Toplumun üretip sahip olduğu maddȋ veya manevȋ her unsur kültür kapsamındadır. Kültür unsurlarınd... more Toplumun üretip sahip olduğu maddȋ veya manevȋ her unsur kültür kapsamındadır. Kültür unsurlarından önemli bir bölümünü ise halk inanışları oluşturur. Halk inanışları folklordan dinler tarihine kadar uzanıp edebiyat, tarih, psikoloji ve sosyoloji gibi pek çok bilim dalını yakından ilgilendiren çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Edebî ürünlerin pek çoğunda halk inanışlarına rastlamak mümkündür. İslamiyet'ten önce destanların ve sonrasında masalların devamı olup hikȃye ve romana kadar uzanan mesnevȋler, pek çok kültür unsuru yanında özellikle halk inanışları açısından zengin bir malzemeye sahip olabilmektedir. Bu mesnevîlerden biri de 16. yüzyılda yaşamış olan Ahmed Rıdvan'ın Hüsrev ü Şirin adlı mesnevîsidir. Konusunu tarihten alan ve trajik bir aşk hikȃyesi olan Hüsrev ü Şirin'e ilk olarak Arap coğrafyacılarının hazırladığı Taberȋ Tarihi'nde rastlanılmıştır. Firdevsȋ' nin Şehnȃme' sinde şiir olarak görülür. Nizâmî, hikȃyeyi tam bir mesnevȋ şeklinde yazmıştır. Anadolu sahasında ise Hüsrev ü Şirin mesnevîsi, başta Şeyhî olmak üzere pek çok şair tarafından kaleme alınmakla birlikte Ahmet Rıdvan'ın eseri halk inanışları açısından daha geniş bir yelpazeye sahiptir. Ayrıca tasvirlerin daha canlı ve imajların zengin olması ve mitolojik ögelerin ve inançların anlatım özellikleri Rıdvan'ın mesnevîsini ön plana taşır. Mesnevî'de hazine, peri, sihir, deliler, fal, tabiat olayları, bazı hayvanlar ile ilgili olmak üzere ve daha pek çok halk inancı yer almaktadır. Halk inanışlarıyla alakalı olarak sadece bu mesnevîde bu kadar çok motifin yer alması dikkat çekicidir. Bu çalışmada kültürün bir parçası olan halk inanışlarının Klasik Türk Edebiyatı'nın kaynakları arasında yer aldığı belirtilmiş ve Mesnevî'de geçen inanışlar, yorumlayıcı bir yaklaşımla ele alınarak ulaşılan sonuçların edebiyat ve kültür tarihine katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Cite as/ Atıf: Ekici, A. (2023). Fuzȗlȋ'nin gönlünden Sıdkȋ'nin gönlüne bir yol vezinleri tutmaya... more Cite as/ Atıf: Ekici, A. (2023). Fuzȗlȋ'nin gönlünden Sıdkȋ'nin gönlüne bir yol vezinleri tutmayan iki gazelin yapısalcılık kuramıyla nazireciliğe bakışı. Turkish Studies-Language, 18(4),
The nineteenth century was one of the most difficult periods of the Ottoman Empire, in which both... more The nineteenth century was one of the most difficult periods of the Ottoman Empire, in which both internal and external political crises and territorial losses were experienced. Military, local and national rebellions as well as religious and sectarian quarrels were much more than those in the previous century, both in number and in destructiveness. However, in this period when faces were completely turned to the west, sectarian differences were approached with a more unifying and universal perspective, new political steps were taken in this regard and progress was made in democracy. On top of multiple political issues, the language simplification movements, which were seen in the previous centuries, caused heated debates. In this tumultuous period, most of the poets sought moral support by taking shelter in dervish lodges, and multisectism emerged. As a result of this, it is observed that Classical Turkish literature in the late period approached Sufi literature and Sufi literature approached Classical Turkish literature. Nihânî lived between 1805-1890 and is one of the Sufi poets who witnessed the most problematic period of the empire. His lineage goes back to the Prophet. He was a ninth-generation grandson of Sheikh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) and one of the Halvetiye and Bayramiye sheikhs who participated in his dervish lodge. He was from Darende. Both having received a good education from Büyük İzzet Hasan Efendi, to whom he was a grandson, and having taught in a madrasa enabled him to be close to the culture of Classical Turkish literature. Consequently, as a mudarris who has taught both Sufi culture and madrasah subjects, his scientific background is reflected in his poems and his artistic identity is manifested within this scope. As the reforms that had first started in the military field in the 19th century appeared in art and literature, the searches in divan poetry and the simplification movements in the language affected Nîhâni closely. Nihânî's Dîvân has great importance in terms of showing the common aspects of these two disciplines, which resulted from the convergence of Classical Turkish literature and Sufi literature in the 19th century. In this study, it is aimed to introduce Nihânî, who was influenced by Yunus Emre and also who reflected the searches in divan poetry and the simplification movements in the language, and his Dîvân, which is the only copy. * Bu makale Hacettepe Üniversitesinde hazırlanan Nihânî Dîvânı (İnceleme-Metin) başlıklı doktora tezinden üretilmiştir.
Korkut Ata Türkiyat uluslararası Türk dili ve edebiyatı araştırmaları dergisi, Mar 11, 2023
Edebiyat tarihinin paha biçilemez kaynaklarından olan mecmûalar bu alanda büyük bir boşluğu doldu... more Edebiyat tarihinin paha biçilemez kaynaklarından olan mecmûalar bu alanda büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bir devrin tarihini, kültürünü, sanatını, coğrafyasını, maddî ve manevî bütün değerlerini yansıtan bu eserler edebiyat tarihinin temel kaynaklarına yardımcı olabileceği gibi asıl kaynak olarak da görev üstlenebilir. Bundan dolayı çeşitli türdeki mecmȗalar ve özellikle de şiir mecmȗaları önem kazanmaktadır. Bir şairin dîvânında yer almayan bir şiirine ya da şiirlerine mecmûalarda rastlamak mümkündür. Diğer taraftan hayatı boyunca dîvân tertip edemeyen şairlerin mecmûalardan derlenen şiirleriyle dîvânlarının tertip edilip edebiyat tarihine kazandırıldığı bilinmektedir. Ayrıca bir şairin şiirlerinin mecmûalarda yer alması onun beğenmişlik düzeyinin bir göstergesidir. Bu nedenle mecmûalar eleştirel bir kimlik de kazanmaktadır. Sanatsal yönü güçlü olan ve toplumun beğenisini kazanmış olan şairler mecmûalarda yer almakta ve böylece birçok mekânda okunma şansını kazanabilmektedir. Padişahların kendilerinin de şair olduğu, sanata büyük önem verildiği ve sanatçının korunduğu bir dönemde şiir mecmûalarının Osmanlı saraylarında tüketilmemesi gibi bir durum düşünülemez. Çalışmamızda ilk sayfasına “mecmûa-i bî-hemtâ” (benzersiz mecmûa) notu düşülen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Emanet Hazinesinde kayıtlı 1470 numaralı mecmûanın tanıtımı, 17. ve 18. yüzyıla ait edebî zevkin tespiti ve İzzet Ali Paşa’nın Dîvân’ında ve tezkirelerde bulunmayan bir gazelinin günyüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Mecmûa, Mecmûaların Sistematik Tasnifi Projesi’ne (MESTAP) uygun tabloyla araştırmacıların istifadesine sunulmuştur.
İnsan varoluşundan itibaren sevdiklerini kaybetmenin derin acısını hissetmiş ve bu duygunun başta... more İnsan varoluşundan itibaren sevdiklerini kaybetmenin derin acısını hissetmiş ve bu duygunun başta yas tutma gibi birtakım ritüelleri kaçınılmaz olmuştur. Bununla beraber büyük kitleleri etki altında bırakan acılar vardır ki bunların yankıları da çok daha büyük boyutta olup asırlar boyunca devam eder. Toplumu derinden etkileyen bu tür vakalardan biri de Hz. Peygamber'in torunu Hz. Hüseyin'in ve diğer masumların 10 Muharrem H 61 / 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela çöllerinde vahim bir şekilde öldürülmesidir. Tarihe Kerbela Hadisesi olarak geçen bu vakanın başta edebiyat, tiyatro ve mimari olmak üzere pek çok sanat eserine yansımaları görülmüştür. Türk edebiyatında bu konuda maktel-i Hüseyin, muharremiye ve Kerbela mersiyeleri gibi manzum ve mensur türler hem yazılmış hem de okunmuştur. Kerbela mersiyeleri yüzyıllar içerisinde diğer mersiyelerden sayıca öne geçmiş ve bu oran XIX. yüzyılda en üst düzeye ulaşmıştır. Bu yüzyılda sadece belli bir zümre şairlerinin değil her kesimden şairin Kerbelâ mersiyesi yazdığı âdeta bu türde şiir yazmanın gelenek hâline geldiği tespit edilmiştir. Kerbela mersiyesi yazan şairlerden birisi de de Hz. Peygamber'in soyundan gelen ve ehl-i beyte derin bir sevgi duyan Nihânî'dir. Dîvân'ında bu konuda yazılmış yedi mersiyesi bulunmaktadır. Çalışmamızda şair tanıtılıp Dîvân'ındaki Kerbela mersiyelerinin şekil ve muhteva bakımından incelenmesi amaçlanmıştır.
Şairler ilâhî bir kudretle şiir söyleme yetisine sahip olup günlük konuşma dilinin söz dağarcığı ... more Şairler ilâhî bir kudretle şiir söyleme yetisine sahip olup günlük konuşma dilinin söz dağarcığı onlar için kifayetsiz kalmaktadır. Böyle bir durumda sanatçı, duygu dünyasını karşılayacak yeni kelimeler türetemeyeceği için var olan kelimelere yeni anlamlar yükleme yoluna gider. Geniş hayalleri ve derin duyguları onu bu yola sevk eder. İşte bu serüvendeki farkındalık noktasında her sanatçı kendi üslubunu oluşturur. Terry Eagleton'un ifadesiyle bir yazı parçasının yüzeyi gizli derinliklerinin itaatkȃr yansımasından başka bir şey değildir. Modern dünyada üslup değerlendirmeleriyle alakalı dil bilimsel metotlar denenmekle beraber gelenekten de istifade edilmesi gerekmektedir. Tezkireler, çok sayıda Osmanlı Dönemi şairlerinin biyografisini sunarken sanatçının dili nasıl kullanması gerektiği konusunda ipuçları sunar. Üslupla ilgili bu değerlendirmelerde ise ortak bir terminolojinin kullanıldığı dikkat çekicidir. Tezkirelerdeki bu terminoloji ışığında bir sanat eserine nasıl bakılması gerektiği ve eserin nasıl yazılması gerektiği konusundaki düşüncelere sahip olmak mümkündür. Edirneli Nazmî Dîvânı hem birçok türü barındırması hem de şiir sayısı bakımından oldukça dikkat çekici bir eserdir. Çalışmamızın amacı XVI. yüzyıl şairlerinden Edirneli Nazmî Dîvânı'nı tezkireler ışığında okuyarak geleneksel terimlerle üslup bilgisinin çalışılabileceğini göstermektir. Üç bölümden oluşan çalışmamızın ilk bölümünde; tezkirelerdeki poetik terimlerden yola çıkarak Edirneli Nazmî'nin üslup değerlendirmeleri tespit edilmiştir. Bu bölümde Dȋvȃn içinde yer alan Arz-ı Hâl-i Be-Pȃdişȃh isimli mesnevȋ sebeb-i te'lîf bölümünden dolayı konu dahilinde ayrıca incelenmiştir. İkinci bölümde, ilk bölümden hareketle şairin poetikası ortaya konmuştur. Son bölümde ise şairin poetikasıyla eserinin ne kadar örtüşüp örtüşmediği konusunda karşılaştırma metoduna gidilerek çıkarımlarda bulunulmuştur.
XIX. yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinde Eski Anadolu Türkçesi imlasıyla beraber bazı kelime ve ... more XIX. yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinde Eski Anadolu Türkçesi imlasıyla beraber bazı kelime ve eklerin modern imlaya göre yazıldığı veya vokallerin kullanılmadığı eklerde bu imlaya göre harekelendiği tespit edilmiştir. Nihânî Dîvânı geç dönem metinlerinden olup eski ile yeninin bir arada kullanıldığı kararsız bir imla yapısına sahiptir. Düzlük-yuvarlaklık eğilimi eklerin harekelerinden tespit edilmiştir. Hareke sadece eklerde değil kelimelerde de kullanılmış olup bölgenin ağız özelliklerini yansıtır niteliktedir. Geleneksel imla ile modern imlanın bir arada kullanıldığı ve telaffuzun yazıya aktarılmaya çalışıldığı bu tür metinlerin çeviriyazılarının nasıl ve neye göre oluşturulacağı konusu güçlük teşkil etmektedir. Araştırmacıların görüşleri bu tür metinlerin çeviriyazılarının hazırlanırken harekelerine bağlı kalınması ve müdahalenin bilinçli yapılması gerektiği üzerinedir. Hareke, dil araştırmacıları açısından büyük önem taşımaktadır. Dîvân ayrıca şairin yaşadığı bölgenin coğrafi...
Toplumun üretip sahip olduğu maddȋ veya manevȋ her unsur kültür kapsamındadır. Kültür unsurlarınd... more Toplumun üretip sahip olduğu maddȋ veya manevȋ her unsur kültür kapsamındadır. Kültür unsurlarından önemli bir bölümünü ise halk inanışları oluşturur. Halk inanışları folklordan dinler tarihine kadar uzanıp edebiyat, tarih, psikoloji ve sosyoloji gibi pek çok bilim dalını yakından ilgilendiren çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Edebî ürünlerin pek çoğunda halk inanışlarına rastlamak mümkündür. İslamiyet'ten önce destanların ve sonrasında masalların devamı olup hikȃye ve romana kadar uzanan mesnevȋler, pek çok kültür unsuru yanında özellikle halk inanışları açısından zengin bir malzemeye sahip olabilmektedir. Bu mesnevîlerden biri de 16. yüzyılda yaşamış olan Ahmed Rıdvan'ın Hüsrev ü Şirin adlı mesnevîsidir. Konusunu tarihten alan ve trajik bir aşk hikȃyesi olan Hüsrev ü Şirin'e ilk olarak Arap coğrafyacılarının hazırladığı Taberȋ Tarihi'nde rastlanılmıştır. Firdevsȋ' nin Şehnȃme' sinde şiir olarak görülür. Nizâmî, hikȃyeyi tam bir mesnevȋ şeklinde yazmıştır. Anadolu sahasında ise Hüsrev ü Şirin mesnevîsi, başta Şeyhî olmak üzere pek çok şair tarafından kaleme alınmakla birlikte Ahmet Rıdvan'ın eseri halk inanışları açısından daha geniş bir yelpazeye sahiptir. Ayrıca tasvirlerin daha canlı ve imajların zengin olması ve mitolojik ögelerin ve inançların anlatım özellikleri Rıdvan'ın mesnevîsini ön plana taşır. Mesnevî'de hazine, peri, sihir, deliler, fal, tabiat olayları, bazı hayvanlar ile ilgili olmak üzere ve daha pek çok halk inancı yer almaktadır. Halk inanışlarıyla alakalı olarak sadece bu mesnevîde bu kadar çok motifin yer alması dikkat çekicidir. Bu çalışmada kültürün bir parçası olan halk inanışlarının Klasik Türk Edebiyatı'nın kaynakları arasında yer aldığı belirtilmiş ve Mesnevî'de geçen inanışlar, yorumlayıcı bir yaklaşımla ele alınarak ulaşılan sonuçların edebiyat ve kültür tarihine katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Cite as/ Atıf: Ekici, A. (2023). Fuzȗlȋ'nin gönlünden Sıdkȋ'nin gönlüne bir yol vezinleri tutmaya... more Cite as/ Atıf: Ekici, A. (2023). Fuzȗlȋ'nin gönlünden Sıdkȋ'nin gönlüne bir yol vezinleri tutmayan iki gazelin yapısalcılık kuramıyla nazireciliğe bakışı. Turkish Studies-Language, 18(4),
The nineteenth century was one of the most difficult periods of the Ottoman Empire, in which both... more The nineteenth century was one of the most difficult periods of the Ottoman Empire, in which both internal and external political crises and territorial losses were experienced. Military, local and national rebellions as well as religious and sectarian quarrels were much more than those in the previous century, both in number and in destructiveness. However, in this period when faces were completely turned to the west, sectarian differences were approached with a more unifying and universal perspective, new political steps were taken in this regard and progress was made in democracy. On top of multiple political issues, the language simplification movements, which were seen in the previous centuries, caused heated debates. In this tumultuous period, most of the poets sought moral support by taking shelter in dervish lodges, and multisectism emerged. As a result of this, it is observed that Classical Turkish literature in the late period approached Sufi literature and Sufi literature approached Classical Turkish literature. Nihânî lived between 1805-1890 and is one of the Sufi poets who witnessed the most problematic period of the empire. His lineage goes back to the Prophet. He was a ninth-generation grandson of Sheikh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) and one of the Halvetiye and Bayramiye sheikhs who participated in his dervish lodge. He was from Darende. Both having received a good education from Büyük İzzet Hasan Efendi, to whom he was a grandson, and having taught in a madrasa enabled him to be close to the culture of Classical Turkish literature. Consequently, as a mudarris who has taught both Sufi culture and madrasah subjects, his scientific background is reflected in his poems and his artistic identity is manifested within this scope. As the reforms that had first started in the military field in the 19th century appeared in art and literature, the searches in divan poetry and the simplification movements in the language affected Nîhâni closely. Nihânî's Dîvân has great importance in terms of showing the common aspects of these two disciplines, which resulted from the convergence of Classical Turkish literature and Sufi literature in the 19th century. In this study, it is aimed to introduce Nihânî, who was influenced by Yunus Emre and also who reflected the searches in divan poetry and the simplification movements in the language, and his Dîvân, which is the only copy. * Bu makale Hacettepe Üniversitesinde hazırlanan Nihânî Dîvânı (İnceleme-Metin) başlıklı doktora tezinden üretilmiştir.
Korkut Ata Türkiyat uluslararası Türk dili ve edebiyatı araştırmaları dergisi, Mar 11, 2023
Edebiyat tarihinin paha biçilemez kaynaklarından olan mecmûalar bu alanda büyük bir boşluğu doldu... more Edebiyat tarihinin paha biçilemez kaynaklarından olan mecmûalar bu alanda büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bir devrin tarihini, kültürünü, sanatını, coğrafyasını, maddî ve manevî bütün değerlerini yansıtan bu eserler edebiyat tarihinin temel kaynaklarına yardımcı olabileceği gibi asıl kaynak olarak da görev üstlenebilir. Bundan dolayı çeşitli türdeki mecmȗalar ve özellikle de şiir mecmȗaları önem kazanmaktadır. Bir şairin dîvânında yer almayan bir şiirine ya da şiirlerine mecmûalarda rastlamak mümkündür. Diğer taraftan hayatı boyunca dîvân tertip edemeyen şairlerin mecmûalardan derlenen şiirleriyle dîvânlarının tertip edilip edebiyat tarihine kazandırıldığı bilinmektedir. Ayrıca bir şairin şiirlerinin mecmûalarda yer alması onun beğenmişlik düzeyinin bir göstergesidir. Bu nedenle mecmûalar eleştirel bir kimlik de kazanmaktadır. Sanatsal yönü güçlü olan ve toplumun beğenisini kazanmış olan şairler mecmûalarda yer almakta ve böylece birçok mekânda okunma şansını kazanabilmektedir. Padişahların kendilerinin de şair olduğu, sanata büyük önem verildiği ve sanatçının korunduğu bir dönemde şiir mecmûalarının Osmanlı saraylarında tüketilmemesi gibi bir durum düşünülemez. Çalışmamızda ilk sayfasına “mecmûa-i bî-hemtâ” (benzersiz mecmûa) notu düşülen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Emanet Hazinesinde kayıtlı 1470 numaralı mecmûanın tanıtımı, 17. ve 18. yüzyıla ait edebî zevkin tespiti ve İzzet Ali Paşa’nın Dîvân’ında ve tezkirelerde bulunmayan bir gazelinin günyüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Mecmûa, Mecmûaların Sistematik Tasnifi Projesi’ne (MESTAP) uygun tabloyla araştırmacıların istifadesine sunulmuştur.
İnsan varoluşundan itibaren sevdiklerini kaybetmenin derin acısını hissetmiş ve bu duygunun başta... more İnsan varoluşundan itibaren sevdiklerini kaybetmenin derin acısını hissetmiş ve bu duygunun başta yas tutma gibi birtakım ritüelleri kaçınılmaz olmuştur. Bununla beraber büyük kitleleri etki altında bırakan acılar vardır ki bunların yankıları da çok daha büyük boyutta olup asırlar boyunca devam eder. Toplumu derinden etkileyen bu tür vakalardan biri de Hz. Peygamber'in torunu Hz. Hüseyin'in ve diğer masumların 10 Muharrem H 61 / 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela çöllerinde vahim bir şekilde öldürülmesidir. Tarihe Kerbela Hadisesi olarak geçen bu vakanın başta edebiyat, tiyatro ve mimari olmak üzere pek çok sanat eserine yansımaları görülmüştür. Türk edebiyatında bu konuda maktel-i Hüseyin, muharremiye ve Kerbela mersiyeleri gibi manzum ve mensur türler hem yazılmış hem de okunmuştur. Kerbela mersiyeleri yüzyıllar içerisinde diğer mersiyelerden sayıca öne geçmiş ve bu oran XIX. yüzyılda en üst düzeye ulaşmıştır. Bu yüzyılda sadece belli bir zümre şairlerinin değil her kesimden şairin Kerbelâ mersiyesi yazdığı âdeta bu türde şiir yazmanın gelenek hâline geldiği tespit edilmiştir. Kerbela mersiyesi yazan şairlerden birisi de de Hz. Peygamber'in soyundan gelen ve ehl-i beyte derin bir sevgi duyan Nihânî'dir. Dîvân'ında bu konuda yazılmış yedi mersiyesi bulunmaktadır. Çalışmamızda şair tanıtılıp Dîvân'ındaki Kerbela mersiyelerinin şekil ve muhteva bakımından incelenmesi amaçlanmıştır.
Şairler ilâhî bir kudretle şiir söyleme yetisine sahip olup günlük konuşma dilinin söz dağarcığı ... more Şairler ilâhî bir kudretle şiir söyleme yetisine sahip olup günlük konuşma dilinin söz dağarcığı onlar için kifayetsiz kalmaktadır. Böyle bir durumda sanatçı, duygu dünyasını karşılayacak yeni kelimeler türetemeyeceği için var olan kelimelere yeni anlamlar yükleme yoluna gider. Geniş hayalleri ve derin duyguları onu bu yola sevk eder. İşte bu serüvendeki farkındalık noktasında her sanatçı kendi üslubunu oluşturur. Terry Eagleton'un ifadesiyle bir yazı parçasının yüzeyi gizli derinliklerinin itaatkȃr yansımasından başka bir şey değildir. Modern dünyada üslup değerlendirmeleriyle alakalı dil bilimsel metotlar denenmekle beraber gelenekten de istifade edilmesi gerekmektedir. Tezkireler, çok sayıda Osmanlı Dönemi şairlerinin biyografisini sunarken sanatçının dili nasıl kullanması gerektiği konusunda ipuçları sunar. Üslupla ilgili bu değerlendirmelerde ise ortak bir terminolojinin kullanıldığı dikkat çekicidir. Tezkirelerdeki bu terminoloji ışığında bir sanat eserine nasıl bakılması gerektiği ve eserin nasıl yazılması gerektiği konusundaki düşüncelere sahip olmak mümkündür. Edirneli Nazmî Dîvânı hem birçok türü barındırması hem de şiir sayısı bakımından oldukça dikkat çekici bir eserdir. Çalışmamızın amacı XVI. yüzyıl şairlerinden Edirneli Nazmî Dîvânı'nı tezkireler ışığında okuyarak geleneksel terimlerle üslup bilgisinin çalışılabileceğini göstermektir. Üç bölümden oluşan çalışmamızın ilk bölümünde; tezkirelerdeki poetik terimlerden yola çıkarak Edirneli Nazmî'nin üslup değerlendirmeleri tespit edilmiştir. Bu bölümde Dȋvȃn içinde yer alan Arz-ı Hâl-i Be-Pȃdişȃh isimli mesnevȋ sebeb-i te'lîf bölümünden dolayı konu dahilinde ayrıca incelenmiştir. İkinci bölümde, ilk bölümden hareketle şairin poetikası ortaya konmuştur. Son bölümde ise şairin poetikasıyla eserinin ne kadar örtüşüp örtüşmediği konusunda karşılaştırma metoduna gidilerek çıkarımlarda bulunulmuştur.
XIX. yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinde Eski Anadolu Türkçesi imlasıyla beraber bazı kelime ve ... more XIX. yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinde Eski Anadolu Türkçesi imlasıyla beraber bazı kelime ve eklerin modern imlaya göre yazıldığı veya vokallerin kullanılmadığı eklerde bu imlaya göre harekelendiği tespit edilmiştir. Nihânî Dîvânı geç dönem metinlerinden olup eski ile yeninin bir arada kullanıldığı kararsız bir imla yapısına sahiptir. Düzlük-yuvarlaklık eğilimi eklerin harekelerinden tespit edilmiştir. Hareke sadece eklerde değil kelimelerde de kullanılmış olup bölgenin ağız özelliklerini yansıtır niteliktedir. Geleneksel imla ile modern imlanın bir arada kullanıldığı ve telaffuzun yazıya aktarılmaya çalışıldığı bu tür metinlerin çeviriyazılarının nasıl ve neye göre oluşturulacağı konusu güçlük teşkil etmektedir. Araştırmacıların görüşleri bu tür metinlerin çeviriyazılarının hazırlanırken harekelerine bağlı kalınması ve müdahalenin bilinçli yapılması gerektiği üzerinedir. Hareke, dil araştırmacıları açısından büyük önem taşımaktadır. Dîvân ayrıca şairin yaşadığı bölgenin coğrafi...
Uploads
Papers by Ayşegül EKİCİ