Nazif Beye yorumlarından ve paylaştığı düşüncelerden dolayı teşekkür ederim. Fazla uzatmadan bu s... more Nazif Beye yorumlarından ve paylaştığı düşüncelerden dolayı teşekkür ederim. Fazla uzatmadan bu son metinde geçen birkaç husus üzerinde kısaca durarak ben de son cevabımı vermiş olayım. Tartışmanın kilitlenmesine yol açan temel sebepler kısmı için müstakil bir bölüm ayırmak istemiyorum, zira orada geçen argümanların çoğu, aşağıda birkaç örnek üzerinde gösterdiğim gibi, tersine çevrilip kendisine yöneltilebilir. Ben, "doğada nedenselliğin gözlemle gerekçelendirilemeyeceği, doğal varlıklar arasında zorunlu bir nedenselliğin a priori olarak da gerekçelendirilemeyeceği" iddiasını bitmiş ve kesin sonuca bağlanmış bir tartışma olarak görmüyorum. Hume'un tümevarım problemine bir çözüm bulma arayışları devam ediyor. 1 Meramımı, tek başına çok uzun tartışmalara neden olabilecek böyle bir tartışmaya girmeden anlatmak istedim. Dolayısıyla bunun, söz konusu temel problemin ıskalanması olarak yorumlanması hiç isabetli bir düşünce değil. İkincisi, bu temel probleme girmeden söylediğim çok somut bir şey var muhatabım tarafından büsbütün ıskalanan: diyorum ki zorunlu bir nedenselliğin gözlemle ya da a priori olarak gerekçelendirilememesi, böyle bir nedenselliğin var olmadığı anlamına gelmez. Deneyimden doğal kuvvet gibi bir varlığa çıkarım yapmak bir sıçrama hatası ise öyle bir varlığın olmadığı iddiası da tabiri caizse bir düşme hatasıdır. Bunların sadece birincisi değil, ikincisi de ontolojik bir pozisyondur, epistemik değil. Ayrıca, doğal kuvvetin varlığını deneyimden hareketle, aşağıdan yukarıya doğru çıkarsamak zorunda değiliz, varlığı, a priori bir öncül olarak kabul edilip, yukarıdan aşağıya doğru uygulayarak gözlemle tutarlılığını kontrol edebiliriz. Metafiziği aşağıdan yukarıya doğru kurma girişimi modern bir yanılgıdır. Ne nedensellik aşağıdan yukarıya doğru işler ne de varlık. Bir şeyin adını bilmekle mahiyetini bilmek arasındaki farkı anlıyorum. Fakat, bir şeyin var olduğu kabulünün mahiyetini bilmeye bağlı olduğunu kabul etmiyorum. Vesilecilik İlahi nedenselliğin mahiyetini ne kadar biliyor da varlığını öyle kabul ediyor? "[Doğal kuvvet] deneyimlerin[in] hiçbiri doğal nesne kadar gerçek bir kuvvetin varlığını göstermez" deniyor. Halbuki doğal nesneleri doğal kuvvetler sayesinde deneyimliyoruz, üstelik doğal nesneleri deneyimlememiz ile doğal kuvvetleri deneyimlememiz arasında gerçeklik bakımından bir fark yok, zira ikisi de aynı ontik seviyede bulunuyor. Bir doğal nesne olarak mıknatısın başını sonunu görmemiz, elimize alabilmemiz onu elektromanyetik alan ya da kuvvetten daha gerçek yapmıyor, zira bunlar birbirleriyle çok yakın ve sıkı bir ilişki içinde. Doğal alem, söz konusu bu ilişkiler sayesinde tezahür edebiliyor. Aralarında hangisi diğerinden daha gerçek diye sorulsa ve ille de bir seçim yapmam istense ben kuvvetlerin nesnelerden daha gerçek olduğunu söylerim, çünkü kuvvet olmasa nesne bir nesne olarak birliğini koruyamaz ve kendini ortaya koyamaz.
Nazif Bey "Bilimsel realizmi ontoloji ile, bilimsel anti-realizmi epistemoloji ile özdeşleştirmek... more Nazif Bey "Bilimsel realizmi ontoloji ile, bilimsel anti-realizmi epistemoloji ile özdeşleştirmek ne demek, anlamış değilim" demiş. Bilimsel realizmin ontoloji, anti-realizmin epistemolojiyle ilişkisini 2. metinde geçen şu paragrafta açıklamaya çalışmıştım: Fiziksel teorileri ilgilendiren olgu ve terimlerin farklı yorumları, epistemik ve ontolojik olmak üzere iki sınıfa ayrılabilir. Örneğin kuantum mekaniğinin ima ettiği rastlantısallık ya da diğer adıyla indeterminizm, insani gözlem ve algının sınırlarına atfedildiğinde epistemik, varlığın gerçek bir özelliği olarak görüldüğünde ise ontolojik bir yorum yapılmış olur. Daha geniş bir anlamda herhangi bir bilimsel teorinin, doğal dünyanın o ya da bu ölçüde doğru bir tasviri olarak görülmesine bilimsel realizm denir. Bununla birlikte bilimsel teorileri anti-realist bir tarzda yorumlamak da mümkündür. Realist yorumlar hem epistemik hem de ontolojik doğruluğu ararken anti-realist yorumlar sadece epistemik doğrulukla ilgilenir. Nesnel ya da nedensel varlığa, zihnin dışındaysa reel, değilse reel değil (ideal) demeyi ve bilimsel realizmi, bilimsel söylemde geçen kavramları, zihnin dışında nesnel ya da nedensel bir varlık olarak görüp görmemeye göre tanımlamayı, dolayısıyla "Bilimsel realizmi savunan birisi bilimin teorik olarak formüle ettiği elektron, alan, enerji gibi kavramların reel olduğunu savunur, anti-realist ise reel olmadığını" cümlesinin ne demek olduğunu anlıyorum: elektron, alan, enerji gibi kavramlar, zihnin dışında varlarsa reeldir, yoklarsa reel değil, idealdir. Şimdi, bu tanımla ilgili şöyle bir sorun var: Berkeley gibi tüm realitenin (gerçekliğin) zihinsel olduğunu savunan ve ideaların varlığını değil, bu varlığın zihinden bağımsız olduğunu reddeden birisi için ideaların var olmadığını, dolayısıyla gerçek olmadığını söyleyebilir miyiz? Böyle birisine, bir idea olarak gerçekten var olduğuna inandığı bilimsel bir kavram bağlamında bilimsel anti-realist diyebilir miyiz? Nazif Bey, vesileciliğin "dikey nedenselliği realist, yatay nedenselliği ise anti-realist biçimde yorumlayan bir metafizik" olduğunu söylüyor. Bu cümleyi, söz konusu bilimsel realizm tanımına göre yorumladığımızda, dikey nedenselliğin dış (reel) dünyada, yatay nedenselliğin ise iç (ideal) dünyada var olduğu sonucuna varıyoruz. Fakat ulaştığımız bu sonuçla ilgili yine bir sorun var: Berkeley vesileciliğinde dış (reel) dünya diye bir yer yok, dolayısıyla orada dikey nedenselliğin realist yorumunu yapmak mümkün değil. Halbuki bilimsel realizmi Berkeley idealizmini de kapsayacak şekilde tanımlamak mümkün. Bu tanımda, ister zihnin dışında isterse içinde olsun, bilimsel söylemde geçen nesnel ya da nedensel kavramların varlık statülerini belirlemeye, yani var ya da yok olduklarını söylemeye bilimsel realizm, aynı kavramları, ontolojik statülerini belirlemeden kullanmaya bilimsel anti-realizm diyebiliriz. Söz gelimi madde kavramı, Eşariler gibi zihnin dışında, Berkeley gibi zihnin içinde bulunan bir varlık olarak tasavvur edildiğinde, bunların ikisinin de bilimsel realist tasavvurlar olduğunu söyleyebiliriz. Eşarilerin maddeyi cevhersel, Berkeley'in arazi bir varlık olarak görmesi, yaptığımız sınıflamayı bozmaz. Öte yandan madde
Tartışmanın kişiselleşmemesi gerektiği konusunda Nazif Beyle hem fikiriz. Kendi adıma bu konuda e... more Tartışmanın kişiselleşmemesi gerektiği konusunda Nazif Beyle hem fikiriz. Kendi adıma bu konuda elimden gelen özeni göstermeye çalışıyorum. Bazı cümlelerin muhataba rencide edici gelmesi her iki taraf için de geçerli. Yazdıklarımı, nefsimi karıştırmadan doğru bildiklerimin hakkını koruma adına yazmaya çalışıyorum. Muhatabımın iyi niyetli ve entelektüel dürüstlüğü haiz birisi olduğuna inanmasam bu tartışmaya devam etmem zaten. Malum olduğu üzere realizm teriminden, bizim bu tartışmada yaptığımız şekilde makro dünyanın cismani nesne ve özellikleri, nedensellik ve bilim bağlamında söz edilebildiği gibi etik, estetik, modalite, matematik ve semantik konularıyla ilgili olarak da bahsetmek mümkün. Tartışmamızda geçen realizmi önce makro dünyanın cismani nesne ve özellikleri, sonra da nedensellik bağlamında ele alalım. Nazif Bey, "Örneğin Berkeley'in idealist ontolojisinde zaten madde yok!" diyor. Bu cümleye şu açıklamayı ilave etmek gerektiğini düşünüyorum. Realizmin bir varlık (existence) bir de bağımsızlık (independence) boyutu var. Madde ve özellikleri vardır dediğimizde varlık boyutunu, madde ve özelliklerinin varlığı, madde hakkında konuşan ya da düşünen kişilerden bağımsızdır dediğimizde bağımsızlık boyutunu dile getirmiş oluyoruz. Berkeley idealizmi, maddenin varlık boyutunu değil bağımsızlık boyutunu reddediyor. 1 Ona idealist ontoloji denmesinin nedeni bu olmalı. Dolayısıyla Berkeley idealizminde bir idea biçiminde olsa da hala bir cevher var. Soyut ontolojik yapılar derken kast ettiğim şeyler bunlardı. Berkeley'in idealizminde epistemoloji, ontoloji sınırlarına kadar genişlediği ya da epistemolojiden bağımsız bir ontoloji kalmadığı için bilimsel realizm (ontoloji) ile bilimsel anti-realizm (epistemoloji) arasında bir fark kalmıyor. Eşarilerin ise genel anlamda maddi varlığın bağımsızlık boyutunu bile reddetmediğini söyleyebiliriz, yani onlar somut (kozmik) cevherleri kabul ediyorlar. Kelâmcıların çoğuna göre âlem, boşlukta yer tutan cisimlerle bunların arazlarından ibarettir. Dolayısıyla kâinatta bunların dışında başka bir varlık türü yoktur. 2 Öte yandan nominalizm, bilimsel realizmi, varlık boyutunu reddederek reddediyor; ya tümellerin varlığını kabul etmeyerek ya da Platonik soyut nesnelerin (ideaların) varlığını kabul etmeyerek. Dolayısıyla kütleyi ister Berkeley gibi ideal bir cevher/tümel (soyut nesne) isterse kelamcılar gibi kozmik bir cevher/tümel olarak alalım vesileciliğin bu iki türünün de nominalist olmadığını söyleyebiliriz. Vesileciliğin cevher-araz metafiziğinin zorunlu olduğunu kabul etmemesi, onun zorunlu bir metafizik varsaymadığı anlamına gelmiyor bence, zorunlu metafiziğin ne olduğunu bilmediği anlamına geliyor, zira eğer zorunlu bir metafizik yoksa ilahi nedensellikten bahsetmenin de bir anlamı kalmaz. Nitekim "Deney ve gözlemin merkeziliği, beş duyu ile algıladığımız varlık alanını evrenin bilgisi için bir referans noktası olarak almamız gerektiği anlamına gelir. Beş duyu alanı dışında kalan varlık alanı bu gözlemlenebilen alan 1 https://plato.stanford.edu/entries/realism/ 2 https://islamansiklopedisi.org.tr/araz
Nazif Bey ile sürdürdüğümüz bu tartışmayı takip edenler için tam olarak hangi temel konuda farklı... more Nazif Bey ile sürdürdüğümüz bu tartışmayı takip edenler için tam olarak hangi temel konuda farklı düşündüğümüzü bir daha belirtmekte fayda var. Tanrı-evren ilişkisi, yani ilahi nedenselliğin doğal nedensellikle nasıl bir ilişki içinde olduğu ya da Alfred Freddoso'nun tabiriyle 1 "doğadaki ilahi eylem problemi" konusunda öne sürülen teist düşünce biçimlerinden hangisinin daha makul olduğu hususunda farklı düşünüyoruz. Bu problem şu soruları içeriyor: eğer doğada meydana gelen ve var olan her şeyin nihai anlamda ilk ve doğrudan nedeni Tanrı ise, mahlukatın herhangi bir nedensel etkinliği olabilir mi? Ve eğer ikincil bir nedensellik varsa, bu etkinlik Tanrının nedensel faaliyetiyle nasıl uyuşur? Stanford Encyclopedia of Philosophy'nin Occasionalism sayfasında bu sorulara cevap olarak tarihsel süreç içinde şu üç felsefi konumun ortaya çıktığı anlatılıyor: "korunumculuk" (conservationism), "müterafıkçılık" (concurrentism) ve "vesilecilik" (occasionalism) ve bu pozisyonların, meydana gelen doğal olaylarda, Tanrıdan mahlukata uzanan nedensel faaliyetlere atıf derecesine göre ayırt edilebileceği söyleniyor. [Bu skalanın] bir ucunda, ilahi nedensel müdahaleyi asgari seviyede tutan korunumculuk vardır. Korunumculuğa göre Tanrı, cevherlerin varlığını [sahip oldukları] güçle birlikte korur ve mahlukat doğal etkisini nedensel anlamda aktif bir biçimde yerine getirirken Tanrının [doğal olaylara] katkısı uzak veya dolaylı [kalır]. Başka bir deyişle, Tanrının nedensel katkısı, yalnızca söz konusu yaratığın varlığını veya özünü (esse), [sahip olduğu] güçle birlikte korumaktan ibarettir ve mahlukun nedensel etkisi, belli bir anlamda, açıkça Tanrıya değil yaratığa aittir (Freddoso 1991, 554). [Skalanın] diğer ucunda, ilahi nedensel faaliyetin azami dereceye çıkarıldığı ve mahlukat için nedensel bir etkinliğin var olmadığı vesilecilik vardır. Bir vesileci için tek gerçek nedensellik türü ilahi etkinliktir. Mahluklar, Tanrının, doğadaki tüm etkileri doğrudan ve derhal ortaya çıkaran biricik etkinliğine sadece vesile olurlar. Müterafıkçılar [ise] doğal bir etki meydana geldiğinde buna Tanrı ve mahlukun birlikte ve anında neden olduğunu düşünürler. Tipik bir biçimde mahluka atfedilen doğal etkilerin ortaya çıkmasına, Tanrı ve mahlukun her ikisi doğrudan karışır ve [bunlar] birbirleriyle "uyum içindedir". 2 Nazif Bey, cevabında, Stanford Encyclopedia of Philosophy'nin üçlü ayrımında geçen korunumculuğa Zayıf Deizm diyor ve bunlara Güçlü Deizm adını verdiği dördüncü bir pozisyon ekleyerek her birini kısaca açıklıyor. Kendisinin özeti ile Stanford'ın açıklamaları büyük ölçüde örtüşüyor.
Nazif Beye yorumlarından ve paylaştığı düşüncelerden dolayı teşekkür ederim. Fazla uzatmadan bu s... more Nazif Beye yorumlarından ve paylaştığı düşüncelerden dolayı teşekkür ederim. Fazla uzatmadan bu son metinde geçen birkaç husus üzerinde kısaca durarak ben de son cevabımı vermiş olayım. Tartışmanın kilitlenmesine yol açan temel sebepler kısmı için müstakil bir bölüm ayırmak istemiyorum, zira orada geçen argümanların çoğu, aşağıda birkaç örnek üzerinde gösterdiğim gibi, tersine çevrilip kendisine yöneltilebilir. Ben, "doğada nedenselliğin gözlemle gerekçelendirilemeyeceği, doğal varlıklar arasında zorunlu bir nedenselliğin a priori olarak da gerekçelendirilemeyeceği" iddiasını bitmiş ve kesin sonuca bağlanmış bir tartışma olarak görmüyorum. Hume'un tümevarım problemine bir çözüm bulma arayışları devam ediyor. 1 Meramımı, tek başına çok uzun tartışmalara neden olabilecek böyle bir tartışmaya girmeden anlatmak istedim. Dolayısıyla bunun, söz konusu temel problemin ıskalanması olarak yorumlanması hiç isabetli bir düşünce değil. İkincisi, bu temel probleme girmeden söylediğim çok somut bir şey var muhatabım tarafından büsbütün ıskalanan: diyorum ki zorunlu bir nedenselliğin gözlemle ya da a priori olarak gerekçelendirilememesi, böyle bir nedenselliğin var olmadığı anlamına gelmez. Deneyimden doğal kuvvet gibi bir varlığa çıkarım yapmak bir sıçrama hatası ise öyle bir varlığın olmadığı iddiası da tabiri caizse bir düşme hatasıdır. Bunların sadece birincisi değil, ikincisi de ontolojik bir pozisyondur, epistemik değil. Ayrıca, doğal kuvvetin varlığını deneyimden hareketle, aşağıdan yukarıya doğru çıkarsamak zorunda değiliz, varlığı, a priori bir öncül olarak kabul edilip, yukarıdan aşağıya doğru uygulayarak gözlemle tutarlılığını kontrol edebiliriz. Metafiziği aşağıdan yukarıya doğru kurma girişimi modern bir yanılgıdır. Ne nedensellik aşağıdan yukarıya doğru işler ne de varlık. Bir şeyin adını bilmekle mahiyetini bilmek arasındaki farkı anlıyorum. Fakat, bir şeyin var olduğu kabulünün mahiyetini bilmeye bağlı olduğunu kabul etmiyorum. Vesilecilik İlahi nedenselliğin mahiyetini ne kadar biliyor da varlığını öyle kabul ediyor? "[Doğal kuvvet] deneyimlerin[in] hiçbiri doğal nesne kadar gerçek bir kuvvetin varlığını göstermez" deniyor. Halbuki doğal nesneleri doğal kuvvetler sayesinde deneyimliyoruz, üstelik doğal nesneleri deneyimlememiz ile doğal kuvvetleri deneyimlememiz arasında gerçeklik bakımından bir fark yok, zira ikisi de aynı ontik seviyede bulunuyor. Bir doğal nesne olarak mıknatısın başını sonunu görmemiz, elimize alabilmemiz onu elektromanyetik alan ya da kuvvetten daha gerçek yapmıyor, zira bunlar birbirleriyle çok yakın ve sıkı bir ilişki içinde. Doğal alem, söz konusu bu ilişkiler sayesinde tezahür edebiliyor. Aralarında hangisi diğerinden daha gerçek diye sorulsa ve ille de bir seçim yapmam istense ben kuvvetlerin nesnelerden daha gerçek olduğunu söylerim, çünkü kuvvet olmasa nesne bir nesne olarak birliğini koruyamaz ve kendini ortaya koyamaz.
Nazif Bey "Bilimsel realizmi ontoloji ile, bilimsel anti-realizmi epistemoloji ile özdeşleştirmek... more Nazif Bey "Bilimsel realizmi ontoloji ile, bilimsel anti-realizmi epistemoloji ile özdeşleştirmek ne demek, anlamış değilim" demiş. Bilimsel realizmin ontoloji, anti-realizmin epistemolojiyle ilişkisini 2. metinde geçen şu paragrafta açıklamaya çalışmıştım: Fiziksel teorileri ilgilendiren olgu ve terimlerin farklı yorumları, epistemik ve ontolojik olmak üzere iki sınıfa ayrılabilir. Örneğin kuantum mekaniğinin ima ettiği rastlantısallık ya da diğer adıyla indeterminizm, insani gözlem ve algının sınırlarına atfedildiğinde epistemik, varlığın gerçek bir özelliği olarak görüldüğünde ise ontolojik bir yorum yapılmış olur. Daha geniş bir anlamda herhangi bir bilimsel teorinin, doğal dünyanın o ya da bu ölçüde doğru bir tasviri olarak görülmesine bilimsel realizm denir. Bununla birlikte bilimsel teorileri anti-realist bir tarzda yorumlamak da mümkündür. Realist yorumlar hem epistemik hem de ontolojik doğruluğu ararken anti-realist yorumlar sadece epistemik doğrulukla ilgilenir. Nesnel ya da nedensel varlığa, zihnin dışındaysa reel, değilse reel değil (ideal) demeyi ve bilimsel realizmi, bilimsel söylemde geçen kavramları, zihnin dışında nesnel ya da nedensel bir varlık olarak görüp görmemeye göre tanımlamayı, dolayısıyla "Bilimsel realizmi savunan birisi bilimin teorik olarak formüle ettiği elektron, alan, enerji gibi kavramların reel olduğunu savunur, anti-realist ise reel olmadığını" cümlesinin ne demek olduğunu anlıyorum: elektron, alan, enerji gibi kavramlar, zihnin dışında varlarsa reeldir, yoklarsa reel değil, idealdir. Şimdi, bu tanımla ilgili şöyle bir sorun var: Berkeley gibi tüm realitenin (gerçekliğin) zihinsel olduğunu savunan ve ideaların varlığını değil, bu varlığın zihinden bağımsız olduğunu reddeden birisi için ideaların var olmadığını, dolayısıyla gerçek olmadığını söyleyebilir miyiz? Böyle birisine, bir idea olarak gerçekten var olduğuna inandığı bilimsel bir kavram bağlamında bilimsel anti-realist diyebilir miyiz? Nazif Bey, vesileciliğin "dikey nedenselliği realist, yatay nedenselliği ise anti-realist biçimde yorumlayan bir metafizik" olduğunu söylüyor. Bu cümleyi, söz konusu bilimsel realizm tanımına göre yorumladığımızda, dikey nedenselliğin dış (reel) dünyada, yatay nedenselliğin ise iç (ideal) dünyada var olduğu sonucuna varıyoruz. Fakat ulaştığımız bu sonuçla ilgili yine bir sorun var: Berkeley vesileciliğinde dış (reel) dünya diye bir yer yok, dolayısıyla orada dikey nedenselliğin realist yorumunu yapmak mümkün değil. Halbuki bilimsel realizmi Berkeley idealizmini de kapsayacak şekilde tanımlamak mümkün. Bu tanımda, ister zihnin dışında isterse içinde olsun, bilimsel söylemde geçen nesnel ya da nedensel kavramların varlık statülerini belirlemeye, yani var ya da yok olduklarını söylemeye bilimsel realizm, aynı kavramları, ontolojik statülerini belirlemeden kullanmaya bilimsel anti-realizm diyebiliriz. Söz gelimi madde kavramı, Eşariler gibi zihnin dışında, Berkeley gibi zihnin içinde bulunan bir varlık olarak tasavvur edildiğinde, bunların ikisinin de bilimsel realist tasavvurlar olduğunu söyleyebiliriz. Eşarilerin maddeyi cevhersel, Berkeley'in arazi bir varlık olarak görmesi, yaptığımız sınıflamayı bozmaz. Öte yandan madde
Tartışmanın kişiselleşmemesi gerektiği konusunda Nazif Beyle hem fikiriz. Kendi adıma bu konuda e... more Tartışmanın kişiselleşmemesi gerektiği konusunda Nazif Beyle hem fikiriz. Kendi adıma bu konuda elimden gelen özeni göstermeye çalışıyorum. Bazı cümlelerin muhataba rencide edici gelmesi her iki taraf için de geçerli. Yazdıklarımı, nefsimi karıştırmadan doğru bildiklerimin hakkını koruma adına yazmaya çalışıyorum. Muhatabımın iyi niyetli ve entelektüel dürüstlüğü haiz birisi olduğuna inanmasam bu tartışmaya devam etmem zaten. Malum olduğu üzere realizm teriminden, bizim bu tartışmada yaptığımız şekilde makro dünyanın cismani nesne ve özellikleri, nedensellik ve bilim bağlamında söz edilebildiği gibi etik, estetik, modalite, matematik ve semantik konularıyla ilgili olarak da bahsetmek mümkün. Tartışmamızda geçen realizmi önce makro dünyanın cismani nesne ve özellikleri, sonra da nedensellik bağlamında ele alalım. Nazif Bey, "Örneğin Berkeley'in idealist ontolojisinde zaten madde yok!" diyor. Bu cümleye şu açıklamayı ilave etmek gerektiğini düşünüyorum. Realizmin bir varlık (existence) bir de bağımsızlık (independence) boyutu var. Madde ve özellikleri vardır dediğimizde varlık boyutunu, madde ve özelliklerinin varlığı, madde hakkında konuşan ya da düşünen kişilerden bağımsızdır dediğimizde bağımsızlık boyutunu dile getirmiş oluyoruz. Berkeley idealizmi, maddenin varlık boyutunu değil bağımsızlık boyutunu reddediyor. 1 Ona idealist ontoloji denmesinin nedeni bu olmalı. Dolayısıyla Berkeley idealizminde bir idea biçiminde olsa da hala bir cevher var. Soyut ontolojik yapılar derken kast ettiğim şeyler bunlardı. Berkeley'in idealizminde epistemoloji, ontoloji sınırlarına kadar genişlediği ya da epistemolojiden bağımsız bir ontoloji kalmadığı için bilimsel realizm (ontoloji) ile bilimsel anti-realizm (epistemoloji) arasında bir fark kalmıyor. Eşarilerin ise genel anlamda maddi varlığın bağımsızlık boyutunu bile reddetmediğini söyleyebiliriz, yani onlar somut (kozmik) cevherleri kabul ediyorlar. Kelâmcıların çoğuna göre âlem, boşlukta yer tutan cisimlerle bunların arazlarından ibarettir. Dolayısıyla kâinatta bunların dışında başka bir varlık türü yoktur. 2 Öte yandan nominalizm, bilimsel realizmi, varlık boyutunu reddederek reddediyor; ya tümellerin varlığını kabul etmeyerek ya da Platonik soyut nesnelerin (ideaların) varlığını kabul etmeyerek. Dolayısıyla kütleyi ister Berkeley gibi ideal bir cevher/tümel (soyut nesne) isterse kelamcılar gibi kozmik bir cevher/tümel olarak alalım vesileciliğin bu iki türünün de nominalist olmadığını söyleyebiliriz. Vesileciliğin cevher-araz metafiziğinin zorunlu olduğunu kabul etmemesi, onun zorunlu bir metafizik varsaymadığı anlamına gelmiyor bence, zorunlu metafiziğin ne olduğunu bilmediği anlamına geliyor, zira eğer zorunlu bir metafizik yoksa ilahi nedensellikten bahsetmenin de bir anlamı kalmaz. Nitekim "Deney ve gözlemin merkeziliği, beş duyu ile algıladığımız varlık alanını evrenin bilgisi için bir referans noktası olarak almamız gerektiği anlamına gelir. Beş duyu alanı dışında kalan varlık alanı bu gözlemlenebilen alan 1 https://plato.stanford.edu/entries/realism/ 2 https://islamansiklopedisi.org.tr/araz
Nazif Bey ile sürdürdüğümüz bu tartışmayı takip edenler için tam olarak hangi temel konuda farklı... more Nazif Bey ile sürdürdüğümüz bu tartışmayı takip edenler için tam olarak hangi temel konuda farklı düşündüğümüzü bir daha belirtmekte fayda var. Tanrı-evren ilişkisi, yani ilahi nedenselliğin doğal nedensellikle nasıl bir ilişki içinde olduğu ya da Alfred Freddoso'nun tabiriyle 1 "doğadaki ilahi eylem problemi" konusunda öne sürülen teist düşünce biçimlerinden hangisinin daha makul olduğu hususunda farklı düşünüyoruz. Bu problem şu soruları içeriyor: eğer doğada meydana gelen ve var olan her şeyin nihai anlamda ilk ve doğrudan nedeni Tanrı ise, mahlukatın herhangi bir nedensel etkinliği olabilir mi? Ve eğer ikincil bir nedensellik varsa, bu etkinlik Tanrının nedensel faaliyetiyle nasıl uyuşur? Stanford Encyclopedia of Philosophy'nin Occasionalism sayfasında bu sorulara cevap olarak tarihsel süreç içinde şu üç felsefi konumun ortaya çıktığı anlatılıyor: "korunumculuk" (conservationism), "müterafıkçılık" (concurrentism) ve "vesilecilik" (occasionalism) ve bu pozisyonların, meydana gelen doğal olaylarda, Tanrıdan mahlukata uzanan nedensel faaliyetlere atıf derecesine göre ayırt edilebileceği söyleniyor. [Bu skalanın] bir ucunda, ilahi nedensel müdahaleyi asgari seviyede tutan korunumculuk vardır. Korunumculuğa göre Tanrı, cevherlerin varlığını [sahip oldukları] güçle birlikte korur ve mahlukat doğal etkisini nedensel anlamda aktif bir biçimde yerine getirirken Tanrının [doğal olaylara] katkısı uzak veya dolaylı [kalır]. Başka bir deyişle, Tanrının nedensel katkısı, yalnızca söz konusu yaratığın varlığını veya özünü (esse), [sahip olduğu] güçle birlikte korumaktan ibarettir ve mahlukun nedensel etkisi, belli bir anlamda, açıkça Tanrıya değil yaratığa aittir (Freddoso 1991, 554). [Skalanın] diğer ucunda, ilahi nedensel faaliyetin azami dereceye çıkarıldığı ve mahlukat için nedensel bir etkinliğin var olmadığı vesilecilik vardır. Bir vesileci için tek gerçek nedensellik türü ilahi etkinliktir. Mahluklar, Tanrının, doğadaki tüm etkileri doğrudan ve derhal ortaya çıkaran biricik etkinliğine sadece vesile olurlar. Müterafıkçılar [ise] doğal bir etki meydana geldiğinde buna Tanrı ve mahlukun birlikte ve anında neden olduğunu düşünürler. Tipik bir biçimde mahluka atfedilen doğal etkilerin ortaya çıkmasına, Tanrı ve mahlukun her ikisi doğrudan karışır ve [bunlar] birbirleriyle "uyum içindedir". 2 Nazif Bey, cevabında, Stanford Encyclopedia of Philosophy'nin üçlü ayrımında geçen korunumculuğa Zayıf Deizm diyor ve bunlara Güçlü Deizm adını verdiği dördüncü bir pozisyon ekleyerek her birini kısaca açıklıyor. Kendisinin özeti ile Stanford'ın açıklamaları büyük ölçüde örtüşüyor.
Uploads
Papers by Ali Sebetci
Drafts by Ali Sebetci