Conference Presentations by Şeyma Kalyoncu İlhan

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Gıda Güvenliğine Etkisi, 2022
24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna topraklarına başlattığı askerî harekât uluslararası ort... more 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna topraklarına başlattığı askerî harekât uluslararası ortamda birçok sonuç doğurmuştur. Bunların en önemlilerinden biri gıda güvenliği alanında ortaya çıkan krizdir. Türkiye de bu krizden etkilenen ülkelerden biridir.
Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle dünyada tarımsal üretimin azalması, nüfus artışı ve çatışmaların artması gibi faktörler nedeniyle bir süredir gündemde olan gıda güvenliğinin, önümüzdeki yıllarda oldukça önemli bir konu haline gelmesi beklenmektedir. Nitekim teknoloji ve imkanların bu denli geliştiği 21. Yüzyılda ilk kez gıda güvenliği bu kadar gündeme gelmiştir. Gıda güvenliği ve konu hakkında yaşanan sorunların ne derece önemli olduğu Birleşmiş Milletler (BM), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Avrupa Birliği ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından en üst perdeden ifade edilmiştir. Türkiye de benzer şekilde bu görüşleri destekleyen açıklamalarda bulunmuştur. Bu bağlamda Ukrayna- Rusya savaşı ve neden olduğu bazı gelişmeler neticesinde gıda güvenliğinin önemi çok daha somut bir hal almıştır. Özellikle Ukrayna’nın tarım üreticisi konumunda olması nedeniyle gıda güvenliği hususunda yaşanan kriz, pek çok ülke açısından son dönemde değerlendirilen en önemli konulardan biri haline gelmiştir. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ukrayna, Türkiye’nin önemli miktarlarda tahıl ve tahıl ürünleri ithal ettiği ülkelerden biridir ve bu anlamda önemli bir gıda tedarikçisi ülkedir. Dolayısıyla yaşanan bu kriz Türkiye’yi önemli ölçüde etkilemiş ve Türkiye’nin konuya ilişkin bazı adımlar atmasına neden olmuştur.
Türkiye, NATO üyesi ve batılı kimliğine sahip bir ülke olmasıyla birlikte, Ukrayna-Rusya savaşı sırasında Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları dahilinde hareket etmemiş ve denge politikası izlemiştir. Bunun nedenini jeopolitik açıdan bulunduğu konum itibari ile ülke çıkarlarını korumak ve aracı ülke konumuna sahip olmak şeklinde ifade etmek mümkündür. Ukrayna’nın mayın döşeli Odessa limanları üzerinden gerçekleştirilebilecek bir tahıl sevkiyatı sürecine dahil olan Türkiye’nin, gıda güvenliği dahilinde önemli bir rol üstlenmesi beklenmektedir. Nitekim Ukrayna-Rusya savaşının neden olduğu gıda krizinin çözümü için Türkiye’nin başlattığı diplomatik girişimler 30 Haziran 2022 tarihinde olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Türkiye’nin aracı olduğu Ukrayna ve Rusya ile gerçekleştirilen “kırmızı hat diplomasisi” dahilinde Moskova’da gerçekleştirilen toplantılar neticesinde Türk kuru yük gemisi “Azov Concord”, Ukrayna’nın Mariupol limanından çıkış yapan ilk yabancı gemi olmuştur. Bununla birlikte tarafların mutabık kalması halinde İstanbul’da BM, Rusya, Ukrayna ve Türkiye’nin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilecektir. Toplantıda Odessa limanı üzerinden oluşturulması muhtemel güvenli koridorların koordinatları ve mevcut durumların görüşülmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda taraflar arası müzakereler gerçekleştiren Türkiye’nin konum ve üstlenmiş olduğu rol büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte gıda güvenliğinin sağlanmasında askeri güç destekli politikalar ve diploması uygulanması söz konusudur.
Bu çalışmada gıda güvenliği kavramı üzerinden Ukrayna-Rusya savaşının Türkiye gıda güvenliğine etkisi ve Türkiye’nin üstlenmiş olduğu rol çerçevesinde mevcut politikaları değerlendirilecektir. Çalışmanın amacı gıda güvenliği temelinde Ukrayna-Rusya savaşının yaratmış olduğu tahıl krizinin Türkiye’ye nasıl bir etkisinin olduğunu saptamaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın analizinde nitel araştırma yöntemleri kullanılacaktır.

3. ULUSLARARASI KAMU YÖNETİMİ SEMPOZYUMU (KAYSEM13) TAM METİN BİLDİRİ KİTABI, 2019
Bütünleşme süreci içerisinde olan Avrupa Birliği’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karşılaştığı... more Bütünleşme süreci içerisinde olan Avrupa Birliği’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, AB topraklarına dışarıdan yönelen göçlerdir. Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaş hasebiyle ortaya çıkan mülteci krizi, Birlik içerisinde güvenlik problemi olarak değerlendirilip, bir yandan ortak politikalar çerçevesinde çözüme yönelik girişimler oluşturulmaya çalışılırken, bir yandan da üye devletler sorun üzerinde bireysel hareket etmeye başlamıştır. Bu durum AB’nin varlığına olan şüpheyi arttırırken, beraberinde non-politik konuların politik konular içerisinde değerlendirilmeye başlanmasına sebep olmuştur. Göç ve mültecilik kavramları güvenlik sorunsalının tanımının değişmesine neden olmuştur. Artık güvenlik sadece askeri boyutuyla kalmayıp, çevre kirliliği, açlık, sağlık sorunları, mülteci krizi gibi güvenliğin alt başlıkları beraberinde düşünülmesi ve farklı boyutlarıyla değerlendirilmesi gereken bir kavram haline gelmiştir. Öte yandan bu durum üye devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda AB ile ortak hareket etmek yerine bireysel adımlar atmasına sebebiyet vermiş, aşırı sağ söylemlerin Birlik üzerine olumsuz düşüncelerini haklı çıkarmıştır.
Bu çalışmada Suriye iç savaşının neden olduğu mülteci krizinin Avrupa Birliği’nin güvenlik politikalarına etkisi, Kopenhag Okulu bağlamında incelenecektir. Avrupa Birliği’nin güvenlik uygulamaları incelenirken analiz seviyesi olarak Kopenhag Okulu’nun güvenlik yaklaşımları kullanılacaktır. Mülteci ve iltica konularının Birlik içerisinde geliştirilen ortak politikalarla değerlendirilmesinde ne derece başarılı olunduğu gösterilerek, Avrupa Birliği’nin çıkarları doğrultusunda göç ile nasıl mücadele ettiğini belirleyip, göç ve iltica sorunları üzerine geliştirilen alternatif bakış açılarının ne derece sonuç verdiği açıklanacaktır.
POL IR2019 Özet Kitapçığı, 2019

Akademik Hassasiyetler, 2019
Bu çalışmada, etnik milliyetçiliklerin yükselişi bağlamında Kosova’da yaşanan etnik çatışma ve bu... more Bu çalışmada, etnik milliyetçiliklerin yükselişi bağlamında Kosova’da yaşanan etnik çatışma ve bu çatışmanın bölge güvenliğine etkisi incelenecektir. Çalışmada metodolojik olarak, “tarihsel karşılaştırmalı araştırma yöntemi” kullanılacaktır. Kosova sorunun tırmanmasında ve savaş halini almasında etnik milliyetçiliğin rolünün ne olduğu ve çatışma sürecini ve Balkan coğrafyasının güvenliğini nasıl etkilediği çalışmanın temel problematiğini teşkil etmektedir. Bu bağlamda, etnik çatışmalar karşısında küresel aktörlerin aldığı pozisyon ve sürece ilişkin politik tavırları da çalışmanın kapsamı dâhilindedir. Kosova’da çatışmayı arttıran en önemli etken birbirine alternatif ve tenakuzunu içeren iki tarih yazımı ve coğrafya tasavvurunun bölge üzerindeki egemenlik iddiasıdır. Bu noktada, saldırgan ve etnik temizliğe yönelik Sırp milliyetçiliği ile Makedonya’nın kuzeyiyle birlikte Kosova’yla bütünleşme arzusu içerisinde olan Arnavut milliyetçiliği, Yugoslavya egemenliğinde görece çatışmasızlık durumunu ihtiva eden Balkanların politik atmosferinin değişmesine sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte, Balkanların güvenlik ikliminde değişen hava, ABD merkezli NATO ile Rusya arasında da politik gerilimi tetiklemiştir. Özellikle Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte sorun farklı bir merhale kazanarak, hem bölgesel hem de küresel boyutlarda Balkan güvenliğini etkilemiştir.
3. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kongresi, 2019
Papers by Şeyma Kalyoncu İlhan

DergiPark (Istanbul University), Dec 4, 2022
Soğuk Savaş dönemi güvensiz fakat istikrarlı bir süreçken, Soğuk Savaş sonrası dönemin ise daha z... more Soğuk Savaş dönemi güvensiz fakat istikrarlı bir süreçken, Soğuk Savaş sonrası dönemin ise daha ziyade taraflardan birinin zaferi ile sonuçlanması bakımından görece 'güvenli' bir süreci beraberinde getirmesi beklenmiştir. Fakat tehdidin nereden, ne zaman, ne şekilde ve nasıl geleceği hususundaki belirsizlik, sürecin istikrarsız bir özellik kazanmasına neden olmuştur. Aynı zamanda bu süreçte küreselleşmenin de etkisiyle güvenlik olgusunda dönüşüm meydana gelmiştir. Özellikle 11 Eylül terör saldırıları sonrasında tehdit kavramının belirsizleşmesi, devletlerin dış politika tutumları üzerinde oldukça önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Avrupa Birliği, küreselleşme süreciyle birlikte, özellikle gerçekleştirilen terör saldırıları bağlamında, güvenlik sorunları karşısında teoride ortak politikalar geliştirirken, pratikte üye devletlerin kendi güvenlik önlemlerini geliştirdikleri görülmüştür. Bu doğrultuda AB içerisinde sorunların çözümüne ilişkin ortak uygulamaların yoksunluğu, Avrupa şüpheciliği içerisinde yerini almış, aşırı sağ popülist söylemlerin de gündemini meşgul eden en önemli konular haline gelmiştir. Küreselleşmenin güvenlik bağlamında en önemli getirisi olan tehdit kavramındaki çeşitlilik bu sorunları derinleştirirken, AB'nin ortak politikalarının uygulamadaki geçerliliğini sorgulatmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Nov 18, 2022
Soğuk Savaş sonrası Rusya, son derece zorlu bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu dönemde birçok siy... more Soğuk Savaş sonrası Rusya, son derece zorlu bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu dönemde birçok siyasi, sosyal ve ekonomik krizle karşılaşılmıştır. Bu bağlamda ülke ekonomisinin kötü gidişatı iç ve dış politikada pek çok belirsizliğe neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler küresel sistemde ülke için kötü bir imaj yaratmıştır. Pragmatik politikalar izleyen Putin yönetimi, yakın çevre doktrini geliştirmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, merkezi yönetimin gücünü artırmak ve sınırlarda yeni güvenlik stratejilerini geliştirmek için bazı önlemler almıştır. Böylece Rusya içeride güçlenirken, dışarıda da etkin bir dış politika izleyebilecektir. Bu çalışmada, Putin yönetimi Rus dış politikasında ve Dmitri Trenin'in Çift Sınır (Double Border) stratejisinde öncelikli olan coğrafi güvenlik unsurları ışığında, Rusya-Ukrayna savaşı incelenmiştir.

1990’larda hizla gelisen Kopenhag Okulu, Soguk Savas’in bitimiyle birlikte degismeye baslayan guv... more 1990’larda hizla gelisen Kopenhag Okulu, Soguk Savas’in bitimiyle birlikte degismeye baslayan guvenlik anlayisina onemli katkilarda bulunmustur. Okulun yazina en onemli katkilarindan olan guvenliklestirme teorisi, hem ulkemizde hem de dunyada uluslararasi iliskiler ve siyaset bilimi calismalarinda siklikla kullanilmaktadir. Buna ragmen, Turkce akademik yazininda ozel olarak guvenliklestirme teorisini analiz eden calismalarin eksikligi gozlemlenmistir. Bu calisma, guvenliklestirme teorisi uzerine Turkce akademik yazinina katkida bulunmak amaciyla hazirlanmistir ve yontem olarak sozkonusu literaturun temel ve elestirel calismalarinin kapsamli ve sistematik bir taramasini yapmaktadir. Calismada ilk olarak, guvenlik kavraminin tanimi uzerine tartismalar ele alinmis; gelenekselci ve yeni guvenlik calismalarinin yaklasimlari arasindaki farkliliklar ortaya koyulmustur. Ikinci olarak, Kopenhag Okulu’nun guvenlik calismalarina olan katkilarindan sektorel guvenlik yaklasimi ile bolgesel guve...

PARADİGMA İktisadi ve İdari Araştırmalar Dergisi/Journal of Economics and Management Research, 2022
Soğuk Savaş dönemi güvensiz fakat istikrarlı bir süreçken, Soğuk Savaş sonrası dönemin ise daha z... more Soğuk Savaş dönemi güvensiz fakat istikrarlı bir süreçken, Soğuk Savaş sonrası dönemin ise daha ziyade taraflardan birinin zaferi ile sonuçlanması bakımından görece 'güvenli' bir süreci beraberinde getirmesi beklenmiştir. Fakat tehdidin nereden, ne zaman, ne şekilde ve nasıl geleceği hususundaki belirsizlik, sürecin istikrarsız bir özellik kazanmasına neden olmuştur. Aynı zamanda bu süreçte küreselleşmenin de etkisiyle güvenlik olgusunda dönüşüm meydana gelmiştir. Özellikle 11 Eylül terör saldırıları sonrasında tehdit kavramının belirsizleşmesi, devletlerin dış politika tutumları üzerinde oldukça önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Avrupa Birliği, küreselleşme süreciyle birlikte, özellikle gerçekleştirilen terör saldırıları bağlamında, güvenlik sorunları karşısında teoride ortak politikalar geliştirirken, pratikte üye devletlerin kendi güvenlik önlemlerini geliştirdikleri görülmüştür. Bu doğrultuda AB içerisinde sorunların çözümüne ilişkin ortak uygulamaların yoksunluğu, Avrupa şüpheciliği içerisinde yerini almış, aşırı sağ popülist söylemlerin de gündemini meşgul eden en önemli konular haline gelmiştir. Küreselleşmenin güvenlik bağlamında en önemli getirisi olan tehdit kavramındaki çeşitlilik bu sorunları derinleştirirken, AB'nin ortak politikalarının uygulamadaki geçerliliğini sorgulatmıştır.

NOVUS ORBIS Journal of Politics and International Relations Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2022
Soğuk Savaş sonrası Rusya, son derece zorlu bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu dönemde birçok siy... more Soğuk Savaş sonrası Rusya, son derece zorlu bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu dönemde birçok siyasi, sosyal ve ekonomik krizle karşılaşılmıştır. Bu bağlamda ülke ekonomisinin kötü gidişatı iç ve dış politikada pek çok belirsizliğe neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler küresel sistemde ülke için kötü bir imaj yaratmıştır. Pragmatik politikalar izleyen Putin yönetimi, yakın çevre doktrini geliştirmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, merkezi yönetimin gücünü artırmak ve sınırlarda yeni güvenlik stratejilerini geliştirmek için bazı önlemler almıştır. Böylece Rusya içeride güçlenirken, dışarıda da etkin bir dış politika izleyebilecektir. Bu çalışmada, Putin yönetimi Rus dış politikasında ve Dmitri Trenin’in Çift Sınır (Double Border) stratejisinde öncelikli olan coğrafi güvenlik unsurları ışığında, Rusya-Ukrayna savaşı incelenmiştir.

Bu calismada, etnik milliyetciliklerin yukselisi baglaminda Kosova’da yasanan etnik catisma ve bu... more Bu calismada, etnik milliyetciliklerin yukselisi baglaminda Kosova’da yasanan etnik catisma ve bu catismanin bolge guvenligine etkisi incelenecektir. Calismada metodolojik olarak, “tarihsel karsilastirmali arastirma yontemi” kullanilacaktir. Kosova sorunun tirmanmasinda ve savas halini almasinda etnik milliyetciligin rolunun ne oldugu ve catisma surecini ve Balkan cografyasinin guvenligini nasil etkiledigi calismanin temel problematigini teskil etmektedir. Bu baglamda, etnik catismalar karsisinda kuresel aktorlerin aldigi pozisyon ve surece iliskin politik tavirlari da calismanin kapsami dâhilindedir. Kosova’da catismayi arttiran en onemli etken birbirine alternatif ve tenakuzunu iceren iki tarih yazimi ve cografya tasavvurunun bolge uzerindeki egemenlik iddiasidir. Bu noktada, saldirgan ve etnik temizlige yonelik Sirp milliyetciligi ile Makedonya’nin kuzeyiyle birlikte Kosova’yla butunlesme arzusu icerisinde olan Arnavut milliyetciligi, Yugoslavya egemenliginde gorece catismasizlik...
Books by Şeyma Kalyoncu İlhan
PANDORA'NIN KUTUSU AÇILDI: SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA İÇ ÇATIŞMALAR VE İÇ SAVAŞLAR, 2021
Karadeniz; 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler, 2021
Uluslararası Güvenliğe Giriş , 2021
Uploads
Conference Presentations by Şeyma Kalyoncu İlhan
Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle dünyada tarımsal üretimin azalması, nüfus artışı ve çatışmaların artması gibi faktörler nedeniyle bir süredir gündemde olan gıda güvenliğinin, önümüzdeki yıllarda oldukça önemli bir konu haline gelmesi beklenmektedir. Nitekim teknoloji ve imkanların bu denli geliştiği 21. Yüzyılda ilk kez gıda güvenliği bu kadar gündeme gelmiştir. Gıda güvenliği ve konu hakkında yaşanan sorunların ne derece önemli olduğu Birleşmiş Milletler (BM), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Avrupa Birliği ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından en üst perdeden ifade edilmiştir. Türkiye de benzer şekilde bu görüşleri destekleyen açıklamalarda bulunmuştur. Bu bağlamda Ukrayna- Rusya savaşı ve neden olduğu bazı gelişmeler neticesinde gıda güvenliğinin önemi çok daha somut bir hal almıştır. Özellikle Ukrayna’nın tarım üreticisi konumunda olması nedeniyle gıda güvenliği hususunda yaşanan kriz, pek çok ülke açısından son dönemde değerlendirilen en önemli konulardan biri haline gelmiştir. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ukrayna, Türkiye’nin önemli miktarlarda tahıl ve tahıl ürünleri ithal ettiği ülkelerden biridir ve bu anlamda önemli bir gıda tedarikçisi ülkedir. Dolayısıyla yaşanan bu kriz Türkiye’yi önemli ölçüde etkilemiş ve Türkiye’nin konuya ilişkin bazı adımlar atmasına neden olmuştur.
Türkiye, NATO üyesi ve batılı kimliğine sahip bir ülke olmasıyla birlikte, Ukrayna-Rusya savaşı sırasında Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları dahilinde hareket etmemiş ve denge politikası izlemiştir. Bunun nedenini jeopolitik açıdan bulunduğu konum itibari ile ülke çıkarlarını korumak ve aracı ülke konumuna sahip olmak şeklinde ifade etmek mümkündür. Ukrayna’nın mayın döşeli Odessa limanları üzerinden gerçekleştirilebilecek bir tahıl sevkiyatı sürecine dahil olan Türkiye’nin, gıda güvenliği dahilinde önemli bir rol üstlenmesi beklenmektedir. Nitekim Ukrayna-Rusya savaşının neden olduğu gıda krizinin çözümü için Türkiye’nin başlattığı diplomatik girişimler 30 Haziran 2022 tarihinde olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Türkiye’nin aracı olduğu Ukrayna ve Rusya ile gerçekleştirilen “kırmızı hat diplomasisi” dahilinde Moskova’da gerçekleştirilen toplantılar neticesinde Türk kuru yük gemisi “Azov Concord”, Ukrayna’nın Mariupol limanından çıkış yapan ilk yabancı gemi olmuştur. Bununla birlikte tarafların mutabık kalması halinde İstanbul’da BM, Rusya, Ukrayna ve Türkiye’nin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilecektir. Toplantıda Odessa limanı üzerinden oluşturulması muhtemel güvenli koridorların koordinatları ve mevcut durumların görüşülmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda taraflar arası müzakereler gerçekleştiren Türkiye’nin konum ve üstlenmiş olduğu rol büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte gıda güvenliğinin sağlanmasında askeri güç destekli politikalar ve diploması uygulanması söz konusudur.
Bu çalışmada gıda güvenliği kavramı üzerinden Ukrayna-Rusya savaşının Türkiye gıda güvenliğine etkisi ve Türkiye’nin üstlenmiş olduğu rol çerçevesinde mevcut politikaları değerlendirilecektir. Çalışmanın amacı gıda güvenliği temelinde Ukrayna-Rusya savaşının yaratmış olduğu tahıl krizinin Türkiye’ye nasıl bir etkisinin olduğunu saptamaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın analizinde nitel araştırma yöntemleri kullanılacaktır.
Bu çalışmada Suriye iç savaşının neden olduğu mülteci krizinin Avrupa Birliği’nin güvenlik politikalarına etkisi, Kopenhag Okulu bağlamında incelenecektir. Avrupa Birliği’nin güvenlik uygulamaları incelenirken analiz seviyesi olarak Kopenhag Okulu’nun güvenlik yaklaşımları kullanılacaktır. Mülteci ve iltica konularının Birlik içerisinde geliştirilen ortak politikalarla değerlendirilmesinde ne derece başarılı olunduğu gösterilerek, Avrupa Birliği’nin çıkarları doğrultusunda göç ile nasıl mücadele ettiğini belirleyip, göç ve iltica sorunları üzerine geliştirilen alternatif bakış açılarının ne derece sonuç verdiği açıklanacaktır.
Papers by Şeyma Kalyoncu İlhan
Books by Şeyma Kalyoncu İlhan
Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle dünyada tarımsal üretimin azalması, nüfus artışı ve çatışmaların artması gibi faktörler nedeniyle bir süredir gündemde olan gıda güvenliğinin, önümüzdeki yıllarda oldukça önemli bir konu haline gelmesi beklenmektedir. Nitekim teknoloji ve imkanların bu denli geliştiği 21. Yüzyılda ilk kez gıda güvenliği bu kadar gündeme gelmiştir. Gıda güvenliği ve konu hakkında yaşanan sorunların ne derece önemli olduğu Birleşmiş Milletler (BM), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Avrupa Birliği ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından en üst perdeden ifade edilmiştir. Türkiye de benzer şekilde bu görüşleri destekleyen açıklamalarda bulunmuştur. Bu bağlamda Ukrayna- Rusya savaşı ve neden olduğu bazı gelişmeler neticesinde gıda güvenliğinin önemi çok daha somut bir hal almıştır. Özellikle Ukrayna’nın tarım üreticisi konumunda olması nedeniyle gıda güvenliği hususunda yaşanan kriz, pek çok ülke açısından son dönemde değerlendirilen en önemli konulardan biri haline gelmiştir. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ukrayna, Türkiye’nin önemli miktarlarda tahıl ve tahıl ürünleri ithal ettiği ülkelerden biridir ve bu anlamda önemli bir gıda tedarikçisi ülkedir. Dolayısıyla yaşanan bu kriz Türkiye’yi önemli ölçüde etkilemiş ve Türkiye’nin konuya ilişkin bazı adımlar atmasına neden olmuştur.
Türkiye, NATO üyesi ve batılı kimliğine sahip bir ülke olmasıyla birlikte, Ukrayna-Rusya savaşı sırasında Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları dahilinde hareket etmemiş ve denge politikası izlemiştir. Bunun nedenini jeopolitik açıdan bulunduğu konum itibari ile ülke çıkarlarını korumak ve aracı ülke konumuna sahip olmak şeklinde ifade etmek mümkündür. Ukrayna’nın mayın döşeli Odessa limanları üzerinden gerçekleştirilebilecek bir tahıl sevkiyatı sürecine dahil olan Türkiye’nin, gıda güvenliği dahilinde önemli bir rol üstlenmesi beklenmektedir. Nitekim Ukrayna-Rusya savaşının neden olduğu gıda krizinin çözümü için Türkiye’nin başlattığı diplomatik girişimler 30 Haziran 2022 tarihinde olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Türkiye’nin aracı olduğu Ukrayna ve Rusya ile gerçekleştirilen “kırmızı hat diplomasisi” dahilinde Moskova’da gerçekleştirilen toplantılar neticesinde Türk kuru yük gemisi “Azov Concord”, Ukrayna’nın Mariupol limanından çıkış yapan ilk yabancı gemi olmuştur. Bununla birlikte tarafların mutabık kalması halinde İstanbul’da BM, Rusya, Ukrayna ve Türkiye’nin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilecektir. Toplantıda Odessa limanı üzerinden oluşturulması muhtemel güvenli koridorların koordinatları ve mevcut durumların görüşülmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda taraflar arası müzakereler gerçekleştiren Türkiye’nin konum ve üstlenmiş olduğu rol büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte gıda güvenliğinin sağlanmasında askeri güç destekli politikalar ve diploması uygulanması söz konusudur.
Bu çalışmada gıda güvenliği kavramı üzerinden Ukrayna-Rusya savaşının Türkiye gıda güvenliğine etkisi ve Türkiye’nin üstlenmiş olduğu rol çerçevesinde mevcut politikaları değerlendirilecektir. Çalışmanın amacı gıda güvenliği temelinde Ukrayna-Rusya savaşının yaratmış olduğu tahıl krizinin Türkiye’ye nasıl bir etkisinin olduğunu saptamaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın analizinde nitel araştırma yöntemleri kullanılacaktır.
Bu çalışmada Suriye iç savaşının neden olduğu mülteci krizinin Avrupa Birliği’nin güvenlik politikalarına etkisi, Kopenhag Okulu bağlamında incelenecektir. Avrupa Birliği’nin güvenlik uygulamaları incelenirken analiz seviyesi olarak Kopenhag Okulu’nun güvenlik yaklaşımları kullanılacaktır. Mülteci ve iltica konularının Birlik içerisinde geliştirilen ortak politikalarla değerlendirilmesinde ne derece başarılı olunduğu gösterilerek, Avrupa Birliği’nin çıkarları doğrultusunda göç ile nasıl mücadele ettiğini belirleyip, göç ve iltica sorunları üzerine geliştirilen alternatif bakış açılarının ne derece sonuç verdiği açıklanacaktır.