I. TLCK by Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi
T oplumlar çeşitli şekillerde alt gruplara ayrılırlar. İnanç değerleri, gelir seviyesi, hayat alg... more T oplumlar çeşitli şekillerde alt gruplara ayrılırlar. İnanç değerleri, gelir seviyesi, hayat algısı ve buna benzer saikler alt toplulukların oluşmasına katkı yapmaktadır. Alt topluluklar hem bir ayrışmayı hem de alt topluluk bünyesinde oluşan değerlerin grubun diğer üyelerine aktarımını ifade etmekteyken grup dışında kalan birey ve topluluklarla iletişimi güçleştiren bir yapıyı da oluşturmaktadırlar. Çeşitli gerekçelerle bir araya gelen insanların oluşturdukları topluluk homojenlik arz ettikçe ortaya çıkacak olan sosyal yapı da diğerlerinden farklı olacaktır.

K amu kurumlarının uyguladığı ve uygulamaya devam ettiği kentsel dönüşüm olarak adlandırılan plan... more K amu kurumlarının uyguladığı ve uygulamaya devam ettiği kentsel dönüşüm olarak adlandırılan planlama anlayışında sosyoekonomik, kültürel ve tarihî yapının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Oysaki gözlemlenen, bu anlayışın tek yönlü mekânsal özelliklere dayandırılarak ve mekânın kullanıcılarının katılımı olmaksızın gerçekleştirildiğidir. Bu nedenle ortaya çıkacak muhtemel mağduriyetlere karşı mahalleliler dernekleşme yoluna giderek mücadele vermektedir. Kentsel dönüşüm, mekânsal değerlerin nicelleşmesine, farklılıkların ve geçmişe dair referans alınacak imgelerin yok olmasına neden olmaktadır. Kentin kamusal, tarihî ve doğal alanlarının korunması ve geleceğe taşınabilmesi için kent ölçeğinde gerek meslek odaları gerek dernekler, STK'lar, platformlar, çeşitli girişimler, sendikalar, üniversiteler ile bireysel olarak öğretim görevlileri ve semt sakinleri mücadele vermektedir. Bu bildiride kentsel mücadelelerin nitelikleri sorgulanarak kentsel dönüşüm uygulamalarına karşı gelişen kent hareketlerinin geleceği hakkında bir değerlendirme yapılacaktır.

K ent hayatı içerisinde pek çok birliktelik türünün yanı sıra ayrışmalar dizisi de yaşanmaktadır.... more K ent hayatı içerisinde pek çok birliktelik türünün yanı sıra ayrışmalar dizisi de yaşanmaktadır. Son zamanlarda -özellikle 1980'li yıllarda-yeni ayrışma biçimleri meydana gelmiştir. Bu ayrışma biçimlerinin ve içeriğinin pek çok versiyonu mevcuttur. "Kentsel ayrışmanın kentsel mekânın doğal bir sonucu olduğu söylenebilir. Çünkü kent, benzerlik ve farklılık gibi iki temel kategoriye yol açar. Kent, belli bir kültür ve yaşantı temelinde bir birlik tesis etmekte ve yaşamı sürekli hâle getirebilmektedir. Ancak yaşamın süreğen hâlinde değişimler, farklılaşmalar olagelmekte ve kent de bundan nasibini almaktadır. Bir kapısı birliğe diğer kapısı farklılığa açılan kent, böylece mekânsal ayrışmanın alanı olabilmektedir. " (2009a, s. 61) diyen Alver'e göre; kentsel ayrışma ve yeni biçimlerinin oluşma ortamı, çok yönlü, çok faktörlü sürecin bir ürünü olarak görülmeli. Kentsel ayrışma, bugün küresel sürecin tahakkümü altında sürdürülen bir politika izlenimi veriyor ve onun bütün yeni biçimlerinin ardında büyük oranda rantiyecilik, tüketim ideolojisi, kentin imkânlarının belli gruplar arasında pay edilmesi yatıyor. Kent, bir insan kümesi, değerler dünyası, benzerlik ve farklılıkların harmonisi, ruh iklimi, yaşam alanı yönüyle değil, sadece işlevleri ve avantajlarıyla bir karşılık buluyor.

Gecekondu alanları, devletin konut ve planlı arsa üretimindeki politikalarının yetersizliğinden d... more Gecekondu alanları, devletin konut ve planlı arsa üretimindeki politikalarının yetersizliğinden dolayı kırsal alanlardan göç eden nüfusun konut problemini kendi imkânlarıyla çözmeye çalışmasıyla ortaya çıkmıştır. Özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında ulusal ekonomik kalkınma vurgusu kır üzerinden şekillenmekteyken (Drakakis-Smith, 1976, s. 225) 1950'li yıllarla birlikte kentleri odağa alan bir sanayileşme hamlesine ağırlık verilmiştir. Bu minvalde tarım sektöründe yaşanan makineleşme ile ortaya çıkan ihtiyaç fazlası emek, 20. yüzyılın ortalarından başlayarak büyük kentlere doğru bir yönelim göstermiştir (Şengül, 2009, s. 122). Ne merkezi hükûmet ne de yerel otoriteler endüstrileşmeye paralel olarak artan kentsel büyüme karşısında yetersiz altyapı ve kentsel hizmet yatırımları da göz önünde bulundurulursa göç eden kitleler için gerekli konut stoğunu sağlayabilmiştir (Uzun, 2005, s. 184). Barınma sorunu için uygun koşulların yaratılamaması nedeniyle de özellikle kentin çeperindeki topraklar ya işgal edilmiş ya da enformel sektörde alınıp satılmaya başlanmıştır (Duyar-Kienast, 2005, s. 131). Böylece, akrabalık ve hemşerilik gibi bağlantılardan beslenen
K ent ve kentleşme kavramları, kuşkusuz yeni ve çağımıza özgü değildir. İnsanlığın kayıtlı tarihi... more K ent ve kentleşme kavramları, kuşkusuz yeni ve çağımıza özgü değildir. İnsanlığın kayıtlı tarihi boyunca kent yerleşimleri ürettiği bilinmektedir. İlk Çağ'dan başlayarak günümüze dek gelen tarihsel süreçte Antik Ege, Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Roma, İslam ve Avrupa uygarlıkları, kentsel yerleşim kültürü üzerinde yükselmişlerdir (Alptekin, 2007, s. 11-45).

K ültürel, sosyotarihi, dinî ve dilsel farklılıklara rağmen başka başka gelenekten pek çok mistik... more K ültürel, sosyotarihi, dinî ve dilsel farklılıklara rağmen başka başka gelenekten pek çok mistik, günlük tecrübelerimizden farklı, birbirine benzeyen tecrübeler aktarır. Her ne kadar kabul edilen öğretiye göre kullanılan kavramlar ve uygulamalar farklılaşsa da öyle anlaşılıyor ki mistikler, en temelde Mutlak Gerçeklik ile insanın arasında vasıta olan, 'zincir' , 'tuzak' , 'perde' gibi farklı şekillerde isimlendirilen aracıları ortadan kaldırarak insanı, her türlü sosyal, dinî, tarihî, kavramsal belirlenimlerin/sınırların ötesine taşımayı hedefl erler. Dolayısıyla onlara göre, insanın hakikate ilişkin doğrudan edindiği böylesine tecrübeler, yegâne ve sui generistir. Bu açıklamalar dikkate alındığında akla ilk olarak şöyle bir soru gelir: "Herhangi bir tecrübeye "mistik" demeyi mümkün kılan ve böylece kendine has bir alan sağlayan herhangi bir öz var mıdır?" Tecrübenin doğasına ilişkin böyle bir soru, ister istemez mistik tecrübenin neliğini belirginleştirmeyi gerekli kılar. Dahası mistik tecrübenin epistemolojik ve ontolojik değerlendirmesini yapmak da bu soruya verilen cevaba bağlıdır. Çağdaş din felsefesi (özelikle 1960'lardan sonra) alanındaki araştırmacılar da mistik tecrübenin ontolojik, epistemolojik ve ahlaki değeri ile ilgili herhangi bir çalışmanın imkânı için öncelikle yukarıdaki sorunun yanıtlanması gerektiğinde hemfi kirdirler. Bu minvalde, alandaki tartışmalar daha ziyade

Y aşadığımız çağın belirgin özelliklerinden biri, takip edemediğimiz hızla gelişen teknolojinin, ... more Y aşadığımız çağın belirgin özelliklerinden biri, takip edemediğimiz hızla gelişen teknolojinin, bireysel ve toplumsal yaşamı umulmadık şekilde etkilemesi hatta yönlendirmesidir. Bu husus, teknolojinin hayatımıza neleri getirip neleri götürdüğüne dair değerlendirmelerin yapılması, teknolojinin hem kullanımının hem de üretiminin sorgulanması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Bu değerlendirme ve sorgulama sürecinde kendimize atfedeceğimiz konum arayışında bize yol gösterecek olanın ilk aşamada "değerlerimiz" olduğunu söyleyebiliriz. Hayatın her sürecinde değerlerini merkeze alan insanın, teknolojiyi değerlendirme hususunda da aynı yolu takip edeceği açıktır. Ancak teknolojinin zihinsel tutumlardan ahlaki pratiklere kadar pek çok alanda etkisinin görülmesi, teknoloji-değer ilişkisini yalın bir biçimde ortaya koymayı güçleştirmektedir. Bu güçlüğe ilaveten, söz konusu etkinin bir etkileşim olduğu da unutulmamalıdır. Nitekim değerlerin teknolojik gelişimi etkilemesi gerektiğini ya da hâlihazırda nasıl etkilediğini düşünürken değerlerin de teknolojiden etkilendiğini hatırda tutmak gerekir. Dolayısıyla teknoloji-değer ilişkisini analiz etmenin, çok boyutlu bir incelemeyi gerektirdiği açıktır. Bu makalede daha ziyade dinî değerlerle inşa edilen zihinsel tutumun teknoloji karşısındaki duruşunu; onu nasıl etkilemesi gerektiğini veya nasıl etkilendiğini ele almaya çalışacağız. Çalışma, problemi ve bu çerçevede ortaya çıkan hususları tasvir biçiminde olacaktır.
N . Hartmann bütün felsefi düşünüşlerin temelinde ontolojik yapı olduğunu kabul etmesiyle yeni on... more N . Hartmann bütün felsefi düşünüşlerin temelinde ontolojik yapı olduğunu kabul etmesiyle yeni ontolojinin kurucusu olmuştur. Eski varlık öğretisinin genel görüşü, varlığın maddesel suret olarak yoğunlaşmış, düşüncede kavranabilen, nesnelerin belirleyici ve biçim verici özü olduğu idi. Bu durum, içinde insanın da olduğu nesneler dünyası yanında, zaman ve maddesi olmayan, yetkin ve yüksek varlıklardan oluşan bir özler dünyasını oluşturuyordu. Eski varlık, bilimin metafizik saplantıları nedeniyle açıklayamadığı reel varlığı, yeni varlık bilimi bu metafizik saplantılara düşmeden gerçekleştirmek durumundadır. Hartmann, önümüzde sayısız duran ve bir çokluk teşkil eden varlığın, aynı zamanda bu çokluğu ve çeşitliliği içinde taşıyan bir birliğinin ve bütünlüğünün olduğunu söyler.
Ü lkemiz siyasi literatüründe çok kullanılan fakat Batı'da kullanıldığı anlamı ile siyasal karşıl... more Ü lkemiz siyasi literatüründe çok kullanılan fakat Batı'da kullanıldığı anlamı ile siyasal karşılığı bulunmayan "muhafazakârlık" kavramı, özellikle dindarlık ve geleneklere bağlı olma şeklinde algılanmıştır. Oysa Batı, muhafazakârlık kavramını kullandığında anlatmak istediği şey radikal değişimleri istemeyen, özellikle toplumsal yapıdaki sınıfsal ayrımların muhafaza edilmesinden yana olan bir siyaset ideolojisidir.
A vrupa Birliği'ni oluşturan şartlar ve geleceği hakkında şüphesiz ki çok sayıda görüş öne sürülm... more A vrupa Birliği'ni oluşturan şartlar ve geleceği hakkında şüphesiz ki çok sayıda görüş öne sürülmüştür. Öncelikle siyasal ve ekonomik bütünleşme aşamaları üzerinden Avrupa Birliği'ni tahlil eden bu teorilerin yanı sıra konstrüktivizm ve postmodernizm gibi daha yakın tarihte ortaya çıkan ve AB'yi ele alan yaklaşımlar iş birliği kültürünün oluşması, sınırların değişebilirliği, aşınan ulus devlet sınırları ve bölgelerin, yerel kültürel farklılıkların önem kazanması gibi konular üzerinde yoğunlaşmışlardır. Oysaki Avrupa Birliği, modernist milliyetçilik yaklaşımının öngördüğü milletlerin milliyetçiliği ve devleti değil, devlet eliyle benimsetilen milliyetçiliğin milletleri meydana getirdiği düşüncesi (Özkırımlı, 2008, s. 106) açısından değerlendirmeye açık bir projedir.
Z amanı belirlemek insanların en eski uğraşlarından biridir. Özellikle yerleşik düzene geçtikten ... more Z amanı belirlemek insanların en eski uğraşlarından biridir. Özellikle yerleşik düzene geçtikten sonra bununla daha çok meşgul olmuşlardır. Dinî ayinlerin aynı saatte yapılabilmesi, nehir taşkınlarının dönemlerinin tespit edilebilmesi, hasat zamanının belirlenebilmesi gibi sebeplerle zamanı belirleme ihtiyacı duymuşlardır. Bunun için de doğal olarak bazı araçlar tasarlamışlardır; bunların en eskileri güneş ve su saatleridir. Mısır'da üretilmiş ve günümüze ulaşabilmiş en uzak tarihli güneş saati yaklaşık 5500, su saati de 4500 yaşındadır. Astronomideki ilerlemeler sayesinde insanlar ilerleyen yüzyıllarda, zamanı ölçmeye de yarayan başka gözlem aletleri tasarlamışlardır. Usturlap, rubu tahtası, kum saati bu aletlere örnek sayılabilirler.
B ugünlerde çok boyutlu bir olgu olarak tartışılan ve neredeyse her tartışmanın ucunun oraya bağl... more B ugünlerde çok boyutlu bir olgu olarak tartışılan ve neredeyse her tartışmanın ucunun oraya bağlandığı bir realitedir küreselleşme. Ekonomi, siyaset, kültür ve daha birçok alan doğrudan ya da dolaylı olarak küreselleşmeden nasibini almıştır. Üzerinde bu kadar çok söz söylenen ve bu sayede bir o kadar da çetrefilleştirilen bir kavram olan küreselleşmenin net bir tanımı olmamakla birlikte yararlı ya da zararlı olduğuna dair ortak bir konsensüse de varılmamıştır. Küreselleşmenin zorunlu ve doğal bir süreç olduğunu savunanların yanında, 1980 sonrası neoliberal politikaların yarattığı merkez-çevre ilişkilerinin yapay bir sonucu olduğunu savunanlar da mevcuttur.
M arksizm, öncelikle klasik liberalizmin ve özel mülkiyeti ön planda tutan ve özgür teşebbüs irad... more M arksizm, öncelikle klasik liberalizmin ve özel mülkiyeti ön planda tutan ve özgür teşebbüs iradesine dayanan kapitalizmi ve onun felsefi dayanak ve tutumlarını reddeden temelde iktisadi olarak kabul edilmesine rağmen hem iktisadi hem de sosyal bir akım ve ideolojiler dizisi ve sistemidir.
Suriye, kendine has tarihi, siyasal yapısı ve kültürel zenginlikleriyle Orta Doğu'nun önemli devl... more Suriye, kendine has tarihi, siyasal yapısı ve kültürel zenginlikleriyle Orta Doğu'nun önemli devletleri arasında yer alır. Başkenti Şam olan Suriye Arap Cumhuriyeti, 1946'da Fransız mandasından ayrılmış ve bağımsızlığına kavuşmuştur. Bünyesinde birçok etnik ve dinî grubu barındıran; rejim problemleri, askerî darbeler ve siyasal olaylarla anılan bu kadim Arap ülkesi, otoriter-totaliter bir yönetim biçimine tabidir.

S ivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığı ülk... more S ivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığı ülkelerde, entelektüel ve aydınların ümitle beklediği ve adeta toplumun bütün bunalım hâline çare olması düşünülen, kurtarıcı ya da mesih kavramlardan biridir. Moderniteye ait bir kavram olarak temellendirilen sivil toplum, Hegel'den bu yana felsefenin ve toplum kuramcıların devletin sınırlarını tayin etmede kullandıkları bir söylem hâline gelmiştir. Aslında her ne kadar modern bir kavram olduğu düşünülse de sivil toplum olarak değerlendirilen ilk kavramsallaştırmayı Aristoteles'te görebilmek mümkündür. Aristoteles'in kullandığı ve Latinceye societas civilis olarak çevrilen politike koinonia ibaresi, sivil toplum kavramının ilk karşılığıdır. Fakat Antik Yunan Düşüncesi'nde Aristo'nun sivil toplum anlayışındaki vurgunun, öz itibarıyla yurttaşa yapıldığı da gözden kaçmamaktadır (Yıldız, 2004, s. 7-8). Sivil toplum kavramı, bu anlamda ontolojisini ve epistemolojisini Batı'ya borçludur. Tarihsel süreç içerisinde, çeşitli aşamalardan geçerek farklı kavramsallaştırmaların bünyesine eklemlenmesi sonucunda günümüze kadar ulaşan sivil toplum, yüklenilen farklı anlamlar bakımından hâlâ tek bir anlama işaret etmeyen bir anlam koduna sahip değildir. Sivil toplum kavramının ortaya çıkışı ve yapısı gibi özelliklere baktığımızda, Batı-dışı toplumlardaki
Uploads
I. TLCK by Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi