
Şükran Pakkan
Doç. Dr.
less
Related Authors
Ayşe Fulya Şen
Firat University
Yusuf Devran
Marmara University
And Algül
Üsküdar University, İstanbul, TURKEY
Aytul Tamer Torun
Ankara Hacı Bayram Veli University
Tirse Erbaysal Filibeli
Bahcesehir University
Şakir Eşitti
Canakkale Onsekiz Mart University
Fatma Gürses
Duzce University / Düzce Üniversitesi
Dr. Tahsin Emre Fırat
Ataturk University
Uploads
Papers by Şükran Pakkan
as a right in the members states of the European Union, represents an opportunity
for the application of ethical journalism in news concerning children, given that
the concept was enacted through legislation in Turkey in the summer of 2020.
Under this right, individuals can control the retention of
digital copies of data relating to themselves to a certain
extent. The present study focuses on a research area that
considers journalists’ viewpoints on the deletion of news
items about children in the context of their right to be
forgotten. In this study, in-depth interviews were conducted
with 40 journalists; the data obtained were subjected to
a content analysis using NVIVO Pro 12. Consequently, the
findings showed that the interviewees were willing to
partially remove information from the digital record when
it concerned children and, when necessary, to delete the
news item altogether. In a situation where a balance must
be found with the freedom of expression, the right to be
forgotten can nevertheless be considered an opportunity
to achieve good journalistic practice and protect the higher
interests of children.
Keywords: The right to be forgotten, children’s rights,
news, journalism, personal data protection
İstanbul’da 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen, ancak Yüksek Seçim Kurulu kararı ile 6 Mayıs’ta iptaline karar verilen ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, Türk siyasi tarihi için olduğu kadar, medyanın bu süreçte alınan kararlarda oynadığı rol açısından da kritik bir öneme sahiptir. Bu çalışmanın bulguları, Türkiye’de bazı medya organlarının “siyasi partilerin gayri resmi yayın organları” haline dönüştüğünün kanıtını ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada; “hile karıştığı” iddiasıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerin iptalini isteyen AK Parti ile “kazanılmış haklarının geri alınmaya çalıştığı” savından hareket eden CHP arasında yaşanan siyasi krizde medyanın oynadığı rol ve etkisi ölçülmektedir. Söylem analizi ile; siyasi parti bağımlılığının haberleri nasıl şekillendirdiği belirlenmiş, Chomsky’nin “Rızanın imalatı” kuramından hareketle ise haberin; okurun, bir kanaate ikna edilmesi amacıyla, nasıl manipülasyon aracı haline getirildiği ortaya konmuştur. Buradaki “rıza”; seçimlerin akıbetine yönelik alınacak karar sürecinde kamuoyu baskısının yaratılmasıdır. “İmalat” ise bu rıza oluşumunu sağlamak amacıyla medyanın elindeki en büyük koz olan haberin, ideolojik amaca uygun üretimidir. Bu amaçla Cumhuriyet, Sabah, Sözcü ve Yeni Şafak gazeteleri, 1 Nisan 2019 ile 7 Mayıs 2019 tarihleri arasında yayınladıkları Ekrem İmamoğlu adı geçen toplam 193 ayrı haber ile analize tabii tutulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Seçim, Haber, Gazetecilik, Rızanın İmalatı, Ekrem İmamoğlu, İstanbul Seçimleri.
Covid-19 salgını; geleneksel medya araçları ve sosyal medya platformlarında yanlış ve yanıltıcı bilgi fırtınası yaratmakla kalmamış, kitle iletişim araçları aracılığıyla doğru bilgiye ulaşmak için güvenilir sistemlere ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha belirgin olarak ortaya çıkarmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kontrolsüz, eksik ve yanlış bilgilerin Covid-19 virüsünden daha hızlı yayılmasına neden olan infodemik ortam, psikolojik paniğe, yanıltıcı tıbbi tavsiyelere ve sosyal medyada dramatik bir yapısal bozulmaya neden olmuştur. Pandemi süreci, gerçekle ilgisi olmayan söylentilerin ve yanlış bilgilerin virüsle yarışırcasına hızla ilerlemesi nedeniyle, gazetecilikte sağlık gibi önemli alanlarda uzmanlaşmanın ve kriz yönetiminin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, bu makale infodeminin salgın sürecine etkisine odaklanarak uzman sağlık gazetecileri perspektifinden bir değerlendirme sunmaktadır. Medyanın pandemi haberciliğine nasıl yaklaştığını belirleme noktasında bu çalışmayı gerekli kılan sorun, Covid-19’un ortaya çıkışı ile, bütün dünyayı etkisi altına alan krizin medyadaki çerçevesinin sorunu hafifletmeye (ya da tırmandırmaya) nasıl etkili olduğu ve sağlık gazeteciği etik kriterlerinin ele alınıp alınmadığı sorularında gizlidir. Bilgi tüketim alışkanlıkları ve medyanın haber üretim süreçlerinin analiz edilmesi amacıyla yürütülen çalışma kapsamında, ulusal medyada görev yapan kıdemli sağlık gazetecileri ile görüşülmüştür. Gazetecilere göre, yanlış bilgilerin yayılmasında en fazla “konunun uzmanı olmayan hekimlerin yaptıkları paylaşımlar” ile “bu hekimlerin verdiği yanıltıcı içerikleri sosyal medya hesaplarında paylaşan gazeteci, siyasetçi ve fenomenler” etkili olmaktadır. İçerikleri sorumsuzca paylaşan diğer sosyal medya kullanıcıları da yanlış bilginin yayılmasına etki etmektedir. Çalışma ile bilime dayalı ve objektif haberciliğin post- truth hakikat çağında her zamankinden çok daha önemli olduğu gerçeğini kanıtlamakta, yanlış bilgi ve komplo teorilerinin medya aracılığıyla toplumun geniş kesimlerine erişmesinin önüne geçilmesi amacıyla öneriler ortaya koymaktadır.
Heisenberg Kanunu, kuantumdaki belirsizlik ilkesidir ve medya ku- ruluşlarinin kamuoyuna kasitli yönlendirme yapmadiği görüşüne bağlana- bilir. Boosterizm, kamuoyunun algisini yönetmek amaciyla bir siyasi parti veya ekonomik güç odağini desteklemek anlamina gelir. Proaktif yayinci- lik anlayişi ise kamusal gazetecilik kurallarini açiklar. Bu çatişma alaninda kamu çikarinin neye, göre ve hangi şartlara bağli olarak değiştiği konusu medyanin varoluş amacini sorgulamaya neden olmaktadir.
Son yillarda gazeteciliğin ideal tanimi içerisinde başrolü oynayan kamu çikari kavrami adeta eceline terk edilmiş, Los Angeles Times mu- habiri Joe Mathews, ölmekte olduğunu düşündüğünü gazetesi için kaleme aldiği yazida kamu yararinin büyük tehlike içerisinde olduğunu “Daha az bekçi köpeği, daha az havlıyor. Hiçbir zaman bilemeyeceklerimizin neler olduğunu bilemeyeceğiz” sözleriyle açıklamıştır.
Books by Şükran Pakkan
“Geleceğin gazeteciliği nasıl olacak?” sorusuna yanıt vermek üzere yapılan bu çalışma; yakın geleceğe yönelik bir projeksiyon çizilmesini, dijital dünyanın medya sektörünü nasıl şekillendireceğini gazetecilerin öngörüleriyle ortaya koymayı amaçlıyor.
Gazeteciliğin insanlık var oldukça asla ölmeyeceği, hatta dijital dünyaya uyum sağlanırsa hiç olmadığı kadar güçlü olacağı en gerçekçi varsayım olarak ortaya çıkıyor. Peki nasıl?
“Geleceğin ideal gazete, haber ve okur tanımı nedir?”, “Okur, ana akım medya kanallarına mı yoksa bağımsız gazetecilere mi güvenecek?”, “Okurların gazetecilerden beklentileri nasıl değişecek?”, “Gazeteciler, güveni yeniden kazanacak mı ve nasıl?”, “Teknoloji hikâye anlatıcılığını nasıl şekillendirecek?”, “Yeni gelir modelleri yaratılabilecek mi?”, “İhlâllerin önüne geçilebilir mi?”, “Şeffaf ve hesap verebilir algoritmalar nasıl mümkün olabilir?” gibi sorularda ortaya çıkan temel ortak öngörüleri ele alıyor.
İşte böyle bir ortamda unutulma hakkı, AB ülkelerinde temel bir insan hakkı olarak kabul edildi ve kişiye dijital hafızada kendisine ilişkin verileri kontrol etme ve silinmesini isteme hakkı tanındı. Hak, sadece sosyal medyada paylaşılan ve pişman olunan içeriklerin değil aynı zamanda hukuka uygun olarak toplanmış, doğru nitelikteki haberlerin de silinmesine imkân veriyordu. Hâl böyle olunca tüm dünyada ifade özgürlüğü ile bireyin mahremiyeti arasında dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin ciddi tartışmalar başladı. Konu sadece hukukçuların değil aynı zamanda gazetecilerin de meselesiydi!
Unutmak ya da Unutmamak isimli bu kitap; TÜBİTAK tarafından desteklenen saha araştırmasının sonuçları doğrultusunda kişinin affedilme, mahremiyet ve geleceğine yeniden özgürce şekil vermesi ile ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakları arasında dengenin kurulabilmesine katkıda bulunmak amacını taşımaktadır.
Türkiye’de 2020 yılında gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle gündeme gelen unutulma hakkı konusunda dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin bir perspektif sunmayı hedefleyen bu kitapta, birbirinden değerli gazeteciler, gazetecilik akademisyenleri ve unutulma hakkı alanında çalışmaları bulunan hukukçuların görüşleri doğrultusunda uygulamaya ilişkin öneriler sunulmaktadır.
as a right in the members states of the European Union, represents an opportunity
for the application of ethical journalism in news concerning children, given that
the concept was enacted through legislation in Turkey in the summer of 2020.
Under this right, individuals can control the retention of
digital copies of data relating to themselves to a certain
extent. The present study focuses on a research area that
considers journalists’ viewpoints on the deletion of news
items about children in the context of their right to be
forgotten. In this study, in-depth interviews were conducted
with 40 journalists; the data obtained were subjected to
a content analysis using NVIVO Pro 12. Consequently, the
findings showed that the interviewees were willing to
partially remove information from the digital record when
it concerned children and, when necessary, to delete the
news item altogether. In a situation where a balance must
be found with the freedom of expression, the right to be
forgotten can nevertheless be considered an opportunity
to achieve good journalistic practice and protect the higher
interests of children.
Keywords: The right to be forgotten, children’s rights,
news, journalism, personal data protection
İstanbul’da 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen, ancak Yüksek Seçim Kurulu kararı ile 6 Mayıs’ta iptaline karar verilen ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, Türk siyasi tarihi için olduğu kadar, medyanın bu süreçte alınan kararlarda oynadığı rol açısından da kritik bir öneme sahiptir. Bu çalışmanın bulguları, Türkiye’de bazı medya organlarının “siyasi partilerin gayri resmi yayın organları” haline dönüştüğünün kanıtını ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada; “hile karıştığı” iddiasıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerin iptalini isteyen AK Parti ile “kazanılmış haklarının geri alınmaya çalıştığı” savından hareket eden CHP arasında yaşanan siyasi krizde medyanın oynadığı rol ve etkisi ölçülmektedir. Söylem analizi ile; siyasi parti bağımlılığının haberleri nasıl şekillendirdiği belirlenmiş, Chomsky’nin “Rızanın imalatı” kuramından hareketle ise haberin; okurun, bir kanaate ikna edilmesi amacıyla, nasıl manipülasyon aracı haline getirildiği ortaya konmuştur. Buradaki “rıza”; seçimlerin akıbetine yönelik alınacak karar sürecinde kamuoyu baskısının yaratılmasıdır. “İmalat” ise bu rıza oluşumunu sağlamak amacıyla medyanın elindeki en büyük koz olan haberin, ideolojik amaca uygun üretimidir. Bu amaçla Cumhuriyet, Sabah, Sözcü ve Yeni Şafak gazeteleri, 1 Nisan 2019 ile 7 Mayıs 2019 tarihleri arasında yayınladıkları Ekrem İmamoğlu adı geçen toplam 193 ayrı haber ile analize tabii tutulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Seçim, Haber, Gazetecilik, Rızanın İmalatı, Ekrem İmamoğlu, İstanbul Seçimleri.
Covid-19 salgını; geleneksel medya araçları ve sosyal medya platformlarında yanlış ve yanıltıcı bilgi fırtınası yaratmakla kalmamış, kitle iletişim araçları aracılığıyla doğru bilgiye ulaşmak için güvenilir sistemlere ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha belirgin olarak ortaya çıkarmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kontrolsüz, eksik ve yanlış bilgilerin Covid-19 virüsünden daha hızlı yayılmasına neden olan infodemik ortam, psikolojik paniğe, yanıltıcı tıbbi tavsiyelere ve sosyal medyada dramatik bir yapısal bozulmaya neden olmuştur. Pandemi süreci, gerçekle ilgisi olmayan söylentilerin ve yanlış bilgilerin virüsle yarışırcasına hızla ilerlemesi nedeniyle, gazetecilikte sağlık gibi önemli alanlarda uzmanlaşmanın ve kriz yönetiminin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, bu makale infodeminin salgın sürecine etkisine odaklanarak uzman sağlık gazetecileri perspektifinden bir değerlendirme sunmaktadır. Medyanın pandemi haberciliğine nasıl yaklaştığını belirleme noktasında bu çalışmayı gerekli kılan sorun, Covid-19’un ortaya çıkışı ile, bütün dünyayı etkisi altına alan krizin medyadaki çerçevesinin sorunu hafifletmeye (ya da tırmandırmaya) nasıl etkili olduğu ve sağlık gazeteciği etik kriterlerinin ele alınıp alınmadığı sorularında gizlidir. Bilgi tüketim alışkanlıkları ve medyanın haber üretim süreçlerinin analiz edilmesi amacıyla yürütülen çalışma kapsamında, ulusal medyada görev yapan kıdemli sağlık gazetecileri ile görüşülmüştür. Gazetecilere göre, yanlış bilgilerin yayılmasında en fazla “konunun uzmanı olmayan hekimlerin yaptıkları paylaşımlar” ile “bu hekimlerin verdiği yanıltıcı içerikleri sosyal medya hesaplarında paylaşan gazeteci, siyasetçi ve fenomenler” etkili olmaktadır. İçerikleri sorumsuzca paylaşan diğer sosyal medya kullanıcıları da yanlış bilginin yayılmasına etki etmektedir. Çalışma ile bilime dayalı ve objektif haberciliğin post- truth hakikat çağında her zamankinden çok daha önemli olduğu gerçeğini kanıtlamakta, yanlış bilgi ve komplo teorilerinin medya aracılığıyla toplumun geniş kesimlerine erişmesinin önüne geçilmesi amacıyla öneriler ortaya koymaktadır.
Heisenberg Kanunu, kuantumdaki belirsizlik ilkesidir ve medya ku- ruluşlarinin kamuoyuna kasitli yönlendirme yapmadiği görüşüne bağlana- bilir. Boosterizm, kamuoyunun algisini yönetmek amaciyla bir siyasi parti veya ekonomik güç odağini desteklemek anlamina gelir. Proaktif yayinci- lik anlayişi ise kamusal gazetecilik kurallarini açiklar. Bu çatişma alaninda kamu çikarinin neye, göre ve hangi şartlara bağli olarak değiştiği konusu medyanin varoluş amacini sorgulamaya neden olmaktadir.
Son yillarda gazeteciliğin ideal tanimi içerisinde başrolü oynayan kamu çikari kavrami adeta eceline terk edilmiş, Los Angeles Times mu- habiri Joe Mathews, ölmekte olduğunu düşündüğünü gazetesi için kaleme aldiği yazida kamu yararinin büyük tehlike içerisinde olduğunu “Daha az bekçi köpeği, daha az havlıyor. Hiçbir zaman bilemeyeceklerimizin neler olduğunu bilemeyeceğiz” sözleriyle açıklamıştır.
“Geleceğin gazeteciliği nasıl olacak?” sorusuna yanıt vermek üzere yapılan bu çalışma; yakın geleceğe yönelik bir projeksiyon çizilmesini, dijital dünyanın medya sektörünü nasıl şekillendireceğini gazetecilerin öngörüleriyle ortaya koymayı amaçlıyor.
Gazeteciliğin insanlık var oldukça asla ölmeyeceği, hatta dijital dünyaya uyum sağlanırsa hiç olmadığı kadar güçlü olacağı en gerçekçi varsayım olarak ortaya çıkıyor. Peki nasıl?
“Geleceğin ideal gazete, haber ve okur tanımı nedir?”, “Okur, ana akım medya kanallarına mı yoksa bağımsız gazetecilere mi güvenecek?”, “Okurların gazetecilerden beklentileri nasıl değişecek?”, “Gazeteciler, güveni yeniden kazanacak mı ve nasıl?”, “Teknoloji hikâye anlatıcılığını nasıl şekillendirecek?”, “Yeni gelir modelleri yaratılabilecek mi?”, “İhlâllerin önüne geçilebilir mi?”, “Şeffaf ve hesap verebilir algoritmalar nasıl mümkün olabilir?” gibi sorularda ortaya çıkan temel ortak öngörüleri ele alıyor.
İşte böyle bir ortamda unutulma hakkı, AB ülkelerinde temel bir insan hakkı olarak kabul edildi ve kişiye dijital hafızada kendisine ilişkin verileri kontrol etme ve silinmesini isteme hakkı tanındı. Hak, sadece sosyal medyada paylaşılan ve pişman olunan içeriklerin değil aynı zamanda hukuka uygun olarak toplanmış, doğru nitelikteki haberlerin de silinmesine imkân veriyordu. Hâl böyle olunca tüm dünyada ifade özgürlüğü ile bireyin mahremiyeti arasında dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin ciddi tartışmalar başladı. Konu sadece hukukçuların değil aynı zamanda gazetecilerin de meselesiydi!
Unutmak ya da Unutmamak isimli bu kitap; TÜBİTAK tarafından desteklenen saha araştırmasının sonuçları doğrultusunda kişinin affedilme, mahremiyet ve geleceğine yeniden özgürce şekil vermesi ile ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakları arasında dengenin kurulabilmesine katkıda bulunmak amacını taşımaktadır.
Türkiye’de 2020 yılında gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle gündeme gelen unutulma hakkı konusunda dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin bir perspektif sunmayı hedefleyen bu kitapta, birbirinden değerli gazeteciler, gazetecilik akademisyenleri ve unutulma hakkı alanında çalışmaları bulunan hukukçuların görüşleri doğrultusunda uygulamaya ilişkin öneriler sunulmaktadır.