Papers by Muharrem Bagir

Khazar Journal of Humanities and Social Sciences , 2024
Fathali Akhundzade emerged as a preeminent figure among Muslim intellectuals and modernists of th... more Fathali Akhundzade emerged as a preeminent figure among Muslim intellectuals and modernists of the nineteenth century, whose intellectual legacy profoundly impacted societies in Azerbaijan, Iran, and Turkey. For the first time, he proposed various concepts and ideas, including Islamic Protestantism, alphabet reform and modern education, as well as nationalism, ideas that are still controversial. Among his ideas, those regarding religion and patriotism have been more controversial than others, so that many scholars have offered conflicting interpretations of his ideas. For example, many in Iran consider him the founder of Persian nationalism, while others primarily in Azerbaijan and Turkey portray him as one of the earliest Turkic nationalists. This is largely due to a selective examination of his works. This article applies the conceptual history approach to focus on Akhundzade's ideas on nation, nationalism, and patriotism and by examining all his works, it challenges claims that he is the founder of Persian (sometimes Turkish) nationalism. The mentioned method analyses the content by focusing on the central concepts within the content and considering the social context surrounding the text and idea. According to the findings of the research, although some of his thoughts about pre-Islamic Iran allow a nationalist interpretation of him, he is not looking for a single-ethnic modern nationalism, but a pluralistic patriotism. Furthermore, his fundamental issue is the application of western modernity to offset the backwardness of Muslims. Patriotism is also one of the components of this modernity and Akhundzade proposes it for all the "peoples" of the "Islamic nation".
Sosyoloji Divani, 2018
Kaçar döneminden Meşrutiyet dönemine kadar İran toplumunun Batı ile ilişkileri artmış ve bu süreç... more Kaçar döneminden Meşrutiyet dönemine kadar İran toplumunun Batı ile ilişkileri artmış ve bu süreçte toplumsal, siyasal ve kültürel kavramlar İran’a taşınmıştır. İranlı aydınlar, tarih araştırmalarından sosyal teorilere yönelerek modernleşme, ulus-devlet, özgürlük, Batılılaşma ve dinin çağdaş yorumlanması gibi konuları tartışmaya açmışlardır. Genelde Azerbaycan Türkü kökenli olan Zeynalabdin Maragheei, Talibof, Ağa Han Kirmani, Ahundzade ve Celil Mehemmed Qulizade gibi isimler romanlar, makaleler ve siyasi faaliyetlerle bu modernleşme akımını ilerletmiştir. Sosyal ve politik fikirleriyle sosyolojinin temelini atmışlardır. Ancak İran’da sosyoloji dersleri ise ilk kez Gholamhosein Sedighi tarafından 1939 yılında verilmiş; Sedighi, Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladığı doktorasının ardından Tahran Üniversitesi’nde sosyoloji ve felsefe tarihi dersleri vermiştir.

Maduniyet, 2018
İran’da kuraklık sorunu nedeniyle ciddi bir iç göç dalgasının yaşandığı belirtilmektedir. Bu göç ... more İran’da kuraklık sorunu nedeniyle ciddi bir iç göç dalgasının yaşandığı belirtilmektedir. Bu göç dalgası, özellikle ülkenin merkezine ve kuzey illerine yönelmektedir. Yetkililer, bu hareketliliğin önümüzdeki on yıl içinde ülkenin demografik yapısını ve şehirlerin çehresini önemli ölçüde değiştireceğini ifade etmektedir. Göç nedeniyle, İran’ın güney ve doğu bölgelerinin büyük ölçüde boşalacağı ve yaklaşık 50 milyon kişinin yaşam koşullarının değişeceği tahmin edilmektedir.
Tarihi süreçte İran, iç göç konusunda birçok deneyim yaşamış bir ülkedir. Özellikle Toprak Reformu (1961), İslam Devrimi (1979) ve İran-Irak Savaşı (1980) gibi büyük toplumsal ve siyasi olayların ardından kırsaldan kentlere göç akışı hızlanmıştır. Örneğin, Tahran’a gerçekleşen yoğun göç, kentleşme ve göçün doğurduğu sorunları somut şekilde ortaya koymaktadır.
İran’da iç göç üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, 1956 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirilen nüfus sayımlarına dayanmaktadır. Bu dönemden önceki göç hareketlerine dair sistematik veriler bulunmamaktadır. Bu makalede, 1956’dan bu yana elde edilen nüfus sayımı verileri ve nitel analizler temel alınarak İran’daki iç göç olgusu ve beraberinde getirdiği toplumsal sorunlar incelenmektedir.
Kuraklığın tetiklediği göç hareketleri, İran’da sadece demografik yapıyı değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal dengeyi de derinden etkileyebilecek bir kriz olarak öne çıkmaktadır.

Maduniyet, 2019
2018 verilerine göre, İran'da yaşayan Afgan göçmenlerin sayısı yaklaşık 2,5 milyondur. Bu göçmenl... more 2018 verilerine göre, İran'da yaşayan Afgan göçmenlerin sayısı yaklaşık 2,5 milyondur. Bu göçmenlerin yarısından fazlası İran'da kaçak olarak yaşamaktadır. Afgan göçmenler, İran'da başta ekonomik zorluklar olmak üzere zorla geri gönderilme baskısı, toplumsal ve kültürel uyum sorunları, ayrımcılık ve aşağılanma gibi çeşitli problemlerle karşı karşıyadır. Bu durum, birçok Afgan göçmeni İran'ı terk etmeye zorlamaktadır. Son dönemdeki gelişmelere bakıldığında, Afgan göçmenlerin İran'ı terk etme eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir.
Son yıllarda İran'da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bazı Afgan göçmenlerin ülkelerine geri döndükleri bilinmektedir. Ancak geriye kalanların büyük bir kısmının kendi ülkelerine değil, başka ülkelere göç etmeyi planladığı tahmin edilmektedir. İddialara göre, bu göçmenlerin önemli bir bölümü İran'ı terk ederek Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu durum, İran'ın resmi istatistiklerine de yansımıştır. İran İçişleri Bakanlığı'nın 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, İran'daki Afgan göçmenlerin %60'ından fazlası Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmeyi düşünmektedir. Ayrıca, İran'ı terk eden bazı Afgan göçmenlerin Türkiye'ye yerleşmeyi amaçladığı da bilinmektedir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'ye doğru yeni bir Afgan göç dalgasının başlayacağı giderek belirginleşmektedir.
Bu iddiayı destekleyen bazı istatistikler de mevcuttur. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, 2019 Şubat ayı itibarıyla Türkiye'de UNHCR'a kayıt yaptıran Afgan sığınmacı ve mültecilerin sayısı 170 bine ulaşmıştır. Oysa bu sayı, 2014 yılında sadece 37 bin olarak kaydedilmişti. Dikkat çeken bir diğer husus, Türkiye'ye gelen Afganların büyük çoğunluğunun daha önce İran'da ikamet eden göçmenlerden oluşmasıdır.
Tüm bu gelişmeler, İran'daki Afgan göçmenlerin içinde bulunduğu durumu ve bu ülkeyi neden terk etmek istediklerini tartışmaya açmıştır. Bu çalışmanın amacı, İran'da yaşayan Afgan göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve içinde bulundukları şartları analiz etmektir.

Nous Academy Journal, 2024
Globalization, through social media, international organizations, cultural demands, and various p... more Globalization, through social media, international organizations, cultural demands, and various political, social, and economic models, challenges traditional nation-state structures that depend on singular cultural identities and well-defined borders. These developments have had a particularly distinct impact on the Middle East compared to the West. Due to historical, social and political differences, these countries have not been able to fully implement the process of becoming a nation-state. Therefore, the lack of stable and inclusive governance has led to them having far deeper problems with globalization than the West. As a result, new demands in Middle Eastern societies are often expressed not through democratic or cultural avenues, but through violence, as the existing nation-states are neither stable and secure, nor democratic. This situation is further complicated by international pressures and interventions leading to sectarian and ethnic divisions, and even conflicts. According to the findings, in the sensitive social environment of the Middle East, such interventions exacerbate long-standing tensions and deepen crises, sometimes resulting in civil wars. For instance, the events in Iraq, Syria, Afghanistan, and Lebanon illustrate how the combination of globalization and external interventions have led to irreversible conflicts and polarized societies along identity-based lines.
Conference Presentations by Muharrem Bagir

9th International Conference on Humanities and Educational Research, 2024
After the Iranian Revolution, the country’s primary political slogan became "Neither East nor Wes... more After the Iranian Revolution, the country’s primary political slogan became "Neither East nor West." The East, represented by communist ideology, was perceived as infidel, while the West was seen as a colonial force. Consequently, Iran sought to carve out a new path for itself, which it constructed through a policy of Islamism and a Shia-centric sectarian approach. The dissemination of Islamism to other countries was established as a core objective. In this context, Iran approached the Arab Spring from a unique perspective. It labeled these uprisings as an "Islamic Awakening" and argued that they were inspired by the Iranian Islamic Revolution. The Arab Spring, with its societal and political shifts, forced Middle Eastern countries to rethink their foreign policies. Iran viewed these revolutionary movements as opportunities to challenge U.S. policies in the region, undermine Israel, and hasten the collapse of pro-Western regimes. Additionally, public support for the Palestinian cause aligned with Iran’s strategic interests. So, the rise of Arab nationalism, the empowerment of Salafi groups, and Turkey’s more active involvement in the Arab Spring presented challenges for Iran. In its foreign policy, Iran sought to balance these threats and opportunities to secure its national security. In line with its defensive realism strategy, Iran employed both ideological and strategic tools to expand its security perimeter and strengthen its influence in the region. This included increasing support for proxy groups such as Hezbollah, Islamic Jihad, Hamas, and the Houthis, while also expanding its influence through the creation of the Popular Mobilization Forces (PMF) in 2014 to combat ISIS. Iran viewed these groups as deterrent forces against Israel and the U.S. However, Hamas' attack on Israel on October 7, 2023, marked a turning point in Iran’s strategic calculations. Israel’s ground offensive in Gaza dealt significant blows to Hamas, while subsequent operations against Hezbollah in Lebanon also weakened the organization. The weakening of Iran-backed proxy forces like Hamas and Hezbollah has led to a decline in Iran’s regional deterrence and has begun reshaping the regional balance of power.
Uploads
Papers by Muharrem Bagir
Tarihi süreçte İran, iç göç konusunda birçok deneyim yaşamış bir ülkedir. Özellikle Toprak Reformu (1961), İslam Devrimi (1979) ve İran-Irak Savaşı (1980) gibi büyük toplumsal ve siyasi olayların ardından kırsaldan kentlere göç akışı hızlanmıştır. Örneğin, Tahran’a gerçekleşen yoğun göç, kentleşme ve göçün doğurduğu sorunları somut şekilde ortaya koymaktadır.
İran’da iç göç üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, 1956 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirilen nüfus sayımlarına dayanmaktadır. Bu dönemden önceki göç hareketlerine dair sistematik veriler bulunmamaktadır. Bu makalede, 1956’dan bu yana elde edilen nüfus sayımı verileri ve nitel analizler temel alınarak İran’daki iç göç olgusu ve beraberinde getirdiği toplumsal sorunlar incelenmektedir.
Kuraklığın tetiklediği göç hareketleri, İran’da sadece demografik yapıyı değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal dengeyi de derinden etkileyebilecek bir kriz olarak öne çıkmaktadır.
Son yıllarda İran'da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bazı Afgan göçmenlerin ülkelerine geri döndükleri bilinmektedir. Ancak geriye kalanların büyük bir kısmının kendi ülkelerine değil, başka ülkelere göç etmeyi planladığı tahmin edilmektedir. İddialara göre, bu göçmenlerin önemli bir bölümü İran'ı terk ederek Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu durum, İran'ın resmi istatistiklerine de yansımıştır. İran İçişleri Bakanlığı'nın 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, İran'daki Afgan göçmenlerin %60'ından fazlası Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmeyi düşünmektedir. Ayrıca, İran'ı terk eden bazı Afgan göçmenlerin Türkiye'ye yerleşmeyi amaçladığı da bilinmektedir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'ye doğru yeni bir Afgan göç dalgasının başlayacağı giderek belirginleşmektedir.
Bu iddiayı destekleyen bazı istatistikler de mevcuttur. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, 2019 Şubat ayı itibarıyla Türkiye'de UNHCR'a kayıt yaptıran Afgan sığınmacı ve mültecilerin sayısı 170 bine ulaşmıştır. Oysa bu sayı, 2014 yılında sadece 37 bin olarak kaydedilmişti. Dikkat çeken bir diğer husus, Türkiye'ye gelen Afganların büyük çoğunluğunun daha önce İran'da ikamet eden göçmenlerden oluşmasıdır.
Tüm bu gelişmeler, İran'daki Afgan göçmenlerin içinde bulunduğu durumu ve bu ülkeyi neden terk etmek istediklerini tartışmaya açmıştır. Bu çalışmanın amacı, İran'da yaşayan Afgan göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve içinde bulundukları şartları analiz etmektir.
Conference Presentations by Muharrem Bagir
Tarihi süreçte İran, iç göç konusunda birçok deneyim yaşamış bir ülkedir. Özellikle Toprak Reformu (1961), İslam Devrimi (1979) ve İran-Irak Savaşı (1980) gibi büyük toplumsal ve siyasi olayların ardından kırsaldan kentlere göç akışı hızlanmıştır. Örneğin, Tahran’a gerçekleşen yoğun göç, kentleşme ve göçün doğurduğu sorunları somut şekilde ortaya koymaktadır.
İran’da iç göç üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, 1956 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirilen nüfus sayımlarına dayanmaktadır. Bu dönemden önceki göç hareketlerine dair sistematik veriler bulunmamaktadır. Bu makalede, 1956’dan bu yana elde edilen nüfus sayımı verileri ve nitel analizler temel alınarak İran’daki iç göç olgusu ve beraberinde getirdiği toplumsal sorunlar incelenmektedir.
Kuraklığın tetiklediği göç hareketleri, İran’da sadece demografik yapıyı değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal dengeyi de derinden etkileyebilecek bir kriz olarak öne çıkmaktadır.
Son yıllarda İran'da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bazı Afgan göçmenlerin ülkelerine geri döndükleri bilinmektedir. Ancak geriye kalanların büyük bir kısmının kendi ülkelerine değil, başka ülkelere göç etmeyi planladığı tahmin edilmektedir. İddialara göre, bu göçmenlerin önemli bir bölümü İran'ı terk ederek Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu durum, İran'ın resmi istatistiklerine de yansımıştır. İran İçişleri Bakanlığı'nın 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, İran'daki Afgan göçmenlerin %60'ından fazlası Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmeyi düşünmektedir. Ayrıca, İran'ı terk eden bazı Afgan göçmenlerin Türkiye'ye yerleşmeyi amaçladığı da bilinmektedir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'ye doğru yeni bir Afgan göç dalgasının başlayacağı giderek belirginleşmektedir.
Bu iddiayı destekleyen bazı istatistikler de mevcuttur. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, 2019 Şubat ayı itibarıyla Türkiye'de UNHCR'a kayıt yaptıran Afgan sığınmacı ve mültecilerin sayısı 170 bine ulaşmıştır. Oysa bu sayı, 2014 yılında sadece 37 bin olarak kaydedilmişti. Dikkat çeken bir diğer husus, Türkiye'ye gelen Afganların büyük çoğunluğunun daha önce İran'da ikamet eden göçmenlerden oluşmasıdır.
Tüm bu gelişmeler, İran'daki Afgan göçmenlerin içinde bulunduğu durumu ve bu ülkeyi neden terk etmek istediklerini tartışmaya açmıştır. Bu çalışmanın amacı, İran'da yaşayan Afgan göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve içinde bulundukları şartları analiz etmektir.