Papers by Erhan Karaoğlan
Tarih Kritik Dergisi , 2017
Erhan KARAOĞLAN * Eserimizin tanıtımına başlamadan önce bir iki paragraflık yazı içerisinde Stefa... more Erhan KARAOĞLAN * Eserimizin tanıtımına başlamadan önce bir iki paragraflık yazı içerisinde Stefan Zweig ve eserlerinin etkisi üzerine bahsetmek istiyorum. Diyebilirim ki okumalarım konusunda beni temelden sarsacak tüm kuvvete sahip bir yazardır. Onun malûmunuzca meşhûr olan ''Satranç'' isimli psikolojik romanı ile tanışmış ve akabinde âdeta Zweig'ın hayranı hâline gelmiştim. Ardından bende merak uyandıran bu insanın tüm eserlerini şiddetli bir okuma arzusuna kapıldım. Ve her mısrada ve her sayfada ve her kitapta, o akıcı üslûbun ahengine kapılarak, rûhumun diyar diyar gezindiği hissini yaşadım.

Тюркологические Исследования, 2022
Moğolların intişarından sonra Deşt-i Kıpçak olarak adlanan bölgede
kurulan Altın Orda Devleti, bö... more Moğolların intişarından sonra Deşt-i Kıpçak olarak adlanan bölgede
kurulan Altın Orda Devleti, bölgede büyük bir güç olmuştu. İlhanlılarla yaptığı mücadelelerin yanı sıra Rus knezlikleri ve Litvan prenslikleri ile de mücadeleye girmiştir. Devletin güçlü olduğu zamanlarda Ruslar ve Litvanlar Altın Orda hanlarının kontrolü altında bulunurken, hanlığın zayıflamasına paralel olarak knezlik ve prensliklerin kendi başlarına hareket ettikleri ve dahi hanlığın düşüşüyle beraber de bağımsızlıklarını elde ettikleri görülmüştür. Tatarlar, devletin zayıfladığı dönemlerde bile buradaki siyasî teşekkülleri kontrol altında tutmuş, en azından icra
edilen seferlerle, güçlenen Rusları ve Litvanları itaat altına almaya çalışmışlardır. Altın Orda Devleti’ni makûs kaderine yaklaştıran Kulikova Savaşı’ndan sonra ilk defa Tatarları mağlup eden Ruslar, bu savaşla cesaretlense de Toktamış’ın başa geçip Moskova’ya başlattığı sefer amilinde yeniden boyunduruk altına alınmışlardır. Toktamış’tan sonra devlet yönetimini elinde tutan Mirza Edige döneminde de
Rusların, Tatar hükmünü hiçe saymaya başlamaları üzerine Moskova seferine çıkılmıştır. Rusların erken dönemlerinde başlattıkları kronik tutma gelenekleri sayesinde, Cuçi ulusunda vukuu bulan gelişmeleri yakından takip edebilmektedir. Ayrıca, bu kroniklerde Tatarların, Ruslar üzerinde bıraktıkları intibalar hakkında da fikir sahibi olunabilmektedir. Bu kroniklerden biri de Troitskaya Kroniği’dir. Kronik içerisinde Edige’nin Moskova seferi hakkında çok az bilgiler olsa da yukarıda
bahsettiğimiz intibalara dair çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Hâsılı, bu çalışmada, Altın Orda Devleti’nin kısaca tarihine değindikten sonra, Troitskaya Kroniği’nde Mirza Edige’nin Moskova seferi ve Ruslar üzerinde oluşturdukları izlenimlere değinilmiştir.
Наука и Просвещение, 2022

Genç Kalemler Tarih, Düşünce ve Kültür Dergisi, 2021
Vikingler tarihin kısa bir döneminde büyük şöhretlere kavuşmuş bir toplumdur. VIII. yüzyılı... more Vikingler tarihin kısa bir döneminde büyük şöhretlere kavuşmuş bir toplumdur. VIII. yüzyılın başlarından XI. yüzyılın son çeyreğine kadar bilinen bütün dünyayı korkuyla titretmişlerdi. Üç asırlık zaman diliminde çevresel faktörler, dünya nizamında yaşanan değişimler ve güçlü imparatorlukların otorite kayıpları gibi nedenlerle Vikinglerin Çağı başlamıştır. Bu dönemde çeşitli siyasî değişimler yaşanmış, Doğu Avrupa’daki aşiret yerleşimlerinden krallıklara dönüşümler başlamış ve çeşitli etnoslar ile onları tanımlayan etnonimler ortaya çıkmıştır. Bu olaylar yaşanmaya başlarken, batıda yaşanan siyasî karışıklıklar nedeniyle bu yöne doğru Vikinglerin tasallut ettiğini görmekteyiz. Aynı zamanda, doğuya doğru uzayan üç büyük ticaret yolu vesilesiyle doğuya inen ve yoğun ticarî faaliyetlere de başlayan Vikingler karşımıza çıkmaktadır. Doğu ile yapılan ticarî faaliyetler dönemin İslam coğrafyacı ve tarihçilerinin eserlerinde bulunmaktadır. Peki bu eserlerdeki bilgiler, İskandinavya’da yapılan arkeolojik çalışmalarla teyit edilebiliyor muydu?. Ayrıca, söz konusu ticarî faaliyetler olduğu için nümizmatların elde ettikleri paralar da böyle bir teyit etme işleminde, bize ne türde veriler sunmaktaydı? Bu nedenle yazılı kaynaklar ve beraberinde mukayeseli olarak araştıracağımız arkeolojik bulgular ve nümizmatların elde ettikleri paralar bizlere temel dayanaklar oluşturmuşlardır. Ayrıca, başvurduğumuz muhtelif kaynaklar, Rus arkeolog Lebedev’in Gümüş Köprüsü olarak tasvir ettiği ve İskandinavya’dan başlayan ticaret yollarının, İslâm dünyası ile IX. yüzyıldan daha erken bir zamanda faal olduğunu bu düsturda göstermekte muvaffak olmuştur. İşbu çalışmamızda, Vikinglerin doğu dünyası ile yapmış oldukları ticarî faaliyetleri bir yandan dönemin yazılı kaynaklarında arayacağız, diğer yandan nümizmatların söyledikleri ve arkeologların da buluntuları ile teyit edeceğiz.
Tarih Kritik Dergisi, 2016
Malûmunuz üzere tarih sahnesine çıktığımız devirlerden günümüze kadar mâzinin temel dinamiği göre... more Malûmunuz üzere tarih sahnesine çıktığımız devirlerden günümüze kadar mâzinin temel dinamiği görevini üstlenmiş binaenaleyh baştan aşağı dünya tarihini yapılandırmış bir milletiz, lâkin bu durumun aksine tarih yapar iken yazma işlemini başka milletlerin bünyesine bıraktığımız da âşikârdır. Hâl böyle olunca milli bir bakış açısından münezzeh olan yabancı kaynaklı tarihçilerin yeri geldi mi bu hallerinden dolayı yanlış tarihî ve kültürel saptamalarıyla yeri geldi mi de siyasi amaçların tarih ilmi içerisine bulaştırılmasıyla gerçeklerin arka plana atılıp art niyetli bilgilerin ortaya çıkması gibi vakaların hâsıl olduğunu görmekteyiz. Söz konusu hadisenin cereyanı ile birçok bilgi kirliliği de karşımıza çıkmaktadır.

Genel Türk Tarihi Araştırmaları, 2021
Moğolların yayılmasından sonra Cuci Ulusu Karadeniz’in kuzeyinde hâkimiyetini tesis ederek Altın ... more Moğolların yayılmasından sonra Cuci Ulusu Karadeniz’in kuzeyinde hâkimiyetini tesis ederek Altın Orda
Devleti’ni vücuda getirmişti. Devlet, buradaki mevcudiyetinin ardından siyasi, kültürel, ekonomik her alanda aktif ve
önemli bir otorite haline gelmiştir. Sürekli devam eden fetihlerle Avrasya’daki hâkimiyetini genişleten Altın Orda
hanları, Rus ve Litvan prensliklerini kâmilen boyunduruk altına almışlar, İlhanlılar ile geniş ölçekli siyasi
mücadeleler yaşamışlardır. Diğer yandan da Memlûk Devleti ile dostluk zemininde ilişkiler yürütmüşlerdir. Özbek
Han’dan sonra giderek otorite kayıpları yaşayan Altın Orda Devleti’nin bu vaziyetine paralel olarak güçlü rakipler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Aynı zamanda hanlar arasındaki taht mücadeleleri ve bazı Nogay beylerinin kendi
başlarına buyruk davranmaları bu vaziyeti daha da hızlandırmıştır. Toktamış Han iktidarı zamanında ise Altın Orda
Devleti yeniden toparlanmaya başlamış, Rus knezliklerinin Tatar hanlarına olan bağlılıkları yeniden güçlendirilmeye
çalışılmıştı. Bir yandan Cuci Ulusu bu gayretler içerisine girerken, diğer yandan da Hülegü ve Çağatay uluslarının
küllerinde yeni bir devlet inşa eden Emir Timur’un büyüyen askerî kuvveti ve bölgesel çıkarlarıyla karşı karşıya
kalmıştı. Nihayetinde ise Toktamış Han ve Emir Timur arasında büyük bir savaş yaşanmıştı. Yaşanan savaşın
ardından Altın Orda Devleti, Emir Timur’a bağlı bir devlet haline gelmiş ve sonrasında da aynı iç karışıklıklar
devam ederek nihayetinde 1502 yılında tarihin sükût âlemine doğru çekilmiştir.
İşbu çalışmada ise Altın Orda Devleti tarihinde büyük bir öneme sahip olan Toktamış Han ve Emir Timur’un
arasındaki mücadelelere değinilerek, Toktamış Han’ın aldığı yenilginin sebepleri üzerinde durulmuştur. Birçok
araştırmacı tarafından bu konu ele alınmış ve beraberinde ihtilaflı görüşler ortaya çıkmıştır. Günümüzde modern
yöntemlerin gelişmesi ve disiplinler arası çalışmaların artmasıyla beraber yeni bulgulara ulaşılarak farklı görüşler
öne sürülmüştür. Bu türden farklı görüşlerden biri bu çalışmada beyan edilmiştir. Çalışma temel dayanak noktası
olarak Orta Çağdaki yaygın salgın hastalıkları ele almaktadır. Bunu yaparken farklı disiplinler arası çalışmalar ile
iklimsel değişimler ve bölgedeki insanlar üzerinde vebanın izlerinin toplandığı veriler elde edilmiştir. Ancak bu
yöntemin herhangi bir faraziyeye dönüşmemesi için de elde edilen verilerle yazılı kaynaklarda bulunan veriler
mukayeseli olarak kullanılmış, daha açık bir cümle ile bir dönem içerisinde bulunan verilerin izleri, en erken
anlatısal kaynaklarda aranarak bir mukayeseli araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Altın Orda
Devleti’ni kapsayan bugünkü Rusya ve Doğu Avrupa’daki mezar alanlarında salgının izleri aranmıştır. Tıbbî
bilimlerden de yararlanılan bu çalışmada Toktamış Han ve Emir Timur arasındaki mücadeleyi etkileyen ana
etmenlerden biri olarak salgın hastalıkların olabileceği fikri beyan edilmiş ve Orta çağın en büyük salgınlarından
birinin Cuci Ulusunun mülkünde gerçekleştiği görüşü belirtilmiştir. Makalede kullanılan bu yöntem ve izlenen yol
haritasıyla beraber Altın Orda Devleti araştırmalarına yeni bir yaklaşım kazandırıldığı söylenebilir.

Çeviri Makale , 2021
Önem ve Hedefler. Büyük Göç dönemi Erken Demir Çağı ve Orta Çağ arasında bir dönemi
kapsamaktad... more Önem ve Hedefler. Büyük Göç dönemi Erken Demir Çağı ve Orta Çağ arasında bir dönemi
kapsamaktadır. Bu dönem daha önce tarihçiler tarafından bilinmeyen yeni halk kitlelerinin
şekillenmesiyle sonuçlanan kitlesel göç hareketiyle karakterizedir. Bunların arasında İdil Finleri de
bulunmaktaydı. Sonuç olarak, bu makalenin amacı, modern hipotezlerin yazılı ve arkeolojik
kaynaklara ne ölçüde karşılık geldiğini incelemektir. İdil nehri Fin halklarından Mordva ve Marilerin
yazılı kaynaklarda isimlerinin geçtiği tarih Kavimler göçünün yaşandığı döneme tarihlenmektedir.
Onların arkeolojik alanları geç Diyakov ve eski Mordva kültürleri ile temsil edilmektedir. Etnik
kökeni tartışmalı olan Ryazan-Oka mezarlıklarının kültürü de İtil nehri Finlerine aittir. Sovyet tarih
yazıcılığında tüm bunlar göz ardı edilmiş, yazılı kaynakların güvenilirliğine dair ideolojik hususlardan
dolayı şüphe duyulmuştur. Ne yazık ki; Fin halklarının tarihinde göçlerin rollerini önemsemeyen araştırmacıların görüşleri daha çok destek bulmuştur. Ancak, arkeolojik verilerin sonuçlarına göre
II.-V. yüzyıllar arasında kaydedilen yazılı belgelerin güvenirliliği teyit edilmiş ve belirtilen tarihlerde
Fin halklarının İdil’deki etkinliklerini açıklamada yeterli olduklarına dair kani olunmuştur. Hâsılı,
İdil Fin halklarının kendi etnik şekillenmelerinde tesiri bulunan bazı göçlerde aktif olarak yer
aldıkları artık kabul edilmektedir. Araştırmacıların çoğuna göre ise Hun istilası neticesinde İdil’in
batısında yaşayan Finler temelli bir tesire maruz kalmamışlardır.
Türk Yurdu, 2017
Tarih, yalnız kendi disiplini çerçevesinde tekâmül eden bir ilim olmayıp, diğer disiplinlere de d... more Tarih, yalnız kendi disiplini çerçevesinde tekâmül eden bir ilim olmayıp, diğer disiplinlere de dayalı bir ilimdir. Bugün tarihe yardımcı ilimler dediğimiz; Arkeoloji, coğrafya, etnoloji, nümizmatik, sosyoloji ve sair bu türdendir. Tarihe yardımcı ilimlerin hangisinin hangisinden daha önemli olduğuna dair karar vermek belki yanlıştır; fakat fikrimizce bir mütalaa belirtecek olur isek, Tarih ilmi için önemine binâen müttefik olduğumuz ilim coğrafya olur. Çünkü coğrafya ilmî, tarih ilmî ile kendi bünyesinde mütemmimdir. Hele ki kültür tarihçiliğinin bel kemiği olan coğrafî bilgiler, kendi önemlerini daha da artırarak, mazideki coğrafyacıların eserlerinin kıymetini daha da artırmaktadır.
Books by Erhan Karaoğlan
Bir Rus Subayın Kars Mektupları (1877-1878), 2023
Bu kitap, Türk tarihi açısından büyük bir önemi ihtiva eden ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 ... more Bu kitap, Türk tarihi açısından büyük bir önemi ihtiva eden ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nda, Kars şehrinin Ruslar tarafından işgaline N. İ. Speranski isimli bir Rus subayın şahsi mektupları üzerinden tanıklık edilmesini sağlamıştır. Kars’taki Rusların vaziyetleri, savaş sırasında yaşananlar gibi olaylara mikro ölçekte gözlemler sunmuş ve bir Rus Subayın zihnindeki Türk algısına dair yer yer imagolojik izlenimlere yer vermiştir. Rus Devlet Arşivi (RGA)’nin 1994 yılında yayınlanan koleksiyonundan alınan mektuplar, ham evrak mahiyetinde birebir Türkçe’ye çevrilmiştir. Kitap, sadece konu üzerinde çalışma yapan araştırmacıların kullanabileceği belgeler bütünü olmamakla beraber, aynı zamanda, entelektüel bir subayın Moskova’daki eşine ve çocuklarına edebî inceliklerle yazdığı mektuplardır.
Uploads
Papers by Erhan Karaoğlan
kurulan Altın Orda Devleti, bölgede büyük bir güç olmuştu. İlhanlılarla yaptığı mücadelelerin yanı sıra Rus knezlikleri ve Litvan prenslikleri ile de mücadeleye girmiştir. Devletin güçlü olduğu zamanlarda Ruslar ve Litvanlar Altın Orda hanlarının kontrolü altında bulunurken, hanlığın zayıflamasına paralel olarak knezlik ve prensliklerin kendi başlarına hareket ettikleri ve dahi hanlığın düşüşüyle beraber de bağımsızlıklarını elde ettikleri görülmüştür. Tatarlar, devletin zayıfladığı dönemlerde bile buradaki siyasî teşekkülleri kontrol altında tutmuş, en azından icra
edilen seferlerle, güçlenen Rusları ve Litvanları itaat altına almaya çalışmışlardır. Altın Orda Devleti’ni makûs kaderine yaklaştıran Kulikova Savaşı’ndan sonra ilk defa Tatarları mağlup eden Ruslar, bu savaşla cesaretlense de Toktamış’ın başa geçip Moskova’ya başlattığı sefer amilinde yeniden boyunduruk altına alınmışlardır. Toktamış’tan sonra devlet yönetimini elinde tutan Mirza Edige döneminde de
Rusların, Tatar hükmünü hiçe saymaya başlamaları üzerine Moskova seferine çıkılmıştır. Rusların erken dönemlerinde başlattıkları kronik tutma gelenekleri sayesinde, Cuçi ulusunda vukuu bulan gelişmeleri yakından takip edebilmektedir. Ayrıca, bu kroniklerde Tatarların, Ruslar üzerinde bıraktıkları intibalar hakkında da fikir sahibi olunabilmektedir. Bu kroniklerden biri de Troitskaya Kroniği’dir. Kronik içerisinde Edige’nin Moskova seferi hakkında çok az bilgiler olsa da yukarıda
bahsettiğimiz intibalara dair çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Hâsılı, bu çalışmada, Altın Orda Devleti’nin kısaca tarihine değindikten sonra, Troitskaya Kroniği’nde Mirza Edige’nin Moskova seferi ve Ruslar üzerinde oluşturdukları izlenimlere değinilmiştir.
Devleti’ni vücuda getirmişti. Devlet, buradaki mevcudiyetinin ardından siyasi, kültürel, ekonomik her alanda aktif ve
önemli bir otorite haline gelmiştir. Sürekli devam eden fetihlerle Avrasya’daki hâkimiyetini genişleten Altın Orda
hanları, Rus ve Litvan prensliklerini kâmilen boyunduruk altına almışlar, İlhanlılar ile geniş ölçekli siyasi
mücadeleler yaşamışlardır. Diğer yandan da Memlûk Devleti ile dostluk zemininde ilişkiler yürütmüşlerdir. Özbek
Han’dan sonra giderek otorite kayıpları yaşayan Altın Orda Devleti’nin bu vaziyetine paralel olarak güçlü rakipler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Aynı zamanda hanlar arasındaki taht mücadeleleri ve bazı Nogay beylerinin kendi
başlarına buyruk davranmaları bu vaziyeti daha da hızlandırmıştır. Toktamış Han iktidarı zamanında ise Altın Orda
Devleti yeniden toparlanmaya başlamış, Rus knezliklerinin Tatar hanlarına olan bağlılıkları yeniden güçlendirilmeye
çalışılmıştı. Bir yandan Cuci Ulusu bu gayretler içerisine girerken, diğer yandan da Hülegü ve Çağatay uluslarının
küllerinde yeni bir devlet inşa eden Emir Timur’un büyüyen askerî kuvveti ve bölgesel çıkarlarıyla karşı karşıya
kalmıştı. Nihayetinde ise Toktamış Han ve Emir Timur arasında büyük bir savaş yaşanmıştı. Yaşanan savaşın
ardından Altın Orda Devleti, Emir Timur’a bağlı bir devlet haline gelmiş ve sonrasında da aynı iç karışıklıklar
devam ederek nihayetinde 1502 yılında tarihin sükût âlemine doğru çekilmiştir.
İşbu çalışmada ise Altın Orda Devleti tarihinde büyük bir öneme sahip olan Toktamış Han ve Emir Timur’un
arasındaki mücadelelere değinilerek, Toktamış Han’ın aldığı yenilginin sebepleri üzerinde durulmuştur. Birçok
araştırmacı tarafından bu konu ele alınmış ve beraberinde ihtilaflı görüşler ortaya çıkmıştır. Günümüzde modern
yöntemlerin gelişmesi ve disiplinler arası çalışmaların artmasıyla beraber yeni bulgulara ulaşılarak farklı görüşler
öne sürülmüştür. Bu türden farklı görüşlerden biri bu çalışmada beyan edilmiştir. Çalışma temel dayanak noktası
olarak Orta Çağdaki yaygın salgın hastalıkları ele almaktadır. Bunu yaparken farklı disiplinler arası çalışmalar ile
iklimsel değişimler ve bölgedeki insanlar üzerinde vebanın izlerinin toplandığı veriler elde edilmiştir. Ancak bu
yöntemin herhangi bir faraziyeye dönüşmemesi için de elde edilen verilerle yazılı kaynaklarda bulunan veriler
mukayeseli olarak kullanılmış, daha açık bir cümle ile bir dönem içerisinde bulunan verilerin izleri, en erken
anlatısal kaynaklarda aranarak bir mukayeseli araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Altın Orda
Devleti’ni kapsayan bugünkü Rusya ve Doğu Avrupa’daki mezar alanlarında salgının izleri aranmıştır. Tıbbî
bilimlerden de yararlanılan bu çalışmada Toktamış Han ve Emir Timur arasındaki mücadeleyi etkileyen ana
etmenlerden biri olarak salgın hastalıkların olabileceği fikri beyan edilmiş ve Orta çağın en büyük salgınlarından
birinin Cuci Ulusunun mülkünde gerçekleştiği görüşü belirtilmiştir. Makalede kullanılan bu yöntem ve izlenen yol
haritasıyla beraber Altın Orda Devleti araştırmalarına yeni bir yaklaşım kazandırıldığı söylenebilir.
kapsamaktadır. Bu dönem daha önce tarihçiler tarafından bilinmeyen yeni halk kitlelerinin
şekillenmesiyle sonuçlanan kitlesel göç hareketiyle karakterizedir. Bunların arasında İdil Finleri de
bulunmaktaydı. Sonuç olarak, bu makalenin amacı, modern hipotezlerin yazılı ve arkeolojik
kaynaklara ne ölçüde karşılık geldiğini incelemektir. İdil nehri Fin halklarından Mordva ve Marilerin
yazılı kaynaklarda isimlerinin geçtiği tarih Kavimler göçünün yaşandığı döneme tarihlenmektedir.
Onların arkeolojik alanları geç Diyakov ve eski Mordva kültürleri ile temsil edilmektedir. Etnik
kökeni tartışmalı olan Ryazan-Oka mezarlıklarının kültürü de İtil nehri Finlerine aittir. Sovyet tarih
yazıcılığında tüm bunlar göz ardı edilmiş, yazılı kaynakların güvenilirliğine dair ideolojik hususlardan
dolayı şüphe duyulmuştur. Ne yazık ki; Fin halklarının tarihinde göçlerin rollerini önemsemeyen araştırmacıların görüşleri daha çok destek bulmuştur. Ancak, arkeolojik verilerin sonuçlarına göre
II.-V. yüzyıllar arasında kaydedilen yazılı belgelerin güvenirliliği teyit edilmiş ve belirtilen tarihlerde
Fin halklarının İdil’deki etkinliklerini açıklamada yeterli olduklarına dair kani olunmuştur. Hâsılı,
İdil Fin halklarının kendi etnik şekillenmelerinde tesiri bulunan bazı göçlerde aktif olarak yer
aldıkları artık kabul edilmektedir. Araştırmacıların çoğuna göre ise Hun istilası neticesinde İdil’in
batısında yaşayan Finler temelli bir tesire maruz kalmamışlardır.
Books by Erhan Karaoğlan
kurulan Altın Orda Devleti, bölgede büyük bir güç olmuştu. İlhanlılarla yaptığı mücadelelerin yanı sıra Rus knezlikleri ve Litvan prenslikleri ile de mücadeleye girmiştir. Devletin güçlü olduğu zamanlarda Ruslar ve Litvanlar Altın Orda hanlarının kontrolü altında bulunurken, hanlığın zayıflamasına paralel olarak knezlik ve prensliklerin kendi başlarına hareket ettikleri ve dahi hanlığın düşüşüyle beraber de bağımsızlıklarını elde ettikleri görülmüştür. Tatarlar, devletin zayıfladığı dönemlerde bile buradaki siyasî teşekkülleri kontrol altında tutmuş, en azından icra
edilen seferlerle, güçlenen Rusları ve Litvanları itaat altına almaya çalışmışlardır. Altın Orda Devleti’ni makûs kaderine yaklaştıran Kulikova Savaşı’ndan sonra ilk defa Tatarları mağlup eden Ruslar, bu savaşla cesaretlense de Toktamış’ın başa geçip Moskova’ya başlattığı sefer amilinde yeniden boyunduruk altına alınmışlardır. Toktamış’tan sonra devlet yönetimini elinde tutan Mirza Edige döneminde de
Rusların, Tatar hükmünü hiçe saymaya başlamaları üzerine Moskova seferine çıkılmıştır. Rusların erken dönemlerinde başlattıkları kronik tutma gelenekleri sayesinde, Cuçi ulusunda vukuu bulan gelişmeleri yakından takip edebilmektedir. Ayrıca, bu kroniklerde Tatarların, Ruslar üzerinde bıraktıkları intibalar hakkında da fikir sahibi olunabilmektedir. Bu kroniklerden biri de Troitskaya Kroniği’dir. Kronik içerisinde Edige’nin Moskova seferi hakkında çok az bilgiler olsa da yukarıda
bahsettiğimiz intibalara dair çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Hâsılı, bu çalışmada, Altın Orda Devleti’nin kısaca tarihine değindikten sonra, Troitskaya Kroniği’nde Mirza Edige’nin Moskova seferi ve Ruslar üzerinde oluşturdukları izlenimlere değinilmiştir.
Devleti’ni vücuda getirmişti. Devlet, buradaki mevcudiyetinin ardından siyasi, kültürel, ekonomik her alanda aktif ve
önemli bir otorite haline gelmiştir. Sürekli devam eden fetihlerle Avrasya’daki hâkimiyetini genişleten Altın Orda
hanları, Rus ve Litvan prensliklerini kâmilen boyunduruk altına almışlar, İlhanlılar ile geniş ölçekli siyasi
mücadeleler yaşamışlardır. Diğer yandan da Memlûk Devleti ile dostluk zemininde ilişkiler yürütmüşlerdir. Özbek
Han’dan sonra giderek otorite kayıpları yaşayan Altın Orda Devleti’nin bu vaziyetine paralel olarak güçlü rakipler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Aynı zamanda hanlar arasındaki taht mücadeleleri ve bazı Nogay beylerinin kendi
başlarına buyruk davranmaları bu vaziyeti daha da hızlandırmıştır. Toktamış Han iktidarı zamanında ise Altın Orda
Devleti yeniden toparlanmaya başlamış, Rus knezliklerinin Tatar hanlarına olan bağlılıkları yeniden güçlendirilmeye
çalışılmıştı. Bir yandan Cuci Ulusu bu gayretler içerisine girerken, diğer yandan da Hülegü ve Çağatay uluslarının
küllerinde yeni bir devlet inşa eden Emir Timur’un büyüyen askerî kuvveti ve bölgesel çıkarlarıyla karşı karşıya
kalmıştı. Nihayetinde ise Toktamış Han ve Emir Timur arasında büyük bir savaş yaşanmıştı. Yaşanan savaşın
ardından Altın Orda Devleti, Emir Timur’a bağlı bir devlet haline gelmiş ve sonrasında da aynı iç karışıklıklar
devam ederek nihayetinde 1502 yılında tarihin sükût âlemine doğru çekilmiştir.
İşbu çalışmada ise Altın Orda Devleti tarihinde büyük bir öneme sahip olan Toktamış Han ve Emir Timur’un
arasındaki mücadelelere değinilerek, Toktamış Han’ın aldığı yenilginin sebepleri üzerinde durulmuştur. Birçok
araştırmacı tarafından bu konu ele alınmış ve beraberinde ihtilaflı görüşler ortaya çıkmıştır. Günümüzde modern
yöntemlerin gelişmesi ve disiplinler arası çalışmaların artmasıyla beraber yeni bulgulara ulaşılarak farklı görüşler
öne sürülmüştür. Bu türden farklı görüşlerden biri bu çalışmada beyan edilmiştir. Çalışma temel dayanak noktası
olarak Orta Çağdaki yaygın salgın hastalıkları ele almaktadır. Bunu yaparken farklı disiplinler arası çalışmalar ile
iklimsel değişimler ve bölgedeki insanlar üzerinde vebanın izlerinin toplandığı veriler elde edilmiştir. Ancak bu
yöntemin herhangi bir faraziyeye dönüşmemesi için de elde edilen verilerle yazılı kaynaklarda bulunan veriler
mukayeseli olarak kullanılmış, daha açık bir cümle ile bir dönem içerisinde bulunan verilerin izleri, en erken
anlatısal kaynaklarda aranarak bir mukayeseli araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Altın Orda
Devleti’ni kapsayan bugünkü Rusya ve Doğu Avrupa’daki mezar alanlarında salgının izleri aranmıştır. Tıbbî
bilimlerden de yararlanılan bu çalışmada Toktamış Han ve Emir Timur arasındaki mücadeleyi etkileyen ana
etmenlerden biri olarak salgın hastalıkların olabileceği fikri beyan edilmiş ve Orta çağın en büyük salgınlarından
birinin Cuci Ulusunun mülkünde gerçekleştiği görüşü belirtilmiştir. Makalede kullanılan bu yöntem ve izlenen yol
haritasıyla beraber Altın Orda Devleti araştırmalarına yeni bir yaklaşım kazandırıldığı söylenebilir.
kapsamaktadır. Bu dönem daha önce tarihçiler tarafından bilinmeyen yeni halk kitlelerinin
şekillenmesiyle sonuçlanan kitlesel göç hareketiyle karakterizedir. Bunların arasında İdil Finleri de
bulunmaktaydı. Sonuç olarak, bu makalenin amacı, modern hipotezlerin yazılı ve arkeolojik
kaynaklara ne ölçüde karşılık geldiğini incelemektir. İdil nehri Fin halklarından Mordva ve Marilerin
yazılı kaynaklarda isimlerinin geçtiği tarih Kavimler göçünün yaşandığı döneme tarihlenmektedir.
Onların arkeolojik alanları geç Diyakov ve eski Mordva kültürleri ile temsil edilmektedir. Etnik
kökeni tartışmalı olan Ryazan-Oka mezarlıklarının kültürü de İtil nehri Finlerine aittir. Sovyet tarih
yazıcılığında tüm bunlar göz ardı edilmiş, yazılı kaynakların güvenilirliğine dair ideolojik hususlardan
dolayı şüphe duyulmuştur. Ne yazık ki; Fin halklarının tarihinde göçlerin rollerini önemsemeyen araştırmacıların görüşleri daha çok destek bulmuştur. Ancak, arkeolojik verilerin sonuçlarına göre
II.-V. yüzyıllar arasında kaydedilen yazılı belgelerin güvenirliliği teyit edilmiş ve belirtilen tarihlerde
Fin halklarının İdil’deki etkinliklerini açıklamada yeterli olduklarına dair kani olunmuştur. Hâsılı,
İdil Fin halklarının kendi etnik şekillenmelerinde tesiri bulunan bazı göçlerde aktif olarak yer
aldıkları artık kabul edilmektedir. Araştırmacıların çoğuna göre ise Hun istilası neticesinde İdil’in
batısında yaşayan Finler temelli bir tesire maruz kalmamışlardır.