Papers by Ali Cuneyt EREN

GİRİŞ Her türlü tahrif ve değişikliklerden korunacağı Ilahi vaad ile teminat altına alınmış olan ... more GİRİŞ Her türlü tahrif ve değişikliklerden korunacağı Ilahi vaad ile teminat altına alınmış olan Kur'ân-iKerîmìn2, asırlardır asliyetini muhafaza ederek günümüze kadar geldiği muhakkaktır. Ancak ilk defa vahiy katipleri tarafından yazılması ile günümüzdeki son şeklini alan tarihi süreç çeşitli aşamalar geçirmiştir. Bunların içinde belki de en önemli olanı, Kur`ân`ın daha sonraki nesillerce en doğru şekilde anlaşılması ve onlara hatasız ulaştırılması adına yapılan noktalanma ve harekelenmesi, onun tabii uzantısı olarak da nahvinKuràn tefsiri ile tanışması hadisesi olmuştur. Bu yönüyle nahvinKuràn tefsirindeki yeri oldukca önemlidir. Bu makalede yukarıda işaret ettiğimiz tarihi süreç içerisinde nahvin doğuşu ve tefsirle tanışması ve karşılıklı etkleşimi ele alınmaktadır. Konuya girmeden önce tefsir ve nahiv ilimlerinin tanımları ile tarihi sebeblerinin benzer olması hasebiyle tedvin edilmeleri hakkında kısa bir bilgi verelim. Tefsirin Tanımı Tefsir kelimesi lügatte "fesr" maddesinin tef'il ölçüsündedir. Örtüyü kaldırmak, açmak, bir şeyi açıklamak anlamına gelir. Ragıb el Isfahani tefsiri "Aklı ölçülerde bir manayı izhar etmek ortaya çıkarmak" olarak yorumlar. Ibnu Abbas " Tefsirini en iyi şekilde yaptı " 3 ayettindeki tefsir kelimesine; tafsil etme , açıklama yapmak demiştir.4 Özetle fesr maddesi bir şeyi keşfetmek ve ortaya koymaktır. Tefsir kelimesi de bu kökten gelir. Usulcülere göre de kapalı bir yönü olan sözleri açıklamak olarak tarif edilir. Kısaca tefsir ilmine Kur'ân-i Kerîm'de Allah muradını anlama uğraşışı denilebilir. Tefsir İlminin Doğuşu Bilindiği gibi Kur'ân-ı Kerîm nazil olduğu bölge insanının anlıyabileceği bir dilde Arapça olarak inmiştir.5Bununla birlikte getirmiş olduğu ahkama, onun incelikleri ve işaret ettiği boyutlara göre insanın sırf Arapça konuşuyor olmaları sebebiyle vâkıf olmaları beklenilemez. İşte bu noktada Resulullah (s.a.s)tebyin vazifesi devreye girmektedir.6Ve tercih edilen görüşe göre Rasulullah (s.a.s)mücmeli beyan, âmmı (genel) tahsis, mutlakı takyid gibi sahabe (r.a)nin anlamalarında zorluk çektikleri hususu açıklamış, ayetlerin taşıdığı akhamı tafsili olarak bazen de göstererek öğretmiştir. Ibn Hazm'inde dediği gibi Rasulullah'tan(s.a.s) sâdır olan söz, fiil, takrir ve işaretin hepsi Kur'ân için beyan hükmündedir. Örneğin " Innessalâte kanet alel muminîne kitâben mevkûta " Ayetinin muhatabı sahabe (r.a) farz olduğunu anladığı namazın tafsilatını Rasulullah'ın(s.a.s) " Sallû kema raeytumûnı usalli " (beyanıyla tatbikî olarak görmüş " Huzû annî menasikakum. " beyanı ile "Etimmùl haccavèl umrete lillah " ayetiyle farziyetini öğrendiği hac ibadetinin tafsilatını Rasulullah'tan(s.a.s) görerek öğrenmiştir. Bunun gibi Rasulullah (s.a.s)tatbikati, öğretişine kayıtlı bir çok ayeti kerime vardır. İşte bu dönemde Rasulullahın (s.a.s) rahle-i ilminde daha fazla kalmış olan sahabelerden 2

Ortaçağ Arap Edebiyatı nesrinin ortaya çıkışı ve gelişmesinin tarihi seyrine baktığımızda onun bi... more Ortaçağ Arap Edebiyatı nesrinin ortaya çıkışı ve gelişmesinin tarihi seyrine baktığımızda onun bir türünü oluşturan teressülün ilk örneklerinin Cahiliye dönemine dayanmakta olduğunu görürüz. Bu dönemden bize ulaşan herhangi bir belge mevcud olmamakla beraber, tarihçiler bu türün örneklerinin daha çok sosyal amaçlı köle ve mülkiyet senetleri, ticari hesaplaşmalar, mezar kitabeleri olduğunu söylerler2. Ardından Sadru'l-İslam dönemi gelir. Bu dönemde kitabet geleneği daha da yaygınlaşmış, özellikle vahyin nazili ile ezberlenen ayetlerin kayda geçirilme işlemi, ardından Hz. Peygamber (s.a.v)'in hadislerinin ileriki nesillere aktarılması için belli kaideler çerçevesinde özenle derlenmesi edebiyatın yazım türleri içindeki en eskisi kabul edilen bu türün gelişmesine sebep olmuştur. Sadru'l-İslam dönemi risaleleri Emeviler dönemindeki teressülün şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Teressülün kelimenin tam anlamıyla bir nesir türü olarak şekillenmesi fetihler sonucu 8. yüzyılın başlarında büyük ve geniş arazileri içeren Arap Müslüman hilafetinin ortaya çıkışı ile mümkün olmuştur. Bu dönemdeki devlet sistemi eyaletlerin yönetilmesi, vergi toplanması, ordunun kurulması ve ekonomik hayatın düzenli hale getirilmesi için çeşitli kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasını ve bu müesseselerle merkez arasında düzenli irtibat sağlanmasını gerektirmekteydi. Söz konusu bu gereksinimleri gerçekleştirmek için uygun kuruluşlar doğmaktaydı. Öyle ki Emevi halifelerinden Muaviye b. Ebi Sufyân el-Haraç, el-Hâtim ve er-Resâil divanları tesis etmiştir. Şevki Dayf Arapların fethedilmiş halkların sosyal ve siyasi sistemlerinden yararlandıklarını anlatırken, dolaylı da olsa bile kurum olarak Dîvan fikrinin bahsi geçen o halklardan iktibas ettiğini yazar ve örnek olarak Hz. Ömer'in Dîvânu'l-Atâ ve Dîvânu'l-Ceyş gibi kurumları tesis ettiğini zikreder 3. Ancak, Arap tarih ve edebiyatının Emeviler döneminde söz konusu edebî tür, kelimenin tam anlamıyla bir nesir türü olarak şekillenmiş kendine özgü edebî kurallara, bedî sanatlarına sahip olmaya başlamıştır. Geniş arazilere yayılmış devlet sistemi eyaletlerde Hilafetin merkezi arasındaki siyasî, mâli ve iktisâdi ilişkilerin düzenli bir duruma getirilmesi için çeşitli kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasını ve bunlar arasında irtibat ve iletişim olmasını gerektirmekte idi. Bizzat bu dönemden itibaren risale yeni yapılanmakta olan devlet kurumları Divanlar sisteminde merkezle eyaletler arasında esas iletişim aracı olmak konumuna gelmektedir. Bu divanlarda çalışan memurlar genelde Fars, Kıpti ve Yunan menşeli mevâliler olup bu alanda belli deneyime, bilgi ve yeteneğe sahip olan katipler idiler. Mısır'da Kıpti dilinde, Suriye'de ise Yunan dilinde gerçekleşmekteydi. Söz konusu dönemde yazılmış olan risaleler bu katiplerin kalemlerinin ürünleri idi. Fakat bu durum uzun sürmemiş el-Haccâc Irak'a vali tayin edildikten sonra buradaki divanlarda yazışmalar Arapça görülmeğe başlar 4. Risâle daha geniş anlamıyla bir nesir yazım tarzı sanatı olan teressül, hilafet yaşamında sosyal ve ekonomik öneme sahip olmanın yanı sıra, içerdiği geniş konu yelpazesi ile Arap edebî nesrinin ilk örneklerini de oluşturmakta, onun gelişmesi ve şekillenmesinde büyük rol oynamaktaydı. Öyle ki, ortaya çıkışının ilk dönemlerinde kişisel, idari konuları içeren risale daha sonraları, edebî söz sanatı, ilim ve felsefe alanlarına da sirayet etmiş, dahil olmuştur 5 .
Bu çalışma, Kur'ân-ı Kerim meâllerinde yapılan nahiv hatalarına örnek olarak Kehf Sûresi 38. Ayet... more Bu çalışma, Kur'ân-ı Kerim meâllerinde yapılan nahiv hatalarına örnek olarak Kehf Sûresi 38. Ayeti ele almaktadır.

ÖNSÖZ Bu makale Nisâ sûresi 34. ayet perspektifinden Kur'ân'ın 'nüşûz' kelimesi ve akabinde 0 0 1... more ÖNSÖZ Bu makale Nisâ sûresi 34. ayet perspektifinden Kur'ân'ın 'nüşûz' kelimesi ve akabinde 0 0 1 F 'kadınlarınızı dö vün' emrine yüklemiş olduğu anlamı ele almaktadır. Bu bağlamda önce 'nüşûz' 0 0 1 F kelimesinin lügat anlamı ince lenmiş, ardından tefsirlerde bu ayet hakkında yapılan yorumlar değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Nüşûz, darb, nikah, zevce, had cezası I. GİRİŞ Kur'ân-ı Kerîm ferdin, ailenin ve toplumun dünyevî ve uhrevî mutluluğu için prensipler içeren İlahi bir kelamdır. İman, ibadet, ahlak ve toplum gibi temel ilkeler yer almaktadır. Bilindiği üzere Kur'ân-ı Kerim'in nazil olduğu dönemde Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in de üyesi olduğu toplum yeniden dirilişi (ba's) reddeden ve ahlakî değerlere yabancılaşmış cahilî bir toplumdu. İşte Kur'ân'ın yukarıda ifade edilen prensipleri öncelikle ilk muhatabı, cahilî olan bu 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F seviye deki insanlardı. Kur'ân, öncelikle Allah'a, peygamberlere, ki tap lara, ahiret gününe ve 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F meleklere iman gibi hususlardan oluşan iman haki kat le ri ni açıklamakla başladı. Çünkü ibadet, 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F ahlak ve mu amelât gibi konular ancak inanç esaslarının yerleş tiril mesinden sonra ve özel likle 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F ileri tarihlerde hükme bağlandı. İşte yukarıda ifade edilen muha ta bın konu mu na göre kısmen tavsiye ve kısmen de emir muhtevalı 0 0 1 F 'Onları (kadınları) dövü nüz!' farziyeti de Medine döneminde vahiy sürecinin son aşamasında inmiştir. önce öğüt ve rin, (0 0 1 F0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F vaz geç mez ler se) sonra 0 0 1 F onları ya taklarında 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F yal nız bı ra kın ve (0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F bu da fayda vermezse on la rı dö vün. 0 0 1 F Şa yet 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F 0 0 1 F si ze ita at eder ler se, onların üzerine gitmeyin. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.' 2

Önsöz: Vahyin nazil olduğu dönemden günümüze kadar, Kur'ân'ın anlaşılması yönünde şifahi ve kitab... more Önsöz: Vahyin nazil olduğu dönemden günümüze kadar, Kur'ân'ın anlaşılması yönünde şifahi ve kitabi olmak üzere birçok çalışma yapılmış, tefsir sahasında çok ciddi ilmî miras bırakılmıştır. Osmanlı dönemi tefsir örnekleri de bu mirasın günümüze kadar uzanan son halkasıdır. Tarihin tozlu raflarında kalıp, gün ışığına çıkmayı bekleyen bu mirasın daha yakından incelenmesi, Kur'ân-ı Kerim'in değer ve içerik olarak gelecek nesillere aktarılması açısından anlamlı olsa gerektir. Çalışma XIX. YY. Osmanlı İlim ve kültürünü ele alan ve özellikle Osmanlı toplumu eğitim kurumlarında Tefsirin değerlendirildiği birinci bölüm, Mehmed Şükrullah'ın hayatını ele alan ikinci bölüm ve yazarın tefsirciliğinin incelendiği üç bölümden oluşmaktadır. Tanıtımını yaptığımız Âsâr-ı Nûr adlı tek ciltlik bu eser Osmanlı son dönem tefsir örneği olarak kaleme alınmıştır. Çalışma karakteristik açıdan Osmanlı ilim geleneğini yansıtmaktadır. Kendinden sonrası ilim anlayışına referans teşkil etme niteliğinde bir örnektir. Eser, klasik tefsirlerde müşahede edilen tafsilatların bulunmadığı, daha çok toplumu irşada yönelik 'Meâl-Tefsîr' tarzının örneklerindendir. Çalışmada Âsâr-ı Nûr ve rivayet ve dirayet açısından tefsir metodu hakkında genel hatlarıyla bilgiler verilmiştir. Eserin tefsir yönü, tarihi, tasnif ve sunum biçiminin kendine özgü yönlerinin tespiti, makalenin temel amacını teşkil etmektedir. Abstract: Up to date from the period when the revelation was revealed, many books have been written in understanding the Qur'an. Was left very serious scientific heritage interpretation in the field. Mehmed Şükrullah b. es-Seyyid Ahmed Atâ'ullah is one of the scholars and statesmen in Ottoman State. This article aims to evaluate Muhammed Şükrullah's Tafsir called Âsâr-ı Nûr in this article, Mehmed Şükrullah's method of the commentary and his sources will be examined in terms of the riwayah and dirayah. What we analyze in this article is the approach of Muhammed Şükrullah to the history of interpretation (at-tafsir) in his Asar-ı Nur, regarded as not only a book referring to the tradition of the Ottoman scholorship but also a reference book for further studies. Regarded as not only a book referring to the tradition of the Ottoman scholorship but also a reference book for further studies. It employs a method of its own to classify both the major works and authors leading tafsir tradition. At the beginning of the article, some information was given about the writer and his book Âsâr-ı Nûr. Therefore, the main goal of this study is to identify the original aspects of the book regarding the presentation and classification of the tafsir history and to bring them out for discussion.

Which is the basis of religion prayer five times a day was prescribed to Muslims. It symbolizes a... more Which is the basis of religion prayer five times a day was prescribed to Muslims. It symbolizes all the creatures worship prayer. Prayer was prescribed at the 23-year period of Mecca and Medina from general to specific. The times are referred to in general terms in this aayah and are explained elsewhere in the Book, without defining precisely when those times start and end -that was explained in detail by the Messenger of Allah (peace and blessings of Allah be upon him). The Qur'aan does not contain details of all the rules. The Qur'aan mentions many rules, but it also tells us that the Sunnah is a source of evidence in which many rules are mentioned in detail that are not mentioned in the Qur'aan. What Allaah mentioned about the times of the prayers in His Book is (interpretation of the meaning): "Perform al-Salaah from mid-day till the darkness of the night and recite the Qur'aan in the early dawn…" . Mujaahid reported from Ibn 'Abbaas: "'Mid-day' means when the sun has passed its zenith for salaat al-zuhr, and 'the darkness of the night' means the beginning of the night, for salaat al-maghrib." It was also reported from Ibn 'Umar that midday meant the zenith… Allah says (inter pretation of the meaning): "And perform al-salaah at the two ends of the day and in some parts of the night" [Hood 11:114]. 'Amr reported from al-Hasan that 'the two ends of the day' means fajr at the first end and zuhr and 'asr at the other; 'some parts of the night' means * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Uploads
Papers by Ali Cuneyt EREN