
kazanması, bilinen insanlık tarihinde son derece hızlı bir değişim ve
gelişim sürecini başlatmış ve bu sürecin Avrupa ülkelerinden doğarak
dünyaya yayılması, XVIII. yüzyılın “Avrupa Yüzyılı” olarak
anılmasına sebep olmuştur. Sonraki dönemde de bilimsel ve
teknolojik gelişmelere önem veren Batı Dünyası ülkeleri, XX.
yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek ekonomik ve siyasi açılardan
dünyada önemli güçler arasında varlığını sürdürmeye yönelik
politikalarına devam edebilmişlerdir. Bu ülkelerde, bilimsel-teknolojik
gelişmelerle büyüme odağında yürütülen politikalarla birlikte, ayrıca
büyümeye eşlik edecek kalkınma odağında da halkın refah düzeyini
arttıracak hukuki ve sosyal boyutlarıyla birçok iyileştirici
düzenlemelere zemin hazırlanmıştır.
Günümüzde bir ülkenin çok yüksek Gayri Safi Milli Hasılasının
(GSMH) olması, doğrudan refah düzeyi göstergesi olarak kabul
edilmemektedir. Ülke vatandaşlarının sosyo-ekonomik yaşam
standartları ve bu standartlar içerisinde önemli bir rol alan gelir
dağılımındaki eşitsizliklerin...
world after the Industrial Revolution, regional differences have begun to increase
rapidly. The regional development disparities that have slowed the economic
development of countries have reached serious levels in the 1900's and have caused
various socio-economic problems. The first study in the world to solve this problem
was the TVA organization in 1933. Following this case study showing successful
results for regional differences, after the Second World War, European countries
began to work in regional based work, and the formation of TVA-like Regional
Development Agency started to come to light. The study at this context has emerged
on the necessity of evaluating effect on the Gini Coefficient at the regional level of
investment supports what made based regional plans which determined at line with
national development plans of Regional Development Agencies in Turkey.
This work was prepared to test the effect on income distribution at the regional level
of ınvestment supports the Development Agencies for 2010-2016 period range. The
Agency effect has been investigated with the FGLS method within the scope of
Panel Data Analysis and various tests. At the result of the study is estimated the
approach the value “0”of Gini Coefficient and to contribute to optimal distribution, at
the case increased of investment support Regional Development Agencies in Turkey.
In the test of estimation results; firstly cross section dependency between each other
Regional Levels were made tests,The cross section dependency tests showed that
there was an inter-unit relationship. Than later Modified Wald test is made for testing
heteroskedasticity in units, varying variance problem has been observed in the series.
There isn’t the autocorrelation problem in the series. Findings obtained as a result of
the study show that the estimation is statistically significant. In other means, at the
between BKA investment support and gini coefficient was found a negative
relationship.
//
Development differences between regions in the world and related rural development problems are increasing day by day, and cities with favorable conditions in terms of living welfare are becoming the target of rural migration movements. According to World Bank data, the rural population, which constituted 66.4% of the world population in the 1960s, decreased to 42.66% in 2023. This rate, which was 68.49% in Turkiye in 1960, has decreased significantly to 22.54% in 2023. The population loss experienced in rural areas further exacerbates interregional disparities, leading to a vicious cycle in the rural-urban development balance. Therefore, rural development has become an important part of national development plans for "sustainable economic growth and development," leading to the implementation of various public support programs. Assessing the contribution of implemented programs to rural welfare will guide policymakers, helping them efficiently utilize public resources. Therefore, research aimed at identifying the effectiveness of Rural Development Supports (RDS) has gained significant importance today. The aim of this thesis is to determine the relationship of RDS conducted in Turkiye with selected socio-economic development indicators and to make policy recommendations in the light of the findings. In the five separate models established, the common independent variable is "RDS" and the dependent variables are "income inequality, poverty, cultivated agricultural areas, income from cultivated agricultural areas, and agricultural employment." In the research using data from 26 sub-regions at Level-II scale for the period 2014-2021, panel data analysis methods including POLS, FEM and REM have been applied. The findings empirical provide evidence across the five models that RDS in Turkiye exhibit expected effects on indicators. It was concluded that the highest effect of the variables was seen in "income from agricultural areas" and the lowest effect was seen in "poverty rates". The findings were also estimated with Kernel-based regression and their accuracy was proven. According to the research results, RDS increase the development potential in agricultural indicators, but only if these supports are integrated with strategies targeting improvement in other socioeconomic indicators; It is envisaged that it will lead to more effective and successful practices by increasing both the efficiency in resource management and social welfare in terms of the public, private sector and rural areas. Keywords: Regional differents, Rural development, Rural development indicators, NUTS-Level 2, Panel data analysis
Tarım sektörü insanların beslenme ihtiyacını gidermesi özelliği ile tarihin her döneminde önemli uğraşlardan biri olmuştur. Tarım sektörü sanayi için hammadde sağlama, ihracat gelirine katkıda bulunma, ülkede yaşayanlar için istihdam ve gelir imkânı sunma fonksiyonları nedeniyle de stratejik öneme sahiptir. Sanayileşme süreci ile birlikte tarım sektörünün GSYH’ya katkısı azalma eğilimi göstermiş olsa da sektörün diğer faaliyet alanları ile bağlantısı nedeniyle her dönemde önemini koruduğu bilinmektedir. Bu çalışma FAO verilerine göre 2018 yılında dünya genelinde en yüksek tarımsal üretim değerine sahip 6 gelişmekte olan ülkede, tarım destekleri ve hükümet istikrarının tarımsal katma değer üzerine etkisini tespit etmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda konu ile ilgili mevcut literatürden hareketle tarımsal katma değerin açıklayıcısı olarak tarım istihdamı, kişi başı gelir, tarım arazi genişliği ve tarımsal hammadde ithalatı açıklayıcı değişkenleri ile ekonometrik model oluşturulmuştur. Statik panel veri analiz yöntemleri sonucunda ulaşılan bulgular tarımsal katma değer üzerinde tarım istihdamı, tarım arazi genişliği, hükümet istikrarı ve tarımsal hammadde ithalatının pozitif yönlü, kişi başı gelirin ise negatif yönlü anlamlı etkileri olduğunu göstermiştir. Tarım üreticilerine verilen desteklerin tarımsal katma değer üzerine etkisi pozitif işaretli olmakla birlikte istatistiksel açıdan anlamlı değildir.
ABSTRACT
The agricultural sector has been one of the important occupations in every period of history, with its feature of meeting the nutritional needs of the population living in the country. It is stated that the agricultural sector has strategic importance as it provides raw materials for the industry, contributes to export revenues, provides employment and income opportunities for the people living in the country. Although the contribution of the agricultural sector to GDP has tended to decrease with the industrialization process, it is known that the sector maintains its importance in every period due to its connection with other fields of activity. This study tries to investigate the effects of agricultural supports and government stability on agricultural added value in 6 developing countries with the highest agricultural production value worldwide in 2018 according to FAO data. In this direction, based on the existing literature, an econometric model has been established with agricultural employment, per capita income, width of agricultural lands and import of agricultural raw materials as an explanatory of agricultural value added. Findings from static panel data analysis show that agricultural employment, government stability, agricultural land size and agricultural raw material imports have positive effects on agricultural value added, while per capita income has negative effects. Although the effect of agricultural support given to producers on agricultural value added is positive, it is not statistically significant.
Ekonomik büyüme yarışı içerisindeki günümüz ülkeleri, büyümenin sürdürülebilirliği için kalkınma hedefleri doğrultusunda insan refahını iyileştirme çabasındadırlar. Hem büyüme hem de kalkınma bakımından ulusal hedeflere yönelik etkin çıktılar alınmasındaysa, nispeten az yerleşmenin yaşandığı alanları kapsayan kırsalın da göz ardı edilmeksizin politikaların üretilmesini gerektirmektedir. Günümüzde kalkınma politikaları ve bölgelerarası farkların giderilerek refahın arttırılması açısından kırsal turizm faaliyetlerinin sık kullanılan bir araç haline geldiği söylenebilmektedir. Bu aracın kullanımı, kırsal yerleşiklerin yaşam koşullarının iyileştirilmesinde çeşitli avantajlar yaratmakla birlikte; bir diğer açıdansa bu alanlardaki müdahale edilmemiş doğal ve kültürel değerlere tehdit oluşturabilmekte olduğundan, kırsalın özenle korunması bilinci gerekmektedir. Özellikle Türkiye gibi iklim ve coğrafya koşulları ile birlikte tarihin birçok döneminde yaşam merkezi olmasıyla da doğal ortamda oluşmuş çeşitli zenginliklere sahip ülkelerde kırsal (doğal, kültürel, ekonomik, sosyal vb) dokunun korunarak geliştirilmesibüyük önem arz etmektedir. Çalışmada, dünyada kırsal turizm dahilinde yapılmaya başlanan çiftlik turizmi faaliyetlerine Türkiye’deki mevcut durum ve Türkiye kırsalının kırsal turizm-çiftlik turizmi bağlamında taşıdığı potansiyel açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası literatür incelenerek, son yüzyılda dünyada çeşitli bölgelerde çiftlik turizmine dair genel bilgilerin verilmesinin ardından, resmi istatistikler aracılığıyla Türkiye’deki mevcut durum, uygulanma potansiyeli ve kırsal açısından önemi bakımından değerlendirme sonuçlarına ulaşılacaktır.
Abstract
Businesses should give due importance to performance tools to increase the work motivation and work performance of their employees. Work motivation and happiness at work are the main factors that lead businesses to success. At the same time, these factors increase the productivity of employees. In the research, the effects of creativity, work motivation and social support on the work performance of the employees were examined and the sample of the study consisted of 200 participants from 4 five-star hotels in Northern Cyprus. The tools used for data collection were prepared and analyzed in a questionnaireformat for the participants to answer. The main effect of creativity, work motivation and social support and their interaction effect on job performance were tested in the study. It has been concluded that more work motivation is required to achieve higher performance, and low creativity level leads to higher performance. Based on the majority of the less creative people in the hotel, it was concluded that minimal creativity may be required to achieve high performance. However, employers must observe and inculcate their services to know what motivates their employees.
In this study, the possible effects of trade obstacles against other countries in the world trade are investigated with various protectionism practices carried out by the USA in violation of the basic principles of WTO, which it is a member of in the world free trade system. In this context, first of all, the history of US protectionism in the historical development of protectionism and the "World Trade Regulatory Institutions" which were born in the 20th century with the search for solutions to the increasing protectionism in the world; The USA, which is one of the few countries with the biggest share in the world total trade relations, will focus on the new protectionist-neomercantilist policies implemented by the 21st century, after the countries and sectors where these policies are concentrated; The reaction and possible effects of the world against the rise of US protectionism are revealed through concrete data such as world trade data and foreign trade shares within the country's GDPs.
Keywords: Mercantilism, Neomercantilism, GATT, WTO, USA Protectionism
Bu çalışma, Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yapılan yerel yatırım desteklerinin, bölgesel-yerel düzeyde gelir dağılımı adaleti üzerinde yarattığı etkinin tespit edilmesi amacıyla hazırlanmış olup; 2010 ile 2016 yılları arasında Ajans yatırım destek tutarları ile bölge bazlı gelir dağılımı arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma sonucunda ise; Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajanslarınca yerel ekonomilere aktarılan yatırım destekleri arttıkça, gelir dağılımı adaletinde iyileşmeye yol açtığı ve Gini Katsayı değerini 0’a yaklaştırdığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bölgeler arası Farklar, Bölgesel Kalkınma, Gelir adaleti, Gini Katsayısı
Çalışmada 2023 yılı rakamlarına göre küresel hasılanın %59’unu oluşturan OECD ülkelerine ait veriler, dünya ile karşılaştırmalar esasında incelenerek kalkınma ve inovasyon ilişkisi araştırılmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler veri tabanlarından yaklaşık son 30 yıllık dönem içerisinde kalkınma ve inovasyon göstergeleri referans alınmıştır. Çalışmada kalkınma temsilcisi olarak “insani gelişmişlik endeksi ve kişi başına düşen hasıla” baz alınırken, inovasyon temsilcisi olarak da “Ar-Ge harcamaları, patent başvuru sayıları” referans alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; kalkınma bakımından 4 grupta (Çok Yüksek, Yüksek, Orta ve Düşük olmak üzere) kategorize edilen İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE)ülkeler sıralamasında 2022 yılında, 38 adet OECD ülkelerinden 36’sı çok yüksek İGE grubunda yer almaktadır. Dönemsel olarak 1990-2022 döneminde ise Dünya ortalamasının oldukça üzerinde bir trend ortaya çıkmaktadır. İnovasyon göstergeleri bağlamında Ar-Ge harcamalarının hasıla içerisindeki payına bakıldığında 2021 yılında küresel olarak ortalama Ar-Ge harcamaları % 2,6 civarında gerçekleşirken, OECD grubunda %2,9 civarındadır. Nüfus içerisinde Ar-Ge araştırmacı sayısı 2018 yılı verileriyle dünyada ortalama 1524 iken OECD grubunda 3882’dir. Sonuçta yüksek İGE’ye sahip ülkelerin inovasyon göstergesi olan Ar-Ge harcamaları ile patent başvurularında da ön sıralarda yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda inovasyonun kalkınma yolunda destekleyici bir unsur olmaktan ziyade kalkınmayı ivmelendirebilmek ve sürdürülebilir kılabilmek için zorunluluk arz ettiğinin ifade edilebilmesi mümkündür.
ABSTRACT
In today's world, "innovation" holds significant importance in the context of development efforts. While innovation possesses a highly complex, uncertain, and irregular structure, it is generally defined as a set of processes that create added value and enhance efficiency through the development of an innovative process aimed at an existing product or service. It is acknowledged in contemporary literature that innovation is a crucial component in supporting long-term growth and development goals, particularly through its impact on enhancing national competitiveness. Despite the recognized importance of innovation, ongoing debates persist regarding whether it serves as a supportive element in development or constitutes a necessary driving force -a form of engine- for progress.
In this study, data from OECD countries, which accounted for 59% of global GDP in 2023, are examined in comparison with global figures to investigate the relationship between development and innovation. Data from the World Bank and United Nations databases, spanning the last 30 years, are referenced for development and innovation indicators. The Human Development Index (HDI) is used as the representative indicator of development, while R&D expenditures and the number of patent applications are referenced as indicators of innovation.
According to the findings of the research, in 2022, 36 out of 38 OECD countries were categorized in the "Very High" Human Development Index (HDI) group, based on the classification of countries into four categories (Very High, High, Medium, and Low) in terms of development. 1990-2022 döneminde OECD ülkelerinde küresel ortalamanın oldukça üzerinde bir eğilim ortaya çıkmıştır. When we look at the share of R&D expenditures in revenue in the context of innovation indicators, the average R&D expenditures globally in 2021 were around 2.6%, while it was around 2.9% in the OECD group. While the number of R&D researchers in revenue is 1524 on average in the world according to 2018 data, it is 3882 in the OECD group. As a result, it turns out that countries with high HDI are at the forefront in R&D expenditures and patent applications, which are indicators of innovation. In this context, it is possible to state that innovation is a necessity to make development sustainable and accelerate it rather than being a supporting element on the path to development.
TR__Yirminci yüzyılın son çeyreğine dek dünyanın ve ülkelerin gündemi “ekonomik büyüme ve kalkınma” çerçevesinde şekillense de takip eden yıllarda daha çok “büyümenin sürdürülebilirliği ve çevresel etkileri” tartışılır olmuştur. Bu bağlamda küresel ısınma, karbon salınımı, sera gazı emisyonu gibi kavramlar oldukça popüler hale gelmiştir. Artan üretim kapasitesi ve nüfusa paralel olarak enerji tüketimi, tarımsal ürünlere olan talep de artış göstermiş ve tüm bu gelişmeler karbon salınımını yükseltmiştir. Bu çalışma, modern İpekyolu güzergâhında yer alan 6 Orta Asya Türk Cumhuriyetinde tarımsal üretimin karbon emisyonuna etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın 1992-2020 dönemi verilerinden yararlanılmıştır. Enerji tüketimi, nüfus ve büyüme gibi kontrol değişkenlerin kullanıldığı ampirik analizde veriler Dünya Bankasından derlenmiştir. Panel ARDL yönteminden elde edilen bulgular, enerji tüketiminin paneldeki tüm ülkelerde karbon emisyonunun önemli bir belirleyicisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca hayvansal üretimin paneldeki altı ülkenin beşinde, bitkisel üretimin ise bir ülkede karbon emisyonları üzerinde anlamlı pozitif etkiye sahip olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
In this study, ...
İlk olarak 2008 yılında bir takma ad altında gizlenen (Satoshi Nakamato) kişi/kişiler/organizasyon tarafından yayınlanan “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” adlı makaleyle kripto para piyasası doğmuştur. Çeşitli şifreleme algoritmalarıyla daha güvenli, daha hızlı ve ülke yönetimlerinden bağımsız olarak, finansal hareketlerin bireyler arasında (peer to peer) gerçekleştirilebilmesine imkan sağlayacak, güvenilir bir sistem olarak tanıtılmıştır. Böylelikle finansal serbestinin neredeyse tamamen piyasa koşullarına bırakılabileceği öne sürülerek, ilk üretilen kripto para olan “Bitcoin” ortaya çıkmıştır.
2021 yıl sonu cari fiyatlarına göre küresel hasıla (96,100,091,004,541 US $) içerisinde, kripto para piyasasının toplam değeri % 2.06 gibi bir oranla (2,621,000,000,000 US $) ciddi boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla kripto paraların piyasa değerindeki hızlı artışla birlikte, literatürde bir yandan küresel piyasada varlığını hissettiren bu yeni sisteme ilişkin çeşitli sorulara cevap arayışları yoğunlukla sürerken; diğer yandan da sert dalgalanmalar gösteren piyasadaki kar-zarar ve risk düzeyi araştırılarak, geleneksel finansal araçlarla kıyaslanmaktadır.
Bu bağlamda çalışmada “Kripto Paralar, Geleneksel Finansal Yatırım Araçlarına Karşı Güçlü Bir Alternatif Olabilir Mi?” başlığı altında, risk, kar ve zarar bağlamında literatürde yapılmış çalışma çıktılarının araştırılarak ortak paydada değerlendirilmesi yöntemiyle, kripto para piyasasının yatırımcılar açısından geleneksel finansal araçlara karşı gelecek vaad edip/etmediğine ilişkin çıkarım/bulgular elde edilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kripto para, geleneksel yatırım araçları, risk ve getiri
CAN CRYPTO COINS BE A STRONG ALTERNATIVE TO TRADITIONAL FINANCIAL INVESTMENTS? "A Literature Review"
Today's world is witnessing periods of "scientific and technological" improving at unprecedented speeds in known human history. These rapid developments spread to the world societies in almost every field and lead to radical changes in many aspects, especially in economic, socio-cultural and political aspects. Another area that was driven to innovation by taking advantage of this change was the "crypto money market", which emerged with the formation of a new financial market based on computer technology.
The cryptocurrency market was born with the article “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System”, first published by the under the pseudonym Satoshi Nakamato (person/persons/organization) in 2008. It has been introduced as a reliable system that will enable financial transactions to be carried out between individuals (peer-to-peer) with various encryption algorithms, safer, faster and independent of country governments. Thus, it was claimed that financial freedom could be left almost entirely to market conditions, and the first crypto money “Bitcoin” emerged.
According to 2021 year-end current prices, the total value of the crypto money market has reached serious dimensions with a rate of 2.06% (2,621,000,000,000 US$) within the global product (96,100,091,004,541 US$). Therefore, with the rapid increase in the market value of cryptocurrencies, the search for answers to various questions regarding this new system, which makes its presence felt in the global market, continues in the literature; on the other hand, the profit-loss and risk level in the market, which shows sharp fluctuations, is investigated and compared with traditional financial instruments.
In this context, in the study “Can Cryptocurrencies Be A Strong Alternative To Traditional Financial Investment Instruments?” under the heading, it is aimed to obtain inferences / findings about whether the crypto money market is promising against traditional financial instruments for investors by researching and evaluating the work outputs in the literature in the context of risk, profit and loss.
Keywords: Crypto money, traditional investment tools, risk and return
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Katma Değer, Tarım İstihdamı, Tarımsal Destek, ARDL, Türkiye
Anahtar kelimeler: Konut fiyat endeksi, döviz kuru, makroekonomik değişkenler, Dinamik ARDL
Anahtar kelimeler: Çiftlik turizmi, kırsal turizm, kırsal yaşam.