Papers / Makaleler by Ömer İskender TULUK
Ben, öğretmenliğimin ilk yıllarından itibaren, yaklaşık 50 yıldır metale şekil vererek zengin Ana... more Ben, öğretmenliğimin ilk yıllarından itibaren, yaklaşık 50 yıldır metale şekil vererek zengin Anadolu kültürümüzü yeniden yorumlayan ve bunu da yurt içi ve yurt dışı pek çok sergiyle ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtmış ve tanıtmaya devam eden Çorumlu bir metal sanatçısıyım. Sanatsal çalışmalarımda, metal gibi işlenmesi zor ve doğasına uygun teknik bilgi ve deneyim gerektiren bir malzemenin tercih edilmesinin temelinde, çocukluk yıllarımdan itibaren içerisinde bulunduğum "bakırcılık" zanaatına olan aşinalığımın yattığını söyleyebilirim. İçerdiği Anadolu kültürü eksenli konu zenginliği ve bu kültürü farklı platformlarda tanıtmaya yönelik hedeflerim bir yana, metal sanatımın en önemli ve benzer örneklerden farklılaşan yanı, içerisinde yetiştiğim geleneksel bakırcılık zanaatı ile Metal İşleri Öğretmenliğim vesilesiyle geliştirdiğim kendime özgü metali biçimlendirme tekniğimdir."

ÖZET
Baldaken, Klasik Dönem Osmanlı camilerinin çekirdeğini oluşturan en önemli strüktürel siste... more ÖZET
Baldaken, Klasik Dönem Osmanlı camilerinin çekirdeğini oluşturan en önemli strüktürel sistemdir. Bu sistem; ana kubbenin, birbirine askı kemerleriyle bağlanan ayakların oluşturduğu strüktüre oturtulmasıyla meydana getirilmiştir. Bu tür camilerde mekan, bu baldaken strüktürün etrafında gelişmiştir. Dört, altı veya sekiz ayaktan meydana gelebilen bu sistem Osmanlı mimarisinde son derece özgün ve zengin bir cami geleneğinin oluşmasına ve Klasik çizgilerine kavuşmasına neden olmuştur. Bu baldaken strüktürler arasında en yaygın uygulamalar dört ayaklı baldaken strüktürlerle gerçekleştirilmiştir. Nitekim mekanın bazen iki yana, bazen de dört yana genişletildiği bu sistemde 6 farklı mekansal varyasyonun denendiği belirlenmiştir.
ABSTRACT
Baldachin which has constituted the core of mosques is the most important structural system. In this system, the main dome is seated on structure which constitute with pillars anchored each other with supporting arches. The spatial composition developed around this domed baldachin structural system in these mosques. This system which can be constituted four, six or eight pillars caused to come into existence original and rich mosque tradition for Ottoman architecture and it reached the Classical line. The most widespread applications were constructed with four pillars system. As a matter of fact, it was observed that six different spatial variations were tried in this system in which space was expanded to two or four sides.

Özet
İstatistiki veriler, Osmanlı mimarlık tarihyazım geleneği içerisinde Cumhuriyet'in erken yı... more Özet
İstatistiki veriler, Osmanlı mimarlık tarihyazım geleneği içerisinde Cumhuriyet'in erken yıllarından itibaren en popüler araştırma alanlarından birisini Sinan historiyografisinin oluşturduğunu ortaya koyuyor. İlk bakışta böylesine zengin bir literatür birikiminin Sinan'a ilişkin pek çok bilinmeze açıklık getirmiş olabileceğini düşünmek yanıltıcı olabilir. Sinan'ın mesleki ve özel yaşamına ilişkin birçok ayrıntı hala aydınlatılmayı bekliyor. Bu metin, Sinan'ın özellikle yükselme ve son yıllarına ilişkin birkaç mesele üzerinde durararak tartışmayı, belirlenen çerçevede Sinan historiyografisine bir katkıyı hedefliyor. Bu tartışmaların temelde, Sinan'ı mimarbaşılığa taşıyan şartların olgunlaşması ile Kunt'un ortaya attığı " cins dayanışması " çerçevesinde hem Sinan'ı, hemde dönemin liyakat esaslarını anlamak bağlamında halefi Davud Ağa'yı sorgulamaya yönelik olduğu söylenebilir.
Abstract
Contribution To Sinan Historiography: Considerations / Comments About A Few Issues Statistical data states that one of the most popular research subjects within Ottoman architecture history writing tradition starting from early years of republic is Sinan historiography. At first glance it can be misleading to think that such a rich literature accomodation may clarify many secret points about Sinan. Many details related with professional and private life of Sinan still waits for enlightment. This text aims to emphasize and discuss a few issues related with rising and final years of Sinan and to contribute to Sinan historiography within the determined frame. It can be said that these discussions in principal are related with questioning his successor Davud Aga within the scope of the maturation of conditions leading Sinan to becoming master architect and " ethnic-regional solidarity " suggested by Kunt.

Popüler " olağanüstü " Sinan tahayyülünün gölgesinde geliştirilmeye çalışılan Mimar Sinan histori... more Popüler " olağanüstü " Sinan tahayyülünün gölgesinde geliştirilmeye çalışılan Mimar Sinan historiyografisi, zengin bir literatür birikimine sahip olsa da hâlâ karanlık alanlarla dolu. Mimar Sinan algısının akademik / popüler kültür ayrımı yapılamayacak kadar karmaşık yapısına rağmen yazar, konu ile ilgili hikâyeleri yeniden yorumlayarak Sinan bağlamında Osmanlı zihniyet dünyasının anlaşılmasına katkıda bulunuyor. Çağdaş Osmanlı mimarlık tarihi yazın birikiminde, Mimar Sinan metinlerinin diğer alanlara göre açık ara sayısal üstünlüğü aşikârdır. Üzerinde bu kadar kalem oynatılmış bir başka mimarlık tarihi yazım alanı var mıdır bilinmez ama bu inanılmaz birikimin, üzerinde önemle düşünülmesi ve doğru okunması gereken bir anlamı olmalıdır. 1988 yılında, ölümünün 400. yıldönümü çerçevesinde bir dizi etkinliğin parçası olarak hazırlanan Sinan bibliyografyası,(1) o yıllara gelinceye kadar dahi bu alana konu edilmiş bine yakın metnin varlığını açıkça ortaya koyar. Aradan geçen 25 yılda bu furyanın aynı ivmeyle yazmaya devam ettiği kabul edilirse, böylesine bir birikimin (ilk bakışta heyecan verici biçimde) Mimar Sinan bilgimizin kör noktalarının aydınlatılması bağlamında pek çok bilinmeze önemli açılımlar getirmiş olabileceğini düşünmek, ne yazık ki yanıltıcı olur. Onca metne karşın hâlâ Sinan'ın yaşamı, zihin dünyası, yapı üretkenliğinin insani ayrıntıları ve benzeri konularda derinlemesine bilgiye sahip olduğumuz, yaşamsal ve mesleki hikâyesinin insancıl boyutunun netleştiği bir alan ne yazık ki yok gibi. Bu konuda karanlıkta kalmaya mahkûm, ebedî kara deliklerin var olduğu gerçeği bir kenara bırakılsa dahi, büyük resmin hâlâ neredeyse tümüyle gri, hatta karanlık alanlarla dolu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Diğer yandan bu alandaki literatür birikimine bilimsel çevre dışında ilgili ilgisiz pek çok başka kalemin de o veya bu nedenle " kayıt dışı " katkı vermesi bu ciddi sayısal birikimin, kısmen kuru bir ilginin, bir başka deyişle bilimsellik bağlamında kısır bir yazın üretkenliğinin ürünü olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Şaşırtıcı biçimde geniş bir yayın türü zenginliği içerisinde, eski tabirle Sinan " ihtifalleri " vesilesiyle kaleme alınmış pek çok " kutsayıcı " metin, muhafazakâr ya da devrimci hemen her kesim için yegâne uzlaşı alanı olarak kendisini gösterir. Mimarlık alanında Türkiye'ye özgü siyasi manevra alanlarının belki de en önemli ve spekülatif figürlerinden olan çağdaş cami mimarisindeki kutuplaşma,(2) Mimar Sinan söyleminde neredeyse hiç görülmez. Aksine Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren paylaşılamayan, efsaneler ve hikâyelerle her defasında elbirliğiyle tekrar tekrar üretilen, tabiri yerindeyse iki ucundan çekiştirdikçe sünen, sündükçe olduğundan farklı görünen bir Mimar Sinan algısına bürünmüştür. Öyle anlaşılıyor ki, kayıtlı ya da kayıtsız, ancak her halükarda göz kamaştırıcı denebilecek zengin Mimar Sinan literatürünün bir o kadar da sevimsiz ve düş kırıklığı yaratan iki boyutlu bir anlamı var. Gelinen noktada, tabiri yerindeyse dağın fare doğurduğu, dahası ve kötüsünün ise prematüre olduğu iddia edilebilir. Binli rakamları çoktan aşan bu geniş literatür içerisinde, Sinan'ı olağan düşünce alışkanlıklarının dışına taşıyan göreceli sınırlı sayıda metin ise bu yekun içerisinde eriyip gitmiştir. Bu anlamda Haldun Ertekin'in 1981 yılında Sinan Haftası vesilesiyle dile getirdiği " Büyük Sinan mı, Mimar Sinan mı? " sorusu(3) pozitivist Sinan kurgusunda ilk gediği açmıştır.(4) Ertekin, artık Sinan'ın büyüklüğüne ilişkin yapılan vurguların ötesine geçilmesini, kimliği hakkında gizem dolu şeylerin ötesinde başka şeylerin de söylenmesi gerektiğini cılız bir tonla da olsa seslendirebilmiştir. Ancak bu konuda " Sinan muhafazakârları " nı en fazla rahatsız eden eleştiri metni ve söylemleri Tanyeli'den gelmiştir. Erzen'in 1996 yılında basılan Sinan'la ilgili kitabına(5) yazdığı önsözle başlayan pozitivist Sinan tahayyülüne getirdiği eleştirinin dozajını, 2007 yılında yayımladığı kitabında(6) daha da artırmış; bu kitaba ilişkin bir söyleşiden(7) çekilip başlığa yerleştirilen " Mimar Sinan muhayyel biri! " ifadesi ise Sinan muhafazakârlarını çileden çıkarmıştır.(8) Bugün gelinen noktada mimarlık tarihçilerinin önünde, bin küsurlarla ifade edilen yığınla Mimar Sinan metni, birkaç ciddi sivri uçlu eleştiri yazısı ve herhangi bir polemiğe girmeden, sessiz sedasız uzaktan izlemeyi tercih eden, ancak bu alandaki tartışmaları da ciddiye alan, henüz üzerinde yeterince konuşulmamış sağlam birkaç önemli çalışma(9) durmaktadır. Hal böyleyken, Sinan'la ilgili bir çerçeve metnin olağan genel içeriği sözkonusu olsa dahi, bir şeyler yazıp çizmek bugün gelinen noktada artık o kadar da kolay değil. Ve tam anlamıyla mayınlı tarlada ya parmak ucunda yürüyerek kısa yoldan karşıya geçmeyi, bir başka deyişle suya sabuna dokunmamayı, ya da sağa sola sekmeden, gerekirse parmaklarından olmayı göze almayı gerektirmektedir. Bu metin, meşru Sinan hikâyeleri üzerinden bir yeniden okuma yapmayı, gerektiği durumlarda ise olası mayınlara kasten dokunarak, her şeye rağmen kendi çapında bir zemin temizliğine girişmeyi hedeflemektedir. SİNAN'IN HİKÂYESİ Toplumsal tarihin " sıradan " lardan azade olağanüstü olaylar, kişiler ve mekânlar üzerinden destanlaştırılarak anlatıldığı, örneğin maden sanatı tarihinin, taşradan azade mutlak merkezinin payitaht ve dolayısıyla Osmanlı sarayı olduğu ve her tür sanatsal etkinliğin saray için üretildiği zengin bir koleksiyondan elde edilen bilgiler üzerinden yazıldığı(10) bir ortamda, sokaktaki okumaz / yazmaz sıradan vatandaşa varıncaya kadar hemen herkesin heyecan ve gururla, gözleri dola dola anlatacağı bir " Mimar Sinan menkıbesi " olması şaşırtıcı olmasa gerek. Bu aşırı duygusal davranış biçimi bize özgü müdür bilinmez ama öyle anlaşılıyor ki bu toplumun sıradan ya da olağanüstü herhangi bir olaya ilgisini çekmenin en sağlam yolu popüler motiflerle, yani gerekirse olayı asli durumundan uzaklaştırıcı hikâye ve efsanelerle süsleyip gizemli hale getirmekten geçiyor. Böyle bir toplum, örneğin Sinan'ın kültür tarihimizdeki yerini asla merak etmez, ilgilenmez de. Ama Mihrimah'ın gönlündeki yerini ballandıra ballandıra anlatan egzotik kurmaca hikâyeleri can kulağıyla dinler ve inanır. Hikâye bu ya, 1990'lı yıllarda İstanbul Şehzade Camisi'nin restorasyonunu yapan inşaat mühendisi bir firma yetkilisi, bir kemerin nasıl onarılacağını kara kara düşünürken söktükleri kilit taşının içinde cam bir şişe bulurlar. Mimar Sinan'dan mesaj (!) vardır: " Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum. " (11) Mektubun devamında sözüm ona taşların nereden getirildiği ve kemerin nasıl inşa edileceği ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Sorgusuz sualsiz inanmaya dünden hazır kitle, olayın doğruluğunu sorgulamak bir yana mektubun varlığı konusunda şüphe duymaz, hatta olayı televizyonda anlattığı söylenen mühendisin mektubu niçin göstermediğini bile düşünmez. O güne dek duyduğu başka Mimar Sinan menkıbeleri, bu olay konusunda kafasında en ufak bir soru işaretinin oluşmasına dahi izin vermez. Ancak işin daha vahim tarafı meslek disiplininden zevatın da çoğu zaman benzer duruma düşmeleridir. Olağanüstü Mimar Sinan tahayyülü, mimarlık meslek disiplininin olağan durumlarında dahi meslektaşları şüpheye düşürür. Örneğin, basit yığma bir kemerin sökülüp yeniden inşa edilememesinin nasıl bir bilgi ve beceri fukaralığı olduğunu aklına getirmez, durumu olağanlaştırır ve doğrudan

Atatürk Orman Çiftliği dışında, mimarlık tarihi alanındaki çalışmaların ilgi alanına pek girmemiş... more Atatürk Orman Çiftliği dışında, mimarlık tarihi alanındaki çalışmaların ilgi alanına pek girmemiş olan çiftlik yapıları, aslında kırsaldaki tarımsal yaşama dair oldukça fazla ipucu barındırıyor. 36 yıl boyunca milletvekilliği yapmış ve çeşitli faaliyetlerle Mecliste modern tarımın gelişmesi için çaba sarf etmiş bir isim olan İsmet Eker'in Çorum'daki çiftliğini ele alan yazar, yapım teknolojisi ve mekân organizasyonuyla özgün durumunu koruyan yapı kompleksinin kırsalda temsil ettiği modernliğin izini sürüyor. İsmet Eker (18761962), son Osmanlı Mebusan Meclisi ile TBMM'de kesintisiz sekiz dönem milletvekilliği yapmış, Çorum eşrafının önde gelen isimlerindendir. Asıl ismi Abdullah İsmet Efendi'dir. 1899 yılında Çorum'da stajyer olarak başladığı memuriyet hayatını mebus seçildiği 1914 yılına kadar sürdürmüş, 36 yıl devam edecek mebusluk görevinden 1950 yılında ayrılmıştır ve 1962 yılında tedavi gördüğü Ankara'da vefat etmiştir.(1) Aktif siyasi hayatında Cumhuriyetin doğuşuna şahitlik etmiş, dahası ise temel taşlarını koyan kadro içerisinde bizzat yer almıştır. Ancak Çorum'un sosyal tarihi bağlamında onu daha özel bir yere koymayı gerektiren asıl neden, TBMM başkan vekilliği yaptığı dönemde (19231927) Cumhuriyetin ilanı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhurbaşkanı seçildiği toplantıya başkanlık edişidir. İsmet Eker'in Çorum'un Bayat Köyü'nde inşa ettirdiği çiftliğini araştırmaya değer yapan neden ise, sadece banisinin Cumhuriyetin önemli aktörlerinden olması değildir. Cumhuriyetin erken yıllarına ait tarımsal yaşamın izlerini özgün haliyle neredeyse tümüyle sürdürüyor olması diğer önemli gerekçedir.(2) Birbiriyle ilişkili iki avluya dağılmış başta çiftlik evi (konak) olmak üzere pek çok tarımsal mekân, Çorum kırsalında o yılların çiftlik yaşamının " modern " denebilecek mekânsal ayrıntılarını içerir. Dahası ise, dönemin malzeme ve yapım teknolojisinin neredeyse tümüyle özgün durumunu koruyor olmasıdır. Mebus İsmet Eker Çiftliği'nin bu çerçevede, Çorum kent kültürü ve mimarlık tarihi bağlamında son derece önemli bir yere sahip olduğu açıktır. Yakın dönem mimarlık tarihi çalışmalarında " tarımsal endüstri yerleşkeleri " olan çiftliklerin neredeyse hiç yer bulamayışları ise, sözkonusu çiftliği endüstri mirası bağlamında daha da önemli hale getirmektedir. YERLEŞKE Etimolojik olarak Farsça " cuft " (çift) ile Türkçe " lik " ekinden türeyen, erken Osmanlı döneminde tımar sistemi çerçevesinde bir çiftçi aileye yetebilecek büyüklükte toprak birimini ifade eden çiftlik, bugün büyük zirai işletmeleri ve malikâneleri ifade eden bir anlama dönüşmüştür. Bunda, tımar sisteminin çöktüğü ve büyük sosyal çalkantıların yaşandığı özellikle 15951609 yılları arasında, yerlerini yurtlarını terkeden Anadolu köylülerinin geride bıraktıkları çiftliklerin zengin sivil şahıslara yüksek fiyatlarla kiralanmasının etkili olduğu belirtilmiştir. Geniş arazilere yayılan ve içerisinde tarımsal üretime, besiciliğe yönelik birimler yanında toprak sahibi ve yardımcılarının barındığı malikânelerin yer aldığı büyük âyan veya ağa çiftliklerinin ortaya çıkışı ise 18. yüzyıldır. Çorum eşrafından Abdullah İsmet Bey tarafından inşa ettirilen sözkonusu çiftliğin, bu tarımsal üretim yerleşkelerinin geç dönem örneklerinden olduğu söylenebilir.(3) Mebus İsmet Eker Çiftliği en genel tanımıyla, birbiriyle ilişkili iki avluya dağılmış çiftlik evi (konak), haymalık, ambarlar, fırın, kümesler, kâhya evi, samanlık ile ağıl ve ahırdan oluşur. (4) Çiftliğin inşa tarihine ilişkin eldeki yegâne bilgi " konak " olarak tabir edilen çiftlik evine aittir. Çocukluğu İsmet Eker'in siyaset hayatının sonlarına denk düşen Çorumlu iş adamı İsmet Çenesiz, dülger olan babasının Muttalip Usta'nın kalfası olarak bu konağın inşasında çalıştığını, bunun da 1926 yılı olduğunu belirtmiştir.(5) Bu tarihin çiftlik yerleşkesinin tümünü içerip içermediği açık olmamakla birlikte, çiftliğin konak dışındaki bölümlerinde, özellikle kâhya evi ile haymalık bölümlerindeki bazı mekânsal ve yapısal ayrıntılar, yerleşkenin en genç üyesinin çiftlik evi olabileceğine işaret eder. Her şeyden önce çiftlik evinin genel olarak döneminin yaygın Çorum ev şablonuna oturduğu söylenebilir. Ortada geniş bir sofa ile her iki yana yerleştirilmiş oda düzeni bu şablonun genel şemasını oluşturur. Ancak zemin katın güneybatı köşesinde yer alan bağımsız girişli sofaoda düzeni, planlamayı bu şablonun dışına çıkarırken döneminin Çorum evlerindeki haremlikselamlık planlama yaklaşımının da bir başka versiyonunu tekrarlar.(6) Birkaç basamakla çıkılan ahşap direkli bir sundurmadan, iki oda ve bir kilerin açıldığı sofaya geçilen kâhya evi ise, erken 20. yüzyılın Çorum evi / konağı kalıplarına sadık kalan çiftlik evinin aksine, plan şeması ve mekânsal ayrıntıları bakımından 19. yüzyıla tarihlendirilen evlere tartışma götürmeyecek derecede daha yakın durur.(7) Ocaklıklı, gömme dolaplı, gusülhaneli ve yüklüklü oda düzenleri yanında ahşap kafesli pencere ile alçı dolgulu kemerli kapı boşluğu ve başka yapısal ayrıntılar, M. 183435 (H. 1250) yılına tarihlendirilen Tekkeli Hoca Evi'ndeki uygulamalara şaşırtıcı derecede benzer. Bu durum kahya evini, bu yapıyla birlikte 19. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Celepzade, Hafız Hacızade ve Bezginoğlu Evleriyle aynı döneme yerleştirmeye her ne kadar yetmese de, en azından yerleşkenin en eski yapısı olabileceği düşüncesini güçlendirmek için yeterlidir. Haymalık bölümünü kâhya eviyle aynı döneme tarihlendirecek, en azından çiftlik evinden daha erken bir tarihe yerleştirmemize neden olabilecek benzer yapısal ayrıntılar burada da dikkati çeker. Ahşap kafesli pencere ve alçı dolgulu kemerli kapı boşluğu yanında kapı kanadındaki biçim tekrarı bu durum için yeterli dayanağı ortaya koyar. Yerleşkenin geri kalan bölümleri için ise bir karşılaştırma yapmayı olanaklı kılacak veri yoktur. Bu durumda çiftlik yerleşkesinin bazı bölümlerinin konağın inşa edildiği 1926 yılından önce zaten var oldukları; İsmet Bey'in memuriyet hayatı yıllarında da çiftçilikle uğraştığı düşünülürse, yerleşkenin bu ilk yapılarının 20. yüzyılın ilk birkaç yılı içinde inşa edilmiş olabileceği söylenebilir. Yerleşke bugün, Çorum kent merkezinin hemen yanıbaşında kalan Bayat Köyü'nde, köy yerleşim kümesinin dışında yer alır. Çevresi, bugün dahi geniş tarlalarla çevrilidir. Mevcut çevresel izler çiftliğin aslında bugün olduğundan daha geniş bir arazi içerisinde yer aldığını gösterir. Çevresinde hâlâ varlığını sürdüren ve çiftlikle hemen hemen aynı döneme ait olduğu anlaşılan samanlık ve benzeri bazı yapılar yanında, hemen bitişiğindeki köyle arasında bariyer görevi gören bir yoncalığın varlığı bu durumu destekler niteliktedir. Etrafı yoğun ağaçlarla sarılmış yoncalığın bugün ancak temel duvarları görülebilen yüksek duvarlarla çevrili olduğu, çiftliğe bakan iki kanatlı bir kapıyla girildiği, girişin hemen sağındaki havuzun yoncalığı sulamak için kullanıldığı belirtilmiştir.(8) İçerisinde merhum İsmet Eker'in kabrinin de bulunduğu aile mezarlığının çiftliğin güneybatısında, doğal bir sırt üzerinde yer almasının yanında, çiftlikteki tahıl depolama kapasitesi ve dönemi için gelişmiş sayılabilecek ekim ve hasada yönelik bazı tarım aletlerinin hâlâ varlığı, yerleşkenin ne denli geniş bir araziye hizmet ettiğini açıkça ortaya koyar. Çiftlik, yüksek duvarlarla çevrili, doğubatı ekseninde uzayan ve iki avludan oluşan tam bir dikdörtgen biçimdedir. Batı kanadında yer alan daha büyük birinci avlu ile doğusundaki ikinci avlu çift kanatlı bir kapıyla birbirlerinden ayrılmıştır. Her iki avluya dışarıdan doğrudan girişi sağlayan birer kanatlı kapı bulunmaktadır. Her iki kapının da zamanla, Çorum şehir

Osmanlı döneminde, özellikle 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılda hayır eserlerine vakfedi... more Osmanlı döneminde, özellikle 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılda hayır eserlerine vakfedilmek üzere çok sayıda çarşı hamamı inşa edildiği bilinir. Bunun yanında büyük şehirlerde konak ve yalılarda, taşrada ise âyan konaklarında asıl binadan ayrı olarak küçük çapta özel hamamlar da inşa edilmiştir. Daha küçük evlerde ise yıkanma eylemi " gusülhane " denen, odalarda özel olarak tasarlanmış kapaklı gömme dolap içlerinde gerçekleştirilmiştir. Basit, ancak oldukça işlevsel bir mimari düzenleme gösteren bu gusülhanelerin 20. yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiş bazı Çorum konak ve evlerindeki örnekleri ise sıra dışı bir su ısıtma sisteminin varlığını ortaya koymaktadır. Literatürde, Anadolu'nun farklı bölgelerindeki geleneksel konutları konu edinen hiçbir çalışmada, banyo yapmak için kullanılacak suyun gusülhanelerde ısıtıldığı bir düzeneğe rastlanmamıştır. Pek çok örnekte suyun başka bir yerde ısıtılarak buraya taşındığı anlaşılmaktadır. Erken 20. yüzyılın Çorum evi örneklerinde görülen suyu ısıtma ve kullanım sistemi ise, çarşı hamamlarında külhana benzer bir düzeneğin küçük ölçekte tekrarlandığı bir sisteme dayanmaktadır. Bu örneklerde su ısıtma sistemi, duvar içerisine yerleştirilmiş küçük bakır bir kazanın alttan ısıtılmasına olanak sağlayan bir düzenekten ibarettir. Bakır kazanın altında yer alan ve içerisinde ateş yakılarak kazandaki suyu ısıtan haznenin girişi bazı örneklerde gusülhane içinde, bazılarında ise bitişiğindeki odanın ocaklığında yer alabilmektedir. GİRİŞ Yıkanmanın hemen bütün din ve kültürlerde maddi-bedeni bir temizlik olmasının yanı sıra manevi-sembolik arınma anlamı da taşıdığı, bu nedenle oldukça eskiye dayanan yaygın bir gelenek olduğu bilinir (Yaşaroğlu, 1997, 433)(1). Asurluların Fırat'ı, Mısırlıların Nil'i, Hintlilerin Ganj'ı kutsal sayan inançları ve yılda bir kez bu sularda yıkanarak günahlarından arınma istekleri sembolik arınma isteğinin tezahürü olarak değerlendirilebilir
In book: Trabzon Kent Mirası: Yer, Yapı, Hafıza, Chapter: Osmanlı’da Fetih Sonrası Dinsel Mekânı ... more In book: Trabzon Kent Mirası: Yer, Yapı, Hafıza, Chapter: Osmanlı’da Fetih Sonrası Dinsel Mekânı Camileştirme Anlayışı: Trabzon Örneği (1461-1665), Publisher: Klasik, İstanbul, Editors: Ömer İskender Tuluk, Halil İbrahim Düzenli, 2010, pp.93-118

In book: Trabzon Kent Mirası: Yer, Yapı, Hafıza, Chapter: Yitik Mirasın İzinde: Trabzon'da Osmanl... more In book: Trabzon Kent Mirası: Yer, Yapı, Hafıza, Chapter: Yitik Mirasın İzinde: Trabzon'da Osmanlı Cami ve Mescitleri (1461-1583), Publisher: Klasik, Editors: Ömer İskender Tuluk, Halil İbrahim Düzenli, pp.55-92
Bu çalışmanın amacı, en genel kapsamıyla Trabzon’un fethinden sonra, 1461 ile 1583 yılları arasında kentte inşa edilmiş Osmanlı cami ve mescitlerini belirlemektir. Günümüzde muhtemel orijinal yapı kitlesini -küçük müdahaleler
bir yana bırakılırsa- hala koruduğunu bildiğimiz (bugünkü isimleriyle) İçkale, Gülbahar Hatun, İskender Paşa ve Hasan Ağa camileri dışında, çeşitli kaynaklardan varlığını bildiğimiz 26 cami ya da mescidin izini sürmek çalışmanın asıl amacını oluşturmaktadır.
Çalışmanın kronolojik olarak 1461 ile 1583 yılları arasını kapsamasındaki temel neden, Trabzon için düzenlenmiş 4 tahrir defterinin varlığıdır. Lowry’nin tarihlendirmesine göre; 1486, 1523, 1553 ve 1583 Trabzon Tahrir Defterleri başta olmak kaydıyla, bu döneme denk düşen şer’iyye sicilleri, vakıf kayıtları, seyahatnameler söz konusu cami isimlerine ulaşmada temel kaynaklar olarak belirlenmiştir. Bunun yanında; salnameler, resmi raporlar, modern araştırmalar ve haritalar, günümüze gelmiş olma ihtimali olan, ancak isimleri değişmiş muhtemel yapıların belirlenmesi ve izlerinin sürülmesi için yardımcı kaynaklar olarak kullanılmıştır.
Books / Kitaplar / Editörlükler by Ömer İskender TULUK
Klasik Yayınları, İstanbul, 2010 (Ömer İskender Tuluk ile)
Conference Presentations by Ömer İskender TULUK
Uploads
Papers / Makaleler by Ömer İskender TULUK
Baldaken, Klasik Dönem Osmanlı camilerinin çekirdeğini oluşturan en önemli strüktürel sistemdir. Bu sistem; ana kubbenin, birbirine askı kemerleriyle bağlanan ayakların oluşturduğu strüktüre oturtulmasıyla meydana getirilmiştir. Bu tür camilerde mekan, bu baldaken strüktürün etrafında gelişmiştir. Dört, altı veya sekiz ayaktan meydana gelebilen bu sistem Osmanlı mimarisinde son derece özgün ve zengin bir cami geleneğinin oluşmasına ve Klasik çizgilerine kavuşmasına neden olmuştur. Bu baldaken strüktürler arasında en yaygın uygulamalar dört ayaklı baldaken strüktürlerle gerçekleştirilmiştir. Nitekim mekanın bazen iki yana, bazen de dört yana genişletildiği bu sistemde 6 farklı mekansal varyasyonun denendiği belirlenmiştir.
ABSTRACT
Baldachin which has constituted the core of mosques is the most important structural system. In this system, the main dome is seated on structure which constitute with pillars anchored each other with supporting arches. The spatial composition developed around this domed baldachin structural system in these mosques. This system which can be constituted four, six or eight pillars caused to come into existence original and rich mosque tradition for Ottoman architecture and it reached the Classical line. The most widespread applications were constructed with four pillars system. As a matter of fact, it was observed that six different spatial variations were tried in this system in which space was expanded to two or four sides.
İstatistiki veriler, Osmanlı mimarlık tarihyazım geleneği içerisinde Cumhuriyet'in erken yıllarından itibaren en popüler araştırma alanlarından birisini Sinan historiyografisinin oluşturduğunu ortaya koyuyor. İlk bakışta böylesine zengin bir literatür birikiminin Sinan'a ilişkin pek çok bilinmeze açıklık getirmiş olabileceğini düşünmek yanıltıcı olabilir. Sinan'ın mesleki ve özel yaşamına ilişkin birçok ayrıntı hala aydınlatılmayı bekliyor. Bu metin, Sinan'ın özellikle yükselme ve son yıllarına ilişkin birkaç mesele üzerinde durararak tartışmayı, belirlenen çerçevede Sinan historiyografisine bir katkıyı hedefliyor. Bu tartışmaların temelde, Sinan'ı mimarbaşılığa taşıyan şartların olgunlaşması ile Kunt'un ortaya attığı " cins dayanışması " çerçevesinde hem Sinan'ı, hemde dönemin liyakat esaslarını anlamak bağlamında halefi Davud Ağa'yı sorgulamaya yönelik olduğu söylenebilir.
Abstract
Contribution To Sinan Historiography: Considerations / Comments About A Few Issues Statistical data states that one of the most popular research subjects within Ottoman architecture history writing tradition starting from early years of republic is Sinan historiography. At first glance it can be misleading to think that such a rich literature accomodation may clarify many secret points about Sinan. Many details related with professional and private life of Sinan still waits for enlightment. This text aims to emphasize and discuss a few issues related with rising and final years of Sinan and to contribute to Sinan historiography within the determined frame. It can be said that these discussions in principal are related with questioning his successor Davud Aga within the scope of the maturation of conditions leading Sinan to becoming master architect and " ethnic-regional solidarity " suggested by Kunt.
Bu çalışmanın amacı, en genel kapsamıyla Trabzon’un fethinden sonra, 1461 ile 1583 yılları arasında kentte inşa edilmiş Osmanlı cami ve mescitlerini belirlemektir. Günümüzde muhtemel orijinal yapı kitlesini -küçük müdahaleler
bir yana bırakılırsa- hala koruduğunu bildiğimiz (bugünkü isimleriyle) İçkale, Gülbahar Hatun, İskender Paşa ve Hasan Ağa camileri dışında, çeşitli kaynaklardan varlığını bildiğimiz 26 cami ya da mescidin izini sürmek çalışmanın asıl amacını oluşturmaktadır.
Çalışmanın kronolojik olarak 1461 ile 1583 yılları arasını kapsamasındaki temel neden, Trabzon için düzenlenmiş 4 tahrir defterinin varlığıdır. Lowry’nin tarihlendirmesine göre; 1486, 1523, 1553 ve 1583 Trabzon Tahrir Defterleri başta olmak kaydıyla, bu döneme denk düşen şer’iyye sicilleri, vakıf kayıtları, seyahatnameler söz konusu cami isimlerine ulaşmada temel kaynaklar olarak belirlenmiştir. Bunun yanında; salnameler, resmi raporlar, modern araştırmalar ve haritalar, günümüze gelmiş olma ihtimali olan, ancak isimleri değişmiş muhtemel yapıların belirlenmesi ve izlerinin sürülmesi için yardımcı kaynaklar olarak kullanılmıştır.
Books / Kitaplar / Editörlükler by Ömer İskender TULUK
Conference Presentations by Ömer İskender TULUK
Baldaken, Klasik Dönem Osmanlı camilerinin çekirdeğini oluşturan en önemli strüktürel sistemdir. Bu sistem; ana kubbenin, birbirine askı kemerleriyle bağlanan ayakların oluşturduğu strüktüre oturtulmasıyla meydana getirilmiştir. Bu tür camilerde mekan, bu baldaken strüktürün etrafında gelişmiştir. Dört, altı veya sekiz ayaktan meydana gelebilen bu sistem Osmanlı mimarisinde son derece özgün ve zengin bir cami geleneğinin oluşmasına ve Klasik çizgilerine kavuşmasına neden olmuştur. Bu baldaken strüktürler arasında en yaygın uygulamalar dört ayaklı baldaken strüktürlerle gerçekleştirilmiştir. Nitekim mekanın bazen iki yana, bazen de dört yana genişletildiği bu sistemde 6 farklı mekansal varyasyonun denendiği belirlenmiştir.
ABSTRACT
Baldachin which has constituted the core of mosques is the most important structural system. In this system, the main dome is seated on structure which constitute with pillars anchored each other with supporting arches. The spatial composition developed around this domed baldachin structural system in these mosques. This system which can be constituted four, six or eight pillars caused to come into existence original and rich mosque tradition for Ottoman architecture and it reached the Classical line. The most widespread applications were constructed with four pillars system. As a matter of fact, it was observed that six different spatial variations were tried in this system in which space was expanded to two or four sides.
İstatistiki veriler, Osmanlı mimarlık tarihyazım geleneği içerisinde Cumhuriyet'in erken yıllarından itibaren en popüler araştırma alanlarından birisini Sinan historiyografisinin oluşturduğunu ortaya koyuyor. İlk bakışta böylesine zengin bir literatür birikiminin Sinan'a ilişkin pek çok bilinmeze açıklık getirmiş olabileceğini düşünmek yanıltıcı olabilir. Sinan'ın mesleki ve özel yaşamına ilişkin birçok ayrıntı hala aydınlatılmayı bekliyor. Bu metin, Sinan'ın özellikle yükselme ve son yıllarına ilişkin birkaç mesele üzerinde durararak tartışmayı, belirlenen çerçevede Sinan historiyografisine bir katkıyı hedefliyor. Bu tartışmaların temelde, Sinan'ı mimarbaşılığa taşıyan şartların olgunlaşması ile Kunt'un ortaya attığı " cins dayanışması " çerçevesinde hem Sinan'ı, hemde dönemin liyakat esaslarını anlamak bağlamında halefi Davud Ağa'yı sorgulamaya yönelik olduğu söylenebilir.
Abstract
Contribution To Sinan Historiography: Considerations / Comments About A Few Issues Statistical data states that one of the most popular research subjects within Ottoman architecture history writing tradition starting from early years of republic is Sinan historiography. At first glance it can be misleading to think that such a rich literature accomodation may clarify many secret points about Sinan. Many details related with professional and private life of Sinan still waits for enlightment. This text aims to emphasize and discuss a few issues related with rising and final years of Sinan and to contribute to Sinan historiography within the determined frame. It can be said that these discussions in principal are related with questioning his successor Davud Aga within the scope of the maturation of conditions leading Sinan to becoming master architect and " ethnic-regional solidarity " suggested by Kunt.
Bu çalışmanın amacı, en genel kapsamıyla Trabzon’un fethinden sonra, 1461 ile 1583 yılları arasında kentte inşa edilmiş Osmanlı cami ve mescitlerini belirlemektir. Günümüzde muhtemel orijinal yapı kitlesini -küçük müdahaleler
bir yana bırakılırsa- hala koruduğunu bildiğimiz (bugünkü isimleriyle) İçkale, Gülbahar Hatun, İskender Paşa ve Hasan Ağa camileri dışında, çeşitli kaynaklardan varlığını bildiğimiz 26 cami ya da mescidin izini sürmek çalışmanın asıl amacını oluşturmaktadır.
Çalışmanın kronolojik olarak 1461 ile 1583 yılları arasını kapsamasındaki temel neden, Trabzon için düzenlenmiş 4 tahrir defterinin varlığıdır. Lowry’nin tarihlendirmesine göre; 1486, 1523, 1553 ve 1583 Trabzon Tahrir Defterleri başta olmak kaydıyla, bu döneme denk düşen şer’iyye sicilleri, vakıf kayıtları, seyahatnameler söz konusu cami isimlerine ulaşmada temel kaynaklar olarak belirlenmiştir. Bunun yanında; salnameler, resmi raporlar, modern araştırmalar ve haritalar, günümüze gelmiş olma ihtimali olan, ancak isimleri değişmiş muhtemel yapıların belirlenmesi ve izlerinin sürülmesi için yardımcı kaynaklar olarak kullanılmıştır.